Üniversite Nedir

Üniversite Nedir ? Üniversite Ne demek ?

1-)Alm. Universität (f), Fr. Université (f), İng. University. Fakülte denen ilim kollarından meydana gelen ve talebelerine belirli ihtisaslar kazandıran öğretim ve araştırma kuruluşu. Bugünkü manada ilk üniversitelere Abbasiler döneminde Bağdat’ta rastlanır. İlk üniversiteyse, Emeviler tarafından Fas’ın Fez şehrinde 859 senesinde kurulan Keyruvan Üniversitesidir. Eski Yunan ve Roma dönemlerinde bazı yüksek eğitim ve öğretim teşkilatları olmasına rağmen bunların bugünkü manada üniversite niteliği yoktur. Batıda üniversiteler İslam medeniyetinin Endülüs Emevi Devleti vasıtasıyla Avrupa’ya girmesiyle başlar. Fas, Kurtuba ve Gırnata üniversiteleri, ilim ve fennin kilise ve piskoposların tesirindeki ruhban sınıfına mensup öğretim üyeleri olan okullara girmesine vesile olarak, sadece hukuktan ibaret olan öğretim dalına tıp, astronomi, ilahiyat ve benzerlerinin de eklenmesini sağladı. O zamana kadar Avrupa kralları ve devlet adamları tedavi olmak için Kurtuba Üniversitesinin Tıp Fakültesine gelirlerdi. Hatta dünyanın düz olduğuna inanan Avrupalılar, Galile, Kopernik, Newton dünyanın döndüğünü İslam kitaplarından öğrenip söyleyince onları suçlu görüp hapsedecek kadar ilim ve fende geriydi. Bağdat’taki Nizamiye Medresesi (1065), Osmanlılardaki ilk üniversite olan İznik Medresesi (1331) gibi misalleriyle de Selçuklular ve Osmanlılar döneminde hızla gelişen medrese müessesesi Tanzimata kadar fen derslerinde de söz sahibiydi (Bkz. Medrese). Fen dersleri kaldırılınca ilim ve fenni Endülüs Emevileri vasıtasıyla İslam medeniyetinden alan batı, doğuyu geçmeye başladı. Daha sonra (1863) Darül-Fünun adı altında teşkilatlanan bu yüksek eğitim-öğretim müessesesi çeşitli safhalardan sonra 1933’te İstanbul Üniversitesi olarak yeniden düzenlendi.

Batıda Bologna, Pavia, Revenna ve Paris adları altında gelişmeye başlayan ilk üniversiteler uzun süre psikoposların kontrolünde kalmaya devam etti. Hatta Bologna Üniversitesinin rektörleri öğrenciler tarafından seçilmekteydi. Öğrenciler nation denen dört gruba ayrılır ve her grubun lideri rektörün yanında yönetime katılırlardı. Buna rağmen asıl yönetici ve söz sahibi kimseler piskoposluktan gönderilen ve kançı denen kimselerdi. Paris Üniversitesinde ise öğrencilerle birlikte öğretim üyeleri de o yönetimde rol alırlardı. Fakat neticede yine kontrol piskoposluğundu. Sonraları üniversite rektörü piskoposluğa karşı otoritesini sağlayarak özerk hale geldi. Bunu takiben papalığa bağlı olmayan İngiliz Oxford veCambridge üniversitelerinden sonra 14. yüzyıla kadar çeşitli Avrupa şehirlerinde üniversiteler kuruldu.

Günümüzdeki teşkilat ve statüye sahip üniversiteler memleketimizde, 1863’te kurulan Darülfünunla başlar (Bkz. Darülfünun). Avrupa üniversitelerinde eğitim-öğretim kilisenin kontrolü altındaki teoloji (din ilmi)’ye dayanmasına rağmen Türklerin Selçuklu, Osmanlı ve daha pekçok değişik dönemlerde kurdukları çeşitli statülerdeki üniversitelerde müsbet ilimlerin de okutulması bakımından üniversite olarak ilmi kariyerini başından günümüze kadar muhafaza etti. Bu sebeple Türkiye’de modern üniversitelerin ilki olan İstanbul Üniversitesi, 1453 senesinde Fatih Sultan Mehmed Hanın din ilimleri yanında fen ilimlerinin de okutulması için kurduğu Fatih Külliyesine (Medreseler topluluğu) dayanmakta olup, beş asırlık bir geçmişe sahiptir. 1933’te kaldırılan Darülfünun, Milli Eğitim Bakanlığına bağlı olmak üzere muhtariyet ve tüzel kişiliği olmayan İstanbul Üniversitesi olarak yeniden teşkilatlandırıldı. Bu arada Ankara’da çeşitli tarihlerde Hukuk (1927), Dil ve Tarih-Coğrafya (1935), Fen (1943) ve Tıp (1945) gibi fakülteler kuruldu. Aynı zamanda aslı 1773 yılına dayanan Yüksek Mühendis Mektebi, İstanbul Teknik Üniversitesi adını aldı (1944). 1945’te çıkarılan kanunla bütün üniversiteler, aynı hükümlere tabi olmak üzere ilim ve idarede muhtar tüzel kişilikler haline geldi. 1960’ta üniversiteler kanununda yapılan değişiklikle üniversiteler, fakülte, enstitü, yüksek okul ve araştırma kuruluşlarından meydana gelen, idari ve ilmi muhtariyeti olan eğitim, öğretim ve araştırma merkezleri haline geldi. Yine bu kanuna göre yeni fakülte açılıp kapatılması için üniversite senatosunun teklifi ve Milli Eğitim Bakanının tasdik etmesiyle yürürlüğe girdi. 1961 Anayasası, 1971 Anayasa değişikliği ve 1982 Anayasasında üniversite teşkilatlarında yapılan bazı değişiklikler esnasında memleket sathında çeşitli yeni üniversiteler kuruldu. 1955’te kurulan Trabzon’daki Karadeniz Teknik Üniversitesi, 1956’da İngilizce öğretim yapacak şekilde Ankara’da kurulan Ortadoğu Teknik Üniversitesi, 1954’te yine Ankara’da kurulan Hacettepe Üniversitesi, 1955’te İzmir’de kurulan Ege Üniversitesi, 1971’de Robert Kolejinin hükümete geçmesiyle kurulan ve İngilizce eğitim yapan İstanbul Boğaziçi Üniversitesi, 1957’de Erzurum’da kurulan Atatürk Üniversitesi bunların en önemlileridir. Orta öğretimin memleket sathında gittikçe yaygınlaşmasıyla ortaya çıkan talebe fazlalığını değerlendirmek için Milli Eğitim Bakanlığının açtığı çeşitli yüksek okulları Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Malatya, Samsun, Eskişehir, Bursa, Edirne gibi illerde kurulan yeni üniversiteler takip etti. Akademi adı altında faaliyet göstermelerine müsade edilen bazı özel yüksek okullar, Anayasaya göre yüksek okul kurma yetkisi devlete ait olduğundan devletleştirildi. 1982 Anayasasıyla bütün yüksek öğrenim kurumları üniversite çatısı altına alındı. Bu kurumların kontrolü yine 1982’de kurulan Yüksek Öğretim Kuruluna (YÖK) verildi. 1982’de kabul edilen kanun hükmündeki bir kararnameyle memleket sathındaki üniversiteler belirlenerek yeni bir düzene sokuldu. Buna göre ve daha sonra kurulanlarla beraber Türkiye’de 1994 yılı itibariyle mevcut üniversiteler şöyledir:

Abant İzzet Baysal Üniversitesi (Bolu), Adnan Menderes Üniversitesi (Aydın), Afyon Kocatepe Üniversitesi (Afyon), Akdeniz Üniversitesi (Antalya), Anadolu Üniversitesi (Eskişehir), Ankara Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi (Erzurum), Balıkesir Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi (İstanbul), Celal Bayar Üniversitesi (Manisa), Cumhuriyet Üniversitesi (Sivas), Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi (Adana), Dicle Üniversitesi (Diyarbakır), Dokuz Eylül Üniversitesi (İzmir), Dumlupınar Üniversitesi (Kütahya), Ege Üniversitesi (İzmir), Erciyes Üniversitesi (Kayseri), Fırat Üniversitesi (Elazığ), Gazi Üniversitesi (Ankara), Gaziantep Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi (Tokat), Hacettepe Üniversitesi (Ankara), Harran Üniversitesi (Şanlıurfa), İnönü Üniversitesi (Malatya), İstanbul Üniversitesi, Kafkas Üniversitesi (Kars),Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi (Trabzon), Kırıkkale Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Marmara Üniversitesi (İstanbul),Mersin Üniversitesi (İçel), Mimar Sinan Üniversitesi (İstanbul), Muğla Üniversitesi, Mustafa Kemal Üniversitesi (Hatay), Niğde Üniversitesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi (Samsun), Ortadoğu Teknik Üniversitesi (Ankara), Pamukkale Üniversitesi (Denizli), Sakarya Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi (Konya), Süleyman Demirel Üniversitesi (Isparta), Trakya Üniversitesi (Edirne), Uludağ Üniversitesi (Bursa),Yıldız Teknik Üniversitesi (İstanbul), Yüzüncü Yıl Üniversitesi (Van), Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi, BİLKENT Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü (Bolu).

Açıkta kalan talebelere yüksek öğrenim fırsatı sağlamak için kurulan Açık Öğretim Fakültesi, Eskişehir’deki Anadolu Üniversitesinin bir fakültesi olmasına rağmen çalışma sistemindeki farklılık ona ayrı bir statü vermektedir. Dersler radyo, televizyon, mektup ve broşürlerle yapılmaktadır.

Üniversitelerin idaresi: Üniversitelerin idaresi rektör, senato ve yönetim kurulu tarafından sağlanır. Senato rektörün başkanlığında fakülte dekanları ve her fakülteden bir temsilci profesörden meydana gelir. Senatonun görevi üniversiteyle ilgili kanun, tüzük tasarılarını ve yönetmelikleri hazırlar. Bütçe, seçim, yeni kürsü, enstitü açılması veya kaldırılmasıyla ilgili kararları, teklifleri inceler ve yürürlüğe koyar. Üniversite yönetim kurulu yine rektör başkanlığında, dekanlar ve seçimli üç profesörden meydana gelir. Rektörler, beş yılda bir üniversite öğretim üyelerinin seçtiği 6 adaydan, YÖK’ün seçtiği üç adaydan biri. YÖK, Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Genel Sekreterse üniversitenin idari işlerine bakar. Yazı işleri, personel, kütüphane, hizmetçiler buna bağlıdır.

Üniversiteler katma bütçeye tabidir. Başlıca gelir kaynakları; genel ödenek, yardımlar, öğrencilerden toplanan harçlar, yayın satışları, araştırmave danışmanlık gelirleri, enstitü, laboratuvar ve poliklinik gelirleri, döner sermaye vb.’dir. Bütçe işlerine Maliye Bakanlığınca görevlendirilen üniversite saymanları bakar.

Üniversiteler arasında koordine sağlamak için bir de Üniversitelerarası Kurul vardır. Başkanlığı rektörler sırayla yaparlar. Her sene Kasım ayında en az bir kere Ankara’da toplanır.

Üniversitelerin öğretim üyelerini ve yardımcılarını profesörler, doçentler, yardımcı doçent, araştırma görevlileri, öğretim görevlileri, uzmanlar, mütercimler, okutmanlar meydana getirir. Branşında yaptığı yayım sayısı, o dalda çalışma süresi gibi bazı şartları yerine getiren yardımcı doçentler bir jüri tarafından imtihana tabi tutularak doçent yapılır. Doçentin görevi ilmi araştırmalar yapmak, profesörlerin gösterdiği bazı dersleri okutmak vb.’dir. Profesörler de belli şartlara haiz doçentler arasından seçilir. Çeşitli ilmi araştırmaların yapılması, yönetilmesi, bazı derslerin okutulması vb. görevleri yapar. Profesörlük kariyerinin en üst kademesi olan Ordinaryüs Profesörlük eskiden verilenler muhafaza edilmek üzere, sonradan kaldırıldı.

Üniversite personelinin geri kalanını teşkil eden yabancı profesör, uzman, memur vb. kimselerin tayini, görev ve mesuliyet sahalarının belirlenmesi değişik değişik yollarla yapılır.

Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK): Yüksek öğretim kurumlarının öğretimini planlamak, idare etmek, denetlemek ve bunların çalışmalarını yönlendirmek için 1982 Anayasasıyla temeli atılan YÖK, 1983’te çıkan Yüksek Öğretim Kanunuyla son şeklini aldı. Bu kanunda görev ve sorumluluklarla birlikte kendini meydana getiren personelin özellikleri, çalışma süreleri tespit edildi. Buna göre Cumhurbaşkanı tarafından seçilen sekiz (tercihen eski rektör), hükümetçe üniversite dışından seçilen altı, Gn. Kur. Bşk.lığınca seçilen bir M. E. Bakanlığınca seçilen iki ve üniversitelerarası kurula üye olmayan sekiz kişiden meydana gelir. Her bir adayın onayı yine Cumhurbaşkanınca yapılır. Cumhurbaşkanının onaylamadığı üyelerin yerine iki haftada yenileri seçilmezse kendisi direk tayin yapar. Kurulun üyeliği sekiz yıldır. İki yılda bir dörtte biri yenilenir. Kendisine Yüksek Öğretim Denetleme Kurulu, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi vb. birimlerin bağlı olduğu YÖK ile ilgili diğer görev ve faaliyetlerinin teferruatı yine 17 Ağustos 1983 tarih ve 2880 sayılı aynı kanunda belirtilmiştir.


2-)ÜNİVERSİTE



Çeşitli bilim ve sanat dallarında faaliyet gösteren fakültelerden oluşan ve öğretim ve bilimsel araştırma çalışmaları yapılan yüksek öğrenim kurumu.

İslam ülkelerinde eğitim geleneğinin "medrese" maddesinde ele alındığını hatırlatarak üniversite terimi ile ifade edilen kurumun, bugünkü yaygın durumuna gelmeden önce Hristiyan Batı menşeli bir müessese olarak geliştiğini kaydetmemiz gerekmektedir. Her ne kadar üniversitelerin menşeini Roma'da hukuk öğrenimi yapılan ilk çağ okullarına bağlamak isteyenler varsa da Avrupa'nın her tarafından gelen öğrencilerin okuyabildiği "Studium Generale" (genel eğitim kurumu) adı verilen ona çağ okullarının bu konuda zemin hazırlayan ilk kuruluşlar olduğu kabul edilmektedir. Bu okullarda yabancı öğrenciler kadar yabancı öğretim üyeleri de görev almaktaydı ve bunlarda kilise ve manastır okullarından daha gelişmiş bir eğitim verilebiliyordu. Bunlar doğrudan doğruya piskoposluğa bağlı okulların gelişmesi sonucu ortaya çıkmış kuruluşlardır.

İlk örnek olarak, XI. yüzyıl sonlarında İtalya'da teşekkül eden ve daha sonraları Boloğna Üniversitesi olarak anılan öğretim kurumu kaydedilmek gerekir. Boloğna ve onu takiben İtalya'nın üç ayn bölgesinde, Lombardiya, Toskana ve Roma'da kurulan birer Hristiyan öğretim merkezi ve öğretim üyeleri ruhban sınıfından meydana gelen birer teokratik eğitim kurumu hüviyetinde idiler. Boloğna Üniversitesinde "universitas scholarium" (öğrenci teşkilatı), yönetimde hakim durumdaydı ve rektör, öğrenciler arasından seçilirdi. Büyük öğrenci loncası, öğrencilerin etnik menşelere göre "nationes" denilen dört derneğe ayrılmıştı. Nationes başkanları, rektöre yardımcı olarak yönetimde görev alırlardı.

Paris üniversitesi ise, ayrı bir yapılanma sergiler, bunun yönetiminde öğretim üyeleri ağır basardı. Ancak, uzun bir süre gerçek yönetim piskoposun temsilcisinde kalmıştır. Zamanla rektörün yönetimde ön plana çıkışı, piskoposun nüfuzunun kırılması, üniversite muhtariyeti yolunda önemli bir adım teşkil etmiştir.

Şunu ayrıca kaydetmek gerekir, henüz üniversite muhtariyetinin söz konusu olmadığı bu erken devirlerde bilim adamı ve öğretim üyelerinin itibarlı ve imtiyazlı bir konumu bulunduğundan söz edilebilir. Şöyle ki, bunlar ancak kilise mahkemelerinde yargılanabilirlerdi. Kutsal Roma Germen imparatoru 1. Friedrich,1158'de Boloğna'daki bilim adamlarını haksız tutuklamalardan koruyan ve onların en az kendi seviyelerinde kilise yetkililerince yargılanabileceklerini öngören haklar tanımıştır. Öğrenciler de bu haklardan fert olarak istifade edebilirlerdi. Böylece sivil mahkemelerde yargılanmaktan muaf tutulan öğrenciler aynı zamanda vergi ve askerlik yükümlülüklerinden de muaf bulunuyorlardı. Bu imtiyazlı durumlarını gençlikle suiistimal ediyor ve şımarıklık psikolojisi içinde içip içip kavgalar çıkartarak halkı taciz ediyorlardı. Üniversite yönetimleri bu durumları önlemek üzere öğrencilere sürekli kalabilecekleri yurtlar açmaya başladı. Yurtlarda sıkı disiplin kuralları uygulanır; hırsızlık, yalancılık yapmak, kumar oynamak, sarhoşluk, cinsel ilişkide bulunmak, takma ad kullanmak, alım satım yapmak ve kilisedeki ibadetlere geç gitmek gibi belli başlı konularda sıkı yasaklar altında yaşanırdı. Bu kurallara uymayanlar için, suçunu herkesin önünde itiraf etme; para cezası veya kamçılanma ve nihayet okuldan atılma gibi cezalar uygulanırdı.

İlk üniversitelerde, dinsizlik ve heratiklik sayılan görüşlerin propagandası yapılmamak şartıyla; bunların, kendi yönetimlerini bizzat yürütmeleri engellenmezdi. Resmi kilise doktrinine sadakat esastı. Bu şartlarla, devlet ve kilise tarafından özerk bir kuruluş olarak tanındıkları söylenebilir. Kendi giderlerini kendi kaynaklarıyla karşılamak zorunda bulunuyorlar ve bu sebeple öğretim üyeleri öğrencilerden harç mahiyetinde bir nevi ücret alıyorlardı. Buna mukabil iyi bir eğitim vermeye gayret ediyorlardı.

Paris örneğini Oxford izledi. Onun eğitiminden hoşnut olmayanların Oxford'dan topluca ayrılmaları sonucu 1227da Cambridge Üniversitesi kuruldu. Bir süre sonra da Paris Üniversitesinden Oxford'a toplu iltihaklar oldu. Eğitimin kalitesini beğenmeyen ve yetersiz bulan öğrenciler böyle bir toplu protesto eylemleri yapabiliyorlardı.

Üniversitelerde Latince eğitimi esastı. Gramer bilgisi dışında, mantık ve kıyas teorisi ve retorik dersleri temel bilgiler olarak verilirdi. Bu konularda temel eğitim gören öğrenciler daha sonra kendi branşlarını seçerlerdi. Başlıca, ilahiyat, hukuk ve tıp branşlarında öğretim yapılırdı. Mezuniyet imtihanları çok çetin geçer ve öğrencilerin çoğu başarısız olurdu.

Bütün Avrupa üniversitelerinde olduğu gibi Amerikan üniversiteleri de teokratik birer eğitim kurumu olarak teşekkül etmişlerdir. Farklı dini cemaatler ve mezhep salikleri mali destekleriyle farklı college'lerin ortaya çıkmasına yol açmışlardır.1693'de teşekkül eden William and Mary'yi İngiltere kilisesi;1746'da kurulan Princeton'u Presbiteryenler; şimdiki adıyla Columbia'yı (o zaman Kings Colleğe adını taşıyordu) New York'lu Anglikanlar desteklemişlerdir. Amerika'nın en eski yüksek öğrenim kurumu olan Harward (1636'da kurulmuştur) başlangıçta orta öğretim seviyesinde bir ders proğramı uygulamıştır. Adını, mülkünün yarışını ve kütüphanesini bu okula bırakan Püriten papaz John Harward'dan almış ve kilisenin himayesinde kurulmuştur.1701'de kurulan Yale Üniversitesi ise, gene Püriten bir din adamı olan Cotton Mather'in önderliği ile teşekkül etmiş bir okuldur.

Başlangıçları itibariyle Hristiyan teokrasisinin ideallerine bağlı olan ve bu ideallere hizmet etmek üzere kurulan batı üniversiteleri, tarihçelerinin uzun bir döneminde hemen hemen hep aynı klasik ders proğramını uygulamışlardır. Topluma hizmet vermek üzere iyi ve kaliteli kilise ve devlet adamları ve memurlar yetiştirmeyi hedef almışlardır. Zamanla programlara serbestçe seçilen dersler dahil olmuş; bilimsel ilerlemelere paralel olarak ye' ni dersler ve yeni branşlar ortaya çıkmıştır. Gitgide, artan bir sürat ve yoğunluk gösteren bu gelişmeler yüksek öğrenimin genişliğine ve derinliğine zenginlik kazanmasına yol açmış; bu da beraberinde daha kapsamlı bir akademik özgürlük ve daha geniş bir tolerans ortamını gerekli kılmıştır. Pratikte bunun anlamı, yüksek öğrenim kurumlarının fiilen laik hale gelmeleri olmuştur. Teokratik orijin prensipte kalmış, adeta nazari ve felsefi temel bir ilke hüviyetiyle saygı duyularak anılan bir hatıradan ibaret hale gelmiştir.

Bir İslam ülkesi olarak Türkiye'de yüksek öğrenim ve genel olarak öğretim ve eğitim meselesi, İslami eğitim geleneği çerçevesi içinde medrese kurumu adı altında incelenmek ve bunun yanı sıra modern Türk üniversiteleri ayrıca ele alınmak gerekir.1839 Tanzimat hareketinden sonra, medreselerdeki yüksek öğretimin dışında pozitif bilimler sahasında farklı bir teşkilatlanmaya gidildiği bir vakıadır. Bir anlamda şimdiki üniversitelerimizin öncüsü sayılan Darülfünun-ı Osmani 1863'de İstanbul'da kurulmuştur. Değişik sebepler yüzünden eğitimin kesintiye uğraması sonucu sık sık kapanan Darufünun, 1870, 1874 ve 1900'de üç defa daha açılmış ve her defasında da ismi değiştirilmiştir. 1900'de Darülfünun-ı Şahane, II. Meşrutiyette tekrar Darülfünun-ı Osmani adını alan müessese, 1924 Nisan'ında tüzel kişilik de tanınmak suretiyle İstanbul Darülfünunu adım almıştır. Bu süreç içinde açılan çeşitli yüksek okulları ve meslek okullarını bünyesi içinde toplayarak batıdaki emsallerine benzeyen modern bir üniversite görümünü kazanan İstanbul Darülfünunu, Maarif Vekaletine bağlı olmakla beraber bilimsel ve idari bakımdan özerk sayılıyordu.

Daha sonra Ankara rejimi üniversite konusunda köklü bir değişime gitmek istedi ve İsviçreli Profesör Albert Malche'ye bir rapor hazırlatarak o raporun ışığında hazırladığı bir kanun ile üniversite reformu yaptı.1933 tarihli bu kanun ile İstanbul Darülfünun'nun adı bu defa İstanbul Üniversitesi olarak değiştirildi ve öğretim üyeleri arasında geniş kapsamlı bir tasfiyeye gidildi. Nazi rejimi sebebiyle Almanya'dan kaçan (bir kısmı Yahudi asıllı) asıllı profesörler istihdam edildi ve bunlar yeni üniversitenin şekillenmesinde önemli rol oynadı.1933 reformu, öğrenimin kalitesini yükselten, fakat üniversiteyi siyasilerin denetimine sokan bir hareket olarak değerlendirilmektedir.

II. Dünya Harbini takiben çok partili siyasi hayata geçilirken üniversite özerkliğini ve kurumun tüzel kişiliğini kuvvetlendiren yeni kanuni düzenleme (1946) yapıldı; üniversiteler için Senato, Yönetim Kurulu ve Rektör; fakülteler için Genel Kurul, Profesörler Kurulu, Yönetim Kurulu ve Dekan olmak üzere organlar kuruldu. Bu kanun yeni kurulan Ankara Üniversitesini ve İstanbul Teknik Üniversitesini de kapsamı içine alıyordu. Özellikle 1955'den sonra yüksek öğrenim yurt sahtına yayılmaya; yeni üniversiteler, yüksek okullar ve akademiler kurulmaya başlandı. Ankara'da Ortadoğu Teknik Üniversitesi, Trabzon'da Karadeniz Teknik Üniversitesi, İzmir'de Ege Üniversitesi, Erzurum'da Atatürk Üniversitesi bu dönemde kuruldu.

Demokrat Parti iktidarının son yılları üniversite ile siyasi iktidarın çekişmelerine sahne oldu. Hükümet, üniversite özerkliğini sınırlama eğilimi gösterirken bazı üniversiteler de muhtariyetlerini siyasi nitelikli çıkışlarına paravan yaptılar. Neticede 27 Mayıs ihtilalini takib eden dönemde ve özellikle 1961 Anayasası ile üniversite özerkliği kuvvetlendirildi. Ancak zamanla bu özerkliğin, fiiliyatta bilimsel gelişmeye zemin hazırlamak şöyle dursun, bilimin bütünüyle askıya alınmasına varacak bir süreç haline dönüştüğü ve üniversitelerde terör ve anarşiye varan kamplaşmalara, sağ-sol bölünmelerine yol açtığı görüldü. Öğretim ve bilimsel faaliyetler, boykot ve işgallerle kesintiye uğruyor ve bu durumdan ülke büyük zarar görüyordu: Bu dönemde üniversite ve yüksek okulların kapasite ve kontenjanlarını çok aşan öğrenci talebi karşısında merkezi seçme sınavı geliştirildi ve ayrıca paralı yüksek öğrenime (özel paralı yüksek okul açılmasına) imkanı tanındı. Özel, paralı yüksek okullar zamanla tepkilere yol açtılar ve nihayet Ocak 1971'de Anayasa Mahkemesinin, bu okulların açılmasına imkan veren kanunu iptal etmesi ile kapatıldılar. Bu dönemde Hacettepe Üniversitesi kurulmuştur.

1968'de yoğunlaşan öğrenci hareketleri huzursuzluğu arttırdı. Bir noktadan sonra yüksek öğrenim adeta felç oldu. Bu durum 12 Mart müdahalesinden sonra, suiistimale uğrayan özerkliğin kontrol altına alınmasına yönelik düzenlemelere yol açtı. 1973'de kabul edilen yeni Üniversiteler Kanunu,1975'de Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmiştir. Bu dönemde, Boğaziçi Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi açılmış;1974-1975 öğretim yılında "Mektupla Öğretim" sistemine geçilmiş, daha sonra bu sistem "Yaykur" adıyla yeniden tanzim edilmiştir.

12 Eylül hareketinden sonra Anayasa yeniden düzenlendiği gibi, bütün yüksek öğrenim kurumlarının yetki ve sorumluluklarını, teşkilat ve organların işleyişlerini düzenleyen ve bütün yüksek okulları üniversite çatısı altında toplayan 2547 sayılı Yüksek Öğrenim Kanunu kabul edildi. İhdas edilen Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) hemen her şeyin denetimini yüklendi. Akdeniz Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Yıldız Üniversitesi ve Yüzüncü Yıl Üniversitesi bu kanun ile düzenlenmiştir. Daha sonra ise, Bilkent Üniversitesi ve Gaziantep Üniversitesi kurulmuşlardır.

Üniversitelerimiz halen problemleri sona ermiş olmaktan uzak bulundukları gibi YÖK sistemi de halen çeşitli eleştiri ve tartışmalara konu olmaya devam etmektedir.

Mahmud Rifat KADEMOĞLU


3-)Bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksekokul vb. kuruluş ve birimlerden oluşan öğretim kurumu


4-)Genellikle fen, edebiyat, hukuk, tıp, mühendislik gibi alanlarda eğitim ve araştırma yapan fakültelerden oluşan yüksek öğretim kurumu.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
University.
İngilizcesi İngilizce
College.
İngilizcesi İngilizce
Varsity.
İngilizcesi İngilizce
School.

  • Japonya'daki Üniversite krizi aşıldı Japonya'nın gündemini işgal eden Üniversite krizi aşılıyor.
  • Tanaka, ülkede çok fazla Üniversite olduğunu ve eğitim kalitesinin düştüğünden yakındı.

Sizde içinde Üniversite kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Üniversite kelimesi anlamı 1019 defa okunmuştur. [241061] Üniversite kelime anlamı, Üniversite nedir, Üniversite ne demek, Üniversite sözlük anlamı

Paylaş