Adetli İle İlgili Hükümler Nedir

Adetli İle İlgili Hükümler Nedir ? Adetli İle İlgili Hükümler Ne demek ?

1-)

Âdetli ile Lohusa, birçok yönden birbirine benzedikleri için, ilgili hükümlerin çoğu da birbirinin aynıdır. Mesela adetliyi ilgilendiren oniki hükümden sekizi aynı zamanda lohusayı da ilgilendirir. Bir diğer deyişle şimdi sayacağımız bu sekiz hükümde her ikisi de ortaktır.
Hem Âdetliyi Hem de Lohusayı Ilgilendirenler

l. Namaz:

Âdetlinin ve lohusanın namaz kılmaları ve secde yapmaları haramdır.

Namaz ister farz, ister vacip, ister sünnet, ister nafile ve isterse geçmiş bir namazın kazası olsun. Secde de ister Kur'an-ı Kerim'deki secde ayetlerinin okunması ve dinlenmesiyle yapılacak olan tilavet (okuma) secdesi olsun,isterse şükür secdesi olsun. Dolayısıyla adetlinın ve lohusanın, her nasılsa, okudukları ya da duydukları secde ayetinden ötürü secde yapmaları gerekmez. Çünkü kendilerinde bunun için gerekli olan ehliyet yoktur.

Ancak namaz vakitleri girdiğinde bu durumda olan kadının abdest alıp evinin namaza ayırdığı köşesinde namaz kılacak kadar bir süre oturması ve tesbih ve hamd ile meşgul olması güzel (müstehap)'dır. Böylece uzun süre ayrı kalacağı namaza karşı usanç duymamış olur. Bir rivayette de böyle yapan kadına kıldığı en güzel bir namaz sevabı verilir, denir.

Her vaktin, bir başlangıç tekbiri sığacak son anına itibar edilir. Imam Azam'a göre başlangıç tekbiri(tahrime) sadece "Allah" demekle olabilir. Dolayısı ile son andan maksat, "Allah" diyebilecek kadar bir zaman dır.

Yani herhangi bir vakitten bu kadar bir süre kaldığında kadın kan görse o vaktin namazı kendisinden düşer.Yine o kadar bir süre kaldığında kan kesilse, o vaktin namazını kaza etmesi gerekir.

Namaz; kadın ister ilk adet gören, isterse düzgün adetli olsun, kanın ilk görüldüğü andan itibaren terkedilir. On günü geçmedikçe, adet günlerinin sayısını aşan kan ile de namaz terkedilir. Yine adet zamanı gelmeden fakat en az onbeş gün temiz kaldıktan sonra gelen kan ile de namazı bırakır. Sonra bunların adet kanı olmadığı anlaşılırsa bıraktığı namazları kaza eder.

Bunun bir istisnası vardır oda; kalan temizlik günleri, adet günlerine eklendiği takdirde on günü aşacak bir zamanda kan görmesi durumudur. Mesela, adet günleri yedi, temizlik günleri yirmi gün olarak yerleşen bir kadın, onbeş gün temiz kaldıktan sonra kan görse yirmi güne kadar namazını kılması istenir. Çünkü büyük ihtimalle bu kadın adet günleri olan yedi günde de kan görecek ve o takdirde kan gördüğü günlerin sayısı oniki gün olmuş olacaktır. Demek ki ilk beş günde gelen kan adet kanı değildir.

2. Oruç:

Âdetlinın ve lohusanın her türlü oruç tutmaları haramdır. Ancak bu durumda tutmadıkları oruçlarını sonradan kaza ederler. Hatta oruçlu iken akşam olmadan az önce kan gelse o günün orucu bozulur ve onun da kazası gerekir.

Bu oruç eğer farz ise, adetle geçen farz oruçların kaza edilmeleri gerekli olduğu için, nafile ise, nafileye başlamak onu bitirmeyi gerektirdigi için kaza edilir.

Halbuki, namazda durum böyle değildir. Kadın bu günlerdeki namazlarından sorumlu olmadığı için, daha önce de söylediğimiz gibi son anında kan gördüğü vaktin namazı üzerinden düştüğü gibi, başladığı farz namaz esnasında kan gelse o namaz da üzerinden düşer. Ancak başladığı ve esnasında kan gördüğü namaz nafile ise, kan gelmekle bozulur ama, sonradan kaza edilmesi gerekir. Çünkü az önce söylediğimiz gibi, nafileye başlamak onu bitirmeyi gerekli kılar.

Yine adamak suretiyle kendisine namaz ya da oruç vacip kıldığıiçin adet görse, ya da lohusa olsa başka günde adağını yerine getirmesi gerekir.

Ancak adet gördüğüm gün oruç tutmak, ya da namaz kılmak Allah için üzerime borç olsun, demenin hiçbir anlamı yoktur. Böyle demekle namazı ya da orucu kendisine borç etmiş olmaz.

Kur'an-ı Kerim Okuma:

Âdetlinın ve Lohusanın, Kur'an-ı Kerim'den, bir ayetten az da olsa, okumaları haramdır. Çünkü Hz. Peygamberimiz: "adetli kadın da cünüb de Kur'an'dan birşey okumasın" buyurmuşlardır. (Tirmizi, taharet98,111; Nesai, taharet 170; Ibn Mace, taharet 105; Darimi, vudu' 103)

Bu, Kur'an-ı Kerim'i, Kuran olarak okuma halindeki hükümdür. Kur'an'dan olan sözlerle dua, ya da zikir kastetmesi halinde, okuyacağı şeyler uzunca bir ayet kadar varsa hüküm yine aynıdır. Ama, "bismillah", "elham-dülillah" gibi kısa ifadelerse bu caizdir. Buna göre"bismillahir-Rahmanir-Rahim" ve "elhamdü-lillahi Rabbil-alemin" gibi şeyleri söylemenin caiz olmaması gerekir, ancak dua, bereket ve hayır kastiyla söylemenin bir sakıncası olmadığı çoklarınca söylenmiştir. Hatta sırf dua kastıyla okuması halinde mesela "Fatiha"nin tamamını bile okumasında sakınca yoktur, diyenler de vardır. Ancak dua anlamına gelmeyen ayetleri dua kastıyla okumak onları dua yapmış olmayacağından, maksadı dua etmek de olsa onları okuyamaz.

Âdetli ya da Lohusa ve hatta cünüp olan birisi Kuran öğreticisi ise her iki kelimeden birini atlamak suretiyle kesik kesik okur ve öğretir. Bazılarına göre ayetin yarısını öğretir keser ve diğer ayetin yarısını öğretir ve böylece devam eder. Bu durumdaki bir kadının. Kur'an-ı Kerim'i, kelime aralarını ayırmak suretiyle, harf harf ya da kelime kelime heceleyerek okumasında sakınca yoktur. bu mekruh değildir.

Âdetlinın ve LohusanınTevrat'i, Incil'i ve Zebur'u okuması da mekruhtur. Çünkü bunlar da aslında Allah'ın sözü idiler. Insanlar bunları sonradan bozdu, ancak içlerinde asıllarından bazı parçaların bulunması muhtemeldir.Bundan; hem hükmü hem de okunuşu neshedilen(kaldırılan) Kur'an ayetlerini okumanın da en azından mekruh olduğu anlaşılır.

Sadece ağzı yıkamak Kur'an okumayı helal kılmaz. Nitekim sadece elleri yıkamak da dokunmayı helal kılmaz.

Kunut dualarını, diğer zikir ve duaları okuması, ezanı dinlerken müezzine katılması ve Mushafa bakması da mekruh (nahoş) değildir.

Kur'an'a Dokunma:

Tam bir ayetin yazılı olduğu şeye adetlinın ve Lohusanın dokunması da haramdır. Dolayısıyla bir ayetten kısa bir Kur'an parçasına dokunması mekruh (nahoş) değildir. Ancak bir ayetten az da olsa dokunamaz, diyenler de vardır. Bu Kur'an parçasının; mesela bir parada ya da bir tabloda olması halinde de durum aynıdır.

Abdest organları dışındaki bir organla dokunması halinde de en sağlam görüşe göre, yine haram işlemiş olur.

Tefsir, Hadis ve Fıkıh gibi şeriat kitaplarına dokunması da haramdır. Çünkü bunlarda Kur'an ayetleri bulunmaması mümkün değildir.

Bu ifade açıklamalı nahiv (arapça gramer) kitaplarına da dokunamayacağını anlatır. Ancak Imam Azam'a göre hem nahiv kitaplarına hem de Hadis ve Fıkıh kitaplarına dokunmak, bu ilimleri öğrenmekte olanlar için haram değildir. Arkadaşı olan diğer iki Imam ise aksi görüştedirler. Ne var ki, bu durumda bu kitapları tutmak isteyenler de ta'zim ve hürmet göstermek zorundadırlar ve bunu elbiselerinin yenleriyle tutarak değil, her abdestleri kaçtığında yeniden abdest alarak yapmalıdırlar.

Dokunma konusunda Kur'an'ın yazılı kısmı ile yapraklarının boş bulunan beyaz kısmı ve Mushafa bitişik olan cildi eşittir.Bu hüküm sadece Kur'an-ı Kerim'e aittir. Tabloda, parada, duvarda, tefsir ve hadis kitaplarında ise dokunmanın haram olduğu yer sadece Kur'an ayetinin yazılı olduğu yerdir, bunun dışındaki yerlerine dokunması haram değildir.

Kur'an-ı Kerim'e, ondan ayrı bir şeyle. Mesela ona bitiştirilmemiş bir ciltle ya da elbisenin yeniyle dokunması caizdir. Ancak elbisenin yeniyle dokunmasının mekruh (nahoş) olduğunu söyleyenler de vardır. Çünkü Kur'an'a bitişik cilt ondan sayıldığı gibi, insanın üzerindeki elbisesi de kendisinden sayılır, demişlerdir.

Zikir ve dua mecmualarını tutmak caiz ise de hoş değildir, tutmamak daha iyidir.

Âdetli ve Lohusa olan kadın Kur'an-ı Kerim'i ve içinde Kur'an ayetleri bulunan yazı parçalarını, okumadan yazacak olsa dahi yazamaz. Ancak okumadan yazabileceğini söyleyenler de vardır. Çünkü kalem Kur'an dan ayrı bir araçtır, nasıl Kur'an-ı Kerim, kendisinden ayrı bir şeyle tutulabiliyorsa, bu durumdaki kalemle de yazılabilir, demişlerdir ki, bunun kıyasa daha uygun olduğu söylenmiştir. Yeter ki, eliyle dokunmus olmasın

Sadece ellerin yıkanması dokunmayı helal kılmaz (Bak. Md.76).

Kur'an-ı Kerim'in yabancı dillerle yapılmış tercümelerine el sürmek de mekruhtur.

Küçük çocuklara, abdestleri olmasa bile, Kur'an-ı Kerim'i vermekte bir sakınca yoktur. Ancak mümeyyiz olanlarına, Kur'an-ı Kerim'e ta'zimi, yani saygıyı öğretmek için abdest aldırmak güzel bir davranıştır.

Mescide Girme:

Bu durumdaki kadının, beklemeksizin geçmek şeklinde de olsa mescide girmesi haramdır. Mescidlerin üzeri de mescid hükmündedir.Ancak yırtıcı bir hayvandan, hırsızdan, soğuktan, susuzluktan.. korkmak gibi bir zorunluluk (zaruret) bulunması durumu müstesnadır. Böyle durumlarda da mümkünse teyemmüm yaparak girmesi daha güzel olur.

Bayram ve cenaze namazlarının kılındığı açık alanlardan geçmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü bunlar mescid hükmünde değildir.

Mezarları ziyaret etmesi de caizdir.

Tavaf Yapma:

Âdetlinın ve lohusa kadının Kabe'yi tavaf etmeleri de haramdır. Bu durumda iken tavaf yapmışsa tavafi geçerlidir (sahih), ancak bir hata ve bir günah işlemiştir,bu yüzden büyük başlardan bir ceza kurbanı kesmesi gerekir. Tavafın, mescidin içinde yapılmasıyla dışında yapılması arasında fark yoktur.

Cinsel Ilişki:

Âdetli ve Lohusa kadına cima ve arada bir engel olmaksızın göbeğiyle diz kapağı arasından yararlanma, şehvetle olmasa dahi, haramdır. Bu bölgenin dışından ve engel varken bu bölgeden yararlanmak ise helaldir. Yani adetli ya da lohusa karısıyla yatmanın da, onu öpmenin de ve cinsel tatmin konusunda göbeğiyle diz kapağı arası dışından çıplak olarak dahi yararlanmasında, hanımının mesela elleriyle tatmin olmasında sakınca yoktur.

Dizkapağı ile. göbek arasından çıplak yararlanmamak "azimet" ve müstehap, cima olmaksızın yararlanmak ise ruhsattır. Ümmete, onun da çok mahzurlu olmadığını öğretmek için böyle buyrulmuştur. Yoksa: "Örtü üzerinden yararlanabilirsiniz, ama onu da yapmamak daha iyidir" rivayeti de vardır, diye izah edenler de olmuştur. Yani koca hayızlı karısından, dizkapağı ile göbek arası örtülü iken ittifakla yararlanabilir. Ama dizkapağı ile göbek arasını örtü varken dahi terkeden en iyisini yapmış olur. Cimadan korunduktan sonra çıplak yararlanan da çok kötü bir şey yapmış olmaz. Ancak kendisini tehlikeye atmış olur. (bk. Müslim, hayz T6; Nesai, taharet 180; Ibn Mace, taharet 124; Darimi, vudu' 117.)

Imam Muhammed'le beraber bir kısım Islam alimlerine göre ise; ön ve arkayı kullanmamak şartıyla göbekle diz kapağı arasıyla tenleşmek (mubaşeret) de helaldir. Çünkü Hz. Enes'in (r.a.) rivayet ettiği bir hadiste: "Her şeyi yapın, yalnız cima (çiftleşme) müstesna" (bk. Hatttabi, Ebu Davud I/154) denilmektedir. Ancak bunun, nefsinden emin olanlar için olduğunu söyleyenler de vardır. Yani Imam Muhammed'e göre erkek adetli ve lohusa karısıyla idhal (girdirme) dışında her türlü cinsel davranışta bulunabilir ve birbirinden yararlanabilirler. Ancak bu çoğunluğun (cumhur) benimsemediği bir görüştür.

Bu konudaki haramlık, sırf kadının haber vermesiyle gerçekleşmiş olur.

Bu, kadının iffetli olması, erkeğin de onun doğru söyledigine iyice kanaat getirmesi halinde böyledir. Yok, eğer kadın ahlakı bozuk ve genellikle yalan söyleyen birisi olur, erkek de doğru söylediğine iyice kanaat getirmezse, sırf kadının sözlü haberi kabul edilmez.

Her iki taraf da istekli olarak cima ederlerse, ikiside günahkar olur, tevbe etmeleri ve bağışlanma dileğinde bulunmaları gerekir. Ayrıca cima adetin başında olmuşsa bir dinar, ortasında ve sonunda olmuşsa yarım dinar tutarında sadaka verir.

Bir taraf istekle, diğer taraf zorlanarak cima ederlerse, sadece zorlayan günahkar olur.

Cima ettiklerinde gelmekte olan kan kırmızı ise bir dinar sarı ise yarım dinar sadaka verir de denmiştir. Çünkü Ebu Davud ve Hakim'de bu görüşü destekleyen bir hadis vardır. (Tirmizi, taharet 102; Ebu Davud, taharet 105; nikah 45; Nesai, taharet 181.)

Vereceği sadakanın harcama yeri, zekatın verileceği kimselerdir.

Âdetli ve Lohusa kadınla cima etmeyi ve dübürden (arkadan) yaklaşmayı helal sayanın kafir olacağını söyleyenler de vardır, ancak bunlar "başka şey için haram" olduklarından helal sayan kafir olmazsa da büyük günah işlemiş olur.

Burada anlatmak istediğimiz, kocanın adetli hanımıyla nasıl ve hangi ölçüde cinsel ilişkide bulunabileceği meselesidir.

Yıkanma (Gusul, boy abdesti):

Âdetlinin adeti, Lohusanın da Lohusalığı sona erdiğinde, mümkünse yıkanmaları, değilse teyemmüm yapmaları gereklidir.Buraya kadar anlattığımız sekiz madde, adetli için de Lohusa için de geçerlidir. Bundan sonra sayacaklarımız ise sadece adetliyi ilgilendirir.

Sadece Âdetliyi Ilgilendirenler

1. "Iddet"in Âdetle Ilişkili Olması:

"Iddet": Boşandığı erkekten hamile olup olmadığını anlamak, böylece nesillerin birbirine karışmasını önlemek ve birisinin ekinini diğerine sulatmamak için, boşanan kadının evlenmeksizin belli süre beklemesidir. "Iddet"in kelime anlamı sayı ve süre demektir. Çünkü kadın bu kısıtlı günlerini sayar ve bu süreyi doldurmayı bekler.

Boşamadan doğacak iddetin başlangıcı, boşamanın ardı, ölümden doğacak iddetin başlangıcı da ölümün ardıdır. Iddet, bu andan itibaren süresi dolunca sona erer, kadının bunu bilmesi şart değildir. Fasit nikahtan doğacak iddetin başlangıcı ise ayrılmaları ya da kocanın artık cima etmeme kararına varmasının ardıdır.

Iddet beklemek olan kadına evlilik teklifinde bulunulmaz, ancak üstü kapalı ifadelerle çıtlatılabilir..

Sağlam bir nikahla nikahlı iken kocası ölen, yada kocası kendisini kesin (bain) talakla boşayan kadının; ergin ve müslüman ise, iddeti süresince süslenmeme anlamında yas tutması, yani kokulanma, sürünme ve süslenmeyi terketmesi gerekir.

Bu, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) emridir. Böylelikle kadın evlenmesi haram olan süre içerisinde kendisini bu harama itebilecek yollardan birini kapamış ve nikah hikmetinin kadrini iyice kavramış olur.

Kesin talakla boşanan kadın iddeti süresince evinden gece ve gündüz çıkamaz. Ölümden ötürü iddet bekleyen ise gündüz çıkar, gecenin bir kısmında da çıkabılir ama yine evinde geceler.

2. "Istibra" :

Istibrada adetle ilgilidir ve cariyede sözkonusudur. Satınaldığı cariyenin hamile olması halinde onunla cima etmemek için belli bir süre beklemekten ibarettir.

Günümüzde cariyelik sözkonusu olamayacağı için bu konu üzerinde fazla durulmayacaktır.

3. Erginlik (Bülug):

Erginlik adet görmekle sabitleşmiş olur. Lohusalıkla bu bakımdan ilgisi yoktur. Çünkü lohusalık olmadan da gebe kalma kabiliyeti edinmekle ergin olunur. Bu da adet görmekle anlaşılır.

Boşama (Talak):

Sünnet olan boşamada adete itibar edilir. Şöyle ki: Her nasılsa karısını birden çok talakla ve sünnete uygun olarak boşamak isteyen koca, her iki boşamanın arasını bir adetle açar ve üç boşama hakkını böyle tamamlar.

Bu boşamaların arasını Lohusalıkla ayırmak düşünülemez, çünkü daha önce de gördüğümüz gibi, çocuğunu doğurmakla kadının iddeti zaten bitmiş olur. Bid'at olan boşama ise karısını adetli iken boşamaktir. Lohusa iken boşamanın da bid'at olduğu söylenmiştir.

Âdete özel durumlardan biri de, keffaret orucu tutarken görülen adetin, keffaretin peşpeşe olma özelliğini bozmaması, bir diğeri de en azı üç, en çoğu on gün olmasıdır.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Adetli İle İlgili Hükümler kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Adetli İle İlgili Hükümler kelimesi anlamı 18 defa okunmuştur. [243447] Adetli İle İlgili Hükümler kelime anlamı, Adetli İle İlgili Hükümler nedir, Adetli İle İlgili Hükümler ne demek, Adetli İle İlgili Hükümler sözlük anlamı

Paylaş