Hacr Nedir

Hacr Nedir ? Hacr Ne demek ?

1-)HACR



Men etmek ve kısıtlamak. Aynı. kökten hicr; akıl, yakınlık, hısımlık, men etmek ve himaye anlamına gelir. Terim olarak hacr; İnsanı maldan tasarruftan men etmektir. Hanefilerin tarifi şöyledir: Hacr; bir kimseyi belli sebeplerden ötürü kavli tasarruflarından ve yaptığı akitlerin bağlayıcı olmasından alıkoymaktır. Hacr altında bulunan kimseye "kısıtlı (mahcur)" denilir. Kısıtlı kimse satım veya hibe gibi bir akdi veya kavli tasarrufu bizzat yapsa, bu bağlayıcı olmaz. Buna bir hüküm gerekmez ve kabzla mala malik olunmaz. Kısıtlık daha çok sözlü tasarruflarda etkisini gösterir. Fiillerde hacr tasavvur olunmaz. Çünkü vuku bulmuş olan fiili kaldırmak mümkün değildir. Kısıtlının yapacağı akit mevkuftur. Yani geçerli olması hukuki temsilci olan veli veya vasinin icazetine bağlıdır (İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, Mısır 1307, V, 97, 99,108; el-Meydani, el-Lübab, II, 66). Şafii ve Hanbelilere göre, hacr; Kişiyi belli ehliyet arızalarından dolayı mali tasarruflardan alıkoymaktır. Bu men, küçük, akıl hastası ve sefihte olduğu gibi ya şer'i bir hüküm şeklinde olur veya peşin konuşulan satış bedelini ödemeyen müşteriyi, hakimin kendi malında tasarruftan alıkoyması tarzında ortaya çıkar (İbn Kudame, el-Muğni, V, 465).

Kişiyi hacr altına almanın meşruluğu Kitap ve Sünnete dayanır. Âyetlerde şöyle buyurulur: "Allah'ın sizi başına diktiği mallarınızı beyinsizlere vermeyin. Kendilerine bunlardan yedirin, giydirin onlara güzel söyleyin" (en-Nisa, 4/5). Cenab-i Hak bu ayette, velilere mallarını sefihlere vermelerini yasaklamaktadır., Bu, onları mallarında tasarruftan alıkoymak anlamına gelir. Başka bir ayette şöyle buyurulur: "Yetimleri nikah çağına erdikleri zamana kadar gözetip deneyin. Kendilerinde bir olgunluk (rüşd) görürseniz, mallarını onlara teslim edin" (en-Nisa, 4/6). Burada, yetimlerin mallarını koruyup koruyamayacaklarını anlamak için onların denenmesi istenmektedir: Âyet, rüşd'ten önce malların onlara teslimini yasaklamaktadır. Diğer bir ayette de şöyle buyrulur: "Eğer üstünde hak bulunan borçlu bir beyinsiz (sefih) veya zayıf akıllı olur, yahud da bizzat yazdırmaya gücü yetmezse, velisi dosdoğru yazdırsın" (el-Bakara, 2/282). Burada, borcu yazdırmaya, onu bir teminata bağlamaya gücü yetmeyen borçlunun yerine bu görevi velisinin yapması istenmektedir.

Hz. Peygamber, Muaz (r.a.)'ı mal, konusunda hacretmiş, Hz. Osman da (ö. 35/655), malını saçıp savurması yüzünden Abdullah b. Ca'fer'i tasarruflarında kısıtlamıştır (eş -Şevkani, Neylü'l-Evtar, V, 245).

Kişiyi hacr altına almanın iki sebebi olabilir. Ya şahıs kendisi veya malı bakımından korunur, yahut da başkalarının menfaatı gözetilir. Akıl has tası, küçük, sefih ve malını saçıp sa vuran kişinin kısıtlanması kendi yaran içindir. İflas eden borçlunun kısıtlanması, alacaklıların; Ölüm hastasının kısıtlanması ise, terekenin üçte birinden fazlasında mirasçıların haklarını korumak amacına yöneliktir.

Hacr'i gerektiren sebeplerin bir bölümü üzerinde İslam hukukçularının görüş birliği vardır. Bir bölümü ise tartışmalıdır.

İslam hukukçuları tarafından ittifakla kabul edilen hacr sebepleri şunlardır: Küçüklük (sığar, sabavet), Âkıl hastalığı (cünun), bunaklık (ateh), kölelik (rikk), umuma zarar verme (zarar-ı umm), ölüm hastalığı (maradu'l-mevt).

Ebu Hanife (ö. 15/767) ve diğer bazı hukukçulara göre, sefihlik (sefeh, sefahet), aptallık (beleh, belahat, gaflet) ve borç (deyn) hacr sebebi değildir. Bu sonuçları hacr sebebi sayanlara göre, bunun ayrıca hakim kararına dayanması gereklidir. Umuma zarar verenlerin durumu da aynı hükme tabidir. Küçüklük, akıl hastalığı, bunaklık ve kölelik ise, hakim kararına gerek olmaksızın, kendiliğinden hacr sebebi olarak ortaya çıkar.

1. Küçüklük

Hanefi ve Malikilere göre küçükler, mümeyyiz ve gayri mümeyyiz olmak üzere ikiye ayrılır. Gayri mümeyyiz çocuk yedi yaşından küçük olanlar, mümeyyiz de yedi yaşla büluğ çağı arasındaki çocuklardır: "Yedi yaşına girdikleri zaman çocuklarınıza namaz emredin"(Ebu Davud, Salat, 26; Ahmed b. Hanbel, II,180,187). Mümeyyiz iyi ile kötüyü, almakla vermeyi, satmakla satın almayı birbirinden ayırdedebilen bir fikri, zihni ve beden olgunluğuna ulaşan kimsedir. Yukarıdaki hadis, bunun yedi yaşından itibaren başladığına işaret eder. Beşeri hukukta, mahkemelerde küçüklerin herhangi bir haksız fiilden sorumlu olup olmadıklarını tayin için, doktora muayene ettirilmesi, özellikle fakir ve mümeyyiz olup olmadıklarının adli tıp müessesinden sorulması yoluna gidilmektedir.

Tasarruflar fiille veya sözlü olur. Gasb veya itlaf gibi fiillerin küçük ve akıl hastasının hacr altına alınmasında bir etkisi olmaz. Telef edilen şeyin tazmini gerekir. Çünkü hacr, fiiller üzerinde değil, yalnız sözler üzerindedir. Bu sebeple, gayri mümeyyiz küçüğün bütün tasarrufları batıldır. Onun eda veya tasarruf ehliyeti yoktur. Çünkü akıl ve temyiz gücüne sahip değildir. Bu yüzden, onun rıza ve kastı söz konusu olmaz. Tasarruf; küçüğe yararlı olsun veya zararlı bulunsun yahut da yararla zarar arasında bir özelliğe sahip olsun hüküm değişmez.

Mümeyyiz küçüğün tasarrufları üçe ayrılır:

a) Tamamen yararına olan tasarruflar geçerlidir. Hibbe, sadaka ve vasiyeti kabulü veya mübah malları mülk edinmesi gibi. Başkasına vekil sıfatıyla alış-veriş, nikah, talak, dava ve tesellüm gibi tasarrufları da geçerlidir. Bunlar, çocuğun yetişmesine yardımcı olur ve muhtemel zarar müvekkile aittir.

b) Tamamen zararına olan tasarruflar geçersizdir. Hibbe, sadaka, vakıf, ariyet, borca keffalet ve talak gibi. Bunlar, onun adına velisi tarafından da yapılamaz.

c) Hem menfaate, hem de zarara ihtimali bulunan tasarruflar. Alış-veriş, kiraya vermek, kiralamak, rehin vermek ve almak gibi. Ancak, bu tasarruflar velinin iznine bağlı olarak meydana gelir. Veli icazet verirse akit yürürlük kazanır, vermezse ortadan kalkar. Veli, fahiş gabin derecesinde, küçüğün aleyhine olan tasarrufa icazet veremez. Diğerlerinde küçük için maslahat olup olmadığını araştırır ve buna göre karar verir.

Şafii ve Hanbelilere göre ise, mümeyyiz veya gayr-i mümeyyiz küçüğün mali tasarrufları batıldır. Ancak Şafiilere göre, mümeyyiz küçüğün tasarrufları, veli izin verse bile geçerli olmaz. Hanbeliler aksi görüştedir. Velinin izin verdiği konularda, mümeyyiz küçük üzerinde hacr kalkar.

Mümeyyiz küçüğün, namaz, oruç, hac gibi ibadetleri yapması buluğdan önce farz değilse de edası sahihtir ve sevabı ana baba ile bunların yapılmasına vesile olanlara gider (el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi Beyrut 1910, VII, 171; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, VII, 310 vd; el-Meydani, a.g.e., II, 67; İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II, 278).

İslam hukukçuları, rüşd çağına ulaşmadıkça, çocuğa malının teslim edilmemesi gerektiğinde görüş birliği içindedir. Çünkü Cenab-ı Hak, mallarını onlara teslimi için büluğ ve rüşdü şart koşmuştur (en-Nisa, 4/6).

Rüşd sözcükte; ma'kul davranmak, doğru yolu bulmak anlamına gelir. Mecelle'deki tarifi şöyledir: "Rüşd, malın muhafaza hususunda takayyüd ederek sefeh ve tebzirden tevakki eden kimsenin vasfıdır" (mad. 946. 947). Küçük, büluğa reşid olarak ulaşırsa; malı kendisine verilir ve üzerinden hacr kalkar. Ancak mal teslim edilirken şahit bulundurmak, daha sonra çıkabilecek anlaşmazlıkları önler. Âyette şöyle buyurulur: "Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, verdiğinize dair şahit tutun" (en-Nisa, 4/6). Çoğunluğa göre, böyle bir kimseden hacrin kalkması hakim kararını gerektirmez (el-Kasani, a.g.e., 170; İbn Rüşd, a.g.e., II, 277; İbn Kudame, a.g.e., IV, 457 vd).

Mümeyyiz küçük büluğ çağına, reşid olmaksızın girerse malı kendisine teslim edilmez. Aptallık sebebiyle hacri devam eder. Nisa suresi altıncı ayette buna işaret vardır. Said b. Cübeyr (ö. 95/713); "Kişi sakalından tutulur ama reşid olmayabilir" demişlerdir. Sefahet devam ettikçe kişi altmış yaşına da girse hüküm değişmez. Âyette şöyle buyurulur: "Allah'ın, yaşayışınızın sebebi kıldığı mallarınızı, aklı zayıf olanlara (süfeha) vermeyin" (en-Nisa, 4/5).

Ebu Hanife'ye göre, reşid olmadan büluğa erenler yirmi beş yaşına kadar hacr altında kalırlar. Sonra reşid olmasa da malları kendilerine verilir. Aksi halde, insanın şerefi ayak altına alınmış olur. Âyette şöyle buyurulur:

"Yetim, rüşdüne erinceye kadar, onun malına en güzel yolun dışında yaklaşmayın" (el-En'am, 6/ 152). Yirmibeş yaş, dede olabilecek bir yaş olup, kişi bu yaşta son olgunluk çağına ulaşmış bulunur. Tasarruftan alıkoymanın amacı te'diptir. Bu yaştan sonra çoğunlukla te'dip gerçekleşmez (el-Kasani, a.g.e., VII, 171; İbnü'l-Hümam, a.g.e., VII, 316; el-Meydani, a.g.e., II, 69).

2. Akıl Hastalığı

Akıl ve temyiz kabiliyeti arızalanınca eda ehliyeti dayanaksız kalır ve ortadan kalkar. Burada önemli olan husus, tasarruf sırasında temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadığıdır. Bu yüzden akıl hastalığı sürekli ve süreksiz diye ikiye ayrılır.

a) Sürekli akıl hastalığı (mecnun-ı mutbak). Bunlar gayr-i mümeyyiz küçükler gibi tamamiyle ehliyetsizdirler. Hiçbir kavli tasarrufları geçerli olmaz. Velayet yetkileri kalkar. Sadaka ve hibe gibi teberruları geçerli olmaz. Alım-Satım, ikrar, talak gibi tasarrufları ve tüm akitleri batıl olur. Ancak hamile bırakma ve başkasının malını telef etme gibi fiilleri, hukuki sonuçlarını doğurur. Şahıs ve mal aleyhine vereceği zarar tazmin edilir. .

b) Süreksiz akıl hastalığı (mecnun-i gayri mutbak). Bunlar, akıl hastalığı sürekli olmayan, ara sıra iyileşen hastalardır. Hasta, aklı başında iken yaptığı hukuki tasarruflardan sorumludur. Yeter ki, o işi yaparken temyiz kudretinin bulunduğu sabit olsun. Mesela; epileptiklerin iki nöbet arasındaki zamanda aklı başındadır. Uykuda gezenler (seyr fi'l-menam) diğer zamanlarda mümeyyizdirler. Melankolik ve nevrastenik kimselerin durumu da böyledir (el-Merginani, el- Hidaye, mısır 1936, III, 204; el-Mevsili, el-İhtiyar, Mısır 1951, II, 94, 95; Mecelle, mad. 979 980; ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletüh, Dimaşk 1985, V, 437).

3. Bunaklık

Bunak (ma'tuh); akıl ve şuuru bozulmuş, anlayışsız ve konuşması karışık olmakla birlikte, akıl hastası gibi rast geldiğine sövüp sataşmayan kimsedir. Bunaklık doğuştan veya sonradan olabilir. Bunama, ileri derecede ise, bunak gayri mümeyyiz sayılır ve akıl hastası gibi olur. Bütün tasarrufları geçersizdir. Bunama hafif olur ve bunak temyiz gücüne sahip bulunursa, Hanefi ve Malikilere göre, zararlı tasarrufları batıl, yararlı olanlar sahih, zararla yarar arasında yeralanlar ise velisinin icazetine bağlı (mevkuf) bulunur. Bu, mümeyyiz küçük gibi olur (el-Kasani, a.g.e., VII,170; İbnü'l-Hümam, a.g.e., VII, 310, 313; el-Meydani, a.g.e., II, 66 vd; İbn Abidin, a.g.e., V,100 vd; Molla Hüsrev Daru'l-Hukkam, İstanbul 1317, II, 275).

4. Kölelik

Köleliğin sebebi savaş ve esirliktir. Kölelik arizi bir haldir. İslam, çeşitli yollarla köle azadını teşvik eder. Köle cezaların yarısını çeker. Köle ve cariyenin efendisinin izni ile evlenme hakkı vardır. Akrabalık ile kölelik bağdaşamaz. Köle, namaz, oruç, gibi bedeni ibadetlerle yükümlüdür. Fakat hacla yükümlü değildir. Kölelik, mal edinmeye, mirasa, şehadet, velayet, kaza ve hilafet gibi tasarruflara engeldir (Bilmen, İstilahat-ı Fıkhiyye Kamusu, İstanbul 1967, I, 232, 233).

5. Ölümle sonuçlanan hastalık (maradu'l-mevt)

Bir hastalığın, ölümle sonuçlanan hastalık sayılması için, genellikle ölüme götüren cinsten olması ve ölümün araya sağlık girmeden bu hastalığa bağlı olarak meydana gelmesi gereklidir (Mecelle, mad.1595). Bir hastalık, temyiz gücü devam ettiği sürece aslında ehliyetleri ortadan kaldırmaz. Ne Allah ve ne de kul hakları düşmez. Namaz, Zekat ve borçların düşmemesi gibi. Ancak Allah hakkı olan yükümlülükler kudretle sınırlı olduğu için, mesela hasta, namazını ayakta kılmazsa, oturarak veya ima ile kılar. Oruç tutamazsa iyileşince kaza eder, iyileşme ümidi yoksa tutamadığı oruçların yerine fidye verilir.

Mirasçıların hakkını korumak için, ölüm hastasını hacr altına almanın cevazında mezhep imamları görüş birliği içindedir.

a) Hastanın borcu servetine denk veya daha fazla ise her çeşit teberru ve vakıf tasarrufunda mahcur sayılır. Alacaklılar razı olmadıkça bu tasarruflar yürürlük kazanamaz. Borcu malından az ise (artan malı üzerindeki teberruları) kalan malın üçte birini geçmediği takdirde muteber olur, geçerse mirasçılarının rızasına bağlı olur.

b) Borcu yoksa, yine malının üçte birinden fazlasını teberru edemez. Bir de mirasçılara hibe yapamaz. Bütün bunlar mirasçıların rızası olmadıkça yürürlük kazanmaz.

Ölüm hastasının şahsı veya ailesi ile ilgili nafaka, tedavi masrafı vb. tasarrufları başkasının icazetine bağlı olmaksızın yürürlük kazanır (el-Merginani, a.g.e., III, 137, IV,171; Mecelle, mad. 877, 880, 1595, 1605)

6. Sefahet

Sefih; aklı başında, temyiz gücü tam olmasına rağmen malı üzerinde akıl ve mantık dışı tasarruflarda bulunan kimsedir. Malını yerli yersiz saçıp savurur. Ebu Hanife bunların hacrini caiz görmez. Ebu Yusuf, İmam Muhammed, İmam Şafii, Malik ve Ahmed b. Hanbel'e göre, bunların, mallarını telef etmelerini önlemek için hacredilmeleri gerekir. Uygulama bu sonuncu görüşe göre olmuştur. İmam Muhammed, bunların hacrinde hakimin hükmünü gerekli görmez.

Sefihler, her türlü ibadet ve tekliflere muhataptırlar. Evlenme, boşanma gibi, rucu edilmeyen kavli tasarrufları geçerlidir. Bunun dışındaki tasarrufları mümeyyiz küçüğün tasarrufları gibidir (es-Serahsi, el-Mebsut, Kahire 1324, 1331, XXIV, 168; İbn Abidin, a.g.e., V, 101, 102).

7. Aptallık (beleh)

Alış-verişlerinde, ellerinde olmaksızın fahiş bir şekilde aldanan iyi kalbli ve şuuru bozuk kimselerdir. Bunlar hüküm bakımından, malı telef ve israftan ötürü hacredilen sefihlerin aynıdır. Hakim isterse bunları hacreder (el Merginani, a.g.e., III, 207; Mecelle, mad. 946).

8. Borçluluk

Borçlular üçe ayrılır: Mali durumu iyi olduğu halde borcunu vermek istemeyen ve onu sürekli geciktiren kimse. Malı borcuna denk veya borcundan daha az olanlar. Ödeme güçlüğü çeken ve elinde hiçbir karşılığı bulunmayan kimse.

Ebu Hanife'ye göre, borçlular hacredilmez. Hakim bunların mallarını satamaz. Varsa para ve borç cinsinden mallarını alacaklılarına istihsanen verebilir. Mal satılıp borç ödenmezse, hakim alacaklıların isteği üzerine borçluyu hapseder. Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve öteki üç mezhebe göre, borçlular, alacaklıların isteğiyle hakim tarafından hacredilir.

Mali durumu iyi olan borçlular, mallarını satıp borçlarını ödemekten kaçınırlarsa, hakim onların mallarından yeteri kadarını satar ve bedelini alacaklılara dağıtır. Ancak hakim, borçlunun ailesi için zaruri ihtiyaçlarından olan yiyecek, bir iki kat elbise gibi giyecek, mesken ve benzerlerini satamaz (el-Meydani, a.g.e., II, 20; İbn Âbidin, a.g.e., V, 101).

9. Umuma zarar verenler

Bunlar aslında kavli tasarruflarından alıkonmaz, fakat hacir olarak meslekten men edilirler. Topluma zararlı kimselerden bazıları şunlardır: Sapık Müfti; Böyle müftiler halkı saptırmamaları için fetva vermekten men edilirler. Cahil tabipler; Bunlar halkın sağlığını tehlikeye sokacakları için meslekten men edilirler. Bu gibi yasaklamalar, "İyiliği emir ve kötülüğü nehiy" türündendir. Mecellenin 26. maddesinde "Zarar-ı ümmü def için zarar-ı has ihtiyar olunur" denilmektedir (es-Serahsi, a.g.e., XXIV,157; el-Merginani, a.g.e:, III, 205; İbn Âbidin, a.g.e., V, 101).

Hacri gerektiren sebepler ortadan kalkınca hacr de kalkar. Buna göre, sefih aklını başına alıp malını korumaya başlayınca, akıl hastası ve bunak iyileşince, borçlu malını satıp borcunu verince, ölüm hastası ölmeyip iyileşince, umuma zarar veren kimse, kendisini ıslah edip zararsız hale gelince ve mümeyyiz küçük reşid olarak, büluğ çağına ulaşınca hacr kalkmış olur (M. Muhyiddin Abdülhamid el-Ahvalü'ş-Şahsiyye, Mısır 1958, s. 433, 434).

Hamdi DÖNDÜREN


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Hacr kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Hacr kelimesi anlamı 31 defa okunmuştur. [241903] Hacr kelime anlamı, Hacr nedir, Hacr ne demek, Hacr sözlük anlamı

Paylaş