Kar Nedir

Kar Nedir ? Kar Ne demek ?

1-)Alm. Schnee (m), Fr. Neige (f), İng. Snow, snowfall. Bulutları meydana getiren su buharı 0°C’nin altındaki sıcaklıklarda donar. Bu donma sonucu su buharı iğne şeklinde buz kristalleri halini alırlar. Bunların birbirlerine birleşmeleri neticesinde de düzgün altıgen şeklinde kar kristalleri meydana gelir. Kar kristallerinin bozulmadan yere ulaşmaları için geçtikleri hava tabakalarının sıcaklıklarının 0°C’nin altında olması gerekir. Aksi takdirde yeryüzüne yağmur olarak yağar.

Çok sayıda kar kristal çeşidi olmasına rağmen hepsi altı köşelidir. Kar tanelerinin kristal yapıları birbirinin tıpa tıp aynısı değildir. Mikroskopla büyütülen kar taneleri üzerinde yapılan araştırmalarda kristal yapıları birbirinin aynı olan iki kar tanesine rastlanmamıştır. Kar kristalleri üzerinde ilk araştırmaları yapan Amerikalı Wilson Bentley, gördüğü muhteşem sanat karşısında adeta büyülenmiş ve elli yıl boyunca sürekli kar kristali resmi çekmiştir. Elde ettiği 6000 resim içinde kristal yapıları birbirinin aynı olan iki kar tanesine rastlayamamıştır. Daha sonraları diğer ilim adamlarının sürdürdüğü çalışmalar neticesinde şimdiye kadar kar tanecikleri arasında aynı büyüklükte, aynı şekilde ve aynı sayıda su molekülü ihtiva eden iki kristal bile bulunamamıştır. İlim adamlarını şaşırtan bu hal, herşeyi yaratan Allahü tealanın sonsuz kudretinin delillerinden biridir.

Çapları 2-4 mm, ağırlıkları ise yaklaşık 0,005 gram olan kar tanecikleri havanın gösterdiği direnç sebebiyle süzülerek (limit hızla) yere inerler. Bu inme sırasında tanecikler birbirlerini ittiklerinden yapışmazlar. Özelliklerini koruyarak yere inerler. Bunlar güneş ışığını tamamen yansıttıkları için beyaz olarak görülürler. Kar yağışı genellikle hava sıcaklığı -4°C ila -20°C arasındayken olur. Bu yağış, sıcaklık sıfırın altında birkaç derece olduğunda ağır, nemli, ebatları bir santimetreye ulaşan parçalar halinde gerçekleşir. “Lapa lapa kar yağması” tabiri bu durum için kullanılır. Atmosfer ile toprağın sıcaklıkları eşit olursa yüzeye ulaşan kar hemen erimez. Toprak sıcaklığı atmosfer sıcaklığının üzerinde ise, yere düşen kar kısa sürede erir.

Dünya üzerinde bir bölgede, kar yağışı olma ihtimali, o bölgenin ekvatordan uzaklık ve deniz seviyesinden yüksekliği ile doğru orantılıdır. Buna rağmen ılıman bölgelerin kara iklimi görülen kısımlarında, ekvatordan uzaklık ve denizden yükseklik şartları yeterli durumda olmasa bile, kar yağışı görülür. Yapılan araştırmalarda bütün yağışların altı veya sekizde birinin kar olarak gerçekleştiği anlaşılmıştır. Karın, tarım toprağını koruması ve nemli tutmasında önemi büyüktür. Kar, yeryüzü ve yeraltı su rezervlerinin ana kaynağıdır.

Kar, -8°C’de, bitkilerin üzerinde ince bir hava tabakası bırakarak, bu bölgeyi 0°C olacak şekilde örter. Kış boyunca toprak ve bitkileri donmaktan koruyan kar, ilkbaharda sıcaklığın artmasıyla eriyerek nehirlere ulaşır. Ayrıca kışın yağan ve dörtte üçü üst kısımlarda kalan kar, yaz kuraklığına karşı da toprağı ve bitkileri korumuş olur. Karda bulunan amonyak, kar erimesiyle birlikte toprakta kalır. Bu amonyak, azot bakterileri tarafından kalsiyum nitrat gibi azot tuzlarına çevrilerek bitkilerin azot ihtiyacını karşılar.


2-)Alm. Gewinn, Profit, Nutzen (m), Fr. Gain, profit, bènéfice (m), İng. Profit, gain. Bir malın satış fiyatı ile maliyeti arasındaki müsbet fark. Bir işletmede, belirli bir dönemde, dönem sonu öz sermayesinin dönem başı öz sermayeden fazla olan miktarı.

Karın işletme ve muhasebe açısından yukarıdaki tariflerine ek olarak, net ve gayri safi şekilde de hesaplanabilir. Gayri safi veya brüt kar bir iktisadi faaliyetin neticesinde bir mal ve hizmet satışından elde edilen fazlalıktır. Söz konusu faaliyetle dolaylı şekilde alakalı giderlerin düşülmesiyle net hale gelir.

İktisatta, bir üretim faktörü olarak, iktisadi faaliyete ve üretime katılan müteşebbisin meydana gelen gelirden aldığı paya kar denilmektedir. Bu pay, müteşebbislerin üretimi organize etmekten, riski yüklenmesinin bir sonucudur.


3-)KÂR



Bir malı satarken, alış fiyatına veya maliyeti üzerine eklenen fazlalık.

Arapça karşılığı riba olup, sözlükte, mastar anlamı; kazanmak, kar etmek demektir. Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde kullanılmıştır: "Onlar, doğruluğa karşılık sapıklığı satın aldılar. Fakat bu ticaretleri onlara kar getirmedi" (el-Bakara, 2/16).

Alış-Veriş genellikle kar sağlamak veya ihtiyacı karşılamak amacıyla yapılır. Ticaret meşru olunca, kar elde etmenin de meşru olması tabiidir.

Çünkü kar, mal mübadelesinin semeresi olup, onsuz ekonomik bir hayat düşünülemez. Bu yüzden İslam hukuku karı yasaklamamıştır. Âyet ve hadislerde ticaret ve kazançtan genel olarak söz edilmiş ve ekonomik hayatın belirli ölçülere uyularak, kendi tabii kuralları içinde yürümesi amaçlanmıştır. Karın tabii ve ahlakı ölçüler içinde oluşması esas alınmıştır. Bu prensibin bir gereği olarak alış-verişlerde çeşitli mallara yüzde hesabıyla bir kar haddi belirlenmemiştir. Genel olarak, arz ve talep kanunlarına bağlı serbest rekabet esasları içinde kendiliğinden oluşacak fiyatlar ölçü alınır. Ancak bu prensibi korumak ve insanların temel ihtiyaçlarının istismarını önlemek için, bir takım tedbirler öngörülmüştür. Ribanın yasaklanması, karşılıksız kazanç yollarının kapatılması ve gerektiğinde narha başvurulması bunlar arasında sayılabilir.

Alış-verişlerde yalan, hile, aldatma, satılan şeyin ayıbını gizleme veya onu mevcut olmayan vasıflarla övme yasaklanmış, açık, gerçekçi ve ma'kul ölçüler geliştirilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Ey iman edenler, birbirinizin mallarını haram yollarla yemeyiniz. Ancak karşılıklı rızaya dayanan, meşru bir ticaret yoluyla olması durumu müstesnadır" (en-Nisa, 4/29); "Allah alış-verişi helal, ribayı ise haram kılmıştır" (el-Bakara, 2/275).

Kar durumuna göre satım akdi şu kısımlara ayrılır:

a) Pazarlıkla (müsavemeli) satış:

Tarafların üzerinde anlaştıkları bir satış bedeli ile, malı mübadele etmeleri. Burada alış fiyatı veya maliyet açıklanmadan satış bedeli belirlenir. Pazarlık bu fiyat üzerinden yapılır. İslam hukukunda satış (bey') denilince daha çok bu çeşit alış-verişler akla gelir. İslam bilginlerince, yanılma ve yalan karışma ihtimali az olduğu için müsavemeli satış şekli tavsiye edilir. Alıcıya net kar miktarı açıklanmaz. Fakat satış bedelinin içinde kar da dahildir. Akde yalan, hile ve aldatma karışır, fiyat da fahiş gabin ölçüsünde yüksek olursa, akdi aşırı yararlanma sebebiyle feshetmek mümkündür. Böyle bir durum yoksa, tarafların karşılıklı rıza sonucu anlaştıkları bedelin miktarına müdahale edilmez (el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi V, 134; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, IV, 159; Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslami Yaklaşımlar, İstanbul 1988, s. 88, 89).

b) Murabahalı satış: Alış fiyatı veya maliyet üzerine belirli bir kar ekleyerek yapılan satış. "Bu malın alış fiyatı veya maliyeti yüzbin liradır. Yirmibin veya yüzde yirmi karla satıyorum" demek gibi. Murabahalı satışta, alış fiyatının veya maliyetin ve kar miktar veya yüzdesinin müşteriye açıklanması gerekir. Bu, ana paranın misli yanı ölçü, tartı veya standart olup sayıyla alınıp satılan şeylerden olmasını gerektirir. Riba (faiz) cereyan eden misli mallar kendi cinsleriyle murabahalı olarak mübadele edilemez. Yüz gram altını, yüz yirmi gram altınla veya yüz kg. buğdayı yüz yirmi kg. buğdayla mübadele etmek gibi. Aksi halde fazlalıklar riba (faiz) olur. Ancak cinsler değişik olursa karlı satılabilir. İki ton arpa karşılığında aldığımız bir ton buğday, iki buçuk ton arpayla mübadele edilirse, yarım ton arpa, kar olur (es-Serahsi, el-Mebsut, XIII, 82, 89; el-Kasani, a.g.e, V, 221).

c) Tevliye: Alış fiyatı üzerinden, hiç kar eklemeksizin satış yapmak demektir. Buna, başa baş satış yapmak da denir. Ancak, maliyeti etkileyecek bir takım masraflar yapılmışsa ticaret örfüne göre bunlar eklenir. Bu takdirde satış yine karsız ve maliyet üzerinden yapılmış olur. Tevliyede, murabahalı ve zararına (vazia) satışlar gibi güvene dayanan bir satış şeklidir. Alıcı verilen bilgilere güvenerek akit yapar. Bu yüzden verilen bu bilgilerin doğru olması gerekir. Aksi halde alıcı için daha sonra akdi bozma veya aldanma miktarını satış bedelinden düşürme gibi haklar doğar.

Hz. Peygamber Medine'ye hicret etmek isteyince, Ebu Bekir (r.a) iki tane deve satın aldı. Rasulüllah (s.a.s) O'na şöyle dedi: "Bu iki deveden birisini bana aldığın fiyatla devret " Hz. Ebu Bekir bedelsiz vermek isteyince, Hz. Peygamber bunu kabul etmedi. Karsız satış çeşitli amaçlarla yapılabilir. Malı elinden çıkarma isteği, nakit para sıkıntısı, malın moda veya mevsiminin geçmek üzere olması, alıcıya yardım etmek, müşteri tutmak ve benzeri düşünceler bunlar arasında sayılabilir.

d) Vazia (zararına satış): Alış fiyatının veya maliyetin altında bir fiyatla satış yapmak. Bir kimse, malını belirli bir karla satabileceği gibi, hiç karsız hatta zararına da satabilir. Zararına satış da çeşitli amaçlarla yapılır. Alıcıya yardımda bulunma, malı bir an önce paraya çevirme ve müşteriyi işyerine alıştırma bunlar arasında zikredilebilir. Ancak satıcının sıkışık durumundan, samimiyetinden veya malın gerçek değerini bilmeyişinden yararlanarak iman değerinin çok altında bir fiyatla satın almaktan sakınmak gerekir. Sahabe devrinde, alışverişlerde dürüst hareket edildiği, hile ve hud'a yoluna sapılmadığı, o devre ait çeşitli uygulamalardan anlaşılmaktadır. Ashab-ı kiramdan Cerir b. Abdillah el-Beceli (ö. 51/671) birisinden bir at satın almak ister. Satıcı atı 500 dirheme verebileceğini söyler. Cerir: "Bu at daha fazla eder, şu anda 600 dirhem veririm, fiyatı 800 dirheme kadar da arttırabilirim" dedi. Satıcı: "Atım cidden bu kadar değerli midir?" diye sorunca da; "At, belki 800 dirhemden de fazla edebilir, fakat ben daha fazla veremem" diye cevap verir. Bu sırada çevrede bulunanlar Cerir'e şöyle derler: "Atı 500 dirheme satın alman mümkün iken fiyatı niçin bu kadar yükselttin?" Cerir şu cevabı verir; "Biz, alış-verişlerimizde hile yapmayacağımız hususunda Allah'ın Rasulüne söz verdik" (İbn Hazm, el-Muhalla, Mısır 1389, IX, s. 454 vd).

Bir satım akdinde kar miktarını belirleyebilmek için her şeyden önce malın ilk alış fiyatı veya kıymet arttırıcı harcamalar gerektirmeyen mallarda kar, doğrudan doğruya alış fiyatının üzerine eklenir. Alış fiyatına anapara (re'sü'l-mal) denir. Bu, ilk alıcının akitle ödemeyi üstlendiği bedeldir. Başka bir deyimle, mala kendisiyle malik olunan ve akitle gerekli olan bedeldir. Akitten sonra, satış bedeli yerine başka bir bedel üzerinde sözleşme yapılsa, bu yeni bedel anapara sayılmaz. Karlı (murabahalı) başa baş (Tevliye) ve zararına (vazia) satışlarda anapara veya maliyet asıldır. Klasik İslam hukuku kaynaklarında bir malın üretim ve dolaşım safhası, maliyet bakımından bir tutulmuş ve ayrı olarak ele alınmamıştır. Hanefilerde, maliyete eklenip eklenmeyecek harcamaların belirlenmesinde örfe ağırlık verilmiştir. Bu konuda temel prensip, malın kendisinde veya kıymetinde artış meydana getirme niteliğinde olan harcamaların alış fiyatına eklenmesi, bu niteliği taşımayanların ise eklenmemesidir. Mesela, nakliye, dikiş, cilalama, boyama gibi, malda artış sağlayan masraflar eklenebilecek, mal sahibinin (ilk alıcı) malın alımı, nakli ve pazarlaması sırasında kendi şahsı veya aile fertleri için yaptığı yeme, içme, yatıp kalkma masraflarıyla, çoban, bekçi, doktor veya veteriner masrafları eklenerek masraflar arasındadır (es-Serahsi, el-Mebsut, XIII, 80, 91; el-Kasani, a.g.e, V, 223; el-Fetava'l-Hindiyye, III, 162; ibn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, IV, 155; Ali Haydar, Düraru'l-Hukkam, I, 598; Hamdi Döndüren, İslam Hukukuna göre Alım-Satımda Kar Hadleri, Balıkesir 1984, s. 103, 113).

İslam hukukunda net maliyet hesabı, güvene dayanan bir satış niteliğindeki murabaha, tevliye ve vazia satışlarında gereklidir. Satıcı kendi alış fiyatım müşteriye açıklamaksızın, belirleyeceği bir satış bedeliyle malını satabilir. Hatta mala, piyasadaki rayiç fiyatlarını ölçü alarak, yeni bir kıymet koyup, bu yeni değer üzerinde bir kar ilavesiyle satış yapmak da mümkündür. Yeter ki, alıcıyı yanıltacak ve onu etki altında bırakacak yanlış bilgiler verilmesin. Karın meşru olması için, satıcının iyi niyet kurallarından ayrılmaması ve alıcıya doğru bilgiler vermesi gerekir. Aksi halde gabin hali söz konusu olabilir ve alıcı lehine bazı haklar doğar (bk. Gabin mad.).

İslam'da, çeşitli mallara yüzde üzerinden belirli kar haddi uygulaması getirilseydi ekonomik hayat zorluklarla karşılaşırdı. Çünkü kar miktarını dondurmak, o malın alış fiyatını veya maliyetini tam olarak bilmeyi gerektirir. Bu ise her zaman net olarak hesaplanamaz ve akde hile karışabilir. Diğer yandan aynı cins ve kalitedeki malın maliyeti tüccardan tüccara değişir. Sermayesi geniş olan kimse, peşin para ile çok mal satın alır, kendi araçları ile nakleder; dükkanı kendi yeridir, kira ödemez. Bütün bu nedenlerle malı ucuza mal eder. Diğer bir tüccarda bu imkanlar olmadığı için, maliyeti yüksek olabilir. Üretimdeki maliyetler çok daha değişik etkenler yüzünden farklı olur. Aynı cins ve miktarda bir çok malın maliyetleri farklı olunca, yüzde kar ilavesiyle oluşacak satış bedelleri de farklı olacaktır. Böyle bir piyasada ucuz fiyata satanlar alıcı bulur. Maliyeti yüksek olduğu için pahalı satmak zorunda kalanlara, diğerlerinin elinde mal biterse, satış sırası gelecektir. İşte bu ve benzeri sakıncalar yüzünden, Allah Rasulü piyasa fiyatlarına müdahale etmesi için kendisine başvuran Sahabilere şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki, fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah'tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde, Rabbine kavuşmak istemem" (Ebu Davud, Buyu', 49; Tirmizi, Buyu', 73; ibn Mace, Ticarat, 27; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 327, III, 85, 106, 286).

Sonuç olarak İslam'da sağlam bir ticaret ahlakının oluşması amaçlanmıştır. Alış-verişe hile, hud'a, yalanın karıştırılması yasaklanmış, temel ihtiyaç maddelerini günün rayiç bedeli ile satanların sadaka sevabı kazanacakları belirtilmiş ve tüccarların bununla bir toplum hizmeti yaptıklarına işaret edilmiştir. Ancak iyi niyetin yeterli olmadığı devirlerde esnaf ve tüccarı serbest ve kontrolsüz bırakmak temel ihtiyaçların sömürülmesine yol açar. Üretim, dağıtım ve para gücünün kötüye kullanılmaması için devletin gerekli tedbirleri alarak üretici ve tüketiciyi koruması arz ve talep dengesini sağlama gerekir. Bunun sonucunda üretici ve dağıtıcıya az gelmeyecek, alıcıda çok görünmeyecek bir piyasa fiyatı oluşur. İşte bu fiyatın içinde yer alan, İslam'da miktar ve oranı belirlenmemiş bulunan kar meşru sayılır.

Hamdi DÖNDÜREN


4-)

Bir malı satarken, alış fiyatına veya maliyeti üzerine eklenen fazlalık.

Arapça karşılığı riba olup, sözlükte, mastar anlamı; kazanmak, kar etmek demektir. Kur'an-ı Kerim'de şu şekilde kullanılmıştır: "Onlar, doğruluğa karşılık sapıklığı satın aldılar. Fakat bu ticaretleri onlara kar getirmedi" (el-Bakara, 2/16).

Alış-Veriş genellikle kar sağlamak veya ihtiyacı karşılamak amacıyla yapılır. Ticaret meşru olunca, kar elde etmenin de meşru olması tabiidir.

Çünkü kar, mal mübadeleşinin semeresi olup, onsuz ekonomik bir hayat düşünülemez. Bu yüzden İslam hukuku karı yasaklamamıştır. Âyet ve Hadislerde ticaret ve kazançtan genel olarak söz edilmiş ve ekonomik hayatın belirli ölçülere uyularak, kendi tabii kuralları içinde yürümesi amaçlanmıştır. Karın tabii ve ahlakı ölçüler içinde oluşması esas alınmıştır. Bu prensibin bir gereği olarak alış-verişlerde çeşitli mallara yüzde hesabıyla bir kar haddi belirlenmemiştir. Genel olarak, arz ve talep kanunlarına bağlı serbest rekabet esasları içinde kendiliğinden oluşacak fiyatlar ölçü alınır. Ancak bu prensibi korumak ve insanların temel ihtiyaçlarının istismarını önlemek için, bir takım tedbirler öngörülmüştür. Ribanın yasaklanması, karşılıksız kazanç yollarının kapatılması ve gerektiğinde narha başvurulması bunlar arasında sayılabilir.

Alış-verişlerde yalan, hile, aldatma, satılan şeyin ayıbını gizleme veya onu mevcut olmayan vasıflarla övme yasaklanmış, açık, gerçekçi ve ma'kul ölçüler geliştirilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Ey iman edenler, birbirinizin mallarını haram yollarla yemeyiniz. Ancak karşılıklı rızaya dayanan, meşru bir ticaret yoluyla olması durumu müstesnadır" (en-Nisa, 4/29); "Allah alış-verişi helal, ribayı ise haram kılmıştır" (el-Bakara, 2/275).

Kar durumuna göre satım akdi şu kısımlara ayrılır:

a) Pazarlıkla (müsavemeli) satış:

Tarafların üzerinde anlaştıkları bir satış bedeli ile, malı mübadele etmeleri. Burada alış fiyatı veya maliyet açıklanmadan satış bedeli belirlenir. Pazarlık bu fiyat üzerinden yapılır. İslam hukukunda satış (bey') denilince daha çok bu çeşit alış-verişler akla gelir. İslam bilginlerince, yanılma ve yalan karışma ihtimali az olduğu için müsavemeli satış şekli tavsiye edilir. Alıcıya net kar miktarı açıklanmaz. Fakat satış bedelinin içinde kar da dahildir. Akde yalan, hile ve aldatma karışır, fiyat da fahiş gabin ölçüsünde yüksek olursa, akdi aşırı yararlanma sebebiyle feshetmek mümkündür. Böyle bir durum yoksa, tarafların karşılıklı rıza sonucu anlaştıkları bedelin miktarına müdahale edilmez (el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi V, 134; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, IV, 159; Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslami Yaklaşımlar, İstanbul 1988, s. 88, 89).

b) Murabahalı satış: Alış fiyatı veya maliyet üzerine belirli bir kar ekleyerek yapılan satış. "Bu malın alış fiyatı veya maliyeti yüzbin liradır. Yirmibin veya yüzde yirmi karla satıyorum" demek gibi. Murabahalı satışta, alış fiyatının veya maliyetin ve kar miktar veya yüzdeşinin müşteriye açıklanması gerekir. Bu, ana paranın misli yanı ölçü, tartı veya standart olup sayıyla alınıp satılan şeylerden olmasını gerektirir. Riba (faiz) cereyan eden misli mallar kendi cinsleriyle murabahalı olarak mübadele edilemez. Yüz gram altını, yüz yirmi gram altınla veya yüz kg. buğdayı yüz yirmi kg. buğdayla mübadele etmek gibi. Aksi halde fazlalıklar riba (faiz) olur. Ancak cinsler değişik olursa karlı satılabilir. İki ton arpa karşılığında aldığımız bir ton buğday, iki buçuk ton arpayla mübadele edilirse, yarım ton arpa, kar olur (es-Serahsi, el-Mebsut, XIII, 82, 89; el-Kasani, a.g.e, V, 221).

c) Tevliye: Alış fiyatı üzerinden, hiç kar eklemeksizin satış yapmak demektir. Buna, başa baş satış yapmak da denir. Ancak, maliyeti etkileyecek bir takım masraflar yapılmışsa ticaret örfüne göre bunlar eklenir. Bu takdirde satış yine karsız ve maliyet üzerinden yapılmış olur. Tevliyede, murabahalı ve zararına (vazia) satışlar gibi güvene dayanan bir satış şeklidir. Alıcı verilen bilgilere güvenerek akit yapar. Bu yüzden verilen bu bilgilerin doğru olması gerekir. Aksi halde alıcı için daha sonra akdi bozma veya aldanma miktarını satış bedelinden düşürme gibi haklar doğar.

Hz. Peygamber Medine'ye hicret etmek isteyince, Ebu Bekir (r.a) iki tane deve satın aldı. Rasulüllah (s.a.s) O'na şöyle dedi: "Bu iki deveden birisini bana aldığın fiyatla devret " Hz. Ebu Bekir bedelsiz vermek isteyince, Hz. Peygamber bunu kabul etmedi. Karsız satış çeşitli amaçlarla yapılabilir. Malı elinden çıkarma isteği, nakit para sıkıntısı, malın moda veya mevsiminin geçmek üzere olması, alıcıya yardım etmek, müşteri tutmak ve benzeri düşünceler bunlar arasında sayılabilir.

d) Vazia (zararına satış): Alış fiyatının veya maliyetin altında bir fiyatla satış yapmak. Bir kimse, malını belirli bir karla satabileceği gibi, hiç karsız hatta zararına da satabilir. Zararına satış da çeşitli amaçlarla yapılır. Alıcıya yardımda bulunma, malı bir an önce paraya çevirme ve müşteriyi işyerine alıştırma bunlar arasında zikredilebilir. Ancak satıcının sıkışık durumundan, samimiyetinden veya malın gerçek değerini bilmeyişinden yararlanarak iman değerinin çok altında bir fiyatla satın almaktan sakınmak gerekir. Sahabe devrinde, alışverişlerde dürüst hareket edildiği, hile ve hud'a yoluna sapılmadığı, o devre ait çeşitli uygulamalardan anlaşılmaktadır. Ashab-ı kiramdan Cerir b. Abdillah el-Beceli (ö. 51/671) birisinden bir at satın almak ister. Satıcı atı 500 dirheme verebileceğini söyler. Cerir: "Bu at daha fazla eder, şu anda 600 dirhem veririm, fiyatı 800 dirheme kadar da arttırabilirim" dedi. Satıcı: "Atım cidden bu kadar değerli midir?" diye sorunca da; "At, belki 800 dirhemden de fazla edebilir, fakat ben daha fazla veremem" diye cevap verir. Bu sırada çevrede bulunanlar Cerir'e şöyle derler: "Atı 500 dirheme satın alman mümkün iken fiyatı niçin bu kadar yükselttin?" Cerir şu cevabı verir; "Biz, alış-verişlerimizde hile yapmayacağımız hususunda Allah'ın Rasulüne söz verdik" (İbn Hazm, el-Muhalla, Mısır 1389, IX, s. 454 vd).

Bir satım akdinde kar miktarını belirleyebilmek için her şeyden önce malın ilk alış fiyatı veya kıymet arttırıcı harcamalar gerektirmeyen mallarda kar, doğrudan doğruya alış fiyatının üzerine eklenir. Alış fiyatına anapara (re'sü'l-mal) denir. Bu, ilk alıcının akitle ödemeyi üstlendiği bedeldir. Başka bir deyimle, mala kendisiyle malik olunan ve akitle gerekli olan bedeldir. Akitten sonra, satış bedeli yerine başka bir bedel üzerinde sözleşme yapılsa, bu yeni bedel anapara sayılmaz. Karlı (murabahalı) başa baş (Tevliye) ve zararına (vazia) satışlarda anapara veya maliyet asıldır. Klasik İslam hukuku kaynaklarında bir malın üretim ve dolaşım safhası, maliyet bakımından bir tutulmuş ve ayrı olarak ele alınmamıştır. Hanefilerde, maliyete eklenip eklenmeyecek harcamaların belirlenmesinde örfe ağırlık verilmiştir. Bu konuda temel prensip, malın kendisinde veya kıymetinde artış meydana getirme niteliğinde olan harcamaların alış fiyatına eklenmesi, bu niteliği taşımayanların ise eklenmemesidir. Mesela, nakliye, dikiş, cilalama, boyama gibi, malda artış sağlayan masraflar eklenebilecek, mal sahibinin (ilk alıcı) malın alımı, nakli ve pazarlaması sırasında kendi şahsı veya aile fertleri için yaptığı yeme, içme, yatıp kalkma masraflarıyla, çoban, bekçi, doktor veya veteriner masrafları eklenerek masraflar arasındadır (es-Serahsi, el-Mebsut, XIII, 80, 91; el-Kasani, a.g.e, V, 223; el-Fetava'l-Hindiyye, III, 162; ibn Âbidin, Reddu'l-Muhtar, IV, 155; Ali Haydar, Düraru'l-Hukkam, I, 598; Hamdi Döndüren, İslam Hukukuna göre Alım-Satımda Kar Hadleri, Balıkesir 1984, s. 103, 113).

İslam hukukunda net maliyet hesabı, güvene dayanan bir satış niteliğindeki murabaha, tevliye ve vazia satışlarında gereklidir. Satıcı kendi alış fiyatım müşteriye açıklamaksızın, belirleyeceği bir satış bedeliyle malını satabilir. Hatta mala, piyasadaki rayiç fiyatlarını ölçü alarak, yeni bir kıymet koyup, bu yeni değer üzerinde bir kar ilavesiyle satış yapmak da mümkündür. Yeter ki, alıcıyı yanıltacak ve onu etki altında bırakacak yanlış bilgiler verilmesin. Karın meşru olması için, satıcının iyi niyet kurallarından ayrılmaması ve alıcıya doğru bilgiler vermesi gerekir. Aksi halde gabin hali söz konusu olabilir ve alıcı lehine bazı haklar doğar (bk. Gabin mad.).

İslam'da, çeşitli mallara yüzde üzerinden belirli kar haddi uygulaması getirilseydi ekonomik hayat zorluklarla karşılaşırdı. Çünkü kar miktarını dondurmak, o malın alış fiyatını veya maliyetini tam olarak bilmeyi gerektirir. Bu ise her zaman net olarak hesaplanamaz ve akde hile karışabilir. Diğer yandan aynı cins ve kalitedeki malın maliyeti tüccardan tüccara değişir. Sermayesi geniş olan kimse, peşin para ile çok mal satın alır, kendi araçları ile nakleder; dükkanı kendi yeridir, kira ödemez. Bütün bu nedenlerle malı ucuza mal eder. Diğer bir tüccarda bu imkanlar olmadığı için, maliyeti yüksek olabilir. Üretimdeki maliyetler çok daha değişik etkenler yüzünden farklı olur. Aynı cins ve miktarda bir çok malın maliyetleri farklı olunca, yüzde kar ilavesiyle oluşacak satış bedelleri de farklı olacaktır. Böyle bir piyasada ucuz fiyata satanlar alıcı bulur. Maliyeti yüksek olduğu için pahalı satmak zorunda kalanlara, diğerlerinin elinde mal biterse, satış sırası gelecektir. İşte bu ve benzeri sakıncalar yüzünden, Allah Rasulü piyasa fiyatlarına müdahale etmesi için kendisine başvuran Sahabilere şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki, fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah'tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde, Rabbine kavuşmak istemem" (Ebu Davud, Buyu', 49; Tirmizi, Buyu', 73; ibn Mace, Ticarat, 27; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 327, III, 85, 106, 286).

Sonuç olarak İslam'da sağlam bir ticaret ahlakının oluşması amaçlanmıştır. Alış-verişe hile, hud'a, yalanın karıştırılması yasaklanmış, temel ihtiyaç maddelerini günün rayiç bedeli ile satanların sadaka sevabı kazanacakları belirtilmiş ve tüccarların bununla bir toplum hizmeti yaptıklarına işaret edilmiştir. Ancak iyi niyetin yeterli olmadığı devirlerde esnaf ve tüccarı serbest ve kontrolsüz bırakmak temel ihtiyaçların sömürülmesine yol açar. Üretim, dağıtım ve para gücünün kötüye kullanılmaması için devletin gerekli tedbirleri alarak üretici ve tüketiciyi koruması arz ve talep dengesini sağlama gerekir. Bunun sonucunda üretici ve dağıtıcıya az gelmeyecek, alıcıda çok görünmeyecek bir piyasa fiyatı oluşur. İşte bu fiyatın içinde yer alan, İslam'da miktar ve oranı belirlenmemiş bulunan kar meşru sayılır.

 


5-)(Profıt) 1. Hasılat ile maliyet arasındaki
pozitif fark. Söz konusu iki olgu arasındaki negatif farka ise zarar denir. 2. Bir üretim faktörü olarak
girişimcinin üretimden aldığı pay.


6-)Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı; iş.


7-)Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı.


8-)İş.


9-)Yarar, fayda.


10-)Üretim faktörlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay.


11-)Maliyet fiyatıyla satış fiyatı arasındaki fark.


12-)Havada beyaz ve hafif billurlar biçiminde donarak yağan su buharı
Örnek:Kıştı, yerler iki karış kar tutmuştu. T. Buğra


13-)Havadan ak, ince taneli buz kırılcaları biçiminde ya da lapa lapa yağan, sıcaklık koşulları elverişli ise yerde biriken su buğusu, bkz. yağış.


14-)Bk. karlanma


15-)(C.: Kur-Kiran) Zift, kara boya.


16-)(Kelimeye bir ek olup, isimleri sıfat yapar) Eden, edici, yapan manalarına gelir ve li, lı, cı, ci gibi eklerin de karşılığıdır. İtaat-kar, hilekar, isyan-kar, hamur-kar, kanaatkar...gibi. (Osmanlıca'da yazılışı:kar)


17-)Vurmak. Çakmak. Kapı çalmak.


18-)Derinlik. Dip. Her şeyin dibi. Nihayet. (Osmanlıca'da yazılışı: ka'r)


19-)(C.: Ekra) Cem'etmek, toplamak. (Osmanlıca'da yazılışı: kar')


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
To do, to make, to create; to produce; cl.
İngilizcesi İngilizce
Green mango.
İngilizcesi İngilizce
Kentucky Administrative Regulation.
İngilizcesi İngilizce
Knowledge and Research.
İngilizcesi İngilizce
Cirque , cwm.
İngilizcesi İngilizce
Snow.
İngilizcesi İngilizce
Cart, car, wagon.
İngilizcesi İngilizce
Account.
İngilizcesi İngilizce
Benefit.
İngilizcesi İngilizce
Gain.
İngilizcesi İngilizce
Profit.
İngilizcesi İngilizce
Take.
İngilizcesi İngilizce
Takings.
İngilizcesi İngilizce
Bank.
Fransızcası Fransızca
Neige

  • Moskova'da gece yarısı başlayan yoğun Kar  yağışıyla şehir beyaza büründü.
  •          Şehrin temizlik görevlileri ve Kar küreme araçları, sabahın erken  saatlerinden itibaren kaldırım ve sokakların buz tutmasını önlemek için çalışmaya  başladı.

Sizde içinde Kar kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Kar kelimesi anlamı 193 defa okunmuştur. [238147] Kar kelime anlamı, Kar nedir, Kar ne demek, Kar sözlük anlamı

Paylaş