Komünizm Nedir

Komünizm Nedir ? Komünizm Ne demek ?

1-)Alm. Kommunismus (m), Fr. Communisme (m), İng. Communism. Üretim araçlarının toplum malı olmasını, tüketim mallarının ihtiyaca göre paylaşılmasını isteyen, toplumu tek bir sınıf olarak telakki eden, aile yapısını, dini inançları reddeden bir rejim şekli. Latincedeki “communis” kelimesinden gelmektedir. Herkesin faydalanmak hakkına sahip bulunduğu ortak varlıkları ifade eder. Komünizmin temelinde, materyalist (maddeci) düşünce sistemi, mülkiyete karşı olma ve din düşmanlığı yatar.

Komünizm bir ilim, bir fikir değildir. Tatbikatta diktatör zalim bir devlet şeklinde tezahür etmiştir. Bu rejimde yalnız komünist partisi vardır. Bütün millet bu parti programını kabul etmeye, bunun gibi düşünmeye, bu partinin istediği gibi konuşmaya ve her şeyden önce dinsiz olmaya mecburdur. Komünistliği ilk çıkaran Mejdek adında bir İranlıdır. Peygamber olduğunu söyleyen bu kimse Mecusi (ateşe tapan) idi. Herkesin malı ve kadını ortaktır derdi. İran Şahı Kubad, buna inandı ise de oğlu Nuşirevan, bunu seksen bin adamı ile öldürdü. 1848 senesinde Karl Marx, arkadaşı Engels’le birlikte Komünist Beyannamesi’ni neşretti. Bu beyannamede, bütün dünya işçileri birleşmeye çağrılıyor ve birleşen işçilerden, kapitalist iktisadi nizama, ihtilalle son verilmesi isteniyordu. Bu gayenin tahakkuk etmesi için 1863’te ilk İşçi Enternasyoneli kurulmuş, birçok mücadeleler vermişse de 1876 senesinde ortadan kalkmıştır. 1880’de Avrupa’daki sosyalist partiler birleşerek İkinciEnternasyoneli kurmuşlardır. Avrupa sosyalist partileri arasındaki bu birlik halen devam etmektedir. Karl Marx’ın fikirleri, sosyalist hareketin ana prensiplerini teşkil etmiştir. (Bkz. Marksizm)

Kapitalist iktisadi düzeni ortadan kaldıracak olan sosyal ihtilal, Marx’ın düşüncesinin aksine olarak, ileri derecede sanayileşmiş Batı Avrupa memleketlerinde değil, ekonomisi geniş ölçüde ziraate dayanan Rusya’da vuku bulmuştur.

Rusya’da 1898’de kurulan Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi, 1903’te çoğunluk manasına gelen “bolşevik” ve azınlık manasına gelen “menşevik” olarak ikiye ayrılmıştır. Çarlık idaresine karşı patlak veren 1917 Şubat İhtilalini, sosyalist, liberal ve halkçı partiler müştereken yapmışlarsa da, aynı senenin Ekim ayında Lenin’in liderliğindeki bolşevikler, silahlı bir ayaklanma yaparak iktidarı tek başlarına ele geçirmişlerdir. Rusya’da Lenin ve arkadaşları, komünist cemiyete derhal geçilemeyeceğini söyleyerek iktisadi yönden “kollektivisit” olan ve siyasi şekil olarak “işçi diktatoryasına” dayanan bir geçici rejim kurduklarını söylemişlerdir. Bu rejimi büyük bir terör içinde yerleştirmeye başlayarak, neticede 15 milyon insanı öldürmüşlerdir. Bu zulüm ve idamlar, 1924’te Stalin’in Sovyet Rusya’nın başına geçmesinden sonra daha da şiddetlenmiştir. Merkezi Moskova’da olmak üzere Üçüncü Enternasyonel kurulmuşsa da İkinci Cihan Harbinin patlak vermesi ile Rusya, batı devletlerinden yardım istemek mecburiyetinde kalmış, bu sebeple de 1943’te Stalin Üçüncü Enternasyoneli ortadan kaldırmıştır. 1947’de Rusya’da “Kominform” kurulmuştur. Kominform, bütün komünistleri Allah inancına ve diğer rejimlere karşı savaşmağa çağırmıştır. Lenin’in vasiyetnamesi hatırlatılarak, gerçek hedefin bütün insanları komünizm rejiminin bünyesinde toplamak olduğu, doğuya ve batıya komünist ihtilalini yaymaya önem verdiği bildirilmiştir. Rusya dışındaki memleketlerde, “halk demokrasisi” sloganı ortaya atılmıştır.

İhtilalci sosyalizm, ihtilallerle karışıklıklar çıkartarak, umumi grevler yaparak, gerilla muharebeleriyle, ülkelerin yabancı komünist kuvvetler tarafından işgal edilmesiyle veya baskın şeklinde hükümet darbeleriyle, iktidara hakim olmaya çalışmakta ve iktidarı ele geçirince, totaliter rejim kurmaktadır. Diğer sosyal, iktisadi ve fikri grupları tasfiye etmekte ve parlamenter rejimi yıkarak tek parti diktatoryasını kurmaktadır.

İhtilalci sosyalistler (komünistler), tek parti diktatoryası kurduktan sonra her türlü mülkiyeti iktisadi yönden devletleştirme yoluna gitmekte; bu devletleştirmeyi, politik (siyasi), kültürel ve maarif alanlarına da yaymakta; din, ahlak, vicdan ve aile hürriyetlerini de her türlü imkan ve vasıtalarla yok etmektedirler. Komünizmin işlediği zulüm, işkence ve cinayetleri, yalan ve iftiraları, hiçbir din kabul etmediğinden, bütün dinlere düşmandırlar. Ancak, İslamiyetten başka bütün dinler bozuk olduğu, zararlı yanlış yerleri bulunduğu için, bu dinlerde bulunan insanları, yalan, propaganda ve vaadler ile aldatmak kolay olduğundan bu durumda olanların dinleri yok edilerek kolayca komünist olmaları sağlanmaktadır. Fakat, İslam dini, her kemali, olgunluğu, üstünlüğü, her saadeti içinde taşıdığı için, dini doğru olarak öğrenen Müslümanları, komünist fikirlerle yoldan çıkartmak mümkün olmadığından, komünizm en büyük din düşmanlığını İslamiyete karşı göstermekte; İslam dinini yozlaştırmak ve bid’atler sokmak için her türlü propaganda vasıtaları ile bu dini yok etmeye çalışmaktadır.

Sosyalist cereyanlar, sanayileşmenin gelişmesi ile başlamıştır. İktisaden geri kalmış Rusya ve Çin gibi memleketlerde ihtilalci ve totaliter bir karakter kazanarak komünizm şeklinde iktidarları ele geçirmiştir. Aynı şekilde, sağlam demokratik müesseselerden mahrum bulunan Almanya, İtalya ve bazı Güney Amerika devletlerinde, İkinci Cihan Harbinden evvel sosyalist cereyanlar, faşizm ve nasyonal sosyalizm gibi totaliter bir karakter kazanmıştır. Faşizm ve nasyonal sosyalizm istihsal vasıtaları üzerinde, hususi mülkiyet hakkı tanımaktadır.

İhtilalci sosyalizmin temel fikirlerini ortaya koyan Karl Marx kurulacak sosyalist cemiyetin bünyesinin ne şekilde olacağını anlatmamıştır. (Bkz. İktisadi Sistemler, Marx, Karl)

Komünizm için 1990 yılı bir dönüm noktası olmuştur. Komünizm ve sosyalizmden kaçış başlamıştır. Komünizmi benimseyen Doğu Avrupa ülkelerinden sadece Bulgaristan ve Romanya ile Arnavutluk’ta fakat başka isimler altında seçimle ve az farkla iktidar olabilmişlerdir. Diğerlerinde ise Komünizme karşı olanlar serbest seçimle iktidarı ele geçirmişlerdir. Komünizmin son kalesi Yugoslavya’da ise sadece Sırbistan’da komünistler iktidardadır. Fransa ve İtalya komünist partileri bile isim değiştirmişlerdir. En koyu komünist düşünürler bile “Sınıf iktidarı, artık gerici bir taleptir. Komünizm öldü ve emperyalizm bitti” demişlerdir. Bugün dünyada komünist rejim olarak sadece Viyetnam, Küba ve Çin kalmıştır. (1993)

Komünist “Manifesto”daki geleceğe dönük görüşe göre: Liberal ekonominin uygulandığı ülkelerde işçilerin sefaleti her geçen gün biraz daha artacak sermaye mahdut ellerde toplanacak ve açlığa mahkum edilen proleterler, tabandan gelen bir ihtilalle kendi diktalarını kurup, üretim araçlarına el koyacaklardı. Bu suretle de çalışan-çalıştıran (işçi-işveren) ikiliği ortadan kalkacak, geniş kitleler (çalışanlar) huzur ve refaha ve gerçek demokrasiye geçmiş olacaklardı.

Komünizm ile üretim araçları işçilerin değil, komünist lider ve çömezlerinin imtiyazlı ve iltimaslı bir “yeni sınıf”ın eline geçti. Bu yeni sınıf bürokratlar tarihin en korkunç diktatörlüğünü kurdular ve işçi sınıfı adına katliam ve zulümler icra ettiler. Komünizmin kızıl pençesi altına düşenler yalnız ekonomik refah değil her türlü insan haklarını da kaybettiler. Serbest piyasa ekonomisini uygulayan ülkelerin işçilerinin refahı artarken komünizmi uygulayan ülkeler fakirleştiler. Dini karşısına alan ve insan fıtratına ters düşen ve ancak silah, polis gücüyle 73 yıl durabilen fakat temelden mahrum bu sistem aniden çöküp cazibesini kaybederek yıkılışa doğru hızla yuvarlanmaktadır.


2-)KOMÜNİZM



Özel mülkiyetin kaldırılmasına ve
servetin ihtiyaçlara göre paylaştırılmasına
dayalı toplumsal düzen ya da siyasal sistem. Önceleri ütopik bir
kavram iken Marx ve Engels'in birlikte oluşturdukları bu dünya
görüşü için tarafından yeniden yorumlanarak siyasal bir
program haline getirildi. Bu nedenle Marksizm ya da Marksizm Leninizm de
denilen Komünizm giderek Marksist-Leninist ilkelerden hareketle komünist
bir toplum oluşturmayı amaçlayan tüm siyasal hareketleri de
belirtmektedir.

Batı düşüncesinde komünist düşüncenin
kökleri çok eskilere uzanır. Üretim araçlarının
toplumun mülkiyetinde olduğu, sınıfların ve devletin
tümüyle ortadan kalktığı bir toplum ütopyası eski
zamanlardan beri insanları etkilemiştir. Eski çağlarda
bazı dini grupların oluşturdukları komünist
topluluklar olduğu bilinmektedir. Thomas More ve Johan Andreae gibi
ütopyacı yazarlarda da komünist bir toplum tasarısının
izleri görülür. 19. yüzyılda ABD'de oluşturulan,
İndiana'daki New Harmoni (Yeni Uyum- 1825) ve Massachusetts'teki
Brook Çiftliği (1841-47) gibi kimi sınıfsız
topluluklar ütopyacı amaçlar taşıyordu.

Komünizm, Karl Marx ve Frederich Engels'in 1847-48 yıllarında
birlikte yazdıkları Komünist Manifesto ile yeni bir anlam
kazandı. Maddecilik üzerine kurulu bir dünya görüşünü ve
siyasal programın ilkelerini içeren yeni anlamıyla komünizmin
temelini diyalektik ve tarihsel maddecilik anlayışı
oluşturur. Diyalektik maddeciliğe göre evrenin özünü madde
oluşturur. Evren öncesiz (ezeli) ve sonrasızdır (ebedi).
Maddi dünyamız dışında başka bir dünya yoktur,
olması da mümkün değildir. Evren dışında bir
yaratıcı güç, Allah da yoktur. Evren ve insan Allah tarafından
yaratılmamış, tersine Allah insanın bir
yanılsamasının ürünü olarak varsaydığı
bir varlıktır.

Maddi dünyaya egemen olan birtakım
değişmez kanunlar vardır. Bunlar bağlılık,
hareket, evrim ve çelişkidir. Evren özü bakımından bir
birlik içinde bulunduğundan içerdiği tüm nesne ve olaylar da
birbirine bağlıdır, yalnız başlarına açıklanmaları
mümkün değildir. Bu bağlılık kanunu gereği
olaylar karşılıklı bir etkileşim içindedirler.
Evrendeki olaylar sürekli bir hareket ve evrim içindedirler. Bu hareket
ve evrim, nesne ve olayların özünde varolan çelişkiden
kaynaklanır. Çelişkiler sürekli bir çatışma
doğurur bu da nesnelerin ve olayların hareketine ve evrimine
neden olur. Başka bir deyişle tabiat ve tarihteki belirleyici süreçler
kendi içlerindeki karşıtlık ilişkileri yoluyla
oluşur. Bütün olaylar ancak bu maddi temelli ilişkilerle açıklanabilir.

Diyalektik maddeciliğin tarih alanına
uygulanması demek olan tarihsel maddeciliğe göre insanın
bilincini toplumsal varlık biçimi belirler. İnsanlar
yaşamak için önce yiyecek, giyecek, konut ve benzerlerini üretmek,
çoğaltmak zorundadırlar. Bu etkinliklerini belirli üretim
araçları, teknik bilgiler, malzeme ve doğal kaynaklarla yürütürler.
Bunlar toplumun emrindeki üretici güçleri oluştururlar. Üretim
etkinliği toplumsal bir süreçtir ve belirli üretim ilişkileri
içinde gerçekleştirilir. Üretici güçlerle üretim ilişkileri
toplumun ekonomik temelini oluşturur. Bu ekonomik temel de siyasal,
hukuksal ve ideolojik üstyapılar dizisini belirler.

Belli bir gelişme evresinde toplumun maddi
üretici güçleri şimdiye kadar içinde işledikleri üretim ilişkileriyle
çatışma içine girerler. Bu ilişkiler, üretici güçlerin
gelişme biçimleri olmaktan çıkarak gelişmeyi önleyen
engeller haline gelirler. İşte o zaman toplumsal bir devrim süreci
başlar. Varlıkları eski üretim ilişkilerinin sürmesine
bağlı olan sınıflar, özellikle devlet üzerindeki
egemenlikleri sayesinde değişime karşı direnirler. Bu
direnişin alt edilmesi için mücadelenin siyasal alana kaydırılması
ve siyasal bir devrimin gerçekleştirilmesi gerekir. Siyasal devrimle
üstyapıdaki değişimle önü açılan ekonomik
temeldeki değişim tamamlanır.

İnsanlık tarihinin belli başlı dönemleri
üretici güçlerin belli bir eşiğine bağlı olarak
ortaya çıkan üretim tarzlarının ortaya çıkardığı
üstyapılara göre adlandırılır. Buna göre insanlık
tarihi beş temel aşamadan oluşmaktadır. Bunlar ilkel
komünizm, köleci toplum, feodalizm, kapitalizm ve komünizm aşamalarıdır.
Ne var ki kapitalizmin ortadan kalkmasından hemen sonra komünizm
gerçekleşemez. Bu nedenle bir geçiş dönemi gereklidir. Bu
geçiş dönemi sosyalizm dönemidir. Sosyalizm dönemi kapitalist
sömürücü sınıfın ortadan kaldırılmasıyla
başlar ve komünist toplumun üzerinde yükseleceği temeller
atılır. Bu aşamada özellikle üretimin artırılması
için çalışılır. Çünkü komünist aşamada
uygulanacak olan "herkese ihtiyacına göre" kuralı
ancak bolluk durumunda uygulanabilir.

Marksizm-Leninizm anlamında komünizm birer
üstyapı kurumu olarak gördüğü din, ahlak ve aile konularındaki
görüşlerini de maddecilik anlayışı
doğrultusunda belirler. Buna göre din, insanların
hayatında egemen olan dış güçlerin vehme dayalı bir
yansımasıdır. Kimi yeryüzü güçleri bu yansımada
doğa üstü birtakım güçler halini alır. Kökeninde insanın
doğayı ve doğaya egemen olan yasalar konusundaki
bilgisizlik yatar. Bu özü nedeniyle din egemen sınıfların
çıkarlarının korunmasında etkili bir rol oynar.
Ekonomik temelin yansımasından başka birşey olmayan
ahlak kuralları da evrensel bir nitelik ve geçerlilik taşımaz.
Kendini ortaya çıkaran temelle birlikte yok olmaya mahkumdur.
Evlilik kurumu da tarihsel ve toplumsal şartların bir
ürünüdür. Özel mülkiyetin ortadan kalktığı, çocukların
bakımlarının ve eğitim giderlerinin toplumca
karşılandığı komünist sistemde kadın ve
erkeğin birbirine bağımlılığını
gerektiren aile kurumu ortadan kalkacak, cinsler arası ilişki
kişisel ve özel bir ilişki durumuna gelecektir.

Marx'ın (1883) ve Engels'in (1895) ölümünden
sonra Komünizm II. Enternasyonel'e üye komünist partilerce savunuldu.
Lenin'in önderliğindeki ihtilalle Rusya'da iktidara gelen komünizm
(1917), Sovyetler Birliği'nin resmi ideolojisi durumuna geldi.
Lenin'in ölümünden (1924) sonra komünizm Stalin tarafından yeni
bir tanıma kavuşturuldu. Stalin, Sovyetler Birliği'ni
hızlandırılmış bir sanayileşme ve zorla
kollektivizasyon yoluna soktu. Bu politikaları yürütmek için
tarihin tanık olduğu en acımasız bir
zorbalığı temsil eden büyük ve merkezi bir devlet aygıtı
kuruldu, parti içinde ve toplumda her türlü ve muhalif görüş
kanlı biçimde bastırıldı. Katı merkezi
planlamayla birlikte büyük ölçüde merkezi şiddet
kullanıldı. Komünizmin ilk aşaması olarak sosyalizmin
uzun süreliliği kabul edildi. Lenin'in bu dönem için öngördüğü
proletarya diktatörlüğü bu uzun dönem boyunca uygulanan baskı
ve zulmün gerekçesi ve yöntemi haline getirildi. Sovyetler Birliği
dışındaki tüm komünist hareketler ve partiler sosyalist
anavatanı koruma gerekçesiyle Sovyet politikasına
bağımlı kılındı. Böylece komünizm ya da diğer
adıyla Marksizm-Leninizm katı ve totaliter bir devlet doktrini
durumuna getirilerek dogmatikleştirildi. Bu aşamadan sonra komünizm
Sovyet Komünizmi ya da Komintern Komünizmi adı verilen özel
biçimini aldı.

Sovyet Komünizmi II. Dünya Savaşı
sonrasında Çin, Vietnam ve Küba gibi ülkelere ve Kızıl
Ordu aracılığı ile Doğu Avrupa ülkelerine zorla
yayıldı. Fakat bu arada Yugoslavya'da Tito (1892-1980), Çin'de
Mao Zedong (1893-1976) komünizme Sovyetler Birliği modelinden
farklı yorumlar getirdiler. Batı Avrupa ülkelerinde faaliyette
bulunan komünist partileri ise Stalinist anlayıştan hızla
uzaklaşarak daha çok kültürel alanda yoğunlaşan
Batı Marksizmini oluşturdular. Bu oluşum 1970'lerde Avrupa
Komünizmi olarak anıları yeni bir komünist anlayışın
doğmasına neden oldu. Sovyet komünizmi ise Kruşçev ile başlayan
"destalinizasyon" süreci sonunda 1985'te Gorbaçov ile yeni bir
döneme girdi. Siyasette çoğullaşma, demokratikleşme ve
parti tekelinin kırılması; ekonomide piyasaya daha çok yer
veren bir planlama, hatta karma ekonomi denemeleri ile başlayan bu
yeni Doğu Bloğu ülkeleri hızla
bağımsızlıklarını kazanma ve
kapitalistleşme sürecine girdiler.

Bir felsefe, bir dünya görüşü ve siyasal bir
hareket olarak komünizm ile İslam tam bir karşıtlık
içindedir. Bu karşıtlığın temelinde evreni
vareden yaratıcı güç konusundaki farklı inançları
yatar. İslam'a göre evreni ve insanı Allah
yaratmıştır. Komünizm ise evreni ve insanı maddenin,
Allah'ı da insanın yarattığını söyler.
İslam evrenin işleyiş yasalarını, insan ve
toplum hayatını düzenleyen kuralları Allah'ın
koyduğuna inanırken komünizm tüm olayların belirleyicisi
olarak maddenin diyalektik yasalarını kabul eder. İslam'a
göre insan içinde ilahi bir öz taşır ve dünyaya Allah'ın
halifesi sıfatıyla, maddi dünyaya egemen olan ilahi düzeni
insan ve toplum hayatında da egemen kılma göreviyle gelmiştir.
Komünizm ise insanın özünün madde olduğunu maddi çevrenin
bir ürünü olarak var olduğunu ve maddenin diyalektik
yasalarına uygun biçimde iradesizce hareket eden bir araç olduğunu
savunur. Kısaca İslam ve komünizm insanın önünde açılan
ve ancak birinin inkarı ile diğerini kabul etmenin mümkün
olabildiği iki karşıt yoldur. İkbal'in deyişiyle
hem İslam, hem de komünizm insandan sözeder ve onu kendine çağırır.
Ama komünizm insanı Allah'tan toprağa çekmek için sancılanırken
İslam tersine topraktan Allah'a yükseltmek amacını güder.

1991 yılına girerken komünizmin düşünce
ve devlet sistemi olarak iflas ettiği; buna öncülük eden Sovyetler
Birliği tarafından pratiğiyle birlikte ilan edildi.
İnsanlığa mutluluk getiremeyen bu ilkel düşünce bir
yüz yıl dahi varlığını sürdüremeden sona erdi.

Ahmet ÖZALP


3-)(Commümsm) 1. Sosyalizmin evrimi ile varılacağı
düşünülen, üretim araçlarının mülkiyetinin devlete ait olup özel mülkiyet ve
miras hakkınm olmamasını; temel ekonomik kararların merkezi otorite tarafından
alınması ve bütün ekono­mik hayatın merkezi bir planlama çerçevesinde
yürütülmesini; konut, sağlık, eğitim vb. gibi hizmetlerin devletin sorumluluk
ve denetiminde olmasını ve sınıfsal farklılaşmanın ortadan kaldırılmasını
öngören siyasal-ekonomik sistem; bu sistemin egemen olduğu toplumsal örgütlenme
biçimi.

2. Sosyalizmin
ulaşacağı düşünülen son aşama. Herkesten yeteneğine göre alınıp, herkese
ihtiyacına göre verileceği öngörülen toplum düzeni. (Marks ve Engels)


4-)Bütün malların ortaklaşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin olmadığı toplum düzeni, komünistlik.


5-)Böyle bir düzenin kurulmasını amaçlayan siyasi, ekonomik ve toplumsal öğreti, komünistlik.


6-)Bk. komünist sistem


7-)Marx ile Engels'in kurduğu ve siyasal etkinliklere ilişkin düşünceler yanında kendine özgü eğitim kuramlarını da kapsayan felsefe okulu.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Communism.

  • Kilisenin verdiği desteğin arkasında düşürülen hükümetin ülkeye Komünizm getireceği endişesi yatıyor.

Sizde içinde Komünizm kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Komünizm kelimesi anlamı 3186 defa okunmuştur. [238510] Komünizm kelime anlamı, Komünizm nedir, Komünizm ne demek, Komünizm sözlük anlamı

Paylaş