Mahşer Nedir

Mahşer Nedir ? Mahşer Ne demek ?

1-)Alm. Auferstehung(f), Fr. Résurrection (f), İng. Resurrection. Toplanma yeri. Kıyamette bütün canlıların tekrar diriltilip bir araya toplanarak hesaba çekileceği yer. Mahşer yerine “Arasat meydanı” ve “Mevkıf” da denir. Mahşer, Arapça bir kelime olup, “Haşr” kelimesinden türemiştir. Haşr, kıyamette bütün canlıların beden ve ruhları ile bir arada hesap yerinde toplanmasıdır. (Bkz. Haşr ve Neşir)

Mahşer, ahiret hayatından bir safhadır. Âhiret hayatı bu dünya hayatına benzemez. Âhiret işleri, akıl ile anlaşılamaz ve bulunamaz. Çünkü akıl ancak dünya işlerini anlayabilecek şekilde yaratılmıştır. Âhiret hakkında bilinenler ise Allahü tealanın ve peygamberlerinin bildirdikleridir. Buların dışında ve bunlara uymayan sözlerin, bilgilerin hiçbir kıymeti, değeri yoktur.

İslam alimlerinin bildirdiğine göre salihlerin (iyilerin) amel defteri sağ; fasıkların, kötülerin arka veya sol taraftan verilecektir. İyi ve kötü, büyük ve küçük, gizli ve meydanda yapılmış olan her şey defterde bulunacaktır. Mahşerde, Allahü tealanın dilediği her gizli şey meydana çıkacaktır. Peygamberlere, Allahü tealanın hükümlerini ve din-i ilahiyi kullara nasıl bildirdiniz? Meleklere, yerlerde, göklerde neler yaptınız? Onlardan başka herkese ise, peygamberlere, sizlere bildirilen dinlere nasıl uydunuz? Birbiriniz arasında bulunan hakları nasıl gözettiniz? diye sorulacaktır. Mahşerde, imanı olup, ameli ve ahlakı güzel olanlara mükafat ve ihsanlar, iyilikler olacak; imanı, itikadı doğru olmayan bozuk amelli, kötü huylulara da ağır cezalar verilecektir.

Allahü teala, adaleti ile, şirkten, küfürden başka, her günahı affedecek, dilerse küçük günah için de azab edecektir. Şirki (kendisine ortak koşulmasını) küfrü (imansızlığı, inkarı) hiç affetmeyeceğini bildirmektedir. Kitaplı ve kitapsız kafirler, yani Muhammed aleyhisselamın bütün insanlara peygamber olduğuna inanmayan, O’nun bildirdiği ahkamdan, yani emir ve yasaklardan birisini bile beğenmeyenler, elbette Cehenneme sokulacak, sonsuz azap göreceklerdir.

Allahü teala, akıllı ve akılsız bütün insanları, çocukları, melekleri, cinleri, şeytanları, diğer hayvan ve kuşları, kısaca göklerde ve yerde, karada ve denizde ne kadar büyük ve küçük canlı var ise, hepsini mahşer meydanında toplayacaktır. Dünyada iken yapdıklarından hesaba çekecektir. Haksızlığa uğrayanlar, zulüm yapanlardan haklarını alacaklar, mizan (terazi) kurulup insanların sevapları(iyilikleri) ve günahları (kötülükleri) tartılacak ve mizanda sevapları ağır gelenler Cennete, günahları ağır gelenler ise, Cehenneme gönderilecektir.

Bütün canlıların mahşer yerinde toplanması, İsrafil aleyhisselamın ikinci defa sur’a üflemesi ve kabirde bulunan ölülerin diriltilip, ruhları ile birleşmesinden sonra olacaktır. Allahü teala ölüleri diriltmeyi dileyince, yeryüzünü çok şiddetli bir rüzgar ile dümdüz eder. Arasat meydanı (Mahşer yeri) hazırlanır.

Mahşer yeri alabildiği kadar büyüktür. İnsanlardan önce ve sonra gelenlerin hepsi, karada, havada ve denizde yaşayan hayvanlar, Ye’cüc ve Me’cüc, cinler, şeytanlar ve yedi kat gökteki meleklerin hepsi, burada toplanırlar. Birinci kat gökte bulunanlar, mahşer yerini öyle sararlar ki, bütün insanlar, cinler ve şeytanlar ortada kalırlar. Sonra ikinci gökte bulunanlar ve böylece yedinci gökte bulunanlar, bir öncekileri kuşatarak yedi saf olurlar.

Önce ve sonra yaratılan bütün mahluklar, melekler, huriler, insanlar, cinniler, şeytanlar, denizde ve karada yaşayan hayvanlar ve bütün haşereler bir anda mahşer yerine her taraftan toplanırlar. Îmanı olanlara ve amelleri iyi olanlara, peygamberlere, velilere, alimlere, salihlere, Cennetten elbiseler ve buraklar (binek hayvanları) gelir. Elbiseleri giyer, buraklara biner, Arşın gölgesine gidip, minber ve kürsiler üzerinde rahat ve selametle otururlar. Nitekim; “Müttekileri (Allah’tan korkarak haramlardan sakınanları) binekler üzerinde Cennete göndeririz.” mealindeki Meryem suresi 87. ayet-i kerimesi bu hususu bildirmektedir.

Ameli güzel kimselerin binekleri, merkep, katır, at, deve ve koç şeklinde görülür. Her biri mümin için bir nur olur ki, önünden ve sağ yanından o zamanki karanlığı aydınlatır. Sol taraflarında nur yoktur. Şiddetli bir karanlık olup, hiçbir kimsenin görmeye gücü yetmez. Bütün kafirler, imanlarında şek ve şüphe sahibi olan kimseler ve bid’at sahipleri, mezhepsizler, o karanlıkta şaşırıp kalırlar. Ehl-i sünnet itikadına uygun doğru inanmış müminler ise, kendilerine hidayet nuru verildiğinde hamd ve şükrederler. Zira cenab-ı Hak, o gün böyle azap çeken şakilerin (cehennemliklerin) hallerini müminlere gösterir. Müminlerden bazılarının nuru, iki ayağı üzerinde ve parmakları ucunda görülür. Bazısının nuru, bir kere ışık verir, bir kere söner. Bunların nurları imanlarının kuvvetliliği kadardır.

Geri kalan mahlukların hepsi, aç, susuz, çıplak, baş açık, yalın ayak, yaya olarak, düşe kalka, Arasat meydanına (mahşer yerine) gelirler. İnanmayanlar, gözleri ama (kör) olup, yüzleri üzerine sürünerek gideceklerdir. Allahü teala İsra suresi 97. ayetinde mealen; “Kafirleri, kıyamette yüzleri üzerine sürünerek haşrederiz” buyurdu. Müminlerin sağ yanında parlayan nurdan mahrum olurlar.

Mahşer meydanında halk, birbiriyle karmakarışık olur. İzdihamın (sıkışıklığın) çokluğundan, bir ayak bin ayak üzerinde olur. Başlarına güneş çok yaklaştırılıp hararetinin (sıcaklığının) şiddetinden çok ter dökerler. Herkes günahına göre, ter içerisinde kalır. Bazısı kulaklarına, bazısı boğazına, bazısı göğsüne, bazısı omuzlarına, bazısı dizlerine kadar terler. Bazısı da susuz olan kimse, su içtiği vakit, nasıl terlerse o kadar müteessir olur (etkilenir). Güneşin harareti, dünyadakinden yetmiş kat daha fazladır.

O zaman yeryüzündeki canlılar, mahşer meydanında bulunanlar, çeşitli şekildedirler. Dünyada büyük görünenler (kibirlenenler), mahşerde zerre kadardırlar. Ayaklar altında kalıp çiğnenirler, zelil hor ve hakir olurlar.

Bunların arasında bir kavim, tatlı ve soğuk saf su içerler. Çünkü daha sabi iken vefat eden mümin çocukları, babalarının etrafında, Cennet ırmaklarından doldurdukları kaselerle (taslarla), tavaf eder gibi dönerek, onlara su verirler. Evlenip çocuk sahibi olanların kavuşacağı mükafatlardan biri de budur. Dünyada zekat ve sadakasını verenlerin başlarına yakın bir gölge gelir ve onu mahşerin hararetinden korur.

Mahşerdekilere şefaat edilip, hesaplarına başlanıncaya kadar, bin sene kadar bu hal üzere dururlar. Kimisi, mahşerde minber sahibi olup, Arşın gölgesinde gölgelendirilir. Onlara mahşer şiddeti ve güneşin harareti zarar vermez. Bunlar Allahü tealanın katında makbul kimselerdir. Mahşerde Arşın gölgesinde bulunacak kimseleri bildiren bir hadis-i şerifte; “Allahü teala yedi sınıf kimseyi Arşın gölgesinde gölgelendirir. Halbuki o gün, ondan başka hiçbir gölge yoktur: 1) Adalet eden devlet reisleri ve valiler, 2) İbadet eden gençler, 3) Kalbi mescidlere bağlı olanlar. Yani namazı ve cemaati gözetenler, 4) Allah için birbirini seven iki mümin. Bu sevgi ile bir araya gelip, ayrılırken de bu sevgi üzere olanlar, 5) Güzel bir kadın, çirkin bir iş için kendini çağırınca, Allahü tealadan korkup bunu yapamam, Allah’tan korkarım diyenler, 6) Sadaka verirken riya (gösteriş) etmeyenler. Şöyle ki, sağ eli ile verdiğini, sol eli bilmemelidir. 7) Allah deyip, gözünden yaş akanlar.” buyruldu. Bunlardan başka veliler, salihler, Allah yolunda harb edenler ve insanlara iyilik ve cömertlik eden müminlerin hepsi Arşın altında zevk ve safa içindedirler. Onlara Cennetten nimetler ve şerbetler gelir. Cennet elbiseleri ve taclar giyip böyle ihsanlara kavuşurlar. Şehitler de bu sınıfa dahildirler. (Bkz. Şehit).

Mahşerde, Allahü tealanın mütteki (O’ndan korkup, haramdan sakınan) kulları Cennete yaklaştırılır. Cenab-ı Hak Cennete emreder, Cennet, her cins zineti (süsü) ile süslenir. Arasat meydanına getirilir. O derece güzel kokusu vardır ki, beş yüz senelik yoldan duyulur. Bu halden kalbler ferahlanır. Cennet, Arşın sağ tarafına konulur. Bundan sonra, cenab-ı Hak Cehennemin getirilmesini emreder. O vakit, bağıran, gürleyen ve şiddetli ateş saçan Cehennem bütün gökyüzünü simsiyah eder. Sıcaklığı tahammül olunamayacak derecededir. Mahşerdekilerin hepsi, bundan ziyadesiyle korkarlar. Herkes korkudan güçsüz ve dermansız bir halde oldukları yere çöküverirler. Hatta peygamberler dahi kendilerini tutamaz. Hazret-i İbrahim, hazret-i Musa, hazret-i Îsa, Arş-ı a’laya sarılır. İbrahim aleyhisselam kurban ettiği oğlu İsmail aleyhisselamı, Musa aleyhisselam kardeşi Harun aleyhisselamı ve Îsa aleyhisselam, annesi hazret-i Meryem’i unuturlar. Her biri; “Ya Rabbi! Bugün nefsimden başka bir şey istemem!” der. O zaman, Peygamberimiz Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ise; “Ümmetime selamet ve kurtuluş ver ya Rabbi!” diye niyaz eder.

Peygamber efendimiz Cehennemi, o halde görünce önüne gelip, Cehennemi durdurur ve; “Hakir ve zelil olarak geriye dön! Ta ki, sana ehlin güruh güruh gelsinler!” deyince, Cehennem; “Ya Resulallah, bana müsaade et! Zira sen bana haramsın.” der. Allahü tealadan bir hitap gelip; “Ey Cehennem! Habibime itaat et, emrini tut.” der. Cehenneme yaklaşınca, sakinleşir ve Arşın sol tarafına çekip kor. Mahşerdekiler, Peygamber efendimizin bu merhametli muamelesini birbirine müjdelerler. Korkuları azalır.

Şefaat-ı kübra (Büyük şefaat): Mahşerde toplanan bütün varlıklar, sıkıntı veren ve dayanılmaz hale gelen bekleyişten usandıklarından, bir an önce kurtulmak isterler. Çünkü bu zamanda, takat getirilemeyecek olan Allah’ın azabından, başlar aşağı eğilir. Herkes şaşkınlık içinde olup, şefkat ararlar. Peygamberlere ve alimlere korku gelir. Evliya ve şehitler, dayanılamaz olan bu azaptan feryad ederler. Bunlar bu hal üzereyken, güneşin nurundan ziyade bir nur bunları kaplar. Zaten güneşin hararetine takat getiremeyen kimseler, bunu gördükleri gibi, karmakarışık olur. Bin sene de bu hal üzere kalırlar. Âhiretin bir günü dünyanın bin senesi kadardır.

İşte bu vakitte insanlar, hesaplarının hemen başlaması için hazret-i Âdem’den başlayarak, bütün peygamberlerden kendilerine şefaat etmelerini isterler. Her peygamber, bir mazeret söyleyerek diğerine havale eder. Nitekim hadis-i şerifte; “Mahşerdekiler hazret-i Âdem, Nuh, İbrahim, Musa ve Îsa’dan (aleyhimüsselam), hesap görülmesi için büyük şefaat istedikleri zaman, peygamberler cevap verip, “Âlemlerin Rabbi, bugün öyle gazab eyledi ki, şimdiye kadar böyle gazab etmemişti. Biz nefsimizi, kendimizi düşünüyoruz.” deyip, herbiri diğerine havale eder. Nihayet mahşerde bulunanlar peygamberlerin sonuncusu ve alemlerin Rabbinin sevgilisi, iki cihan güneşi Muhammed Mustafa’ya (sallallahü aleyhi ve sellem) gelirler ve; “Sen son peygambersin. Allahü teala senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışladı, bize şefaat et.” derler.” buyruldu. Resulullah efendimiz de; “Ben şefaat ederim. Fakat cenab-ı Allah izin verirse ve razı olursa!..” buyurur.

Peygamber efendimiz cenab-ı Hakk’tan izin ister. Arş-ı a’lada secdeye kapanır. Bin sene secdede durur. Bundan sonra, cenab-ı Hakkı, kimsenin bu ana kadar yapmadığı bir hamd ile hamd eder. Bu arada insanların bulunduğu yer iyice daralır. Meşakkat ve zahmetleri artar. İnsanlardan herbiri, dünyada iken sımsıkı sakladıkları malları boyunlarına geçirilmiş vaziyettedirler. Zekatını vermedikleri develeri, sığırları, koyunları ve öşürünü vermedikleri buğday, arpa vs. çuvallarını, denklerini boyunlarına geçirip, ağırlıkları da dağlar gibi olup, öyle beklerler. Günah işleyenlerin bütün çirkinlikleri meydana çıkar. Fuhuş ve zina yapanlar, gıybet ve dedikodu edenler, faiz yiyenler, yalan söyleyen ve diğer haramları işleyenlerin bütün günahları fena bir halde, herkesin iğrenip tiksineceği bir şekilde açığa çıkarılır.

Bu halde Allahü teala, Peygamberimize buyurur ki: “Ya muhammed! Başını secdeden kaldır! Söyle, dinlenir. Şefaat et, kabul olunur.” Bunun üzerine Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; “Ya Rabbi! Kulların arasından iyileri ve kötüleri ayır ki, zamanları gayet uzadı. Herbiri günahlarıyla Arasat meydanında rezil ve rüsva oldular” der. Bir nida gelir ki, “Evet ya Muhammed!” Peygamber efendimizin bu şekildeki şefaatine Şefaat-i uzma (En büyük şefaat) denir.

Amel defterlerinin verilmesi: Dünyada Kiramen katibin meleklerinin yazdıkları, içerisinde insanın iyi ve kötü işleri bulunan amel defterleri mahşerde sahiplerine dağıtılır. Allahü tealaya itaat edenler, kitablarını sağ ellerine alınca, çok sevinirler. Yanlarındakilere “Hele benim kitabımı okuyun, ne kadar çok sevab ve ihsan yazılmış” derler. Bunların hesabı kolay olur. Kitabını sol eli ile alan, zalim, kafir, taşkın sapık ve kötü kimseler, büyük bir elem, acı ve üzüntüye boğulurlar. Kur’an-ı kerimde İnşikak suresi 10 ve 11. ayet-i kerimesinde mealen; “Amel defteri arkasından sol eline verilen, bunu gördükte, keşke helak olsaydım, diye temenni eder.” buyruldu.

Mizan ve hesab: İnsanların iyilikleri ve kötülükleri mizanda tartılır. O gün herkese adalet yapılır. Kimseye zulüm, haksızlık yapılmaz.

Bundan sonra, bütün hayvanların arasında hükmeder. Boynuzlu koyundan, boynuzsuz koyunun hakkını alır. Dağdaki hayvanların ve kuşların arasındaki haksızlıkların hesabını gördükten sonra, melekler, insanlar, cinler, şeytanlar ve Allahü tealanın kalmasını dilediklerinin dışında, bütün hayvanlara; “Toprak olunuz!” emri verilir. Hepsi bir anda toprak olurlar. Bunu gören kafirlerin herbiri Cehennemde azap çekmemek isteyecektir. Nebe’ (Amme) suresi, son ayetinde mealen; “Kafir, ah ne olsaydı ben de toprak olsaydım, diyecektir.” buyruldu.

Kıyamet günündeki sualler: Mahşerde herkesi Allahü teala hesaba çekecek, ona sual soracaktır. Kendilerine Peygamber gönderilen bütün kavimlere sual vardır. Peygamberlere de sual olacaktır. Nitekim Allahü teala A’raf suresi 6. ayetinde mealen; “Biz kendilerine, peygamber gönderilen kavme, elbette sual ederiz. Peygamberlere de sual ederiz.” ve Maide suresi 10. ayet-i kerimesinde malen; “Allahü teala kıyamet günü peygamberleri toplayıp, sizin ümmetleriniz, davetlerinizde neyi kabul ettiler, neyi reddettiler, buyurur.” buyruldu. Kafirler, peygamberlerini inkar edip, tebliğlerini (bildirdiklerini) yalanlarlar. Her peygamberin ümmeti, bizlere peygamber gelmedi, imana davet etmediler dedikleri zaman, Muhammed aleyhisselamın ümmetinden Müslüman olanlar, peygamberlerin peygamberliklerini tebliğ ettiklerine, tevhide (imana) davet edip, sadık (doğru) olduklarına şahitlik ederler. Müslümanların şahitliklerine ve doğru söylediklerine de, insanların ve cinlerin peygamberi Muhammed aleyhisselam şahitlik edip, Allahü teala siz doğru söylüyorsunuz diyecektir.

Bütün peygamlerler, insanlar kitaplarını okuyup, hesapları görülünce; Allahü teala tarafından “Ey mücrimler (kafirler)! Şimdi sizler (müminlerden) ayrılınız.” diye nida edilir. Daha önceki Peygamberlere iman eden müminler, Muhammed aleyhisselama da iman edenler Cennete, inanmayanlar Cehenneme sevk edilir. (Bkz. Âhiret, Kıyamet, Cennet, Cehennem)


2-)MAHŞER



İnsanların toplandığı yer anlamında "Ha.şe.re" fiilinden ismi mekan. İkinci sur'a üflendikten (nefha-i saniyeden) sonra insanların hepsinin diriltilerek kabirlerinden kalkıp muhakeme edilmeleri için toplandıkları yer anlamına gelir. Mahşere "mevkıf" (insanların muhakeme olunmak üzere toplanacağı yer) zamana da "Yevmü'l-haşr" denilir. Şöyleki: Birinci nefhada (sur'a ilk defa üflendiğinde) Allah'ın kalmasını dilediği melekler müstesna, canlıların hepsi ölecek, yerin ve göklerin nizamı bozulacaktır. Sonra göklerin ve genişletilen yerin nizamı başka bir şekilde sağlandıktan sonra ikinci nefha esnasında (sur'a ikinci defa üfürülünce) her insan ve cinnin ruhları, diriltilen bedenleri ile birleşir. Yani ruhları, diriltilen bedenlerine taalluk eder. "Birinci defa sur'a üflenince, Allah'ın diledikleri müstesna olmak üzere, göklerde olanlarla yerde bulunan kimselerin hepsi düşüp ölecektir. Sonra ona bir daha üfürülecek. O anda görürsün ki ölüler diriltilip ayakta bakınıp duruyorlar" (ez-Zümer, 39/68). Herkes, diriltildikten sonra, "mahşer" denilen yere sevkedilir ve burada toplanır: "...Artık sura üfürülmüştür. Bu suretle hepsini mahşer'de toplamışızdır" (el-Kehf 18/99). "O gün (haşir günü) yer başka bir yere, gökler de (başka göklere) döndürülecektir. İnsanlar (kabirlerinden kalkıp) bir ve kahhar olan Allah'ın huzurunda toplanacaklardır" (İbrahim 14/48). Diriltilen mahlukatın toplandıkları "mahşer" fevkalade geniş, düz, binasız ve yapısız yepyeni bir yer olacaktır. Peygamberimiz (s.a.s:), "Kıyamet günü insanlar, halis undan yapılmış dümdüz ekmek gibi esmere yakın beyaz bir yer üzerinde toplanacaklardır" buyurmuştur (Buhari ve Müslim'den, Mansur Ali Nasıf, et-Tac, İstanbul 1962, V, 365).

Ebu Hureyrenin Peygamberimiz (s.a.s)'den rivayet ettiği bir hadisten öğrendiğimize göre; insanlar, mahşere yürüyerek, binek üzerinde ve ateş azabı içerisinde olmak üzere üç grub halinde sevk edileceklerdir (Buhari ve Müslim den M.A.Nasıf, et-Tac, 364). Tirmizi'nin başka bir rivayetine göre üçüncü grub, yüz üstü sürünerek mahşere çekilip götürüleceklerdir (et-Tac, V, 365).

İnsanlar ve cinler, mahşerde toplandıktan sonra muhakeme olunmak için çeşitli korku ve sıkıntılar içinde uzun müddet bekletileceklerdir. Bu müddetin bin ila ellibin yıl arası olduğu söylenir. Mahşer yerine Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'in eline "Livaü'l-hamd" sancağı verilecektir. Başta Hz. Âdem olmak üzere bütün peygamberler, Resulullah (s.a.s)'ın sancağı altında toplanacaklardır (Tirmizi, et-Tac, V, 385).

Mahşerde, insanların muhakeme ve muhasebesinin bir an önce yapılması için, şefaatta bulunacak zat, büyük Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. Onun bu şefaatine "şefaat-i uzma" denilir. Hayız olduğu bu mertebe ve makamda "Makam-ı Mahmud" denir. Şöyle ki mahşerde, mevkıfın güneşi insanların tepelerine yaklaşacaktır. İnsanlar, dayanamayacakları ve tahammül edemeyecekleri son derece sıkıntı ve zorluklara maruz kalacaklar, şiddetli korku ve dehşetler içinde çok fazla bekleyeceklerdir. Kendilerinin bu güç durumdan kurtulmaları için şefaat edecek birini arayacaklardır. Bazı kimseler, bir kısım in. sanlara Âdem (a.s)'a gidin diyeceklerdir. Hz. Âdem, yasak ağaçtan yemesini hatırlayacak, onları Nuh (a.s)'a gönderecek; Hz. Nuh da onları Hz. İbrahim (a.s)'e gönderecek, Hz. İbrahim Hz. Musa'ya yollayacak, Hz. Musa (a.s) da Hz. İsa'ya (a.s) gönderecektir. Hz. İsa da son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)'e gönderecektir. Hz. Muhammed (s.a.s)'de secdeye kapanacak, kendisine ilham edilen en güzel hamd ve senalarla Allah Teala'ya hamd ve senalarda bulunacaktır. Sonra Cenab-ı Allah ona "Ey Muhammed başını kaldır, işte, istediğin verilecek, şefaat et, şefaatın kabul olunacaktır" buyuracaktır. O da yüce Allah'a dua edecek, Allah Teala da onun duasına icabet edecektir. Bundan sonra kullar arasında muhakeme ve muhasebe başlayacaktır. Büyük bir adalet mahkemesi kurularak herkese dünya da yaptığı her iş sorulacak, amel defterleri verilecek ve mizan konulacaktır. Herkes küfr ve dalaletteki veya iman ve hidayetteki rehberleriyle birlikte çağırılacaktır. Bu konuda Kur'an da şöyle buyuruluyor: "O gün insan sınıflarından her birini rehberleriyle (izinden gittiği kimselerle birlikte) çağıracağız. Artık kimin kitabı (defteri), sağından verilirse, onlar kitablarını, en küçük haksızlığa uğratılmayarak okuyacaklardır" (el-İsra, 17/71). Herkese "amel defterini oku" denilecek (el-isra 17/14). Her insan da amel defterinde neler yazılı olduğunu anlayacaktır. "Yüce Allah, kula bu gün şahid olarak nefsin ve şahidler olarak Kiramen Katibin melekleri kafidir, der ve sonra ağzı mühürlenir ve azaları da dünyada neler yaptıklarını anlatır" (Müslimden et-Tac, V, 372). "O gün onların ağızlarını mühürleriz. İşleyip kazandıklarını bize elleri söyler, ayakları da şehadet eder" (Yasin, 36/65).

İnsan öldükten sonra, bedeni dağılarak, molekül ve maddeleri başka hayvan ve insanlara geçiyor. Allah, insanı ahirette diriltirken başka insanlara asli cüz (DNA: Deoksiribonükleik asit) olmaktan koruduğu ve altın zerresi gibi kaybolmaktan muhafaza ettiği ve onun bedeninin planını tamamen içeren bir molekülden yaratacaktır. Ve onu bu molekülden aynen yaratırken de diğer maddelerini ilave edecektir. Zaten insanın bedeni dünyada iken de ölen ve dökülen hücrelerinin yerine yenisi yaratılarak beş ile altı senede tamamen yenileniyor. O halde insanın mahşerdeki bedeni ve organları, dünyadaki azalarının aynısı değildir. "Nasıl oluyor da eskisinin tam benzeri olsa da yeni maddelerden yaratılmış insanın azaları, eski organlarının işlediği suçlarına şahidlik yapacaktır" diye sorulursa; bunun doğru cevabı şudur:

İnsan ruhuyla insandır. İnsanın ruhu değişmez ve ölmez. Bozulmadan aynen kalır. İnsanın dünyada şuurlu olarak işledikleri amellerinin hepsinin bilgisi onun ruhunda aynen mahfuz kalır. Allah Teala mahşerde insanın ağzını mühürleyerek, ruhundaki işlediklerine ait bu bilgileri onun el ve ayak gibi organlarına harikulade bir yolla söyletecektir.

Mahşerde Peygamberimiz (s.a.s)'e gayet büyük bir havuz ihsan buyrulacak ki bunun büyüklüğü (boyu) Medine ile San'a arası kadar, veya Şam'ın bir kasabası olan Eyle ile San'a arası kadar bir mesafedir. Suyu sütten daha ak, kokusu miskten daha güzel ve baldan daha tatlıdır. Kupaları da gökteki yıldızlar kadardır. Ondan bir defa içen bir daha susamaz (Buhari ve Müslim'den, et-Tac, V, 380). Böylece müminler Cennete girmeden önce bu havuzun suyundan içerek mahşerin dehşetinden ileri gelen hararetlerini gidereceklerdir. Gerçi Tirmizi'nin garib bir senetle rivayet ettiği hadiste şöyle buyuruluyor. Mahşerde "Her Peygamberin bir havuzu olacak. Onlar içinde havuzlarına su içmeye gelenlerin en çok ben olacağını umuyorum" (Tirmizi'den, et-Tac, V, 378). Yine Peygamberimiz (s.a.s), bir hadisinde, "Havuzun başına gelenlerin bir kısmının döndürüldüğü anda Onlar, benim ümmetim, diyeceğim. Onların senden sonra ne işler yaptığını (dinlerinden döndüklerini) bilemezsin, denilecek. Ben de, bundan sonra dinlerini değiştirenler helak olsun, diyeceğim" (Buhari ve Müslim'den, et-Tac, V, 379).

Mahşerde insanların muhakeme işleri bitirildikten sonra mahşerle Cennet arasında Cehennemin üzerine sırat köprüsü kurulacaktır. İnsanlar, bölük bölük Cehenneme bir kısmı da Cennete sevk olunacaktır (Sa'deddin Teftazani, Şerhu'l-Makasıd, II, 222-223, İstanbul 1305; Abdüsselam b. İbrahim el-Lakkani, Şerh-ü Cevhereti't-Tevhid, Mısır, 1955/1375, s. 231-234; Fahreddin er-Razi, Mefatihu'l-Gayb, İstanbul, 1308)

Muhiddin BAĞÇECİ


3-)Allahü teala Hacer-ül-esved-i kıyamette mahşer meydanına getirecek, onun göreceği iki gözü konuşacağı bir dili olacak ve kendisine istilam yapanlara (el sürüp, öpenlere) hakkıyla şahitlik yapacaktır. (Hadis-i şerif-Feth-ül-Bari)

Kıyamet günü bütün canlılar mahşer yerinde toplanacak, her insanın amel defterleri uçarak sahibine gelecektir. Bunları, yerleri, gökleri, zerreleri, yıldızları yaratan, sonsuz kudret sahibi Allahü teala yapacaktır. Bunların olacağını, Allahü tealanın Resulü sallallahü teala aleyhi ve sellem haber vermiştir. O'nun söyledikleri muhakkak doğrudur. Elbette hepsi olacaktır. (Mevlana Halid-i Bağdadi)

Mahşer günü boynu bükük kalmamak istersen, cenab-ı Hakka şükürden yüz çevirme. (Sa'di-i Şirazi)

Mahşerde imanı olup, ameli ve ahlakı güzel olanlara mükafat ve ihsanlar olacaktır. Kötü huylu, bozuk amellilere ise, ağır cezalar verilecektir. (Mevlana Halid-i Bağdadi)


4-)Kıyamet günü dirilenlerin toplanacaklarına inanılan yer.


5-)Büyük kalabalık
Örnek:Yangın yeri bir mahşer. H. Taner


6-)huy, tabiat


7-)Toplanma yeri. Kıyametten sonra insanların tekrar dirilip toplanmaları ve toplandıkları yer. Haşir meydanı.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
The last judgement.
İngilizcesi İngilizce
Armageddon.
İngilizcesi İngilizce
Great crowd.
İngilizcesi İngilizce
Great confusion.

Sizde içinde Mahşer kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Mahşer kelimesi anlamı 841 defa okunmuştur. [238930] Mahşer kelime anlamı, Mahşer nedir, Mahşer ne demek, Mahşer sözlük anlamı

Paylaş