Namaz Nedir

Namaz Nedir ? Namaz Ne demek ?

1-)İslamın ikinci şartı. Akıllı ve erginlik çağındaki her Müslüman erkek ve kadına emredilen bir ibadet. Bedenle yapılan ibadetlerin en üstünü. Allahü tealaya ve Peygamberine imandan sonra, dinimizde en kıymetli ibadetin namaz olduğu bildirilmiştir. İslamın birinci şartı şehadet kelimesini diliyle söyleyip kalbiyle tasdik ederek iman etmektir. İkinci şartı da, dinimizin direği olan, beş vakit namazı vaktinde kılmaktır. İslamın diğer şartları zekat vermek, oruç tutmak ve hacca gitmektir. Namaz kılmak imanın şartı değilse de, namazın farz olduğuna inanmak, imanın şartıdır.

Namaz, lügatta dua demektir. Kur’an-ı kerim’de namaza salat denilmektedir. Salat, lügatta insanın dua etmesi, meleklerin istiğfar etmesi, Allahü tealanın merhamet etmesi, acıması demektir.

Âdem aleyhisselamdan beri, ilahi (semavi) dinlerin hepsinde, namaz kılmak emredilmiştir. Âdem aleyhisselam ikindi, Yakub aleyhisselam akşam, Yunus aleyhisselam yatsı namazlarını kılarlardı. Hazret-i Âdem Cennet’ten çıktığında sabah namazı vaktiydi. İki rekat namaz kılmıştı. Hazret-i İbrahim öğle vaktinde oğlu İsmail aleyhisselamı kurban etme emrinden affedildiğinde dört rekat namaz kılmıştı. Yunus aleyhisselam balık karnından kurtulduğu vakit ikindi vaktiydi. Bu zaman dört rekat namaz kılmıştı. Îsa aleyhisselam akşam vaktinde cenab-ı Allah’ın verdiği nimetlere şükür için üç rekat namaz kılmıştı. Hazret-i Musa’ya yardımcı olarak yatsı vaktinde kardeşi hazret-i Harun gönderildiğinde hazret-i Musa dört rekat namaz kılmıştı. Vitir namazı Peygamberimizin Mirac’ta kıldığı namazlardandır. Hepsinin kıldığı bir araya toplanarak, Müslümanlara farz edildi.

Akıllı ve erginlik çağına gelen her Müslüman erkeğin ve kadının, özrü yok ise, her gün beş kere namaz kılması, Allahü tealanın emridir. Farz olduğu, Kur’an-ı kerim’de, hadis-i şeriflerde açıkça bildirilmiştir. Beş vakit namaz, Mirac gecesinde farz oldu. Mirac, hicretten bir yıl önce, Receb ayının yirmi yedinci gecesinde idi (Bkz. Mirac). Miracdan önce, sabah ve ikindi namazı kılınıyordu.

Dinimizde namaz, mühim bir emirdir. Dinin direğidir. Namaz, bütün ibadetleri kendinde toplamıştır. İbadetlerin en üstünüdür. İslamın beş temel esasından biriyse de, bu toplayıcılığından dolayı, yalnız başına, Müslümanlık demek olmuştur. İnsanı Allahü tealanın sevgisine kavuşturacak yarar işlerin birincisidir. Kusursuz namaz kılanın Cehennem azabından kurtulması çok umulur. Allahü teala, birçok ayet-i kerimede, “a’mal-i saliha” adı verilen yarar işleri yapanların Cennet’e gireceklerini vad etmektedir. Namaz bu işlerin başında gelmektedir. Çünkü bunlar, insanı günahlardan ve çirkin şeyleri yapmaktan korur. Nitekim, Kur’an-ı kerim’de Ankebut suresi 45. ayetinde mealen; “Kusursuz kılınan bir namaz, insanı pis, çirkin işleri işlemekten korur.” buyrulmaktadır. Namazın, bildirilen faydasına kavuşabilmek için farzlarına, vaciblerine, sünnetlerine dikkat ederek ve gönlünü Hakk’a vererek, vakitlerini geçirmeden kılmak lazım olduğu bildirilmektedir.

Namazın ehemmiyetini bildiren ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler çoktur. Kur’an-ı kerim’de yüzden fazla yerde, namaz kılmak emri tekrar edilmekte, hadis-i şeriflerde namazın nasıl kılınacağı öğretilmekte ve teşvik edilmektedir. Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem bir hadis-i şerifte; “Benden gördüğünüz gibi namaz kılınız!” buyurmaktadır. Ayrıca namaz kılanlara Cennet’te mükafatlar verileceği, kılmayanların ise büyük azap göreceği bildirilmektedir.

Her gün beş kere namaz kılmak, Kur’an-ı kerim’de ve hadis-i şeriflerde emredilmiştir. Rum suresinin on yedinci ve on sekizinci ayet-i kerimelerinde Allahü teala mealen; “Akşam ve sabah vakitlerinde Allahı tesbih edin. Göklerde ve yeryüzünde olanların yaptıkları ve ikindi ve öğle vakitlerinde yapılan hamdler, Allahü teala içindir.” buyurdu. Akşam yapılan tesbih, akşam ve yatsı namazlarıdır. Sabah yapılan tesbih, sabah namazıdır. İkindi ve öğle vakitlerinde yapılan hamdler, ikindi ve öğle namazlarıdır. Nisa suresinin yüz üçüncü ayetinde mealen; “Belli zamanlarda namaz kılmak, müminlere farz oldu.” buyruldu.

Hadis-i şerifte Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Cebrail aleyhisselam, Kabe kapısı yanında bana iki gün namaz kıldırdı. Birinci gün, fecr-i sani (tanyeri) doğarken sabah namazını ve güneş tepeden ayrılırken öğle namazını ve her şeyin gölgesi kendi boyu olunca ikindi namazını ve güneş batarken akşam namazını ve şafak kaybolunca yatsı namazını kıldık. İkinci günü de, tanyeri ağarınca sabahı ve her şeyin ölgesi kendi kadar olunca öğleyi ve her şeyin gölgesi kendi boyunun iki katı olunca ikindiyi ve oruç bozarken akşamı ve gecenin üçte biri geçince yatsıyı kıldık. Sonra, ya Muhammed! Senin ve geçmiş peygamberlerin ve ümmetinin namaz vakitleri, işte bunlardır dedi.”

Namaz kılmanın faydalarını bildiren hadis-i şeriflerde buyruldu ki: “Kapınızın önünden akan bir suda hergün beş kerre yıkanınca, üzerinizde kir kalmıyacağı gibi, beş vakit namaz kılanların hatalarını da, Allahü teala affeder”; “Namaz dinin direğidir. Namaz kılan dinini sağlamlamış olur. Namaz kılmayan, dinini yıkmış olur.”; “İslamın temeli beştir. Birincisi, şehadet kelimesini söylemektir. İkincisi, namaz kılmakdır...”; “Allahü teala kullarına, her gün beş kerre namaz kılmayı farz etti. Bir kimse, güzel abdest alıp namazını doğru kılarsa, kıyamet günü, yüzü on dördüncü ay gibi parlar ve sırat köprüsünü şimşek gibi geçer.”; “Kıyamette, önce namazdan sorulacaktır. Namaz doğru kılındı ise, kurtulacaktır. Namazı bozuk ise, işi kötü olacaktır.”; “Kıyamet günü, imandan sonra, ilk sual namazdan olacaktır.”; “Gözümün nuru ve lezzeti namazdadır.”; “İnsan namaza başlayınca, Allahü teala ile kul arasında olan perde kalkar.”; “Namaz müminin miracıdır.”

Namaz kılmanın faziletini, üstünlüğünü bildiren diğer Hadis-i şeriflerde buyruldu ki:

Ey ümmet ve Eshabım! Tamamiyle edasına riayet olunan namaz, Allahü tealanın hoşnut olduğu bütün amellerin en faziletlisidir. Peygamberlerin sünnetidir. Meleklerin sevdiğidir. Marifetin, arzın ve göklerin nurudur. Bedenin kuvvetidir. Rızkın bereketidir. Duanın kabulüdür. Melekül-mevt (ölüm meleği) yanında şefaatçıdır. Kabirde ışıktır. Münker ve Nekir’e cevaptır. Kıyamet gününde üzerine gölgedir. Cehennem ateşiyle kendi arasında siperdir. Sırat köprüsünü yıldırım gibi geçiricidir. Cennet’in anahtarıdır. Cennet’te başına tacdır. Allahü teala, müminlere namazdan önemli birşey vermemiştir. Eğer namazdan üstün bir ibadet olsaydı, en önce onu müminlere verirdi. Zira meleklerin kimi kıyamda, kimi rükuda, kimi secdede, kimi de teşehhüddedir. Bunların hepsini bir rekat namazda toplayıp müminlere verdi. Zira namaz imanın başı, direği, İslamın kavli ve müminlerin miracıdır. Göğün nuru, Cehennem’den kurtarıcıdır.

Namaz kılmayanlar, kıyamet günü, Allahü tealayı kızgın olarak bulacaklardır.

Allahü teala, her gün beş vakit namaz kılmağı farz etti. Kıymet vererek ve şartlarına uyarak, her gün beş vakit namaz kılanı Cennet’e sokacağını Allahü teala söz verdi.

Bir mümin namaz kılmaya başlayınca Cennet kapıları onun için açılır. Rabbiyle onun arasında bulunan perdeler kalkar. Cennet’te olan (güzel gözlü huriler) hur-ı in onu karşılar. Bu hal, namaz bitinceye kadar devam eder.

Namaz, ibadetlerin en kıymetlisidir. Namaz kılmak, Allahü tealanın büyüklüğünü düşünerek O’nun karşısında kendi küçüklüğünü anlamaktır. Kulun acizliğini, Rabbine itiraf etmesidir. Bunu anlayan kimse hep iyilik yapar. Hiç kötülük yapamaz. Her gün beş kerre, Rabbinin huzurunda olduğuna niyet eden kimsenin kalbi tertemiz olur. Kimseye zarar vermemeye çalışır. Herkese iyilik yapmaya koşar.

Namaz, ruhun gıdasıdır. Namaz kılarken yapılması emredilen her hareketin, hem bedene ve hem de ruha sağladığı faydalar çoktur. Kusursuz kılınan namaz, insanı pis, çirkin işlerden korur. Faydalı işlere alışkanlık kazandırır. Fakirlerden, muhtaçlardan karşılık beklemeksizin, onlara yardım etmeye alıştırır. Yaptığının karşılığını yalnız Allah’tan bekler.

Namaz için alınan abdest, insanın beden bakımından temiz olmasını sağladığı gibi evinin, iş yerinin, mahallesinin köyünün ve şehrinin de temiz tutulmasını sağlar.

Esas gayesi, Allah’a kulluk etmek için kılınan namaz içindeki her hareketin, son zamanlarda tıp mütehassıslarınca yapılan araştırma ve tetkiklerde bedene çeşitli faydalar sağladığı ve koruyucu hekimlik yaptığı tesbit edilmiştir.

Namaz, insanı disiplinli bir hayata alıştırır. Namazın kazandırdığı bu alışkanlık, insanın bütün işlerinde hakim olmakta ve böylece verimin ve başarının artmasına sebep olmaktadır. Sabahın erken saatlerinde namaza kalkan Müslüman, işine erken başlayacak, gün boyunca Allah’ını hatırlayarak emirlerine uymaya çalışacak ve Rabbine olan bu bağlılığı onu zararlı işleri yapmaktan sakınarak ve günün sonunda yatsı namazını kılıp bir günlük hayat muhasebesini yapacaktır. Böylece düzenli ve tedbirli bir hayata kavuşacaktır.

Camilerde cemaatla kılınan namaz ise, Müslümanların kalplerini birbirine bağlar. Aralarındaki sevgiyi arttırır. Her vakitte, birbirlerine kardeş olduklarını hatırlar. Büyükler, küçüklere karşı merhametli olur. Küçüklerin de büyüklere saygılı davranması öğretilir. Zenginler fakirlere ve kuvvetliler zayıflara yardımcı olur. Hastalar, camide görülemeyince, evlerinde aranıp ziyaret edilir.

Namaz çeşitleri: Müslümanlara kılınması emredilen namaz; farz, vacib ve nafile olmak üzere üçe ayrılır:

1. Farz namazlar: Beş vakit namaz, cuma namazı ve cenaze namazıdır. (Bkz. Cuma ve Cenaze Namazı)

2. Vacib namazlar: Vitir namazı, bayram namazları, adak olan namaz ve başlanıp yarıda kalan nafile namazlardır. Kazaya kalan vitiri, kaza etmek vacibtir.

3. Nafile namazlar: Beş vakit namazın sünnetleri, teravih namazı ve sevap kazanmak niyetiyle kılınan teheccüd, tahıyyetülmescit, işrak, duha, evvabin, istihare, tesbih namazları gibi namazlardır.

Namazın farzları: Hepsi on iki olup, yedisi dışındadır. Yani namaza başlamadan önce yapılması lazımdır. Bunlara namazın şartları da denir. İçindeki farzlarına namazın rükunları denir. Bunlar da beş tanedir. Namazın farzlarından birini bilerek veya unutarak yapmamak namazı bozar.

Dışındaki farzlar:

1. Hadesten taharet: Abdestsiz olanın abdest alması ve cünüp olanın gusül etmesidir. (Bkz. Gusül)

2. Necasetten taharet: Namaz kılanın vücudunu, elbisesini ve namaz kılacağı yeri her çeşit pisliklerden temizlemesidir. (Bkz. Necaset)

3. Setr-i avret: Avret yerini örtmektir. Erkeğin avret yeri, göbeğinden dizi altına kadardır. Kadınların ise, yüz ve ellerinden başka her yeri avrettir.

4. İstikbal-i kıble: Namaza dururken kıbleye dönmektir. Vapurda, trende ve otobüste de kıbleye dönmek farzdır.

5. Vakit: Namazı vaktinde kılmaktır. Namazın vaktini bilmek ve kıldığı namazın vaktini kalbinden geçirmek farzdır. Her namazın bir vakti vardır. Her gün kılınan beş vakit namazın vakitleri güneşin gökyüzündeki hareketine göredir.

6. Niyet: Namaza dururken kalp ile niyet etmektir. Niyette, namazın adını, vaktini, kıbleye döndüğünü ve cemaatla kılınınca imama uyduğunu bilmek farzdır.

7. İftitah tekbiri: Namaza başlarken “Allahü Ekber” demektir. Buna “tahrime tekbiri” de denir.

İçindeki farzlar:

1. Kıyam: Namaza başlarken ve kılarken ayakta durmaktır. Ayakta durmaya gücü yetmeyen hastalar oturarak kılabilir.

2. Kıraat: Namazda Kur’an-ı kerim okumaktır.

3. Rüku: Erkek ve kadınların, sure okumayı tamamladıktan sonra ellerini dizlerine koyup eğilmesidir.

4. Secde: Rükudan doğrulduktan sonra alnı ve burnu temiz yere koymaktır. İki kere secde yapmak farzdır.

5. Ka’de-i ahire: Son rekatta tehıyyat okuyacak kadar oturmaktır.

Namazın vacibleri: Namazın vaciblerinden birini bilerek yapmamak namazı bozmaz. Fakat günah olur. Unutarak yapmayan secde-i sehv eder. Bunlar: 1) Fatiha suresini okumak, 2) Fatihadan sonra bir sure veya ayet okumak, 3) Zammı sureyi farzların birinci ve ikinci rekatlarında, sünnetlerin her rekatında okumak, 4) Secdeleri birbiri ardınca yapmak, 5) İkinci rekatta oturmak, 6) İkinci rekatta teşehhütten fazla oturmamak, 7) Son rekatta otururken (Ettehiyyatü... ) okumak, 8) Namazda tadil-i erkana riayet etmek, 9) Namaz sonunda (Esselamü... demek, 10) Kunut duası okumak. 11) İmamın sabah, cuma, bayram, teravih, vitir namazlarında ve akşam ile yatsının ilk iki rekatında yüksek sesle okuması, 12) İmamın ve yalnız kılanın öğle ve ikindi farzlarında ve akşamın üçüncü, yatsının üçüncü dördüncü rekatlarında sessiz okumalarıdır.

Namazın sünnetleri: Farz ve vacib olan işlerden başka olarak, namazda Peygamberimizin yaptıklarına, okuduklarına da aynen uymak namazın sevabını arttırır. Sünnetlerden bazıları şunlardır: 1) Namazda elleri kulağa kaldırmak, 2) El ayasını kıbleye çevirmek, 3) Tekbir aldıktan sonra, el bağlamak, 4) Sağ eli sol elinin üzerine koymak, 5) Erkeğin ellerini göbeğinden aşağıya koyması, kadının göğsüne koyması, 6) Tekbirden sonra (Sübhaneke) okumak, 7) İmamın ve yalnız kılanın (euzü) okuması, 8) Besmele okumak, 9) Rüku’da üç kere (sübhane rabbiye’l-azim) demek. 10) Secdede üç defa (sübhane rabbiye’l-a’la) demek. 11) Son oturuşta (salevat) duasını okumak, 12) Selam verirken iki yanına bakmak, 13) Rüku’dan kalkarken imamın ve yalnız kılanın (Semiallahü limen hamideh) demesi, 14) Rüku’dan kalkınca (Rabbena lekel hamd) demek.

Namazı bozan şeyler: Namazı bozan şeylere “müfsidleri” denir. İbadetlerin fasid olması, batıl olması aynı şeydir ve bozulması demektir. Namazın müfsidlerinden bazıları şunlardır: 1) Konuşmak, 2) Boğazından özürsüz, öksürür gibi ses çıkarmak, 3) Kur’an-ı kerim’de ve hadis-i şeriflerde bulunmayan duaları okumak, 4) Ah, oh gibi inlemek, 5) Uf diye sıkıntıyı bildirmek, 6) Başkasının sözü ile yerini değiştirmek veya yanına gelene yer açmak, 7) Az ve unutarak da olsa namazda yemek, içmek. 8) Kur’an-ı kerim’e veya kağıda bakarak okumak, 9) Namazda olmayan fazla hareketler yapmak, 10) Pis yerde durmak ve secde etmek.

Namazın mekruhları: Namaz içindeki vacibleri, müekked ve gayri müekked sünnetleri yapmamak mekruhtur. Namazın sevabını giderir. Mekruhlardan bazıları şunlardır: 1) Elbiseyi giymeyip, omuzlarına alarak kılmak, 2) Secdeye inerken etekleri, pantolon parçalarını kaldırmak, 3) Gömleğin, entarinin etekleri, kolları sığalı olarak namaza durmak, 4) İş elbisesi ile ve büyüklerin yanına çıkamayacak elbise ile kılmak. 5) Başı, kolları, ayakları açık namaz kılmak, 6) Başını yüzünü etrafa çevirmek, gözleri ile etrafa bakmak, 7) Küçük ve büyük abdesti sıkıştırırken ve yel zorlarken namaza durmak.


2-)NAMAZ



Dua, hayırla dua; müslümanların yaptıkları, bazı hareketleri de kapsayan bir ibadet türü. Arapçası "salat" olup, çoğulu "salavat"tır.

Namaz, tekbir ile başlayıp selam ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbih, ta'zim ve şükrün ifadesidir.

Namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir. Önceki şeriatlerde beş vakit namaz yoktu. Ancak vakitleri belirsiz genel anlamda namaz vardı. Namaz, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi'rac (İsra) gecesinde farz kılınmıştır. Enes b. Malik'ten rivayete göre özet olarak şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (s.a.s)'e İsra gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır" (Buhari, Salat, 76, Enbiya, 5; Müslim, İman, 263; Ahmed b. Hanbel, V,122,143). Her güzel amele on katı ecir verileceği şu ayetle sabittir: "Kim bir iyilik yaparsa, ona bunun on katı ecir vardır" (el Enam, 6/160; ayrıca bk. en-Neml, 27/89; el-Kasas, 28/84). Beş vakit namaz farz kılınmadan önce, Hz. Peygamber'in ibadet tarzı Cenab-ı Hakk'ın yaratıklarını düşünmek, Allah'ın yüceliğini tefekkür etmek şeklinde idi. Sabah ve akşam ikişer rekat halinde namaz kıldığı da nakledilir. Daha önceki ümmetlerin de namaz ibadeti vardır. Kur'an-ı Kerim'de Lokman aleyhisselamın oğluna namazı emretmesi (Lokman, 31/17), Hz. İbrahim'in Hicaz'ın güvenliği için dua ederken namazdan söz etmesi (İbrahim,14/37), Yüce Allah'ın, Tur dağında ilk vahiy sırasında Hz. Musa'dan namaz kılmasını istemesi (Taha, 20/14) örnek verilebilir.

İslamda namazın meşruluğu Kitap, Sünnet ve İcma'ya dayanır.

Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde; namazı kılınız ve zekatı veriniz" buyurulur. "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin" (el-Bakara, 2/238). "Şüphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmiş olarak fon kılınmıştır" (en-Nisa, 4/103).

"Oysa onlar, tevhid inancına yönelerek, dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emr olunmuşlardır. İşte doğru din budur" (el-Beyyine, 98/5). "Namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a samimiyetle bağlanın. O, sizin mevlanızdır. O, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır" (el-Hacc, 22/78).

Sünnetten delil: Bu konuda rivayet edilmiş çok sayıda hadis vardır. Bu hadislerden bazıları şunlardır: "İbn Ömer (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "İslam beş temel üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka bir ilah bulunmadığına, Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır" (Buhari, İman,1, 2; Müslim, İman, 19-22).

Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e gönderirken ona şöyle buyurmuştur: "Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları ilk önce Allah'a kulluk etmeğe çağır. Allah'ı tanırlarsa, Allah'ın onlara gecede ve gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Namazı kılanlarsa; Allahın onlara, zenginlerinden alınıp yoksullara verilmek üzere zekatı farz kıldığını söyle. İtaat ederlerse, bunu onlardan al, insanların mallarının en iyisini alma, mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur" (Buhari, Zekat, 41, 63, Meğazi, 60, Tevhid, 1; Nesai, Zekat, 1; Darimi, Zekat, I ).

Diğer yandan İslam ümmeti, bir gün ve gecede beş vakit namazın farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.

Namaz ergenlik çağına gelmiş, akıllı her müslümanın üzerine farzdır. Fakat yedi yaşına gelmiş olan çocuklar da namaz kılmakla emredilir. On yaşına geldikleri halde namaz kılmazlarsa el ile hafifçe dövülebilirler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza yedi yaşında namaz kılmalarını emredin, on yaşına girince bundan dolayı dövün ve o yaşta yataklarını ayırın" (Ebu Davud Salat, 26; Ahmed b. Hanbel, II, 180, 187).

Bir günle gece içinde farz olan namazların sayısı beştir. Yalnızcada, vitir veya bayram namazları vacib hükmündedir. Bir bedevi ile ilgili olarak rivayet edilen şu hadis beş vakit farz namaza delildir: "Bir gün bir gecede farz olan namazlar beştir " Bedevi; "Benim üzerimde bundan başka bir borç var mıdır?" diye sorunca, Allah'ın Resulu şöyle cevap vermiştir:

"Hayır kendiliğinden nafile olarak kılarsan bu müstesnadır". Bunun üzerine bedevi: "Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, bundan ne fazla ne de eksik yaparım" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: "Eğer doğru söylüyorsa bu adam kurtulmuştur" (Buhari, İman, 34, Şehadat, 26; Müslim, İman, 8,10,15,17,18; Ebu Davud, Salat, 1).

Namazı Terketmenin Hükmü

Namazın akıllı, büluğ çağına girmiş, hayız ve nifastan temizlenmiş her müslümana farz olduğu konusunda görüş birliği vardır. Namaz ve oruç gibi bedeni ibadetlerde vekalet ve niyabet geçerli değildir. Namazın farz olduğunu inkar eden dinden çıkar. Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve icma delilleriyle sabittir. Tembellik veya umursamazlık sebebiyle namazı terkeden asi ve fasık olur.

Namazı kılmamak dünya ve ahirette azaba sebep olur. Âhiretteki azapla ilgili olarak Allah Teala şöyle buyurur: "Onlar suçlulara sorarlar: Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular şöyle cevap verirler: "Biz namaz kılanlardan değildik” (el-Müddessir, 74/40-43). "Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taşkınlıklarının cezasını yakında göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır" (Meryem, 19/59, 60). "Vay o namaz kılanların haline ki, onlar kıldıkları namazdan habersizdirler" (el-Maun, 107/4-5). Hz. Peygamber (s.a.s)'de şöyle buyurmuştur: Bilerek namazı terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti kalkar" (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461). Kim ikindi namazını terkederse ameli boşa gitmiş olur" (Buhari, Mevakit,13, 34; Nesai, Salat,15). Kim, önemsemeyerek üç cuma namazını terkederse, Allah Teala onun kalbine mühür vurur" (Nesai, Cuma, 2; Tirmizi, Cuma 7; İbn Mace, İkame, 93).

Hanefilere göre, tembellik yüzünden namazını terkeden kimse, namazı inkar etmediği sürece dinden çıkmaz, ancak günahkar, fasık olur. Kendisi bu konuda uyarılarak tevbeye , kötü örnek olmaması için toplumdan tecrid edilir ve te'dib amacıyla dövülür. Ramazan orucunu terkeden kimse de bunun gibidir (İbn Abidin, Reddül-Muhtar, Mısır, t.y., I, 326; eş-Şürünbülali, Merakıl-Felah, Mısır 1315, s. 60; ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletuh, Dimaşk 1985, I, 503).

Hanefiler dışındaki mezhep imamlarına göre ise, namazını özürsüz olarak terkeden kimse, mürted'de olduğu gibi İslam toplumuna karşı gelmiş sayılır ve tövbe etmezse en ağır şekilde cezalandırılır (İbn Rüşd, Bidayetül-Müctehid, Mısır t.y., I, 87; eş-Şirazi, el-Muhezzeb, el-Nalebi tab'ı, I, 51; İbn Kudame, el-Muğni, 3. baskı, Kahire t.y., II, 442-447; ez-Zühayli, a.g.e., I.503, 504; Krş. et-Tevbe, 9/5; Buhari, Diyat, 6; Müslim, Kasame, 25, 26).

Namazını unutarak, uyanamayarak veya tembellik yüzünden zamanında kılamayan bunu kaza eder. Hadis-i şerifte; Kim uyuyarak veya unutmak suretiyle namazını kılmamış olursa, hatırladığında hemen kılsın " (Ebu Davud, Salat,11; İbn Mace, Salat,10; Nesai, Mevakit, 53) buyurulur. Fakihlerin büyük çoğunluğuna göre; uyumak veya unutmak gibi bir özür sebebiyle namazım vaktinde kılamayanın kaza etmesi gerekince, özürsüz olarak, tembellik yüzünden kılmayana öncelikle kaza gerekir. Namazı vaktinde kılamadığından dolayı da Allah'a ayrıca tevbe ve istiğfar etmesi gereklidir. Cenab-ı Hak, kendisine ortak koşmanın dışında kalan günahları affedebilir. Namazı da içine alabilen bu affın kapsamıyla ilgili çeşitli nasslar vardır. ,

Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur:

"Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını affetmez. Bunun dışında dilediği kimseyi affeder" (en-Nisa, 4/48).

Ubade b. es-Samit'in naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: Kullarına farz kıldığı beş vakit namazı, küçümsemeden hakkını vererek, eksiksiz olarak kılan kimseyi, Allah Teala cennetine sokmaya söz vermiştir. Fakat bu namazları yerine getirmeyenler için böyle bir sözü yoktur. Dilerse azap eder, dilerse bağışlar" (Ebu Davud, Vitr, 2; Nesai, Salat, 6; Darimi, Salat, 208; Malik, Muvatta', Salatül-Leyl, 14). Ebu Hureyre (r.a)'ın naklettiği bir hadiste de şöyle buyurulur: "Kıyamet gününde kulun ilk hesaba çekileceği şey farz namazdır. Eğer bu namazı tam olarak yerine getirmişse ne güzel. Aksi halde şöyle denilir: Bakın bakalım, bunun nafile namazı var mıdır?" Eğer nafile namazları varsa, farzların eksiği bu nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer farzlar için de aynı şeyler yapılır” (Tirmizi, Salat, 188; Ebu Davud, Salat, 145; Nesai, Salat, 9, Tahrim, 2; İbn Mace, İkame, 202).

Bu duruma göre, farz namazların eksisini sünnet ve diğer nafile namazlar tamamlamaktadır. Farz, vacib veya sünnet ayırımı yapılmaksızın ibadetlerin yerine getirilmesi müminin gayesi olmalıdır. Çünkü bu, dünyevi huzur ve manevi mutluluk kaynağı olması yanında, ahiret için de en büyük hazırlıktır.

Namaz Vakitleri: Farz namazlar ile bunların sünnetleri, vitr, teravih ve bayram namazları için vakit şarttır. Farz namazlar; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı namazlarından ibarettir. Cuma namazı da öğle namazı yerine geçer. Namazın yükümlüye gerekli olması ve kılındığında da geçerli sayılması kendisine bağlı olan "namaz vakitleri"ni bilmeyi gerektirir. Bu vakitler Kitap ve Sünnetle belirlenmiştir:

1) Sabah Namazının Vakti:

İkinci fecrin doğmasından güneşin doğmasına kadar olan süre, sabah namazının vaktidir. İkinci fecir; sabaha karşı doğu ufkunda yayılmaya başlayan bir aydınlıktan ibarettir. Bununla sabah vakti girmiş, yatsı namazının vakti çıkmış ve oruç tutacaklar için bu ibadet başlamış olur. Bu yüzden buna "fecr-i sadık" denir. Bunun karşıtı, birinci fecirdir. Bu, doğu ufkunun ortasında yükseklere doğru, iki tarafı karanlık ve uzunlamasına bir hat şeklinde yayılan bir beyazlıktır. Bu beyazlık kısa bir süre sonra kaybolur ve kendisini bir karanlık izler. Bundan sonra ikinci fecir doğar. Bu birinci fecre, sabahın gerçekten girdiğini göstermemesi ve yalancı bir aydınlık olması yüzünden "fecr-i kazib" adı verilmiştir. Bu fecir gece hükmündedir. Bununla ne yatsı namazı çıkmış ve ne de sabah namazı vakti girmiş olmaz. Oruç tutacakların bu süre içinde yiyip içmeleri de caizdir.

Zira Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: Fecir (şafak) iki tanedir. Birincisi yemeyi içmeyi haram kılan ve kendisinde namaz kılmayı helal kılan fecirdir. İkincisi ise, sabah namazını kılmak caiz olmayan, fakat yemek içmek helal olan fecr-i kazibtir" (es-San'ani, Sübülüs-Selam, 2. baskı, t.y., I,115). "Sabah namazının vakti ikinci fecrin doğmasından, güneşin doğuşuna kadardır" (Buhari, Mevakit, 27; Ebu Davud Salat, 2; İbn Mace, Salat, 2; Nesai, Mevakit,15; Ahmed İbn Hanbel, II, 210, 213, 223).

2) Öğle Namazının Vakti: Öğle vakti, güneşin gökyüzünde çıktığı en yüksek noktadan batıya doğru meyletmesiyle başlar ve her şeyin gölgesinin bir misli uzamasına kadar devam eder. Cisimlerin, güneş tam tepe noktada iken yere düşen gölgesi (fey-i zeval), bunun dışındadır. Öğlenin bu vaktine "asr-ı evvel" denir. Bu, Ebu Yusuf, İmam Muhammed, Şafii, Malik ve Ahmed b. Hanbel'in görüşüdür. Ebu Hanife'ye göre ise, öğlenin vakti, fey-i zeval dışında, cisimlerin gölgesi, iki misli uzayıncaya kadar devam eder. Bununla öğle namazı vakti çıkmış, ikindi vakti girmiş olur. Buna "asr-ı sani" denir.

Hac farizasını yerine getirmek için dünyanın her tarafından Mekke ye gelen müslümanlar, namazlarını Harem-i Şerifte kılmaya özen gösterirler.

Cisimlerin gölgesinin mislini hesaplamada, zeval vaktinde bu cisimlerin sahip oldukları gölge, uzunluğu itibar etmede uzayan gölgeye ilave edilir.

Çoğunluk fakihlerin delili şu hadistir: Cebrail aleyhisselam, Hz. Peygamber'e namaz vakitlerini öğretirken, ikinci gün her şeyin gölgesi bir misli olduğu zaman öğle namazını kıldırmıştır (Ebu Davud, Salat, 2; Tirmizi, Mevakit,1; Nesai, Mevakit, 6, 10,15; İbn Hanbel, I, 383, III, 330; Malik, Muvatta', Salat, 9).

Ebu Hanife'nin delili ise, Hz. Peygamber'in şu hadisidir: "Öğle namazını hava serinlediği zaman kılınız. Çünkü öğle vaktindeki sıcaklığın şiddeti, cehennemin sıcaklığını andırır" (Buhari, Mevakit, 9, 10, Ezan, 18). Arabistan yöresinde sıcağın en şiddetli olduğu zaman, her şeyin gölgesinin bir misli olduğu zamandır. Bu yüzden öğleyi yazın serine bırakmak (ibrad) müstehap sayılmıştır (el-Mevsili, el-İhtiyar, I, 38, 39; Zühayli, a.g.e., I, 508).

Cuma namazının vakti de, tam öğle namazının vakti gibidir.

3) İkindi Namazının Vakti: İkindi vakti, öğle vaktinin çıktığı andan itibaren başlar ve güneşin batması ile son bulur. İkindi vakti; çoğunluk müctehidlere göre, her şeyin gölgesinin bir misli, Ebu Hanife'ye göre ise, iki misli olduğu andan itibaren başlar ve ittifakla güneşin battığı zamana kadar devam eder. Zira Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Güneş batmadan önce, ikindi namazından bir rekata yetişen kimse, ikindi namazına yetişmiştir" (Malik, Muvatta', Vükut, 5; Ebu Davud Salat, 5; İbn Mace, Salat, 2; İbn Hanbel, II, 236, 254).

Çoğunluk müctehidlere göre, ikindi namazını güneşin sararma vaktine kadar geciktirmek mekruhtur. Çünkü Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Bu vakitte kılınan namaz münafıkların namazıdır. Münafık oturup güneşi bekler. Güneş şeytanın iki boynuzu arasına girdiği (batmaya yüz tuttuğu) zaman, çabuk olarak ikindiyi dört rekat kılar, Allah'ı çok az anar" (Malik, Muvatta', Kuran, 46).

İslam alimlerinin büyük çoğunluğuna göre Kur'an-ı Kerim'de sözü edilen "orta namaz", ikindi namazıdır. Delil, Hz. Âişe (r.anha)'nin naklettiği şu hadistir: "Hz. Peygamber (s.a.s); "Namazlara devam edin, orta namaza da devam edin" (el-Bakara, 2/238) ayetini okudu. "orta namaz ise ikindi namazıdır" buyurdu (Ebu Davud Salat, 5; İbn Hanbel, V, 8; İbn Kesir, Muhtasaru Tefsiri İbn Kesir. thk. M. Ali es-Sabuni, Beyrut 1981, I, 218). İkindi namazına "orta namaz" denmesi iki adet geceye ait, iki adet de gündüze ait namazın arasında bulunması yüzündendir.

4) Akşam Namazının Vakti: Akşam namazının vakti, güneş yuvarlağının tam olarak batmasıyla başlar ve şafağın kaybolması ile sona erer. Ebu Hanife'ye göre, şafak, akşamleyin batı ufkundaki kızartıdan sonra meydana gelen beyazlıktır. Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve Hanefiler dışındaki diğer üç mezhep ile Ebu Hanife'den başka bir rivayete göre ise şafak, ufukta meydana gelen kızıllıktan ibarettir. Bu kızıllık gidince, akşam namazının vakti çıkmış olur. Delil, İbn Ömer'in; "Şafak, ufuktaki kırmızılıktır" (es-San'ani, Subutüs-Selam, I, 106) sözüdür. Hanefilerde fetvaya esas olan görüş Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in görüşüdür.

5) Yatsı Namazının Vakti:

Yatsının vakti, kırmızı şafağın kaybolduğu andan itibaren başlar ve ikinci fecrin doğmasına kadar devam eder. İkinci fecir doğunca yatsının vakti çıkmış olur. Delil, İbn Ömer (r.a)'den rivayet edilen şu hadistir: "Şafak kırmızılıktır. Şafak kaybolunca namaz kılmak farz olur" (es-Sanani, a.g.e., I,114). Başka bir delil, Ebu Katade hadisidir: "Uyku halinde kusur yoktur. Kusur ancak, diğer namazın vakti gelinceye kadar namazı kılmayandadır" (Müslim, Mesacid, 311).

Yatsı namazını gecenin üçte birine kadar geciktirmek müstehaptır. Gecenin yarısına kadar geciktirmek mübah, bir özür bulunmadıkça ikinci fecre kadar geciktirmek ise mekruhtur. Çünkü bu durumda namazı kaçırmaktan korkulur.

Vitir namazının vaktinin başlangıcı, yatsı namazından sonradır. Vitrin sonu ise, ikinci fecrin doğmasından biraz önceye kadardır.

Vitir namazını, uyanacağından emin olmayan kimse için uyumadan önce kılmak, uyanacağından emin olan kimse için ise, gecenin sonuna kadar geciktirmek daha faziletlidir.

Teravih namazının vakti, tercih edilen görüşe göre, yatsı namazından sonradır, sabah namazının vaktine kadar devam eder. Teravih, vitir namazından önce de, sonra da kılınabilir. Ancak yatsı namazı kılınmadan önce teravih namazı kılınsa, iadesi gerekir. Bayram namazlarının vakti, güneş doğup, kerahet vakti çıktıktan sonra başlar, güneşin gökyüzünde en yüksek noktaya çıkışına (istiva) kadar devam eder. Ramazan bayramı namazı, bir özür sebebiyle birinci gün istiva zamanından önce kılınamazsa, ikinci gün istiva zamanına kadar kılınır, artık özür bulunmasa da üçüncü gün kılınamaz. Kurban bayramı namazı ise, bir özür sebebiyle, birinci gün kılınamazsa ikinci gün kılınır. İkinci gün de bir özür sebebiyle kılınamazsa üçüncü gün istiva zamanına kadar kılınır. Bu namazları bir özür bulunmaksızın böyle ikinci veya üçüncü güne bırakmak ise çirkin bir ameldir. Bu bayram namazları, istiva zamanından veya zeval vaktinden sonra ise hiç bir halde kılınamaz. Kazaları da caiz değildir (namaz vakitleri için bk. İbnül-Hümam, Fethul-Kadir, I, 151-160; İbn Âbidin, Reddül-Muhtar, I, 321-342; el-Meydani, el-Lübab, I, 59-62; eş-Şirazi, el-Muhezzeb, I, 51-54; İbn Kudame, el-Muğni, I, 370-395; ez-Zühayli, a.g.e., I, 506 vd.).

6) Kutuplarda Namaz Vakitleri:

Bu konuda iki görüş vardır. a. Vakit, namazın bir şartı olduğu gibi, farz olmasının da sebebidir. Bu yüzden bir yerde, namaz vakitlerinden bir veya ikisi gerçekleşmezse, o vakitlere ait namazlar, o yer halkına farz olmamış olur.

Mesela, bazı yerlerde, yılın bir mevsiminde daha akşam namazının vakti çıkmadan sabahın ikinci fecri doğarak sabah namazının vakti girmektedir. Artık bu gibi yerlerde yatsı namazı düşmüş olur. Bu konuda, abdest organlarından bir veya ikisini kaybeden kimsenin bu organları yıkama yükümlülüğünün düşmesine kıyas yapılarak namazın da düşeceğine fetva verilmiştir.

b. Araştırmacı bazı fakihlere göre, bu gibi yerlerdeki müslümanlar da beş vakit namazla yükümlüdürler. Bulundukları yerde bu namazlardan herhangi birinin vakti gerçekleşmezse, o namazı kaza olarak kılarlar veya o beldeye en yakın olup, beş vakit namazların vakitleri tam olarak gerçekleşen beldenin vakitlerine göre, takdir ederek namazları edaya çalışırlar. Her ne kadar vakit, namazın bir şartı ve bir sebebi ise de, namazın asıl sebebi Allah'ın emri oluşudur. Bu yüzden bütün müslümanlar, bu beş vakit namazı kılmakla yükümlüdürler.

İmam Şafii'nin görüşü de bu şekilde olup, ihtiyata uygun olan da budur.

Güneşin uzun süre doğmadığı veya batmadığı kutup bölgeleri ve yakınlarında da yukarıdaki esaslara göre amel edilir. Bu gibi yerlerde yaşayan müslümanların, oruç ve zekatları konusunda da bu şekilde bir takdir uygun düşer (İki namazı bir vakitte kılmak için bk. "Cem'i Takdim ve Cem'i Tehir" mad.).

Namaz Çeşitleri: Namaz dört kısma ayrılır.

1. Farz-ı ayn olan namazlar. Beş vakit namaz ve cuma namazı gibi. Bunların her yükümlü için bizzat yerine getirilmesi gerekir.

2. Farz-ı kifaye olan namaz. Cenaze namazı gibi. Bu, topluluk tarafından yapılması istenilen bir emirdir. Topluluktan bir kısmı bunu yerine getirince, diğerlerinden sorumluluk kalkar. Eğer bunu hiç kimse yerine getirmezse hepsi günahkar olur. Allah yolunda cihad, iyiliği emir kötülüğü yasak etme, müslümanlar arasında bir halife seçme de bu çeşit farzlardandır (Şafii, er-Risale, Kahire 1960, s. 54, 55, 363, 364; Ebu Zehra, Usulül-Fıkh, Terc. Abdulkadir Şener, Ankara 1986, s. 37-39).

3. Vacib olan namazlar. Vitir namazı, bayram namazları gibi. Sübut yönünden kesin, fakat delalet bakımından zanni olan delile dayalı emirler vacib hükmündedir. Bu, Hanefilerin benimsediği bir prensiptir. Diğer mezheplerde farz ile vacib aynı anlamda kullanılır. Onlara göre bir şey farz değilse sünnettir. Vacibin işlenmesine sevap, terkine azap vardır. Ancak vacibi inkar eden dinden çıkmaz.

4. Nafile namazlar. Farz ve vacipten fazla olarak kılınan namazlara nafile denir. Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanmak, amacıyla kendiliğinden kılındığı için bunlara "tatavvu"da denir. Sünnetler de nafile içine girer. Her sünnet nafiledir, fakat her nafile sünnet değildir. Peygamberimizin kıldığı nafile namazlar sünnettir.

Namazların Rekatları:

Namazların rekatlarını şu şekilde sıralayabiliriz: Sabah namazının iki rek'at sünneti, iki rek'at da farzı vardır. Öğle namazının dört rek'at ilk sünneti, dört rek'at farzı, iki rek'at da son sünneti vardır. İkindi namazının dört rek'at sünneti, dört rek'at da farz vardır. Akşam namazının üç rek'at farzı, iki rek'at da sünneti vardır.

Yatsı namazının dört rekat ilk sünneti, dört rekat farzı, iki rekat da son sünneti.

Vitir namazı üç rekattır. Bayram namazları ise ikişer rekattan ibarettir. Teravih namazı yirmi rekattır. Diğer nafile namazlar da en az ikişer rekat olur.

Namazın şartları:

Namazın geçerli olması için bazı şartların ve rükünlerin bulunması gereklidir. Şart, sözlükte alamet demektir. Bir terim olarak şart; varlığı kendisinin varlığına bağlı bulunan, fakat onun gerçek varlığından ve mahiyetinden ayrı olan şeydir. Rükün ise, sözlükte; en kuvvetli taraf demektir. Bir terim olarak rükün; bir şeyin varlığı kendisine bağlı bulunan ve o şeyin esas unsur ve parçalarını teşkil eden esaslardır. Şer'i hüküm olarak şart ve rükne farz vasfı verilir. Bunların her ikisi de farzdır. Bu yüzden bazı fakihler bu konuya "namazın farzları” başlığını koymuşlardır. Bir de namazın farz olmasının şartları vardır. Bunlar müslüman olmak, büluğ çağına ulaşmak ve akıllı olmak üzere üç tanedir (Şürünbülali, Merakul-Felah, s. 28; eş-Şirazi, el-Muhezzeb, 1, 53; İbn Kudame, el-Muğni, I, 396-401; ez-Zühayli, el-Fıkhuul-İslami ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, I, 563 vd)

Namazın farzları on ikidir. Bunlardan altısı daha namaza başlamadan bulunması gereken farzlar olup şunlardır:

1) Hadesten temizlenme 2) Necasetten temizlenme, 3) Avret yerini örtmek, 4) Kıbleye yönelmek, 5) Vakit, 6) Niyet. Bunlara, "namazın şartları" denir.

Diğer altısı da namaza başladıktan sonra bulunması gereken farzlar olup şunlardır: 1) İftitah tekbiri, 2) Kıyam, 3) Kıraat, 4) Rüku, 5) Sücud, 6) Son oturuşta "et-Tehiyyatü"yü okuyacak kadar bir süre oturmak. Bunlara da "namazın rükünleri" denir. Bunlardan başka ta'dil-i erkan ve namazdan kendi isteği ile çıkmak gibi başka rükünler de vardır. İleride bunları açıklayacağız.

Burada, önce namazın şartları üzerinde duracağız:

1) Hadesten Temizlenme: Abdestsizlik, cünüplük, hayız veya lohusa hallerinde bulunmaya "hades hali" denir. Abdestsizlik küçük hades, diğerleri büyük hadestir. Küçük veya büyük hadeslerden temizlenmek abdest almak, yıkanmak veya teyemmüm etmekle olur. Allah Teala şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerle birlikte ellerinizi yıkayın. Başınızın bir bölümünü meshedin. Topuklarla birlikte ayaklarınızı da (yıkayın) Eğer cünüp iseniz iyice temizlenin " (el-Maide, 5/6).

Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: Abdest bozan kimse, abdest almadıkça Allah Teala sizden birinizin namazını kabul etmez" (Buhari, Vüdu ; 2; Müslim, Tahare, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 308). Allah Teala temizlenilmeksizin hiç bir namazı kabul etmez" (Buhari, Vüdu ; 2; Müslim, Tahare, 1; Tirmizi, Tahare, 1; Darimi, Vüdu', 21; Ahmed İbn Hanbel, II, 39).

Farz, vacib, sünnet veya nafile tam namaz veya tilavet yahut şükür secdesi gibi eksik namaz için hadesten temizlenmiş olmak şarttır. Abdestsiz kılınacak bir namaz sahih olmaz.

Namaz kılarken herhangi bir sebeple abdest bozulsa, namaz da bozulmuş olur. Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Sizden birisi, namazda yellendiği zaman, namazdan ayrılıp abdest alsın ve namazını iade etsin " (Ebu Davud, Tahare, 81, Salat, 187; Tirmizi, Racia, 12).

Hadesten temizlenme, namazın diğer şartları gibi sıhhat şartlarındandır (bk. el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi', I, 114 vd.; İbnül-Hümam, Fethul-Kadir, I, 179 vd.).

2) Necasetten Temizlenme: Namazdan önce bedende, elbisede veya namaz kılınacak yerde bulunan pisliği temizlemek gerekir. Bu temizlik namazın geçerli olması için ön şarttır. Elbisede ve namaz kılınan yerde, ayak, el ve dizler ile sağlam görüşe göre alnın konulacağı yerde dört gramdan (1 miskal) fazla insan dışkısı gibi katı yahut avuç içinden daha geniş alana yayılan insan sidiği veya şarap gibi sıvı pisliğin bulunması namazın sıhhatine engel teşkil eder. Eti yenen hayvanların veya atların sidiği ve dışkısı ise bulaştığı bedenin veya elbisenin dörtte bir bölümünden az miktarı namaza engel olmaz, affedilmiş sayılır. Bundan fazlasını ise, temizlemeye güç yetince namazın sıhhatine engel olur.

Allah Teala; "Elbiseni temizle" (el-Müddessir, 74/4) buyurmuştur. İbn Sirin, bu temizlemenin elbisedeki pisliğin su ile temizlemek olduğunu söylemiştir. Hz. Peygamber Fatıma binti Ebi Hubeyş (r.anha)'nın özür kanının (istihaza) hükmünü sorması üzerine şu cevabı vermiştir: "Bu, kanama yapan bir damardır. Ay başı değildir. Âdet zamanın geldiğinde, namazı bırak. Âdetin kadar bir süre geçtikten sonra kanını yıka, guslet ve namaz kıl" (Buhari, Vüdu', 63; Hayz, 24; Müslim, Hayz, 62, 63; Ebu Davud, Tahare, 107). Mescidin içinde küçük abdest bozan bedevi için Resulullah (s.a.s); "Bu bedevinin işediği yere kova ile su dökün " (Buharı, Vüdu', 58, Edeb, 35, 80; Müslim, Tahare, 98-100) buyurmuştur. Yukarıdaki ayet elbiseyi temizlemenin, ilk hadis bedeni, ikinci hadis ise namaz kılınacak yeri temizlemenin farz olduğuna delalet eder.

3) Avret Yerini Örtmek:

Avret sözlükte; eksiklik, kusur, düşmanın sızmasından korkulan zayıf mevzi, örtülmesi gereken yer ve kadın gibi anlamlara gelir. Şer'i bir terim olarak; bakılması haram olup, örtülmesi farı bulunan uzuvlara "avret yeri" denir. Hanefilere göre, insanların huzurunda avret yerinin örtülmesi icma ile farzdır. Sağlam olan görüşe göre, tenhada örtmek de farzdır. Bir kimse karanlık bir evde bile olsa, temiz elbisesi bulunduğu halde çıplak olarak namaz kılsa, bu namaz sahih olmaz (İbn Âbidin, a.g.e., I, 375).

Yıkanma, tabii ihtiyaç, taharetlenme gibi ihtiyaçlar dışında, tenha bir yerde de bulunulsa, namazda veya namaz dışında avret yerlerinin örtülmesi farzdır. Bunun delili Kitap ve Sünnettir. Allah Teala şöyle buyurur: Ey Âdemoğulları! Her mescide gelişinizde güzel elbiselerinizi giyerek gelin" (el-A'raf, 7/31). İbn Abbas (r.a)'a göre; bundan kastedilen namazda giyilen temiz elbiselerdir.

Hz. Peygamber şöyle buyurur:

"Allah Teala büluğa ermiş kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (İbn Mace, Tahare,132; Tirmizi, Salat, 160; Ahmed b. Hanbel, VI,151, 218, 259). Ey Esma! Kadın büluğ çağına ulaşınca, onun şu ve şu uzuvlarından başkasının görünmesi helal ve caiz olmaz". Hz. Peygamber bu sözleri söylerken, elleri ile yüzünü işaret etmişti" (Ebu Davud, Libas, 31).

Erkeklerin avret yeri sayılan uzuvları; göbekleri altından dizleri altına kadar olan kısımdır. Sağlam görüşe göre diz kapağı da uyluktan olup avret yeri sayılır. Delil, Hz. Peygamber'in şu hadisidir: "Erkeğin avret yeri, göbeği ile diz kapağı arasıdır", "Göbeğinden aşağısı diz kapaklarını geçinceye kadar olan kısımdır" (Ahmed b. Hanbel, II, 187). Başka bir delil de Darekutni'den rivayet edilen, Diz kapağı avret yerlerindendir" (Zeylai, Nasbur-Raye, I, 297) anlamındaki zayıf hadistir.

Hür kadınların yüzleriyle ellerinden başka, sarkan saçları dahil bütün bedenleri avrettir. Yüzleriyle elleri ise ne namazda, ne de bir fitne korkusu bulunmadıkça namaz dışında avret değildir. Ayakları konusunda ise görüş ayrılığı vardır. Daha sağlam görülen görüşe göre, ayakları da avret değildir. Çünkü ayaklarla yolda yürüme zarureti vardır. Özellikle bunları örtmek yoksullar için güçtür. Başka bir görüşe göre, bir kadının namazı, ayağının dörtte biri nisbetinde açık bulunmasıyla bozulur, diğer bir görüşe göre ise, ayakları namaza göre avret yeri sayılmazsa da namaz dışında avret yeri sayılır. Bu görüş ayrılığından kurtulmak için ayakların örtülmesi daha uygun görülmüştür. Sağlam görüşe göre, hür kadınların kolları ile kulakları ve salıverilmiş saçları da avrettir.

Allah Teala şöyle buyurmuştur:

"Kadınlar, kendiliğinden görünen dışında, ziynetlerini göstermesinler" (en-Nur, 24/31). Bundan kastedilen ziynetlerin takıldığı yerlerdir. Kadının kendiliğinden görünen yerleri ise elleri ile yüzdür. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kadın avrettir. Dışarı çıktığı zaman şeytan ona gözünü diker" (Tirmizi, Rada', 18). Diğer yandan Allah elçisi, Esma (r.anha)'ya büluğ çağından sonra el ile yüz ve avuçlarına işaret ederek, bu yerlerin dışındaki kısımların örtülmesini bildirmiştir (Ebu Davud Libas, 31). Hz. Âişe'den nakledilen; "Allah Teala büluğ çağına ulaşan kadının namazını başörtüsüz kabul etmez" (İbn Mace, Tahare, 132; Tirmizi, Salat,160) hadisi de, saçları örtünme kapsamına almaktadır.

Müstehcen avret yerleri olan ön ve arka uzuvlar ile hafif avret yeri sayılan, bu iki yer dışındaki uzuvlardan birinin tamamı veya en az dörtte biri açık bulunur ve bu durum kasıtsız olarak iki rükün eda edecek kadar devam ederse namaz bozulur. Çünkü bir şeyin dörtte biri tamamı hükmündedir.

Cildin rengini gösterecek derecede ince olan elbise ile avret yeri örtülmüş sayılmaz. Bu yüzden derinin rengini belli edecek şekilde bulunan, dolayısıyla derinin beyazlığı veya kırmızılığı belli olan elbise ile namaz sahih olmaz. Çünkü bununla örtünme gerçekleşmemektedir. Eğer elbise kalın olmakla birlikte uzvu belli ederse ve hacmi ortaya koyarsa bu, zemmedilmiş olmakla birlikte namaz sahih olur. Çünkü bundan kaçınmak mümkün değildir (bk. İbn Âbidin, a.g.e, I, 375 vd.; Zeylai, Tebyinül-Hakaik, I, 95 vd.; İbn Kudame, el-Muğni, I, 599; İbn Rüşd Bidayetül-Müctehid I,111; Bilmen, B. İslam İlmihali,109).

4) Kıbleye Yönelmek: Namazı kıbleye doğru yönelerek kılmak şarttır. Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk günlerinde müslümanların kıblesi Kudüsteki Mescid-i Aksa idi. Medine döneminde inen şu ayet-i kerime ilk kıble, Mekke'deki Ka'be-i Muazzama'ya çevrildi: "Yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Siz de olduğunuz yerde, yüzünüzü onun tarafına döndürünüz" (el-Bakara" 2/144). Kabe, Mekke'deki bilinen binadan ibaret değildir. Ancak bu binanın yerini ifade eder. Nitekim bu kutsal yerin göklere kadar üst tarafı ve toprağın derinliklerine kadar alt tarafı kıble yönüdür. Bu yüzden Kabe-i Muazzamanın yanında veya içinde bulunanlar, bunun herhangi bir tarafına yönelerek namazlarını kılabilirler. Cemaatle namazda imamın önüne geçmemek şartıyla, cemaat Kabe'nin çevresinde halka olur ve hepsi imamla birlikte namaz kılarlar.

Hz. Peygamber (s.a.s)'in Mekke fethedildiği gün, Kabe'ye bir kere girip içinde namaz kıldığı nakledilir. Abdullah b. Ömer, Bilal (r.a)'e, Allah elçisinin Kabe'ye girdiği zaman namaz kılıp kılmadığını sormuş, Bilal şu cevabı vermiştir: "Evet Kabe'ye girince sol taraftaki iki direk arasında namaz kıldıktan sonra çıktı ve Kabe'nin yönüne doğru iki rek'at namaz kıldı" (Buhari, Salat, 30; Nesai, Menasik, 127; Darimi, Menasik, 43; Ahmed İbn Hanbel, II, 75, III, 410, VI, 12, 13, 14).

Kabe-i Muazzamadan uzakta bulunanların tam Kabe'ye yönelerek namaz kılmaları farz değildir, Kabe tarafına yönelmeleri farz olup, bu yeterlidir (bk. İbn Âbidin, a.g.e., I, 397 vd.; el-Meydani, el-Lübab, I, 67; eş-Şürünbülali, a.g.e., s. 34; Zeylai, Tebyinül-Hakaik, I,100 vd.; İbn Kudame, el-Muğni, I, 431 vd.). Hz. Peygamber (s.a.s); "Doğu ile batı orası kıbledir"' (Tirmizi, Salat; 139; Nesai, Sıyam, 43; İbn Mace, İkame, 56) buyurmuştur. Eğer kıblede Kabe'nin kendisine isabet ettirmek farz olsaydı, bir mescidde uzun bir safın sadece Kabe'nin hizasına rastlayan kısımdaki cemaatin namazlarının sahih olması, diğerlerinin ise sahih olmaması gerekirdi.

>>>>>


3-)

Namaz, tekbir ile başlayıp selam ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karşı tesbih, ta'zim ve şükrün ifadesidir.

Namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir. Önceki şeriatlerde beş vakit namaz yoktu. Ancak vakitleri belirsiz genel anlamda namaz vardı. Namaz, hicretten bir buçuk yıl kadar önce Mi'rac (Isra) gecesinde farz kılınmıştır. Enes b. Malik'ten rivayete göre özet olarak şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (s.a.s)'e İsra gecesi, namaz elli vakit olarak farz kılındı. Sonra azaltıldı ve beş vakte düşürüldü. Sonra şöyle seslenildi: Ey Muhammed, şüphesiz bizim nezdimizdeki söz bir değişikliğe uğramaz. Senin için bu beş vakit namaz, elli vakit namazın karşılığıdır" (Buhari, Salat, 76, Enbiya, 5; Müslim, Iman, 263; Ahmed b. Hanbel, V,122,143). Her güzel amele on katıecir verileceği şu ayetle sabittir: "Kim bir iyilik yaparsa, ona bunun on katı ecir vardır" (el Enam, 6/160; ayrıca bk. en-Neml, 27/89; el-Kasas, 28/84). Beş vakit namaz farz kılınmadan önce, Hz. Peygamber'in ibadet tarzı Cenab-ı Hakk'ın yaratıklarını düşünmek, Allah'ın yüceliğini tefekkür etmek şeklinde idi. Sabah ve akşam ikişer rekat halinde namaz kıldığı da nakledilir. Daha önceki ümmetlerin de namaz ibadeti vardır. Kur'an-ı Kerim'de Lokman aleyhisselamın oğluna namazı emretmesi (Lokman, 31/17), Hz. Ibrahim'in Hicaz'ın güvenliği için dua ederken namazdan söz etmesi (Ibrahim,14/37), Yüce Allah'ın, Tur dağında ilk vahiy sırasında Hz. Musa'dan namaz kılmasını istemesi (Taha, 20/14) örnek verilebilir.

İslamda namazın meşruluğu Kitap, Sünnet ve İcma'ya dayanır.

Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde; namazı kılınız ve zekatı veriniz" buyurulur. "Bütün namazları ve orta namazı muhafaza edin" (el-Bakara, 2/238). "Şüphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmiş olarak farz kılınmıştır" (en-Nisa, 4/103).

"Oysa onlar, tevhid inancına yönelerek, dini yalnız Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazı kılmak ve zekatı vermekle emr olunmuşlardır. Işte doğru din budur" (el-Beyyine, 98/5). "Namazı kılın, zekatı verin ve Allah'a samimiyetle bağlanın. O, sizin mevlanızdır. O, ne güzel mevla ve ne güzel yardımcıdır" (el-Hacc, 22/78).

Sünnetten delil: Bu konuda rivayet edilmiş çok sayıda hadis vardır. Bu Hadislerden bazıları şunlardır: "Ibn Ömer (r.a)'den rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Islam beş temel üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka bir ilah bulunmadığına, Hz. Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır" (Buhari, Iman,1, 2; Müslim, Iman, 19-22).

Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e gönderirken ona şöyle buyurmuştur: "Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onları ilk önce Allah'a kulluk etmeğe çağır. Allah'ı tanırlarsa, Allah'ın onlara gecede ve gündüzde beş vakit namazı farz kıldığını söyle. Namazı kılarlarsa; Allahın onlara, zenginlerinden alınıp yoksullara verilmek üzere zekatı farz kıldığını söyle. İtaat ederlerse, bunu onlardan al, insanların mallarının en iyisini alma, mazlumun bedduasından sakın. Çünkü onun duasıyla Allah arasında perde yoktur" (Buhari, Zekat, 41, 63, Meğazi, 60, Tevhid, 1; Nesai, Zekat, 1; Darimi, Zekat, I ).

Diğer yandan İslam ümmeti, bir gün ve gecede beş vakit namazın farz olduğu konusunda görüş birliği içindedir.

Namaz ergenlik çağına gelmiş, akıllı her müslümanın üzerine farzdır. Fakat yedi yaşına gelmiş olan çocuklar da namaz kılmakla emredilir. On yaşına geldikleri halde namaz kılmazlarsa el ile hafifçe dövülebilirler. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Çocuklarınıza yedi yaşında namaz kılmalarını emredin, on yaşına girince bundan dolayı dövün ve o yaşda yataklarını ayırın" (Ebu Davud Salat, 26; Ahmed b. Hanbel, II, 180, 187).

Bir günle gece içinde farz olan namazların sayısı beştir. Yalnızca, vitir veya bayram namazları vacib hükmündedir. Bir bedevi ile ilgili olarak rivayet edilen şu hadis beş vakit farz namaza delildir: "Bir gün bir gecede farz olan namazlar beştir " Bedevi; "Benim üzerimde bundan başka bir borç var mıdır?" diye sorunca, Allah'ın Resulu şöyle cevap vermiştir:

"Hayır kendiliğinden nafile olarak kılarsan bu müstesnadır". Bunun üzerine bedevi: "Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, bundan ne fazla ne de eksik yaparım" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurdu: "Eğer doğru söylüyorsa bu adam kurtulmuştur" (Buhari, Iman, 34, Şehadat, 26; Müslim, Iman, 8,10,15,17,18; Ebu Davud, Salat, 1).


4-)İslamın beş şartından biri olan ve Müslümanların günde beş vakit, dini bakımdan belirlenen kurallara göre yapmak zorunda oldukları ibadet, salat
Örnek:İki rekat namazı nerede olsa kılarız. P. Safa


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Prayers.
İngilizcesi İngilizce
Prayer.
İngilizcesi İngilizce
Ritual worship.
İngilizcesi İngilizce
Namaz.
İngilizcesi İngilizce
Ritual of worship centered in prayer.
İngilizcesi İngilizce
Prayer performed by Muslims five times each day.
İngilizcesi İngilizce
Form of Muslim prayer, worship.

  • Namaz kılmak için gelenlerden, yanlarında fotoğraf makinesi ve dizüstü bilgisayar bulunduranlar da Mescid-i Aksa'ya alınmadı.
  • İsrail, geçen hafta Cuma günü de 45 yaşın altındaki Müslümanların Mescid-i Aksa'da Namaz kılmasına izin vermemişti.

Sizde içinde Namaz kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Namaz kelimesi anlamı 141 defa okunmuştur. [239385] Namaz kelime anlamı, Namaz nedir, Namaz ne demek, Namaz sözlük anlamı

Paylaş