Re'sü'l-Mal Nedir

Re'sü'l-Mal Nedir ? Re'sü'l-Mal Ne demek ?

1-)RE'SÜ'L-MÂL



Sermaye, kapital, ana para. Re's tek başına kullanılınca; baş, hayvanın ön kısmı, her şeyin yukarısı, baş tarafı, zirve, akıl ve coğrafya terimi olarak, burun anlamlarına gelir. Kendisine eklenen kelimeye göre anlam kazanır. "Re'sül-kavm" kavmin reisi ; "re'sü'ş-şehr" ay başı; "re'sü's-sene" yıl başı; "re'sü mali" kapitalist; "re'sü maliyye" kapitalizm gibi. Re's'in çoğulu "ruüs"tür.

Mal; insan tabiatının meylettiği ve ihtiyaç için elde biriktirdiği şeylerdir. Bu terim Arapçada önceleri altın ve gümüş için kullanılırken kapsamı genişlemiş; nakit para, menkul ve gayri menkul mallardan maddi değeri olan herşeyi şümulüne almıştır. Çoğulu "emval"dir (İbn Manzur, Lisanül-Arab, Beyrut 1374/1955, XI, 636; İbnül-Hümam, Fethu'l-Kadir, Mısır 1316/1898, V, 252 vd.).

Kur'an-ı Kerim'de bu terkibin ana para anlamında çoğulu olan "ruüsul-emval" faizle ilgili olarak şöyle geçer:" Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve faiz hesabından arta kalanı bırakın; eğer gerçek mü'minler iseniz. Yok eğer bu faizi terketmezseniz bilin ki, Allah'a ve peygamberine karşı bir savaşa girmiş olursunuz. Eğer ribadan tevbe ederseniz ana paranız sizindir. Böylece ne zulmetmiş ve ne de zulme uğramış olmazsınız" (el-Bakara, 2/278, 279).

Faiz yasağı, İslamdan önceki dönemde uygulanan faizi kaldırmayı amaçladığına göre, bu dönemde riba ve ana para terimlerini Arapların hangi anlamda kullandıklarını belirlemek gerekir. Elmalılı Hamdi Yazır (ö. 1358/1939) bu konuda şöyle der: "Riba, sözlükte; ziyadelenmek, fazlalanmak anlamına mastar olup, faiz dediğimiz fazlalığın adı olmuştur... Cahiliyye devrinde asıl borca "re'sul-mal", ziyadesine ise "riba" adı verilirdi (Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, İstanbul 1960, II, 952, 953). Cahiliyye devrinde biri diğerine belli bir vade için altın veya gümüş ödünç verir ve karşılıklı rıza ile vadeye uygun bir ilaveyi şart koşardı. Bir borcun vadesi gelince, borçlu ödeyecek durumda değilse, alacaklısına "borcumu ödeyemeyeceğim, vadeyi uzat ve faiz miktarını arttır" derdi. Böylece vade yenilendikçe, faiz miktarı da artar ve sonunda ana paranın bir kaç katını bulurdu. Buna göre altın veya gümüşle doğan bir borçta borç miktarı ana para; buna yapılacak ilave ise "riba" adını alır. Ebu Yusuf'a göre altın veya gümüş dışında başka madenlerden yapılan ve "fels" adı verilen paralardan doğan borçlarda ana para bunların endeksli bulunduğu altın veya gümüşe göre belirlenir. Çünkü bu çeşit paralar maden değeri dışında nominal değerle piyasada dolaşır. Bağlı olduğu altın veya gümüşe göre ne kadar değer kaybına uğramışsa borçların ödenmesinde bunun dikkate alınması gerekir. Buna göre fels çeşidi paralarda asıl ana para bunların endeksli bulunduğu sağlam para olmaktadır (İbn Âbidin, Reddül-Muhtar, Beyrut t.y., IV, 24; Tenbihu'r-Ruküd ala Mesaili'n-Rüküd, Mecmuatü'r-Resail, cüz. II/52; el-Fetaval-Bezzaziye, (Hindiyye kenarında), IV, 510; Hamdi Döndüren, Çağdaş Ekonomik Problemlere İslami yaklaşımlar, İstanbul 1988, s. 32 vd.).

Sermaye şirketlerinde ana para ile ilgili hükümler:

Akit şirketleri İslam hukukunda sermaye, iş, vücuh ve mudarabe gibi çeşitlere ayrılır. Sermaye şirketi, ortakların belirli miktarda sermaye koymaları, zarara bu sermaye oranlarına göre katlanmadan, elde edilecek karı ise sözleşmeye göre paylaşmaları esasına dayanır. Bu da mutlak eşitlik esasına dayanan "Mufavaza" ile anonim şirketler benzeri olan "İnan" diye ikiye ayrılır.

Sermaye şirketlerinde ana parada şu niteliklerin bulunması gerekir:

a. Şirket ana parası olarak belirlenen sermayenin çoğunluk İslam fakihlerine göre şirket sözleşmesi sırasında veya en geç şirkete mal alımı sırasında hazır olması gerekir. Bu yüzden ana paranın zimmet borcu (deyn) veya kayıp bir mal olması geçerli değildir. Çünkü şirketten kastedilen kar olup bu da ana parada tasarrufla ortaya çıkar. Zimmet borcunda veya kayıp malda ise tasarruf mümkün olmaz. Bu yüzden de şirketten kastedilen amaç gerçekleşmez. Diğer yandan sermaye taahhüdünde bulunan kimse kimi zaman bunu ödemez ve kayıp mal hazır bulundurulamaz.

Buna göre, bir kimse diğerine mesela; on milyon para vererek, "sen de bunun kadar sermaye koyup bununla mal al ve sat, elde edeceğin kar aramızda ortak olsun" dese; diğeri de bu kadar sermaye koyup, mal alsa caiz olur. Öyleyse burada önemli olan, mal alımı sırasında sermayenin hazır bulunmasıdır. Bu, akit sırasında şart değildir. Çünkü ortaklık, mal satın alınmakla tamam olur. Bu yüzden o sırada ana paranın hazır bulunması yeterlidir.

Hanefi, Maliki ve Hanbelilere göre, ortakların koyduğu ana paranın birbirine karıştırılması şart değildir, çünkü şirket akitle gerçekleşir; sermaye ile değil. Ancak akdin ortaya çıkışı ise sermayeyi işletmekle olur. Kar bu işletmenin sonucudur. Şirkette vekalet anlamı vardır. Vekalet ise, ortakların sermayelerini karıştırmadan önce de caizdir. Mesela; bir ortak "şu kadar gümüşle mal al" diğeri "şu kadar altın para ile mal al, satın alınan mallar aramızda ortak olsun" dese bu geçerli olur. Diğer yandan Malikilere göre sermayelerin fiilen veya hükmen karıştırılması gerekir. Mesela; iki sermayenin bir kasada veya bir müessesede toplanması ve ortakların tasarruf yetkisinin bulunması yeterli olur.

Züfer, Şafii, Zahiri, Zeydi ve İmamiye'ye göre ise, şirket kuruluşunda akitten önce ana paraların birbirinden ayrılmayacak şekilde karıştırılması şarttır. Çünkü şirkette "karışmak" anlamı vardır. Karışma niteliği ise sermayelerin birbirinden ayrılabildiği sürece gerçekleşmez. Diğer yandan helakın bütün ortak sermayelerinden karşılanması bir esastır. Karıştırmadan önce iki sermayeden birisi helak olsa, bunun sahibi zarara katlanmış olur ki, bu, ortaklık esası ile bağdaşmaz.

Bu görüş ayrılığının sonucu olarak çoğunluğa göre, sermayeler dirhem ve dinar gibi farklı iki cinsten olsa veya yeni buğday eski buğday gibi kalite farkı olan bir cinsten bulunsa ortaklık geçerli olur. Şafii ve İmam Züfer'e göre ise, bunları ayırmak mümkün olduğu için bu şekilde iki cinsle ortaklık gerçekleşmez (es-Serahsi, el-Mebsut, Beyrut 1398/1978, XI,177; el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi', Beyrut 1394/1974, VI, 59 vd.; İbnül-Hümam, Fethul-Kadir, Mısır 1316/1898, V, 24; İbn Rüşd, Bidayetül-Müctehid, İstanbul 1933, II, 250; İbn Kudame, el-Muğni, Kahire 1970, V, 16; ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, IV, 806, 807).

b. Şirket ana parasının mutlak semen olması gerekir. Bu da eskiden altın veya gümüş para, günümüzde ise tedavülde bulunan paraların şirket sermayesi olarak belirlenmesiyle gerçekleşir. Bu konuda dört mezhebin görüş birliği vardır.

Menkul veya gayri menkul kıyemi mallar (uruz) şirket sermayesi yapılamaz. Çünkü bunların misli yoktur. Bunlarda ortaklık, şirket malı varlığının taksimi sırasında karın bilinmezliğine yol açar. Çünkü ana para, uruzun ayn'ından değil kıymetinden oluşur. Kıymet ise meçhuldur. Çünkü kıymet tahmin ve zanla bilinir. Bu da bilir kişilerin takdirine göre değişir ve kar meçhul kalır; taksim sırasında anlaşmazlığa sebep olur. Diğer yandan ortaklık, vekaleti içerir. Uruzda ise vekalet sahih olmaz. Bir kimse diğerine; "uruzunu sat, satış bedeli aramızda ortak olsun" dese, bu geçerli olmaz, Çünkü bu mal üzerindeki velayet hakkı yalnız malike aittir. Ancak; "Parandan bin dirhemle mal al, aldığın aramızda ortak olsun, ben de kendi paramdan bin dirhemle mal alayım, bu da aramızda ortak olsun" dese bu caiz olur. Çünkü ortaklık nakit paralar üzerinde gerçekleşmiş bulunur.

İmam Malik'e göre şirket ancak dirhem ve dinarlarla geçerli olur. Kıyemi mallarda (uruz) cinsleri bir olsun, farklı bulunsun şirket sermayesi olarak belirlenebilir. Bu takdirde ana para bu malların kıymetlerine göre ortaya çıkar. Bunun dayandığı delil şudur. Şirket, mallara kıymet biçilmesi sonucunda belirli bir ana para ile kurulmuş olur. Bu da nakit paraya benzer (es-Serahsi, a.g.e., XI, 159. vd. ; el-Kasani, a.g.e., VI, 59; İbnül-Hümam, Fethul-Kadir, V, 14; Zeylai, Tebyinül-Hakaik, el-Emiriyye tab'ı, III, 316; İbn Kudame, el-Muğni, V,13 vd.; İbn Âbidin, a.g.e., III, 372; İbn Rüşd, a.g.e., II, 249; ez-Zühayli, a.g.e., IV, 808).

Hanefilerden bir rivayete göre, insanlar arasında sermaye olarak yaygın kullanımı varsa külçe altın veya gümüş yahut erimiş haldeki altın ya da gümüş, şirket sermayesi olarak belirlenebilir. Ancak insanlar arası kullanımı yoksa bu çeşit altın veya gümüş kıyemi (uruz) sayılır. Şafiiler ise bu durumda da bunların şirket sermayesi olabileceği esasını benimser. Çünkü onlar bunları misliyattan sayarlar (ez-Zühayli, a.g.e., IV, 809).

Fels çeşidi paralar Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'tan meşhur rivayete göre şirket sermayesi olarak belirlenemez. Çünkü bunlar tedavülden kalkınca kıyemi (uruz) niteliğindedir. Bunlar tedavülde dolaştıkları süre içinde ise, bu iki imama göre mutlak semen sayılmazlar. Çünkü tayin ile belirli hale gelirler; tarafların anlaşması sonucunda da satılan (mebi) olurlar. İvazlı akitlerde tayin ihtimali sebebiyle, mutlak semen olamayan şeyler diğer uruz gibi şirket ana parası olmaya da elverişli bulunmazlar. Şafiilerin, Hanbelilerin ve Malikilerden İbnül-Kasım'ın görüşü de budur. Çünkü bunlar bazan revaçta olur, bazan da revaçtan kalkar ve bu sebeple uruza benzerler.

İmam Muhammed'e göre, revaçta olan felslerin şirket ana parası olması geçerlidir. Çünkü bunlarda semenlik niteliği vardır.

Misli Malların Şirket Sermayesi Olması

Hanefilere, İmamiyye Şiasına ve Zeydiyeye göre nakit para, altın ve gümüş dışındaki ölçü veya tartı ile yahut standart olup, sayı ile alınıp satılan şeylerin karıştırılmadan önce şirket ana parası yapılması caiz değildir. Çünkü bunlar ayrı bir mal (ayn) olarak kaldıkları sürece ancak tayin ile belirli hale gelirler. Bu sebeple de uruz gibi olurlar ve mutlak semen sayılmazlar. Çünkü şirketin cevaz şartı, ana paranın tayin ile belirli hale gelmeyen şeylerden olmasıdır. Buğday, arpa ve pirinç gibi ayrı cinsten olan misli mallar ise karıştırıldıktan sonra da şirket sermayesi olmaz.

Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre cinsler bir olunca, karıştırdıktan sonra şirket geçerli olur. Bu görüş, Şafiilere de yakındır.

Ebu Yusuf'a göre ise bu durumda ortaklar arasında önce "mülk şirketi" meydana gelir. Sonra ortaklar bu ortak mülk üzerinde şirket akdi yaparlar (es-Serahsi, a.g.e., XI,161 vd.; el-Kasani, a.g.e., VI, 60; İbnül-Hümam, a.g.e., V, 16).

Şafii ve Malikilere göre mutlak semen olmayan, misli malların şirket sermayesi yapılması geçerlidir. Şafiiler standart olup sayı ile satılan şeyleri de misliyattan sayarlar. Ölçü veya tartı ile satılan şeyler kendi cinsleri ile karıştırıldığı zaman, bunları ayırmak mümkün olmaz. Bu sebeple de altın veya gümüşe benzerler.

Malikilere göre, misli şeyler karıştırma sırasındaki kıymetleri üzerinden şirket ana parası olurlar. Satış sırasındaki değerleri dikkate alınmaz. Nitekim uruzda da durum böyledir.

Hanbelilere göre misli mallar şirket sermayesi olmaya elverişli değildir. Nitekim uruz da şirket sermayesi olarak belirlenemez (İbn Kudame, el-Muğni, V, 13 vd.; eş-Şirbini, Muğnil-Muhtac, Mısır t.y., II, 213).

Selem Akdinde Re'sül-Mal Para peşin, mal veresiye olmak üzere yapılan satım akdine "selem" denir (bk. "Selem" mad.). Satılan mal henüz mevcut olmadığı için akdin genel esaslara göre caiz olmaması gerekirken, ihtiyaç sebebiyle sünnetle meşru kılınmıştır. İşte selem akdinde peşin olarak verilen nakit paraya "re'sül-mal" denir. Artık alınacak malın değerinde değişmeler olsa bile peşin verilen ana para miktarı değişmez. Ancak ana paranın bir bölümü verilmiş olursa, malı teslim tarihinde eğer mal bölünebilir cinsten ise, paraya karşılık olan kadarını alma hakkı doğar, satıcı tamamını ilk akit sırasındaki fiyat üzerinden vermeye zorlanamaz.

Hz. Peygamber selem akdinin esaslarını şöyle açıklamıştır: "Sizden kim selem yaparsa miktarı belli bir ölçekte, miktarı belli bir tartıda ve belli bir vadeye kadar yapsın " (Müslim; Müsakat,128; Buhari, Selem,1,2,7; Ebu Davud, Büyü', 55). Buna göre, selemin şartları şunlardır: Paranın peşin verilmesi; malın misli olması; malın altın veya gümüş yahut nakit para kabilinden olmaması; malın cins ve nev'inin belirlenmesi ve malı teslim tarihinin belirlenmesi.

Selemin benzeri olan istisna' akdinde para peşin veya malı teslim alırken verilebilir. İstisna' sanatkara mal siparişi vermektir. Bunda da konuşulan re'sül-mal değiştirilmez. İstisna akdinin selemden farkı vade tarihinin kesinlik ifade etmemesidir. Vade tarihi kesin olarak belirlenirse, akit seleme dönüşür.

Hamdi DÖNDÜREN


2-)Bk. sermaye.


3-)Ana para, sermaye, kapital. (Osmanlıca'da yazılışı:re's-ül mal)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Re'sü'l-Mal kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Re'sü'l-Mal kelimesi anlamı 9 defa okunmuştur. [242463] Re'sü'l-Mal kelime anlamı, Re'sü'l-Mal nedir, Re'sü'l-Mal ne demek, Re'sü'l-Mal sözlük anlamı

Paylaş