Ribat Nedir

Ribat Nedir ? Ribat Ne demek ?

1-)İslam devletlerinin kara ve deniz sınırlarındaki, önemli noktalarda bulunan sınır karakolu niteliğinde müstahkem yapılar. Arapça olan ribat; “bağlamak, sağlamlaştırmak, sağlam yürekli olmak, sabretmek, işe azimle devam etmek, kuvvet vermek” manalarına gelir. Ribatlar, daha doğuşta Müslümanlıktaki cihad, yani İslamiyeti yayma, Müslümanları düşman şerrinden himaye müessesesi oldu. Mevkilerinin ehemmiyetine göre çeşitli büyüklükte yapıldılar. Ribatlar, bir müdafaa duvarı ile çevrilmiş, odalar, ambarlar, ahırlar, gözetleme ve işaret kuleleri, mescit, hamam ve diğer lüzumlu teşkilatlardan meydana gelen müstahkem binalardı.

İlk ribat, hazret-i Ömer’in halifeliği zamanında Ukbe bin Nafi tarafından kuruldu. Zamanla Semerkant’tan Kurtuba’ya, Yemen’den Kırım’a uzandı. Buralardaki Ribatlarda oturan evliya zatlar, mücahit gazilere ilim ve edep öğretip, cihad ruhunu ayakta tuttular. Ribatlarda günlük hayat; askeri talimler, ilim, ibadet, sohbet, Kur’an-ı kerim okumak ve cihadla geçerdi.

Ribatlar, devletin ve malını cihad uğruna tahsis ve feda edenMüslüman zenginlerin büyük vakıflarıyla beslendi. Zamanla İslam devletlerinin sınırları genişleyince, ribatların askeri mahiyetleri de değişti. Vakıfları ve eski teşkilatlarıyla yolculara mahsus bir hangah ve kervansaray halini aldılar ve ribatlarda oturan murabıtların (gönüllü mücahit gazilerin) yerini; gazi, derviş, sufi ve veliler aldılar. Buralar, kendi talebeleriyle birlikte yaşayan bir velinin oturduğu yerler, yani zaviye ve tekke oldu. Türkiye Selçuklularında da görülen ribatlar, Osmanlı Devletinde yerlerini geçitlerde derbendlere, şehirlerde ve yol güzergahlarında hanlar ve kervansaraylara bıraktı.


2-)RİBÂT



İp, bağ, sağlam yapı, kervansaray, ülke sınırı, sınırda nöbet beklemek. "Sınırda nöbet tutan" anlamında "murabıt" şeklinde de kullanılmaktadır. Kur'an-ı Kerim'de bir ayette, "savaş için bağlanıp (ribat) beslenen atlar" (el-Enfal, 8/60) başka bir ayette de, "sınırda düşmana karşı nöbet tutmak" (Alu İmran, 3/200) anlamında kullanılmaktadır. Hadis-i şeriflerde Allah yolunda savaşmak için atların hazır tutulması anlamında kullanılmakla beraber (İbn Mace, Cihad, 14, Edeb, 10; Ahmed b. Hanbel, I, 12, 395, VI, 458) daha çok nöbet tutmayı ifade etmektedir.

Fıkıhçılar ribatı şöyle tanımlamaktadırlar: "Ribat, müslümanları kafirlere karşı korumak için sınırlarda beklemektir. Sınır ise, halkının düşmandan korkusu olduğu her yerdir. Ribat "ribatul-Hayl" (at bağlamak)'dan gelmektedir. Süvarilerin atlarını bağlayıp nöbet tutmaları olayından adını alan ribat, sınırlarda at bulunsun bulunmasın nöbet tutmak için oluşturulmuş mekanların adı olmuştur (İbn Kudame, el-Muğni, VIII, 356).

Hadis-i Şerifler Allah yolunda nöbet tutmanın faziletinin büyüklüğünü değişik şekillerde ifade etmektedirler:

"Allah yolunda bir gece nöbet (ribat) beklemek bir ay'ı oruç ve ibadetle geçirmekten daha hayırlıdır. Ölürse dünyada yaptığı ameli ve rızkı devam eder. Kabir azabından da emin olur" (Buhari, Cihad, 73; Müslim, İmare, 163; Nesai, Cihad, 39).

"Allah yolunda sınırda bir gün nöbet tutmak, dünya ve üzerinde bulunanlardan daha hayırlıdır" (Buhari, Cihad, 73).

"Allah yolunda düşmana karşı nöbet tutan kimselerin dışında bütün ölülerin amel defterleri kapanır. Murabıtların ise, iyi amelleri kıyamet gününe kadar yazılmaya devam eder ve bu kimseler kabir azabı konusunda emindirler" (Ebu Davud, Cihad, 15; Tirmizi, Fedailul-Cihad,II).

"İki göz vardır ki onlara ateş değmez: "Allah korkusundan ağlayan göz ile Allah yolunda nöbet bekleyen göz" (Tirmizi, Fedailu'l-Cihad, 12).

Ribat başlangıçta sadece sınırda nöbet tutma işini ifade eden bir kavramken sonraları, bu işin kurumlaşmasıyla daha yerleşik ve kapsamlı bir muhtevaya sahip olmuştur. İlk önceleri ribat cihada hazır halde bulundurulan atların (hayl) bağlandığı ve ulakların binek değiştirdikleri ve konakladıkları yerlerin adıydı. Cihad farizasını yerine getirmek, İslam tebliğini diğer insanlara ulaştırmak ve bu tebliğe direnen güçlerin tecavüz ve tehditlerinden İslam yurdunu korumak için sınırlarda düşmanı gözetlemek ve onun hareketlerini zamanında ve süratli bir şekilde gerideki kuvvetlere bildirmek kaçınılmaz bir ihtiyaçtı. Bunun için, İslam devletinin tehlikeli sınırlarında müstahkem yapılar inşa edildi. Bu mekanlar aynı zamanda düşman toprakları içerisinde harekatta bulunacak müfrezelerin de toplanma yerleriydi. Ayrıca bir düşman saldırısı tehlikesi sözkonusu olduğu zaman çevredeki halk için ribatlar bir sığınma yerleriydi. Ribat, zamanla kendine has bir mimari üslup kazandı. Karşılamış olduğu ihtiyaca göre şekillenen ribatlar, sağlam bir savunma suru ile çevrelenmiş içinde silah ve erzak deposu, ahırı, mücahitler için hücreleri, yüksekçe bir gözetleme ve işaret kulesini kapsayan mustehkem bir mevki olarak inşa edilmekteydi. Ancak, ribatlar her zaman böyle gelişmiş yapılar şeklinde değildi. Bazı yerlerde tahkim edilmiş ve bir gözetleme kulesi bulunan basit sınır karakollarıydılar. Eski coğrafyacılar tarafından sadece Maveraünnehir'de on binden fazla ribat bulunduğu rivayet edilmektedir. Düşman saldırısına karşı açık deniz sahillerinde de çok sayıda ribat vardı. Buna göre Filistin ve Mağrib'e kadar bütün Kuzey Afrika sahilleri boyunca birbirini görecek tarzda kuleleri olan ribatlar bulunmaktaydı. Bu ribatlardaki ateş kuleleri ile Sebte'den (Cebeli Tarık) İskenderiye'ye bir gece gibi kısa bir zamanda haber ulaştırılabildiği rivayet edilmektedir. Öte taraftan Sicilya ve Malta takım adalarında da ribatlar vardı. Endelüs'te ise hem sahil şeridi hem de kara hududu boyunca ribatlar kurulmuştu.

Filistin sahillerindeki ribatlar müslüman esirlerin kurtarılmaları amacıyla da kullanılmışlardır. Ribatlardaki kulelerden yaklaşan hristiyan gemileri gözetlenir ve bunların taşıdığı müslüman esirler halkın katılımıyla toplanan paralarla fidye ödenerek kurtarılırlardı.

Ribatların çoğu ribatın fazileti hakkında varid olan hadislere ittiba eden gönüllü müslümanlar tarafından inşa edilmişlerdir. Aynı şekilde buralarda nöbet bekleyen müfrezeler de gönüllülerden oluşmakta ve bunlara murabitun denilmekteydi. Ancak, bu iş devleti idare edenlerin görevleri arasında bulunmakta olup, ihtiyaç ölçüsünde ribat inşa etmek için gerekli faaliyetleri yürütüyorlardı. Ribatta zaman, nöbet, eğitim ve ibadet ile geçirilmekteydi.

Tunus'ta bulunan ve zamanımıza kadar varlığını koruyan Susa ribatı, ribat kurumunun eski bütün özelliklerini taşımakta olup, bir örnek teşkil etmektedir. Bu yapı, dört tarafı duvarla çevrilmiş, köşelerde ve yanlarda kuleleri yükselen mustahkem bir binadır. Tek giriş kapısına sahip olan ve içerdeki bir merdivenle orta avlusuna inilen bu ribatın avlusu kapalı revaklar ve hücrelerle çevrilidir. Birinci katına iki merdivenle çıkılmakta ve avlusunun üç yönü hücrelerle çevrili bulunmakta, dördüncü tarafta ise mescid yer almaktadır. Birinci katın üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür. 20 m. yükseklikteki işaret kulesinin kapısı buraya açılmaktadır.

Ribatların en parlak dönemi IX. asırdır. XI. ve XII. asırlarda ribatlar cihada yönelik fonksiyonlarını kaybetmiş ve zamanın sadece zikir ve ibadetle geçirildiği mekanlar (Tekke-Zaviye) haline getirilmişlerdir. Ancak, bu asırlarda hristiyan İspanya ile sıcak savaş halinde bulunan Mağrib bölgesinde ribatlar cihada yönelik görevlerini yerine getirmeye devam etmişlerdir. Bir kısım ribatlar, devletin yol güvenliğini ve kervanların konaklama ihtiyaçlarını sağlamaya yönelik kurumlar haline dönüştüler ki bu yapılar bu fonksiyonlarından dolayı kervansaray adını aldılar. Selçuklular dönemi, kervansaray tipi ribatların çokça inşa edildiği bir dönem olup, Nizamülmülk'ün siyasetname adlı yapıtına göre devletin başlıca görevlerinden biri de bu tür ammenin hizmetine yönelik yapılar inşa etmektir.

Kuzey Afrika'da XII. asırdan sonra ribatlar yavaş yavaş bir şeyhin etrafında toplanan müridleri barındıran tekkeler şeklini aldılar.

Ribat görevini yerine getiren kimseler için kullanılan murabıt kelimesinin çoğulu olan "murabitün" Mağrib'de kurulan ve temel öğesi cihad farizasını yerine getirmek olan devlete ad olmuştur. Abdullah b. Yasin adındaki bir İslam davetçisinin Lamtuna Berberileri arasında tebliğ faaliyetinde bulunmuş ve gördüğü tepki üzerine Aşağı Senegalda, Nijer nehrinde bulunan bir adaya sığınmış ve burada Ribat adını verdiği bir tekke kurmuştu. Onun ısrarlı çalışmaları sonucu bu ribat özellikle Lamtuna kabilesine mensup bin kadar savaşçı bir derviş grubun merkezi haline geldi. Bu mücahidlerin, Abdullah b. Yasin'e olan bağlılıkları tamdı. Son derece cesur bu topluluk, murabitün olarak adlandırıldı ve onların kurduğu devlet bu adla anıldı. Abdullah b. Yasin'in Sanhaca kabileleri arasında giriştiği yoğun tebliğ faaliyetleri semeresini verdi ve ihtida eden büyük kitlelerin sarsılmaz lideri konumuna gelerek askeri bir gücü eline geçirdi. Arkasından atadığı komutanlar ile fetih hareketlerine girişti. Murabıtlar verdikleri başarılı savaşlarla, devletin hudutlarını Atlas Okyanusundan Tunusu ve oradan da Endelüs'e kadar genişletmişler ve hristiyanlarla başarılı savaşlar yapmışlardı.

Ömer TELLİOĞLU


3-)Allahü teala Kur'an-ı kerimde mealen buyurdu ki:


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


  • Ribat iyi bişey

Sizde içinde Ribat kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Ribat kelimesi anlamı 1660 defa okunmuştur. [239937] Ribat kelime anlamı, Ribat nedir, Ribat ne demek, Ribat sözlük anlamı

Paylaş