Sadaka Nedir

Sadaka Nedir ? Sadaka Ne demek ?

1-)Alm. Almosen (n), Fr. Aumone (m), İng. Alms. Allahü tealanın rızasına kavuşmayı niyet ederek ve kendilerinden bir karşılık beklemeksizin muhtaç olanlara, fakirlere verilen mal, para ve her türlü iyilikte, ihsanda bulunma. Sevap kazanmak için fakire hibe olunan, bağışlanan mala sadaka denir. Zengine sadaka diyerek verilen hediye olur.

Sadaka; iyilik, ihsan, ikram demektir. Fakir olan kimsenin de sadaka vermesi kıymetlidir. Zenginin ise, sadaka vermesi Allahü tealanın kesin emridir. Zengine, malının zekatını emredilenlere vermesi farz; sadaka-ı fıtrını, yani fitresini vermesi de vaciptir (Bkz. Zekat, Fıtra). Kur’an-ı kerimde zekat karşılığı olarak “sadaka” kelimesi de kullanılmaktadır. Farz ve vacip olanlardan başka, sevap kazanmak niyetiyle kendiliğinden verilen ve sevabı kıyamete kadar devam eden sadakalara; sadaka-i cariye denir.

Bunlar (sadaka-i cariyeler); vakıf gibi devam eden sadaka demektir. Faydalı ilimden maksat faydalı bir kitap yazmaktır. İnsanlar bu faydalı kitaplardan istifade ederek dünya ve ahiret saadetine kavuşurlar. Salih evladın iyi amellerinin sevabından babası da istifade eder. Okul, cami, çeşme vs. gibi hayır hizmetleri de böyledir.

Sadaka vermek nafile bir ibadettir. Zekat vermek, borç ödemek, birinin hakkını iade etmek ise, farzdır. Üzerinde zekat ve kul borcu bulunan kimselerin sadakalarına sevap verilmez. Dinde önce zekatın verilmesi ve borcun ödenmesi emredilmiştir. Muhtaç olanlara ödünç vermek, sadaka vermekten daha faziletlidir, kıymetlidir. Fakirlere verilen sadaka, Allahü tealaya ödünç vermektir. Hadis-i şerifte; “İnsanlar sadaka olarak verdiği şeyi, Allah rızası için verirse, Hak teala hazretlerine verilmiş gibi sayılır ki, karşılığında bin (veya iki bin) sevap alır.” buyruldu.

Îmanın kemalatı, olgunluğu, ahlakın güzelliği ve insanlara iyilik yapmakla artar, çoğalır. Hadis-i şerifte; “Sizin iman bakımından mükemmel olanınız, ahlaken güzel olup, insanlara iyilik yapanlardır.” ve “İnsanların en hayırlısı, iyisi, insanlara faydası olandır.” buyruldu. Başka bir hadis-i şerifte de; “Bir kişi imanın kemalini isterse kendine insaf versin (yani, tevazu üzere hareket eylesin) ve fakir olduğu halde sadaka versin! Bu iki huy, imanı kamil derecesine yükseltir” buyruldu.

Sadaka, Allahü tealanın sevdiği, beğendiği bir ibadet olup, O’nun rızasını kazanmaya bir vesile, bahane olur. Bunun için sadakanın az ve çok olması arasında bir fark yoktur. Fakat niyetin halis, temiz olması şarttır. Nitekim, “Allah’ın rızası baha ile değil, bahane ile kazanılır.” denilmiştir. Sadaka; belaları önler, ömrü uzatır, bedene sıhhat verir, malı azaltmaz, arttırır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

Allah, bazı kullarına dünyada çok nimet vermiştir. Bunları kullarına faydalı olmak için yaratmıştır. Bu nimetleri Allah’ın kullarına dağıtırlarsa, nimetleri azalmaz. Bu nimetleri Allah’ın kullarına ulaştırmazlarsa, Allah nimetlerini bunlardan alır. Başkalarına verir.

Din kardeşlerine karşı güler yüzlü olmak, ona iyi şeyleri öğretmek, kötülük yapmasını önlemek, yabancı kimselere aradığı yeri göstermek, sokaktan, taş, diken, kemik ve benzerleri gibi çirkin, pis ve zararlı şeyleri temizlemek, başkalarına su vermek hep sadakadır.


2-)SADAKA



Zekat, Allah rızası için yapılan iyilik veya verilen şey, sadaka insanın malından sırf Allah rızası için muhtaç olanlara temlik edilmek üzere çıkardığı bir vergi türü anlamında bir fıkıh terimi. Zekata, mü'minlerin Allah'ın emirlerine uymadaki sadakatlarini gösterdiği için "sadaka" da denilmiştir. Çoğulu sadakat'tır. Sadaka kavramında üç temel özelliğin bulunması gerekir: İhtiyaç, mülkiyetin nakli ve temlikin Allah için olması.

Sadaka, yükümlünün durumuna göre farz, vacib veya nafile hükmünde olur. Sadakanın farz olan kısmı zekattan ibaret olup; tarım ürünlerinin zekatı olan öşrü; hayvanların, ticaret mallarının, altın, gümüş ve diğer nakit paraların zekatı ile, define ve madenlerin zekatını kapsamına alır. Zekat verileceği yerleri belirleyen ayetteki "sadakat" çoğul olarak bütün bu çeşitleri kapsar. "Zekatlar; ancak, yoksulların, miskinlerin, zekat tahsili işinde çalışanların, kalpleri İslam'a ısındırılmak istenenlerin, kölelerin, borçluların, Allah yolunda cihad edenlerin ve yolcuların hakkıdır. Bu, Allah tarafından farz kılınmıştır" (et-Tevbe, 9/60).

Bu ayetlerde de zekatın farz olan bu çeşidi yer alır: "Namazı kılın, zekatı verin" (el-Bakara, 2/43); "Mü'minlerin mallarından zekat al ki, onları temizleyip mallarını çoğaltasın" (et-Tevbe, 9/103); "Hasat günü ürünün hakkını ödeyin" (el-En'am, 6/141). Hz. Peygamber'in çeşitli hadislerinde farz olan zekat emredilmiştir: "İslam beş temel üzerine kurulmuştur. Bunlardan birisi de zekat vermektir" (Buhari, İman, 1, 2; Tefsiru Süre, 2/30; Müslim, İman, 19-22; Tirmizi, İman, 3; Nesai, İman,13). Diğer yandan Hz. Muhammed (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e vali olarak gönderirken kendisine şöyle buyurmuştur:

"Onlara bildir ki, Allah Teala kendilerine zekatı farz kılmıştır. Zekatı oranın zenginlerinden al, yoksullarına ver" (Buhari, Zekat, l; Tevhid, 1; Ebu Davud, Zekat, 5; Nesai, Zekat, 46; İbn Mace, Zekat, 1).

Diğer yandan zekatın farz oluşu üzerinde bütün müctehitler görüş birliği içindedir. Ashab-ı Kiram zekat vermeyenlerle savaşılması gerektiği konusunda ittifak etmiştir. Zekatın farz olduğunu inkar eden kimse dinden çıkar (Zekat için bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, İstanbul 1991, s. 483-550).

Fıtır sadakası vacib hükmünde bir sadaka türüdür. Bu, Ramazan ayının sonuna yetişen ve asli ihtiyaçlarının dışında en az nisap miktarı bir mala malik bulunan her hür müslümanın yoksullara vermesi gereken bir sadakadır. Buna kısaca, "fitre" denir ki, fıtrat sadakası, yani sevap için verilen yaratılış atıyyesi anlamına gelir. Abdullah b. Abbas (r.anhüma)'dan rivayete göre şöyle demiştir: "Rasulüllah (s.a.s) oruçluları gereksiz ve çirkin sözlerden arındırmak ve yoksullara yiyecek sağlamak için fitreyi farz kılmıştır. Fitreyi kim bayram namazından önce öderse, bu makbul bir zekat, kim de namazdan sonra öderse, herhangi bir sadaka olur" (Buhari, Zekat, 70, 71, 77; Müslim, Zekat, 12, 13, 16; Ebu Davud, Zekat, 18, 20; Nesai, Zekat, 31, 33; İbn Mace, Zekat, 21).

Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet edilen bir hadiste fitre verilebilecek maddeler ve miktarları şöyle belirlenir: "Biz fitre zekatını, Allah'ın Rasulü aramızda iken, yiyecek maddelerinden bir sa', hurmadan bir sa', kuru üzümden bir sa', keşden yine bir sa' olmak üzere bunlardan birisini esas alarak veriyorduk. Ben yaşadığım sürece vermeye devam edeceğim" (Ahmed b. Hanbel, III, 73, 98). Sa' bir ağırlık birimi olup, şer'i ölçüye göre 2912, örfi ölçüye göre ise 3328 gramdır. Bazı fakihlere göre buğday cinsinde fitre miktarı yarım sa'dır. Burada yoksulların yararına olan ve daha ağır olan örfi ölçeği tercih etmek daha faziletlidir (Fıtır sadakası için bk. Sadaka-ı Fıtır mad.).

Farz olan zekatla, vacib olan fitre miktarları belirli bulunan sadakalardır. Birincisinde nisab'a malik olduktan sonra bir yıl geçmesi, ikincisinde ise, sadece nisaba malik olmak şarttır. Bunların dışında sıkıntı ve zaruret içinde bulunan müslümana ihtiyacını giderecek ölçüde yardım etmeyi bildiren bir sadaka daha vardır ki; bunun miktarı, sıkıntıyı giderecek ölçüye göre ortaya çıkar. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Fakat iyi olan, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden, malını sevmesine rağmen hısımlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve köle azadına veren, namaz kılan ve zekat verendir" (el-Bakara, 2/ 177). Burada Cenab-ı Hak, miktarı belli olan zekatla birlikte yakınlara, yetim ve düşkünlere yapılacak mali bir yardımdan da söz etmiştir ki; bunun şart ve miktarını sıkıntıda olan yoksulun hali belirler.

Sadaka geniş anlamıyla nafile olarak yapılan hayır ve hasenatı, insan ve hayvanlara yapılan iyilik, lütuf ve ihsanları, hatta insanların gönlünü hoş eden güzel söz ve davranışları kapsamına alır. Sadaka-i cariye, vakfedilmiş sadaka ile diğer hayır ve hasenat bu niteliktedir.

Sadaka-i cariye, sürekli ecir getiren sadaka anlamına gelir. Bir hadiste sürekli ecir kaynağı olan ameller şöyle belirlenir: "İnsan öldüğü zaman amel işlemesi kesilir. Ancak üç şey bundan müstesnadır. Sadaka-i cariye, kendisinden yararlanılan ilim veya kendisine hayır dua eden salih çocuk" (Darimi, Mukaddime, 46). Bu hadiste zikredilen sadaka-i cariye; yol, köprü, çeşme, mescid, yoksullar için aş evi, hastahane ve okul gibi hayır yerlerini kapsamına alır. İnsanlar bu gibi yerlerden yararlandığı sürece, bunları yaptıranlar, yapılmasına sebep olanlar, yol gösterenler ve destek olanlar, gerek sağlıklarında ve gerekse vefatlarından sonra ecir almaya devam ederler.

Yararlı bir ilim bırakan da, bu ilimden, kitaptan, keşif ve icattan toplum yararlandıkça, mü'min olmak şartıyla, sürekli olarak ecir alır. Nitekim ilim, irfan ve irşatlarıyla toplumda iyi bir çığır açanın büyük mükafatına kötü çığır açanın da günahına hadiste şöyle yer verilir: "Kim iyi bir çığır açarsa, bununla amel edenlerin ecri kadar ecri bu çığırı açan alır. Kötü bir çığır açan da, bununla amel edenlerin günahı kadar günahı yüklenir" (Müslim, İlim, 15; Zekat, 69; Nesai, Zekat, 64; İbn Mace, Mukaddime,14; Darimi, Mukaddime, 44; Ahmed b. Hanbel, IV, 357, 359-361, 362). Dine ve topluma yararlı bir çocuk yetiştirmek de, toplum bu çocuktan yararlandıkça, onun yetişmesinde katkısı bulunan anne, baba, hoca gibi kimselerin sürekli ecir almalarına bir sebeptir.

Vakfedilen gayri menkuller de sadaka-i cariye niteliğindedir. Vakıfnamedeki esaslara göre, hayır yönü işletildiği sürece, vakfedene ecir gelmeye devam eder. Önceki asırlarda büyük han, hamam, medrese, dükkan ve çarşıların vakıf olarak topluma kazandırılması, maliklerinin sürekli bir ecre nail olma istekleri yüzündendir.

Nafile Olan Sadakalar

İslam'da farz ve vacib olan sadakalardan başka, kapsamı çok geniş bir sadaka anlayışı vardır. Mal veya parayı tasadduk etme yanında, mü'min kardeşine aracına binerken veya inerken yardımcı olmak, güler yüz veya tatlı dille onun gönlünü hoşnut etmek gibi pek çok fiil ve davranışlar sadaka olarak nitelendirilmiştir.

Hz. Peygamber (s.a.s), Ebu Zer (r.a)'i tasaddukta bulunmaya teşvik ederek şöyle buyurmuştur: "Şu Uhud dağı altın olarak elime geçse üçüncü geceyi ondan bende bir dinar bulunduğu halde geçirmek istemem. Yalnız borç ödemek için ayırdığım dinar bunun dışında olur, -Önüne, sağına ve soluna saçma işareti yaparak- Onu Allah'ın kullarına bu şekilde dağıtmak isterim. Şüphesiz malı çok olanlar, kıyamet günü sevabı en az olanlardır. Yine yoksullara tasaddukta bulunma işareti yaparak, bu durumda olanlar müstesnadır" (Müslim, Zekat, bab: 9, H. No: 32).

Farz ve vacib sadaka dışındaki sadaka kapsamının genişliğini şu hadiste görmek mümkündür: "İçinde güneş doğan her gün, insanların her bir mafsalı için kendilerine bir sadaka gerekir. Mesela; İki kişinin arasında adaletle hükmetmen bir sadakadır. Hayvanına binmek isteyen bir kimseye yardım ederek, hayvana bindirmen veya eşyasını hayvana yüklemen bir sadakadır. Güzel söz bir sadakadır. Namaza giderken attığın her adım sadakadır. Gelip geçene sıkıntı veren şeyleri yoldan kaldırman bir sadakadır" (Buhari, Sulh, 11; Cihad, 72,128; Müslim, Zekat, 56; Müsafirin, 84; Ebu Davud, Tatavvu', 12; Edeb,160; Ahmed b. Hanbel, II, 316, 350, IV, 423, V, 178). Bu hadiste, "sülama" parmak kemikleri demektir. Ancak burada vucuttaki tüm kemik ve mafsallar kastedilmiş, kemiklerin insanın oturup kalkması ve hareket etmesi için ne kadar gerekli olduğuna dikkat çekilmiştir. İşte böyle bir nimete karşılık farz olan sadaka yerine, günlük bir takım hayra yönelik hareket ve davranışların bu nimetin sadakası olduğu belirtilmiştir. Burada nimetin şükür borcunun hafifletildiği görülür. Namaza giderken her adımın sadaka sayılması, her adım karşılığında bir derece yükseltme ve bir günah affetme anlamındadır (Ahmed Davudoğlu, Sahihi Müslim Terceme ve Şerhi, İstanbul 1977, V, 374).

Diğer yandan başka hadislerde, insanlara iyiliği emretmenin (Tirmizi, Birr, 36; Müslim, Müsafirin, 84; Ebu Davud, Tatavvu', 12), Allah'a hamdetmenin ve O'nu tesbih etmenin bir sadaka olduğu belirtilmiştir (Müslim, Musafirin, 84). Bir kimseye yol veya adres tarif etmek sadaka sayıldığı gibi (Buhari, Cihad, 72; Ahmed b. Hanbel, V,154), gönül alıcı yumuşak söz (Buhari, Cihad, 72, Edeb, 34; Müslim, Zekat, 56), bir ağaç dikenin bu ağacından insan veya hayvanların yemesi ya da yararlanması da sadaka sayılmıştır (Ahmed b. Hanbel, VI, 362).

Sadakanın En Faziletlisi:

Çeşitli ameller arasında fazilet bakımından farklar bulunduğu gibi, ihtiyaç sahiplerine yapılan yardım ve tasadduklarda da bir sıra gözetilmiş; öncelikli tasadduk alanları belirlenmiştir. Gerçekten kişinin çok yakınında, belki aile fertleri arasında büyük sıkıntı içinde olanlar varken, uzakta olanlara yardım etmeye kalkışması maslahata uygun düşmez. Bu yüzden yardım ve infaka en yakınından başlamak prensibi getirilmiştir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

"Bir kimsenin sarfedeceği en faziletli dinar, kendi aile fertlerine infak ettiği dinarla, Allah yolunda hayvanına ve yine Allah yolunda cihad edecek olan arkadaşlarına harcadığı dinardır" (Müslim, Zekat, 38; Tirmizi, Birr, 42; İbn Mace, Cihad, 4; Ahmed b. Hanbel, V, 279, 284). Yine Rasulüllah (s.a.s), Allah yolunda harcanan, bir köle azadı için sarfedilen, bir yoksula verilen veya ailenin geçimi için yapılan harcamaları zikrettikten sonra, bunların sevap bakımından en üstününün aile fertlerine yapılan harcamanın olduğunu belirtmiştir (Müslim, Zekat, 39). Bu hadislerde zikredilen aile fertlerinden maksat (iyal); bir kimsenin nafakası kendisine ait olan çocukları, eşi, annesi, babası ve hizmetçisidir.

Sadakanın en sevilen maldan verilmesi daha faziletlidir. Kur'an-ı Kerim'de; "Siz sevdiğiniz mallardan infak etmedikçe iyilik ve taate nail olamazsınız" (Âlu İmran, 3192) buyurulur. Bu ayet inince Ebu Talha (r.a), Rasulüllah (s.a.s)'e gelerek şöyle dedi: "Benim en çok sevdiğim malım Beyraha adındaki bahçemdir. Bu malım Allah için sadakadır. Onun Allah nezdinde sevabını ve ahiret azığı olmasını dilerim. Ey Allah'ın elçisi; onu istediğin yere sarfet! ". Bunun üzerine Hz. Peygamber, bu kararının çok karlı bir yatırım olduğunu belirttikten sonra, bahçesini hısımlarına vakfetmesini bildirdi. Bunun üzerine Ebu Talha (r.a) onu hısımları ve amcasının oğulları arasında taksim etti. Başka bir rivayette, bahçenin verildiği kimselerin Hassan b. Sabit ile Übey b. Ka'b (r.anhuma) olduğu belirtilir (Müslim, Zekat, 42, 43).

Kadının yoksul olan kocasına tasaddukta bulunması teşvik edilmiştir. Hz. Peygamber bir gün kadınlara hitab ederek; Ey kadınlar topluluğu zinetlerinizden de olsa sadaka verin" buyurmuştu. Bunun üzerine Abdullah'ın karısı Zeyneb ile Ensardan bir kadın Allah'ın elçisine gelerek kocalarının yoksul olduğunu, onlara sadaka vererek destek olup olamayacaklarını sordular. Bunun üzerine Hz. Peygamber bu iki kadın için şöyle buyurmuştur: "Onların ikisine de ikişer ecir vardır. Akrabalık ecri ve sadaka ecri" (Müslim, Zekat, 45).

Ebu Hanife ile Hanbelilerde tercih edilen görüşe göre, bir kadın zekatını yoksul bulunan kocasına veremez. Çünkü bu takdirde zekat nafaka yolu ile kadına geri döner (el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi', II, 40; el-Meydani, el-Lübab, I, 156; İbn Âbidin, Reddül-Muhtar, II, 87). Onlara göre, bazı hadislerde zengin olan sahabe hanımlarının kocasına destek olması nafile sadaka niteliğindedir. Ebu Yusuf, İmam Muhammed, Şafii ve Malik'e göre ise, kadının yoksul bulunan kocasına zekat vermesi caizdir. Dayandıkları delil, Hz. Peygamber'in, Abdullah b. Mesud'un karısı Zeyneb (r.anha)'e verdiği şu cevaptır:

"Kocan ve çocuğun tasadduk etmeye en layık olan kimselerdir" (Ebu Davud, Zekat, 44; Talak, 19; bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, İstanbul 1991, s. 549).

Bir mü'minin tasaddukunu sevdiği mal cinsinden yapması, Cenab-ı Hakkın rızasını kazanmaya sebep olur. Halife Ömer b. Abdülaziz çuvallarla şeker alır, tasadduk ederdi. Bunun yerine niçin para dağıtmadığı sorulunca, şu cevabı vermiştir: "Ben şekeri çok severim. Bu yüzden sevdiğim şeyi tasadduk etmek istedim" (A. Davudoğlu, a.g.e., V, 352).

Anne babaya müşrik bile olsalar yardımda bulunmak gerekir. Nitekim Esma binti Ebi Bekir (r.anha) şöyle demiştir: "Annem yanıma geldi, kendisi Kureyş devrinde Rasulüllah (s.a.s) onlarla anlaşma yaptığı zaman henüz müşrik idi. Ben Hz. Peygamber'e gelerek, "Annem bana rağbet göstererek yanıma geldi. Kendisine yardımda bulunayım mı?" dedim. Hz. Peygamber; "Evet annene yardımda bulun" buyurdular (Müslim, Zekat, 49, 50; Ebu Davud, Zekat, 34; Ahmed b. Hanbel, VI, 344, 347). Rivayete göre Hz. Ebu Bekir, Esma'nın annesi Kuteyle'yi cahiliye devrinde boşamıştı. Kuteyle Hicretten sonra Medine'ye kızı Esma'nın yanına gelmişti. Kendisine kuru üzüm ve yağ gibi hediyeler getirdi. Fakat Esma bu hediyeleri almaktan ve onu evine kabul etmekten kaçındı. Hz. Peygamber'in izin vermesi üzerine de onu evine aldı (Buhari, Hibe, 29, Cizye,18, Edeb, 8; A. Davudoğlu, a.g.e., V, 363, 364).

Ölen Kimse Adına Sadaka Vermek Caiz midir?

Bazı ibadet ve taatların ölen bir kimse adına yapılması mümkün ve caizdir. Bunların sevabı ölüye ulaşır. Ölü namına verilen sadakalar başta gelir. Hz. Peygamber'e bir adam gelerek şöyle demiştir: "Ey Allah'ın elçisi! Annem ansızın öldü, vasiyet de etmedi. Öyle sanıyorum ki, konuşmuş olsa sadaka verilmesini vasiyet ederdi. Acaba onun adına ben sadaka versem, anneme sevap olur mu?" demiş. Hz. Peygamber; "Evet" cevabını vermiştir" (Buhari, Cenaiz, 95; Vesaya, 19; Müslim, Zekat, 51; Vasiyye, 12, 13; Ebu Davud, Vesaya, 15; Nesai, Vesaya, 7).

Hz. Enes (r.a), Rasulüllah (s.a.s)'e; "Biz ölülerimize dua ediyor, onlar adına sadaka veriyor ve haccediyoruz. Acaba bunların sevabı onlara ulaşıyor mu?" diye sormuş, Allah elçisi şöyle cevap vermiştir: "Şüphesiz, onlara ulaşır ve onlar sizden birinizin hediyeye sevindiği gibi ona sevinirler" (Sahih-i Müslim Terceme ve Şerhi, V, 366).

Hanefilere göre, bağışlanan her çeşit ibadetin sevabı ölülere ulaşır. Ancak ölen kimse namına zekat, adak, hac gibi mali yönü olan ibadetleri ifa etmek mümkün ise de; namaz, oruç gibi ibadetleri onun namına ifa yeterli değildir. Bunların bizzat hayatta iken ifası gerekir. Çünkü bu ibadetler, ferdi, beden ve ruh bakımından olgunlaştırır, olumlu etkileri bizzat bunları yapanların kendilerinde görülür. Başkalarının bunları yapmasıyla asıl yükümlü üzerindeki fayda sağlanmış olmaz.

Hamdi DÖNDÜREN


3-)Allahü teala, ayet-i kerimelerde mealen buyuruyor ki:

Ey iman edenler! Sadakalarınızı; insanlara gösteriş için malını harcayan, Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kimse gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın... (Bekara suresi: 264)

Akrabaya sadaka vermek, ecir (sevab) bakımından iki kattır. (Hadis-i şerif-Kenzül-Ummal)

Yediğin şey sadakadır. Zevcene yedirdiğin şey, senin için sadakadır. Hizmetçine yedirdiğin şey, senin için sadakadır. Her iyilik sadakadır. (Hadis-i şerif-Dimyati)

Hoş (güzel) söz, bir sadakadır. (Hadis-i şerif-Sahih-i Müslim)

Mü'min kardeşinin yüzüne tebessüm etmek sadakadır. (Hadis-i şerif-Edeb-ül-Müfred)

Sadaka; belaları önler, ömrü uzatır, bedene sıhhat verir, malı arttırır. (S. Abdülhakim Arvasi)

Ölüler için dua ve istiğfar ederek ve onlar için sadaka vererek, imdadlarına yetişmek lazımdır. (Ahmed Faruki)

Zekat borcu veya başka borcu olanın sadaka vermesi sevab olmaz, günah olur. (S. Abdülhakim Arvasi)

2. Zekat.

Allahü teala, ayet-i kerimelerde mealen buyuruyor ki:

Sadakalar; Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere, miskinlere, (zekat toplayan) me'murlara, gönülleri (İslam'a) ısındırılacak olanlara, (esirlik ve kölelikten kurtulmak isteyen esir ve) kölelere, (borcuna karşılık malı olmayan) borçlulara, Allah yolunda çalışıp cihad edenlere, (parasız kalmış) yolcuya mahsustur. (Tevbe suresi: 60)

Onların mallarından sadaka al ki, bununla onları (günahlarından) temizleyesin, onların (sevablarını) artırıp yüceltesin. Ve onlara dua et; çünkü senin duan, onlar için bir rahatlık ve huzurdur (onların ızdırablarını yatıştırır). Allah onların itiraflarını (senin de duanı) işitici, kalblerindeki pişmanlığı bilicidir. (Tevbe suresi: 103)

Sadaka vermekle mal azalmaz. Allahü teala, affedenleri aziz eder. Allah rızası için affedeni, Allahü teala yükseltir. (Hadis-i şerif-Berika)

3. Ganimet.

Allahü teala, ayet-i kerimede mealen buyuruyor ki:

(Ey Resulüm!) Onlardan, sadakaların taksimi hususunda seni ayıplıyanlar da vardır. Sadakalardan onlara da bir pay verilirse razı olurlar, şayet onlara sadakalardan verilmezse hemen kızarlar. (Tevbe suresi: 58)


4-)Dilenciye verilen para.


5-)Yoksullara yardım olarak karşılıksız verilen şey
Örnek:Sen bana niye söylemedin? Sadaka verirdik, adak adardık. M. Ş. Esendal


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Alms.
İngilizcesi İngilizce
Charity.
İngilizcesi İngilizce
Handout.
İngilizcesi İngilizce
Benefaction.
İngilizcesi İngilizce
Benevolence.
İngilizcesi İngilizce
Dole.
İngilizcesi İngilizce
Eleemosynary gifts.

  • Yardıma muhtaç bir kişiye Sadaka vermek bu dünyadaki en güzel şey olsa gerek
  • Sadaka vermek sevaptır Sadaka verirsek işlerimiz yolunda gider
  • Sadaka belli bir zamanı ve miktarı olmayan ,vermek isteyen herkesin durumu kötü ve ihtiyaç sahiplerine verebileceği para, mal ve eşyayı Allah rızası için yapılmasina denir.Binevi bir ibadettir.yardımlasmayı ve dayanışmayı sağlar .insanlar arasındaki sevgi ve saygı bağını güçlendirir.kötü davranışlardan ınsanı korur ( hırsızlık gibi )
  • Osmanlı'nın Sadaka taşı uygulamasını ulaşımda yeniden hayata sokacağız.
  • Bana göre sakin, manevi bir hayat yaşayan, beş vakit namazını kılan, oruç tutan, Sadaka ve zekat veren ya da hacca giden biri hakkında yapılacak dizi sıkıcı olurdu.

Sizde içinde Sadaka kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Sadaka kelimesi anlamı 1421 defa okunmuştur. [239972] Sadaka kelime anlamı, Sadaka nedir, Sadaka ne demek, Sadaka sözlük anlamı

Paylaş