Seferilik Nedir

Seferilik Nedir ? Seferilik Ne demek ?

1-)Yola çıkma, yolculuk hali; misafirlik. Sefer, “bir yere gitmek için yola çıkmak”tır; lügatta ise: “Yolculuk, savaş, askerin savaşta veya savaşa hazır bulunması durumu, savaşa gitme ve defa, kerre, kez” manalarına gelir. Sefer, Arapça bir kelime olup, “Seferber ve seferberlik” de bundan türetilmiştir. Seferber, “savaşa hazırlanan asker”; seferberlik de, “sefere, savaşa hazırlık” manalarınadır.

Seferi veya misafir olmak demek, “yolcu olmak” demektir. Hanefi mezhebinde bir kimse, onbeş günden fazla kalmamak niyetiyle yüz sekiz (108) kilometre ve daha fazla uzak bir yere giderse misafir olur.

Bir kimse, senenin kısa günlerinde, insan veya deve yürüyüşü ile üç günde gidilecek yere gitmeyi niyet ederek, bulunduğu yerin kenar evlerinin dışına çıkınca misafir olur. Bu yol seri bir vasıta ile gidilince de seferi olunur. Üç günlük yere gitmeyi niyet etmeden yola çıksa, bütün dünyayı dolaşsa bile misafir olmaz. Düşmanı arayan askerlerin hali böyledir. Fakat geri dönüşte misafir olur. Üç günlük yere gitmek niyetiyle yola çıkan kimse, vatan edindiği yerin kenar evlerinden ayrıldığı zaman misafirdir.

Yolculukta namaz: Misafir, dört rekatlı farz namazları iki rekat kılar. Mukim olan (misafir olmayan) imama uyarsa, yine dört rekat kılar. Misafir, imam olursa, ikinci rekatın sonunda selam verir. Sonra cemaat, namazlarını tamamlamak için ikişer rekat daha kılar.

İslam dini, seferi halde bulunan kimselere diğer bazı ibadetlerinde de kolaylıklar bildirmiştir. Mesela, seferi olan kimse, mest üzerine üç gün, üç gece, yani 72 saat mesh edebilir. Orucunu bozabilir. Yolcu rahat ise, orucunu bozmaması daha iyidir. Kurban kesmesi vacip değildir. Yolculukta at, deve, merkep ve diğer vasıta üstünde nafile namaz kılmaya müsaade edilmiş, zaruret olmadan bunların üstünde farz ve vacip kılmaya izin verilmemiştir. Kıbleye karşı durabilirse kılınır. Zaruretin neler olduğu fıkıh kitaplarında geniş olarak anlatılmaktadır.


2-)SEFERİLİK



Yolculuk, yolculuğa çıkma; sefer mesafesine yolculuk yapma. Bir fıkıh terimi olarak yolculuk, belirli bir mesafeye gitmektir. Bu mesafe ise orta yürüyüşle üç günlük, yani on sekiz saatlik bir uzaklıktan ibarettir. Buna üç merhalelik mesafe de denir.

Orta yürüyüş, yaya yürüyüşü ve kafile içindeki deve yürüyüşüdür. Denizlerde ise yelkenli gemilerin mutedil havadaki üç günlük yolculuğudur.

İşte karalarda böyle bir yürüyüş ile denizlerde ise mutedil bir havada yelkenli bir gemi ile on sekiz saat sürecek bir mesafe "sefer süresi" sayılır. Bu yolun yalnız gidilecek mesafesi esas alınır; yoksa gidiş dönüş mesafesine bakılmaz. Yolculuk yapan kimse süratli bir araçla yolculuk yaparak bu mesafeyi günümüzde yeni çıkan ulaşım vasıtalarında olduğu gibi daha kısa bir sürede katederse bile yine yolcu sayılır ve namazlarını kısa kılar. Yolculukta üç günün esas alınmasında üç günlük mesh süresine kıyas yapılmıştır. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Mukim kimse tam bir gün bir gece, yolcu ise üç gün üç gece mesh eder" (Zeylai, Nasbu'r Raye, II, 183).

Vatanında veya o hükümdeki bir yerde oturan kimseye "mukim", buradan çıkıp en az on sekiz saatlik mesafeye gitmeye başlamış olan kimseye de "misafir" (yolcu) denir.

Yolculuk hali genel olarak güçlük ve sıkıntılardan uzak değildir. Bu yüzden İslam dini yolcular hakkında bazı kolaylıklar getirmiştir. Yolculukta gece gündüz aralıksız yolculuğa devam edilemez, istirahata da ihtiyaç vardır. Bu yüzden günlük yolculuk süresi altı saat olarak belirlenmiştir. Saatte 5 km. yol katedilmesi esas alınınca, seferilik mesafesi 90 km. olmuş bulunur. Bazı yolculukların rahat, meşakkatsiz ve çok kısa sürede yapılabilmesi, sonucu değiştirmez. Çünkü hüküm ferde göre değil, cinse göre meydana geleceğinden, bütün yolculuk hallerini kapsamına alır. Diğer yandan Hanefilere göre, yolculukta getirilen kolaylıkların illeti, mücerret seferiliktir. Güçlük ve sıkıntı bunun hikmetidir.

Hanefiler dışındaki çoğunluğa göre, namazların kısaltılmasını mubah kılan uzun yolculuk, zaman bakımından ortalama iki günlük yolculuk veya ağır yükle ve yaya olarak iki konaklık mesafedir.

Bazı fakihlere göre sefer süresi, on sekiz fersahlık bir mesafedir. Bir fersah üç mil; bir mil de 1849 metredir.

Bir fersah on iki bin adım; bir mil de dört bin adım sayılmaktadır. Bununla birlikte fersahlar düz yerler ile dağlık ve derelik yerlere göre değişir. Mesela; düz bir yerde bir fersah bir saatte alınabildiği halde; dağlık bir yerde böyle bir mesafe 1 saatte alınamaz. Bu yüzden bu konuda fersah bir ölçü sayılmamalıdır. Ancak fersaha itibar edilince bir çok meselelerin çözümü kolaylaşmaktadır.

Mesela; tren veya uçakla yapılacak yolculuklarda yolun kaç fersah olduğu dikkate alınır. En az on sekiz fersahlık bir mesafe katedilmiş olunca, sefer süresi gerçekleşmiş ve sefer hükmü cereyan etmeye başlamış olur; artık kara veya deniz aracının hızlı seyreden bir araç olmasına itibar edilmez.

Diğer yandan Hanefiler dışındaki üç imam da fersah ölçüsünü esas almıştır. İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel'e göre sefer süresi 16 fersah yani 48 mildir. Bir mil ise altı bin el arşınıdır. İmam Şafii'nin yeni görüşüne göre de 48 mildir. Eski görüşüne göre bir gün bir gecedir.

Gidilecek yerin hem denizden hem de karadan yolu bulunsa, yolcunun gideceği yola itibar edilir. Bu yüzden, bir beldeye mesela deniz yoluyla on iki saatte; kara yoluyla da on sekiz saatte gidilecek olsa, karadan gidenler yolcu sayılır; denizden gidenler sayılmaz. Bir yerin karadan iki yolu bulunduğu takdirde de hüküm böyledir, yalnız sefer mesafesinde bulunan yoldan gidenler misafir olmuş bulunurlar.

Yolculuk, vatan edinilen beldenin veya köyün yola çıkıldığı tarafındaki evlerinden ayrıldıktan ve en az üç günlük bir yere gidilmeye niyet edildikten itibaren başlar. Bu yüzden şehir kenarlarındaki yerleşim alanları şehirle bütünleşmiş olan köyler veya köyden yola çıkanlar için "finayı mısır" denilen harmanlık, mezarlık ve ağıl gibi eklentiler geçilmedikçe yolculuk başlamış olmaz.

Şehir veya köyün yerleşim alanı dışında kalan fabrikalar, organize sanayi kuruluşları, toptancı halleri, bağlar, bahçeler, hayvan ve tavuk çiftliği gibi alanlar şehirden sayılmaz.

Seferiliğin Hükümleri

Yolcular için bir takım kolaylıklar, ruhsatlar getirilmiştir. Ramazanda yolculukta bulunan için orucu geri bırakmak mübahtır. Yolcunun mesh süresi üç gün üç gecedir. Yolcu dört rekatlı farz namazlarını ikişer rekat olarak kılar. Buna "kasrı salat" denir.

Yolculukta dört rekatlı namazların kısaltılarak kılınması Kur'an, Sünnet ve icma ile caizdir.

Allah Teala şöyle buyurur: "Eğer kafirlerin size fitne vermesinden korkarsanız, yeryüzünde sefere çıktığınız zaman namazları kısaltarak kılmanızda bir sakınca yoktur" (en-Nisa, 4/101). Bu ayette kısaltmanın korku şartına bağlanması o günkü olayı tespit etmek içindir. Çünkü Rasulüllah (s.a.s)'in çoğu yolculukları korkudan uzak değildi. Ashab-ı Kiram'dan Ya'la b. Ümeyye (r.a) Hz. Ömer'e şöyle demiştir: Biz neden namazları kısaltarak kılıyoruz? Halbuki güven içindeyiz. Hz. Ömer de buna cevap olmak üzere şöyle buyurdu: Ben de aynı durumu Hz.. Peygamber'e sormuştum; şöyle buyurmuştu: "Bu, Allah'ın size verdiği bir bağıştır, Allahın sadakasını kabul edin” (Müslim, Misafir, 4; Tirmizi, Tahare, 4, 20; Nesai, Taksir, I).

Hz. Peygamber'in umre, hac veya savaş için yaptığı yolculuklarında namazları kısaltarak kıldığı ile ilgili haberler tevatür derecesindedir. Abdullah ibn Ömer (r.a) şöyle demiştir:

"Hz. Peygamber (s.a.s)'e yolda arkadaşlık ettim. O, yolculuklarında iki rekattan fazla kılmazdı. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman da böyle yaparlardı" (İbn Mace, İkame, 75). Hz. Ömer'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Yolcunun namazı, Nebinizin lisanı üzere kısaltılmaksızın tam iki rekattır" (Buhari, Taksir, 11; Küsuf, 4; İbn Mace, İkame, 73, 124).

Yolcunun dört rekatlı farz namazları kısaltması zorunlu mudur; yoksa kısaltmakla tam kılmak arasında serbest midir?

Hanefilere göre, yolcunun namazları kısaltarak kılması vacib ve aynı zamanda azimettir. Yolcunun bilerek iki rekattan fazla kılması mekruhtur. Bununla birlikte iki rekat kılıp da teşehhütte bulunduktan sonra iki rekat daha kılacak olsa farzı eda etmiş, son iki rekat da nafile olmuş olur. Ancak selamı tehir etmiş olmasından ötürü kötü bir iş yapmış sayılır. Fakat birinci teşehhüdü terketse veya ilk iki rekatta kıraatta bulunmamış olsa farzı eda etmiş olmaz. Nitekim sabah ve cuma namazlarında da hüküm böyledir. Hz. Aişe (r.anha)'den şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Namaz ikişer rekat olarak farz kılındı, sonra hazarda ziyade olundu, seferde ise olduğu gibi bırakıldı (Buhari, Salat,1; Müslim, Misafirin,1; Ebu Davud, II, 3). ibn Abbas (r.a)'ın şöyle dediği nakledilmiştir: "Allah Teala namazı, Peygamberimizin dili ile hazarda dört rekat, seferde iki rekat olarak farz kılmıştır" (Müslim, Müsafirin, 5, 6; Ebu Davud Sefer, 18; Nesai, Havf 4; İbn Mace İkame, 75).

Malikilere göre, seferde namazı kısaltarak kılmak müekked sünnet, Şafii ve Hanbelilere göre ise yolculukta namazları kısaltarak kılmak, muhayyer olmak üzere ruhsattır. Seferi kişi namazlarını kısaltarak da, tam olarak da kılabilir. Ancak Hanbelilere göre kısaltmak mutlak olarak tam kılmaktan daha faziletlidir. Çünkü, Hz. Peygamber ile dört halife bu şekilde yapmaya devam etmişlerdir.

Yolculuk ister ibadet için, ister mübah veya masiyet bulunan bir amaçla olsun, her türlü yolculuk sırasında namazları kısaltmak caizdir. Mesela; yol kesmek, meşru olmayan bir eğlenti yapmak veya başka bir haram işlemek için yolculuk yapan kimse de ruhsatlarından yararlanır. Zira bu konudaki nasslar bunun ifadesidir; "Yeryüzünde yürüdüğünüz zaman sizin için namazları kısaltmanızda bir sakınca yoktur" (en-Nisa, 4/104) ayetinde yolculuğun meşru veya gayri meşru olması arasında bir ayırım yapılmamıştır (İbnül-Hümam, a.g.e., I, 405 vd.; İbn Abidin, Reddül-Muhtar, I, 733, 736).

Hanefiler dışındaki çoğunluk müctehidlere göre ise; yol kesmek, şarap ve haram şeylerin ticaretini yapmak gibi Allah'a isyanın söz konusu olduğu yolculuklarda, sefere mahsus olan namazların kısaltılması, birleştirilmesi oruçlunun iftar etmesi, mestler üzerine üç gün mesh etmek, binek üzerinde nafile namaz kılmak gibi ruhsatlar mübah olmaz. Çünkü, bu gibi kimseler Allah'a isyan için yolculuk yapmış sayılır. Bu konudaki kaide şudur:

"Ruhsatlar masiyet ve kötülük işlemeye dayanak yapılamaz". Yine Allah Teala darda kalana ölü hayvan etini yemeyi "haddi aşmama ve Allah'a isyanda bulunmama" şartına bağlamıştır (el-Bakara, 2/173). Bu durumda ruhsatlar günah ve kötülük işlemeye dayanak yapılamaz (İbn Kudame, el-Muğni, Kahire 1970, II, 261; Zühayli, II, 323 vd.; İbn Rüşd Bidayetül-Müctehid, I, 163).

Seferi kimse bir beldede on beş gün ve daha fazla kalmaya niyet edince mukim olur ve artık namazlarını tam kılar. Eğer on beş günden az kalmaya niyet ederse seferiliği devam eder. Bu konuda dayanılan delil, kadınların temizlik süresine kıyastır. Temizlik süresi, hayız sebebiyle kadının üzerinden düşen namaz ve orucun edasına dönmeyi gerektirir. İkamet yerinde bulunmak da sefer sebebiyle kişinin üzerinden düşen bazı vecibelerin yapılmasına geri dönmeyi gerektirir. Bu yüzden temizlik süresinin on beş gün ile sınırlanması gibi, en az ikamet süresinde on beş gün olarak takdir edilmesi gerekir. Bu görüş İbn Abbas ve İbn Ömer (r.a)'dan nakledilen şu söze dayanır: Seferi olduğun halde bir beldeye girer ve bu beldede on beş gün kalmaya niyet edersen namazını tam kıl. Eğer buradan ne zaman sefere çıkacağını bilmezsen namazlarını kısaltarak kıl" (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, II, 323).

Bir yolcu, bir beldede belirli bir ihtiyacını görmek için beklerse, bekleme işi yıllarca sürse bile namazlarını kısaltarak kılar. On beş günden fazla kalmaya, niyet etmediği için seferilik hali devam eder. Nitekim İbn Ömer (r.a) Azerbaycan'da altı ay kalmış ve namazlarını bu şekilde kısaltarak kılmıştır. Bir kısım sahabenin de böyle yaptığı rivayet edilmiştir.

Ordu bir beldeye girse, askerler burada on beş günden daha fazla kalmaya niyet etseler bile namazlarını kısaltarak kılarlar. Çünkü orada kalmak veya yenilip çekilmek ihtimali bulunduğu için süre ile ilgili niyet geçerli değildir.

Şafii ve Malikilere göre, yolcu bir yerde dört gün kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Çünkü sünnette, dört günden az ikametin, seferin hükmünü kesmeyeceği açıklanmıştır. Rasülullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:

"Muhacir hacdaki ibadetlerini yaptıktan sonra üç gün ikamet eder. " Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s), umre yaptığı zaman Mekke'de üç gün süreyle kaldığı halde namazlarını kısaltarak kılıyordu" (eş-Şevkani, Neylül-Evtar, III, 207 vd.).

Hanbelilere göre yolcu, dört günden fazla veya yirmi vakitten fazla kalmaya niyet ederse namazlarını tam kılar. Bundan az olursa kısaltarak kılar.

Yolculuk ve ikamet hallerinde, tabi olanın değil, tabi olunanın niyeti geçerlidir. Bu yüzden asker, komutanının; işçi işvereninin; öğrenci hocasının; kadın kocasının niyetine göre mukim veya yolcu olmuş olur.

Yolculuk konusunda henüz erginlik çağına girmemiş olan çocuk hakkında da sefer hükümleri cereyan etmez. Şafiilere göre ise, mümeyyiz çocuğun yolculuğa niyeti geçerli olup, namazını kısaltarak kılabilir.

Yolculukta bulunan kimse tabi olduğu kimsenin nereye gideceğini ve niyetini bilmediği ve sorusuna da cevap alamadığı takdirde üç günlük mesafeye kadar namazlarını tam kılar, ondan sonra kısaltmaya başlar.

İslam devlet başkanı, sefere niyet etmeksizin ülkesi içinde bir süre dolaşacak olsa, namazlarını tam kılar; fakat, sefer süresi dolaşmaya niyet ederse, namazlarını kısaltır. Doğru olan budur.

Mukimin kazaya kalan namazları, yolculuğa çıkmasıyla ve yolcunun kazaya kalan namazları da ikamete niyet etmesiyle değişmez. Bu yüzden seferde iken kazaya kalan namazları ikişer rekat olarak kılar. Bir yolcu da ikamet zamanında kazaya kalmış namazlarını dörder rekat olarak kılar.

Mukim, müsafire; müsafir de mukime uyabilir. Burada müsafir iki rekatın sonunda selam verince, mukim kalkar -sağlam görüşe göre- kıraatta bulunmaksızın namazını tamamlar; yanılırsa secde de etmez. Çünkü, bu mukim bir lahik mesabesindedir (bk. "lahik" mad.). İmam olan müsafirin namazdan önce "Ben seferiyim, siz namazlarınızı tamamlayın" demesi müstehaptır.

Yolcu ise ancak vakit içinde mukime uyabilir. Bu durumda dört rekatlı bir farz namazını mukim gibi tam olarak kılar. İmama vakit içinde uymakla farz namazı iki rekattan dört rekata dönüşmüş olur. "İbn Abbas "Seferi'nin durumuna ne dersiniz? Yalnız başına kılınca iki rekat, mukim olarak dört rekat kılıyor" sorusuna; "Bunu yapmak sünnettir" cevabını vermiştir" (ez-Zühayli, a.g.e., II, 335).

Nafi' şöyle demiştir: "İbn Ömer seferi olduğu zaman imamla birlikte kılınca dört rekat kılar; yalnız başına kıldığı zaman ise iki rekat kılardı" (ez-Zühayli, a.g.e., II, 335).

Bir kimse müsafir iken kazaya kalan dört rekatlı bir namazında mukim imama uyamaz. Çünkü bu namaz daha önceden iki rekat olarak meydana gelmiştir.

Yolculuk veya yağmur, kar gibi bir mazeretle iki namazı bir vakitte kılmak caiz değildir. Yalnız Arafat'ta öğle ile ikindi, Müzdelife'de akşam ile yatsı namazlarını birleştirip cemaatle kılmak caiz görülmüştür (bk. "Namazın Vakitleri").

Hanefiler dışında üç mezhep imamına göre bir mazeret bulununca öğle ve ikindi veya akşam ile yatsı namazlarını takdim veya tehir şekliyle bir vakitte birleştirmek caizdir. Mesela; öğle namazı ile ikindi namazı öğle vaktinde kılınabileceği gibi, ikindi vaktinde akşam ile yatsı birleştirilerek iki vakitten birinde yani takdim veya te'hirle kılınabilir. Hanefilerin dışında kalan alimler takdim ve te'hir'in caiz olduğu kanaatindedirler.

Mukim iken kazaya kalan namazlar, yolculuğa çıkmakla veya yolcu iken kazaya kalan namazlar mukim olmakla değişikliğe uğramaz. Bu yüzden yolculukta kazaya kalan dört rekatlı namazlar, ister yolculuk sırasında isterse mukim iken kaza edilsin, kısaltılarak kılınır. Mukim iken kazaya kalan namazlar da yolculuk halinde kaza edilecekse tam olarak kılınır.

Yolculuğun Sona Ermesi:

Asli vatana dönüp gelmekle yolculuk hali sona erer. Burada oturmaya niyet edilip edilmemesi sonucu değiştirmez. İkamet vatanına dönüşte ise, oturmaya niyet gereklidir.

Vatan üçe ayrılır.

1. Asli vatan: Bir kimsenin doğup büyüdüğü veya evlenip içinde yaşamak istediği veya içinde barınmayı kasd edip, başka yeri vatan edinmek istemediği yere "asli vatan" denir.

2. İkamet vatanı: Bir kimsenin doğup büyüdüğü, evlenip içinde sürekli yerleşmeye karar verdiği bir yer niteliğinde olmaksızın, yalnız içinde on beş günden fazla kalmak üzere yerleştiği yere de "ikamet vatanı (vatan-ı ikamet)" denir. Askerlik, öğrencilik, işçilik veya memurluk gibi hizmetler sebebiyle sürekli bir şekilde yerleşilmeyen beldeler on beş günden fazla kalmaya niyet edilmesi yüzünden "ikamet vatanı" niteliğindedir.

3. Sükna vatanı: Bir yolcunun, içinde on beş günden az oturmak istediği yer de kendisinin bir vatan-ı süknası olur. Bu sonuncuya itibar edilmez. Bununla ne asli vatan ve ne de ikamet vatanı değişmez. Böyle bir yolcu, hem yolculuk sırasında hem de on beş günden az kaldığı bu süre içinde "seferi" sayılır; Asli veya ikamet vatanlarına olan yolculukta ise yalnız yolculuk sırasında seferi hükümleri uygulanır. Bu vatanlara ulaşan kimse, orada "mukim" sayılır.

Seferilik konusunda bu vatanlar kendi misli ile veya üstü ile bozulur, aşağısı ile bozulmaz. Bu yüzden insanın asıl vatanı olan yer, diğer ikamet ve sükna vatanları ile bozulmaz. Yani vatan-ı ikamette bulunan kimse vatan-ı asliye dönmekle müsafir olmaz. İnsan doğup yerleştiği veya karısının yerleştiği yere varınca seferi olmaz. Sadece gideceği bu yer 90 km.'den uzakta olursa yolculuk sırasında seferi olur, fakat oraya varınca seferiliği kalkar.

Bir kimse yerleştiği yerden, yine sürekli olarak yerleşmek amacıyla başka bir yere giderse, gittiği yer vatan-ı aslisi olur; birinci vatanı vatan-ı asli olmaktan çıkar. Çünkü, Hz. Peygamber (s.a.s) Mekke'ye gittiklerinde kendisini müsafir saymış ve "Biz seferiyiz" buyurmuştur (eş-Şevkani, a.g.e., III, 270).

Vatan-ı asli, vatan-ı ikametle bozulmaz. Doğduğu veya karısının bulunduğu yerden öğrencilik, askerlik, işçilik gibi bir amaçla on beş günden az kalmak üzere başka bir yere giden bir kimsenin önceki asli vatanı nitelik değiştirmez. Oraya dönünce üç gün bile kalacak olsa seferi sayılmaz. Çünkü vatan-ı ikamet, vatan-ı asliyi bozmaz.

Bir kimse bir şehirde otururken ailesini nakletmeden başka bir şehirde de evlense, her iki şehir kendisi için asıl vatan olur. Hangisine gitse mukim sayılır. Vatan-ı ikamet ise, başka bir vatan-ı ikamete gitmek veya oradan ayrılıp yolculuğa çıkmak yahut asli vatana dönmekle bozulur. Yani vatan-ı ikametten ayrılan kimse, yeniden buraya döndüğünde on beş günden az kalacaksa seferi sayılır.

On beş günden az kalınacak yer olan vatan-ı süknanın bir önemi yoktur. Kişi orada seferi sayılır. Bu vatan, diğer vatan çeşitlerini değiştirmez. Kişi onbeş günden kısa süren ve 90 km.'den uzağa yaptığı tüm yolculuklarında, şehrin yerleşim alanları dışına çıktığı andan itibaren ve gittiği yerde seferi sayılır. Bu durum geri dönünceye kadar devam eder.

Cemaatle namazda mukim müsafire uymuşsa, müsafir iki rekat kılınca selam verir, mukim selam vermeyip namazı dörde tamamlar. Namazı dörde tamamlarken hiç bir şey okumaz; çünkü namazın baş tarafını imamla kılmış ve farz kıraat yerine gelmiştir (İbnül-Hümam, I, 405; İbn Âbidin, I, 733 vd.; Zeylai, et-Tebyin, I, 215).

Hamdi DÖNDÜREN


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Seferilik kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Seferilik kelimesi anlamı 32 defa okunmuştur. [240088] Seferilik kelime anlamı, Seferilik nedir, Seferilik ne demek, Seferilik sözlük anlamı

Paylaş