Tövbe Nedir

Tövbe Nedir ? Tövbe Ne demek ?

1-)Günahtan sonra hemen tövbe etmek, farzdır. Tövbeyi geciktirmek de büyük günahtır. Bunun için de, ayrıca tövbe etmek lazımdır. Allahü tealanın emirleri olan farzları ve vacibleri yapmamanın günahı, ancak kaza etmekle affolur. Her günahın affı için kalple tövbe etmek ve dille istiğfar etmek, yalvarmak ve bedenle kaza etmek lazımdır. Yüz kere tesbih etmek; yani “Sübhanallah-il-azim ve bihamdihi” demek, sadaka vermek ve bir gün oruç tutmak günahın tövbesi için çok iyi olur.

Allahü teala, Nur suresi 31. ayetinde mealen; “Ey mü’minler! Hepiniz, Allahü tealaya tövbe ediniz! Tövbe etmekle kurtulabilirsiniz.” Tahrim suresi 8. ayetinde mealen; “Ey iman eden seçilmişler! Allahü tealaya dönünüz! Halis tövbe edin! Yani tövbenizi bozmayın! Böyle tövbe edince, Rabbiniz, sizi belki affeder ve ağaçlarının, köşklerinin altından sular akan Cennetlere sokar.”, En’am suresi 120. ayetinde mealen; “Açık olsun, gizli olsun günahlardan sakınınız!” buyuruyor.

Hadis-i şeriflerde; “En iyiniz, günahtan sonra hemen tövbe edeninizdir.” ve “Gizli yapılan günahın tövbesini gizli yapınız! Âşikare yapılan günahın tövbesini aşikare yapınız! Günahınızı bilenlere, tövbenizi duyurunuz!”, “Tövbe eden günah işlememiş gibi olur.” ve “Günahına pişman olmayıp dili ile istiğfar eden, günahında devam edicidir. Rabbi ile alay etmektedir.” buyruldu. İstiğfar etmek, “estağfirullah” demektir. Şifa için, istiğfarı çok okumak, bütün dertlere, sıkıntılara karşı faydalıdır.

Hadis-i şerifte; “Allahü teala, günah işleyip sonra pişman olan kulunu, istiğfar etmeden önce affeder.” ve “Günahınız çok olup, göklere kadar ulaşsa, tövbe edince, Allahü teala, tövbenizi kabul eder.” buyruldu. Bu hadis-i şerifler, kul hakkı bulunmayan günahlar içindir. Hadis-i şerifte; “Günah, üç türlüdür: Kıyamette mağfiret olunmayan, terk edilmeyen ve Allahü tealanın dilerse, affettiği (günah).”

Kıyamet günü muhakkak affolunmayacak günah, şirktir. Şirk, her türlü küfür demektir. Terk edilmeyecek olan günah, kul hakkı bulunan günahtır. Allahü tealanın dilerse affedeceği günah kul hakkı bulunmayan günahtır.

Allahü teala, tövbe edenleri sever, affeder. Sonra, o günahı tekrar yaparsa, tövbesi bozulmaz. İkinci bir tövbe lazım olur. Tövbe ettiği bir günahı hatırlayınca, günahı işlediğine sevinirse, tekrar tövbe lazım olur. Hak sahiplerine haklarını ödemek veya helal ettirmek, gıybet ettiği kimseden af dilemek ve rızasını almak, yapmamış olduğu farzları kaza etmek farzdır. Bunlar tövbenin kendisi değil, şartıdır. Bir lirayı sahibine geri vermek, bir sene nafile ibadet yapmaktan ve yetmiş nafile hacdan daha iyidir. Günahı bir daha yaparsam tövbem bozulur diyerek, tövbe yapmamak doğru değildir. Cahilliktir. Şeytanın aldatmasıdır. Her günahtan sonra, hemen tövbe etmek farzdır. Tövbeyi bir saat geciktirince, günah iki kat olur.

Tövbe ettim demek, tövbe olmaz. Çünkü, tövbenin sahih olması için üç şart lazımdır:

1. Hemen günahı bırakmalıdır.

2. Günah işlediğine, Allahü tealadan korktuğu için utanmak ve pişman olmak lazımdır.

3. Bu günahı bir daha hiç yapmamaya gönülden söz vermektir.

Allahü teala şartlarına uygun olan tövbeyi kabul edeceğine söz vermiştir.

Her günahın tövbesi kabul olur. Şartlarına uygun yapılan tövbe, muhakkak kabul olur. Tövbenin kabul edileceğine şüphe etmemelidir. Tövbenin şartlarına uygun olmasında şüphe etmelidir. Tövbe edilmeyen herhangi bir günahtan Allahü teala intikam alabilir. Çünkü, Allahü tealanın gazabı, günahlar içinde saklıdır. Allahü teala pek kuvvetli, herkese galib ve intikam alıcıdır. Yüz bin sene ibadet eden makbul bir kulunu, bir günah için, sonsuz olarak reddedebilir. Bunu Kur’an-ı kerim bildiriyor.

İki yüz bin sene itaat eden iblisin (şeytanın) kibir edip, secde etmediği için, ebedi mel’un olduğunu haber veriyor.

Musa aleyhisselam zamanında, Bel’am-ı Baura “İsm-i azam’ı” biliyordu. Her duası kabul olurdu. İlmi ve ibadeti, o derecedeydi ki, sözlerini yazıp istifade etmek için, iki bin kişi hokka, kalemle yanında bulunurdu. Bu Bel’am, Allahü tealanın bir haramına, az bir meyl ettiği için, imansız gitti. “Onun gibiler köpek gibidir!” diye dillerde kaldı.

Karun, Musa aleyhisselamın akrabasıydı. Musa aleyhisselam buna hayır dua edip ve kimya ilmi öğretip, o kadar zengin olmuştu ki, yalnız hazinelerinin anahtarlarını kırk katır taşırdı. Birkaç kuruş zekat vermediği için, bütün malı ile birlikte, yer altına sokuldu. Sa’lebe, Sahabe arasında çok zahitti. Çok ibadet ederdi.Camiden çıkmazdı. Bir kerre sözünde durmadığı için, sahabilik şerefine kavuşamadı, imansız gitti. Peygamber efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) onun için dua etmemesi emrolundu.

Allahü teala, bunlar gibi daha nice kimselerden, bir günah sebebiyle, böyle intikam almıştır. Bunun için, her müminin günah işlemekten çok korkması, ufak bir günah işledikte tövbe, istiğfar etmesi, yalvarması lazımdır. Tövbe kalple, dille ve günah işleyen aza ile birlikte olmalıdır. Kalp pişman olmalı, dille dua etmeli, yalvarmalı, aza da günahtan çekilmelidir.

Allahü teala ile kul arasında olan, kul hakkı bulunmayan günahların affolması için, gizlice tövbe etmek kafidir. Başkalarına haber vermek, imama bildirmek lazım değildir. Para vererek, papaza günah affettirmek, Hıristiyanlıkta yapılıyor. İslamiyette böyle şey yoktur.

Hazret-i Ali buyuruyor ki: “Hazret-i Ebu Bekr doğru sözlüdür. Ondan işittim ki, Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem; “Günah işleyen biri, pişman olur, abdest alıp namaz kılar ve günahı için istiğfar ederse, Allahü teala, o günahı elbette affeder. Çünkü, Allahü teala (Nisa suresi 110. ayetinde mealen); “Biri günah işler veya kendine zulmeder, sonra pişman olup, Allahü tealaya istiğfar ederse, Allahü tealayı çok merhametli ve af ve mağfiret edici bulur.” buyurmaktadır.”

Hadis-i şeriflerde:

Bir kimse, bir günah işler, sonra pişman olursa, bu pişmanlığı, günahına keffaret olur. Yani, affına sebep olur.

Günahı olan kimse, istiğfar eder ve tövbe eder, sonra bu günahı tekrar yapar, sonra yine istiğfar söyler, tövbe eder. Üçüncüyü yine yapar ve yine tövbe ederse, dördüncü olarak yapınca, büyük günah yazılır.

“Müsevvifler helak oldu.” buyruldu.

Yani, ileride tövbe ederim diyenler, tövbeyi geciktirenler ziyan etti. Lokman Hakim, veli veya Peygamberdi. Oğluna nasihat ederek; “Oğlum, tövbeyi yarına bırakma! Çünkü, ölüm ansızın gelip yakalar.” dedi. İmam-ı Mücahid buyuruyor ki: “Her sabah ve akşam tövbe etmeyen kimse, kendine zulmeder.”


2-)TÖVBE



Rücu etmek, geri dönmek, pişman olmak, nedamet duymak, yaptığı günahı bırakıp Cenab-ı Hakk'a yönelmek.

Asıl anlamı geri dönmek olup, tövbe kelimesinin türemişi olan "tevvab" kelimesi tövbe işini çok çok yapan anlamında aşırılık ifade eden ism-i faildir. Yüce Allah'ın bir ismi, bir sıfatı olarak "et-Tevvab" ise itaata yönelerek Allah'a dönen kişinin istediği bağışlanmayı kabul edip, o tövbekar kulunu huzuruna alan ve onu affeden anlamındadır. Bu itibarla tövbe, kul hakkında günahlardan dönmeyi, yüce Rabb'imiz hakkında da cezalandırmaktan dönmeyi ifade eder, yani kul Rabb'ine döner, Rabb'i de onun bu yönelişini kabul eder ve onu cezalandırmaktan vazgeçer. İşte bu manada "et-Tevvab" sıfatı, kulların tövbelerini her yönelişlerinde rahmet ve mağfiretiyle kabul eden demektir.

İslam'da tövbe; birisi Allah, diğeri kul yönünden iki farklı anlam taşır. Allah yönünden tövbe, yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati affedip bağışlamaktır. Kul yönünden, yaptığının kabahat veya günah olduğunu bilip, onu bırakıp terk ederek Allah'a dönmek, yani O'nun emirlerine uymak ve yasak ettiği şeylerden kaçınmak suretiyle Allah'a sığınarak O'ndan affetmesini, bağışlamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız O'na yalvarmak demektir. Mesela, bir kabahat, söz gelişi içki içmeyi sırf bedenine yapmış olduğu bir zarardan dolayı veya malına yahut da şerefine zararı dokunduğu için terk etmekte olduğu gibi, Allah rızası ve Allah korkusu düşünülmeyecek olursa, bu gerçek manada tövbe sayılmaz. Çünkü tövbe, yaptığı işin günah olduğunu, kusur veya kabahat olduğunu, suç işlediğini kabul etmekle başlar. İşte bu anlamda tövbe, bir ibadet olarak da sadece yüce Rabb'imize tahsis edilmelidir.

1- Bazı alimlere göre tövbe anlayışı

Gazali'ye (ö: 505/1111) göre tövbe, ilim, hal ve fiil gibi sırasıyla birbirini gerektiren üç şeyin birleşmesinden meydana gelen değişmez ilahi bir sünnettir.

İlimden maksat, günahların ve büyük zararların, kul ile Allah'ın rahmeti arasında, Allah ile kulu birbirinden ayıran bir perde teşkil ettiğini bilmektedir. İnsan kalbinde ve zihninde, bunu böylece kesin olarak kavrayınca, yüce Rabb'ini, yani sevgili Mevla'sını kaybettiği için bir elem ve acı duyar. Hele kusur ve kabahat kendi tarafında ise, bu üzüntüsü elem ve ızdırabı daha da artacaktır. İşte Rabb'ini kaybedip O'ndan uzak kalmasına sebep olan bu kusur ve kabahatından dolayı duyduğu acı ve çektiği eleme pişmanlık veya nedamet denir.

Bu acı ve elem kalbini ve gönlünü iyice kapladığı zaman, yeni bir hal, yeni bir durum ortaya çıkar ki, bu da şimdiki, geçmiş ve gelecek zamanla alakalı olan bir işi, bir fiili tasarlayıp kasıt ve niyet etmektir.

Şimdiki zamanla alakası, yapmış olduğu kabahatı hemen terk edip bırakmaktır.

Gelecek zamanla alakası, kendisini Rabb'inden ayıran bu kötülüğü veya kabahati ömrünün sonuna kadar asla yapmamaya azimli ve kararlı olmaktır.

Geçmiş zamanla alakası ise, kaybettiğini, zararlarını iyilik etmekle veya kaza etmekle telafi etmeye çalışmaktadır.

İşte ilim burada tövbenin birinci unsurudur ki, bundan da maksat iman ve yakindir. Çünkü iman, günahların öldürücü bir zehir olduğunu akla gösterip kalp ve gönüle tasdik ettirir. Yakin ise bu tasdiki daha da kuvvetlendirip şüpheyi ve zannı ondan uzaklaştırarak kalbe onu tam manasıyla yerleştirir. Bu imanın nuru kalpde parladığı an, orada pişmanlık ateşini yakar. Kalp bu iman nuru sayesinde yüce Rabb'inden ve O'nun sevgisinden uzaklaştığını anlayınca acı duyar ve elem çeker. Böylece tövbe eden kimsenin kalbini bu ayrılık ve sevgi ateşi öylesine yakmalıdır ki, bu ateşin verdiği heyecanla kaybettiğini tekrar elde etmeye yönelsin.

Şu halde ilim, pişmanlık ile şimdiki ve gelecek zamanda bu işi yapmamaya azimli olmak ve geçmişteki zararı da telafiye çalışmak gibi birbirini takip eden üç unsurdur ki, hepsine birden tövbe denir. Çok kere yalnız geçmişte olan bir işe pişman olmaya tövbe demişlerse de, ilim onun evveli ve öncesidir; kabahatı, günahı bırakıp terketmek de onun neticesidir. İşte bu manada sevgili Peygamberimiz, "pişmanlık tövbedir" buyurmuştur. Çünkü pişmanlık, pişman olmayı gerektirir ve onu neticeye götüren ilimden ve onu takibeden azim ve irade gücünden uzak olamaz. İlimsiz ve azimsiz pişmanlık mümkün değildir. Bundan dolayı tövbenin tarifinde "geçmiş hataların verdiği bir iç sancısıdır" denilmiştir; zira bu, yalnız içteki, gönüldeki acı ve elemle ilgilidir.

Fahreddin er-Razi (ö: 606/1209), "Mefatihu'l-Gayb" adlı tefsirinde el-Keffal'den (ö: 507/1113) naklen tövbe için gerekli olan şeyleri şöylece sıralıyor: 1- İşlediği bu günah olan işi veya kabahatı terketmek, 2- Geçmişte, yani önceden yapmış olduğu bu işten veya kabahatı terketmek, 3- Bu günah olan işin veya kabahatin bir benzerine asla bir daha dönmemeye azmetmiş olmak, 4- Bütün bu şeylerin hepsini bir daha yapmaktan korkup çekinmek. İşte bunların hepsi tövbe için muhakkak gereklidir." dedikten sonra sebeplerini de şöyle açıklıyor: "1- Terk şunun için gereklidir, zira kul günah olan o işi veya kabahatı terk etmezse, yapıyor demektir ki, bu durumda tövbe etmiş olmaz. 2- Pişmanlık şu bakımdan lüzumludur, çünkü pişman olmazsa, yaptığı işe rızası, gönlü var demektir. Bir şeye razı olmak ise, çok kere onu yapmayı gerektireceğinden yine tövbe etmiş olmaz, 3- İşlediği günahın bir benzerine dönmemeye kararlı ve azimli olmak şunun için gereklidir, zira yaptığı iş günahtır, günaha tekrar niyyet edip azmetmek de günahtır, 4- Korkuya gelince, bu korku insana tövbe etmeyi emreder ve tövbe ederek bu işi kesip atmaktan başka yol olmadığını hatırlatır. "

İşte Yüce Allah'ın, "Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten korkup çekinen ve Rabb'inin rahmetini dinleyen kimse, inkar eden kimse gibi olur mu? Ey Muhammed de ki, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahihleri öğüt alırlar" (ez-Zümer, 39/9) buyruğunu kanaatimizce bu manada anlamak gerekir.

II- Müminler için tövbenin lüzumu Cenab-ı Hakk, Ey inananlar (müminler) hepiniz Allah'a tövbe edin ki, korktuğunuzdan emin olup umduğunuza kavuşasınız” (en-Nur, 24/31) buyurmaktadır.

Bu ve benzeri ayetlerde tövbenin butun müminlere emir ve tavsiye edildiğini görüyoruz. Bunun sebep ve hikmetini Zemahşeri (ö: 538/1 114) ve ondan nakleden Fahreddin er-Razi şöyle açıklıyorlar: "Öncelikle zayıf yaratılışlı kullar, Allah'ın her hususta olan tekliflerini, yani emirlerini ve yasaklarını kendilerine hakim olup gayret etseler bile gereği gibi yerine getiremezler ve böylece kendilerinin sebep olduğu kusur ve kabahatlerden de uzak duramazlar. işte bundan dolayı tövbe ve istiğfar etmeyi Yüce Allah inananların hepsine emir ve tavsiye ediyor. Tövbe edip bağışlanmayı diledikleri zaman, kurtuluşa ulaşıp saadete ereceklerini ümit etmelerini de öğütlüyor. "

III- Müminlerin tövbesi nasıl olmalıdır?

Bu konuda Yüce Allah'ın Ey müminler (inananlar) yürekten tövbe ederek (nasuh tövbe ile) Allah'a donün ki, Rabb'iniz kötülüklerinizi örtsün ve sizi içlerinde ırmaklar akan Cennetlere koysun" (et-Tevbe, 9/8) buyruğuna dikkat etmek gerekir.

Bu ayette geçen (nasuh tövbe) "yürekten, ihlasla tövbe edin" sözlerini Zemahşeri şöyle açıklamıştır: "Tövbeyi kendilerine tavsiye edenler, günahları mahvedecek ve aşırılıkları telafi edecek şekilde tövbe ederler. Kötülüklerden tövbe etmeleri, o şeylerin kötü olduğu içindir. Yaptığına pişman olmak da çok şiddetli bir şekilde üzülmek demektir. Kötülüklerden birine bir daha dönmemeye azmetmek de, sağılmış olan sütün hayvanın memesine dönmesi nasıl mümkün değilse, öylece o günaha bir daha dönmemek anlamınadır. Bütün bunları böylece içine sindirmek yürekten tövbe etmek demektir. el-Kelbi'ye (ö:146/763) göre "nasuh tövbe", kalp ile pişman olmak, dil ile istiğfar etmek, beden ile de onu terkederek yapmamak ve"ondan uzak durmaktır. Ayrıca pişmanlığından dönmemek üzere gönül rahatlığına kavuşmaktır.

Gazzali'ye göre de ayette geçen "nasuh" kelimesi nasihat kelimesiyle ilgili bir sözdür. Her türlü şaibeden uzak olarak tam bir ihlas içerisinde Yüce Allah'a tövbe etmek anlamındadır.

Ayrıca, "Hiç şüphesiz Allah hem çok tövbe edenleri, hem de çok temizlenenleri sever” (el-Bakara, 2/222) ayeti de tövbenin lüzum ve faydasına işaret etmektedir. Sevgili Peygamberimiz de bir hadisinde Tövbe eden Allah'ın sevgilisidir, günahlardan tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir" buyurmuştur. Tövbenin nasıl olması hususunda Hz. Ali (r.a)'den şöyle bir rivayette bulunuluyor: Bir gün bedevilerden biri Hz. Peygamberin mescidine girer ve "Allah'ım, şüphesiz ben sana tövbe ve istiğfar ediyorum" der ve namazını kılar. Bunu gören ve duyan Hz. Ali, adam namazını bitirince ona: "Ey kişi! Yalnızca dil ile sür'atle yapılan tövbe, yalancıların tövbesidir, halbuki senin bu tövben, tövbeye muhtaçtır" dedi. Bunun üzerine o kişi: "Ey müminlerin emiri, o halde tövbe nedir?" diye sordu. Bunun üzerine Hz. Ali: "Tövbe şu altı şeyle mümkün olur" dedi: 1- Geçmişte işlenmiş olan günahlardan pişman olmak ve yerine getirilmemiş farzları iade etmek, 2- Başkalarına haksızlık ve eziyet etmeyi bırakmak, 3- Husumet ve düşmanlığı kaldırmak, 4- Günah ve kabahatler içerisinde büyüyen nefsi, Allah'a olan itaat içerisinde küçültüp ona hiçliğini kabul ettirmek, 5- İtaatsizlik ve günah işlemenin sözde tadını çıkaran nefse, itaat edip günahlardan uzak durmanın acılığını da tattırmak, 6- Gülüşlerinden her birine bedel olmak üzere, ağlamak."

Hal böyle olunca, şartlarına uygun olan bir tövbe, aynı zamanda Allah için yapılmış bir ibadettir. Böyle olduğu için de kabule şayan olması gerekir. Nasıl ki, şartlarına uygun olarak yapılan ibadetlerin kabulü hususunda tereddüde düşmüyorsak, şarlarına uygun bir tövbenin kabulü için de tereddüt gösterilmemesi gerekir.

Öyleyse Allah'a iman etmiş kişiler, bilerek veya bilmeyerek günah işledikleri zaman hemen Allah'a yönelip tövbe etmekten çekinmemelidirler. Çünkü ilgili ayet ve hadislerden anladığımıza göre Yüce Allah samimiyetle ve şarlarına uygun olarak yapılan tövbeleri kabul eder, kullarını bağışlar. Ayrıca, günahları bırakıp kendisine yönelenleri sever, zira günahkarlar için yüce Allah'ın rahmet, mağrifet ve kereminden başka bir sığınak yoktur. Bu bakımdan inananların tövbe etmekten korkmamaları, yaptıkları büyük veya küçük günahları için ne zaman olursa olsun, geciktirmeden hemen Rab'lerine yalvarmaları, Allah'a olan bu inançlarının gereği olmalıdır.

IV- Tövbenin zamanı ve tövbe etmenin faydaları

Günah işler işlemez hemen tövbenin gerekli olduğunda şüphe yoktur; çünkü Allah'ın emir ve yasaklarına karsı itaatsizlik ederek isyan etmenin az da olsa, imanı sarsacağı açıktır. Öyleyse, tövbenin de günah işledikten hemen sonra yapılması gerekir. Zira, bu suretle yüce Allah'ı hemen hatırlayan kimse, bu vesileyle imanına dönmüş ve onu kuvvetlendirme gayretine girişmiş olur. Nitekim Yüce Rabb'imiz "Onlar fena birşey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır. Onlar yaptıklarında bile bile direnmezler" (Âl-i İmran, 3/135) ve "Kim tövbe edip güzel, yararlı işler işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelip tövbe etmiş olur" (en-Nisa, 4/17) buyurmaktadır.

Görülüyor ki, kötülükleri çoğaltacak işler yapılır yapılmaz veya günah işlenir işlenmez hemen yüce Rabb'imizi anıp O'na yönelmemiz, O'na iltica edip günahlarımızı affetmesi için O'na yönelmemiz, yaptığımız bu kötü işlerden dolayı O'ndan utanıp korkmamız gerekmektedir. Ayrıca bu yaptığımız şeylerde ısrar edip direnmemek lazımdır. Eğer böyle yaparsak, hem günahlarımız bağışlanır, gönlümüz rahat ve huzura kavuşur, hem de bu anlayış ve inanç sebebiyle başka kötü birşey yapmaktan uzak dururuz. İşte bizde hasıl olan bu şuur ve kuvvetli iman, bizi isyan etmekten ve tekrar günah işlemekten alıkoyacaktır ve böylece bir daha tövbe etmeye de ihtiyaç duymayacağız. Ancak Allah katında daha da yüksek derecelere ulaşmak için, şükreden bir kul olarak O'na sığınıp yalvaracağız. Günahın hemen akabinde tövbe edip ısrar etmemenin zorunlu olmasındaki fayda ve hikmetler açıkça görüldüğü gibi kısaca şunlardır:

Bir defa, günahlara dalarak yüce Yaradanını unutmuş olan kul, tövbe etmekle Allah'ın hatırlamış ve O'nun emirlerini yerine getirip, yasaklarından kaçınmayı zorunlu bir vazife bilerek, bu şuur içerisinde Allah'a olan inancını yeniden kuvvetlendirmek suretiyle, bu inancının gereği olan iş ve davramşları da yerine getirmeye başlamıştır. ikinci olarak, bu kul, işlemiş olduğu günahlarına bakarak, "Ben Allah'ın kötü kulu oldum" düşüncesiyle ümitsizliğe kapılarak daha fazla günah işlemekten kurtulur, bu yeni ümit ve inançla Rabb'ine daha fazla bağlanıp yaklaşarak emirlerini yerine getirmeye ve yasak ettiklerinden kaçınmaya son derece gayret gösterir. Çünkü insanoğlu geleceğe dönük olan ümit ve hayalleriyle hayatını devam ettirmektedir. Bu ümit ve hayalleri yıkılmış bir insanın, dünyanın çeşitli dertleri ve zorlukları altında hayatını sürdürmesi gittikçe zorlaştığı için, ya devamlı olarak başkalarına zararlı olmakta veya kendi canına kıymaktadır. Pekala bilinir ki, insanları hayata bağlayan unsurların başında ümit ve inanç gelmektedir. İşte tövbe eden kişi yitirdiği bu ümit ve inancını yeniden kazanarak hayata bağlamakta ve yaşayışında ortaya çıkan acı ve tatlı durumlara katlanma konusunda yerine göre sabredip, yerine göre mutlu olmasını başarabilmekte ve başkalarına da her bakımdan faydalı olmaya çalışmaktadır. Nitekim yüce Rabb'imiz bu hususu şöyle müjdelemektedir: "Onların hareketlerinin karşılığı Rab'lerinden bağışlanma ve içlerinde ırmaklar akan, temelli kalacakları Cennetlerdir. Böyle yapıp davrananların mükafatı ne güzeldir" (Âl-i İmran, 3/136).

Görüldüğü gibi yüce Rabb'imiz gereği gibi tövbe edenlerin tövbesini kabul edip onları mükafatlandıracağını, böyle davrandıkları takdirde yarınlarından emin ve güvenli olacaklarını, yitirdikleri ümitlerini yeniden ele geçireceklerini açıkça haber vermektedir. Rabb'imizin böyle bir mükafatına kavuşmak, insanı hayata bağlayan ne büyük bir mutluluktur.

İste bu bakımlardan tövbe etmenin insan hayatındaki rolü pek büyüktür. Onu yeniden hayata bağlayan, ona ümit ve yaşama isteği veren, onu Allah'ına yöneltip inanç ve imanını kuvvetlendiren, onu toplum içinde, Allah'tan korkup Peygamberini seven ve onların istediği gibi hareket eden kullarıyla birlikte mutlu olarak güven içinde yasamaya sevkeden, doğru dürüst bir insan olarak herkesin hakkını gözeten ve kendi hakkettiğine razı olan, haksızlığa uğramalarına sebep olduğu kişilere haklarını iade edip onlarla helallaşarak onların dostluğunu kazanan bir kişi haline gelmesi, tövbe etmesiyle mümkün olmaktadır.

Yine bu cümleden olarak yüce Rabbimiz, tövbesi kabul edilmeyenler hakkında da şöyle buyuruyor: "Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihayet ölüm kendilerine gelip çatınca, "şimdi tövbe ettim " diyenler ile kafir olarak ölenlerin tövbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azap hazırlamışızdır” (en-Nisa, 4/18).

Bu ayetten anlaşıldığına gòre, kötülükleri işlemeye devam etmek suretiyle günahlarını çoğaltıp duran ve bu durumda iken ölüm kendisine gelip çatınca, "Yarabbi, işte şimdi tövbe ettim" diyen kimse ile inkarcı bir kişi olduğu halde tövbe ederek iman etmeden ölen kimseler aynı değerdedirler ve bunların tövbeleri Allah tarafından kabul edilmez. Bunların her ikisi de Allah'ın şiddetli azabıyla karşı karşıya kalacaklardır, fakat çekecekleri azabın derecesi belki birbirinden farklı olacaktır.

Ölüm anı kendisine gelip çatıncaya kadar tövbesini geçiktirip tövbe etmeyenin kafir olarak ölenle bir tutulması, kanaatımızca şu sebebe dayanmaktadır: Ölümün gelip çatması, ahiret hallerinin ilkidir. Pek kısa bir süre sonra ruhunu teslim edip ahirete göçecek ve iyi veya kötü bir iş yapmaya ne fırsatı, ne de gücü olacaktır. Bunun böyle olduğunu haber veren pek çok ayet vardır. Mesela, "Onlardan birine ölüm gelince, "Rabb'im beni geri çevir, belki yapmadan bıraktığımı tamamlar iyi iş işlerim" der. Hayır, bu söylediği sadece kendi lafıdır..." (Mü'minun, 23/99-100) buyurulmaktadır. Ayrıca: Mü'min, 40/185; Yunus, 10/90-91; Münafıkun, 63/10 ayetleri de bu manadadırlar. Bu manada çeşitli hadis-i şerifler de vardır. Mesela Ebu Eyyub, Hz. Peygamber'den şöyle bir rivayette bulunuyor: "Yüce Allah kulunun tövbesini, ölüm anında boğazında hırıltı başlamadıkça, kabul eder".

İşte yüce Allah, böyle bir durumda tövbeyi kabul etmeyeceğini, bunun dışındaki hal ve durumlarda tövbeyi kabul edeceğini haber vermektedir. Öyleyse, tövbeyi geciktirmek, bu bakımdan hiç de doğru değildir. "Allah 'a göre şu kimseler bir tövbesi makbuldur ki, cahillikle bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler..." (en-Nisa, 4/17) ayetinde belirtildiği gibi günahların hemen arabinde tövbe etmek inananların lehine olmakta ve böyle bir tehlike söz konusu olmamaktadır. Pekala bilindiği gibi, ölümün ne zaman ve nerede gelip çatacağı bizce malum değildir. Bundan dolayı tövbe konusunda acele etmek yine insanların yararınadır.

Cihat TUNÇ


3-)İşlediği bir günah veya suçtan pişman olarak bir daha yapmamaya karar verme.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Repentance.
İngilizcesi İngilizce
Penitence.
İngilizcesi İngilizce
Not to repeat an offense.
İngilizcesi İngilizce
Forswearing.
İngilizcesi İngilizce
Repenting.

  • Hatta suça bulaşmış ve Tövbe etmişse affederiz, dinimizin güzelliği bu.

Sizde içinde Tövbe kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Tövbe kelimesi anlamı 159 defa okunmuştur. [240655] Tövbe kelime anlamı, Tövbe nedir, Tövbe ne demek, Tövbe sözlük anlamı

Paylaş