Akide Nedir

Akide Nedir ? Akide Ne demek ?

1-)AKÎDE

Bir şeye inanmak, bir kimseyi veya bir haberi tasdik etmek ve kabul ile ona sadık kalmak; inanış tarzı, inanma şekli, telakki tarzı. İtikadla iman eş anlamlı olup, teslim ve boyun eğme anlamını da kapsarlar. Bir terim olarak iman* ise; Allah'u Teala'nın dinini kalb ile kabul etmek yani Rasulullah (s.a.s.)'ın bildirdiği şeyleri kesin bir şekilde kalben tasdik eylemektir. İman asıl bu tasdikten ibaret ise de, tasdik edilen şeyleri, dil ile ikrar etmek, bunlar hakkında şehadette bulunmak da gereklidir. İmanını kalbinde gizleyen kimse Allah nezdinde mümin sayılırsa da; imanını dil ile veya davranış ve amelleriyle açığa vurmazsa, durumu insanlarca bilinemez ve onun müslüman olduğuna hükmedilemez. Allah'u Teala imana delalet eden bir takım alamet ve şartlar ortaya koymuştur. Bunlar İslam'ın şartları dediğimiz; kelime-i şehadet, beş vakit namaz, zekat, oruç, hacc vb. hususlardan ibarettir. Bu alametler kimde görülürse, o kimsenin mü'min olduğuna hükmedilir ve namazda imam olmak, müslüman bir kadınla evlenmek, cenaze namazı kılmak gibi dünyaya ait hükümler kendisine uygulanır. Bu ameller imana güç verir: İmanın kalpteki nurunu artırır; insanı azaptan kurtarır; Allah'ın lutuf ve yardımlarına ulaştırır.

İslam* ise sözlükte, itaat, boyun eğme, bir şeye teslim olma anlamlarına gelir. Terim olarak; Allah'u Teala'ya itaat etmek, Hz. Peygamber'in din adına bildirmiş olduğu şeyleri kalb ile tasdik, dil ile ikrar etmek ve güzel bulmaktır. İslam, din anlamında da kullanılır. Allah'ın dinine, yalnız "din" denildiği gibi "millet, şeriat, İslam ve İslam dini" de denir. Bazan İslam, iman anlamında da kullanılır.

Hz. Ömer b. el-Hattab şöyle anlatıyor: "Bir gün Allah'ın Resulu'nün yanında idik. Beyaz elbiseli, siyah saçlı bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk izi yoktu, ama hiçbirimiz kendisini tanımıyorduk. Hz. Peygamber'in önünde diz çöküp oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de Allah'ın Rasulü'nün dizlerinin üzerine koyup sordu:

"- İslam nedir? bana anlat" Allah'ın Resulu cevap verdi:

"-İslam Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in, Allah'ın elçisi olduğuna inanman, namaz kılman, zekat vermen, Ramazan orucunu tutman, gücün yeterse Hacca gitmendir"

"- Doğru söyledin, peki iman nedir?"

"- İman, Allah'a, O'nun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere, kaderin hayır ve şerrin Allah tarafından yaratıldığına inanmandır."

"- Doğru söyledin. İhsan nedir?"

"- İhsan, * Allah'ı görüyormuşsun gibi ona ibadet etmendir. Her ne kadar sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor. "

Bu sorulardan sonra kıyamet alametlerini de soran adam kalkıp gitti. Arkasından baktılar, hemen ortadan kaybolmuştu. O'nun kim olduğunu merak eden ashab-ı kirama Allah Resulu şöyle buyurdu:

"- O Cebrail idi, size dininizi öğretmek için geldi." (Buhari, İman, 37; Müslim, İman, 13.)

İmanda dil ile ikrar asıl rükün olmadığı için, dilsizlik veya zor karşısında kalma gibi bir özür halinde şart olmaktan çıkar. Zor karşısında gönülden değil, fakat sadece dili ile inkar eden kimse imandan çıkmaz. Nitekim Ammar b. Yasir'e müşrikler işkence ettiklerinde, o da tahammül edemeyerek diliyle inkar etmişti. İşkenceden sonra Allah Resulu'nün yanına geldi. Sahabeler, Ammar'ın dinden çıktığını söylediler. Ammar ağladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Ammar'ın vücudu bütün zerrelerine kadar iman doludur." Sonra Ammar'a dönerek; "Yine seni zorlarlarsa inkar et" buyurdu.

İman icmali ve tafsili olmak üzere ikiye ayrılır.

1) İcmali iman: Hz. Peygamber'in Allah tarafından getirip haber verdiği şeylere toptan inanmak, yani, O, ne tebliğ etti ise hepsi haktır, diyerek topluca tasdik etmektir.

2) Tafsili (ayrıntılı) iman: Hz. Peygamber tarafından tebliğ olunan şeyleri birer birer bilerek tasdikte bulunmaktır. Küfürden kurtulmak için icmali iman yeterli ise de, namaz, oruç vb. ibadetleri öğrenip tasdik ve eda etmek suretiyle imanını kemale erdirmek her müslümanın borcudur.

İmanın sağlam ve geçerli olması için şu üç şart gereklidir:

1) İman ye's halinde olmamalıdır. Yani Allah'ın azabını gözüyle gördükten sonra iman sahih olmaz. Bu yüzden son nefeste iman eden münkirin imanı kabul edilmez.

Kur'an-ı Kerim'de "Azabımızı gördükleri vakit edecekleri imanları, kendilerine bir fayda verecek değildir" (Mü'min, 40/85) buyurulur.

2) Mümin, dinden olduğu kesin olan bir şeyi inkar veya tekzib etmemelidir. Buna göre bir kimse, bütün peygamberleri tasdik ettiği halde Hz. Muhammed'in peygamberliğini inkar etse mü'min sayılamayacağı gibi; kesin bir farzı inkar etmek veya kendi isteğiyle puta tapmak gibi bir Allah'ı yalanlama emaresiyle de dinden çıkar. Çünkü iman bir bütündür, parçalanamaz. Dinden bir şeyi inkar etmek bütün dini inkar demek olur.

Ashab, Tevhid'e imanlarının şuuruna varmakla birlikte iç dünyalarından başlayıp yakın çevrelerine yayılan ve gittikçe genişleyen bir mücadele içerisinde kendisini buluveriyordu. Böyle bir mücadele içerisinde olmayıpta kendileri için gayet tabii, kaçınılmaz ve hatta imanlarının hiç de garipsemedikleri bir sonucu olarak görüyor, değerlendiriyorlardı. Sahibini ileriye atmayan, meydana çıkarmayan, küfürle, cahiliyye ile Firavni ve tağuti düzen ve müesseselerle, konum ve şartlarına uygun mücadele içerisine itmeyen bir iman, en azından küllenmiş bir imandır, yahut henüz derinlik kazanmamış, boyutlarında eksiklikler taşıyan bir çeşit inanıştır.

Diğer taraftan İslam'ın günümüz açısından uygulanabilirliği konusunda şüphe ve tereddütler taşımak da iman ile bağdaşmaz. Bu en azından yüce Rabbimiz'in görüneni, görünmeyeni, geçmişi ve geleceği bileceğine inanmak gereği ile çelişir. Allah'ın Şeriatı'nın herhangi bir zamanda yeterli geleceğinde şüphe içerisinde olmak, Allah'ın sıfatlarında şüpheye düşmek demektir. Allah hakkındaki bir şüphe ve tereddüt ise, mahiyet ve boyutu ne olursa olsun, kişiyi imandan çıkartır.

Mümin, iman ettiği nizamın bütün hükümleriyle her zaman ve mekanın değişmez, mutlak doğru ve insanlığı bunalımlardan uzaklaştıracak, mutluluğa kavuşturacak, insanı insana kölelikten, kendi nefsine ya da herhangi batıl bir kuvvete tapmaktan, onun boyunduruğuna girmekten kurtarabilecek yegane nizam olduğuna inanmak ve bunun ilmi bakımdan tartışılmaz bir gerçek olduğunu ispat etmek cehdine sürekli sahip olmalıdır. Bunun yanında; böyle bir nizamı da arzın herhangi bir yerinde ve kendisini merkez kabul ederek hemen kendisine en yakın parça üzerinde egemen kılmakla yükümlü olduğunu bilmekten, bunun için say-ü gayrette bulunup bulunmamaktan sorumlu tutulacağı şuuruyla kesintisiz bir cehd içerisinde olmakla vazifelidir. Bu onun temel sorumlulukları arasında yer alır.

3) Dinin bütün hükümlerini beğenerek kabul ve hiç bir hükmü küçümsemeden ifaya çalışmaktır. Dinin bazı emir veya yasaklarını hafife almak; bazı hükümlerini beğenip de bazılarını beğenmemek, insanı dinden çıkarır.

İmanın faydalı olabilmesi için, ömrün sonuna kadar aynen korunması da şarttır. Çünkü itibar sanadır. Bu yüzden İslam bilginleri "imanın korunması, kazanılmasından güçtür" derler.

İmanın geçerli olabilmesi için, onu mutlaka dayandığı delilleriyle öğrenmek şart değildir. Delil aramaksızın (taklid yoluyla) edilen iman da sahih ve makbuldur. Ancak mümkün olduğu kadar bir şeyin delilini tetkik etmek ve delil getirmek farz olduğundan onu terkeden günahkar olur.

İnsanlar tasdik ve inkar bakımından üçe ayrılır:

1) Mümin: İslam'ın itikad esaslarına ve hükümlerine tamamıyla inanan ve bunların gereğini yapmaya çalışan kimse tam mümin ve müslimdir.

2) Kafir: Allah'a ve peygamberine inanmayan ve dinden olduğu kesin olan bir hükmü inkar eden kimsedir.

3) Münafık: Dıştan inanmış görünüp, içinden inkar eden de münafıktır. Yüce Allah Nisa Suresi 45'inci ayetinde münafıkların cehennemin en aşağı tabakasında bulunacaklarını bildirmektedir.

İman ile amel arasında sıkı bir münasebet vardır. Amel imanın muhafazasını sağlar ve onu kuvvetlendirir. Ancak amel imandan bir cüz' sayılmamıştır. Yani inanıp da dini emirleri yerine getirmekte ihmal gösteren kimse imandan çıkmaz. Namaz kılmayan, oruç tutmayan, eğer imanında bir bozukluk yoksa yine mümindir, ama isyanından dolayı Allah'ın azabına müstehak olur. Allah dilerse onu affeder, dilerse cezalandırır.

Sonuç olarak iman, kalbe dikilen bir ağaç ise, ibadet de onun suyu ve gıdasıdır. İman ağacının büyüyüp gelişmesi için onu ibadet ve itaat suyu ile beslemek gerekir.

Hamdi DÖNDÜREN


2-)Bir şeye inanarak bağlanış, inanç, din inancı
Örnek:Akidesini esvap gibi değiştirebilen, vicdanını adi bir eşya gibi satan insanlar bu dünyada az değildir. Ö. Seyfettin


3-)Şekerin kaynatılarak katılaşması yolu ile yapılan, renkli ve kokulu, ağızda güç eriyen şeker, akide şekeri
Örnek:Ağızları ve elleri yaladıkları akideden kıpkırmızı bir halde geçiyorlardı. Y. K. Beyatlı


4-)İslamda inanç olarak bağlanmayı gerekli kıldığına inanılan inanç esaslarının bütünü olarak bilinir. Akd aynı zamanda bağlılık ve sözleşme anlamlarına da gelir.


5-)İnanılan ve itikad edilen esas. İman.


6-)Bk. öğreti


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Sugar candy.
İngilizcesi İngilizce
Creed.
İngilizcesi İngilizce
Belief.
İngilizcesi İngilizce
Dogma.
İngilizcesi İngilizce
Gospel.
İngilizcesi İngilizce
Persuasion.
İngilizcesi İngilizce
Tenet.

  • Dünyaca bilinen geleneksel tatlarımız lokum ve Akide şekerinin ikram edildiği stantta el sanatlarımızdan ebru ile cam ve ahşap işçiliği konuklara tanıtıldı.

Sizde içinde Akide kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Akide kelimesi anlamı 299 defa okunmuştur. [241461] Akide kelime anlamı, Akide nedir, Akide ne demek, Akide sözlük anlamı

Paylaş