Bişr-İ Hafi Kimdir ?

Bişr-İ Hafi Biyografisi

Bişr-İ Hafi Kimdir ? Biyografisi, Hayatı, Eşi, Nereli, Kaç Yaşında, Öldü mü ?

Bişr-İ Hafi : Evliyanın büyüklerinden. İsmi, Bişr bin Haris bin Abdurrahman Hafi olup, künyesi Ebu Nasr'dır. Bişr-i Hafi diye meşhur olmuştur. 767 (H. 150) senesinde Merv'in Bekird bölgesinde doğdu. 841 (H. 227) senesinde Bağdat'ta vefat etti. Kabri ziyaret mahallidir.

Gençliğinde hatalı ve günahkar bir hayat yaşayan Bişr-i Hafi birgün sarhoş bir halde giderken, üstünde Besmele veya Allahü tealanın ismi yazılı bir kağıt buldu. İçi sızlayıp yerden aldı. Öptü, çamurlarını silip temizledikten sonra güzel kokular sürüp evinde duvara astı. O gece alimlerden biri; “Git, Bişr'e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi seni büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyada ve ahirette temiz ve güzel eylerim.” şeklinde bir rüya gördü. Bu rüya üç defa tekrar etti. O zat Bişr-i Hafi'yi arayıp meyhanede buldu. Mühim haberim var, diye içerden çağırdı. Bişr geldiğinde; “Kimden haber vereceksin?” dedi. “Sana Allahü tealadan haber vereceğim.” deyince, ağlamaya başladı. “Bana kızıyor mu, şiddetli azab mı yapacak?” deyince, o zat rüyayı anlattı. Bunu dinleyen Bişr; “Ey arkadaşlarım! Beni çağırdılar, bundan sonra bir daha beni buralarda göremeyeceksiniz.” dedi. O zatın yanında hemen tövbe etti. Bu anda ayağında ayakkabı bulunmadığı için, hiç ayakkabı giymedi. Sebebini soranlara; “Söz verdiğim zaman yalın ayaktım, şimdi giymeye haya ederim.” derdi. Ayakkabı giymediği için kendisine “Hafi” (yalınayak) denildi.

Tövbe ettikten sonra, devrinin önde gelen alimlerinden ilim öğrendi. Yedi sandık dolusu hadis kitabını ezberledi. Hadis, fıkıh ve tasavvuf ilminde yüksek derecelere ulaştı. İbrahim bin Sa'd, Abdurrahman bin Zeyd bin Eslem, Hammad bin Zeyd, Şüreyk bin Abdullah, Muafa bin İmran Musuli, Abdullah bin Mübarek hocalarından bazılarıdır. İlim öğretip talebe yetiştirdi. Kendisinden ilim ve edeb öğrenip hak yolu bulanlardan bazıları da şunlardır: İbrahim bin Haşim bin Muskan, Sırri-i Sekati, İbrahim bin Harbi Nişaburi. Ahmed bin Hanbel hazretleriyle görüşüp sohbette bulunan Bişr-i Hafi, bütün ömrünü ilim öğrenmekle ve öğretmekle geçirdi. O hayatta olduğu müddet içinde Bağdat'ta yalın ayak gezdiği için, hayvanlar onun hürmetine yolları kirletmezlerdi. Birisinin hayvanı bir gece yola pisledi. Sahibi bunu görünce üzülerek; "Bişr-i Hafi öldü." dedi. Baktılar ki Bişr-i Hafi vefat etmişti.

Bişr-i Hafi ilim ve fazilet sahibi bir zattı. Haramlardan ve şüphelilerden son derece sakınırdı. Konuştuğu zaman etrafa ilim, ahlak, hikmet kokuları yayılırdı. Başkalarına karşı çok merhametliydi. Bir gün eşyalarını çalmışlardı. Ağlamaya başladı. “Mal için ağlanır mı?” denilince; “Mal için ağlamıyorum, hırsızın günah işlediğini, kıyamette bunun azabını çekeceğini düşünüp ağlıyorum.” dedi. Öldüğünde cenazesini sabah evden çıkardılar. Fakat o kadar çok kalabalık vardı ki, ancak gece kabristana varabildiler. Kendisini rüyada görüp; “Allahü teala ne ile muamele etti?” diye sorduklarında; “Benim cenazemde bulunanı ve kıyamete kadar beni seveni affeyledi.” buyurdu.

İslam alimleri onun büyüklüğünü takdir ederlerdi. Ahmed bin Hanbel Bişr-i Hafi'yi çok sever, devamlı ziyaretine giderdi. Talebeleri ona; “Siz alimsiniz. Hadiste, fıkıhta, ictihatta ve bütün ilimlerde eşiniz yoktur. Niçin Bişr-i Hafi gibi birini sık sık ziyaret ediyorsunuz?” dediklerinde; “Evet dediğiniz ilimleri ondan iyi bilirim. Fakat o kalb ilimlerini benden iyi bilir.” dedi. Abbas bin Dehkam'da; “Dünyaya geldiği gibi ölen tek insan Bişr-i Hafi'dir. Dünyaya malsız geldi ve malı olmadan gitti.” dedi.

Buyurdu ki:

En zor üç iş vardır. Darlıkta cömerd olmak, kimsenin görmediği yerlerde haram ve şüphelileri yapmamak, korktuğunuzun yanında doğruyu söylemekten çekinmemek.

Dua, günahları terk etmektir.

Ölümü hatırladığın zaman dünyanın güzelliği ve şehvetler senden gider.

Kötü insanlarla arkadaşlık yapmak, hayırlı insanlara su-i zanda (kötü düşünmek) bulunmaya sebeb olur.

Kişi gazabını (öfkesini) yenmedikçe, takva sahibi olamaz.

İnsanlar arasında tanınmak isteyen, ahiretin tadını alamaz.

Dün öldü, bugün can veriyor, yarın ise henüz doğmadı. Zamanınızı bu açıdan görün ve faydalı iş yapmaya bakın.


Bişr-İ Hafi : Bişr-i Hafi Bişr-i Hafî Hazretleri

Nefeslerin buhar olup savrulduğu ilik donduran bir kış günü. Gün doğalı çok olmuştur ama genç adam yeni yeni doğrulur. Gözlerinde bir ağırlık vardır, şakakları zonklar. Hep öyle olur, eğlence ile geçen gecenin sabahı mahmurluk basar ve kulakları uğuldar. Karnı tok, sırtı pektir ama huzursuzdur. O sıra kapı çalınır. Hizmetçi koşup açar. Soğuk hava içeri girer köşeleri dolanır. Kapıdaki adam kadife yumuşaklığında bir sesle sorar ama duvarlar yankı yapar:
-Bu ev kimin?
-Merv reislerinden Haris Abdurrahman’ın.
-Kendileri yoklar mı?
-Yok ama oğlu var.
-Bişr mi?
-Evet.
-Peki o hür müdür, kul mudur?
-Elbette hürdür.
-Hür olduğu belli, çünkü kul gibi yaşamıyor.
-Anlayamadım?
-Sen bu kadarını söyle, o anlar.
Bişr fırlar ama meçhul ihtiyar yok olmuştur. Acaba adı menkıbelerde geçen Hızır aleyhisselam o mudur?
Genç adam tutulur kalır. Bir an oyun ve eğlence ile geçen gecelerinden iğrenir. Kendine yeni bir istikamet çizecektir ancaaak.
Ancak çevresi onu, ona bırakmaz. Öyle ya hem böylesine zengin hem bu kadar cömert arkadaş kolay bulunmaz. “Yoldaşını bırakmak delikanlılığa sığmaz” der, eteğine yapışırlar. Koluna girer, meyhanelere sürüklerler. Yine o mâlum geceler, defler, kadehler, dümbelekler...
Ama Bişr eski Bişr değildir. Ayakları işrethaneleri dolaşsa da gönlü hakikatleri arar.
Bir gece ama şakır şakır yağmur yağan bir gece evine dönmektedir. Çamur içindeki bir kâğıt dikkatini çeker. Üzerinde besmeleyi görünce yerden alır. Çamurlarını siler, öper, koklar. Eve gelince gül yağları ile siler duvara asar. O gece Merv âlimleri rüyalarında Bişr’i görürler ki onların bile özlediği manevi ikramlar içindedir.
Rabbinden haber var
Ulema Bişri arar, sorar, mâlum yerlerde bulurlar. Onu dışarı çıkarırlar. Rengi sapsarıdır. Korkuyla sorar.
-Siz burada... Hayrola?
-Sana Rabbimizden haber var.
-Biliyorum, bana çok kızıyor.
-Aksine seni çok seviyor.
-Ama nasıl olur?
-Sen dün gece çamurdan bir kâğıt buldun mu?
-Buldum.
-Yerden aldın mı?
-Aldım.
-Öpüp kokladın mı.
-Kokladım?
-Güzel kokular sürüp duvara astın mı?
-Astım.
-İşte Allahü teâlâ da ismini temizlediğin gibi seni temizledi ve o kâğıda hürmet ettiğin için adını aziz kıldı.
Bişr son kez meyhaneye girer, arkadaşlarıyla vedalaşır. O anı hatırlamak için hayatı boyunca yalınayak dolanır çünkü tevbe ettiğinde ayakları çıplaktır. İşte bu yüzden adı “Hafi” (yalınayaklı) kalır.
Nereden nereye
O günden sonra ilim peşinde koşar. Önce dayısının medresesinde okur. Sonra Mekke, Kûfe, Basra ve Şam’a gider.
Çok alim tanır, çok kitap okur, ilim meclislerine katılır, ezber yapar, notlar tutar. Nitekim Bağdat’a gelir. Fudayl bin İyad, Muafa bin İmran ve İmam-ı Malik ile birlikte bulunur. Maruf-i Kerhi Hazretleri ile dost ve sırdaş olur. Nurlu dergâhına birçok genç gelir gider ki Sırriy-i Sekati bunlardan biridir. Ahmed bin Hanbel, Bişr-i Hafi Hazretlerine karşı çok hürmetkârdır. Talebeleri sorarlar:
-Efendim hadiste eşiniz benzeriniz yok, fıkıhta müctehidsiniz. Bişr gibi bir dervişin kapısında ne arıyorsunuz?
-Evet hadis ve fıkhı ondan iyi bilirim ama o kalp ilimlerinde hepimizden iyidir.
Birgün askerler bir mahkûmu meydana çıkarırlar. Suçu ağır olmalıdır. O kadar çok kırbaç vururlar ki derileri yarılır. Etlerinden sızım sızım kan sızar. Lâkin genç bir kere bile sesini çıkarmaz. Muhafızlar kan ter içinde kalır, nefeslenmek için dururlar. Bişr gence sokulup sorar:
-Biliyor musun tahammülüne hayran kaldım.
-Nasıl ağlayıp bağırabilirim ki. Kalabalığın içinde sevdiğim kız var ve şu an beni görüyor.
-İyi ama Allah-ü teâlâ seni her an görüyor. Onun edebini gözetmeyi hiç düşünmedin mi?
Genç öyle bir “Allah” der ki kendinden geçer. Yüzlerce kırbaca direnen vücut bu aşka tâkat getiremez. Muhafızlar yanına koştuğunda çoktan can vermiştir.
Hoca hekim olunca
Bişr-i Hafi her hadiseden hikmet alır. Mesela Abadan civarlarında bir saralı görür ki, toprağa düşmüş çırpınmaktadır. Yanına varınca cüzzamlı ve kör olduğunu farkeder. Yaralarına üşüşen karıncalar etlerini koparmaktadırlar. Başını kucağına alıp su verir. Genç kendine gelince “sen de kimsin?” diye sızlanır, “hem Rabbimle arama niye girdin?”
Aslında Bişr-i Hafi mükemmel bir tabibdir. Bitkileri ve baharatları çok iyi tanır ve onları ustalıkla kullanır. Otlardan köklerden mi yoksa dualarının bereketiyle mi bilinmez Allahü teâlâ onun hastalarına şifa dağıtır.
Bir gün evine girerken tefekküre dalar. “Bağdat’ta bunca insan var. Kimi Yahudi, kimi Hıristiyan. Ben ne yaptım ki bu devlete kavuştum? Onlar neyi yapmadılar ki mahrum kaldılar?” Böyle düşünürken sabah ezanları okunmaya başlar ki o hâlâ eşiktedir.
Bişr-i Hafi ölümüne doğru birisinden ödünç gömlek alır ve kendi gömleğini bir fakire bağışlar. Hasılı ardından bir gömlek bile bırakmaz. O Bağdat’a geldikten sonra hayvanlar yerleri kirletmezler çünkü mübareğin yalınayak dolaştığını bilirler. Bağdatlılar hayvanların eskiye döndüklerini farkedince “Eyvah” derler, “Bişr-i Hafi ölmüş olmalı”
Bişr-i Hafi buyurdular ki
* İki şeyden kaçın: “Çok yemekten ve çok konuşmaktan”
* Dünyada aziz olmak isteyen diline sahip olsun. Şahitlik yapmasın, imam olmasın, ziyafetlere katılmasın.
* Sabır Allah-ü teala’yı kullara şikayet etmemektir.
* İnsanlar arasında tanınmak isteyen ahiretin tadını alamaz.
* Şöhreti seven Allah’tan korkmaz.
* Övülmekten hoşlanmak ahmaklıktır.
* Sabır susmaktır. Konuşan, susandan daha fazla vera sahibi olamaz.
* Kötü insanlarla arkadaşlık yapan iyi kimselere sui zan eder.
* Dün öldü, yarın doğmadı, bugün can çekişiyor. Sen bu anı değerlendir.
* Topal bir karınca düşünün. Bir buğday için saatlerce uğraşır, didinir, tam yuvasının ağzına getirir ki taneyi kuş kapar. Ölüm kuşu da böyledir. Kimse dünyadaki emeline kavuşamaz.

Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Bişr-İ Hafi Özgeçmişi

Bişr-İ Hafi Hayatı

Sizde Bişr-İ Hafi ile ilgili bildiklerinizi paylaşır mısınız ?

Bişr-İ Hafi biyografisi 124 defa okunmuştur. [346]