Daru'r-Rıdde Nedir

Daru'r-Rıdde Nedir ? Daru'r-Rıdde Ne demek ?

1-)DÂRU'R-RİDDE



İslam'dan dönenlerin yaşadığı yurt. Dar; arsa, bina, mahalle, bina ve arsaların toplandığı yer anlamlarına gelir. Bir topluluğun yerleşip konakladığı yere de dar denir. Ülke ve belde anlamında da kullanılır. Bu sonuncu anlamda; özel bir askeri gücü ve bağımsız yönetimi olan ülke kastedilir. (İbn Manzur, Lisanü'l-Arab, Beyrut 1955, XI, 318). Bir İslam hukuku terimi olarak dar, "bir müslüman veya gayr-i müslim idarecinin hakimiyeti altındaki ülke" demektir. (İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, Bulak 1272, III, 247) Ridde, sözlükte; geri çevirmek, alıkoymak, vazgeçirmek, kabul etmemek, vasfını değiştirmek gibi anlamlara gelir. Bir terim olarak; "dinden dönmek, İslam dinini terketmek ve irtidad etmek" demektir. Buna göre, daru'r-ridde terimi ise, "irtidad ülkesi" veya "mürtedler (dinden dönenler) ülkesi" anlamına gelir.

İslam; önceleri müslüman iken, dinden dönüp bir ülke veya beldeyi işgal eden kimselere ve böyle bir ülkeye uygulanacak hükümler koymuştur.

Müslümanların idare ve hakimiyetleri altında bulunan ve Allah'ın hükümleriyle hükmedilen ülkeye "daru'l-İslam", bu nitelikte olmayan beldeye de, "daru'l-harb" denir. Ancak mezhep imamları bu konuda çeşitli tarifler ortaya koymuştur. Mesela Şafiiler, daru'l-İslam'ı üçe ayırır: 1. Müslümanların meskun bulundukları yerler, 2. Müslümanların fethedip gayr-i müslim halkını cizye karşılığında iskan ettikleri yerler, 3. Başlangıçta müslümanların meskun bulundukları, fakat daha sonra gayr-i müslimlerin istila ve hakimiyetleri altına geçen yerler. Bu vasıfları taşımayan yerler daru'l-harp sayılır. İmam Şafii, daru'l-İslam'da müslümanların yönetimi ellerinde bulundurma şartını öne sürmez. Buna göre, tarihte bir defa müslümanların ele geçirip İslami hükümleri uyguladıkları yerler, daha sonra düşman istilasına uğrasa bile sonsuza kadar İslam beldesi (daru'l-İslam) sayılır. (İbn Hacer el-Heytemi, Tuhfetü'l-Muhtac, Kahire 1315, VI, 350, IX, 269; Ö. Nasuhi Bilmen, Istılahat-ı Fıkhıyye Kamusu, III, 371; Ahmed Özel, İslam Hukukunda Ülke Kavramı, daru'l-harb, daru'l-İslam, İstanbul 1988, 85-86),

Daru'r-ridde, daru'l-harb'in kapsamı içine girdiği için, bir İslam beldesinin hangi şartlarla daru'l-harb'e dönüşeceğini belirleyelim. İslam hukukçuları bu dönüşümün üç şekilde olacağını söylerler:

1. Düşmanın İslam ülkelerinden birisini işgal ve istila etmesi,

2. Daru'l-İslam'da bir şehir veya bölge halkının irtidad ederek o yeri işgal ve istila etmeleri,

3. Zimmet akdi ile İslam devletinin himaye ve hakimiyetine geçerek İslam tebası olan gayr-i müslim (zimmi)lerin bu anlaşmayı bozarak bir bölgeyi işgal ve istila etmeleri (el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi', VII, 131; Fetava'l-Hindiyye, II, 232; Tahtavi, Haşiyetü ale'd-Dürri'l Muhtar, Bulak 1254, II, 460; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, III, 253)

Ebu Hanife'ye göre, yukarıdaki üç şekilden hangisiyle olursa olsun, daru'l-İslam'ın daru'l-harb'e dönüşebilmesi için aşağıdaki şartların bulunması gereklidir:

1. İşgal altındaki yerde küfür hükümlerinin uygulanması. Kuhistani'ye (ö. 950/1544) göre bunun anlamı şudur: "...Küfür hükümlerinin açık ve yaygın şekilde, hakimin onların hükmüyle hükmetmesi ve müslüman kadılara gidilmemesi suretiyle tatbik edilmesi" (Kuhistani, Camiu'r Rumuz Şerhu'n-Nihaye, İstanbul 1300, II, 311). Bu duruma göre, İslam hükümleri ile şirk ehlinin hükümleri birlikte uygulanıyorsa; orası Daru'l harb sayılmaz (Tahtavi, a.g.e., II, 460; İbn Âbidin, a.g.e., Ill, 253).

2. İlk eman üzere olan bir müslüman veya zimminin bulunmaması. Burada ilk emandan maksat, düşman istilasından önceki, daru'l-İslam'da müslümanın İslam hukuku gereğince sahip olduğu emanı ve zimminin de zimmet akdi gereğince sahip olduğu mal ve can güvenliğidir. Mal veya can güvenliğinin kalmaması veya o beldede ancak düşmanın verdiği eman ile kalabilmeleri ilk emanı sona erdirir (Ahmet Özel, a.g.e., 107).

3. O yerin daru'l-harb'e bitişik olması. Bundan maksat, işgal altındaki ülke ile başka daru'l-harb arasında bir İslam ülkesinin bulunmamasıdır (es-Serahsi, el-Mebsut, X, 114; Kuhistani, a.g.e., II, 311).

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise, böyle bir beldede yalnız gayri İslami hükümlerin uygulanmasıyla, orası darü'l-harb'e dönüşür (es-Serahsi, Şerhu's-Siyeri'l-Kebir, Nşr. Salahaddin el-Münaccid, Kahire I, 351; el-Mebsut, X, 114; Fetava'l-Hindiyye, II, 232; Bilmen, a.g.e., III, 370). Bu iki imamın delili kıyastır. Çünkü İslami hükümlerin uygulandığı ülkenin daru'l-İslam sayılması konusunda fakihler görüş birliği halindedir. Buna kıyasla, küfür hükümlerinin uygulandığı beldenin de daru'l harb sayılması sonucuna ulaşılır Fetava'l-Hindiyye, II, 232; İbn Âbidin, a.g.e., III, 253) İşte, İslam ülke veya beldelerinden birisinin halkı dinden dönerek bulundukları yeri veya başka bir bölgeyi istila ederlerse; Ebu Hanife'ye göre, yukarıdaki üç şart da gerçekleşmişse burası darü'l-harb olur. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise, burada gayr-i müslim hükümlerinin uygulanması, darü'l-harb'e dönüşmesi için yeterlidir. İmam Şafii, İmam Malik ve Ahmed b. Hanbel de bu konuda küfür hükümlerinin uygulanmasını daru'l-harb için yeterli görür. Ancak Şafii'nin, daru'l-İslam'ın hiçbir zaman daru'l-harb'e dönüşmeyeceği prensibini benimserken, mürtedlerin istila ettiği ülke için aksi görüşü savunması bir çelişki gibi görülebilir. Şafiilerde konu, ülke arazilerinin mülkiyeti açısından değerlendirilmiştir. Düşman istilasına uğrayan topraklar müslümanların mülkü olup, istila ile gayr-i müslimlerin mülkiyetine geçmeyeceğinden, ülkenin de daru'l-İslam sayılması gerekir. Ancak dinden dönenlerin elinde bulunan topraklar ise, kendi mülkleridir. Onlar da topluca irtidad ettiklerine göre; istila ettikleri mülkler başka müslümanlara ait olmadığı için, kafirlerin mülkiyetine geçemeyeceği öne sürülemez ve ülkenin daru'l-İslam olarak kalacağı söylenemez. Diğer yandan mürtedler, müslümanlara ait toprakları istila ederlerse; durum düşman istilasına benzer ve ülke daru'l-İslam olarak kalır (Ahmed Özel, a.g.e., 127-128)

Mürtedlerin istila ettiği ülke veya bölge daru'l-harb sayılmazsa; mürtedlere daru'l-İslam'daki alelade irtidad hükümleri uygulanır.

Dinden dönenlerin ülkesi daru'l harb olmuşsa:

a. Ülke yeniden fethedilince; İslam'a dönen erkekler hürdür, dönmeyenler öldürülür; esir edilemezler. İslam'dan dönme, kurulu düzeni tanımama ve onu yıkma sayılır.

b. Mal ve arazileri, kadın ve çocukları fey' olur. Bunların beşte biri devlet hazinesine ayrılır. Beşte dördü taksim edilir. Ülke daru'l-İslam'dan olarak kılsaydı, bunlar hürriyetlerini korurlar, öldürülmezler ve İslam'a girmeye davet edilirlerdi.

c. Arazileri ganimet ehline dağıtılırsa, öşriyye olur. Devlet başkanı bu araziler zımnileri yerleştirmek isterse arazi mülk haraç arazisi olur ve zımniler arasında miras yoluyla intikal eder.

d. Ülke daru'l-harb olduktan sonra müslümanlara veya gayr-i müslimlere ait malları istila ederlerse, ona malik olurlar. Bu durumda; müslümanlar savaşla onlara galip gelmeden önce İslam'a dönerlerse, bu mallar onlara aittir.

e. Müslümanlarla sulh anlaşması yapmak isterlerse; gerekli görülürse yapılabilir. Fakat cizye ödemeleri suretiyle zimmet anlaşması yapılamaz.

Ülkeleri henüz daru'l-harb'e dönüşmemişse:

a. Ülke yeniden fethedilince; erkek kadın ve çocukların hepsi de hür olup, köle edinilemezler. Ülkeleri daru'l harb olmayınca; kendileri de muharip sayılmazlar.

b. Erkekler İslam'a dönmezlerse, irtidadın cezası olarak öldürülürler. Kadın ve çocuklar ise öldürülmez, İslam'a girmeye zorlanırlar.

Ülke daru'l-harb sayılmayınca, mürtedlerin malları, hukuki tasarrufları, işledikleri suçlar vs. hakkında alelade mürtedlere uygulanan hükümler uygulanır. Ülke, daru'l-İslam sayılınca, gerek kendi aralarında, gerek müslümanlarla yaptıkları muamelelere ve işledikleri suçlara İslam hukukunun ilgili hükümleri uygulanır.,

İmam Maverdi (ö. 450/1058)'ye göre, mürtedler bir ülkede toplanıp, orada hakimiyet kurar ve tövbe etmezlerse onlarla savaşmak gerekir. Bunlarla yapılacak savaşta harb hükümleri uygulanır (es-Serahsi, el-Mebsut, X, 114; Şerhu's-Siyeri'l-Kebir, I, 259; el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi', VII, 131; el-Fetava'i-Hindiyye, II, 206; Ahmed Özel, a.g.e., 129-130; eş-Şirazi el-Mühezzeb, II, 225).

İmam Maverdi, daru'r-ridde ile daru'l-harb arasındaki farkları şöyle ifade eder:

1. Mürtedlerle sulh yapmak caiz değildir. Diğer düşmanla sulh yapılabilir.

2. Cizye karşılığında irtidadları üzere kalmaları için anlaşma yapılamaz. Ehl-i harb ile böyle anlaşma yapılabilir.

3. Erkeklere köle, kadınlara esir statüsü uygulanmaz. Çünkü onlara göre, irtidadın cezası ölümdür.

4. Diğer gayr-i müslimlerin aksine, mürtedlerin mallarına ganimet yoluyla malik olunamaz. (el-Maverdi, el-Ahkamu's-Sultaniyye, Kahire, 1966, 57)

Sonuç olarak İslam ülkesinde toplu irtidad hareketleri İslami yönetime karşı ayaklanmak, bütün İslami hükümlere karşı baş kaldırmak olarak kabul edildiği için, suçun niteliğine ve ağırlığına göre müeyyideler öngörülmüştür. Ancak bu konuda İslam alimleri arasındaki görüş ayrılıkları, uygulamada devlet yöneticilerine kolaylıklar getirmiş; dinden dönenlerin yeniden İslam'a kazanılmaları için gerekli müsamahalara yer verilmiştir.

Hamdi DÖNDÜREN


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Daru'r-Rıdde kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Daru'r-Rıdde kelimesi anlamı 7 defa okunmuştur. [241683] Daru'r-Rıdde kelime anlamı, Daru'r-Rıdde nedir, Daru'r-Rıdde ne demek, Daru'r-Rıdde sözlük anlamı

Paylaş