Erhan Erken Biyografisi
Erhan Erken : Erhan Erken (1961) eğitimci, yayıncı
1961 yılında İstanbul’da doğdu. Liseyi Galatasaray Lisesi, Üniversiteyi Boğaziçi Üniversitesi İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde bitirdi. Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nde Yüksek Lisans yaptı.
1983 yılından bu yana Reklamcılık, Basım, Ambalaj ve Yayıncılık Sektöründe çeşitli firmalarda kurucu, ortak, yönetici ve danışman olarak çalışmalar yaptı.
Halen bu sektörde Erken Ambalaj LTD Şti ile ambalaj ve matbaa malzemesi ticareti yapıyor.
Aynı zamanda dijital yayıncılık alanında, üç dilde yayın yapan Dünya Bülteni, Son Devir ve Dünya Bizim adlı haber ve kültür portalları ve Püfterem isimli mizah sitesini hazırlayan Küresel İletişim A.Ş'nin Yönetim Kurulu Başkanı.
2010 Yılından itibaren Genel Koordinatörlüğünü yaptığı Kuzey Haber Ajansı ile çeşitli belgesel filmler, TRT TÜRK ve TRT ARAPÇA kanallarına TV programları yapıyor.
Eğitim alanında Elif Eğitim Hizmetleri ve Bayrampaşa Eğitim Hizmetleri adlı oluşumlarla, 1986 yılından bu yana okul öncesi eğitim ve 2005 yılından itibaren de ilaveten ilköğretim çağına hitap eden Bilgi Merkezi işletmeciliği gibi görevlerde bulundu.
Çeşitli STK’larda kurucu, başkan ve yönetim kurulu üyeliğinin yanısıra 2005-2009 arasında İTO Yönetim Kurulu üyesi ve 2007-2013 arasında da TOBB bünyesinde Gümrük Turizm İşletmeleri A.Ş'nin Yönetim Kurulu üyesi ve bir dönem Türkiye İzcilik Federasyonu Yönetim Kurulu üyeliği olarak görev yaptı.
Hali hazırda İTO Meclis Üyeliği, TOBB Genel Kurul Üyeliği vazifelerine devam etmektedir.
2005 – 2013 yılları arasında Mütevelli Heyet Üyeliğini sürdürdüğü İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde 2009-2013 arasında Mütevelli Heyet Başkanlığı yaptı. Erhan Erken İngilizce ve Fransızca biliyor, evli ve 4 çocuk babası.
ESERLERİ:
'Dünya Görüşü' ve 'Zaman Tünelinden Geçerken' adlarıyla Profil Yayınları tarafından yayınlanan iki kitabı bulunmaktadır.
HABER
İTİCÜ'de başarılı bir yıl
sondevir 12 Haziran 2012
İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ) Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken, tvnet televizyonunda yayınlanan röportajında üniversitenin yeni öğretim yılıyla ilgili bilgi verdi.
tvnet'te yayınlanan Net Bakış programının konuğu olan İTİCÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken, gazeteci Fikri Türkel'in geride bıraktığımız eğitim yılı, önümüzdeki dönem hizmete girecek yeni kampüs, açılacak yeni bölümler ve hedefleri konusundaki sorularını cevapladı.
Her yıl 1200-1300 öğrencinin İTİCÜ'ye kayıt yaptırdığını, bin kadar öğrencinin de mezun olduğunu kaydeden Erken, "6 binlere dayandı sayımız. Bir o kadar da mezun sayımız var, 11 yılda. Bu nedenle bin öğrenci bizim için iyi bir sayı" diye konuştu.
Eğitim yılına İTİCÜ olarak yeni rektörle girdiklerini hatırlatan Erken, şunları söyledi: "Geçen dönemde rektörümüz, Prof. Dr. Sabri Orman Bey'di. Bu yıl sene başıyla birlikte eski devlet bakanımız Prof. Dr. Nazım Ekren, rektörlük bayrağını devraldı.
Nazım Ekren Bey, bizim için yeni bir heyecandı, esasen her ekip değişikliği hem gelişme olabilir, hem de risk olabilir kurumlar açısından. Ama elhamdülillah, bizim için o süreç çok güzel geçti. Hocamızın devlet tecrübesinin olması, piyasanın içinden gelmesi, hem de hocalık tarafı yani bizim okulun konseptine uygun üç dört unsurun üzerinde toplandığı bir kişi olması, bence bizim için yeni bir kadro gelmesini bir zaafiyet olmaktan çıkardı, daha bir hareket oldu, bir heyacan oldu, okulda. Dolayısıyla bu heyecanı yaşadık.
İlk birkaç ay belki bir adaptasyon dönemiydi fakat, sene ortasından itibaren okulumuz açısından farklı protokollerin imzalandığı, farklı gelişmelerin yaşandığı ve farklı sulara yelken açtığımız bir dönem oldu."
İTİCÜ olarak en önemsedikleri şeyin kendilerine emanet edilmiş olan 6 bin tane öğrencinin 4 ya da 5 yıl en iyi eğitimi almaları ve okuldan çıktıktan sonra da en uygun işlere girebilmeleri olduğunu ifade eden Erken, "Yani bir eğitim kurumunun başarısı da oradan belli olur."
HABER
İTİCÜ'nün gurur günü
30 Haziran 2012
İstanbul Ticaret Üniversitesi 2011 - 2012 Akademik Yılı Mezuniyet Töreni Haliç Kongre ve Kültür Merkezi'nde gerçekleşti. Lisans ve Ön-lisans mezunu 975 öğrenci mezuniyet belgelerini aldı.
Törende yapılan konuşmalarda 'Hayat zor ama yılmayın, çalışan başarır ' mesajı verildi. İki bin kişilik salonun tamamen dolduğu Törene; Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ömer Dinçer, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, İTO Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Yalçıntaş, İTO Yönetim Kurulu Üyeleri, İTİCÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken, Mütevelli Heyeti üyeleri, İTİCÜ Rektörü Nazım Ekren, İTO Meclis üyeleri, kurucu Rektör Prof. Dr. Sait Sevgener ve öğrencilerin aileleri katıldı.
YENİ FAKÜLTE VE BÖLÜMLER MÜJDESİ
Törende konuşan İTİCÜ Rektör Nazım Ekren sözlerine 'Yaşadığımız bu coşkuya ortak olan herkese teşekkür ediyorum' diye başladı. Hedeflerinin özellikle ekonomide, ticarette ve hizmetler sektöründe nitelikli insan sermayesi oluşturmak olduğunu belirten Ekren, 'Yeni döneme bir yeni fakülte (Uygulamalı Bilimler Fakültesi),iki yeni bölüm (muhasebe ve denetim- Türkçe ekonomi) ve Sütlüce'de yeni kampüsümüzle gireceğiz' müjdesi verdi. Mezunların üniversite ile bağlarını koparmamalarını isteyen Ekren; 'Arkadaşlarınızla ilişkilerinizin devamlılığına özel önem vermelisiniz, mezunlar derneği aracılığı ile bu bağ devam edecektir 'dedi.
'GÖREVİMİZ BÜYÜK'
İTİCÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken, bugüne kadar İTİCÜ'den mezun olan 6000'e yakın gence yenilerinin eklenmesinin üniversitenin günden güne büyüdüğünün önemli bir işareti olduğuna değindi.
Erken, eğitimin önemine vurgu yapan Erken, '20 milyon çocuğumuz ve gencimiz örgün eğitim sisteminin içinde bulunuyor. Bu dinamik kitlenin; tarihi ve kültürü ile barışık, kimlik ve kişilik sahibi, yaradılış gayesine uygun bir çerçevede yetişmesi yarınlarımız için büyük önem taşıyor. Bizler İTİCÜ yönetimi olarak bu konularda üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz' mesajı verdi.
'SİZ TÜRKİYE'NİN GÜLLERİSİNİZ'
Törende konuşan İstanbul Valisi Mutlu, "Bizler sıkıntılı yıllarda okuduk ve sıkıntılı yıllarda mezun olduk" diyerek bugün üniversitelerde geleceğin Türkiye'sini inşa edecek gençlerin yetiştiğini söyledi. Mustafa Kemal Atatürk'ün sözleriyle gençlere hitap eden Vali Mutlu, şunları söyledi: "Atatürk gençler için; 'Gönül bahçemizin mis kokulu gülleri, istikbalimizin parlayan meşrebisiniz' diyor. Türkiye'de tüm kurumlar eğitim alanında büyük gayret sarf ediyor. İTİCÜ de bu manada sizleri en güzel şekilde donatma gayretinde. Ailenizin, dostlarınızın kıymetini bilin, Hocalarınıza karşı vefa borcunuzu asla unutmayın."
'HAYALİNİZDEN ASLA VAZGEÇMEYİN'
Yeni mezunların heyecanını paylaşan İTO&
8200;Başkanı Murat Yalçıntaş da yaptığı duygusal konuşmada İTO'nun prestij projesi olan İTİCÜ ile gurur duyduklarını söyledi ve gençlere 4 önemli tavsiyede bulundu. Yalçıntaş, 'Yenilikleri mutlaka takip edin, Sabırlı olun, Her işi sevgi ve aşkla yapın, hayallerinizden vazgeçmeyin. Hayat sizleri birçok hayalinizden vazgeçmeye zorlayabilir ama asla hayallerinizden vazgeçmeyin. İnsan hayalleriyle yaşar, hayallerini kaybedenler, hayatını da kaybeder. Hayat zor da olsa yılmayın " mesajı verdi. Yalçıntaş öğrencilere , 'Ailenize sahip çıkın, hocalarınızı unutmayın ve kalbinizin sesine kulak verin' dedi.
'KENDİNİZE YATIRIM YAPIN'
Törene katılan Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer de, artık üniversiteden mezun olurken verilen belge ve diplomaların tek başına bir şey ifade etmediğini, kendisine yatırım yapan gençlerin her zaman daha kazançlı çıkacağı mesajını verdi. Dinçer,' Önemli olan donanıma sahip olduğunuz mesleğinizi sürekli güncellemektir. Ayakta kalabilmeniz için hayat boyu eğitimi artık dikkate almak zorundasınız' diye konuştu.
Tören; bölüm, program birincileri ile onur belgesi hak edenlere diploma ve belgelerinin dağıtılmasıyla başlayıp, kep atma coşkusuyla son buldu.
HABER
Üniversite-İş dünyası işbirliğinde dev adım
SON DEVİR 16 Temmuz 2012
İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, İTİCÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken, İTİCÜ Rektörü Prof. Dr. Nazım Ekren ve İTİCÜ akademisyenlerinin katıldığı törende 7 maddelik protokole imza atıldı.
İstanbul Ticaret Odası (İTO) kurumsal sosyal sorumluluk ve prestij projesi olan İstanbul Ticaret Üniversitesi (İTİCÜ) ile bir ilke imza attı. İTO'da imzalanan protokolle, üniversite-sanayi işbirliğinin en somut örneklerinden biri hayata geçirildi.
İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, İTİCÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken, İTİCÜ Rektörü Prof. Dr. Nazım Ekren ve İTİCÜ akademisyenlerinin katıldığı törende 7 maddelik protokole imza atıldı.
İTİCÜ'nün 'girişimci üniversite' konseptine paralel olarak geliştirilen proje;
*Yenilikçi fikirlere açık bir platformun oluşturulması,
*Her iki kurumun da kurucu ortak olduğu Teknopark İstanbul'da üniversitenin bilgi birikimi ve tecrübesinin değerlendirildiği, iş dünyasının ihtiyaçlarının karşılandığı faaliyetlerin yapılmasını sağlayacak arazi tahsisinin sağlanması konusunda destek,
*Üniversite ile İTO bünyesindeki tüm meslek komiteleriyle etkin iletişimin sağlanması,
*Üniversite-İş Dünyası İlişkileri Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin kurulması,
*Ülkemizin rekabet edebilirliğine katkın sağlayacak fikirlerin uygulamaya geçmesine imkân verecek Üniversite İktisadi İşletmesinin kurulması,
*Uygulamalı ağırlıklı ders ve çalışmaların sektör uzmanları ve alan eğitmenleri tarafından verilmesinde İTO'nun Meslek Komitelerinin görüş ve önerilerinin dikkate alınması,
*Öğrenciler için staj ve iş talepleri başta olmak üzere kariyer planlamasının somutlaştırılacağı zeminin oluşturulması,
*İTİCÜ'yü tercihe edecek İTO üyelerinin çocuklarına, eğitim bedeli üzerinden yüzde 15'lik teşvik indirimi uygulanması konularını kapsıyor.
'Yakın takipçisi olacağız'
İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, protokolün etkin biçimde uygulanması için ısrarcı olacaklarını söyledi. İşbirliği alanlarının gerçekleştirilmesi, çalışmaların izlenmesi ve raporlanması için "ortak komisyon" kurulacağını kaydeden Yalçıntaş şöyle konuştu:
İTİCÜ; nitelikli insan kaynağı yetiştirmenin adreslerindendir. Ticaret ve sanayinin, akademik hayatla uyum içinde olmasını çok önemsiyoruz. Bilgi ile uygulama, iş ile eğitim, öğrencilik ile çalışma yaşamı, ancak bir arada değerlendirilebildikleri müddetçe başarılı sonuçlar doğurabilirler.
Yani başarının bir yanı teoriyse diğer yanı pratiktir. Bir yanı bilgiyse, diğer yanı deneyimdir. İki ucun arasındaki uyum ve denge, başarının ta kendisidir.
Dolayısıyla üniversite yöneticileri olarak bizler işte bu ideali hedefliyor, bu hayali gerçekleştirmek için gayret ediyoruz. Nitekim bu noktada Odamız ile üniversitemiz arasındaki bağları ve işbirliği kanallarını sıkılaştırıyoruz. Yapılan çalışmaların yakın takipçisi olacağız.'
Müjdeli açıklama
İmzalar atılmadan önce açıklama yapan İTİCÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken, 'Bugün, üniversite- iş dünyası ilişkilerinin somut belgeye dayandırılmış bir girişimini sizlerin aracılığı ile kamuoyuyla paylaşıyoruz.
İTO ile dayanışmamızın önemli bir halkasını konu alan bu protokolün her bir maddesi hem üniversitenin vizyonuna, büyüyüp gelişmesine katkı sağlayacak, hem de iş dünyasının üniversiteden beklentilerine cevap verecek bir çerçevede hazırlandı.
Uygulama aşamasında ise kamuoyu ve ilgili çevrelerin yakın takibinde olacağımız inancını taşıyoruz' diye konuştu. Erken, İTO'nun 400 bin üyesine vefa borcunu kısmen de olsa ödeyebilmek için, İTİCÜ'nün yeni kayıt yaptıracak olan İTO üyelerinin çocuklarına yüzde 15 indirim uygulayacağının müjdesini verdi.
Girişimci Üniversite konsepti
Törende konuşan İTİCÜ Rektörü Prof. Dr. Nazım Ekren, yüksek öğretimin uluslararası ticaretin önemli bileşenlerinden biri haline geldiğini söyledi.
Üniversitelerin artık standart veri ve bilgiyi evrensel kalitede sunmak, farklı veri ve bilgiler üretmek, öğrencilerine bunu üretme yeteneği kazandırmak rollerini üstlendiğini vurgulayan Ekren, 'İTİCÜ'nün kuruluş özelliğinden dolayı; piyasa, iş dünyası odaklı yönü göz ardı edilmemeli.
Piyasa odaklılık, girişimcilik, patentleme, üniversite - iş dünyası araştırma merkezi gibi önemli alanları kapsayan bu protokolle; toplumumuza, piyasalara, öğrencilerimize, öğretim üyelerimize ve İTO üyelerine bir hizmeti daha vermiş olacağız' dedi.
HABER
İTİCÜ, 3 fakültesini Haliç'e taşıdı
SON DEVİR 15 Ekim 2012
Üniversiteler arasında yüksek tercih edilirlik oranıyla üst sıralarda yer alan ve yüzde 85'lere ulaşan doluluk oranıyla dikkat çeken İstanbul Ticaret Üniversitesi 2012- 2013 Akademik Yılına yeniliklerle girdi.
Kaliteli mekân, kaliteli akademisyen ve kaliteli öğrenci konseptiyle büyüyen İstanbul Ticaret Üniversitesi, şehrin 4 noktasında 6100 öğrencisi ile yeni akademik yıla başlangıç yaptı.
Üniversiteler arasında yüksek tercih edilirlik oranıyla üst sıralarda yer alan ve yüzde 85'lere ulaşan doluluk oranıyla dikkat çeken İstanbul Ticaret Üniversitesi 2012- 2013 Akademik Yılına yeniliklerle girdi.
Üsküdar ve Eminönü'ndeki 3 fakültesini Sütlüce'deki devasa kampüsüne taşıyan üniversitedeki yeni dönem heyecanını üniversitenin Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken İstanbul TİCARET Gazetesine değerlendirdi;
İKİ YENİ MEKÂN HİZMETTE
Yeni dönem başlarken fiziki olarak da büyüdünüz, süreç nasıl işledi ?
İstanbul Ticaret Üniversitesi'nde yeni akademik yıl 3 Ekim'de başladı. Bu yıl 3 kampüsümüze ek olarak iki yeni mekanımız daha hizmete girdi. Bunlardan bir tanesi Küçükyalı'daki binalarımızın devamı niteliğinde olan ve yaklaşık 7 bin metrekarelik ek binadır. Bu binayı satın almıştık.
Yaz döneminde iç düzenlemesi ve mevcut binalarla bağlantıları tamamlandı. Artık Küçükyalı'da yaklaşık 20 bin metrekarelik kapalı alandan oluşan bir Mühendislik Fakültesi ve Meslek Yüksek Okulu'nun bulunduğu kampüsümüz mevcut.
Bu kampüsümüz inşaatı devam etmekte olan ve üniversitemizin de stratejik ortak olarak içinde yer aldığı İstanbul Teknopark'a yakın bir bölgede bulunuyor. Mühendislik Fakültesi bölümlerinin içerik ve programları itibariyle de Teknopark'ın konseptine uygun olarak kendisini reorganize ediyor.
30 BİN METREKARELİK KAMPÜS
Sütlüce kampüsü bu sürecin önemli bir parçası değil mi?
Bilindiği gibi Sütlüce'deki kampüs yaklaşık 40 bin metrekarelik bir yer. Bünyemize geçen yıl kazandırdık, iç düzenlemesi uzun bir süredir devam ediyordu. Büyük bir bölümü bitirildi ve önce eğitime başlayacak bir alan hazırlandı. Geçen hafta üç fakültemizi oraya taşıdık. Hukuk, İletişim ve Ticari Bilimler Fakültelerinin öğrencileri yeni döneme Sütlüce'de girdi.
Akademisyenlerimizin çalışma ofisleri, sınıflar, anfiler, öğrencilerimizin kulüp alanları, kantinler, dinlenme bölümleri, kütüphanemiz, konferans salonumuz ve iletişim fakültemiz için çok modern bir stüdyo bu bina içinde tasarlandı.
Ayrıca üniversitemizin ulusal ve uluslararası faaliyetleri için özellikle şehir dışından kısa dönemli gelecek akademik misafirlerimiz için Rektörümüzün isteğine uygun olarak bir bölümü misafirhane olarak düzenlendi.
İTO CAMİASI GURUR DUYACAK
Bu çalışmalarınızın zaman zaman eleştirilmesine ne diyeceksiniz ?
Geçenlerde İTO Meclisi'nde bu misafirhanemiz için burada otel mi yapılıyor diye bir üyemizin eleştirisi oldu. Tabii İstanbul'un yeni gelişen bu önemli bölgesinde yapılmakta olan böylesi bir yatırım herkesin dikkatini çekiyor. Henüz tam olarak herkes içeriğini görmediği için bazen yanlış bilgiye dayalı yorumlar da yapılabiliyor. Biz bunları çok tabii karşılıyoruz. Üstelik Meclis üyelerimizin kendi kurumları ile ilgili hassasiyetlerinden de memnuniyet duyuyoruz. Sütlüce kampüsünün düzenlemesi tam olarak bittiğinde tüm üyelerimize yönelik açık bir tanıtım çalışması yapacağız. Tahmin ediyorum ki, İTO camiası da kendi gözleri ile gördüklerinde bu yeni yatırım ile ilgili gurur duyacaklar.
DENİZ YOLU KULLANILACAK
Ulaşım konusunda pratik çözümler ürettiniz mi ?
Sütlüce kampüsümüze öğrencilerimizin intikali ile ilgili de bir dizi çalışmamız oldu. İstanbul'un çeşitli noktalarından araçlar günün belirli saatlerinde öğrencilerimizi yeni mekana taşıyacaklar. Ayrıca daha önce de sözünü ettiğimiz gibi deniz yolu ile de bir imkan oluşturuldu. Turyol ile yapılan bir anlaşma neticesi bir motor tahsis edildi. Bu motor da öğrencilerimizi deniz yolu ile Sütlüce'ye taşımaya başladı. Tahmin ediyorum ki, bu uygulama İstanbul'da ilk defa yapılıyor. Dört bir tarafı sularla kaplı bir şehir olan İstanbul'umuzun şehir üniversitesi olan Ticaret Üniversitesi öğrenci ve öğretim üyelerinin Boğaz ve Haliç kıyısındaki kampüslerine deniz yolunu kullanarak gidip gelmelerini sağlamaya başladı.
Sütlüce kampüsümüzdeki kütüphanemiz ve konferans salonumuz tahmin ediyorum Kasım ayı içinde tam olarak faaliyete geçecek. Gönül isterdi ki okullar açıldığında tüm birimler hiç bir eksiksiz hizmete girsin. Fakat maalesef bazı küçük aksamalar yaşandı.
ÜSKÜDAR BİNASI DA YENİLENDİ
Üsküdar kampüsünde bir revizyon var mı ?
Üsküdar binamızda da bazı düzenlemeler ve yenileme yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Üsküdar binamızda eğitim gören öğrencilerimiz de iç mekanı ve etrafındaki bahçesi ile güzel bir mekânda eğitimlerini sürdürebilmek için Kasım başına kadar sabretmek durumunda kalacaklar. Takdir edersiniz ki hem eğitimin sürdürülmesi hem de mekânların düzenlenmesi aynı anda gerçekleşirken bazen istem dışı gecikmeler meydana gelebiliyor. Ben gerek velilerimizin, gerek öğrenci ve öğretim üyelerimizin bu aksamaları anlayışla karşılayacaklarını umuyorum. Her şey daha iyi bir İstanbul Ticaret Üniversitesine ulaşılabilmek için yapılıyor. Mevcut yapılarımızın hizmete girmesi ile Üniversitemizin yaklaşık 10 yıllık mekan ihtiyacı karşılanmış olacak.
YÜZDE 15 İNDİRİM BU YILDAN İTİBAREN GEÇERLİ
İTO ile imzaladığınız protokoldeki ' İTO üyelerinin çocuklarına %15 indirim imkânı sağlanacak' maddesinin yansıması nasıl oldu ?
Bu yıl İTO ile yapılan protokolün neticesi , 2012-2013 eğitim yılından itibaren üniversitemize kayıt yaptıran İTO üyelerinin çocukları için yüzde 15'lik bir indirim yapmaya başladık. Bu gelişme üyelerimizi çok memnun etti. Fakat daha evvelden üniversitemizde okuyan çocuklarımızın velilerinden de aynı uygulama kapsamına girme talebi bizlere ulaştı. Takdir edersiniz ki her yenilik karar alındığı tarih itibariyle sonrası için geçerli olabiliyor. Bunların hepsini geriye dönük olarak da uygulamak imkanlarımızın dışına çıkıyor. Bir kaç yıl evvel yeni kayıt olan öğrencilerimize bilgisayar hediye etme uygulamasına başlarken de buna benzer itirazlar olmuştu. O zaman da aynı tarzda bir açıklama yapmış ve üzülerek de olsa bir önceki öğrencilerimizi bu imkandan yararlandıramamıştık.
ÜCRETLER MİNİMUM SEVİYEDE
Öğrenci ve velilere bir mesajınız var mı ?
Öğrenci ve velilerimizden bu hususla ilgili anlayış bekliyoruz. İTİCU şu an itibariyle öğrencilerinin yaklaşık %40'ını burs yönetmeliğinde beyan ettiği tarzda çeşitli şekillerde desteklemeye çalışıyor. Öğrenim fiyatını en minimum seviyelerde tutuyor aynı zamanda da eğitim kalitesini sürekli arttırmaya gayret ediyor. Tüm bu özellikler beraberce değerlendirildiğinde mevcut uygulamalarımıza daha müsamahalı bakılabileceğini düşünmekteyim.
İTİCÜ, uzun yıllar Devlet tecrübesi yaşamış, akademik geçmişi itibariyle de saygın bir ilim adamı olan Prof. Dr. Nazım Ekren'in rektörlüğünde, yaklaşık 300'e yakın kadrolu öğretim üyesi, 6000'e yakın öğrencisi, 6 Fakülte, bir Meslek Yüksek Okulu, Sürekli Eğitim Merkezi, sayıları sürekli artan Araştırma Merkezleri, Yüksek Lisans ve doktora programları ile isminden söz ettiren bir üniversite olmayı başardı.
İTİCU 130 yıllık maziye sahip İTO'nun maddi ve manevi desteği ile İstanbul'da her yönü ile kaliteli bir üniversite oluşturma hedefine yönelik gelişmesini sürdürüyor. 11 Yılda yapılanlar çok önemli olsa da bunun yeterli olmadığı bilincindeyiz. İTİCU sadece Türkiye sınırları içinde değil uluslararası düzeyde saygın, kaliteli ve tercih edilen bir üniversite olmalıdır. Mütevelli Heyet ve akademik kadro olarak bu hedeflere ulaşmak en önemli önceliklerimiz arasındadır.
HABER
Marka Tescilinde ve Korumasında Uluslararası Uygulamalar Sempozyumu
Fikri Mülkiyet Hukuku ve Rekabet Hukuku Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından gerçekleştirilen Marka Tescilinde ve Korumasında Uluslararası Uygulamalar Sempozyumu 07-08 Aralık, 2012 tarihinde İstanbul Ticeret Üniversitesi'nin Eminönü Kampüsü’nde gerçekleştirilecektir.
2 gün boyunca devam edecek ve 5 oturumda gerçekleştirilecek sempozyumda
•Uluslararası Marka Tesciline İlişkin Madrid Sistemi
•Amerika’da Marka Tescili ve Koruması
•Topluluk Marka Tescili ve Hak Sahiplerine Sağladığı Avantajlar
•Almanya’da Başarılı Marka Korumasının İpuçları
•Japonya’da Marka Tescili ve Koruması
gibi başlıklar masaya yatırılacak.
Başlama Tarihi : 07.12.2012
Bitiş Tarihi : 08.12.2012
İTİCÜ Mütevelli Heyeti Başkanı Erken yazdı
YÖK kanun taslağı üzerine
Türkiye'de yeni Anayasa hazırlanması çerçevesinde bir çok alanda kapsamlı çalışmalar yapılıyor. Yüksek öğrenim alanında da son birkaç yıldır çeşitli zeminlerde toplantılar, paneller, çalıştaylar düzenlenmekte. Buralarda ana amaç nasıl daha iyi bir Yüksek Öğrenim Sistemi oluşturulabilir sorusuna doğru cevaplar bulabilmek.
HABER
Erhan Erken: YÖK'e mortgage önerdi
sondevir 1 Nisan 2013
İstanbul Ticaret Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken, yeni YÖK tasarısının rektör ve dekanları seçme hakkını mütevelli heyetlerinin elinden almak istemesini eleştiriyor ve ekliyor: 'Atamayı kim yaparsa görevden almayı da o yapabilir. Yani YÖK, ihtiyaç duyarsam rektörü de görevden ancak ben alabilirim diyor.'
Yeni YÖK yasa tasarısını değerlendiren İstanbul Ticaret Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanı Erhan Erken, yeni YÖK tasarısının kamuoyuna sunulan haliyle 1991 ve 2005 yıllarındaki durumdan geriye götürdüğünü söyledi. YÖK'ün tüm yetkiyi elinde bulundurma isteğine anlam veremediklerini ifade etti.
Tasarıyı eleştiriyorsunuz. Niçin?
Her şeyden önce tasarı bu haliyle çıkarsa ben ve heyetteki diğer arkadaşlarımın, 5 kuruş ücret almadan yaptığımız bu görevi artık yapmamızın pek fazla anlamı kalmayacak. Çünkü daha evvelki yönetmeliklere göre vakıf üniversitelerinin mütevelli heyetlerini kurucu vakıf seçerdi. Yeni taslakta YÖK, kurucu vakıf yönetimine diyor ki 'isimleri bana bildirin, atamayı YÖK yapsın.' Vakıf üniversiteleri kendi rektörlerini ve dekanlarını YÖK'ün görüşünü alarak atayabiliyorlardı, gerekçeleri olduğu zaman da rektörle yollarını ayırabiliyorlardı. Şimdiki taslakta diyor ki, 'Rektör ataması konusunda siz bana isim bildireceksiniz, atamayı YÖK yapacak.' 'Dekan atamasında ise Mütevelli Heyetlere hiç bir insiyatif tanımıyor. Dolayısıyla atamayı kim yaparsa görevden almayı da o yapabilir. İhtiyaç duyarsam Rektörü de görevden ancak ben alabilirim diyor.'
Rektörü mütevellinin seçememesinin ne gibi zararı olabilir?
Mütevelli heyet kurumun stratejik planını yapar. Hedeflerini koyar ve sonrasında da bunun yürüyüp yürümediğini denetler. Rektör CEO gibidir. Eğer işletme o hedefe ulaşamıyorsa, mütevellinin rektörü görevden alma yetkisinin olması gerekir. Yoksa o yapıyı işletemezsiniz.
Tasarının yetersizliğine dair somut bir örneğiniz var mı?
Mesela Mücevherat Mühendisliği Bölümü açmak istiyorduk. Bu talebimizin gerçekleşmesi için 300 civarında rektörden oluşan üniversitelerarası kuruldan geçmesi gerekiyor. Ancak birçok hocamızın ilgi alanları itibariyle böyle bir bölüme ihtiyaç olup olmadığına dair bir fikri yok. Biz Ticaret Odası'nın üniversitesiyiz. Piyasayı biliyoruz. Çok önemli görüyoruz. Az daha reddediliyordu. O zamanki rektörümüzün devreye girmesiyle bu sıkıntı aşılabildi.
Bu taslağın hiç mi doğru tarafı yok?
Bana göre 2005 yılındaki ve 1991'deki metinlerden gerideyiz. Biz YÖK bir koordinasyon kurulu olarak çalışsın istiyorduk. Akademik akreditasyon ve mali denetim uluslararası kuruluşlar veya özerk kuruluşlar tarafından yapılsın. YÖK hem düzenleyici hem denetleyici olduğu zaman tekelci bir yapıya dönüşüyor.
HEDEF ORTA BOYLU ÜNİVERSİTE
YÖK'ün üniversite eğitimi stratejisi yoksa siz stratejinizi neye göre hazırladınız?
Evet şu anda öyle bir stratejik planımız var. Daha çok orta boylu bir üniversite olma hedefindeyiz. Çok büyümek istemiyoruz. Ticaret ağırlıklı, şehir üniversitesi olmak istiyoruz. Araştırmalara yönelik çalışmalar yapmak istiyoruz. Bu açıdan belli hedeflerimiz var.
Fakat bu hedeflerin ülke açısından nereye oturduğunu tam olarak biz de kestiremiyoruz.
Mevcut vakıf üniversitelerinin vakıf anlayışına uygun hareket etdiyor mu sizce?
Bugün 70 civarında vakıf üniversitesi var ise ancak bunun üçte biri gerçek vakıf üniversite tanımına uyacak şekilde bir işleyişe sahip. Diğerlerinin biraz daha özele yakın tarzları var. Devlet de, bu durumu gördüğü için özel üniversite modeline kapı açılmaya çalışılıyor.
EĞİTİM 'MORTGAGE'İ ÖNERDİK
Taslağa girmesini istediğiniz önerileriniz oldu mu?
Eğitimin finansmanıyla ilgili önerilerimiz oldu. Çünkü bir öğrenci 5 yılda 75 Bin TL ödüyor. Eğer bu şartlarda bir aile cari faizlerle kredi alırsa o aile mazallah batar. Ama öğrencinin işe girdiği zaman ödeyeceği düşük faizli ve 8-10 yıllık vadeli bir eğitim kredisi açılabilme imkanı olduğunu düşünün. Mortgage gibi. Maliye Bakanlığı'nın bakış olumlu, bunun üzerinde çalışmak gerekiyor.
Statü değiştirmek isteyen okula bir kez hak verilmeli
Tasarıdaki özel üniversite statüsü sektörü nasıl etki eder?
Eğitime yatırım hiçbir zaman kötü bir şey değil. İsteyen yatırım amaçlı da olsa eğitime girebilmeli. Ama bir işadamı bir fabrikada, iktisadi bir teşebbüste düşündüğü kar oranını bence eğitim işinde o miktarda düşünmemeli.
Vakıf üniversitelerinden özele dönüşen olur mu?
Olabilir. Vakıf üniversiteleri olarak bir sefere mahsus olarak statü değiştirmek isteyenlere hak verilsin diye bir teklifimiz var. Bu teklifi yaptık ama taslak Milli Eğitim Bakanlığı'na nasıl gitti bilmiyoruz. Kendini vakıf olarak tanımlayan vakıf olmalı, özel olarak tanımlayan da özel olmalı.
HABER
Erhan Erken, Akşemseddin'i anlatacak
18 Mayıs 2013
Ahmet Murat'ın sunduğu Aklıselim'in 18 Mayıs Cumartesi günkü konukları, Doç. Dr. Mustafa Güneş ve
Erhan Erken. İlk bölümün konuğu Doç. Dr. Mustafa Güneş ile Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemseddin
konuşulacak.
Akşemseddin'in Osmanlı manevi dinamiklerini nasıl etkilediği incelenecek. İstanbul'un fethi sırasında gösterdiği kararlılık irdelenecek.
İkinci bölümde, kurduğu internet siteleriyle kültür hayatına yenilikler sunan, Erhan Erken konuk oluyor. Erken ile internet yayıncılığı, internet yayıncılığının geleceği ve imkânları değerlendirilecek.
Aklıselim, 18 Mayıs Cumartesi günü, saat 10.50'de TRT 1'de.
YORUM
sondevir yazısı
Edebiyatçıların uğrak yerleriydi kahvehaneler
Cem Sökmen’in ‘Aydınların İletişim Ortamı Olarak Eski İstanbul Kahvehaneleri’ kitabı, başlangıçtan beri gelişiminden bahsettiği bu merkezlerdeki değişimi ve dönüşümü anlatıyor..
HABER
Hanlarla Plazalar arasında zihniyet farkı çok
Zaman 20 Aralık 2013
Erhan Erken, TRT Türk'te ekrana gelen 'Hanlardan Plazalara' programında zaman içinde değişen mekânların etkisini irdeliyor. Genç yaşlardan beri ticarî hayatın içinde bulunan ve uzun yıllar TOBB ve İTO'da yönetici üye olan Erken, şahit olduğu değişimi tartışmak için program yapmaya karar vermiş.
Mekânın insan ilişkileri üzerindeki etkisi, bu konuda kafa yormuş herkesin malumu. Değişen ya da dönüşen mekânlar insanlar arasındaki ilişkileri de etkiliyor. Bunlardan biri de ticaretin yeni mekanı plazalar.
Erhan Erken de mekan ve ticaret ahlakı üzerine çalışmaları olan biri. Erken, TRT Türk'te 13 bölüm sürecek 'Hanlardan Plazalara' programında ticaretteki dönüşümün şahitlerini konuk ediyor.
Birçoğumuzun 'Modernleşmenin getirdiği kaçınılmaz gelişmeler' olarak gördüğü, giderek plazalara sıkışan iş hayatı için, "Bu objektif bir gelişme değil." diyen Erken, bu şekilde bir dönüşümün hem insan ilişkilerini hem de iş ahlakını olumsuz etkilediği görüşünde.
Erken, İstanbul'da tarihi yarımadanın ticaretten soyutlanarak tamamen turistlere tahsis edilmesinin şehrin ruhunu öldüreceğini söylüyor.
"Yıllarca İTO'nun kürsüsünden konuştum. Benim gürültüm yetmedi." diyerek programa başlama gerekçesini açıklayan Erken ile 'Hanlardan Plazalara'yı ve İstanbul'un kentsel dönüşüm macerasını konuştuk.
'Hanlardan Plazalara' programını diğerlerinden farklı kılan ne? Bu bir ekonomi programı mı?
Ticaret erbabında gördüğüm sıkıntıları naklettim. Diğerlerinden farkı konuklarımın genelde orta düzey girişimciler olması. Cam işini yaparken herkes Paşabahçe ile konuşmamızı bekler ama biz esnaf Rauf Bey ile konuştuk. O bize hem züccaciyeyi hem de mercanın genel halini anlattı.
Aynı şekilde deri sektöründe de ihracat yapanla ve küçük bir ayakkabıcı ile konuşuyoruz. Bu bir sektör programı değil yani. Var olan programlarda en büyüklere gidip nasıl büyüdükleri sorulur. Biz ise, 'Ama çok büyümediniz mi?' sorusunu soruyoruz.
Bir yandan İstanbul Borsası gibi modern ekonominin simgesi bir kurumla, bir yandan da ufak bir dokuma esnafıyla görüşüyorsunuz...
Bütün bunlarda hep ortak şeyleri görüyoruz; büyüme sürecinde insanların dökülmesi. Bir de mekânın değişmesinin insan ilişkilerine etkisi.
Mekân değişikliği insan ilişkilerini ne kadar değiştiriyor?
Mekânsal değişikliğin insan ilişkilerindeki yozlaşmaya tesiri bilimsel bir araştırmayla varılan bir sonuç değil. Ama ipuçları çıkıyor ortaya.
Mesela biri, 'Eski usta-çırak ilişkileri bitti, biz şimdi çıraklarımızı zapt edemiyoruz.' diyor. O eğitim sistemi kayboldu, yeni bir sistem de oluşmadı.
Ayrıca ilk programda AVM'deki temizlik görevlisi 'Burada zenginle fakirin farkını gördüm.' diyor. Eskiden belki bu kadar keskin bir hissetme yoktu. Bugün de hanlarda varlığı ve yokluğu bu kadar net hissetmiyorsun. O mekân bunu sana hissettirmiyor. Ayrıca han esnafının müşteriyle ilişkileri de daha bire bir.
Kentsel dönüşüm projelerinde ticaretin tarihî yarımadadan çıkarılmasını eleştiriyorsunuz...
Yarımadanın ticaretten tamamen arındırılması insanların da buradan gitmesine sebep olur. Belki sadece büyük imalatlar çıkarılabilir ama hepsini zorladığınız zaman, örneğin Tekstilkent'in dolması için Sultan Hamamı'nın da boşalması lazım. Şimdi belediye burayı boşaltmak için ısrar ediyor. Boşalttığınız zaman eski İstanbul insandan arındırılmış bir yer olacak. Buraya sadece turistler gelecek. Bizim o çok sevdiğimiz şehir tamamen turistlerin dolaştığı bir muhit olacak.
Bunun sonucu ne olur peki?
Mesela camiler... Nefis ezanlar var Sultan Hamam'da ama o civarda camilerin içinde cemaat yok. Neden, çünkü Süleymaniye'nin etrafında, Sultanahmet'te, Beyazıt'ta oturan insan yok. Öyleyse ne kıymeti var, camiyi aydınlatmışsın falan...
Eskisi gibi de tutulamayacağına göre çözüm ne olmalı?
Bu mekanlar eskisi gibi tutulsa da orada yürünmezdi. Ama orayı taşırken onun ruhunu da, yani değişmesi gerekenlerle, diğerlerini iyi bulabilmek lazım. İşte biz programda bunun cevabını arıyoruz.
Programa aldığınız konuklar bu bölgedeki esnaflar. Onlarda bu cevabı bulabildiniz mi?
İşin doğrusu çok bulamadık. Devlet bu kentin büyümesine ne kadar hazırlıksız yakalandıysa, halk da o kadar hazırlıksız. Kentlerin ruhunun korunması konusunda bir zihniyet geliştiremedik ne yazık ki.GÖRÜŞ
Tarihi süreçte şehir, ekonomi, insan ve mekan ilişkileri
Erhan Erken
Sondevir 5 Nisan 2014
Osmanlı Devleti döneminde payitaht olan ve Cumhuriyet'le birlikte resmi başkent olmasa da bir nevi ekonomik ve kültürel başkent vasıflarını sürdürmeye devam eden İstanbul, bu dönemlerde başlıca üç bölümden oluşmaktaydı.
Birincisi , Nefs-i İstanbul diye adlandırılan eski İstanbul, sur içi, bugün Fatih ve Eminönü bölgelerini içine alan kısım...
İkincisi, Pera dediğimiz Haliç’in Taksim tarafı; üçüncüsü de Boğazın öte tarafı, yani Üsküdar.
Şehir geliştikçe bu bölgeler de çevrelerini genişlettiler, etraflarında yeni yerleşim bölgeleri ve iş alanları oluşmaya başladı.
Nefs-i İstanbul’un Eminönü bölgesi, Boğaz ve Haliç gibi iç su yollarının kesişim noktasında bulunmasının da verdiği avantjla çok uzun bir süre toptan ticaretin, hizmet sektörünün ve İstanbul’un çevre yerleşim yerleri ile ilişkisinin adeta merkezi olma fonksiyonunu ifa ediyordu. Neredeyse her sektörün burada bir piyasası vardı. Trakya ve Rumeli tren ağı buraya bağlanıyor, deniz yoluyla gelen mallar buraya iniyor veya buradan sevk ediliyordu. Ayrıca Boğazın ve Haliç’in iki yanındaki insanların karşılıkla olarak taşınması konusunda da Eminönü önemli bir merkez olma işlevi görüyordu
Eminönü’nde bir çok ürünün özel iskelesi vardı. Ayrıca haftanın muhtelif günleri buradan İstanbul boğazının öte yakasındaki ve Haliç kıyısındaki semtlerine deniz yoluyla mal taşıma seferleri düzenlenirdi. Eminönü bölgesi toptancı esnafı bu günlere yönelik olarak kendilerini hazırlardı. O günlerde ilgil bölgenin tüccarları gelir, ihtiyaçlarını temin eder ve iskelede bekleyen mavnalara yüklenen mallarını alıp giderlerdi.
Ayrıca meyve, sebze ve bostan hali de uzunca bir süre Eminönü ile Unkapanı arasındaki bölgede hizmet görmüştü.
Özellikle 1940'lı yıllardan sonra, Prost planının da tesiriyle, Haliç’in Avrupa yakasında, Unkapanı köprüsünün Cibali sonrasına bir bölüm sanayi taşınmaya başladı. Geçen yıllar içinde sur dışı bölgelere (öncelikle Sağmalcılar, Topçular, Sefaköy), karşı yakada da Kartal, Pendik ve Tuzla bölgelerine sanayinin ve bazı toptancıların gittiğini görüyoruz.
1980 İhtilali sonrasında İstanbul’un Nefs-i İstanbul'daki bu merkezi , askeri yönetim iradesinin de verdiği destekle çevreye doğru taşınmaya başladı.
İlk etapta İkitelli civarında sanayi sitelerinin oluşturulması ile 30’un üzerinde sektör için yerleşim yerleri planlandı ve çalışmalar başladı. Kooperatifler kurulması teşvik edildi, arsalar tahsis edildi ve ihaleler sonrası inşaatlara girişildi. 1980’lerin ortalarında başlayan bu hareket 1990’lı yıllarda bu bölgelerde iş yerlerinin inşaatlarının bitmesi ile kuvveden fiile geçme sürecine girdi.
Meyve ve sebze hali eski adı ile Sağmalcılar yeni adıyla Bayrampaşa’ya, bostan hali Zeytinburnu civarına, kuru gıda ticareti de Rami bölgesine doğru gitmeye başladı.
Anadolu yönünde de Tuzla ve Gebze bölgelerine doğru ciddi bir yayılma göze çarpıyordu.
Şehrin merkezinin boşaltılması çalışması sırasında sektörlerin taşınma süreci çok sancılı olayları da beraberinde getirdi. Firmaların yıllarca edindikleri piyasa yerleri dağıldı, gıda sektöründe olduğu gibi çift taşınma (önce Rami'ye sonra da Mega Center'a) bir çok firmanın kapanmaya kadar giden serüvenini hızlandırdı.
Bazı sektörler ise bu taşınma sürecine kısmen muhalefet etti. Kendileri için yapılan bölgelere gitmekte kısmen yavaş davrandılar, başka alanlara yöneldiler veya yerlerini terk etmediler. Özellikle tekstil sektörü bu süreci çok somut olarak yaşadı. Onlar için inşa edilen Tekstilkent ve Giyimkent gibi iş alanları bugün bile istenen bir doluluğu sağlayamadı. Onun yerine Zeytinburnu, Merter ve Fatih'de ihtisas alanlarına göre tekstil piyasaları oluştu.
1980 Sonrası Türkiye Ekonomisi’nin genel anlamıyla dışa açılması ve dünya piyasaları ile daha fazla entegre olmasının, içerideki ticari ve sınai faaliyeti ciddi bir şekilde etkilediğini gözlemlemekteyiz. Bu açılım yeni zenginlikleri beraberinde getirdi.
İş adamlarımızı ve özellikle küçük çaplı işletmelerimiz iş öğrendi, organizasyon kaabiliyetlerini geliştirdi, kaliteli mal üretme mecburiyeti arttı. “İnovasyon” diye bir kavramın öneminin farkına varıldı, kurumsallaşma ihtiyacı belirgin hale geldi, profesyonelleşme olmazsa olmaz bir hal aldı.
Büyük sermayenin dışa açılımı, onların tedarikçilerini de etkiledi. Bu sürece ayak uydurabilenler ayakta kaldı, uyduramayanlar piyasadan çekilmeye başladı.
Gayri Safi Milli Hasıla olarak da ifade edilen Milli Gelirin artışı, talebi de arttırdı. Talep üretimi, üretimin artışı üretilen malların pazarlama ihtiyacının artmasını, tüketimin teşvik edilmesini derken bu zincirleme olay ekonomiyi sürekli büyütmeye devam etti. Talebin karşılanacağı mekanlar yani perakende alış verişin yapıldığı alanlar da yurt dışına açılımın verdiği bilgi ve görgü ile farklılaşmaya başladı.
Dükkanlar marketlere ve büyük alışveriş merkezlerine doğru evrilme sürecine girmişti ve bu süreç gittikçe hızlanıyordu.
Bu arada eski toptancılığın da şekli değişiyordu. Zayıf toptancılar bu sürece direnmekte zorlanıyorlardı.
Ayrıca üretim artışı küçük imalatçıları gittikçe zorlar oldu. Her alanda büyüme bu sürece ayak uyduramayan daha çok küçük ve orta boy işletmeleri sıkıntıya soktu.
Türkiye’nin dışa açılım hamlesine ayak uyduran KOBİ’ler bu kanaldan yol alarak işlerini geliştirebildiler ve kendileri için yurt dışında yeni alanlar buldular. Bazıları yurt dışında yatırımlara bile giriştiler. Fakat bu gelişim ve dönüşüm her kesim için maalesef aynı oranda başarılı olmadı.
1990’lı yıllar yüksek enflasyon ve yüksek faizli dönem finans imkanları güçlü kesimlerin daha da güçlenmesine sebep oldu. Tam dönüşüm sürecine yakalanan KOBİ’lerden bu süreci atlatamayanlar kazançlarının büyük bölümünü ya ham madde tedariki sırasında zamlara, ya sermaye bulabilmek için yüksek faiz alan banka ve finans kurumu gibi yerlere veya yüksek kira olarak mülk sahiplerine ödediler.
2000’li yıllar Türk ekonomisi için yeni bir dönüşüm sürecini beraberinde getirdi. Yeni ekonomik yapı, küresel sermayenin yurt içine girmesi için çok daha uygun bir ortam oluşturuyordu. Faizlerin ve enflasyonun düşme trendine girmesi bir açıdan iyi bir ortam oluşturken, para politikalarını gereği olarak ithalatın rahatça yapılabilir olması yurt içindeki bir çok imalat biriminin zayıflamasını ve sonra da kapanmasını beraberinde getirdi.
Bu süreçte Türkiye’nin ara malı ithalatının genel ithalatının %60’ları civarında seyretmesi bu malları üreten KOBİ tarzı küçük sanayinin ortadan kalkmasına yol açtı. Bu süreci iyi okuyabilenler ithalat yaparak kendilerini kurtarabildiler fakat bu dönüşümü yapamayanlar ya küçüldüler veya ezildiler
Bu arada imalat ve satış hacimlerinin büyümesi, büyük imalatçıların kendi dağıtım ağlarını ve zamanla da satış merkezlerini kendilerinin kurmaları gerçeğini de beraberinde getirdi. Dolayısıyla toptan, yarı toptan ve perakende piyasaları bu gelişmeden ciddi şekilde etkilendiler.
Merkezi hükümetin söylem olarak ciddi bir gayret gösterdiğini ifade etse de bu dönüşümde KOBİ’lere gerekli desteği sağlayamadığını üzülerek müşahade ediyoruz. Veya başka bir ifade ile sağladığını zannettiği desteğin, gelişmeler karşısında yetersiz kaldığını görüyoruz..
Eski KOBİ ailelerinin çocuklarının büyük bölümü babalarının işlerini devam ettiremez hale geldiler. Devam etmeye çalışanların önemli kısmı da başaramadı. Bu kesimlerin büyük bölümü beyaz yakalı diye tarif edeceğimiz sınıfı oluşturmaya başladılar. Çünkü gelişen ekonomik yapı çok sayıda yetişmiş yönetici zümreye ihtiyaç duymaktaydı.
Tabii bu arada ülkede kırsal alandan şehirlere doğru ciddi bir insan akını olmakta, şehirlerde imalatın yanında gittikçe artan bir hizmet sektörü devreye girmekteydi.
1990’larda sanayi kısmen üzerinde durulan bir alan iken 2000’li yıllarda hizmet sektörü ülke için daha tercih edilir bir dal olmaya başladı.
2000’li yıllarla birlikte, 1980’lerde başlayan özellikle İstanbul’un merkezinin çevreye taşınması çalışması hedefi bir çok alanda şekil değiştirdi, bazılarında başarılı oldu bazı alanlarda ise yetersiz kaldı.
Önemli bir örnek olarak İkitelli projesi ilk kurgulandığı zamandaki hedeflerine yeteri kadar ulaşamadı. İnşaatlar çok uzun sürdü, iskan meseleleri tam anlamıyla çözülemedi, bazı sektörlerde iş yeri büyüklüklerinin zamanla yeterli olamadığı görüldü. Ayrıca bu entegre projede, yeni oluşturulan sanayi sitelerinin etraflarındaki yerleşim alanlarının gerek hızı, gerekse de buralara insanların taşınması için gerekli alt yapı, yol, metro gibi hizmetler aynı hızla hizmete giremedi. Bu da ilk etapta buralara taşınmayı menfi manada etkiledi. Aynı zamanda bu yetersizlikler ciddi bir trafik keşmekeşini de beraberinde getirdi.
Bir diğer gelişme de İlçe sınırları içinde çok fazla (Alış Veriş Merkezi) AVM'nin yapılması olarak ortaya çıktı. İlçe Belediyelerinin AVM ‘lerin kontrolsuz biçimde kendi bölgelerinde yapılmasına izin vermeleri o bölgelerdeki esnaf ve küçük tüccarları zayıflattı ve yok etti. Bu da ayrı bir problem olarak önümüze geldi. 2000’li yılların ortalarından itibaren mevzusu edilen Perakendecilik Yasasının hala çıkarılamaması hükümet açısından önemli bir eksi puan olarak ortada durmaktadır. Artık bu kanunun çıkmasının fazla da bir yararı bulunmamakta, muhtemelen böyle bir kanunun çıkması bundan böyle yine küçüklerin daha fazla hırpalanmasına sebep olacaktır.
Küçük imalat birimleri, küçük toptancılar, esnaf yapıları dağıldıkça bunların kendi aralarında yüzyıllardır kurmuş oldukları mesleki dayanışma, komşuluk ilişkileri, esnaf dayanışmaları da bu gelişime ayak uyduramadı. Bu kesimler değişim karşısında yalnızlık duymaya başladılar.
1990’lı yıllarla beraber mesleki dernek ve vakıfların daha fazla ortaya çıktığını görüyoruz. Bu kesimler kendilerin bu tür kurumlar içinde ifade etmeye başladılar. Mesleki Dayanışma bu kurumlar çerçevesinde oluşmaya başladı. Tabii Ticaret ve Sanayi Odaları ve Borsalar da kısmen bu sıkıntıların ifade edildiği ve çözüm arandığı yerler olarak bu kesimler tarafından değerlendirilmeye çalışıldılar.
KOBİ’lerin bu gayretleri ne kadar başarılı oldu? Bu hususun geniş bir araştırma neticesi ortaya konulmasının gerekli olduğunu düşünmekteyim. Kısmen ithalata dayalı, kısmen gerek kamu gerekse de yerel yönetimlerin hizmetlerine yönelik işlerle büyüyen ve işlerini devam ettiren birçok kesimin bu durumunun reel bir ticari ve üretim ortamı olarak görünüp görünmemesi üzerinde hassasiyetle durulması kanaatini taşımaktayım.
Son yıllarda merkezi hükümetin teşviki, Finans kesiminin yoğun olarak devreye girmesi ile gerek inşaa süreci, gerekse de rahat borçlanabilen insanların satın alımları neticesi, inşaat sektörünü ülkenin ekonomik büyümesinde ciddi bir motor güç haline getirildiğini görmekteyiz.. Ayrıca kredi kartı ve tüketici kredilerinin verdiği açılım, rahat ve korkusuzca borçlanan ve geleceğini tehlikeye sokan büyük bir kitleyi ortaya çıkardı. Ülkenin GSMH’sı 850 milyar dolarlara çıkmakla birlikte hanelerin finans kesimine borcu da 350 milyar TL civarına yükseldi.
Bu dengelerin hassas bir şekilde yeniden ele alınması icap ediyor. Buralarda bölge bölge, sektör sektör, gelir grubu seviyelerini de nazarı dikkate alarak yeniden planlamaların yapılası gerekiyor kanaatini taşımaktayım.
Bu çerçevede mekansel değişikliklerin insanlarda oluşturduğu yalnızlaşma, destekten yoksun kalma psikolojilerinin de üzerinde özellikle durulması gerekiyor. Mekansal değişim, ekonomideki yapısal farklılaşma sektörlerde mesleki eğitimi de ciddi şekilde etkilemekte
Eskiden var olan usta çırak ilişkileri yapısal değişim ile yerini farklı yapılara bırakmak zorundakaldılar. Bu yapılar bir dönem Meslek liseleri ve Meslek Yüksek okulları çerçevesinde halledilmeye çalışılmaktaydı. Fakat özellikle 28 Şubat kararları diye şöhret bulan kısmi müdahale sürecinde İmam hatiplerin önünün kesilmesi için alınan tedbirler ülkemizde mesleki eğitime de büyük bir darbe vurmuştu. Son dönemlerdeki gelişmeler bu sıkıntıyı kısmen ortadan kaldırmakla birlikte yine de dengeler tam manasıyla yerine oturmuş görünmemekte.
Mesleki Eğitim, Hayat boyu eğitim gibi konuların verimlerinin artması, ülkenin yüksek öğreniminin de (bu problemleri göz önüne alarak) yeniden ele alınmasının da yararlı olacağını düşünmekteyim.
KOBİ’lerin gelişmesi için de onların birleşebilmelerine imkan verecek mevzuat üzerinde titizlikle durulması, düşük maliyetli finansmana ulaşabilmeleri için özel çalışmalar yapılması, finansal sistemde faiz dışında yeni yollar bulunmasını sağlayacak gelişmelerin önünün açılması gerekiyor.
Ayrıca yıllardır süregelmekte olan dolaylı vergiler, direk vergiler adaletsizliğinin giderilmesinin hayati öneme sahip olduğunu düşünmekteyim. Ülkede tüm insanlar dolaylı vergilerle vergi gelirlerinin % 70’ini karşılamaktalar. Bu büyük bir adaletsizlik. Ülkede herkes kazandğı kadar vergi ödemeli, insanlar kazanmadan dolaylı vergilerle fakirleştirilmemelidir.
Asrın başında özellikle dikkatimizi daha çok yoğunlaştırdığımız İstanbul’da imalatıyla, dağıtımıyla, ticaretiyle ve bunları gerçekleştiren insanların oluşturduğu organizasyonlar ile birlikte bir hayat yaşanmaktaydı. Bu insanlar öncelikle hanlarda ve çarşılarda imalat ve ticaret yapmaktaydı. Oturdukları mekanlar da en küçük birliktelik olan mahalle dediğimiz bir birimden başlayarak şehir halini almaktaydı.
Bu şehir dediğimiz yaşayan organizma, değişime ve dönüşüme uğradı. Gerek piyasa gerekse de mekansal değişim bu insanların işlerinde ciddi sarsıntılar oluşturdu. Bu insanların her anlamda yerleri ve yurtları değişti. Zamanla oturdukları mahalleler ve ilçeler de değişti. Hanlardan, fabrikalara, sitelere ve plazalara gitmeye başladılar. Gittikleri yeni mekanlara daha önce aralarında var olan insani ilişkilerinin büyük bölümünü götüremediler. İşleri gelişirken de daralırken de bir çokları yalnızlaştılar. Bu da birçoğunu bunalımlara kadar götürdü.
Hasılı ülkenin GSMH’sı büyüdü, fakat insanların borçları da büyük ölçüde arttı. İnsanların işleri ve iş yerleri büyüdü fakat komşuları ile kopuşlar yaşadılar. İnsanlar eskiden daha küçük birimlerde çalışıp kazanıp rahat ve huzurlu yaşarlarken şimdi ellerinden büyük paralar geçmesine rağmen, her an bir endişe ve rahatsızlık içinde geleceklerinden emin olmadan hayatlarını sürdürüyorlar bu da onlara arzu ettikleri mutluluğu ve huzuru veremiyor.
Eskiden daha yavaş ama mutlu yaşarken şimdi sanki hizla giden bir vasıta içinde bir şeylere mi yetişmek yoksa birşeylerden mi kaçmak gibi tercihlerinin hangisini seçtiğini bilemeden yaşar hale geldiler
Tarihi süreçte özellikle İstanbul çerçevesinde izlemeye çalıştığımız gelişme, büyüme ve değişimi bir de bu noktalardan bakarak değerlendirmeye çalışmanın yararlı olacağını düşünmekteyim...HABER
Küresel İletişim Merkezi'ne gelişim ödülü
10 Mart 2015
TÜGEM İstanbul'da dev bir zirve gerçekleştirdi. Zirvenin sonunda Küresel İletişim Merkezi A.Ş. İmtiyaz sahibi Erhan Erken'e Sosyal Medyada Gelişim" dalında ödül verildi.
Gelişim Ödüllerinin'de takdim edildiği ve Türkiye Gelişim Merkezi Platformu tarafından organize edilen Gelişim İstanbul'15 Zirvesi ve Gelişim Ödülleri'14 Takdim Törenine Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu, MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak, İstanbul Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Gökhan Murat Kalsın, UTESAV Başkanı İsrafil Kuralay gibi önemli isimler katıldı.
TÜGEM Türkiye'nin Fikir Fabrikası olacak!
Türkiye Gelişim Merkezi (TÜGEM) Platformu tarafından İstanbul'da geniş kapsamlı bir zirve organize edildi. Zirve'nin açılış konuşmalarında TÜGEM Platformu Başkanı Raşit Yemişen öncelikle bu platformun Türkiye'nin en büyük Fikir Fabrikasını oluşturma yönünde kendisine bir yol tayin ettiğini ve çalışmalarını bu yönde sürdürdüğünü ifade etti.
Yemişen konuşmasında ayrıca ülkemizin ve özellikle gençlerimizin gelişiminin önünü kapatan tüm unsurların üzerine gidileceğini, hiçbir ayırım yapmadan tüm insanlığın hizmetine adanmış bir çalışma sergileyeceklerini dile getirdi.
Geliştirilebilir her fikrin önünü açmaya hazırız!
TÜGEM Platformu Başkanı Raşit Yemişen'in ardından kürsüye gelen İstanbul Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Gökhan Murat Kalsın TÜGEM Platformunun gerçekleştirdiği bu zirveden dolayı öncelikle memnuniyetini ifade etti. Girişimcilik konusunun önemine de değinen Kalsın İstanbul Ticaret Odası olarak geliştirilebilir her fikrin önünü açmak için hazır olduklarını dile getirdi.
Gelişim İstanbul'15 Zirvesi önemli isimleri ağırladı
Gelişim İstanbul'15 Zirvesi'nin ilk oturumu "Kariyer Gelişimi ve İnovasyon'du." Bireylerin kariyer gelişimleri için kişisel gelişim, inovasyon, mülakat teknikleri ve sivil toplum kuruluşlarında gönüllülük konuları gündeme geldi.
Bu oturumda İnovasyon Uzmanı Salih Keskin, Kişisel Gelişim ve İletişim Uzmanı Fahri Sarrafoğlu, Ensar Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Abdullah Serenli ve İTÜ GVO. Kültürel A.Ş. İK. Müdürü Mahmut Özgün konuşmacı olarak yer aldı.
"İletişim ve Gelişim" konulu ikinci oturumda ise İletişim konusunun Gelişim yolunda en önemli faktörlerden biri olduğunun altı çizildi ve iletişim sektörü hakkında da bilgilendirmelerde bulunuldu.
Yüzsüz iletişim, dijital iletişim konusunun da ele alındığı oturumda UTESAV Başkanı ve Yedirenk İletişim Grubu YK Başkanı İsrafil Kuralay, Yeni Şafak Gazetecilik A.Ş. Ekonomi Şefi İbrahim Acar, sondevir.com Genel Yayın Danışmanı Yaşar Süngü, TRT Okul Gençler Uçuyor Programının Yapımcısı Ömer Ekiinci ve İstanbul Ticaret Üniversitesi Kültür Müdürü Faruk Yazar katılım gösterdi.
"Türkiye'de Gelişim Konusuna Stratejik Bakış" konulu üçüncü oturumda stratejiler konuşuldu. Gelişim konusunun Üniversiteler, Dijital Medya, Sağlık, Ekonomi ve Yakın Tarih açısından ele alındığı oturumda Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu, Küresel İletişim Merkezi A.Ş. İmtiyaz Sahibi Erhan Erken, Betatom Emar Görüntüleme ve Tanı Merkezi YK Başkanı Yard. Doç. Dr. Hakan Bahadır, Ekonomi Danışmanı Hikmet Baydar ve İSDAM Başkanı Ayhan Koç katılım gösterdi.
Gelişim Ödülleri renkli görüntülere sahne oldu.
Gelişim İstanbul'15 zirvesinden sonra Gelişim Ödülleri'14 Takdim Törenine geçildi. Ödül takdimleri renkli görüntülere sahne oldu.
İlk ödül "Sivil Toplum Kuruluşlarında Gelişim" dalında son yıllarda ciddi bir atılım gerçekleştiren ve Türkiye'nin en etkili STK'sı haline gelen MÜSİAD' a verildi. TÜGEM Platformu Başkanı Raşit Yemişen tarafından MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak'a takdim edilen ödül sonrasında konuşan Olpak organizasyondan ve ödülden duyduğu memnuniyeti ifade etti.
İkinci ödül; "Üniversitelerde Gelişim"" dalında Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Funda Sivrikaya Şerifoğlu'na,
Üçüncü ödül; "Kültürel Gelişime Katkı" dalında UTESAV Başkanı ve Yedirenk İletişim Grubu YK Başkanı İsrafil Kuralay'a,
Dördüncü ödül; "Ekonomi Basınında Gelişim" dalında Yeni Şafak Gazetecilik A.Ş. Ekonomi Şefi İbrahim Acar'a,
Beşinci ödül; "Sosyal Medyada Gelişim" dalında Küresel İletişim Merkezi A.Ş. İmtiyaz sahibi Erhan Erken'e ve
Altıncı ödül de "Gelişim Özel Ödülü" dalında TRT Okul Gençler Uçuyor Programının Yapımcısı Ömer Ekinci'ye takdim edildi.
Bu bilgi faydalı oldu mu ?