Felsefe (Philosophie) Nedir

Felsefe (Philosophie) Nedir ? Felsefe (Philosophie) Ne demek ?

1-)Alm. Philosophie (f), Fr. Philosophie (f), İng. Philosophy.Yunanca “philos” (sevgi) ve “sofia” (hikmet) kelimelerinden meydana gelmiş bir terim. “Philosophie” kelime manası itibariyle “hikmet sevgisi” demektir.Madde-hayat-yaratılış-kainat-ruh-ölüm-ölüm sonrası gibi konularda insan gayretinin akla dayanarak ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin tamamına “felsefe” denir. Felsefeden maksadın, “herşeyin aslını aramak” olduğu kabul edilir.

İlk ve ortaçağ filozofları felsefeyi “varlıkların, prensiplerin ve sebeplerin ilmi” şeklinde tarif etmişlerdir. Günümüzün genel tarifi ise; “Madde ve hayatı, kainat, cemiyet, ruh gibi varlıkları din ve tanrı konularını inceleyen düşünce gayreti ve bunun neticeleri.” şeklindedir.

Eski Yunanistan’da bütün ilimler, felsefe içinde incelenirdi. Filozoflar, ahlak, mantık, metafizik gibi asıl konularının yanısıra; astronomi, fizik, tabiat tarihi gibi bilim dallarıyla da uğraşırlardı. Çünkü felsefenin temeli olan “düşünme”, ancak “bilgi” ile mümkün olabilirdi. Fen bilgilerine, İslam alimlerinin çalışmaları neticesinde zamanla müşahede (gözlem), tedkik (inceleme), tecrübenin (deneyin) girmesiyle, bu bilgiler felsefeden ayrıldı.

M.Ö. 600 yıllarında yaşayan Tales(Thales), ilk filozof olarak kabul edilir. Mensubu olduğu İyon felsefe okulu; “Dünya neden yapılmıştır?” sorusuna cevap aramıştır. Bu soruya, çeşitli görüşler öne sürerek cevap verenlere; “Nereden biliyorsunuz?” suali soruldu ve bunlara “sofistler” denildi ve bunlar eşyanın hakikatini de inkar ettiler. Sokrates ise sofistlerin düşüncelerini gülünç bularak, her şeyden önce “Neye yarar?” sorusuna cevap verilmesini, felsefenin temeli yaptı. Daha sonra gelen filozoflar bu sorulara “İnsan ve dünya niçin vardır?”, “Kim var etmiştir?”, “Ne zaman var olmuştur?”, “Varlığı nasıldır?”, “Sonunda ne olacaktır?”, “Ruh nedir?”, “Tanrı nedir?”, “Ahlak nedir?”, “İdeal ahlak nedir, nasıl olmalıdır?”, “Toplumun düzeni ve iradesinin prensipleri nelerdir?”, “Eğitim ve eğitimden beklenenler nelerdir?”... gibi pekçok sorular bulup sordular ve bunlara kendi görüş ve anlayışlarına dayanarak cevap verdiler.

Her çağda gelen filozoflar, bir öncekilerin görüşlerinin eksik ve yanlışlarını göstererek kısmen veya tamamen reddettiler ve bu sorulara yeni baştan cevaplar aradılar. Eski Yunan filozoflarından Eflatun ve Aristo’nun, daha sonra gelen filozoflar üstündeki tesirleri daha uzun ömürlü oldu. Bugünkü felsefeyi İngiliz filozofu Froncis Bacon ile Fransız filozofu René Descartes’in kurduğu kabul edilir. Bu iki filozofun felsefede “metod” üstüne görüşleri kendilerinden sonra gelenleri de etkilemiştir.

Felsefenin tek dayanağı akıldır. Filozoflar, çeşitli bilgilerini akıllarıyle bir düzene sokarak, yukarıdaki sorulara cevap vermek istemişlerdir. Fakat, gerek zamanla tecrübi bilgilerin değişmesi ve gerekse bir başka insanın aklının bir önceki filozoftan daha farklı bir yapıya sahib olması sebebiyle kurdukları felsefik sistemler şu veya bu oranda ve bazan tamamen değişmiştir. Böylece ortaya çıkan çeşitli felsefe okulları birbirini devamlı reddetmişlerdir. Felsefecilerin tek bildiği, hakikati, tekte değil, çokta; nihayet hakta değil, batılda aramanın sanatıdır.Ancak bunlar akılları ile her şeyi çözmeye çalıştıkları için bir sonraki filozof, bir öncekini kötüleyerek yükselmektedir. Bunlar arasında tarih boyuca stoacılık, epikurosçuluk, şüphecilik, yeni Eflatunculuktan başka amprzim, doğmatizm, pragmatizm, pozitivizm, materyalizm, iskolatizm, transandantalizm, determinizm, realizm, idealizm, nihilizm, egzistansiyalizm, mistisizm gibileri de parlayıp söndü. Bu arada eski Çin ve Hind’de de çeşitli bakımlardan batı filozoflarına yaklaşan veya aynı felsefi görüşler öne sürenler oldu.Tarih boyunca yaşamış filozoflar içinde Sokrates,Aristo, Eflatun (Platon), Demokritos, Epikuros, Farabi, İbn-i Rüşd,Thomas, Montaigne,Bacon, Descartes, Spinoza, Berkeley, Kant, Hegel, KarlMarx, Schopenhauner, Ogüst Compte,Bergson,Hüsserl, Sartre meşhur olmuşlardır. Bunların hiçbiri zamanı ve coğrafyayı aşacak, yanlış ve eksikleri bulunamayacak sistemler kuramamış ve izahlar da yapamamıştır.

Gelmiş geçmiş bütün filozoflar, iman bakımından üç sınıfta toplanır. Birincisi Dehriyyun olup, Allahü tealanın varlığına inanmayanlardır. Bunlar, bu alem böyle kendiliğinden gelmiş ve böyle gidecektir. Bunu yaratan yoktur. Canlılar da böyle birbirlerinden üreyip sonsuz olarak sürecektir, diyorlar. İkinci kısımdakiler, Tabiiyyeciler olup, canlılarda ve cansızlardaki akıllara hayret veren intizamı (düzeni) ve incelikleri görerek,Allahü tealanın varlığını söylemişlerse de, tekrar dirilmeyi, ahireti, Cennet’i, Cehennem’i inkar etmişlerdir.Üçüncü kısımdan olanlara İlahiyyun adı verilmiş olup, bunlar ilk ikisinin görüşlerini reddederek, yanlışlarını ve eksiklerini çok açık ve ağır şekilde bildirdiler. Fakat, peygamberlere ve peygamberlerin bildirdiklerine inanmadılar. Her üç kısımdakiler de gerçek ilim adamlarının inanacakları şekilde inanamadılar. Ebedi saadetten mahrum kaldılar.

İslam dininde felsefe yoktur. Çünkü felsefenin cevap aradığı soruların hepsine hiç değişmez ve aksi iddia ve isbat edilemeyecek bir mükemmellikte Allahü teala tarafından cevap verilmiştir. Kur’an-ı kerim, yaratanı (Halık’ı) ve yaratılmışı (mahluku) birbirinden kesin bir şekilde ayırarak, her şeyin aslını haber vermektedir. İnsan, ruh, yaratılış, hayat, ölüm, ölümden sonrası, ahlak, cemiyet düzeni ve idaresi ve felsefecilerin akıllarına dayanarak izah etmeye çalıştıkları her şey,Allahü teala tarafından, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama ayetler halinde bildirilmiş ve O da bütün insanlara, kıyamete kadar değişmemek üzere, tebliğ etmiştir. Îmanın altı esası içinde bütün bunlar vardır ve kaynağı akıl değil vahiydir. Bunlar, insan aklından çıkmadığı için, fen bilgisinin, tekniğin, zamanın, coğrafyanın ve insanların akıllarının değişmesiyle değişmez. Kıyamete kadar bakidir, devamlıdır. Îmanın altı esasını iyi öğrenen, Muhammed aleyhisselamın bildirdiği gibi inanan bir Müslümanın, felsefecilerden soracağı bir şey ve felsefe yapacağı bir konu kalmaz. Asırlar önce yaşamış bazı büyük İslam alimlerinin felsefeyle meşgul olduklarına dair gelen haberlerin iki manası vardır:Biri Yunan felsefesine cevaplar verdiği, diğeri de o zamanlar felsefe kelimesinin içinde yer alan matematik, mantık, fen ve tabiat bilgileri gibi ilimlerle meşgul olduklarıdır.

Batı aleminde ve bilgileri tamamen batıya dayananlar nazarında, İslam dünyasındaki tasavvuf, felsefe zannedilmiş ve tasavvuf büyüklerinin (evliyaların) pek çoğu haksız ve yanlış olarak filozof olarak isimlendirilmiştir. “İslam felsefesi” tabiri de bu yanlışlıktan doğmuştur.

Ayrıca, İslam felsefesi denilen bilgiler öne sürenler Ehl-i sünnetin dışındaki 72 sapık fırkanın (grupların) mensuplarıdır.Zaten bu fırkaların ortaya çıkışında yüksek din bilgilerine eski Yunan, Hind ve Acem felsefesinin kısmen de olsa karıştırılmasının veya bu fırkalara mensup din adamlarının, din bilgilerinde kendi akıllarına uymasının çok büyük tesiri olmuştur.

Tasavvuf, felsefe değildir. Mutasavvıflar da filozof değildir. Tasavvufun, İslami ilimler içindeki adı; “kalb ilmi” veya “ilm-i ahlak”tır.Mutasavvıf; imanın ve İslamın şartları üstünde fikir yürüten, aklına dayanarak görüş açıklayan kimse değil, bunları Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) bildirdiğine uygun olarak, aklı ve vicdanı ile tam ve doğru anlayıp, insanlara açıklayan ve bunlara eksiksiz uyan Müslüman demektir. Bu zatların ilmi ismi, “ulema-i rasihin”dir. Tasavvuf ve mutasavvıf kelimeleri sonradan konulmuş kelimelerdir.Ayrıca, filozoflar akıllarına geleni söylemiş, bu alimler ise Peygamber efendimizin bildirdiklerini, yani Allahü teala tarafından vahyedileni tekrarlamış ve açıklamışlardır. (Bkz. Tasavvuf, Ehl-i Sünnet)

İslam dininde “tefekkür” vardır ve çok kıymetli bir ibadet olduğu bildirilmiştir.Tefekkür “Fikri, batıldan hakka çevirmek.” olarak tarif edilmiştir.Tefekkür eden kimseye “mütefekkir” denir. Tefekkürden maksat iki şeydir. Birincisi:Allahü tealanın azametini (büyüklüğünü), kudretini düşünerek, insanın bu azamet karşısındaki acz ve zayıflığını anlayarak, O’na yönelmek ve sığınmak, eşyadan, olaylardan, kainattan ibret alarak, eserden müessire (o eseri yaratana) yol bulmak.İkincisi:Günlük hayatta karşılaşılan güçlük ve sıkıntıları yenmek, eşyayı, ilmi ve tekniği İslam dininin bildirdiklerine uygun, insanların rahat ve huzurunu temin etmek maksadıyla kullanmak için akıl ve fikir yormak. Her iki türlü tefekkürün de çok mühim olduğu ve birincisinin ikincisinden daha kıymetli olduğu bildirilmiş olup, her ikisi de Müslümanlara emredilmiştir. Bu yolda çalışanların en üstünü ve büyüğü olan hazret-i Ebu Bekr günler ve geceler boyu süren tefekkürden sonra:“İdrakin aczini idrak etmekten daha büyük idrak olmaz.” diyerek insanın Allahü tealayı anlamakta acizliğini ve O’na teslim olmanın şart olduğunu belirtmiştir.

Yine İmam-ı Gazali de; “Gördüm ki akıl izmihlal (yıkılma) içindedir. Akıl daha kendisinden bile habersizdir.Her şey peygamberlik gerçeğindedir. Bu gerçeğe yapıştım ve kurtuldum.” demiştir.

Hazret-i Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin; “Hocam Şems-i Tebrizi’yi tanıyınca ona tabi oldum. Aklıma uymadım, kurtuldum.” sözü meşhurdur. İslam alimlerinin yüz binlerce cilt kitaplarında bu konu ile ilgili her söz, aynı şeyi tekrarlamaktadır. Dolayısıyla İslam dünyasında aklı temel alan bir felsefe olmamış, vahyin bildirdiklerine uygun tefekkür (düşünme, fikir yorma) olmuştur. Böylece akıl, yerinde kullanılmıştır.Hiçbir Müslüman, peygamberlik makamının ve peygamberlerin bildirdiklerinin yerine aklını koymamıştır(Bkz. Akıl). Farabi,İbn-i Rüşd ve İbn-i Sina gibi bazı filozoflar ve bid’at fırkaları, Yunan filozoflarının tesirinde kalıp, akla çok güvendikleri, nakli değil, aklı esas aldıkları, Kur’an-ı kerimi ve hadis-i şerifleri kendi akıllarına göre açıkladıkları için, doğru yoldan ayrılarak imanlarını tehlikeye atmışlardır.

Akıl konusunda, felsefede kuru akılcılığı yıkan Bergson’a: “Siz akılcılık mesleğini yıktınız, ama metodunuz yine aklidir!” denildiğinde, cevap olarak söylediği; “İşte aklın atacağı en nihai (son) adım kendi aczini ve hiçliğini anlamasıdır!” sözü de pek manalıdır.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Felsefe (Philosophie) kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Felsefe (Philosophie) kelimesi anlamı 29 defa okunmuştur. [237344] Felsefe (Philosophie) kelime anlamı, Felsefe (Philosophie) nedir, Felsefe (Philosophie) ne demek, Felsefe (Philosophie) sözlük anlamı

Paylaş