Gülçin Çaylıgil Kimdir ?

Gülçin Çaylıgil Biyografisi

Gülçin Çaylıgil Kimdir ? Biyografisi, Hayatı, Eşi, Nereli, Kaç Yaşında, Öldü mü ?

Gülçin Çaylıgil : Gülçin Çaylıgil hukukçu
1952 yılında avukatlığa başladı. 12 Mart 1971 döneminde Deniz Subayları Davası, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının İstanbul’daki davaları, Aydınlık Davası, Madanoğlu Davası, TKP Davası; 12 Eylül 1980 döneminde TİKP Davası, DİSK Davası, Aydınlar Dilekçesi Davası, THKP-C Davası, Devrimci Sol Davası'nda avukat olarak yer aldı.
Harun Karadeniz, Adnan Benk, Orhan Apaydın, Doğan Avcıoğlu, Çetin Altan, Ahmet Altan, Vedat Günyol, Server Tanilli, Yalçın Küçük, Talat Turhan, Uğur Mumcu gibi birçok ünlünün avukatlığını üstlendi.
10 Nisan 2013 tarihinde Bodrum'da vefat etti.
SÖYLEŞİ
Üç nesildir Altan ailesinin avukatı
Milliyet 3 Ocak 2007
Gülçin Çaylıgil 82 yaşında. 55 yıldır avukat. Üç nesildir de Altan ailesinin avukatı. Çetin Altan'la başladı, "Rekor onda. 19 davasına baktım" dediği Ahmet Altan'la devam etti. En son, torun Sanem'i savundu. Çaylıgil: "Onlarla tüm davalara güle oynaya giderdik"
ASLI ÇAKIR
Onu emek, barış ve düşünce özgürlüğünün savunucusu olarak tanıyorlar. 55 yıllık bir avukat Gülçin Çaylıgil. 12 Mart, 12 Eylül döneminin ünlü avukatı. Deniz subayları davası, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının davaları, Aydınlık davası, Madanoğlu davası, TKP davası, Devrimci Sol davası.... Yazı, düşünce insanlarının avukatlığını da üstlendi. Orhan Kemal, Can Yücel, İlhan Selçuk, İlhami Soysal, Alp Kuran, Uğur Mumcu, Ali Sirmen, Erdal Atabek, Yalçın Küçük, Neşe Düzel müvekkillerinden sadece birkaçı. Altan ailesinin ise üç kuşaktır (Çetin Altan, Ahmet Altan ve Sanem Altan) avukatlığını yapıyor.
Çaylıgil'le Moda'daki evinde buluşuyoruz. Ev arkadaşı Reşide hanım bize çaylar, kahveler getirirken o sigaraları eşliğinde anlatıyor. Günde iki paket sigara içiyormuş. 82 yaşında. "Şimdiden sonra artık niye bırakayım?" diyor. Kendisine "Hâlâ mı avukatlık yapıyorsun?" diye soranlara sinirlendiğini söylüyor. "İnsanın kafası yettikçe, iki bacağıyla yürüdükçe avukatlıktan emeklilik yok. Ama bu aralar pek işim de yok. Bana hep siyasi davalar geldiği için... Ben sıkıyönetim dönemlerinde popülerdim. Şimdi işte tek tük düşünce suçu davalarına baktığım oluyor" diyor: "Ayrıca yaşlılık başka, ihtiyarlık başka şey, Eğer merakınız kaybolmadıysa, okumaya devam ediyorsanız ihtiyarlamıyorsunuz."
Anılarını yazmak istemiş, Ahmet Altan onu ikna etmeye çalışmış, denemiş ama vazgeçmiş: "Bir kere beş-altı sayfa yazdım. Çok tatsız oldu. Ben ancak kuru hukuk dilekçelerini yazarım."
Eviniz ne güzel yerde. Moda'yı da özlemiştim, sayenizde geldim.
Benim bu sahildeki dördüncü evim. 49 senedir burada oturuyorum ama kirayla. Kiraya da yetişemedim. 50 yıllık arkadaşım Reşide'yle çıktık bu eve, masrafları paylaşıyoruz.
Sorması ayıptır ama kaç yıllık avukatsınız, ünlüsünüz. Niye kiradasınız ve niye "bir kız arkadaşla eve çıkmak" zorunda kaldınız?
Bu iş böyledir. Çok para kazanmak için girilmez. Bakın ben altı yıl Staj Eğitim Merkezi'nde eğitim verdim. Çoğu öğrenci hemen para kazanmak istiyor. Bir öğrenci bana gelip "Zaten kocam da avukat beş senedir. Ne bir evimiz var ne bir arabamız" diye dert yandı. Ben de dedim ki, "Yavrucuğum, ben 50 senelik avukatım, benim de evim yok, arabam yok. Bu bir sabır işidir. Öyle beş senede olmaz". Karşıda da arkadaşlarım oturuyor, bana kaş göz işareti yapıyorlar, "Konuşma artık, kızın büsbütün morali çöktü. 50 sene sonra ben de mi böyle olacağım diye düşünecek kız" anlamında. Ayrıca hangi meslekte beş yılda ev, araba alınır? Bir yat demediği kaldı.
Siz idealist bir avukat olarak yaşadınız.
Bu tip davalar farklıdır. İnanmanız lazım. Para getirecek iş olarak göremezsiniz. Ben bu hırsı duymasam o davaları almazdım. Her şeyiyle o davayı bilmeli, hissetmelisiniz. Yoksa sadece profesyonel olarak ele alınacak bir iş değil.
"Anneme 'Kızınız normal davaya bakıyor mu? derlerdi"
Avukatlıkta kaçıncı yılınıza girdiniz?
1952 yılında avukat oldum. 55 sene oldu. İlk iki-üç senesi çıraklıktı. Sonra yazıhanemi açtım. 10 seneye yakın normal davalara baktım.
Normal, yani siyasi olmayan, düşünce özgürlüğüyle ilgili olmayan davalar...
Tabii, normal diyorum çünkü eskiden anneme telefon açıp "Kızınız normal davalara da bakıyor mu?" diye sorarlardı. Hep bu siyasi davalar yüzünden. 1962'de ilk düşünce suçu davamı, Adnan Benk'in davasını aldım. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Zaten İşçi Partisi'ndeydim. Partinin davalarına giriyordum.
Sonra 12 Mart, 12 Eylül davaları... 1962'den beri 45 yıl oluyor. Ne değişti düşünce suçları bakımından Türkiye'de?
Maddeler değişti. 1993 yılına kadar 141, 142'nci maddeden yargılanıyordu sanıklar. Sonra bu maddeler kalkınca, o zamana kadar hiç yürürlükte bile olmayan, çok ender değendiğimiz bu 159 ortaya çıktı ve bugünkü 301. Bunlar eskiden çok moda maddeler değildi. 141-142'nin gündemde olduğu zamanlarda tabu komünizmdi. Türkiye'de her zaman tabular var. O zaman komünizmdi, sonra Ahmet'in (Altan) davalarına bakarsak, Kürtçülük, devletin manevi şahsiyetine laf etmekti, askeriyeye, emniyet kuvvetlerine yönelik suçlardı.
Maddeler değişiyor, düşünce değişmiyor.
İstedikleri kadar maddeleri değiştirsinler, kaldırsınlar... Yine de kenarda köşede bir madde bulunur ve susturmak için yine davalar açarlar. Yasalarda kabahat yok. Savcılar nasıl böyle şeyleri bulup böyle davalar açıyorlar, onu anlamıyorum. 301 değiştirilse de beğenmedikleri bir şey olursa kenarda köşede bir yasa bulurlar. "Terörle mücadele" derler, "Atatürk'e hakaret" derler ama bulurlar.
"Bizim depresyona girecek vaktimiz yoktu ki"
Bunca yıl düşünce suçlarıyla uğraşıp da sinirlerinize nasıl hakim olabildiniz?
Ben de ona şaşıyorum. Bir de o enerjiyi nasıl buluyormuşum? Duruşmaya giriyorduk, çıkıyorduk, sonra cezaevine... Biri Maltepe'de, biri Rami'de, biri Metris'te, biri Beykoz'dan sonra. Kar kıyamette buralara gidiyorduk. Demek ki sakinmişim. Tabii ki insanın sinirleri yıpranıyor ama hiç sinir hastası olmadım. Ama zaten bizim strese girecek, "Ben depresyondayım, melankoli geldi" diyecek vaktimiz yoktu.
Uyumuyordunuz herhalde.
Ben zaten hep az uyurum. Dört saat falan. Ama kendi hayatımı yaşayacak zaman da buluyordum. Akşamüstü çıkardım, zamanın kafelerine, barlarına gider, arkadaşlarla buluşurduk.
Müvekkillerinizle sıcak bir ilişkiniz oluyor. Düşünün beni savunuyorsunuz ve mahkeme sonunda ellerimi kelepçeleyip hapishaneye götürüyorlar. Ne hissediyorsunuz o zaman?
Çok ağır bir durum. Ben cezaevinden çıktığımda yürümeye utanırdım. İçeride bırakmışım bir arkadaşımı, ben yürüyerek dışarı çıkıyorum. Duygulanmamak mümkün değil. İçerideki için avukatla görüşmek çok önemlidir. Onun için hiç aksatmazdık. Dışarıyla tek temasları biziz.
Günde kaç gazete okursunuz?
İki gazete geliyor eve.
Gazete okurken "Eyvah bu cümleyi görmesinler, yoksa dava açılabilir üzerine" dediğiniz yazılar oluyor mu?
Muhakkak, her gün oluyor. Mesela Ahmet'in bir yazısında, bir cümlesi... Hemen "Tamam dava açılır buna" diyorum. Daha o andan kafamda hazırlanmaya başlıyorum.
Altan ailesi ve Çaylıgil
Ahmet'in yazdığı savunmalara hakimler bile bayılır
12 Mart dönemi. Çetin'i (Altan) alıp götürdüler. Bir dilekçe yazdım, sanıkla görüşmek istediğime dair. 24 saat gözaltında tutma hakları var. Selimiye Kışlası'nda. 2 numaralı kapıdan giriliyor. O kapıda bir yüzbaşı. Lacivert iri gözleri vardı. Hep gözümün önümde çünkü dört gün o kapının önünde bekledim. 24 saat geçmiş, ya tutuklamaları ya bırakmaları lazım. Görüştürmeleri lazım. Yasa öyle. Yasa da hep yanımdadır benim. Çıkarır gösteririm, çok sinir olurlar. Çetin'i yasaya aykırı olarak 15 gün tuttular. 15 gün boyunca o lacivert gözlü askere dilekçe veriyorum, dilekçeyi alıyorlar, cevap gelmiyor. En sonunda acıdı da bana bir sandalye verdi.
Sanem'in tek davasına baktım. O da röportaj yaptığı kişinin söylediği bir söz yüzünden yargılanmıştı. Ama beraat etti.
Rekor Ahmet'te. Onun ilk davasını 1992'de aldım. O günden beri 19 davasına bakmışım. Onunla davalara giderken çok eğleniriz. Gelir beni evden alır. Ama gecikir bazen. O zaman ben burada telaştan perişan olurum. Davadan çıkınca da birlikte yemek yeriz. Zaten Altanların hiçbiri dertli değildir. Her davaya güle oynaya gideriz. Bir de Ahmet o kadar güzel savunmalar yazar ki hakimler bile bayılır.
"Kendime 'Ne sinir karı, lafı bitmedi' dedirtmem"
Eğer dosyanıza hakimseniz, konunuzu iyi biliyorsanız, bir de öz ve kısa anlatırsanız size saygı göstermemeleri için hiçbir neden yok. Konusunu bilen kişi çok uzatmaz lafını. Boş laf etmemek gerekir, saygı görmek istiyorsanız. Şimdi ben konuyu uzatsam, saatlerce anlatsam, yargıç sıkılsa, uyuklasa... "Ne sinir karı, lafı bitmedi" dedirtmem. Çünkü sonra tahliye isteyeceğim.
Çetin'in davalarında Ahmet'le Mehmet küçüktü. 16-18 yaşlarında. İlk celsede çok kalabalık olur. Flaş bir dava, Çetin Altan yargılanıyor... İkinci de kalabalık şöyle böyle olur. Ondan sonra arkada sadece iki kardeş kalır, oturur babalarının davasını izlerlerdi. Hep o görüntüleri aklımdadır.
Ahmet Altan:
"Ben Gülçin hanımı süngüler altında o dimdik yürüyüşle hatırlıyorum"
Ben Gülçin hanımı çocukluğumdan beri tanıyorum. Hafızamdaki görüntüsü ise şöyle: Sıkıyönetim zamanında Selimiye Kışlası'nda askeri mahkeme çok uzun bir koridorun sonundaydı. Kapıdan girdikten sonra o koridoru geçmek zorunda kalırdınız. Ve o koridorun iki tarafına yan yana, omuz omuza askerler dizerlerdi. O askerlerin ellerinde süngülü tüfekleri vardı. Süngülerini de birbirlerine doğru uzatırlardı. Yani süngüden bir çatının altından geçmek zorundaydınız mahkeme salonuna ulaşmak için. Ben Gülçin hanımı, işte öyle, süngülerin altından tek başına, dimdik yürürken hatırlarım hep. Ve o topuk seslerini hatırlarım.
Sabahın köründe kalkıp davalara gitmek tatsız bir şey elbette. Ama Gülçin hanım bütün bu mücadelelerin içinde o yumuşaklığını, neşesini kaybetmemiş biridir, bir mucize gibi. O yüzden onunla birlikte davalara gitmek bir yandan da eğlencelidir. Artık kendi mahkeme geleneğimizi oluşturduk. Her davadan sonra mutlaka bir yemek yeriz. Davayı konuşuruz.
Onunla gittiğimiz davaları genellikle kaybetmeyiz. Her zaman yargıçlardan, savcılardan çok saygı gören bir avukattır. Ona saygısızlık yapan bir tek mahkeme görmedim.
Son zamanlarda kendi savunmalarımı kendim hazırlıyorum. Gülçin hanım bir savunmamı çok beğenmişti. Hakim ona "Söyleyeceğiniz bir şey var mı?" diye sorunca "Müvekkilime aynen katılıyorum" demişti.

Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Gülçin Çaylıgil Özgeçmişi

Gülçin Çaylıgil Hayatı

Sizde Gülçin Çaylıgil ile ilgili bildiklerinizi paylaşır mısınız ?

Gülçin Çaylıgil biyografisi 112 defa okunmuştur. [6258]