Haciz, Hacz Nedir

Haciz, Hacz Nedir ? Haciz, Hacz Ne demek ?

1-)

Ayırmak, bölmek; Islam hukukuna göre, borçlunun malına hakim kararı ile el koymak.

Fıtratının gereği olarak yaptığı işlerde iradesine göre hareket etme serbestisinde bulunan insan bu serbestisini akli yetenekleri var olduğu sürece devam ettirir. Ancak akıl ve şuur ile ilgili bir kısım noksanlıklarında şahsın adına faaliyette bulunması hem kendine hem de ilgili bulunan bir başkasına zararı olacağı nedenle Islam hukuku bu şahsı "hacr" altına alır.

Hacr, lügatta engel olmak demektir. Islam hukukunda hacr, bir kimseyi sözle olan tasarruflarından alıkoymaktır. Hukuki ifadeyle "bir muayyen şahsı tasarruf-ı kavlisinden men etmektir ki, o şahsa bu hacr'den sonra "mahcur" denir. Tasarruf-ı kavliden men, o tasarrufu hükümsüz, gayrı sabit ve gayr-ı nafiz addetmektir (Mecelle, mad, 942). Bir şahsın "hacr" altına alınması için çocukluk, cinnet hali, bunama hali ve kölelik gibi gerekli sebepler olmalıdır. Bu grup insanlar, hakimin kararına gerek olmaksızın aslında hacr altında kabul edilir ve kendiliklerinden yaptıkları muameleler hükümsüz sayılır. Hakim kararı ile hacr altına alınanlar ise: a) Borçlu olanlar; b) belahet (ahmaklık, düşüncesızlık, ne yaptığını iyi bilmemek); c) sefahet (zevk ve eğlenceye ve yasak şeylere düşkünlük, akılsızlık edip lüzumsuz yere sonunu düşünmeden, hazz-ı nefs için masraf etmek); d) amme zararına çalışma (cahil olan tabibin tedavide bulunması, insanlara müctehidlerin ictihadlarına aykırı birtakım batıl hileleri öğreten, bilmediği halde fetva vermeye kalkışan "müfti-i macın" ve kendisinin muntazam nakil vasıtaları ve parası olmadığı halde yolcuların naklını deruhte eden ve nakil zamanı ortadan kaybolarak yolcuları aldatan "Mükarı-i müflis" gibi kimseler) gibi haller, bu icraatta bulunan şahısları hakimin kararı ile hacr altına almayı gerekli kılan sebeplerdir.

Borçlanmanın, hacrin sebebi olduğu Islam hukukunda belirtilmiş olmakla birlikte borçluya genişlik verilmesi ve ödemek kastıyla borçlanana Allah'ın yardım edeceği hususunda Allah ve Rasulü şöyle buyurmaktadır:

"Eğer (borçlu) darlık içinde ise, bir kolaylığa çıkıncaya kadar beklemek (lazımdır). Eğer bilirseniz (verdiğiz borcu, eli darda olan borçluya) sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır" (el-Bakara, 2/280, 282,, 283. Ayrıca bk. en-Nisa, 4/11,12, et-Tevbe, 9/60, 88, et-Tur, 52/40, el-Vakıa, 56/66, el-Kalem, 68/46).

Hz. Peygamber (s.a.s) "Her kim halkın malınıödemek niyetiyle (istikraz eder veya bir muamele sebebiyle) alırsa, Allah o kimseye (dünyada) edasını müyesser kılar. Her kim de halkın malınıitlaf etmek kastıyla alırsa, Allah (onun malını) telef ettirir" (Nesai, Buyu, 99) buyurmaktadır.

Hz. Âişe bir kere borç almış da kendisine "Ey Ümmü'l-Mü'minin. Ne cesaretle borçlanıyorsun? ödeyecek malın yoktur," denilmiş. Hz. Âişe de:

"Ben her zaman Rasulullah'ın; "Borcunu ödemek niyetinde bulunan her kula Allah yardım eder" buyurduğunu işittim. Ben de Allah'ın bu yardımını dilerim, demiştir (Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih Tercümesi Hadis no: 1074).

Hacr altına alınan borçlunun malına el konulması demek olan "hacz" hususunda müctehidler şu görüşleri ile sürerler:

Genel olarak, borçlunun yaptığı tasarruflar, alacaklılarına tesir etmektedir. Mesela borçlu arsasını satıp mülkiyetinden çıkarınca alacaklının bu arsa üzerinde herhangi bir tasarrufta bulunması mümkün olamaz... Bunun aksine borçlu, bir mülk edindiği zaman alacaklının, alacağı nisbetinde bu mülk üzerinde de tasarruf hakkı doğar. Borçlunun, ölümle neticelenen son hastalığı döneminde yaptığı teberru cinsinden tasarrufu vasiyyet hükmüne girmektedir. Bu durumda vasiyyet, borçların ödenmesinden sonra kalan malın üzerinde geçerli olmaktadır. Dolayısıyla teberru cinsinden yapılan tasarruf, alacaklının alacağını almasına engel teşkil etmez, yani teberrunun borç karşılığı olan kısmı geçersiz sayılır. Ancak sağlıklı döneminde yaptığı tasarruflar borçluyu iflas durumuna getirmedikçe ve alacaklıyı zarara uğratmadığı ölçüde geçerli olur.

Imam Ebu Hanife'ye göre borçlunun mal varlığı borcundan daha az olsa ve alacaklıları da borçlunun hacrini (sözlü tasarruflarını) talep etseler, borçlu hacredilmez. Ancak, alacaklıları borçlunun hapsedilmesini talep ederse, malınısatıp borcunu ödemesi için borçlu hapsedilir. Imam Ebu Yusuf ve Imam Muhammed'e göre ise, iflas halindeki borçlunun, alacaklıların isteği ile hacredilmesi caizdir (Mecelle mad, 998). Diğer bir görüşe göre ise borçlu iflas halinde olmasa bile, imkanı olduğu halde borcunu ödemekten kaçınması halinde borçlu hacredilebilir. Mecelle, sözkonusu maddede bu görüşü kanunlaştırmıştır. Borçlunun hapsedilmesi ya da hacredilmesi şahitlerle ispat ve ilan edilir (Mecelle mad, 961). Netice olarak borçlunun varsa mevcut parası, kafi gelmezse ticaret malları, o da yetmezse diğer akarı borcuna karşı haczedilir, satılıp borcu ödenir. Ancak mesken, giyim gibi borçlu için kafi miktarda, lüks olmamak şartıyla, zaruri ihtiyaçların haczine gidilmez (Mecelle mad. 998-999).

Hacr müddetince borçluya ve bakmakla görevli olduğu şahıslara kendi malından, yeme içme hakkı ve imkanı verilir. Hacr hali borçlunun hacredildiği andaki mülkiyeti üzerinde geçerlidir.

Malikiler de borçlunun hacri hususunda Hanefiler gibi düşünürler. Iflasına hükmedildiği zaman borçlunun mevcut malları, hakim tarafından, borçlunun huzurunda imkan nisbetinde en yüksek fiyatla satılır; elde edilen bedel, alacaklılara hisseleri oranında paylaştırılır. Bu işlemin sonunda borçlu hacr halinden kurtulur. Bu halden sonra borçlunun miras, hibe, vasiyyet yoluyla elde ettiği yeni mallar üzerinde eski hacr kararı geçerli olmaz. Gerekirse yeniden dava açmak icap eder. Borçlu borcunu ödemek için çalışmaya zorlanmaz; iş ve zanaatı ile ilgili aletleri, kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin nafakası ve elbiseleri haczedilerek satılamaz.

Bütün mezhepler hacrin, ancak vadesi gelmiş borçların mal varlığını aşması, alacaklıların hacri talep etmeleri, hacre hakimin hükmüyle karar verilmesini, bu hükme şahid tutulması ve verilen hükmün ilan edilmesi gereğinde ittifak halindedirler.

Ebu Hanife'ye göre borçlu hayatta kaldığı sürece borcundan ve iflasından dolayı onu hacretmek ve mallarını haczederek cebren satmak caiz değildir. Imam Ebu Yusuf ve Imam Muhammed aksi görüştedirler. Diğer bir ictihad da Hanefi mezhebi tüKerimek durumunda olan malı borcundan çok olan borçlunun hacrini caiz görürken; bir başka ictihadda da malı borcuna yetmediği zaman borçlunun hacrini caiz görür.

Malıki hukukçular, ikinci bir görüşte yalnız ödeme tarihi gelmiş borç, malınıaştığında hacre gerekli gördüğü gibi, vadesi gelmiş ve gelmemiş borçlar toplamı, mal varlığını aştığı zaman da borçlunun hacrini caiz görüyor. Ancak borçlu temerrütte bulunmazsa yani imkan nisbetinde borcunu ödemekten kaçınmazsa hacrine karar verilmez.

Şafii hukukçular borçlunun gideri gelirinden fazla olunca ve iflas alametleri belirince, malı, vadesi gelmiş borçlarını ödemeye yeterli olan borçlunun dahi hacredilmesini caiz görüyor. Aynı mezhebe göre borçlu, hakime başvurarak kendini hacrettirebilir.

Bütün mezhebler hacr altına alınan borçlunun mallarının satılacağı; bozulması ve değişmesi muhtemel olanların hemen satılacağı, diğerlerinin en yüksek fiyatla satılması hükmünde ittifak halindedirler. Hanefi ve Malikilere göre hacr, yalnızca hacre hükmedildiği zaman mevcut bulunan malları kapsadığı halde, Şafii ve Hanbeli hukukçulara göre, yeni bir hacr kararı alınmaksızın, sonradan edinilen mallarda da eski alınan hacr kararı uygulanabilir. Ebu Hanife, mahcurun mallarının zorla satışını caiz görmez; onu satıp borcunu ödemeye zorlamak maksadıyla hapsedilmesini caiz görür. Imam Ebu Yusuf ve Imam Muhammed ise hem zorla satışı (haczi) hem de hapsi caiz görürler.

Hacr altına alınan borçlunun zanaat ve iş aletleri ve nafakası için gerekenler satılmaz. Bu hususta bütün Islam hukukçuları görüş birliğindedirler. Maliki ve Şafiilere göre oturduğu ev satılır. Hanefi ve Hanbelilere göre satılmaz. Üç mezhebe göre malları haczedilerek satılan borçlunun, diğer borçların ödenmesi için çalışmaya zorlanmaz. Hanbelilere göre ise çalışmaya zorlanır.

Alacaklılar haczedilip satılan malların bedellerinden alacakları nisbetinde mal alırlar. Sonradan ortaya çıkan alacaklı, alacaklılara başvurarak onlardan hakkını alır. Bir alacaklı, sattığı malı, vasfı değişmemiş olduğu halde borçlunun elinde mevcut olursa; ya satış akdini feshederek malının aynısını alır, ya da diğer alacaklılar arasına katılarak alacağı nisbetinde hakkını alır.

Malikilere göre borçlunun, vadesi gelmemiş borçları, hacr sebebiyle vadesi gelmiş borç sayılır. Diğer üç mezheb bunun aksini savunur. Bu duruma göre vadesi gelmemiş alacak sahipleri, haczedilip satılan malın bedelinden birşey alamazlar. Hanefiler bir alacaklının, mahcur borçlu yanında malınıdeğişmemiş ve üzerinde başkasının hakkısabit olmamış malıntn aynısını bulması halinde satış akdini feshederek bu malı alma hakkına sahip olduğunu kabul etmez. Ancak satılan mal, henüz satıcının yanında bulunuyor ise bu takdirde bedeli ödeninceye kadar malı kendi yanında hapsedebilir. Dört mezhebe göre borçluyu, iflas etmese de borcunu ödemeye zorlamak maksadıyla hapsettirmek caizdir.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Haciz, Hacz kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Haciz, Hacz kelimesi anlamı 8 defa okunmuştur. [243834] Haciz, Hacz kelime anlamı, Haciz, Hacz nedir, Haciz, Hacz ne demek, Haciz, Hacz sözlük anlamı

Paylaş