İçgüdü Nedir

İçgüdü Nedir ? İçgüdü Ne demek ?

1-)Alm. Instinkt, Naturtrieb (m), Fr. instinct (m), İng. instinct. Bir türün fertlerinde doğuştan bulunan, önceden öğrenilmemiş davranış kalıpları. Yuva yapma, yavrusuna bakma, mevsimi gelince göç etme, kış uykusuna yatma, yiyecek bulma gibi davranışların hepsi birer içgüdü çeşididir. İçgüdüye “ilham”, “sevk-i tabii” veya “sevk-i ilahi” de denir.

Yavru halindeyken yuvasından alınarak anne ve babasından ayrı yetiştirilen kuşlar, büyüdükleri zaman kendi cinslerine has yuvalar yaparlar. İçgüdü davranışları nesilden nesile geçen irsi bir geleneğin belirtileridir. Yumurtadan yeni çıkmış, birkaç günlük bir civciv toprağa bırakıldığında eşinip bir şeyler bulur ve gagalar. Bu, ona Allah tarafından ilham edilmiş, neslinin devamı için lüzumlu bir içgüdü davranışıdır. İçgüdü davranışları yüksek yapılı hayvanlara doğru gittikçe değişir ve karmaşıklaşır. Sevgi veya nefret, yavru bakımı ve yılın bazı mevsimlerinde göç etme mecburiyeti gibi daha girift hisler de içgüdüdür. Yeni doğmuş memeli hayvan yavrusunu annesinin göğsünden süt emzirten, yeni yumurtadan çıkmış ördek yavrusunu suya çeken de bu içgüdüdür. İçgüdü kuvveti olmasaydı koyun, kurdun düşman olduğunu anlamaz ve ondan kaçmazdı. Yavrusunu da korumazdı.

Som balıkları yıllarca denizde yaşar. Fakat üreme vakti geldiğinde yüzlerce kilometrelik yolu kat ederek doğdukları tatlı su nehirlerine dönerek yumurtlarlar. Doğduğu nehrin kolunda yüzmekte olan bir som balığı yakalanarak nehrin başka bir koluna nakledilse, derhal yanlış yolda olduğunu sezerek geri döner ve asıl gideceği nehir koluna ulaşır. Yılan balıkları ise yumurtlamak için yaşadığı tatlı sulardan denizlere göç ederler. Binlerce kilometre kat ederek Bermuda’nın güney açıklarında denizin 7000 metre derinine inerler. Burada yumurtladıktan sonra ölürler. Yumurtadan çıkan yavrular bir müddet sonra ölmüş annelerinin geliş yolunu bularak sahile varırlar.

Buradan da hiçbir kılavuz olmadan annelerinin yaşamış olduğu eski nehir, göl ve su birikintilerine ulaşırlar. Hayvanlar aleminde akıllara durgunluk veren, insanoğlunu hayret ve şaşkınlık içinde bırakıp, bunları yaratan hakkında derin düşüncelere daldıran böyle yüzlerce bilinen olay vardır. Biyolog Prof. Dr. Cecil Hamar, içgüdü için şöyle demektedir: “Baltimore kuşuna o üstün yuva yapma sanatını kim öğretti? Bu kuşların yaptığı yuvaların hepsi neden birbirine benziyor? İçgüdü mü diyeceksiniz? Belki böyle demekle sorudan kurtulmak mümkün ama, verilen cevap eksiktir elbette! Çünkü içgüdü dediğimiz şey nedir? Bazılarımız canlıların öğrenme yoluyla değil de doğuştan kazandıkları bilgiler diyecektir. Halbuki buna Allah’ın canlılara ihsan ettiği kuvvet desek daha mantıklı davranmış olmayacak mıyız?..” Bir ormanda bir tilki belirince, sincap o zamana kadar ömründe tilki görmemiş olsa bile, en yakın ağaca sıçrar. Sincaba tehlikeyi haber veren o hareket tarzını tayin eden kimdir? Arılar bütün yapılacak şeyleri nasıl öğrenirler? İşçi arılar çiçeklerin yerini keşfetmeyi, balözü emmeyi, çiçek tozu toplamayı, bal petekleri imal etmeyi, larvalara bakmayı, düşmanlarını iğnelemeyi nasıl öğrenirler?

İçgüdü üstüne, batı bilim dünyasında iki-üç asırdan beri çalışmalar ve incelemeler yapılmaktadır. Batılı psikologlar ve ilim adamları içgüdünün varlığını kabul etmekte, fakat bunun mahiyeti ve insandaki diğer sistemlerle münasebeti hakkında farklı görüş, nazariye (teori) ve izahlar (açıklamalar) ileri sürmektedirler. Bunlardan Freud içgüdüyü “id” olarak isimlendirmekte ve insan ruhunun iptidai kuvvetleri ve güçler sistemi şeklinde tarif ederek, ruhi enerjinin belli başlı kaynağını teşkil ettiğini öne sürmektedir. Ayrıca İd’in dış dünya ile ilgili olmadığı, zaman geçmesi ve tecrübeyle değişmediği, enerjisinin hareketli olduğu ve ruhun üst benlik dediği bölümü tarafından kontrol edildiği görüşleri de Freud’a aittir. Gene Freud’a göre bu İd; gerginliğe tahammül edemez, çabuk doymak ister, mantıksız, bencil ve zevk arayıcıdır. Freud’un görüşleri, başta çağdaşları olmak üzere bazı batılı bilim adamları tarafından reddedilmiştir (Bkz. Freud). Diğer batılı psikolog ve biyologların içgüdü hakkında öne sürdüğü görüşler de başka meslekdaşları tarafından tamamen kabul edilmemekte; içgüdü batı bilim dünyasında henüz herkes tarafından kabul edilebilir izah ve açıklamalara kavuşmamış müphem bir konu olarak durmaktadır. İçgüdünün mahiyetini, ilim dünyası henüz çözememiştir.

İçgüdü çeşitli asırlarda yaşamış İslam alimlerinin kitaplarında da yer almıştır. Asırlarca önce yazılmış çeşitli kitaplarda canlılar hakkında bilgi verilirken her canlının sahib olduğu içgüdülerden bahsedilmiş, bunların hikmetleri, mahiyetleri ve işleyiş şekilleri üstüne bilgiler verilmiştir. İslam alimleri iç güdüye “sevk-i ilahi”, “sevk-i tabii” veya “ilham” demekte ve şöyle açıklamaktadır:

Allahü teala; her canlıya hayatını idame ettirecek, düşmanlarından korunacak, nesillerini devam ettirecek çeşitli kabiliyetler vermiştir. Canlılar, doğdukları andan itibaren türlerine mahsus belli başlı bütün temel hususiyetleri üzerlerinde taşırlar. Hayatları boyunca bu temel hususiyetleri kaybetmezler. Böylece her tür, kendi hususiyetleri ile kainatın nizamı içinde kendilerine düşen vazifeyi yerine getirir. Mesela; arıların şaşkınlık uyandırıcı hayatları hakkında Kur’an-ı kerim’de Nahl suresi 68 ve 69. ayetlerinde mealen şöyle buyrulmaktadır:

“Senin Rabbin, bal arısına da şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin! Sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin sana has kıldığı şaşırmayacağın yayılım yollarına çık! O arıların karınlarından renkleri muhtelif bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır.”

Bunun gibi diğer canlılara da Allahü teala, kendi türlerine mahsus hususiyetler vahyetmiştir. Mahlukların içinde en yüksek olan insanda da çeşitli sevk-i tabiiler vardır. Ancak insandakiler daha karmaşık ve mükemmeldir. İnsanlarda da bulunan açlık, susuzluk, üreme, korunma, karşı cinse ilgi vs. gibi sevk-i tabiilere uyup uymama hususunda insan hayvandan ayrılır. Allahü teala, hayvanların yaşayabilmeleri ve üreyebilmeleri için onlarda iki kuvvet yarattı. Bunlardan biri muhtac oldukları, lezzet aldıkları şeyleri istemek, onlara kavuşmak kuvvetidir ki, bu kuvvete şehvet denir. İkincisi, yaşamalarına zararlı olan, canlarını yakan şeylerden kaçmak, bunlara karşı savunmak kuvvetidir ki, bu kuvvete de gazab (gadap) denir. Allahü teala, hayvanların yaşamaları, üremeleri için muhtac oldukları şeyleri her tarafta bol bol yaratmış, bunlara kolayca kavuşmalarını ve bulduklarını kolayca kullanabilmelerini ihsan etmiştir.

Allahü teala insanlarda da şehvet ve gazap kuvvetlerini yaratmış ise de, ihtiyaçlarına kavuşmaları ve korktuklarından korunmaları hayvanlarınki kadar kolay değildir. Her yerde bol bol bulunan hava ve su dışında diğer ihtiyaçlarını (gıda, elbise, silah, ilaç, mesken gibi) temin için insanlar çalışmak, uğraşmak zorundadır. Ayrıca beraber yaşamaları ve aralarında işbölümü yapmaları da bir mecburiyettir. Çünkü insanlar, birbirlerine muhtac olarak yaratılmışlardır.

Allahü teala, insanlarda seve seve çalışabilmeleri, çalışmaktan usanmamaları için üçüncü bir kuvvet daha yarattı. Bu kuvvet, nefs denilen kuvvettir. Bu kuvvet ihtiyaç duyulan ve arzu edilenlere kavuşmak; gazap edilenlerle döğüşmek ve zararlılardan korunmak için insanı zorlar. Fakat insanın nefsi bu işinde sınır tanımayınca yaptığı işler hem aşırı, hem de zararlı olur. Mesela hayvan susayınca temiz suyu kolayca bulur, içer ve doyunca artık içmez. İnsanı nefsi zorlayarak doyduktan sonra da içirir. Sığır, aç olunca, çayırda otlar. Doyunca yatar uyur. İnsan aç olunca çayırda otlayamaz. Bulduğu otlar arasında seçim yapması, seçtiğini soyup, temizleyip, pişirmesi lazımdır. Nefis, bu yorucu, usandırıcı işleri seve seve yaptırır. Fakat hoşuna gideni doyduktan sonra da yedirir. Ayrıca, hayvan tabiatına uygun ne bulursa yerken, insan bunlar arasında en çok hoşuna gideni yemek-içmek için uğraşır.

İnsanlarda sevk-i tabiilerini kontrol etmek, onları kararınca ve doğru kullanmak nefsin taşkınlıklarından kurtarmak, hakimiyetini kırmak için ruh, akıl, iman gibi kuvvetler de vardır. Bütün ilahi dinlerdeki iman, ibadet ve ahlak esasları nefsin arzularına uymayı sınırlar. İlahi dinlerin bildirdiği emirlere ve yasaklara uymak, nefsi aşırı taşkınlıklardan korur. Ruh, bu iman ile, insan bedeninde hakim olur ve nefsin hakimiyetine son verirse, bütün sevk-i tabiiler ve bunları çalıştıran nefis, aşırı zararlı ve taşkın olmaktan kurtulur, faydalı hale gelir. Bu zaman akıl da, saadeti felaketten, doğruyu eğriden ayırarak ruha yardımcı olur. Şehvet ve gadabın aşırı çalıştırılmasından meydana gelen zararları ve ebedi felaketi anlayarak bunları insana uygun kullanmaya gayret eder. Akl-ı selim sahibi bir insan içgüdülerini süzgeçten geçirir, onlara uygun ve lazım olduğu kadar uyar. Yalnız içgüdülerine uyan insanlar, ya zeka seviyesi düşük veya ruh hastası kabul edilmektedirler.


2-)(Instınct) Canlı
organizmalarda doğuştan gelen, yapı­sal nitelikli eylem dürtüsü. Bkz. dürtü,
güdü.


3-)Bir canlı türünün bütün bireylerinde akıl ve düşünceden bağımsız olarak doğuştan gelen bilinçsiz her türlü hareket ve davranış, insiyak, sevkitabii
Örnek:Bir çeşit içgüdüyle fincanı alıyor tepsiden ve hemen dudaklarına götürüyor. E. Bener


4-)Organizmayı o türe özgü olan bir amaca ulaşmaya sürükleyen davranış eğilimi.


5-)Organizmayı o türe özgü olan bir amaca sürükleyen hareket eğilimi. Davranıştaki doğal ve kalıtsal olan faktör. İnstink. Örnek: Örümceğin ağ Örmesi.


6-)Organizmayı o türe özgü olan bir amaca sürükleyen hareket eğilimi.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
İnstinct.
İngilizcesi İngilizce
İnterior motive.
Latincesi Latince
İnstinctus: uyarı

  • Temel İçgüdü filmindeki gibi karşısındakini şaşkına çeviren kadın gazeteci daha sonra başbakanı öperek kamera şakası olduğunu açıkladı.

Sizde içinde İçgüdü kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

İçgüdü kelimesi anlamı 169 defa okunmuştur. [240919] İçgüdü kelime anlamı, İçgüdü nedir, İçgüdü ne demek, İçgüdü sözlük anlamı

Paylaş