Kabe Nedir

Kabe Nedir ? Kabe Ne demek ?

1-)yeryüzünde yapılan ilk mabed, ibadet yeri. Müslümanların kıblesi, namazda döndükleri cihet, taraf. Mekke-i mükerreme şehrinde Mescid-i Haram’ın ortasında dört köşeli taştan yapılmış bir odadır. Müminler hac ibadetini yapmak için dünyanın her tarafından burayı ziyarete gelirler. Yeryüzünün en kıymetli yeri Kabe’dir.

Kabe, görünüşte dünyadaki evlerden biridir. Hakikatte ise ahirettendir. Kabe, dünya ve ahireti kendinde toplamıştır. Kabe, Beytullah (Allahü tealanın evi)tır. Rabbimizin üstün ve faziletli kıldığı eşsiz yerdir. Kabe’yi, yeryüzüne Âdem aleyhisselamın inşa ettiğini Muhammed el-Ezraki, Ahbaru Mekke adlı eserinde şöyle anlatmaktadır:

Âdem aleyhisselam yeryüzüne indirilmesi sebebiyle çok üzülüyor ve günlerini ağlamakla geçiriyordu. Onun üzüntüsüne melekler de ortak oluyorlardı. Bir defasında Âdem aleyhisselam secdedeyken; “Ya Rabbi! Bana ne oldu ki, artık meleklerin seslerini, senin zatını tesbih ve takdis etmelerini duyamıyorum. Onları göremiyorum.” diye arz edince, cenab-ı Hak buyurdu ki: “Ey Âdem! Senden sadır olan zelle, meleklerin tesbihini işitmene manidir. Ancak benim yeryüzünde bir beytim vardır. Sen onun temelini bulup üzerine bir beyt bina et. Beni takdis ve beytin etrafını tavaf et. Ey Âdem! O beyti Mekke’de kıldım. Evladından her kim beytime gelip, sadece benim rızamı isterse, bizzat beni ziyaret eden misafirim gibidir. Bunları şanıma layık bir şekilde ağırlarım ve bütün ihtiyaçlarını gideririm!”

Âdem aleyhisselam, Allahü tealanın bu emri ile Serendip Adasından Mekke’ye doğru yürümeye başladı. Bir melek kendisine yol gösteriyordu. Mekke-i mükerremenin bulunduğu yere gelince, Allahü teala ona yardımcı melekler gönderdi. Melekler, Beyt-i Ma’mur’un tam hizasına gelecek şekilde yedi kat yere kadar varan bir temel kazdılar. Kazılan bu temele toprak seviyesine kadar otuz kişinin ancak kaldırabileceği büyüklükte taşlar yerleştirdiler. Sonra Allahü teala melekler vasıtasıyla bu temelin üzerine bir beyt indirdi. Bu beyt, Cennet yakutlarından bir yakut olup, parıl parıl parlıyordu. İndirilen bu beytin biri şark (doğu), diğeri garb (batı) olmak üzere iki kapısı vardı. Beytullah’ın içinde ayrıca nurdan kandiller yakılmıştı. Kandillerin çanakları Cennetin külçe altınlarındandı ve etrafında yıldız gibi parlayan beyaz yakutlar diziliydi. Hacer-ül-Esved de bunlardan biriydi. Hacer-ül-Esved’in daha sonra günahkar kimselerin el sürmesiyle karardığı rivayet edilmiştir. Böylece Beyt-ül-Ma’mur’un tam altına gelecek şekilde yeryüzünde de Beytullah, yani Kabe-i muazzama inşa edilmiş oldu.

Bazı rivayetlere göre Cennetten gelen bu Beytullah (Kabe-i muazzama) Âdem aleyhisselamın vefatından sonra tekrar göklere kaldırıldı. Âdem aleyhisselamın evlatları önceki temellerin üzerine taştan ve çamurdan bir bina yaptılar. Bu bina, Nuh aleyhisselam zamanındaki tufana kadar zaman zaman tamir edildi ve tufanda yıkıldı.

Kabe’nin tufandan sonra İbrahim aleyhisselama kadar yeri belirsiz olup yalnız bulunduğu saha bilinmekteydi. Bu bölge kırmızı topraklı ve sel sularının yükselemeyeceği kadar tümsek bir tepe durumundaydı. Yeri kesin bilinmemekle beraber, insanlar Kabe’nin o bölgede olduğunu biliyorlardı. Yeryüzünün çeşitli memleketlerinden zulme uğramış, kederli, sıkıntılı, dertli ve Allahü tealaya sığınmak isteyen kimseler bu bölgeye gelip dua ederler, maksatlarının hasıl olduğunu görünce geri dönerlerdi. İbrahim aleyhisselamın, Beytullah’ı yeniden yapmasına kadar, bu bölgeye olan hürmet ve saygı devam etti.

İbrahim aleyhisselam, Allahü tealanın emriyle Kabe-i muazzamayı yapmak için Mekke’ye gitti. Oğlu İsmail aleyhisselamı ve Hacer validemizi yıllar önce oraya bırakmıştı. Hazret-i İbrahim, oğluİsmail aleyhisselam ile Zemzem Kuyusunun başında karşılaştılar. Senelerdir hiç görüşemeyen baba-oğul, sevinçle birbirlerine sarılıp hasret giderdiler. Zemzem kuyusunun başında oturdukları zaman İbrahim aleyhisselam; “Ey İsmail! Allahü teala, bana kendi zatı için bir beyt yapmamı emrediyor. Sen de yardım eder misin?” buyurdu. İsmail aleyhisselam da; “Elbette yardım ederim.” diye cevap verdi. İbrahim aleyhisselam; “Ya Rabbi! Kabe’yi nerede yapayım?” diye sual etti. Cenab-ı Hak; “Biz sana onun yerini göstereceğiz.”buyurdu. Bir rivayete göre Kabe’nin yerini Cebrail aleyhisselam gösterdi. Böylece İbrahim aleyhisselam, oğlu İsmail ile birlikte temel kazmaya başladı. Âdem aleyhisselam zamanında kazılan temeli buldular. Aynı temel üzerine, Kabe’yi inşa etmeye başladılar. Cebrail aleyhisselamın tarifine göreİbrahim aleyhisselam, binayıİsmail aleyhisselamın getirdiği taşlarla yapıyordu. Nihayet Kabe’nin duvarları yükseldi ve yukarıya taş yetişemez oldu. Bunun üzerine büyükçe bir taş getirdiler. İbrahim aleyhisselam bu taşa basarak duvarı örmeye devam etti. Mübarek ayağının izi çıkan bu taşa Makam-ı İbrahim dendi. Kabe’de tavaf namazı bu taşın bulunduğu yer olan Makam-ı İbrahim’de kılınır. Binanın yapımında, melekler, taş getirmede İsmail aleyhisselama yardım ettiler. Sıra Hacer-ül-Esved’e gelince İbrahim aleyhisselam; “Ey İsmail! İyi bir taş getir ki, hacılara işaret olsun!” buyurdu. İsmail aleyhisselam bir taş getirdi. İbrahim aleyhisselam; “Bundan daha iyi bir taş getir.” deyince, Ebu Kubeys Dağından; “Cebrail aleyhisselam tufanda bana bir taş emanet etti. Gel onu al!” diye bir ses işitti. Bunun üzerine Hacer-ül-Esved taşı, Ebu Kubeys Dağından alınıp, Kabe’deki yerine yerleştirildi.

Baba-oğul, Kabe’yi yapıp bitirince, Bakara suresi 127. ayet-i kerimesinde mealen bildirildiği gibi; “Ya Rabbi! Bizden bu hayırlı işi kabul et! Muhakkak ki sen, duamızı işitici, niyetimizi bilicisin.” diye niyazda bulundular.

Kabe-i muazzama, İbrahim aleyhisselamdan sonra zaman zaman yıkılıp yeniden inşa edilmiştir. Bu inşaların biri de, Resulullah efendimize peygamberliği bildirilmeden önce olmuştur. Sevgili Peygamberimiz o zaman otuz beş yaşlarındaydılar. Yağmur ve seller Kabe’nin duvarlarını iyice yıpratmıştı. Ayrıca çıkan bir yangın hasara sebeb olduğundan binayı yeniden yapmak lazımdı. Bunun üzerine Kureyş Kabilesi, Kabe’yi, İbrahim aleyhisselamın yaptığı temele kadar yıkıp yeniden inşa etmeye karar verdiler. Lüzumlu malzeme ve parayı temin etmeye çalıştılar. Fakat toplananlar, ihtiyaca cevab vermekten uzak olup, Kabe’yi, İbrahim aleyhisselamın oturttuğu temel üzerinden yapacak miktarda değildi. Kendi aralarında istişare ettiler. Kabe’nin temelinin bir tarafını kısaltmak, topladıkları malzeme mikdarınca taştan bir bina yapmak için karar aldılar. Hilal şeklindeki Hatim denilen küçük duvar ile, Kabe arasını boş bırakıp, dört köşe, kuzey duvarını altı arşın bir karış (bir arşın = 68 cm) içerden başladılar. Diğer duvarları, eski temelin üzerine inşa etmeye devam ettiler. Bir sıra taş, bir sıra tahta ile duvarlar örülüyordu. İstemedikleri kimseleri içeri sokmamak için, sel sularını bahane ederek Kabe kapısını yer seviyesinden bir insan boyu yüksekten başladılar. Kabe’nin içini, kapının eşiği seviyesine kadar toprakla doldurdular. Hacer-ül-Esved’in konulacağı yere kadar binayı yükselttiler. Fakat Hacer-ül-Esved’i yerine yerleştirmek hususunda ihtilafa düştüler. Her kabile bu şerefe kavuşmak istediğinden, aralarında büyük bir anlaşmazlık çıktı. Abdüddaroğulları; “Bu işi bizden başkası yaparsa kan dökeriz.” diyerek meydan okudular. Dört-beş gün süren bu anlaşmazlık sebebiyle, neredeyse kan akıtılacaktı. Bu sırada Abdülmuttalib’in dayısı ve yaşlı bir zat olan Huzeyfe bin Mugire; “Ey Kureyş topluluğu! Anlaşamadığınız iş hakında hüküm vermek üzere, şu kapıdan ilk girecek zatı aranızda hakem yapın.” diyerek, Kabe’ye açılan Beni Şeybe Kapısını gösterdi. Oradakiler bu teklifi kabul ettiler ve işin en nazik anında bu işi halledecek kimseyi beklemeye başladılar. Nihayet kapıdan; doğruluğunu, üstün ahlakını son derece takdir ettikleri ve El-Emin, yani hep kendisine güvenilir dedikleri Muhammed aleyhisselamın geldiğini gördüler. Hep birden; “İşte El-Emin! O’nun hükmüne razıyız.” dediler. Durum, Sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselama anlatılınca, bir örtü istedi. Onu yere sererek Hacer-ül-Esved’i örtünün üzerine koyup; “Her kabileden bir kişi bir ucundan tutsun.” buyurdu. Taşı, konulacağı yere kadar kaldırttı. Sonra kendisi taşı kucaklayıp yerine koydu. Böylece çıkmak üzere olan büyük bir çarpışmanın önlendiğini gören kabileler, bu hareketten memnun kaldılar.

Kapı yüksekliğini dört arşın bir karış yaparak binayı tamamladılar ve tavanının düz yapılmasını tercih ettiler. Üzerine yağacak yağmurların akması için kuzey taraftaki duvara bir tane de oluk (Altın Oluk) yaptılar. Bina tamamlandığında ellerinde bir miktar malzeme arttı. Onunla da kuzey tarafta kalan, yapamadıkları temel üzerine yüksekliği az bir duvar yaptılar. Böylece Hatim denilen hilal şeklindeki duvar meydana geldi. Bu duvar ile kuzey duvarı arası Kabe’ye aittir, yani Kabe’nin içidir. Onun için tavaf yapılırken Hatim’in dışından dolaşılır. Hatim’in içinde namaz kılmak pek kıymetlidir. İsmail aleyhisselamın kabr-i şerifi de Hatim’dedir.

683 (H. 64) senesinde Hüseyn bin Numeyr es-Sekuni’nin Mekke kuşatması sırasında Kabe tamamen yandı. Bu zamanda Abdullah bin Zübeyr hazretleri, Hacer-ül-Esved’i gümüş bir bağ ile bağladı.

Abdullah bin Zübeyr Peygamber efendimizin hazret-i Âişe’ye buyurduğu; “Senin kavmin, Beytullah’ın binasını kısalttılar. Maddi imkanları kafi gelmedi de Hatim tarafından birkaç arşın yer bıraktılar. Eğer senin kavminin zamanı küfre yakın olmasaydı, Kabe’yi yıkar, bıraktıkları kısmı İbrahim’in (aleyhisselam) yaptığı ilk temel üzerine inşa ederdim. Beytullah’a ayrıca, yer seviyesinden iki kapı da yapardım. Biri şark (doğu), diğeri garb (batı) kapısı olurdu. İnsanlar şark kapısından girer, garb kapısından çıkarlardı...” hadis-i şerifine uygun olarak Kabe-i muazzamayı yeniden yaptırmaya başladı. BöyleceKabe, İbrahim aleyhisselamın yaptığı temel üzerine yapılmış oldu. Kapılar yer seviyesine indirildi. Hacer-ül-Esved’i yerine, Abdullah bin Zübeyr’in oğlu Ubbad ile Cübeyr bin Şeybe yerleştirdi. Kabe’ye, Mısır’da dokunan iyi cins bir kumaş ile örtü yapıldı.

Kabe’nin bu hali, Halife Abdülmelik bin Mervan’ın Mekke valiliğine tayin ettiği Haccac bin Yusuf zamanına kadar devam etti. Haccac, halifeye mektup yazıp Kabe’yi eskisi gibi yapmak istediğini bildirdi. Kabul edilince kuzey duvarını yıkıp, Hatim’i dışarıda bıraktı. Garb kapısını kapattı. Şark kapısını yükseltti. Böylece Kabe-i muazzama bugünkü hale geldi.

Bundan sonra Kabe artık tekrar yıkılıp yapılmadı. Ancak zaman zaman Osmanlı sultanları tamirat ve tezyinatlar yaptılar. Mesela 1612 senesinde Sultan Birinci Ahmed Han, seksen bin Osmanlı altını harcayarak tamirat yaptırmış, bundan on sekiz sene sonra oğlu Dördüncü Murad Han, pekçok altın sarfederek tamir ve tezyinatta bulunmuştur.

Kabe-i muazzama, Mescid-i Haram’ın ortasında, dört köşe taştan bir oda olup, 17 metre yüksekliktedir. Kuzey duvarı 8,8, güney duvarı 7, doğu duvarı 11,9 batı duvarı 12,8 metre uzunluğundadır. Doğu ve güney duvarları arasındaki köşede Hacer-ül-Esved taşı vardır. Hacer-ül-Esved’in yüksekliği, yere nazaran bir metreden fazladır. Taş, hacıların ellerini, yüzlerini sürmeleri ve öpmeleri sebebiyle çukurlaşmıştır. Kabe’nin doğu duvarında bir kapı vardır. Kapı yerden 1,7 m yükseklikte olup, eni 1,7, boyu 2,7 metredir. Duvarlarının iç yüzü ve zemini renkli mermerlerle kaplıdır.

Kabe’nin dört köşesine Rükn denir. Şam’a karşı olan köşeye Rükn-i Şami, Bağdat’a karşı olana Rükn-i Iraki, Yemen tarafında olana Rükn-i Yemani, dördüncü köşeye de Rükn-i Hacer-ül-Esved denir. Rükn-i Iraki hizasında; yedisi mermer, diğer basamakları ağaçtan 27 basamaklı, minare merdiveni gibi yuvarlak olan merdiveni, Osmanlı sultanlarından İkinci Mustafa Han yenilemiştir. Kapının sağ tarafında çukur ve tavana kadar yükselen üç direk bulunmaktadır. Kabe’nin dış yüzü ipekten siyah bir perde ile örtülüdür. Kapının perdesi yeşil atlastır.

Zemzem Kuyusu, Mescid-i Haram içinde, hacer-ül-Esved köşesi karşısında ve köşeden 8 m uzakta bir odada olup, 1.8 m yüksekliğinde taştan yapılmış bir bileziği vardır. Sultan Birinci Abdülhamid Hanın yaptırdığı bu odanın zemini mermer döşeli ve duvarlara doğru meyillidir.

Dünyada Mekke-i mükerremede bulunan Kabe’den başka ikinci bir Kabe yoktur ve burası yeryüzünün en kıymetli yeridir.

Kabe’yi tavaf etmenin fazileti hakkında sevgili Peygamberimizin pekçok hadis-i şerifi vardır. Bunlardan birkaçı şöyledir:

Kim Beytullah’ı tavaf ederse, Allahü teala, bunun her adımına bir sevab yazıp, bir günahını siler.

Bu beyt, İslamın direğidir. Kim bu beyti ziyaret etmek maksadıyla hac veya umre yapmaya çıkarsa, (bu yolda) öldüğü takdirde, Allahü teala onu Cennetine koymayı, sağ kaldığı takdirde ganimet ve mükafatla memleketine döndürmeyi taahhüd eder.


2-)KÂBE



Mekke şehrinde Mescid-i Haram'ın ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 12 m. boyunda ve 11 m. genişliğinde taştan yapılmıs dört köşe bir bina. Haccın sebebi ve bütün müslümanların kıblegahı olan Kabe, yeryüzünde yapılmış olan ilk mukaddes mabettir. Buna Beytullah ve Beyt-i Atik de denir Kur'an-ı Kerim'de; "İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev, Mekke'de bulunan mübarek ve alemler için hidayet kaynağı olan Kabe'dir" (Alu İmran, 3/96) buyurulur.

Hz. Peygamber, Ashab-a Kiramdan Ebu Zer (r.a)'in sorularına cevap olarak yeryüzünde ilk inşa edilen mescidirı "Mescid-i Haram", ikinci inşa edilenin"Mescid-i Aksa" olduğunu ve bu ikisi arasında kırk yıl süre bulunduğunu beyan buyurmuştur (Buhari, Enbiya. 10).

Yukarıdaki ayet ve hadis-i şerif, yeryüzünde yapılan ilk mescidin Kabe olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Kur'an-ı Kerim'de Kabe'yi inşa edenin Hz. İbrahim ile oğlu İsmail olduğu bildirilir.

Bu iki peygamberin Hicaz bölgesine intikali şöyle olmuştur. Hz. İbrahim Filistin yöresinde peygamberlik görevini yürütürken, ilk eşi Sare ile sonradan evlendiği Hacer arasındaki duygusal rekabet ve kıskançlık sonucunda Hz. Hacer'i başka bir yöreye yerleştirmesi gerekti. Hz. İbrahim, Hacer'i ve süt emmekte olan küçük çocukları İsmail (a.s)'i alarak şimdiki Zemzem kuyusunun bulunduğu yere getirdi. Henüz Mekke şehri ve o yörede insan yoktu. Bir kırba su ve bir miktar yiyecekle onları orada bırakıp, Filistin'e dönmek isteyince; Hz. Hacer, bu hicretin Allah'ın emri ile olup olmadığını sordu. Hz. İbrahim; vahiyle bıraktığını söyleyince Hacer; "Allah kulunu zayi etmez, gidebilirsin" diyerek tevekkül ve teslimiyet gösterdi. Bir kadın ve kucağında süt emen, bebek yaştaki çocuk, çölün ortasında, insanın bulunmadığı bir yorede yalnız kalıyordu.

İbrahim (a.s) oradan ayrılırken şöyle dua etmişti: "Ey Rabbimiz! Soyumdan bazılarını, muharrem ve mukaddes evinin yanındaki çorak vadiye, namaz kılmaları için yerlestirdim. Rabbimiz! insanların kalblerini onlara meylettu. Onları meyvelerle rızıklandır ki, Sükretsinler" (İbrahim, 14/37).

Hz. Hacer, Safa ile Merve tepesi arasında su aramak için gidip gelirken, Cenab-ı Hakk'ın bir ikramı olarak, oğlu İsmail'in bulunduğu yerden su kaynamağa başlamıştı. Bunu gören Hz. Hacer, suyun akıp gitmesini önlemek için set yapıyor ve suya "zem zem (dur, dur)" diye sesleniyordu. Kısa süre sonra kuşların hareketinden suyun varlığını anlayan seyahat halindeki Cürhümi kabilesi, yolunu değiştirerek oraya gelmiş, Hz. Hacer onlara su almaları için izin verirken, onlar da Hacer'in ve çocuğun gıda ihtiyacını üstlenmişlerdi İşte buraya yerleşen Cürhümiler Mekke şehrinin ilk kurucuları ve ilk halkını teşkil etmişlerdir (bk. ez-Zebidi, Tecrid-i Sarih, Terc. Kamil Miras, Ankara 1984, VI, 13 vd.)

Hz. İbrahim zaman zaman Hicaz'a gelmiş, oğlu İsmail büyüyünce, birlikte Kabe-i Muazzama'yı inşa etmişlerdir. Kur'an-ı Kerim'de olay şöyle anlatılır:

"Bir zaman Biz, İbrahim'e Kabe'nin yerini gösterip şöyle vahyettik: Bana hiç bu şeyi ortak koşma. Evim olan Kabe'yi tavaf edenler, civarında oturanlar, rüku edenler ve secdeye varanlar için temizle" (el-Hac, 22/26).

Kabe inşa edilirken Hz. İsmail çevreden taş taşır, Hz. İbrahim de Kabe'nin duvarlarını örerdi. Duvarlar yükselip yerden erişilmez olunca Hz. İsmail halen "Makam-ı İbrahim" adı ile ziyaret edilen taşı getirdi. Hz. İbrahim bu taşı iskele olarak kullandı. Ebu Kubeys dağından getirilen ve "Hacer-i Esved (siyah taş)" adı verilen taş da, tavafa başlama yerine işaret olmak üzere, halen bulunduğu köşeye yerleştirildi. Mabed'in duvarları yükselince, Hz. İbrahim ve İsmail şöyle dua ettiler:

"Ey Rabbimiz! Bunu bizden kabul buyur. Şüphesiz ki, Sen çok iyi işiten ve çok iyi bilensin. Rabbimiz! İkimizi de sana teslim olan kıl. Soyumuzdan da Sana teslim olan bir ümmet meydana getir. Bize ibadetimizin yollarını göster. Tövbemizi kabul et. Şüphesiz Sen, tövbeleri çok kabul eden ve çok merhamet edensin. Ey Rabbimiz! Soyumuzdan vücuda getireceğin İslam ümmetine kendi içlerinden bir Peygamber gönder ki, onlara Sen'in ayetlerini okusun, kitabını, hikmetini öğretsin, onları günahlardan temizlesin. Şüphesiz Sen, her şeye galipsin, hüküm ve hikmet sahibisin" (el-Bakara, 2/127-129).

Hz. İbrahim'in duası kabul olmuş, Cenab-ı Hak O'nun soyundan Hz. Muhammed'i son peygamber olarak göndermiştir. Hz. Peygamber'in bu duayı kastederek; "Ben, babam İbrahim'in duasına ve kardeşim İsa'nın müjdesine, annemin de rüyasına mazhar olmuşumdur" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 127, 128, V, 262) buyurduğu nakledilir.

Diğer yandan İbn Ucre (r.a)'nin rivayet ettiği bir hadiste; İslam ümmetinin bütün namazlarda, "tehiyyat" ve "Allahümme salli-barik" dualarını okuyarak, Hz. İbrahim'e ve nesline hayır-duada bulunmalarının, Hz. İbrahim'in bu eski duasına karşı bir teşekkür niteliğinde olduğu belirtilmiştir (ez-Zebidi, a.g.e., VI, 18, 19).

Kabe'yi ilk inşa edenin Hz. Âdem (a.s) olduğu, Hz. İbrahim'in ise oğlu İsmail ile birlikte Nuh tufanından sonra aynı temeller üzerinde onu ikinci defa inşa ettikleri de nakledilmiştir (ez-Zebidi, a.g.e, VI, 13).

Kabenin inşası bittikten sonra, Allah tarafından Hz. İbrahim'e bütün insanları haccetmek üzere davet etmesi emredilmiştir. "İnsanları hacca davet et ki gerek yaya olarak ve gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar" (el-Hacc, 22/27).

Hz. İbrahim Ebu Kubeys dağına çıkıp dört bir yana seslenerek Allah'ın Kabe'yi hacc ve ziyaret etmeyi insanlara farz kıldığını bildirdi (ez-Zebidi, a.g.e, VI, 20, 21).

Hz. İbrahim bu ilanı yaptıktan sonra Cebrail aleyhisselam gelerek, kendisine "Safa" ile "Merve"yi ve Harem-i Şerif'in sınırlarını göstermiş, ayırıcı alamet olmak üzere de birer taş dikmesini önermişti. Daha sonra hac menasikini (gerekli bilgilerini) öğreterek, ihramlı bir şekilde Mina'ya ve yollarda "tehlil" ve "telbiye" getirilerek Arafat'a varıldı. Vakfe'den sonra Müzdelife'ye, oradan da Mina'ya getirdi, kurban kestirdi ve şeytan taşlama (remyu cimar) yaptırdı. Kısaca haccın bütün menasikini öğretti. Haccın bu usul ve erkanı, Hicaz halkına Peygamber olarak gönderilen İsmail (a.s) tarafından da ümmetine öğretildi. Daha sonra İshak peygamber Mekke'ye gelerek, büyük kardeşi Hz. İsmail ile birlikte hac yaptı.

Bundan sonra yakın ve uzak beldelerden ziyaretçiler Hicaz'a gelerek Beytullah'ı ziyarete başladılar. İslam'dan önceki dönemlerde Yemenlilerin ve bazı İran (Fürs) hükümdarlarının Ka'be-i Muazzama'yı ziyaret ettikleri, hatta Hz. Peygamber'in dedesi Abdulmuttalib Zemzem kuyusunu temizletirken çıkarılan iki tane altın geyik heykelinin İran (Fürs) kurbanlarından olduğu nakledilmiştir (ez-Zebidi, a.g.e, VI, 21).

Kabe, o tarihten günümüze kadar bir çok defa tamir görmüştür. Nitekim Hz. Peygamberin büyük dedesi Kusay zamanında tamir edilen Kabe, Hz. Peygamberin gençliğinde de Kureyş tarafından tamir edilmiş bu arada Hacer-i Esved'i yerine koyma hususunda aralarında ihtilaf çıkmış ve bu şeref Hz. Peygamber'e nasip olmuştur.

Daha sonra Abdullah b. Zübeyr zamanında, Emevi hükümdarlarından Abdülmelik zamanında tamir edilen Kabe Osmanlı sultanları I. Ahmed ve IV. Murat zamanlarında da tamir edilmiştir. Osmanlı sultanlarından sonra Suud hükümeti de Kabe'nin bakım ve tamiriyle ilgilenmektedir.

İlk zamanlar Kabe ile ilgili görevler İsmail (a.s) tarafından yürütülmüştür. Ardından onun oğluna geçmiş, sonra Cürhümilere ve daha sonraları çeşitli kabilelere geçerek sık sık el değiştirdikten sonra bu vazifeleri nihayet Kureyş kabilesi üstlenmiştir. Hatta önceleri Kabe civarında ev yapmak saygısızlık sayılırdı. Kabe bakımı Kureyş'e geçtikten sonra bu anlayış yıkılmış ve Kusay tarafından Kabe civarı ilk defa kabilelere göre parsellenerek evler yaptırılmıştır.

Böylece Hz. Peygamber'in dedelerinden Kusay zamanında Mekke ilk defa şehir olarak medeni bir hüviyete bürünmüş oldu. Şüphesiz Kabe'nin çevresinde insanların bulunması daha eskilere dayanır. Ancak tavaf alanı dışında kalan kısımların parsellenerek mahallelerin oluşturulması Kusay zamanında gerçekleşmiştir.

İslamiyetten önce Mekke şehir devletinin görev üniteleri Kabe ile ilgili vazifeleri şöyle sıralayabiliriz:

1. Sidanet: Kabe'nin perdedarlığı, anahtar koruyuculuğu ile haciblik görevi idi. Bu görevi yürütmek en büyük şeref sayılırdı (bk. Hicabe).

2. Şikayet: Mekke'ye gelen hacılara tatlı su sağlama ve Zemzem kuyusu ile ilgilenme görevi idi.

3. Ridane: Mekke'ye gelen hacıların fakirlerine yemek ikram etmek, onları barındırıp ağırlamak görevi idi.

Bir de Mekke emirliğine bağlı bazı görevler vardı ki bunlar da Kabe ile ilgili görevlerle iç içe ele alınmaktadır. Bunları da şöyle sıralayabiliriz:

1. Ukab (Kıyade): Savaşlarda bu adla anılan sancağı taşıma görevi olup ya görevlendirilen veya bunu korumakla yükümlü olan kişi taşırdı.

2. Nedve: Bir nevi toplantı yeri idi; savaş, barış, düğün vb. önemli her mesele burada görüşülür, karara bağlanırdı. Buraya herkes değil, aile gruplarının kırk yaşından büyük olan başkanları katılırdı. Bu toplantı yeri ilk defa Kureyşli Kusay tarafından yaptırılmıştır. Tavaf alanının yakınında onun evinin bir kısmı olup, Darü'n-Nedve olarak anılıyordu. Darü'n-Nedve Mekkelilerin parlamentosu idi.

3. Sefaret: Elçilik görevi.

4. Taşınacak eşyalara müsaade verme görevi.

5. Savaş araçlarını koruma görevi.

6. Putların önünde fal oklarını çekme görevi.

7. Zemzem kuyusunun temizlenmesi ve tekrar hizmete sunuluşu.

Kabe'nin doğudaki köşesine "Rükn-i Hacer-i Esved" veya "Rükn-i Şarki", batı köşesine "Rükn-i Şami", güney köşesine "Rükn-i Yemani", kuzey köşesine de "Rükn-i Iraki" denir.

Kabe'nin kuzeybatı duvarı (Rükn-i Iraki ile Rükn-i Şami arası)nın karşısındaki zeminden 1 m. kadar yüksek ve 1,5 m. kalınlığındaki yarım daire şeklindeki duvara "Hatim" denir. Bu duvar ile Beytullah arasındaki boşluğa "Hicr-i Kabe, Hicr-i İsmail veya Hatira" adı verilir.

Hz. İbrahim'in yaptığı Kabe binasına bu kısım da dahildi.

Hz. Muhammed (s.a.s.)'in peygamber olarak gönderilmesinden beş yıl kadar önce Kureyş kabilesi tarafından Kabe tamir edilirken malzeme yetmediği için bu kısım dışarıda bırakılmıştır. Kabe'ye dahil olduğu için tavafın bu duvarın dışından yapılması vacip görülmüştür. Hz. Hacer'le, oğlu Hz. İsmail'in "Hicr" mevkiine defnedildiği rivayet edilir (bk. ez-Zebidi, a.g.e, VI, 17-20).

Kabe'nin üzerine yağan yağmur sularının aktığı oluk (Mi'zab-ı Kabe) "Altın Oluk" diye bilinir.

Kabe'nin kapısı, binanın kuzeydoğusunda Rükn-i Hacer'i Esved ile Rükn-i Iraki arasında zeminden iki metre kadar yüksekliktedir. Duvarın kapı ile Hacer-i Esved arasında kalan kısmına "Mültezem" denir. Kabe'nin etrafını çevreleyen ve içerisinde namaz kılınan kısma Mescid-i Haram denir. Yeryüzünde bulunan en faziletli mescid Mescid-i Haram'dır.

Şamil İA


3-)Bir kimsenin taptığı, kutsal saydığı yer.


4-)Mekke'de bulunan, Müslümanlarca ziyaret ve tavaf edilen kutsal yer.


5-)Usanmak, bıkmak.


6-)(Kabe) Dünyanın en kudsi ma'bedi. Beytullah, Beyt-ül Ma'mur, Beyt-ül Atik. Bütün mü'minlerin ibadet esnasında yöneldikleri merkez. Dört köşe olduğu için Kabe denir. Bu mukaddes makamın etrafına Mescid-ül Haram ismi verilir. İçinde bir kısım olarak Makam-ı İbrahim mevcuddur. Burası İbrahim Aleyhisselam'ın Kabe'yi bina ederken, yahut insanları hacca davet ederken, üzerine çıktığı taşın bulunduğu yerdir. Tavaf namazı burada kılınır. Kabe'nin ilk inşası Hz. Adem (A.S.) tarafından olduğuna dair rivayetler vardır. Bedahetle malum olan ise; Sahih-i Buhari Tercümesine ve çok kıymetli delillere binaen İbrahim ve İsmail Aleyhisselamlar inşa etmişlerdir. Bu husus ayet-i kerime ile de sabittir.(Beyt-ül Muazzam'ın amir-i inşası: Allah-ü Zülcelil; mübelliği ve mühendisi: Cibril; ilk banisi: İbrahim Halil, muavini de İsmail olduğu en sahih rivayet olarak kabul edilmek icabeder... diye Sahih-i Buhari Tercümesinde Hafız İbn-u Kesir'den nakledilmiştir.) Kabe kıblegahtır. Üzerine farz olan müslümanların, hacc zamanında gidip ziyaret etmeleri icabeden en mühim ve en büyük mabedimiz. (Osmanlıca'da yazılışı:ka'be)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Kaaba.

  • Kabe Müslümanların ibadet kaynağıdır
  • Şirket, devam eden ve planlanan projeler ile Kabe çevresinde 2,2 milyon metrekarelik bir alanı geliştirecek.
  • Kabe manzaralı odaların geceliği ise 500 dolardan başlıyor.

Sizde içinde Kabe kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Kabe kelimesi anlamı 2096 defa okunmuştur. [238011] Kabe kelime anlamı, Kabe nedir, Kabe ne demek, Kabe sözlük anlamı

Paylaş