Kadın Nedir

Kadın Nedir ? Kadın Ne demek ?

1-)KADIN



İnsanın dişisi. Erkeğin eşi. Dişi'nin erişkin olanı.

İslam'da erkekle kadın bir bütünün parçalarıdır. Biri diğeri için vazgeçilmez hayat arkadaşıdır. İbadet ve muamelelerde cinsiyet ayrılığından doğan önemsiz bazı farklar dışında, dini görev ve sorumluluklarda kadın-erkek eşitliği esastır. İslam'ın gelişinden önce toplumda hak ettiği yeri alamayan kadın, İslamiyet'le insana yakışır haklara sahip olmuştur. Kadının durumundaki bu önemli değişikliği bizzat Kur'an-ı Kerim getirmiş ve Hz. Peygamber bunu tamamlamıştır.

Hz. Peygamber'e ilk inanan, başka bir deyimle ilk müslüman olan Hz. Hatice'dir. İlk İslam kadınları Mekke ve Medine'de ağır ve büyük hizmetleri yüklenmekten kaçınmamışlar, askeri ve siyasi işlerde erkeklere yardımcı olmuşlar, hemşirelik mesleğini ilk defa kurarak, yaralı mücahidleri tedavi etmek, su taşıyıp içirmek, yaralarını sarmak ve hatta yaralıları Medine'ye kadar taşımak gibi fedakarlıklarda bulunmuşlardır. Mücahidlerin yanında onlara destek ve cesaret veren bu hanımların kahramanlıkları hadis mecmualarında kaydedilmektedir.

Kadınlara karşı iyi davranmak, tatlı ve yumuşak dille konuşmak, kaba ve sert hareket etmemek Allah Rasulünün ahlakındandır. O şöyle buyurmuştur: "Dikkat ediniz, sizin kadınlarınız üzerinde, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Kadınların, üzerinizde olan hakkı günün şartlarına göre onların yiyecek ve giyeceklerini sağlamanızdır" (Tirmizi, Sünen, V, 111; İbn Mace, Sünen, l, 594, No: 1851). "Sizin en hayırlınız kadınlarına karşı huyu en iyi olanlarınızdır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 472). "Kadınlarınız hakkında Allah'tan korkunuz. Şüphesiz, onlar sizin yanınızda yardımcılarınızdır. Onları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve cinsiyet uzuvlarınız Allah'ın kelimesi ile helal edindiniz" (Ebu Davud, Menasik, 56; İbn Mace, menasik, 84; Darimi, menasik, 34).

Hz. Peygamber evlenilecek bir kadında aranacak vasıfları şöyle belirlemiştir: "Bir kadınla dört özelliği için evlenilir; Malı, asaleti, güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı tercih et" (Buhari, Nikah, 15; Ebu Davud Nikah, 2; Nesai, Nikah, 13; Ahmed b. Hanbel, II, 428).

Ana-babaya itaat etmek, iyilik yapmak, şefkat ve merhamet göstermek, tatlı ve yumuşak davranmak gibi hususlar ayet ve hadislerle emir buyurulmuştur. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Rabbin, yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana ve babaya iyilik etmeyi emir buyurmuştur. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin yanında ihtiyarlarsa, onlara öf bile deme, onları azarlama, onlara güzel ve tatlı söz söyle. Onlara merhametle tevazu kanatlarını indir. Onlar için, "Rabbim onlar beni küçüklüğümde yetiştirirken nasıl merhametli davrandılarsa, sen de onlara öylece merhamet eyle" diye dua et" (İsra, 17/23, 24). Hz. Peygamber en çok kime saygı, şefkat ve bağlılık göstermek gerektiğini soran bir sahabiye "anana" diye cevap vermiştir. Bu soru üç defa tekrar edilmiş, üçünde de aynı cevabı vermiş, ondan sonra kime sorusuna ise, "babana" demişlerdir (Buhari, VII, 69). Anne müslüman olmasa bile, çocukları üzerindeki saygınlığını korumaktadır.

Buna şu hadiseyi örnek gösterebiliriz. Hz. Ebu Bekr'in kızı Esma'nın, babasından boşanmış ve müşrik olarak kalmış annesi, bir gün kızını görmeye gelmişti. Esma, Hz. Peygamber'e, 'Müşrik olan annem' bana geldi. Onunla görüşeyim mi?" dedi. Hz. Peygamber, "annenle görüş" buyurdu (Buhari, III, 142). Başka bir hadiste; "Cennet annelerin ayakları altındadır" buyurulur (el-Acluni, Keşfu'l-Hafa, Kahire, 1351/1932, I, 335, No: 1078).

Bu duruma göre, İslam'da anneliğin yeri, değeri ve şerefi çok yüksektir. Ebeveyne itaatsizlik şirkten sonra en büyük günah sayılmış, bunun kapsamı sadece "Allah'a isyanda kula itaat yoktur" prensibi ile sınırlandırılmıştır (Buhari, Ahkam, 4; Müslim, İmare, 39). Annelerin çocuklarına karşı olan, şefkatinin ne derece büyük olduğunu göstermek üzere, Hz. Peygamber, Hz. Süleyman devrinde cereyan eden bir olayı şöyle anlatmıştır: İki kadının birer oğlu vardı. Birisini kurt alıp götürdü. Bunun üzerine her iki kadın birbirine "seninkini götürdü" dedi; sonuçta, her ikisi meselenin çözümü için Hz. Davud'a başvurdular. Hz. Davud, büyük kadının lehine hüküm verince, küçük kadın memnun olmadı ve ihtilaflı meseleyi bir kere de Hz. Davud'un oğlu Hz. Süleyman'a arz etmek için huzura çıktılar. Hz. Süleyman: "Bana bir bıçak getirin ki çocuğu ikiye bölüp aralarında taksim edeyim", deyince, küçük kadın dehşete kapılıp, "aman yapma, Allah sana merhamet etsin, çocuk onundur" dedi. Bunun üzerine Hz. Süleyman sağ kalan çocuğu küçük kadına verdi (Buhari, Sahih, IV, 136, 137).

Hz. Peygamber devrinde kadın sahabiler ilme büyük katkıda bulunmuşlardır. Allah Rasulü'nün kızı Hz. Fatıma duygulu bir şair olduğu gibi Hz. Peygamber'in bazı hadislerini de rivayet etmiştir (İbn Sa'd, Tabakat, VIII, 19, 30). Hadis rivayet eden kadın sahabilerin sayısı çoktur.

Bazıları şunlardır: Ümmü Habibe binti Ebu Süfyan, Ümmü Abd, Esma binti Ebu Bekr, Zeyneb binti Cahş, Meymune binti Haris, Fatıma binti Kays, Dürre binti Ebı Leheb, Ümmü Haram binti Milhan vd. Bu son sahabi hanım Kıbrıs'ta vefat etmiş olup. Larnaka civarında medfundur. Kıbrıs müslümanlarınca türbesi bir ziyaret yeridir (İbn Hayyat, et-Tabakat, Dimaşk 1968, II, 859, 884; M. Tayyib Okiç, İslamiyet'te Kadın Öğretimi, Ankara 1979, s. 22, 23).

Hz. Peygamber kadınların eğitimine büyük önem vermiştir. Kadınlar mescide geliyor, hadisleri dinliyorlardı. Umumi toplantılara katılır ve bayram namazlarında da hazır bulunurlardı. Hz. Peygamber bayram hutbesini erkeklerin saflarına irad ettikten sonra, kadınların saflarına geçer, onlara da talim ederdi. Ancak hanımlar her zaman mescidde hazır bulunmadıkları için bir sahabi kadın Hz. Peygamber'e gelerek; "Ya Rasulüllah, erkekler geliyor, senin sözünü dinliyorlar. Bizim için de bir gün tahsis et. O günde gelelim, Allah'ın sana öğrettiklerini bize öğret" dedi. Hz. Peygamber de onlara haftada bir gün ve yer tahsis ederek orada toplanmalarını söyledi, belirlenen günde onların eğitim ve öğretimleri ile meşgul oldu (Muhammed Ebu Zehv, el-Hadis ve'l Muhaddisun, Mısır 1958, s. 55; Buhari, Sahih, I, 36). İslam özellikle Hz. Peygamber'in ailelerine mahrem meseleleri tebliğ etme görevini yüklemişti. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Evlerinizde okunup duran Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlatın ve nakledin" (el-Ahzab, 33/34). Sahabe hanımlarının haya ve utanması dini konuları sorup öğrenmelerine bir engel değildi. Özellikle bir fikıh ve hadis alimi olan Hz. Aişe'nin (ö. 58/677) bu konuda sayısız hizmetleri olmuştur. O, yalnız kadınların değil, sahabe büyüklerinin bile bir çok meselede başvurdukları kimse idi (Nevzat Aşık, Sahabeye Hadis Rivayeti, İzmir 1981, s. 78, 79). Hz. Aişe, verdiği hüküm ve fetvalar bir cilde ulaşan yedi sahabe müctehidinden (Fukaha-i seb'a) birisidir (İbn Kayyim, İ'lam, I, 14 vd.). Urve b. Zübeyr (ö. 94/712) "Fıkıh ilmini Hz. Aişe'den daha iyi bilen kimse görmedim" der (el-Mekki, Fethu'l Mübin, s. 157). Ebu Musa el-Eş'ari'de (ö. 44/664) şöyle demiştir: "Muhammed'in ashabının bize sorduğu herhangi bir hadisin içinden çıkamadığımızda onu Hz. Aişe'ye sorardık ve onun yanında sorulan hadise ait muhakkak bir şeyler bulurduk". İbn Hazm (ö. 456/1064) sahabe devrinde yetişen hanım fakih ve hukukçular olarak şu isimleri zikretmektedir: Ümmü Seleme, Ümmü Habibe, Hafsa binti Ömer, Hz. Fatıma, Fatıma binti Kays, Esma binti Ebi Bekr, Havla binti Tüveyt, Ümmü Şerik, Sehle binti Süheyl, Ümmü Eymen, Âtike binti Zeyd, Ümmü'd-Derda, Zeyneb binti Ümmü Seleme ve Ümmü Yusuf (İbn Hazm, Cevamiu's-Sıre, s. 319, 323). İslam tarihinde çeşitli alanlarda büyük hizmet ve yararlılıklar göstermiş müslüman kadınların sayısı az değildir. Tefsir, Hadiş Fıkıh, Tasavvuf, Şiir, Hüsnühat, güzel sanatlar, çeşitli hayır işleri vb. İslam kadınının ilgi alanları olmuştur.

Sonuç olarak, İslam kadınla erkek arasında genel anlamda bir görev bölümü yapmış, kadına evin iç işlerini, çocukların yetiştirilmesini, ihtiyaç ve zaruret bulunduğunda da dışarıda çalışma işini yükleyerek, onu kocasının en yakın yardımcısı kılmıştır. Koca, evin dışında ağır işleri, eşinin ve çocuklarının yeme içme, barınma ve giyim ihtiyaçlarını karşılama görevini yüklenmiştir. Erkeğe, bu mali ve ekonomik yükümlülüklerinin bir sonucu olarak mirasta, kıza göre fazla hak vermiştir.

Kadın Sesi

Yüce Allah Adem'le Havva'yı yaratmış, İnsan nesli onlardan ve onların zürriyetinden meydana gelmiştir. Allah Adem'e eşya isimlerini öğretmiş, ilk insanlar bu kelimelerle anlaşmaya başlamıştır. Kadın da toplumun bir bireyi olarak, hem cinsleriyle ve gerektiğinde karşı cinsle kelimeleri seslendirerek konuşmuştur. Günlük hayatın gereği olan normal görüşme ve konuşmalarda, kadın sesinin yabancı erkeklere meşru olmadığını öne süren hiç bir bilgin yoktur. Kur'an-ı Kerim'de kadınların yabancı erkekle konuşmalarının örnekleri çoktur.

Musa (a.s) Mısır'ı terkedip Medyen'e varınca bir su başında koyunlarını sulamak için sıra bekleyen iki hanım kız gördü. Yardıma ihtiyaçlarının olup olmadığını sordu. Bundan sonrasını Kur'an-ı Kerim'den izleyelim: "Onlar şöyle dedi: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulayamayız. Babamız oldukça yaşlı bir adamdır. Bunun üzerine Musa, onların hayvanlarını sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi. "Rabbim, göndereceğin hayra ve rızka çok muhtacım" dedi. O sırada hanımlardan biri utana utana yürüyerek Musa'ya geldi. "Babam hayvanlarımızı sulama ücretini vermek için seni çağırıyor" dedi" (el-Kasas, 28/23, 25).

Hz. Peygamber'in gerektiğinde genç veya yaşlı hanımlarla konuştuğuna dair pek çok örnek vardır. Ebu Said el-Hudri (r.a) şöyle anlatır:

"Bir kadın Allah Rasulüne gelerek dedi ki: Her zaman mescide çıkarak sözlerinizi dinleyemiyoruz. Bize bir gün tayin et de o gün gelelim, sen de Allah'ın sana öğrettiğini bize öğret". Hz. Peygamber bu teklifi uygun bulmuş ve hanımlara ders vermiştir (Buhari, Sahih, I, 34, VIII, 149; M. Tayyib Okiç, İslamiyet'te Kadın Öğretimi, Ankara 1979, s. 25). Diğer yandan Hz. Peygamberin hanımları, özellikle Hz. Aişe ashab-ı kiramın fetva için başvurdukları bir merci idi. O, onların sorularını sözlü olarak cevaplıyordu. Hz. Ömer, hilafeti zamanında bir cuma hutbesinde evliliklerin kolaylaştırılmasını ve mehrin azaltılmasını tavsiye edince cemaat arasında bulunan Kureyşli bir kadın ayağa kalkarak bir ayetle (Nisa, 4/20) cevap vermiş, halife onu haklı bularak sözünde ısrar etmemiştir (İbn Sa'd, Tabakat, VIII, 58, 81; İbn Kudame, el-Muğni, VII, 210 vd.).

Bu duruma göre, kadınların normal ihtiyaç ve muameleler yüzünden erkeklerle sesli konuşmasının caiz olduğunda şüphe yoktur. Alimler arasında tartışılan ise, sevinçli gün ve zamanlarda şarkı, türkü vb. ni söylemeleridir. Bunlardan sözleri ve söyleniş biçimi müstehcen ve tahrik edici olmayan bazı şarkıları Allah Rasulünün ve bazı sahabelerin müsamaha ile karşıladıkları bilinmektedir. Örnek verecek olursak; Hz. Âişe'den şöyle dediği nakledilmiştir: "Bir kere Rasulullah (s.a.s) yanıma gelmişti. Yanımda Buas (olayıyla ilgili olarak söylenmiş kahramanlık şiirlerini def çalarak) terennüm ederek çalan iki cariye bulunuyordu. Rasulüllah (s.a.s) yatağına yatıp yüzünü öbür tarafa çevirdi, sonra Hz. Ebu Bekr içeri girdi. Bu ne hal, Rasulüllah'ın huzurunda şeytanın mizmarı (yani şeytanın düdüğü ve sesi) ne arıyor? diye beni azarladı.

Bunun üzerine Rasulüllah ona dönüp: "Bırak onları, her milletin bir bayramı vardır, bu da bizim bayramımızdır" buyurdu. Babam başka şeyle meşgul olunca cariyelere işaret ettim, dışarı çıktılar" (Buhari, II, s. 3; Müslim, II, s. 605; Nesai, III, s. 59).

İbn Abbas der ki; Hz. Aişe, yakınlarından birisini bir Medineli müslümanla evlendirdi. Hz. Peygamber geldi ve; "Kız gönderdiniz mi" dedi. Hz. Aişe; "Evet" dedi. "Beraberinde şarkıcı gönderdiniz mi?" sorusuna, "Hayır" cevabını alınca, Allah Rasulü şöyle buyurdu: "Medineliler eğlenceden hoşlanır. Beraberinde; "Size geldik, size geldik..." diyerek bir şarkıcı gönderseydiniz... " (Buhari, Nikah, IV, s. 140; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 391).

Hanımlar arasında bile olsa bir şarkının şu özellikleri taşıması gerekir:

1) Şarkının konusu ve sözleri İslam ahlak ve adabına aykırı bulunmamalıdır. Mesela, içkiyi öven, onu içmeyi teşvik eden şarkı meşru sayılmaz.

2) Şarkıcının giyim şekli jest ve mimikleriyle şehveti tahrik etmemesi gerekir.

3) Meşru eğlenti, ibadetten alıkoymamalı ve zaman israfına yol açmamalıdır.

4) Şarkı, türkü, dinleyenin şehvetini coşturuyor, fitneye doğru sürüklüyor ve hayvani duygularını güçlendiriyorsa kendini bundan kurtarması gerekir.

5) Şarkı, türkü beraberinde içki, kumar, zina gibi haramları getiriyorsa, müslümanın bu gibi ses ve yerlerden uzak durması gerekir. İslam kötülüğe giden yolu kapama (sedd-i zerayi') prensibini esas almıştır.

İşte kendisine karşı uyardığı şarkılar beraberinde kötülük olan ve kötülüğe götüren şarkılardır (İbn Mace, Fiten, 22; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 342; Yusuf el-Kardavi, el-Helal ve'l-Haram fi'l-İslam, trc. Mustafa Varlı, Ankara 1970, ş 321, 322; Süleyman Uludağ, İslam Açısından Musiki ve sema, İstanbul 1976, s. 37, 88; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, trc. A. Davudoğlu, İstanbul 1985, I, 48, V, 259, VIII, 294, IX, 207, XII, 507, 508, 516, XIV, 140, 571).

Hamdi DÖNDÜREN

Kadına Bakmak

İslam dini kadınlara bakma konusunda birtakım ölçüler ortaya koymuştur. İslam'ın ana kaynağı Kur'an-ı Kerim, toplumlarda çıkabilecek fitnenin yolunu kesmek, sosyal düzeni sarsıcı hareketlere engel olmak için pek çok konuda genel kurallara yer vermiştir. Toplumu oluşturan fertlerin, genellikle kadın ve erkeklerden müteşekkil olduğu düşünülürse, bu konuda da İslam'ın bağlayıcı hükümler getirmesi tabiidir. Öncelikle İslam dini, sağlıklı ve temiz bir toplumu meydana getirmek için, iki cins arasında yaradılıştan kaynaklanan arzuların kontrol edilmesini ve yerli yerinde kullanılmasını öngörür. Bu konuyla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'in Nur suresinde, önce erkeklere, hemen akabinde de kadınlara bazı önemli uyarılarda bulunulmuştur. "Mü'min erkeklere söyle; gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler ve mahrem yerlerini korusunlar. Bu kendileri için daha temizdir. Allah yaptıklarınızdan şüphesiz haberdardır. Mü'min kadınlara da söyle; gözlerini yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar, süslerini, kendiliğinden görüneni müstesna, açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini, kocaları veya babaları ve kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü'minler! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün" (en-Nur, 24/30-31).

Bu iki ayet, özellikle mü'min erkek ve kadınların, gözlerini yasak olandan çevirmelerini isterken ayrıca kadınların belirtilen onüç sınıf insan dışında giyimlerine dikkat etmelerini zorunlu kılmaktadır. Böylece çıplaklığın yol açacağı tehlikeler, daha başlangıçta etkisiz hale getirilmiş olmaktadır. Bunları zikrettikten sonra, kadına bakma konusunda ortaya konan hükümleri anlatabiliriz:

Bir müslümanın şehvetle bakabileceği kadın sadece kendi hanımıdır. Hanımı dışında hiçbir kadına şehvet nazarıyla bakması caiz değildir. Şehvetle bakmada ölçü, bir kadına devamlı bakmaktır. Bir insanın çarşı pazarda yürürken hiçbir kadını görmeden, yolda gözü kapalı veya başı eğik bir şekilde yürümesi mümkün değildir. Karşısındakini görecek, ancak bir hanım ise sürekli gözleri onda olmayacak; yoksa bakışı devam ettirmek yasak sınırına girmiş olmak demektir. Bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s.)'ın Hz. Ali'ye ikazı şöyledir: "Ali! Arka arkaya bakma; birinci bakış hakkın ise de, ikinci bakma hakkın yoktur" (Tirmizi, Edeb, 28).

Hanefi mezhebine göre, kadının yabancı erkekler karşısında avret yeri (yani açılması, gösterilmesi ve bakılması yasak olan yer), yüzü, elleri ve -bir rivayete göre de- ayakları müstesna olmak üzere bütün bedenidir.

Kadının avret yerlerine şehvetli veya şehvetsiz bakmak haram olup kadınların da bunları kapamamaları haramdır. Avret yerleri, ancak kimsenin görmediği yerde (tuvalet ve banyoda) ve eşlerin cinsi münasebeti esnasında açılabilir. Yine bazı durumlarda, zaruret miktarını aşmamak üzere doktor, ebe, hakim vb. karşısında da açabilir. Ayrıca evlenecek kimse, kızın yüzüne -şehvetle de olsa- bakabilir. (bk. Hayreddin Karaman, Günlük Hayatımızda Haramlar Helaller, İstanbul 1981, s. 84).

Müslüman bir erkeğin, mahrem (nikahı haram) olmayan kadınların avret yerleri hariç, ellerine ve yüzüne bakması caizdir. Bir müslümanın evine akraba olmayan dost ve arkadaşları gelebilir. Ayrıca bazı sebepler yüzünden kadınların erkeklerle beraber oturması ve evin kızı veya kadınının misafirlere hizmet vermesi gerekebilir. Bu durumlarda erkeğin kadını görmesi kaçınılmazdır. Ancak bu hususta en önemli şart, kadının tesettüre (örtünmeye) riayet etmesidir. Bu konuyla ilgili olarak hadis kitaplarında şöyle bir olay anlatılmaktadır:

"Ashab-ı kiramdan Ebu Üseyd evlenirken zifaf gecesi, Peygamber Efendimizi ve dostlarını davet etmiş; fakat onlar için bir yemek hazırlayamamış ve bir şey de ikram edememişti. Ancak eşi, geceden bir taş kabın içinde hurma ıslatmış ve bunu ezip sulandırıp şerbet yapmış ve misafirlere bizzat kendisi ikram etmişti" (Buhari, Nikah, 77).

Bu olayda sahabinin eşi tesettüre riayet ederek, akrabası olmadığı halde eşinin dost ve arkadaşlarına ikram için yanlarına çıkmıştır. Zaten İslam dini kadın-erkek ilişkilerine sınır koymakla birlikte, kadınların ilim öğrenmek, alış-veriş yapmak, düğün ve ibadet gibi meşru sebeplerle evlerinden dışarı çıkılmasına izin vermiştir. Ancak tesettüre riayet şartı getirilmiştir (Bu konuyla ilgili ayrıca şu hadislere bk. Buharı, Nikah, 115; Cuma, 13; Muslirn, Salat, 136).

Kadının Yolculuğu

Yolculuk yapmak müslüman için mübah bir olaydır. Kadınlar da seyahat edebilirler. Yalnız kadının uzak yerlere yolculuk edebilmesi için yanında bir mahreminin bulunması hadiste şart koşulmuştur. Peygamberimiz, "Hiç bir erkek (yanında mahremi olmayan) bir kadınla sakın yalnız bulunmasın. Hiçbir kadın da kendisiyle beraber bir mahremi (nikah düşmez akrabası) bulunmaksızın sakın yolculuk etmesin," buyurmuştur. Rasulüllah'ın bu nehyi üzerine (Ashab'dan) bir kişi ayağa kalkarak, "Ya Rasulüllah, ben şöyle şöyle bir gazaya yazılmıştım; halbuki karım haccetmek üzere yola çıkmıştır (ne buyurulur?) diye sordu. Rasulüllah, "Haydi sen de git, karınla beraber haccet", (Buhari, Nikah, 111). buyurdu.

Bundan başka Peygamberin, yanında mahremi bulunmadan bir günlük, iki ve üç günlük mesafelere kadının gidemeyeceğini bildiren hadisleri vardır (Müslim, Hac, 413-424).

Yukarıdaki hadisten birinci derecede elde edilen hüküm, fesada vesile olabileceğinden, aralarında nikah caiz olan bir kadınla bir erkeğin yalnız olarak bir arada bulunmalarının kötü sonuçlarını önlemek için yasaklanmış olmasıdır. İkinci olarak da kadının yanında mahremi bulunmadan yolculuk yapmasının yasak olmasıdır (Tecrid¡ Sarih Tercümesi, VIIl, 382).

Mahremden maksad, kadının kocası veya kendisine nikahı ebediyyen haram olan yakınlarıdır. Başka bir deyişle neseb (kan bağı), nikah veya süt akrabalığı dolayısıyla evlenmesi caiz olmayan kimsedir.

Hanefi ile Hanbeli mezhepleri, yanında mahremi bulunmayan genç veya ihtiyar bir kadının, kendisi ile Mekke arasında üç konaklık mesafe bulunduğu zaman, üzerine hac vacip olmaz. Yani hac yolculuğu yapamaz demişlerdir. Maliki ile Şafii ise yanında birkaç tane güvenilir hanım bulunduğu takdirde mahremi olması da kadın hacca gider görüşünü savunurlar (Mezahibü'l Erbaa, I, 633; Bidayetü'l Müctehid, I, 322).

İmam Şafii ile İmam Malik bu konuda yol emniyeti var ise veya üç beş güvenilir kadın bir arada bulunurlarsa hac edebilirler derken Hz. Ömer'in tertib ettiği son haccı delil getirirler. Bu hacda Peygamberin hanımlarından bazıları, Hz. Ömer'den izin alarak, yanlarında mahremleri olmadığı halde hacca gitmişlerdir (Mekke'den Medine'ye gitmişlerdir) (Fıkhü's Sünne, I, 635).

Netice olarak kadın iffet ve namusuna leke gelebilecek herhangi bir yolculuğa çıkamaz, yanında kendisinin can, mal ve namus güvenliğini sağlayacak birilerinin bulunması gerekir.

Mefail HIZLI

Ailede Kadın

İslam, yaratılış itibarıyla kadın ve erkeğin eşit olarak yaratıldığını bildirir "Ey insanlar; Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık..." (el-Hucurat, 49/13). Yine İslam dini kadın ve erkek arasında bir ayrımın sözkonusu olmadığını, doğum, ölüm ve daha sonraki hayatlarında bu iki cinsin birbirinden üstün bir tarafı olmadığını beyan eder. Çünkü insan Allah huzuruna yardımcısız, tek başına çıkarak, hesabını kendisi verecektir (Meryem, 19/93). İman sahibi, salih amel işleyerek Allah yolundan ayrılmayan kadınların durumu Kur'an'da "ahirette ebedi bir hayat sürüp Cennete gidecek kişiler" arasında zikredilir (en-Nahl, 16/97).

Kadınla erkek arasındaki farklılık uzviyetten ileri gelmekte ve kadınların zayıf, hassas varlıklar olduğu belirtilmektedir. Bunun için fert ve toplum hayatında bu iki cinsin fonksiyonlarında farklılıklar görülmekte ve bunda da kadının korunduğu ortaya çıkmaktadır. İslam dini cahiliyyet hayatı inançlarında olduğu gibi kadını ne aşağılara itmiş ne de maderşahi (ailede kadının hakimiyetinin geçerliliği) bir modelle aile yaşantısının sürdürmüştür. O, öyle bir aile modeli çizmiştir ki, bu ailede bütün aile fertlerinin ayrı ayrı görevleri bulunmakta ve bu görevlerinde kesinlikle biribirlerine karşı haksızlık görülmemektedir. İslam düzeni aile hayatına getirdiği yenilikle adalette çığır açacak nitelikte bir modeli benimseyerek erkeğe ve kadına aile içerisinde baskı unsuru olabilecek ailenin zararına tüm davranışları ortadan kaldırmıştır.

İslam aile reisi olarak bu görevi erkeğe vermiştir. "Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler (ailenin reisidirler). Bu sebepledir ki Allah bazılarını (erkekleri) bazılarınızdan (kadınlardan) üstün kılmıştır. Bir de (erkekler onlara) mallarından infak etmektedirler..." (en-Nisa, 4/34). Yine Allahu Teala başka bir ayette "...(Erkeklerin kadınlar) üzerindeki (hakları) gibi kadınların da erkeklerin) ma'ruf şekilde lehlerine de (hakları) vardır. Erkeklerin ise kadınların üzerinde bir dereceleri vardır. Allah, aziz (mutlak galib)dir, hakim (gerçek hüküm ve hikmet sahibi)dir" (el-Bakara, 2/28) buyurarak aile reisliği görevini erkeğe vermiştir. Erkeğin aile reisliğinde, ailenin ihtiyaçlarını karşılamak ve aileyi her türlü dış tesirlerden koruma görevi de sözkonusu olduğu için ona büyük sorumluluk düşer. Buna karşılık erkek aile içerisinde kadının şahsi malına karışamadığı gibi ona bazı yükümlülükler yükleyemez. Hatta kadın çocuğa bakmak istemezse kocasından bir bakıcı bile isteyebilir ve ev işlerini yapmayabilir. Ama buna rağmen bu tür ev ile ilgili iş ve sorumluluklar kadının takvasının göstergesi olduğundan Peygamberimiz (s.a.s) tarafından teşvik edilmiştir. Kadın erkeğin meşru dairedeki emirlerine itaat etmekle mükellef tutulmuştur (Ebu Davud, Nikah, 40).

İslam aile hayatının devamı karşılıklı hakların korunmasıyla mümkündür. "Sizin kadınlar üzerinde haklarınız, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır" (Tirmizi, Rada', 11). Karşılıklı haklarda kadının teslimiyeti ve itaatinden maksat ise kocasına karşı vazifelerini meşru dairelerde yerine getirmesidir.

Kadın'ın Koca Üzerinizdeki Hakları

Erkek ailenin geçimini sağlamakla görevli olduğu için kadının maddi ihtiyaçlarını karşılamak ve bunu da İslam dairesi içerisinde gerçekleştirmek zorundadır (en-Nisa, 4/34). Erkek kadınla iyi geçinmek ve onun haklarını korumakla yükümlüdür "...Onlarla (zevcelerinizle) iyi geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa (sabredin). Olur ki bir şey hoşunuza gitmez de Allah (ü Teala) onda bir çok hayır takdir etmiş bulunur. (Olur ki Allah size onlardan hayırlı evlad ihsan eder, yahud, aranızda muhabbet oluverir)" (en-Nisa, 4/1 9).

İslam, her şeyden önce erkeğe verilmiş olan aileyi yönetmek ve reislik yetkisini kötüye kullanmayı yasaklar. Bundaki amaç aile düzeninin korunmasıdır. Bu bakımdan erkeğin bu şekilde bir imtiyazı kadın üzerinde zulümkar bir şekilde kullanması caiz değildir. Ancak böyle bir ilişki sonucu kadın ve erkek arasındaki ilişkiler normal seyrinde gidebilir.

İslam, kadının sosyal ilişkiler yönünden yeteneklerini ve yeterliliğini, mümkün olan azami düzeyde meşru daireler içerisinde kullanmasına izin verir. Yine bu sosyal çerçevede en güzel şekilde müslümanlara yardımcı olması için çalışma ve faaliyetleri yerine getirme, ilim öğrenme özgürlüğünü verir (Buhari, İlim, 36;İbrahim Cemal, Müslüman Kadının Fıkıh Kitabı, terc. Beşir Eryarsoy, İstanbul 1987, s. 483 vd.).

"Kadın eğe kemiği gibidir. Eğer onu doğrultmaya kalkarsan kırılır. Mutlu olmak istersen o eğrilikle birlikte kabul et" (Buhari, Nikah, 79). "Sizin en hayırlınız hanımına karşı en iyi olandır" (Tirmizi, Rada, 11; İbn Mace, Nikah, 50). Bu hadislerden Peygamberimizin kadınlar konusunda müslümanları sürekli uyardığı ve onlarla iyi geçinmeyi tavsiye ettiğini öğreniyoruz. Kadın dövülmez, nasihat edilir. Yalnız kadın asi olur erkeğini İslami ölçülerde dinlemezse ve mahrem olmayan kimselerle oturup kalkar ve erkeğin malını savurganlıkla harcar, aile sırlarını dışarı çıkarırsa önce uyarıda bulunulur, bunun şiddeti biraz arttırılır ancak yine fayda sağlamıyorsa duruma göre korkutmak için biraz dövülebilir (en-Nisa, 4/34). Ancak bu da fayda vermiyorsa dövülmemelidir.

Kocanın Kadın Üzerindeki Hakları

"Erkekler kadınlar üzerinde yönetici (kavvam) dırlar. Çünkü Allah kimini kiminden üstün kılmıştır ve çünkü erkekler (kadınlara) mallarından harcamaktadırlar" (en-Nisa, 4/34). "İyi kadınlar; gönülden boyun eğenler ve Allah'ın korunmasını emrettiğini kocasının bulunmadığı zamanlarda koruyanlardır... " (en-Nisa, 4/34).

Kadınlar kocalarına karşı itaatli ve saygılı olmalıdırlar ki koca da aile içerisinde gereği gibi vazifelerini yapabilsin. Kadın meşru şartlarda kocasına itaat etmekle mükelleftir. Ayrıca yaptığı ev işleri ve çocuk yetiştirme ise kadının takvasını artıran hususlardır. Çünkü İslam böyle bir sorumluluğu kadına şart koşmamış, teşvik ederek Allah'ın rızasını kazanacaklarını bildirmiştir.

Erkekler kadınlardan, kadınlarda bulunmayan bazı doğal nitelik ve güçlere sahip oldukları için üstündürler. Yoksa bu onların şeref ve fazilet bakımından üstün oldukları anlamına gelmez (Mevdudi, Tefhimu'l Kur'an, I, İstanbul 1986, s. 317, 318). "Kadın beş vakit namazını kılar, yılda bir ay orucunu tutar, ırzını korur ve kocasına itaat ederse cennet kapıları ona açıktır" (Buhari, Miskat, II, 202). Yalnız buradaki itaat Allah'ın emirleri çerçevesinde olacağından kocanın bunu hiçe sayması durumunda kadının kocasına karşı itaatı gerekmez. Çünkü Allah'a itaat, kocaya itaatten önce gelir.

Ailede karı-koca arasında karşılıklı tatmin gerekli olan bir ihtiyaç olduğundan her iki tarafın bunu gözardı etmesi doğru değildir. Normal hallerde kadın kocasının bu durumunu bilmeli ve ona karşı saygılı olmalıdır. İslam yaradılış bakımından kadın ve erkeğin eşit olduğunu savunur. Erkek-kadın eşitliğinde dünyaya ait cezalarda da fark bulunmaz. Kadına karşı işlenen suçlarla, erkeğe karşı işlenen suçların cezası aynıdır. Mirasta kadının erkeğin yarısı kadar hisse alması kadını küçültücü bir hareket olmadığı gibi eşitsizlik de değildir. İslam'ın kadına bakışı ve erkeğin onun işlerini çekip çevirmekle yükümlü oluşu, evliliğinden önce gerekli harcamaları yapma görevini kadının velisine vermiş olması, evliliğinden sonra ise bu harcamaları kocasına yüklemiş olduğu hususu bilindiğinde, Allah'ın bu konuda ne gibi bir hikmet murad ettiği açıkça anlaşılır.

Kadın, almış olduğu mirastan erkeğe sadece gönül rızası ile olanın dışında hiç bir şey harcamamakta serbesttir. Buna karşılık erkek, her durumda harcamak görevi ile yükümlüdür. Böylelikle kadın miras almakla birlikte ona el de sürmeyebilmektedir (İbrahim Cemal, a.g.e. s. 485).

Allahu Teala kadını evin sahibesi olarak yaratmıştır. Erkek ailenin geçimini sağlamak, mal kazanmakla görevli olduğu gibi, kadın da bu malları evin işlerini gereken şekilde yürütmek üzere harcamakla yükümlüdür. Çünkü kadın, kocasının evinin çobanıdır. Bunun dışında İslam, evin dışında kalan görevlerin hiçbirinde kadını yükümlü tutmaz. Kur'an "Ve evlerinizde oturunuz" (el-Ahzab, 33/33) ayetiyle kadını evinde oturmaya teşvik etmiştir. Ancak bazı hallerde kadının evin dışına çıkması gerekebilir. Mesela; kadının işlerini görüp gözetecek erkeğin bulunmaması, yahut ailenin içinde bulunduğu sıkıntılar dolayısıyla evin dışında çalışmak zorunda kalması, erkeğin geçim sıkıntısı içerisinde bulunması, hasta olması, geçimi sağlamaktan aciz olması bu türden şart ve durumlarla karşı karşıya kalınması halinde İslam hukukunda bir genişlik ve bir çıkar yol sözkonusudur. "Allah, siz kadınlara ihtiyaçlarınız için dışarı çıkmanıza izin vermiştir. (Buhari-Müslim). Ancak bütün bunlara karşın içinde bulunduğumuz koşullarda ne kadar İslami ölçülere uyarsa uysun müslüman bir kadın çarşıda-sokakta, iş hayatında kötülerin gözünden kendini koruyamamaktadır. O bakımdan geçimi zor şartlar içerisinde olsa da kadınlar sokaklardan uzak olmalıdır.

İslam kadına evinde görev vererek, çalışma problemini ortadan kaldırmaktadır. İslam, harem ve selamda ihanete uğrayan insan ruhunu aynı anda kurtaracaktır. (Seyyid Kutub, İslam Kapitalizm Çatışması, İstanbul 1988, s. 129; Ayrıca bk. Said Havva, İslam, terc. Said Şimşek, Ankara ts., s. 197 vd; İbrahim Cemal, a.g.e. s. 481 vd; Mustafa Sibai, Kadının Yeri, İstanbul 1988, s. 57 vd.; Abdullah Nasuh Ulvan, İslamda Aile Eğitimi, I, s. 221 vd.; Ömer Ferruh, İslam Aile Hukuku terc. Yusuf Ziya Kavakcı, İstanbul 1976, s. 228 vd; Hz. Peygamber ve Aile Hayatı, Komisyon, İstanbul 1989, s. 171 vd.; M. Ali Haşimi, Kur'an ve Sünnette Müslüman Şahsiyeti, terc. Resul Tosun, İstanbul 1988, s. 63 vd.).

Naci YENGİN

>>>>>


2-)Erişkin dişi insan, erkek veya adam karşıtı
Örnek:Yanlarında, kendileriyle ahbaplık edecek dostlar, hizmetlerine koşacak kadınlar veya erkekler görmek isterler. A. Ş. Hisar


3-)Evlenmiş kız.


4-)Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri olan.


5-)Hizmetçi bayan.


6-)Bayan


7-)Bk. haseki sultan.


8-)Dişi cinsten erişkin insan.


9-)Eskiden bayan anlamında kullanılan bir san.


10-)Analık veya ev yönetimi bakımından gereken erdemleri taşıyan (kadın).


11-)1.yetişkin dişi insan. 2. evlenmiş kadın. 3. evli ve itibarlı kadın, hanım.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Lady.
İngilizcesi İngilizce
Woman.
İngilizcesi İngilizce
Lady's.
İngilizcesi İngilizce
Female.
İngilizcesi İngilizce
Petticoat.
İngilizcesi İngilizce
Dame.
İngilizcesi İngilizce
Broad.
İngilizcesi İngilizce
Distaff.
İngilizcesi İngilizce
Jane.
İngilizcesi İngilizce
Gyno-.
İngilizcesi İngilizce
Gynous.
İngilizcesi İngilizce
Bird.
İngilizcesi İngilizce
Girl.
İngilizcesi İngilizce
Skirt.
İngilizcesi İngilizce
Matron.
İngilizcesi İngilizce
Feminine.
İngilizcesi İngilizce
Feme.
İngilizcesi İngilizce
Lollipop men , lollipop lady.

  •          Ülkesindeki Kadınların özgür ve erkeklerle eşit olduğunu kaydeden Tunus Başbakanı, gelecek anayasada Kadın ve erkek eşitliğine kesin vurgu yapılacağını belirtti.

Sizde içinde Kadın kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Kadın kelimesi anlamı 125 defa okunmuştur. [242038] Kadın kelime anlamı, Kadın nedir, Kadın ne demek, Kadın sözlük anlamı

Paylaş