Kaza Vekader Nedir

Kaza Vekader Nedir ? Kaza Vekader Ne demek ?

1-)Alm. Schicksal, Vorherbestimmung, Fr. Fatalite, destin, destinèe, İng. Fate, destiny. Îmanın şartlarından biri. İslamiyette inanılması lazım olan altı temel şeyden altıncısı, kadere yani hayır ve şerrin Allahü tealadan olduğuna inanmaktır. İnsanlara gelen hayır ve şer, fayda ve zarar, kazanç ve ziyanların hepsi, Allahü tealanın takdir etmesiyledir. Kader, lügatte “Bir çokluğu ölçmek, hüküm ve emir” demektir. “Çokluk ve büyüklük” manasına da gelir. Allahü tealanın bir şeyi dilemesine “kader” denilmiştir. Bundan başka tarifler de yapılmıştır. Şöyle ki: Kader, ileride yaratılacak şeyleri, Allahü tealanın ezelde bilmesidir.

Allahü teala, her şeyi, kudreti ve ilmi ile yaratıyor. İşte kader bu ilimdir. Kader, hiçbir şey yaratılmadan önce, Allahü tealanın ilim sıfatının mahluklara olan bağlılığıdır. Kaderin, yani Allah’ın yaratmayı istediği şeyin var olmasına kaza denir. Kaza ve kader kelimeleri, birbirinin yerine de kullanılır. Buna göre kaza demek, ezelden ebede kadar yaratılmış ve yaratılacak şeyleri, Allahü tealanın ezelde dilemesidir. Bütün bu eşyanın, kazaya uygun olarak, daha az ve daha çok olmayarak yaratılmasına kader denir. Allahü teala, olacak her şeyi ezelde, sonsuz öncelerde biliyordu. İşte bu bilgisine kaza denir. Felsefeciler buna “inayet-i ezeliyye” derler. Bu varlıklar, o kazadan meydana gelmiştir. Bu ilme uygun olarak, eşyanın var olmasına “kader” denir. Kadere iman etmek için, iyi bilmeli ve inanmalıdır ki, Allahü teala, bir şeyi yaratacağını ezelde irade etti, diledi ise, az veya daha çok olmaksızın, dilediği gibi var olması lazımdır. Var olmasını dilediği şeylerin var olmaması ve yokluğunu dilediği eşyanın var olması imkansızdır.

Allahü tealanın kazası, takdiri ve levh-i mahfuz’a yazması, ilm-i ezelisine uygundur. Yani her şeyi, ileride ne zamanda ve nasıl olacak ise veya olmayacak ise, öylece bilmiştir. Bildiğini takdir eder ve yazar.

Kaderin iyisi, kötüsü, tatlısı, acısı, hep Allahü tealadandır. Çünkü kader, bildiği şeyleri yaratmak demektir. Âlemlerin yaratanı, yarattığı ve yaratacağı şeylerin hepsini, ezelden ebede, zerreden arşa kadar, maddeleri, manaları, bir anda ve bir arada bilir. Her şeyi yaratmadan önce biliyordu. Her şeyin iki türlü varlığı olur. Biri ilimde varlık; ikincisi, hariçte, maddeli varlıktır. İmam-ı Gazali bunu bir misalle şöyle anlatmıştır: Bir mühendis mimar, yapacağı bir binanın şeklini, her yerini, önce zihninde tasarlar. Sonra zihnindeki bu resmi, kağıda çizer. Sonra bu planı, mimara ve ustalara verir. Bunlar da, bu plana göre, binayı yapar. Kağıttaki plan, binanın, ilimdeki varlığı demektir ve zihinde tasavvur edilerek çizilen şeklidir. Kereste, taş, tuğla ve harçtan yapılan bina da, hariçteki varlıktır. Mühendis mimarın zihninde tasavvur ettiği şekil, yani bu şekle olan bilgisi, binaya olan kaderidir.

Bütün hayvanların, nebatların, cansız varlıkların (katıların, sıvıların, gazların, yıldızların, moleküllerin, atomların, elektronların, elektromanyetik dalgaların), kısaca her varlığın hareketi, fizik olayları, kimya tepkimeleri, çekirdek reaksiyonları, enerji alışverişleri, canlılardaki fizyolojik faaliyetleri, her şeyin olup olmaması, kulların iyi ve kötü işleri, dünyada ve ahirette, bunların cezasını görmeleri ve herşey ezelde, Allahü tealanın ilmindeydi. Bunların hepsini ezelde biliyordu. Ezelden ebede kadar olacak, eşyayı, özellikleri, hareketleri, olayları, ezelde bildiğine uygun olarak yaratmaktadır. Yaratan, yapan yalnız O’dur. Sebeplerin meydana getirdiği her şeyi yaratan O’dur. Her şeyi bir sebeple yaratmaktadır.

Allahü teala dileseydi, her şeyi sebepsiz yaratırdı. Ateşsiz yakardı. Yemeden doyururdu. Tayyaresiz uçururdu. Radyosuz, uzaktan duyururdu. Fakat lutfederek, kullarına iyilik ederek, her şeyi yaratmasını bir sebebe bağladı. Belirli şeyleri, belli sebeplerle yaratmayı diledi. İşlerini, sebeplerin altında gizledi. Kudretini sebepler altında sakladı. O’nun bir şeyi yaratmasını isteyen, o şeyin sebebine yapışır, o şeye kavuşur. Lambayı yakmak isteyen, kibrit kullanır. Zeytinyağı çıkarmak isteyen, baskı aleti kullanır. Başı ağrıyan ilaç kullanır. Cennete gidip, sonsuz nimetlere kavuşmak isteyen, İslamiyete uyar. Kendine tabanca çeken ölür. Zehir içen ölür. Terliyken su içen hasta olur. Günah işleyen, imanını gideren de, Cehenneme gider. Herkes hangi sebebe başvurursa, o sebebin vasıta kılındığı şeye kavuşur. Müslüman kitaplarını okuyan, Müslümanlığı öğrenir, sever, Müslüman olur. Dinsizlerin arasında yaşayan, onların sözlerini dinleyen, din cahili olur. Din cahillerinin çoğu kafir olur. İnsan hangi yerin vasıtasına binerse, oraya gider.

Allahü teala, işlerini sebeplerle yaratmamış olsaydı, kimse kimseye muhtac olmazdı. Herkes, her şeyi Allahü tealadan ister, hiçbir şeye başvurmazdı. Böyle olunca, insanlar arasında, amir, memur, işçi, sanatkar, talebe, hoca ve nice insanlık bağları kalmaz, dünya ve ahiretin nizamı bozulurdu. Güzel ile çirkin, iyi ile fena ve muti ile asi arasında fark kalmazdı.

Allahü teala dileseydi, adetini başka türlü yapardı. Her şeyi, o adetine göre yaratırdı. Mesela dileseydi, kafirleri, dünyada zevk ve safasına düşkün olanları, can yakanları, aldatanları Cennete sokardı. Fakat, ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler, böyle dilemediğini bildirmektedir. İnsanların her işini, istekli ve isteksiz, bütün hareketlerini yaratan O’dur. Kulların, ihtiyari, yani istekli hareketlerini, işlerini yaratması için, kullarında “irade” yaratmış, bu iradelerini, dilemelerini, işleri yaratmasına sebep kılmıştır.

Kulların istekli hareketleri, iki şeyden meydana gelmektedir: Birincisi, kulun irade ve kudreti iledir. Bunun için, kulun hareketlerine kesb etmek denir. Kesb, insanın sıfatıdır. İkincisi, Allahü tealanın yaratması, var etmesi iledir. Allahü tealanın; emirler, yasaklar, sevaplar ve azaplar yapması, insanda kesb bulunduğu içindir.

Saffat suresinin 96. ayet-i kerimesinde mealen; “Allahü teala, sizi yarattı ve işlerinizi yarattı.” buyuruyor. Bu ayet-i kerime, hem insanlarda kesb, yani hareketlerinde “irade-i cüz’iyye” bulunduğunu göstermektedir. Cebr (zorlama) olmadığını açıkça ispat etmektedir. Bunun için “insanın işi” denilmektedir. Mesela, Ali vurdu, kırdı denir. Hem de, her şeyin kaza ve kaderle yaratıldığını belli etmektedir.

Allahü teala, kullarının taatlarını günahlarını irade eder ve yaratır. Fakat, taatten razıdır. Günahtan razı değildir, beğenmez. Her şey, O’nun irade ve halk etmesi ile var olmaktadır. En’am suresinin 102. ayet-i kerimesinde mealen; “O’ndan başka ilah yoktur. Her şeyin halıkı ancak O’dur.” buyuruyor.

Ehl-i sünnet vel-cemaat; kadere iman etmiş, kadere inanmak imanın şartıdır, demiştir. Yani kadere inanmayan, mümin değildir, dediler.

Büyük alim İmam-ı Begavi buyurdu ki: “Kaza, kader bilgisi, Allahü tealanın kullarından sakladığı sırlardan biridir. Bu bilgiyi, en yakın meleklere ve şeriat (din) sahibi olan peygamberlerine (aleyhimüsselam) bile açmadı. Bu bilgi, büyük bir deryadır. Kimsenin, bu denize dalması, kaderden konuşması caiz değildir. Şu kadar bilelim ki, Allahü teala, insanları yaratıyor. Bir kısmı şakidir. Cehennemde kalacaktır. Bir kısmı da saiddir. Cennete gidecektir.

Bir kimse, hazret-i Ali’den kaderi sorunca, hazret-i Ali; “Karanlık bir yoldur. Bu yolda yürüme!” buyurdu. Tekrar sorunca: “Derin bir denizdir.” buyurdu. Tekrar sordu. Bu defa: “Kader, Allahü tealanın sırrıdır. Bu bilgiyi senden sakladı.” buyurdu.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Kaza Vekader kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Kaza Vekader kelimesi anlamı 6 defa okunmuştur. [238300] Kaza Vekader kelime anlamı, Kaza Vekader nedir, Kaza Vekader ne demek, Kaza Vekader sözlük anlamı

Paylaş