Kudüs Nedir

Kudüs Nedir ? Kudüs Ne demek ?

1-)Filistin’de bulunan, Museviler, Hıristiyanlar ve Müslümanlarca mukaddes kabul edilen ve Mescid-i Aksa’nın bulunduğu şehir. Çeşitli kaynaklarda Yeruşalayim, Jerusalem, Uruşelim, Yerusalim, Makdis, Beyt-ül-Mukaddes, Beytül-Makdis, İlya veEyliya isimleriyle de zikr edilen Kudüs dünyanın eski şehirlerindendir.

Kudüs şehrinin kimler tarafından ve hangi tarihlerde kurulduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Nuh Aleyhisselamın torunu ve Ham’ın oğlu Ken’an’ın neslinden gelen Ken’anilerin kurduğu bir site olduğu zan edilmektedir.

Ken’aniler bu bölgeyi ele geçirdikten sonra şimdiki şehrin yukarısında bulunan Sahiyun tepesinde Yebhus ismiyle bir kasaba kurdular. Bu kasaba büyüyerek site şehri halini aldı. Kitab-ı Mukaddes’e göre İbrahim aleyhisselam Salem kralı Ken’anlı Melkisedele ile burada karşılaştı. İbrahim aleyhisselamın oğlu İshak ve torunu Yakub aleyhisselam, içinde Kudüs şehrinin de bulunduğu Ken’an diyarında yaşadılar. Bu bölgenin insanlarına Allahü tealanın emir ve yasaklarını anlattılar. Bir ismi de İsrail olan Yakub aleyhisselam, oğlu Yusuf aleyhisselam Mısır’a Maliye nazırı olunca diğer oğullarıyla birlikte, Kudüs’ün bulunduğu bölge olan Ken’an diyarından ayrılıp Mısır’a gitti ve oraya yerleşti. Yakub aleyhisselamın on iki oğlunun neslinden gelen ve İsrailoğulları adıyla anılan insanlar Mısır’da kaldılar. ÖnceMısır’da rahat bir hayat süren İsrailoğulları sonradan Fir’avn adı verilen Mısır krallarının zulmü altında yaşadılar. İsrailoğullarının Mısır’da bulunduğu sırada Kudüs ve diğer Filistin şehirlerinde Amalikalılar adı verilen ve putlara tapan bir kavim yaşıyordu.

Musa aleyhisselam kardeşi Harun aleyhisselamla birlikte İsrailoğullarını Allahü tealanın emriyle Fir’avn’ın zulmünden kurtarıp Mısır’dan çıkardılar. İçinde Kudüs’ün de bulunduğuArz-ı Mev’ud denilen bölgeye götürmek üzere yola çıktılar. Fakat İsrailoğulları taşkınlık yapıp Musa aleyhisselamı dinlemediler. Arz-ı Mev’ud’da zalim ve kuvvetli hükümdarların bulunduğunu ileri sürerek Musa aleyhisselamla birlikte harbe gitmekten çekindiler. Allahü teala hazret-i Musa’nın bedduası üzerine İsrailoğullarına kırk yıl Arz-ı Mev’ud’a girmeyi haram kıldı. İsrailoğulları kırk sene yersiz, yurtsuz, vatansız bir şekilde Tih sahrasında şaşkın şaşkın dolaşıp durdular. Musa aleyhisselamın vefatından sonra Musa aleyhisselamın yeğeni ve halifesi olan Yuşa bin Nun aleyhisselam İsrailoğullarını Arz-ı Mev’ud’a götürdü. Amalikalılarla ve diğer yerli kavimlerle uzun müddet muharebe ederek Eriha, Kudüs gibi şehirlerin bulunduğuFilistin, Ürdün ve Şam topraklarını ele geçirdi. İsrailoğullarını bu beldelere yerleştirdi. Yakub aleyhisselamın oğullarından Yehuda’nın ve Bünyamin’in neslinden gelenler Kudüs ve çevresinde yerleştiler.

Zaman zaman kendilerine gönderilen peygamberlere isyan eden İsrailoğulları diğer kavimlerin esareti altına düştüler. Daha sonra Davud aleyhisselam hükümdar oldu. Kudüs’ü tekrar aldı. Böylece İsrailoğullarının en parlak zamanı başladı. Bir müddet sonra Allahü teala Davud aleyhisselama peygamberlik vazifesini verdi. Hem peygamber, hem hükümdar olan Davud aleyhisselam Kudüs’de Mescid-i Aksa’nın inşasını başlattı. Mescidin temelini attı, bir adam boyu kadar yükselince inşaatın tamamlanmasını oğlu Süleyman aleyhisselama vasıyyet etti. Davud aleyhisselamın vefatı üzerine 12 veya 13 yaşında sultan, daha sonra peygamber olan Süleyman aleyhisselam babasının hazırlattığı temeller üzerine Mescid-i Aksa’yı (Beyt-i Makdis’i) yaptırdı. Bu ma’bedi yedi yılda pek sanatkarane inşa ettirdi. Sonra usta ve mühendislere on iki mahallesi olan Kudüs şehrini yaptırdı. Her mahalleye İsrailoğullarından bir kabile yerleştirdi. Saraylar inşa ettirip Kudüs’ün etrafını surlarla çevirten Süleyman aleyhisselam, Musa aleyhisselamdan beri nesilden nesile geçerek gelen içinde Tevrat’ın on emri yazılı olduğu levhaların ve kutsal emanetlerin bulunduğu Tabut-ı Sekineyi yani Mukaddes sandığı Mescid-i Aksa’ya (Beyt-ül-Makdis’e) bir odaya yerleştirdi.

On iki kabileye ayrılmış olan Yahudiler Süleyman aleyhisselamın vefatından sonra iki devlete ayrıldılar. On kabile İsrail Devletini, diğer iki kabile ise Yehuda Devletini kurdular. Azgınlaşarak, hak yoldan ayrılıp taşkınlık ettiler. Kendilerine gönderilen birçok peygamberi şehid ettiler. Gadab-ı İlahiye uğradılar. İsrail Devleti M.Ö. 721’de Asuriler, sonra da Yehuda Devleti M.Ö. 586’da Babilliler tarafından yıkıldı. Babil hükümdarı Buhtunnasar Kudüs’ü işgal etti, şehri yakıp yıktı. Yahudilerin çoğunu öldürdü. Kalanlarını da Babil’e sürdü. Buhtunnasar’ın Kudüs’ü yağmalaması, esnasında hakiki Tevrat ve Zebur yakılıp yok edildi. İran hükümdarı Şireveyh, Babillileri yenince Yahudilerin tekrar Kudüs’e dönmelerine izin verdi. İsrailoğulları M.Ö. 520’den sonra Mescid-i Aksa’yı yeniden tamir ettiler ve Kudüs şehrini imar ettiler. Babil’e götürülenler arasında bulunan ve hakiki Tevrat’ı ezbere bilen Uzeyr aleyhisselam Tevrat’ı ve emirlerini İsrailoğullarına anlattı. Fakat taşkınlık gösteren İsrailoğulları, Uzeyr aleyhisselama Allah’ın oğlu dediler. Daha sonra da Tevrat’a ve Zebur’a birçok yabancı parçalar ve hurafeler eklediler. Musa aleyhisselamdan beri gelen hak dini bozdular. Allahü tealanın gadabına uğradılar. Önce Perslerin sonra da Makedonyalıların esareti altında yaşadılar. M.Ö. 63 senesinde, Romalı kumandan Pompey, Yahudileri dağıttı. Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı yakıp, yıktı. Böylece Kudüs ve Yahudiler Romalılar Devleti hakimiyetine girdiler. M.Ö. 20 veya 24’te Romalıların, İsrailoğulları soyundan gelen Filistin Valisi Herod, Mescid-i Aksa’yı (Beyt-i-Makdis’i) Süleyman aleyhisselamın yaptırdığı ölçüleri daha da genişleterek yeniden yaptırdı. Kudüs şehrini de tekrar imar ettirdi.

Kudüs Romalıların idaresi altındayken, insanları ıslah için Allahü teala tarafından gönderilen İsa aleyhisselamın peygamberliğini kabul etmediler. Annesi hazret-i Meryem’e de iftira ettiler. İsa aleyhisselam Romalıların Yahudi asıllı Filistin valisine, halkı Romalılar aleyhine kışkırtıyor” diyerek şikayet ettiler. Vali Îsa aleyhisselamı yakalatıp Haç’a gerilmesini emretti. Fakat Allahü teala Nisa suresi 156-158. ayetlerinde bildirildiği gibi onu gökyüzüne kaldırdı. İsrailoğulları daha sonra Roma hakimiyetine karşı isyan ettiler. M.S. 70 senesinde Romalı komutan Titüs Kudüs’ü tamamen yakıp yıkarak şehri viraneye çevirdi. Beyt-i mukaddes (Mescid-i Aksa) de yandı. Sadece batı duvarı kaldı. “Ağlama Duvarı” adı verilen bu duvar yüzyıllarca Yahudilerdeki milli ve dini şuuru ayakta tutmuştur. Bu tahrib ile Kudüs’ün Musevilere ait ma’muriyeti son buldu.

Titüs’ün katliam ve zulmünden sonra Yahudiler Kudüs ve çevresinden çıkarıldılar. Esir edilerek Romalıların emrinde çalıştırılmak üzere Mısır’a ve dünyanın diğer yerlerine sevk edildiler. Daha sonra tekrar Filistin’de toparlanıp Romalıların hakimiyetine karşı M.S. 132-135 senelerinde tekrar ayaklandılar. Ayaklanmanın bastırılması sırasında tamamen yakılıp yıkılan ve yerle bir edilen Kudüs şehrine Yahudilerin girişi yasaklandı. Roma İmparatoru Hadrianus şehrin yıkıntıları üzerindeColonia Aelia Copitolina adlı bir pagan sitesi kurdurdu. Mescid-i Aksa’nın yerinde de tanrı Jüpiter için bir tapınak yaptırdı.

Hıristiyanlığın yayılması ve Bizans imparatorlarının Hıristiyanlığı kabul etmeleri üzerine, Bizans imparatorları Mescid-i Aksa’yı tamir edip Kudüs’ü imar ettiler. İmparatorluğun hakimi durumunda olan Hıristiyanlar için mukaddes bir şehir hüviyetine giren Kudüs’te hazret-i Meryem’in hazret-i Îsa’nın ve havarilerin hatıralarına birçok kiliseler yaptırdılar. Kudüs, Hıristiyanların dini merkezi haline geldi. Hıristiyanlar hac için Kudüs’e gelip kutsal yerleri ziyaret ettiler.

İslamiyetin ilk yıllarında Müslümanlar Kudüs’de bulunan Mescid-i Aksa’ya yönelerek namaz kıldılar. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem de Mirac’a giderken Kudüs’den göke yükseldi.

Kudüs 614 senesinde Sasaniler tarafından istila edildi. Sasaniler kadın ihtiyar, çocuk demeden Kudüs ahalisini kılıçtan geçirdiler ve kiliseleri tahrib ettiler. Sasaniler daha sonra geri çekildiler. 638 (H.16) senesinde hazret-i Ömer Kudüs’ü muhasara etti. Hıristiyanlar cizye vermeyi kabul ederek Müslümanların himayesine girdiler. Hazret-i Ömer’e Kudüs’ün anahtarlarını bizzat kendileri teslim ettiler. Böylece kendi devletleri olan Bizans’ın ağır vergi ve işkencelerinden eziyet ve cefalarından ve zulümlerinden kurtuldular. Çok kısa zamanda düşman zan ettikleri Müslümanlardaki adalet ve merhameti açıkça gördüler. İslamiyetin iyilik ve güzelliği emr eden, insanları dünya ve ahiret seadetine kavuşturan bir din olduğunu anladılar. En küçük bir zorlama olmadan bölük bölük, mahalle mahalle İslamiyeti kabul ettiler.

Kudüs’ü fethedip İslam topraklarına katan hazret-i Ömer, Hıristiyanların; “İstediğiniz bir kiliseyi kendinize mabed olarak seçiniz.” şeklindeki tekliflerini kabul etmedi. İlk namazı kilise dışında bir yerde kıldı. Çok zamandan beri çöplük haline gelmiş harab bir halde bulunan Heykel-i mukaddes denilen mahalli (Beyt-i mukaddes mahalli) temizleyip buraya büyük ve güzel bir cami yaptırdı.

Hazret-i Ömer radıyallahü anh, İlya (Kudüs) ahalisine şöyle bir eman mektubu verdi;

“İşbu mektub Müslümanların emiri Abdullah Ömer’in İlya ahalisine verdiği eman mektubudur ki, onların varlıkları, hayatları kiliseleri, çocukları, hastaları, sağlam olanları ve diğer bütün milletler için yazılmıştır. Şöyle ki:

Müslümanlar, onların kiliselerine zorla girmeyecek, kiliseleri yakıp yıkmayacak, kiliselerin herhangi bir yerini tahrib etmeyecek, mallarından bir tanecik bile almayacak, dinlerini ve ibadet tarzlarını değiştirmeleri ve İslam dinine girmeleri için kendilerine karşı hiç bir zor kullanılmayacak. Hiçbir Müslümandan en ufak bir zarar bile görmeyecekler. Eğer kendiliklerinden memleketten çıkıp gitmek isterlerse varacakları yere kadar canları, malları, ırzları üzerine eman verilecektir. Eğer burada kalmak isterlerse tamamen teminat altında olacaklar. Yalnız İlya (Kudüs) ahalisinin verdiği cizyeyi (gelir vergisini) vereceklerdir. Eğer İlya halkından bazıları, Rum halkı ile birlikte, aile ve malları ile birlikte beraber çıkıp gitmek isterlerse ve kiliselerini ve ibadet yerlerini boşaltırlarsa, kiliseleri ve varacakları yere kadar canları, yol masrafları ve malları üzerine eman verilecektir. Yerli olmayanlar ister burada otursunlar, isterlerse gitsinler, ekin biçme zamanına kadar onlardan hiçbir vergi alınmayacaktır. Allahü Âzimüşşanın ve Resulullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) emirleri ve İslam halifelerinin ve umum Müslümanların verdiği sözler bu mektubda yazılı olduğu gibidir.”

Kudüs’e ilk yerleşen Müslümanlar Medineliler oldu. Eshab-ı kiramdan Ubade bin Samit radıyallahü anh Kudüs’ün ilk vali ve kadısı oldu. Hazret-i Osman’ın halifeliği sırasında Kudüs’ün zengin sebze tarımından elde edilen geliri fakir halk için tahsis edildi. Emeviler devrinde hazret-i Muaviye ilk olarak burada halife olarak tanındı. Emevi halifelerinden Abdülmelik bin Mervan, Peygamber efendimizin Mirac’a yükselirken üzerine bastığı ve üzerinde mübarek ayak izi bulunan Hacer-i muallakın üzerine Kubbet-üs-sahra Camisini yaptırdı. Mescid-i Aksa ve Darülimare gibi yapıları ve Kudüs’e giriş kapılarını tamir ettirdi. Emevi Halifesi Süleyman bin Abdülmelik ve diğer Emevi halifeleri de Kudüs’ün imarı için gayret gösterdiler. Altıncı Emevi Halifesi El-Velid Mescid-i Aksa’yı bugünkü haline benzeyen şekliyle yeniden yaptırdı. Emevi Halifesi İkinci Mervan bin Muhammed’e karşı çıkan bir isyan sırasında Kudüs şehri tahrib edildi. Daha sonra meydana gelen bir zelzelede de Kudüs şehri hasar gördü.

Abbasiler zamanında da Kudüs’ün imarına itina gösterildi. Abbasi halifeleri El-Mansur, El-Mehdi ve El-Me’mun Kudüs’ü ve Mescid-i Aksa’yı tamir ettiler. Abbasilerin siyasi otoritesi zayıflayınca, Kudüs önce Tulunoğulları, daha sonra Eshab-ı kiram düşmanı Fatımilerin hakimiyeti altına girdi. Fatımiler Ehl-i sünnet Müslümanlara zulüm ve işkence yaptıkları gibi Hıristiyan ve Yahudilere de işkence yaptılar. Hıristiyanların kiliselerini ve Yahudilerin mabedlerini yıktılar. Selçuklular Fatımi hakimiyetine son verdikten sonra, Selçuklu komutanı Atsız, Kudüs’ü 1070 senesinde Fatımilerden aldı. Kudüs halkı Atsız’a başkaldırınca Atsız burayı tekrar kuşatıp şehri ele geçirdi. Fakat Atsız Selçuklu hükümdarı Tutuş tarafından idam edilerek Kudüs bir Türkmen zabitinin oğlu olan Sukman’a teslim edildi. 1096 senesinde Fatimi Sultanı El-Müsta’li Kudüs’ü ele geçirdiyse de 15 Temmuz 1099’da Haçlılar istila ettiler. Kudüs’ü yakıp yıktılar. Pekçok Müslümanı kadın, çocuk ve ihtiyar demeden kılıçtan geçirdiler. Bu arada Mescid-i Aksa’yı yağmalayıp, tepelerine haçlar diktiler. İçerisine heykeller koyarak kiliseye çevirdiler. Sultan Selahaddin-i Eyyubi 1187 (H.583) senesinde Kudüs’ü Haçlılardan kurtarıp Mescid-i Aksa’dan haçları ve putları kaldırttı. Eski haline getirip yeni bir mihrab yaptırdı. Selahaddin-i Eyyubi Kudüs halkına çok iyi davrandı. Vergileri indirdiği gibi, Haçlıların kilise haline çevirdikleri camileri eski durumlarına getirdi. Selahaddin Eyyubi’den sonra Eyyubiler arasında siyasi anlaşmazlıklar baş gösterdi. Hıristiyanlar bu durumu fırsat bildiler. Şam ve Mısır Eyyubileri arasındaki anlaşmazlıkta Şam tarafını tercih ettiler. Bu sayede 1244 senesinde Kudüs tekrar Hıristiyanların eline geçti. Mısır Eyyubi Hükümdarı Es-Salih Necmeddin Harezmlileri yardıma çağırdı. Harezmliler Suriye’yi baştan başa geçerek Kudüs’ü ele geçirdiler. Böylece Kudüs Mısır Eyyubilerinin hakimiyetine girdi. Bundan sonra Kudüs Müslümanlar elinde kaldı. Fakat daha sonra Moğolların istilasına uğrayan Kudüs harabe haline geldi. Mısır’da Eyyubi Devletinin yerine Memlukler geçince, Moğolları geri püskürtüp Kudüs’ü de işgalden kurtardılar. Memlukler döneminde Sultanın naibi tarafından idare edilen Kudüs bir ilim ve irfan merkezi haline geldi. Memluk Sultanları Kudüs’ün imarına önem verdiler. Sultan Baybars, Mescid-i Aksa’yı tamir ettirerek şehrin kuzey-batısında fakirleri barındırmak üzere bir han yaptırdı. Sultan Nasirüddin Muhammed Mescid-i Aksa’nın arka kısmını mermer ile kaplattı. Mihrabın yanlarına iki pencere açtırdı. Harem’in yükseltilmiş kısmının kuzey tarafındaki sütunları ve Pamukçular kapısını tamir ettirdi. Harem’deki iki mabedin kubbelerini yaldızlattı.

Bir yıldırım düşmesi neticesinde yanarak yıkılan Kabbe-üs-Sahra Camiinin kubbesini sultan Çakmak tamir ettirdi. Sultan Eşref Kayıtbay Harem’in yüksek kısmı ile bunun batı duvarı arkasında bir çeşme yaptırdı. Mescid-i Aksa’nın Zincirler kapısı yanında bir medreseyi genişletti ve şehrin su yollarını tamir ettirdi.

Kudüs şehri 1517 senesinde Yavuz Sultan Selim Han tarafından Osmanlı topraklarına katıldı. Kanuni Sultan Süleyman Kudüs’ün surlarını yaptırdı ve Kubbet-üs-Sahra Camiinin mozayik kaplamalarını kaldırtarak, yeşil ve sarı ile karışık mavi çini ile kaplattı. Duvarın alt kısımlarına mozayik yerine mermer kaplattı. Şehre dört büyük çeşme inşa ettirdi.

Kubbet-üs-Sahra Camiinin ve Kudüs surlarının bugünkü hali Kanuni zamanından kalmadır. Sultan İkinci Mahmud Han Kubbet-üs-Sahra Camiinin yaldızlarını yeniletti ve camiyi dışarıdan tamir ettirdi.

Fransa kralı Napoleon Bonaparte Akka kalesini kuşattığı zaman bir kısım Fransız kuvvetlerini de Kudüs üzerine sevk etti. Fakat Fransızlar Türk kuvvetlerine yenilerek geri çekildiler. Daha sonra Kavalalı Mehmed Ali Paşanın hakimiyetinde kaldı. Sultan Abdülmecid Hanın tahta geçmesini müteakip, 1840 senesinde yapılan bir andlaşmayla Kavalalı Mehmed AliPaşa Kudüs’ten çekildi. Osmanlı hakimiyeti Birinci Dünya Harbine kadar devam etti. Harbin son safhasına kadar Osmanlı hakimiyetinde kalan ve müstakil bir mutasarrıflığın merkezi olan Kudüs, Aralık 1917 tarihinde İngilizler tarafından işgal edildi. Harp sona erince Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından İdari vekaleti İngiltere’ye verilerek Filistin’e bağlı kaldı. Şehirde Araplar ile Yahudiler arasında birkaç defa şiddetli çatışmalar oldu. Bu arada Yahudi topluluğun yerleşip, yayılma çabaları da hızlandı. Kudüs 29 kasım 1947’de Birleşmiş Milletler Cemiyeti tarafından Milletlerarası bir statüye kavuşturuldu. Bu kararı Yahudiler benimsedi, fakat Araplar karşı çıktı. Bu yüzden iki topluluk arasında şiddetli çarpışmalar meydana geldi.

14 Mayıs 1948’de İngiltere Kudüs üzerindeki koruma rejimine son verdi. Aynı gün İsrail Devleti kuruldu. İsrail Devleti Kudüs’ü de içine alırken, Ürdün, Filistin’in geri kalan bölümünü eski Kudüs şehriyle birlikte ilhak etti. Bir müddet sonra İsrail hükümetinin birkaç bakanlığı Kudüs’e taşındı. 1967 Arap-İsrail (altı gün) savaşı sırasında Kudüs’ün Ürdün kesimi İsrail birlikleri tarafından işgal edildi. Kudüs’de bulunan masum ve korumasız Müslüman-Araplara hergün akla gelmedik işkence ve zulüm yapıldı. İsrail parlamentosunun 30 temmuz 1980 tarihli kararıyla Birleşik Kudüs İsrail’in başkenti ilan edildi. Günümüzde aynı durum devam etmektedir.

Filistin’in en eski şehirlerinden olan Kudüs, Akdeniz sahilindeki Yafa’nın 72 km doğusunda Lut Gölünün 38 km kuzeybatısında, 31° 46’ kuzey enlemi ve 35° 15’ doğu boylamının birleştiği noktada yer almıştır. Kuzeye doğru yükselen ve genişleyen dalgalı ve dağlık bir zemin üzerinde kurulmuştur. Yüzölçümü 109 km2dir. İklimi yarı astropikaldir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar serin ve yağışlı geçer. Kudüs, eski şehir ile dış mahallelerden meydana gelmiştir. 12 m yükseklikte ve 4 kilometre kadar uzunlukta bir sur, yaklaşık bir dikdörtgen sahayı işgal eden eski şehrin etrafını kuşatır. Kuzeydeki Şam kapısı ile, batıdaki Yafa kapısından başlayan iki ana cadde şehrin yaklaşık ortasında birbirini keserek eski Kudüs’ü dört kısma ayırır. Kuzeydoğuda Müslüman mahallesi, güneydoğuda Yahudi mahallesi, kuzeybatıda Hıristiyan mahallesi, güneybatıda Ermeni mahallesi yer almıştır. Musevilerin, Hıristiyanların ve Müslümanların mukaddes saydığı yer ve makamlar, eski Kudüs’ün doğu kenarında, şehirden duvarlar ile ayrılmış 300x480 m genişliğinde bir sahanlık üzerinde yer alır. Buraya Harem-i şerif veya Harem adı verilmektedir.

Başlıca caddeler haricinde, eski Kudüs’ün sokakları dar ve dolambaçlı, evler umumiyetle taştan yapılmıştır. Kudüs’ün dış mahalleleri umumiyetle batı ve kuzey-batı istikametinde yayılmıştır. Bu mahalleler 19. yüzyılın ortalarından itibaren Musevi göçmenler tarafından kurulmuş, bilhassa 1920’den sonra çok gelişerek gerek saha, gerek nüfus bakımından eski Kudüs’ü fazlası ile aşmıştır.

1948 senesinde Kudüs’ün nüfusunun ekseriyetini Yahudiler teşkil ediyordu. 100.000 Yahudiye karşılık 40.000’i Müslüman, 25.000 Hıristiyan olmak üzere 65.000 Arap nüfusu vardı. 1977 senesinde Kudüs’ün 376.000 olan nüfusunun 70.000’ini Araplar teşkil ediyordu. Bu Arapların 10.000’ini Hıristiyanlar teşkil ediyordu. Günümüzde Kudüs’ün nüfusu yeniden hızla artmaktadır. Rusya başta olmak üzere İsrail’e göç eden Yahudiler Kudüs’e yeni yerleşim merkezlerine hızla yerleştirilmektedir.

Kudüs’te temel istihdam sahası devlet ve kamu kurumlarıdır. Ayrıca bankacılık, maliye ve sigortacılık merkezi olan Kudüs’te ağır sanayi gelişmemiştir. Elmas kesimi ve cilalanması, basın ve yayın, ev aletleri, mobilya, kimyasal maddeler ve ilaç üretimi ve el sanatları Kudüs’deki küçük sanayi kollarını teşkil etmektedir.

Üç büyük dinin de kutsal saydığı Kudüs’deki kutsal yerlerden ve dini topluluklardan Din İşleri Bakanlığı sorumludur. Kutsal yerlerin idaresi, korunması ve bakımı her dinin yetkililerince yerine getirilmektedir. Kudüs’de bulunan İbrani Üniversitesi ülkenin en önemli yüksek öğretim kurumudur.


2-)KUDÜS



İslam'ın kutsal kentlerinden Beytü'l-Makdis,
Mukaddes, el-Kuds ve Kuds-i Şerif gibi adlarla da anılır.
İbranice'de Yeruşalim adıyla bilinir. Müslümanlar gibi
Yahudiler ve Hristiyanlarca da kutsal sayılır.

Kudüs, bugün Siyonist İsrail tarafından
işgal edilmiş durumda bulunan Filistin topraklarının
ortalarında, Lut gölünün yaklaşık yirmidört km. batısında,
Ak Denizden yaklaşık elli kın.-içerde, denizle Şeria
ırmağı arasında yer alır. Eski Kent olarak
anıları asıl Kudüs, kenarları yaklaşık bir
km uzunluğundaki kare biçiminde surlarla çevrilidir. İkisi
kapanmış durumda yedi kapısı bulunan Eski Kent,
Kuzeydeki Şam kapısı ile batıdaki Yafa
kapısından başlayarak merkezde kesişen iki ana cadde
ile dört bölüme ayrılır. Kuzey doğudaki bölüm
Müslüman, kuzey batıdaki bölüm Hristiyan, Güney doğudaki bölüm
Yahudi ve Güney batıdaki bölüm Ermeni mahallesi durumundadır.

Kudüs'e kutsallık veren yapılar
Haremu'ş-Şerif içinde yeralır. Kentten duvarlarla
ayrılan Haremu'ş-Şerif'te ünlü Mescidu'l-Aksa ve
Kubbetü's-Sahra bulunmaktadır. Mescidu'l-Aksa, uzun süre
Müslümanların kıblesi olan, Hz. Süleyman tarafından
yapılmış Beytu'l-Makdis'in yerinde yükselir. Hz. Peygamber
(s.a.s)'in Mirac sırasında uğrak yeri olan bu
mekanının hemen yakınında da bazı kutsal
emanetlerin korunduğu Kubbetü's-Sahra vardır. Mescidü'l Aksa'nın
doğusunda ikinci Mabet'ten kalan duvarın bir bölümünü oluşturan
Ağlama Duvarı, Yahudilerin en kutsal mekanıdır. Hz.
İsa'nın çarmıha gerildiği sanılan yerle Hz.
Meryem'in mezarının bulunduğu yerde yapılan kiliseler
de Kudüs'ü Hristiyanlar gözünde kutsallaştırmakta, bir
ziyaret mahalli durumuna getirmektedir.

İskender'in İssos'ta kazandığı
zaferden (M.Ö.333) sonra Kudüs ilk kez Batı siyasetinde önem
kazandı. İskender'in ölümü üzerine Kudüs Ptolemaisos
l.Soter'in payına düştü. (M.Ö) 198)'de ise I. Selevkos
Nikator'un soyundan gelen hanedanın eline geçti.

Bu dönemde Yunan etkisinin güçlenmesi ve Selevkos
kralı Antiokhos IV. Epiphanes'in Beytu'l-Makdise
saldır-ması M.Ö.108 Kudüslülerin ayaklanmasına neden
oldu. M.Ö.167 Ayaklanma sonunda Selevkoslar kovuldu ve Hasmon hanedanı
kuruldu.

M.Ö. 63'te Roma kralı Pompeus Kudüs'ü ele
geçirdi. Yahudi ulusçuluğu ile Roma arasındaki çatışma
Büyük Herodes'in ustaca politikalarıyla engellendi. M.Ö. 40'ta
Roma Senatosu kendini Celile valisi ilan etmiş olan Herodes'i Yahuda
kralı yaptı. Herodes'in 36 yıllık
krallığı sırasında Kudüs büyük bir gelişme
gösterdi ve genişledi. Romalılar Herodes'i oğlu
Arkhelaos'u krallıktan indirdiler ve yerine bir vali atadılar.
Kudüs'ün beşinci Romalı valisi Pontius Pilatus Hz.
İsa'yı mahkum eden kararı onaylamasıyla
tanındı.

M.S. 66'da Yahudiler Roma'ya karşı
ayaklandılar. 70'te Romalılar kente girerek Beytü'l-Makdis'le
birlikte her yeri yaktılar. Kent 130'da bir ölçüde yeniden iskan
edildi. Yahudiler 132-135 arasında Roma'ya karşı yeniden
ayaklandılar. Kanlı biçimde bastırılan bu ayaklanma
sırasında Yahudiler toplu biçimde katledildi, hayatta kalanlar
ise dünyanın dört bir yanına dağılmak zorunda
kaldı. Hadrianus burada Roma tarzında bir kent oluşturmaya
girişti. Onun uyguladığı planın ana çizgileri
20. yüzyıla kadar ulaştı.

Constantinus 313'te Hristiyanlığı resmen
tanıdı. Constantinus'u annesi Azize Helena'nın 326'da Kudüs'e
giderek Gerçek Haç'ı bulması, başta Kamame kilisesi
olmak üzere birçok ünlü kilisenin yapılmasına neden oldu ve
böylece kent Hristiyanlığın kutsal merkezi olarak
geliştiği yeni bir döneme girdi. Bu dönem 614'te Sasani
istilasında Kudüslülerin kılıçtan geçirilmesi ve
kiliselerin yıkılmasıyla sona erdi.

Eski Kent'in en göze çarpan yapısı

Kanuni Sultan Süleyman'ın 1538-1540
yılları arasında Haçlılar dönemine ait sur kalıntıları
üzerine yaptırdığı Eski Kent surlarıdır. Geçmişi
yer yer Bizans, Herodes, hatta Hasmon dönemlerine kadar uzanan surların
yüksekliği yaklaşık oniki, kalınlığı
bir metredir. Kentin sokakları, ana caddeler dışında
genellikle dar ve dolambaçlıdır. Taştan yapılan
evlerinin odaları, zemininde genellikle bir sarnıç bulunan
merkezi bir avluya açılır. Kent, çeşitli üsluplardaki
cami, sinagog, kilise ve sivil yapılarıyla mimari açıdan
tam bir mozaik görünümündedir.

Beş bin yılı aşan tarihiyle dünyanın
en eski kentlerinden birisi olan Kudüs'ün ve ilk Mısırlı
hükümdarlarının adlarına M.Ö. 19-18. yüzyıl
Mısır metinlerinde ve M.Ö.14. yüzyıldan kalan Amarna
Mektupları'nda rastlanmaktadır. Bu metinlerdeki bilgilere göre
kentin adının ilk biçimi Urusalim'dir ve bunun "Allah'ın
kurduğu (yer)" anlamına geldiği tahmin edilmektedir.

Tarihi verilerden izlenebildiği kadarıyla
Yabusiler denilen karışık bir halkın
yaşadığı Kudüs'ü M.Ö. 1000 dolaylarında Hz.
Davud ele geçirerek kırallığının başkenti
yaptı. Oğlu Hz. Süleyman Kudüs'ü genişleterek Beytü'l
Makdis adıyla ünlü Birinci Mabed'i inşa ettirdi. Böylece
Kudüs o dönem İslam'mm merkezi oldu. M.Ö.922'de Mısır
firavunu I. Şesonk, M.0.850'de Filistinlilerle Araplar, M.Ö. 786'da
İsrailli Yaoş kentini yağmaladılar. Hizkiya kenti
surlarla çevirdi ve Gihon Kaynağından su getirmek için yer altından
bir kanal açtırdı. M.Ö.701'de Asurlu Sinahheriba kenti haraca
bağladı. M.Ö.614'te Kudüs kralı Babil'e sürgün edildi
ve kent yağmalandı. M.Ö.586'da Nabukadnezar Beytü'l Makdisi ve
kenti tümüyle yaktı ve Yahudileri Babil'e sürdü. Sürgünü II.
Kyros M.Ö. 538'de sona erdirdi. Kudüs'e dönen Yahudiler M.Ö. 515'te
Beytü'l-Makdis'i ikinci adıyla yeniden inşa ettiler. M.Ö.
yaklaşık 444'te Nehemya'nın kent surlarını
yeniden yaptırmasıyla Kudüs'ün konumu güç kazandı.

Kudüs, Hz. Ömer döneminde müslümanlarca fethedildi
(638). Ünlü Beytü'l Makdis'in yerinde Mescid-i Aksa diye bilinen mescid
yapıldı. Emevilerden Abdülmelik bin Mervan, Mescid-i Aksa'yı
genişleterek bazı kutsal emanetlerin de korunduğu ünlü
Kubbetü's Sahra'yı inşa ettirdi. Kent, 969'da Fatımilerin
eline geçti. Halife Hakim 1010'da Kudüs'teki tüm kiliselerin yıkılmasını
emretti. Haçlılar 1099'da kenti istila ederek burada Kudüs Krallığını
kurdular. Müslümanların kente girmelerini yasaklayan Kudüs Krallığı
1187'de Salahaddin Eyyubi tarafından yıkıldı. 13. yüzyılın
ortalarında Yahudiler yeniden Küdüs'e dönerek kendi mahallelerini
kurdular. 1517'de Yavuz Selim'in fethiyle Kudüs'ün 400 yıl süren
Osmanlı dönemi başladı. Kanuni döneminde büyük bir gelişme
gösteren kentte yeni surlar, medreseler, imarethaneler yapıldı.
Mısır valisi Mehmet Ali Paşa'nın oğlu
İbrahim Paşa Kudüs'ü 1831'de ele geçirdi ise de Osmanlılar
1840'ta geri aldılar. Kudüs'ün Siyonistlerce işgali süreci
19. yüzyılın sonlarında başladı. Dünyanın
dört bir yanına dağılmış bulunan Yahudiler 19. yüzyıl
başlarında kurulan Siyonist örgütlerce Filistin topraklarına
göçe teşvik edildiler. Rusya'da yaşayan bazı Yahudilerin
göçmesiyle Filistin'de ilk Yahudi yerleşme bölgesi kuruldu (1882).
1905'te Rusya'daki ihtilal hareketleri nedeniyle ortaya çıkan
ağır baskılardan kaçan Yahudilerin de Filistin'e göçmesi
üzerine buradaki Yahudi nüfusu 90 bine ulaştı. Bu sayı
1925'te 110, Hitler'in Almanya'da iktidarı ele geçirmesiyle
Almanya'dan yapılan göçlerle 1939'da 450 bini buldu. 1917'de Kudüs
ve Filistin topraklarını işgal ederek 1948'e kadar
ellerinde tutan İngilizler, Yahudilerin yerleşmelerine büyük
kolaylıklar sağladılar. Bu sıralarda İngiltere ve
ABD desteğini arkasına alan Siyonist terör örgütleri
Filistin'in müslüman halkına karşı terör ve katliam
hareketine başladılar. Uluslararası alanda
yaptıkları çalışmalar sonunda 1947'de BM'den
Filistin'de bir Arap-Yahudi devleti kurulması yönünde bir karar çıkartan
Siyonistler, İngilizlerin bölgeyi boşaltmaları üzerine
Filistin topraklarının büyük bir bölümü ile Kudüs'ün yarısını
işgal ederek İsrail devletinin kurulduğunu ilan ettiler
(1948). Haziran 1967'deki Altı Gün Savaşı'nın
ardından İsrail Kudüs'ün tamamını işgal etti ve
burasının "sonsuz ve bölünmez" başkentleri
olduğunu açıkladılar.

Allah'ın Kur'an'da çevresini mübarek kıldığını
açıkladığı ve son Peygamber'i Hz. Muhammed'i
ayetlerini göstermek üzere İsra gecesinde götürdüğü (el-İsra,
17/1) kutsal Kudüs, bugün de Siyonizm'in işgali
altındadır. Siyonist örgütlerin yürüttükleri terör ve
katliam hareketleriyle Siyonist devleti kuran Yahudiler, o günden bu yana
yürüttükleri soykırım ve zulüm politikalarıyla
sayısız müslümanın hayatına son vermekle kalmayarak
bir milyonu aşkın müslümanın yurtsuz kalmasına neden
oldular. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ifadesiyle "Allah'ın takdis
ettiği" toprakların bu şekilde işgal edilmesi, hiç
şüphesiz tüm müslümanları sorumluluk altında
bulundurmaktadır. İslam ülkesinin küfür ülkesi durumuna
getirilmesi, müslümanlara cihad yükünü yüklemektedir.
İslam'ın bu hükmü, Kudüs gibi kutsal bir yer sözkonusu olduğunda
daha bir önem ve aciliyet ifade etmektedir.

Ahmet ÖZALP


3-)Tarihi çok eskilere dayanan Kudüs şehri, tarih boyunca pekçok işgal ve yağmaya uğradı. Âsurlu hükümdarı Buhtunnasar (Nabukatnazar) Kudüs'ü zabt ettiği zaman şehri yakıp yıktı. Mescid-i Aksa'da bulunan altın, gümüş ve diğer mücevherleri Babil'e götürdü. M.S. 70 senesinde Romalılar tarafından tekrar işgal edilerek yakılıp yıkılan Kudüs şehri, 120 yılında tamir, hazret-i Ömer'in halifeliği sırasında da müslümanlarca fethedildi. 1099 (H.492)'de haçlılar (hıristiyanlar) Kudüs'ü istila edince yakıp yıktılar. Pek çok müslümanı kadın ve çocuk demeden kılıçtan geçirdiler. Bu arada Mescid-i Aksa'yı da yağmalayıp üstüne haç diktiler. İçerisine heykeller koyarak kiliseye çevirdiler. Sultan Salahaddin-i Eyyubi 1187 (H. 583)'de Kudüs'ü haçlılardan kurtarıp, Mescid-i Aksa'dan haçları ve putları kaldırttı. Yavuz Sultan Selim Han zamanında Osmanlı idaresine giren Kudüs, Birinci Dünya savaşından sonra, müslüman Türklerin elinden çıktı. 1967 (H. 1387)'deki Arap-İsrail savaşında Kudüs, yahudiler tarafından işgal edildi. (İslam Tarihi Ansiklopedisi)

Müslümanlar hicretten on altı ay sonraya kadar Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya yönelerek namaz kıldılar. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem miraca buradan yükseldi. (Abdullah-ı Dehlevi)

Hazret-i Ömer Kudüs'ü feth edince, Kudüs'teki kiliselere dokunulmaması için emir verdi ve hıristiyanlarla anlaşma yaptı. Kudüs ahalisine bir de emanname (emniyet belgesi) verdi. Emannamede buyurdu ki: "İş bu mektub, müslümanların emiri Ömer bin Hattab'ın, İlya (Kudüs) ahalisine verdiği eman mektubudur ki, onların; varlıkları, hayatları, kiliseleri, çocukları, hastaları sağlam olanları ile öteki milletler için yazılmıştır..." (Taberi)


4-)1. filistin'in merkezi olan şehir. - ruhu'1- kudüs: cebrail, hz. isa'ya üfürülen ruh.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Large African animal from the antelope family (the male has large curved horns).

Sizde içinde Kudüs kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Kudüs kelimesi anlamı 1029 defa okunmuştur. [238591] Kudüs kelime anlamı, Kudüs nedir, Kudüs ne demek, Kudüs sözlük anlamı

Paylaş