Köle, Kölelık Nedir

Köle, Kölelık Nedir ? Köle, Kölelık Ne demek ?

1-)KÖLE, KÖLELİK



Hukuki, iktisadi ve sosyal bakımlardan hür insanlardan farklı ve aşağı statüde kabul edilen kimse. Bu statüde bulunan erkeğe "köle", kadına ise "cariye" denir. Kul, bende, halayık ve esir, kölenin eş anlamlısıdır. Kadın köleye ise Türkçe'de cariye ve odalık denir. Arapça'da; abd, rakık, memluk, kınn, rakabe, vasif ve mülkül-yemin; kadın köleler için memluke, vasife, cariye, eme ve gurre kelimeleri kullanılır. Farsça'da bende ve gulam köle; keniz ise cariye anlamındadır.

Köle, hukuki muamele ve tasarruflara konu olabildiği için bir yönüyle "mal" sayılırken, iman, ibadet, muamelat ve ceza hukuku alanındaki sorumluluk ve yükümlülükleri dikkate alındığında "eda" ve "vücub" ehliyeti kısıtlanmış kendine özgü bir insan statüsündedir. Velayet, şahitlik ve kaza görevinden aciz olması ve mülk edinememesi köleliğin ehliyet arızası yönünü güçlendirir.

Köleliğin tarihi çok eskilere uzanır. Eski Mısır ve Yakın Doğu'da savaş esiri kölelerle, komşu kabile veya kavimlerden kaçırılan insanlar, babaları veya başka yakınları tarafından köle diye satılan çocuklar ve borçlarına veya işledikleri bazı suçlarına karşılık köle statüsüne geçirilen insanlar büyük bir sayıya ulaşmaktadır.

Tevrat'ta kölelikle ilgili bazı hükümler yer almıştır. Kişinin borcuna karşılık kendisini köle olarak satması (Levililer, 35:39), alacaklıların, mal bırakmadan ölen borçlunun çocuklarını köle edinebilmesi (II. Krallar, 4:1-7), bir kimsenin kendi öz kızını satabilmesi bunlar arasında sayılabilir. Tevrat'ta, köle azadı ile ilgili bir hüküm yer almamıştır. Ancak efendisi tarafından gözü kör edilen veya dişi kırılan yahudi olmayan kölenin hürriyetine kavuşacağından söz edilir (Çıkış, 21:26). İncil'de de köle azadından söz edilmez. Kiliseler, köleliği tarihi bir olay olarak kabul etmişlerdir.

Roma hukukunda, İus Gentlum'a göre kölelerin hiçbir değeri yoktu. Başlangıçta azad edilmeleri de yasaklanmıştı. Sonraları köle azadına imkan sağlanmıştır. Eski Yunan ve Roma'da köleliğin başlıca kaynaklarını savaş esirleri ile korsanlık vb. yollarla kaçırılan veya yabancı (barbar) ülkelerden getirtilen insanlar ve kölelerden doğmuş olan çocuklar oluşturuyordu. Önceleri, borçlunun borcuna karşılık alacaklısına köle olma kuralı ve terkedilmiş çocukları büyütüp yetiştirenlerin elinde köle sayılması uygulaması söz konusu iken, bu tali kaynak sonradan yasaklanmıştır. Bu dönemde kölelerin yaşam şartlarının son derece elverişsiz olduğu ve bu durumun zaman zaman büyük sosyal patlamalara neden olduğu bilinmektedir. Roma hukukunda belirli bir dönemde kölelerin evlenme hakkı yoktu. Ancak köle ve cariyelerin kendi aralarında cinsel hayat yaşamalarına ses çıkarılmıyordu.

İslam'ın çıkışı sırasında Arap Yarımadası'nda ve Hicaz yöresinde kölelik uygulamasının varlığı bilinmektedir. Bunların büyük çoğunluğunu Afrikalı siyahiler teşkil etmekte idi. Nitekim Hz. Peygamber'in müezzini Bilal-ı Habeşi de bunlardan biriydi. Bu kölelerin kaynağı tam olarak bilinmemekle birlikte, eski Yunan ve Roma'daki köle kaynağına benzemektedir. Bunlar ya ele geçirilenler tarafından satılmış ve el değiştire değiştire Mekke'ye kadar getirilmiş esirler veya kıtlıklar yüzünden aileleri tarafından satılmış çocuklardı. Arap Yarımadası'na başka beldelerden getirilen köleler de vardı. Mesela; İkrime b. Ebi Cehl'in kölesi ile Ezrak b. Ukbe es-Sekafi ve Suheyb-i Rumi Rum menşeli kölelerdi. Ancak Suheyb, kendisinin aslen arap olduğunu ve bir savaş sonucu Rumlara esir düştüğünü söylemiştir. Selman-ı Farisi İranlı idi. Kaçırılarak Yahudilere satılmış, müslüman olmak için Medine'ye kadar gelmişti. Hz. Peygamber hürriyetine kavuşması için Selman'a (r.a) para yardımında bulunmuştur. Hz. Peygamber'in sonraları azad edip, evlatlık edindiği Zeyd b. Harise (r.a) ise arap kölelerden idi (İbn Hişam, es-Sire, Mısır 1375, I, 214-222; Taberi, Tarihu'l-Ümem ve'l-Mülük, Kahire, 1939, I, 227; Belazürı, Ensabu'l Eşraf, Nşr. Muhammed Hamidullah, Kahire 1959, I, 357-367).

İslam yedinci Miladi yüzyıl başlarında köleliği topluma yerleşmiş ve çağdaşı güçlü devletlerde tabii kabul edilmiş bir halde buldu. Köleliği tek yanlı ve kesin bir kararla kaldırma yoluna gitmedi. Ancak köleliğin kaynağını yalnız savaş haline bağladı. Savaş sonrasında esirler için uygulana gelen bazı alternatifler vardır. Birincisi ve çokça başvurulan yol, esirlerin öldürülmesidir. Bu, vicdanları rahatsız ettiği gibi, galip tarafın intikam duygularını kamçılamaktan başka bir yarar sağlamaz. İkinci yol, savaş esirlerinin kurtuluş akçesi (fidye-i necat) veya esir değişimi yoluyla serbest bırakılmasıdır. Fakat, yenilen tarafın kurtuluş akçesi verememesi veya değişim için elinde esir bulunmaması yahut düşman tarafını yeniden güçlendirmemek için galib ülkenin yukarıdaki alternatifi kabul etmemesi halinde bir tıkanıklık doğmaktadır. Esirlerin karşılıksız af ilan ederek salıverilmesi ise, onları ele geçirmek için canını ortaya koyan İslam savaşçılarının hakkına tecavüz sayıldığından pek az başvurulan bir alternatif olmuştur. Esirleri tasfiye etmenin üçüncü yolu ise; onları köle statüsüne sokmaktır. Bu duruma göre, savaş esirlerinin karşılıklı veya karşılıksız serbest bırakılması mümkün olmayan durumlarda geriye iki yoldan birisi kalır. Öldürülmek veya köle olarak yaşamını sürdürmek. Bu duruma göre, kölelik, öldürülmenin alternatifi olarak ortaya çıkmaktadır. Savaşçıların genellikle genç yaşta bulundukları dikkate alınırsa, yenilgi yüzünden hürriyetini kaybeden kimsenin önünde uzun bir ömrü vardır ve hürriyetini elde etmesi ümidi sürekli olarak vardır. Ölüm halinde ise artık diğer bütün alternatifler ortadan kalkmış olur. İşte köleliğin yasaklandığı günümüzde, bir savaş sonrası uygulamada, esirlerin serbest bırakılmadığı durumlarda, onların tek tek veya toplama kamplarında topluca öldürülmeleri olayı ile karşılaşılmaktadır. İşte bu nedenle İslam, köleliği tam olarak kaldırmamış ve gerektiğinde başvurulmak üzere kapıyı aralık tutmuştur. Ancak bununla birlikte savaş esirlerinin mutlaka köle edinilmesi diye genel bir kural yoktur.

Diğer yandan köleliğin tek yanlı bir kararla kaldırılması İslam toplumlarının aleyhine bir sonuç da verebilir. Çünkü gayri müslim toplumlar, savaş sonrası müslüman esirleri sürekli olarak köleleştirirken, İslam toplumlarına bu imkanın verilmemesi ve esirleri serbest bırakması onun zayıflaması sonucunu doğurur.

İşte İslam yukarıda birkaçına temas edilen sebeplerle köleliği kaldırmamış, fakat getirmiş olduğu çeşitli tedbirlerle kaynağını yalnız savaş esirlerine münhasır kılmış diğer kaynaklara izin vermemiştir.

İslam hukukuna göre köle ve cariye statüsünü şu şekilde belirleyebiliriz: Gayri müslimlerle bir savaş sonucunda müslümanlar galip gelmiş ve esir almışlarsa, İslam Devleti'nin elinde esirler için izleyeceği yol alternatiflidir.

1- Öldürme. Savaş esirlerine öldürme hükmünün uygulanabileceği konusunda İslam hukukçuları arasında görüş birliği vardır. Çünkü Hz. Peygamber'in bazı savaş esirlerinin öldürülmesini emrettiği tevatür yoluyla nakledilmiştir (el-Cassas, Ahkamü'l-Kur'an, III, 391). Bazı bilginler esirleri öldürmenin savaş devam ederken mümkün olduğunu, savaş bittikten sonra bunun mekruh olduğunu söylemişlerdir. Delilleri; "Onlar sizinle savaşırlarsa onları öldürünüz" (el-Bakara, 2/191) ayetidir. Savaş bittiğine göre artık öldürmeye gerek kalmamıştır. Esir olmazdan önce müslüman olan kimse, ne öldürülür ve ne de köle edinilebilir. Belki tedbir olarak bir süre tutuklu bulundurulur. Esirken İslam'a giren de öldürülmez (İbn Hazm, el-Muhalla, (Neşr. A.M. Şakir) VII, 309)

2. Köle edinme. Savaş esirlerinin köle edinilmesi veya zimmi statüsünde İslam Devleti'nin tebaası haline getirilmesi de mümkün ve caizdir. Ebu Hanife ve İmam Malik'in görüşü budur. Bazı Hanefi hukukçularına göre ise esirleri köle olarak kullanma hükmü neshedilmiştir (Muhammed, 47/4; el-Enfal, 8/67; el-Cassas, a.g.e., V, 268-272).

3. Kurtuluş fidyesi karşılığında salıvermek. Âyette; "Esirleri meccanen veya bir fidye karşılığı salıverme vardır" (Muhammed, 47/4) buyurulur. Bu bedel; mal, para, savaş malzemesi vb. şeyler olabilir. Nitekim Bedir Gazvesi esirlerinin bir bölümü para karşılığında, para temin edemeyenler ise on çocuğa okuyup-yazma öğretme karşılığında serbest bırakılmıştır (es-Sabuni, Tefsiru Ayati'l-Ahkam, II, 451-452). Ancak Hanefi hukukçulara göre, mal karşılığı serbest bırakma hükmü neshedilmiştir. Çünkü bu, düşmanın yeniden güçlenmesine yol açar. Bu görüşe göre, fidyeden söz eden ayet (Muhammed, 47/4), daha sonra inen ve müşriklerin öldürülmesini bildiren ayetlerin (et-Tevbe, 9/5, 29) hükmü ile neshedilmiştir. Çoğunluk İslam hukukçuları ise, fidye karşılığı salıverme hükmünün, ihtiyaca göre başvurulmak üzere devam ettiği görüşündedir.

4. Esir mübadelesi. Hanefilerin çoğunluğuna göre esir değişimi yoluyla salıverme mümkündür. Çünkü bazı durumlarda, İslam Devleti düşmanın eline geçen müslüman esirleri kurtarmak için buna mecbur kalabilir. Fidye ayetindeki "fida" terimi mutlak olarak zikredildiği için, bunun esir değişimini de kapsamına alması muhtemeldir.

5. Meccanen salıvermek (menn). İslam hukukçularının çoğunluğuna göre, düşman esirlerinin meccanen salıverilmesi caiz değildir. Çünkü bu, düşmanın güçlenmesine yol açacağı gibi, hayatını ortaya koyarak bunları esir eden mücahidlerin haklarına da bir çeşit tecavüz sayılır. İmam Şafii ise, meccanen salıvermeyi caiz görür. O, Hz. Peygamber'in, Yemame halkının büyüğü Sümame b. Üsal'i meccanen salıvermesini delil getirir (Ömer Nasuhi Bilmen, Istilahat-ı Fıkhıyye Kamusu, III, 402).

Savaşta esir alınan kadınlarla, çocukları öldürmek ittifakla caiz görülmemiştir. Bunlar hakkında diğer alternatifler söz konusu olur. Esir alınan karı-koca birlikte İslam ülkesine getirilmişlerse nikah bağı devam eder. Yalnız kadın gelmişse bu bağ ortadan kalkar (Bilmen, a.g.e., III, 402).

Bir savaş sonrası köle statüsü ortaya çıkınca, ikinci kaynak olan doğumla kölelik statüsü de bunun tabii sonucu olarak ortaya çıkmış olur. İslam hukukuna göre, kural olarak köle, annenin statüsüne tabidir. Bunun istisnası, hür bir baba ile onun cariyesinden doğan çocuk hür sayılır. Köle baba ile hür anneden doğan çocuk, genel kurala göre hürdür. İslam hukukunda, köleliğin bu iki kaynak dışında başka bir kaynağı yoktur.

Kölenin hukuka statüsü:

İslam hukukunda köle, satışa konu olması bakımından "eşya" gibi kabul edilmekle birlikte diğer inanç, ibadet ve muameleler bakımından ehliyeti kısıtlı bir insan statüsündedir. İslami emir ve yasaklara muhatap olması bakımından bir kölenin hak ve sorumluluklarını şöylece özetlemek mümkündür

1. İnanç ve ibadet hürriyeti bakımından:

Bir müslümanın yanında ve mülkiyetinde bulunan köle veya cariyenin inanç özgürlüğü vardır. Gayri müslim olarak kalabileceği gibi, İslam'a girmesi ve İslami akideye sahip olması da hakkıdır. Ancak efendisi onu, buna zorlayamaz. Çünkü iman kalb işi olduğu için, zor karşısında inanmış görünmek kişiyi "münafık" durumuna düşürür. Bu durum çoğu zaman, karşı taraf için, kişinin gerçek yüzüyle görünmesinden daha zararlı olabilir. Müslüman köle, ibadet ve dini yükümlülükler bakımından temelde hür insanlar gibidir. Ancak ehliyeti kısıtlı olduğu için, bu yükümlülükler onun gücü ile sınırlıdır. "Allah hiçbir kimseyi gücünün yeteceğinden başkası ile yükümlü tutmaz" (el-Bakara, 2/286).

Bu yüzden köle ve cariye namaz ve oruçla yükümlü olmakla birlikte, mülk sahibi olamadığı için zekat ve hac'tan muaftır. Fıtır sadakası efendisi tarafından verilir. Cihadla yükümlü değildir. Cariyelerin örtünme konusundaki sorumlulukları, hür kadınlara göre sınırlıdır.

2. Muamelat ve Ukubat bakımından:

Köle, mülkiyete ve tasarruflara konu olması bakımından eşya gibidir. Alınıp satılabilir, hibe edilebilir, kiralanabilir, ortak mülkiyete konu olabilir. Eksik vücub ehliyeti vardır. Mülk edinemediği için, kazandıkları efendisine ait olur. Bu yüzden ona karşı yapılacak haksız fiilden elde edilecek diyet ve erş gibi tazminatları efendisi alır. Başkasına karşı işleyeceği haksız fiillerde ise köle kendi mülkiyetiyle sorumludur. Efendisi bu zararı ödemezse, zarar görene kölenin mülkiyetini devretmek zorunda kalır.

Efendisi köleye hukuki tasarruflarda bulunma izni verebilir. Böyle bir köleye "me'zun" denir. Me'zun, borçlardan şahsen sorumlu sayılır. Efendisi bunları ödemezse, köle satılarak bunlar ödenir. Kazandığı efendisine ait olur. Ancak efendi köle ile "mükateb" anlaşması yapmışsa köle vücub ve eda ehliyetine de sahip olur. Çünkü bu durumda belli bir bedeli kazanarak efendisine ödeyince hürriyetine kavuşabilecektir. Bu da onun mülk edinmesini gerektirir. Efendi, verdiği tasarruf izninden her zaman dönebilirken "mükateb" sözleşmesi dönülemeyen bir tasarruftur.

Köle ve cariyelerin evlenmesi efendilerinin iznine bağlıdır. Erkek köle mehri ve evliliğin getireceği bazı mali yükümlülükleri bizzat karşılamak zorunda kalacağı için, onun evlenmesi efendisini de ilgilendirmektedir. Bu yüzden kölenin evlenmesinde efendisinin rızası aranmaktadır. Efendi köleyi evlenmeye zorladığı takdirde, köle hürriyetine kavuşunca muhayyerlik hakkına (hıyaru'l-ıtk) sahiptir.

Kölelerin evlenmesinde şu durumlar söz konusu olabilir.

a. Hür bir erkek kendi cariyesi ile nikah söz konusu olmaksızın cinsel hayat yaşayabileceği gibi, onu nikah akdi ile eş edinmesi de mümkündür. Ancak hür olan eşle cariye bir nikah altında toplanamaz. Diğer yandan hür bir erkek, başkasının cariyesi ile, onun efendisinin izniyle ve mehir de vererek evlenebilir (bk. el-Bakara, 2/221).

b. Hür bir kadın kendi rızasıyle, başkasının mülkü olan bir köle ile evlenebilir (el-Bakara, 2/221). Ancak, kadının velisi, böyle bir evliliğe kefaet* (denklik) bakımından itiraz ederek evliliği feshettirme hakkına sahiptir. Velisi bu yetkiyi kullanmazsa akit kesinleşir. Doğacak çocuklar anneye tabi olarak hür sayılır. Koca, satın alınma, hibe, miras, vasiyet ve benzeri yollarla karısının mülkiyetine geçerse nikah akdi münfesih olur. Çünkü nikah akdi mülkiyet kadın bakımından aynı kişide toplanamaz. Böyle bir kadın evliliği sürdürmek isterse, kölesi statüsünde olan kocasını azad eder. Erkek serbest kaldıktan sonra yeni bir akitle evlenmeleri mümkündür. Ancak serbest kalan kölenin bu ikinci evliliği kabul etmeme imkanı da vardır.

c. Köle ve cariyenin efendilerinin izniyle evlenmesi mümkündür. Bunların aynı efendinin veya ayrı ayrı efendilerin kölesi olması sonucu değiştirmez. Doğan çocuklar annenin efendisine aittir. Çoğunluğa göre, köle ister hür olsun ister cariye yalnız iki kadınla, İmam Malik'e göre ise dört kadınla evlenebilir. Erkek kölenin, çocukları üzerinde velayet *, kadın kölenin de hadane* köle, boşama konusunda efendisinden izin almak zorunda değildir. O, bu konuda tam ehliyetli sayılır. Ancak cariyenin iki defa boşanması mümkündür. Bununla beynuneti kübra meydana gelir. Kocası olan veya boşanan cariyeler, hür kadınların yarısı kadar iddet * beklerler. Doğum halinde iddet doğumla sona erer. Köle ve cariye miras veya vasiyet yoluyla mülk edinemez. Aksi halde ona intikal edebilecek mal, efendisinin sayılacağı için servet dolaylı yoldan ilgisi olmayana geçmiş sayılır.

Köle, had cezası gerektiren suçların cezasını hürlere göre, yan olarak çeker. Mesela; zinada bekar köleye, hür kimselere verilen cezanın (en-Nur, 24/2) yarısı verilir (en-Nisa, 4/2). Köle ve cariye evli de olsa muhsan sayılmaz ve onlara zinada recm * cezası uygulanmaz. Zina iftirası (kazf) suçunda hürlere verilen cezanın yarısı (en-Nadr, 24/4), hırsızlık (el-Maide, 5/38) ve irtidad suçlarında cezanın yarıya indirilmesi mümkün olmadığı için tam ceza uygulanır.

Kısası gerektiren suçlarda köle, hür veya köle karşılığında kısas olarak öldürülür. Bir köleyi öldüren hür kimse de kısas yoluyla öldürülür. Hanefiler dışındaki mezheplere göre ise, bu durumda, aralarında eşitlik olmadığı için kısas uygulanmaz. Yaralamalarda da kısas yoluna gidilmez. Diyet * gereken durumlarda kölenin sahibi dilerse, hak sahiplerine diyeti öder, dilerse diyet yerine karşı tarafa kölenin mülkiyetini devreder. Hanefilere göre, kölenin diyeti, hür kimselerin diyetini aşamaz. Şafiilere göre ise, böyle bir sınırlama söz konusu değildir.

Ta'zir cezaları İslam Devleti'nin toplum düzenini sağlamak için serbestçe koyacağı cezalar olduğu için, Devlet köle ve cariyelerin had ve kısas cezaları dışında kalan suçları için, hürlere eşit veya farklı biçimlerde ceza koyma hakkına sahiptir.

Kölelerin hak ve görevleri: Ehliyeti, hak ve yetkileri çeşitli bakımlardan kısıtlanmakla birlikte, köle bir insandır ve Allah'ın bir kuludur. Bu yüzden ayet ve hadislerde köle ve cariyelere insanca muamele yapılması tavsiye edilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de; "Sahip olduğunuz kölelere iyilikte bulunun" (en-Nisa, 4/36) buyurulması, çeşitli hadis-i şeriflerde; "Onlara "kölem " demeyiniz "oğlum, kızım " diye hitap ediniz", "Köleler, Allah'ın sizin yanınızda bulundurduğu kardeşlerinizdir. Allah sizi de onların hizmetine tabi kılabilirdi. O halde onlara iyi davranın" buyurulması bu tavsiyelere örnek olabilir. (Köle ile ilgili hadisler için bk. Wensinck, Meftah, "Abid" ve "ltk" mad.). Ayrıca bk. Azad, Mühatebe mad.

Hamdi YUSUFOĞLU


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Köle, Kölelık kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Köle, Kölelık kelimesi anlamı 15 defa okunmuştur. [242117] Köle, Kölelık kelime anlamı, Köle, Kölelık nedir, Köle, Kölelık ne demek, Köle, Kölelık sözlük anlamı

Paylaş