Kıyamet Nedir

Kıyamet Nedir ? Kıyamet Ne demek ?

1-)Alm. Auferstehung, Fr. Jugement dernier, tin de monde, İng. Doomsday, day of r-surrection. Bütün canlıların öleceği, dünyanın ömrünün bitip, harab olacağı gün; dünyanın sonu, kıyamet kopması. Ölülerin tekrar diriltileceği, hayat bulacağı güne de kıyamet veya kıyamet günü denir. Kıyamet, bu dünya hayatından sonra gelecek olan ahiret hayatının başlangıcıdır. Âhirete inanmak ise imanın (Müslüman olmanın) şartlarından biridir.

Kıyamet mutlaka kopacaktır. Ne zaman olacağını ancak Allahü teala bilir. Kur’an-ı kerim’de A’raf suresi 187. ayet-i kerimesinde mealen; “Habibim! Sana kıyamet ne zaman kopar, diye sorarlar. De ki: Onu ancak Rabbim bilir. Onu kimse bilemez. Vakti gelince onu ancak Alahü teala meydana çıkarır. O size ansızın gelir.”

Fakat kıyametin alametleri bildirilmiştir. Bu alametler iki kısımdır. Biri küçük alametler olup, sayıları pekçoktur. Bunların birçokları görülmüş ve meydana çıkmaya devam etmektedir. Peygamber efendimiz tarafından 1400 sene evvel bildirilen kıyametin küçük alametlerinin bugün aynen vuku bulması ise, Peygamber efendimizin en büyük mucizelerinden biridir. Bir kısmı da büyük alametlerdir. Bunların sayısı bildirilmiştir. Bu alametler çıkmadıkça kıyamet kopmaz.

Küçük alametler: Hadis-i şeriflerle bildirilmiştir. Bu alametlerden bazıları şunlardır:

İnsanlardan ilim kalkıp, cahillik çok olur. Cahiller başa geçip, cahillikleri ile insanlara hükmeder. İnsanlardan emanet kalkar, yani emin kişi bulunmaz ve aşağı insanlar yüksek tutulur. Âlimler zulüm ve fısk (günah) işler, ibadet edenlerin çoğu da din bilgilerinden habersiz olup adet üzere ibadet ederler. Zararından kurtulmak için, insanlara ikram olunur. Erkek karısına uyup, anasına muhalefet ve isyan eder. Aşağı kimseler, meclislerde, toplantılarda söz ve nutuk söyler. En aşağı kimseler dünyada başa geçip, insanlar arasında muteber olur. Oyun ve çalgı aletleri çok kullanılır. Sonra gelenler, önce gelmiş olanlara bilgisiz ve ahmak der. Erkek ile kadınlar arasında harama, günaha vasıta olanlar çok olur. Filan kimse pek akıllı ve nazik kişidir, dediklerinde, kalbinde zerre kadar iman bulunmaz. Adam öldürmek ve fitne çok olur. Bid’atler çıkıp, sünnetler terk olunur. Deccal vekilleri çıkıp, insanları doğru yoldan çıkarır. Her köşede zalim ve cebbarlar görünüp, zorla insanların mallarını elinden alır. İnsanlarda, birbirine karşı sevgi kalmaz. Doğru söyleyene insanlar kızıp, onu başlarından kovmaya, işinden ayırmaya çalışır. Gençler, günahlara dalıp, kadınlar işi azıtarak baştan çıkar. Hadis-i şerifte; “Gençleriniz fasık olunca, sizin haliniz ne olur?” ve “Kadınlarınız taşkınlık edip, İslamiyetin hududunu aşınca haliniz ne olur?” buyruldu. İslamiyete uygun işler ayıp sayılıp, terk olunur. Tuğyan, taşkınlık yapılıp, yeme, içme ve giyinmede israf edilir. İslam dininin izin vermediği şekilde hareket edilir. Kadınlar kocasına karşı gelir ve dediğini yapmaz. İslamın ismi, Kur’an-ı kerimin resmi kalır. Yani emirlerine uyulmaz. Nitekim hadis-i şerifte; “Yakında insanlar üzerine bir zaman gelir ki, İslamın ancak ismi, Kur’an-ı kerimin ancak resmi kalır. Mescitleri (camileri) görünüşte mamur, lakin hidayet ve irşad yönünden haraptır.” buyruldu.

Büyük alametler: Eshab-ı kiramdan bir cemaatin, kıyametten konuştuğu bir sırada Peygamber efendimiz buyurdu ki: “On büyük alamet görülmeyince, kıyamet kopmaz.” ve “Duman, Deccal, Dabbetülerd, güneşin batıdan doğması, Îsa’nın (aleyhisselam) gökten inmesi, Ye’cüc ve Me’cücün çıkması, doğuda-batıda ve Arabistan’da çökme olacak, bunlardan sonra Yemen’den bir ateş çıkıp halkı bir araya getirecektir.” Diğer sahih hadislerde hazret-i Mehdi’nin geleceği de bildirilmektedir. Bir hadis-i şerifte; “Kıyamet kopmadan önce, Allahü teala benim evladımdan birisini yaratır ki, ismi benim ismim gibi, babasının ismi, benim babamın ismi gibi olur ve dünyayı adaletle doldurur. Ondan önce dünya zulümle doluyken, onun zamanında adalet ile dolar.” buyruldu. Bu alametlerden biri ortaya çıkınca, diğerleri birbiri ardından ortaya çıkar.

Duman: Büyük bir duman her tarafı kaplayacaktır. Dumandan sorulunca sevgili Peygamberimiz; “Semanın (gökyüzünün) apaçık duman getirdiği günü bekle ki, müşriklerin halini göresin.” mealindeki Duhan suresinin 10. ayet-i kerimesini okudu. Sonra buyurdu ki: “Doğu ile batı arası dumanla dolar. Kırk gün, kırk gece kalır. Mü’minler nezle gibi küçük bir hastalığa tutulur. Kafirler, sarhoşlar gibi olup, burunlarından, kulaklarından ve arkalarından duman çıkar.”

Deccal: Deccal hakkında pekçok hadis-i şerif vardır. Buyruldu ki: “Geçmiş peygamberler şaşı, kör ve yalancı olan Deccal’in, büyük fitne ve musibet olduğunu haber verip, ümmetlerini, onun şerrinden, zararından korkuttular.” Zira Âdem aleyhisselamdan kıyamete kadar, onun gibi büyük musibet, korkunç düşman dünyaya gelmemiştir. Âhir zamında, kıyamete yakın meydana çıkıp, çok memleketleri istila eder. İnsanlara ilah olduğunu söyleyerek, onları aldatır. Dünyada kırk gün kalır. Onu, Îsa aleyhisselam öldürür. (Bkz. Deccal)

Dabbet-ül-Erd: Kıyamete yakın çıkacak olan büyük bir hayvandır. Mekke-i mükerremede Safa Tepesi altından çıkar. Onda her hayvanın rengi ve benzerliği bulunur. O kadar kuvvetlidir ki, kime kavuşmak istese yetişir. Onu öldürmek isteyen, başaramaz. Allahü teala, Neml suresi 82. ayet-i kerimesinde mealen; “Kıyamet yaklaştığı zaman, onlar için yerden dabbe (hayvan) çıkarırız.” buyurdu.

Güneşin batıdan doğuşu: Peygamber efendimiz buyuruyor ki: “Güneş batıdan doğmayınca, kıyamet kopmaz. Güneş batıdan doğunca, bütün insanlar Yahudiler, Hıristiyanlar iman ederler.” Fakat fayda vermez. Bir Cuma gecesi, her zamanki gibi güneş batar. Üç gün doğmaz. Sonra adet dışı olarak batıdan doğar.

Îsa aleyhisselamın gökten inmesi: Îsa aleyhisselam ölmemiştir, göktedir. Kıyamete yakın, gökten inip, Deccal’ı öldürür. Hazret-i Mehdi de onun yanında olacaktır. Hadis-i şerifte; “Îsa aleyhisselam yeryüzüne iner. Evlenir ve bir oğlu dünyaya gelir. Kırk beş yıl yaşar. Sonra vefat eder ve benim kabrimde defnolunur. Ve ben Ebu Bekr ile Ömer arasında Îsa (aleyhisselam) ile beraber bir kabirden kalkarım.” buyruldu. (Bkz. Îsa Aleyhisselam)

Ye’cüc ve Me’cüc: Allahü teala Enbiya suresi 96. ayetinde mealen; “Ye’cüc ve Me’cüc, seddi yıkıp her yüksek yerden süratle çıkarlar.” buyuruyor. Ye’cüc ve Me’cüc denilen kimseler, Nuh aleyhisselamın oğlu Yafes’in soyundandır. Yüzleri yassı, gözleri küçük, kulakları çok büyük, boyları kısadır. Herbirinin bin çocuğu olur. Arkasında kaldıkları seddi hergün oyarlar. Kafirdirler. Sed arkasından çıkınca insanlara saldırırlar. İnsanlar, şehirlere, binalara saklanırlar. Hayvanları yiyip bitirirler. Nehirleri içip kuruturlar. Îsa aleyhisselam ile eshabı dua ederler. Boyunlarında yara hasıl olup, bir gecede hepsi ölür. Hayvanlar bunları yiyerek çoğalırlar. Pis kokularından dünya yaşanmayacak bir hal alır.

Ye’cüc ve Me’cüc’ün çok eski zamanda, bir duvar arkasında bırakılmış, kıyamete yakın, yeryüzüne yayılacak iki kötü millet olduğu, Kur’an-ı kerimde haber verilmiştir. Arkeolojik araştırmalar, yer altında kalmış şehirleri, dağ tepelerindeki deniz fosillerini bulduğuna göre, o duvarın bugün meydanda bulunması ve insanların çok sayıda olmaları lazım gelmez. Nitekim, bugünkü milyarlarca insan, nasıl iki kişiden meydana geldiyse, o iki milletin de, bugün nerede oldukları bilinmeyen birkaç kişiden üreyerek yeryüzünü kaplayacakları düşünülebilir. (Bkz. Ye’cüc ve Me’cüc)

Üç yerin batması: Hadis-i şerifte; “Kıyametten önce biri doğuda, biri batıda ve biri de Arabistan’da olmak üzere üç yer batması olur.” buyruldu. Üç gece, ardarda ay tutulur.

Hicaz’dan ateşin çıkması: Resululah efendimiz buyurdular ki: “Kıyametten önce, Hicaz diyarından bir ateş çıkar. Basra’da bulunan develerin boyunlarını aydınlatır.” Yani etrafa ışık saçar. Diğer bir hadis-i şerifte; “Ateş zuhur eder. İnsanları bir araya toplar. İnsanlar saf saf olup kaçarlar. Bir deve üstünde iki, üç, dört, beş kişi binip uzaklaşırlar. Kalanların hepsini kuşatır. Onları bir araya toplar. Onların arkalarından gider. Sabah akşam onlardan ayrılmaz.” buyruldu. Bu ateş, bütün alametlerin sonudur.

Hazret-i Mehdi: İsmi Muhammed, babasının ismi Abdullah’tır. Hazret-i Fatıma evladından adil bir devlet reisi ve zamanın halifesi olup, mutlak müctehid derecesine yükselmiş ve veli olan mübarek bir zattır. Allahü teala, dilediği zaman yaratıp insanlara gönderir, İslam dinine yardım için gönderilir. Bir hadis-i şerifte buyruldu ki: “İsmini duyduğunuz kimselerden, yeryüzüne dört kişi malik oldu. İkisi mü’min, ikisi de kafir idi. Mü’min olan iki kişi, Zülkarneyn ile Süleyman (aleyhisselam) idi. Kafir olan ikisi de, Nemrud ile Buhtunnasar idi. Beşinci olarak, yeryüzüne, benim evladımdan biri, yani Mehdi de malik olacaktır.” (Bkz. Mehdi)

Alametlerin hepsinin tamam olmasından sonra misk ve anber kokusu gibi ferahlatıcı serin rüzgarlar esip, bütün müminler vefat eder. Dünyada Allah diyen kimse kalmaz. Kur’an-ı kerimin bütün hükümleri yeryüzünden kalkıp, halkın hepsi cehalette kalır. Yeryüzünde yalnız kafirler kalıp, hayvanlar gibi türlü fesat, zulüm ve çok azgınlık yaparlar. Bütün cihan küfür, sapıklık ve fesat ile dolar. İşte bu halde sura üflenip, onların başına ansızın kıyamet kopar. Hadis-i şerifte; “Kıyamet insanların kötüleri ve kafirler üzerine kopar.” buyruldu. Cennete ve Cehenneme gideceklerin adedi tamam olunca kıyamet kopar.

Surun üflenmesi: Sur, büyük bir boynuz şeklinde olup, vakti gelince, Allahü teala, İsrafil adındaki meleğe emreder. Bir hadis-i şerifte; “İsrafil (aleyhisselam) suru, ağzında lokma gibi tutup, kulağını açıp Allahü tealadan, üflemek için izin bekler durur. Ben nasıl rahat olurum.” buyruldu.

Sura birinci defa üfürüldüğünde, çıkan sesin heybetinden yedi kat göklerde olan melekler ve yedi kat yerde olan mahlukların hepsi, kıyamet koptu sanarak yüzlerinin üstüne düşüp can verirler. Allahü teala Neml suresi 87. ayetinde mealen; “Ey habibim! Sura üfürüleceği günü hatırla ki, o gün (Allahü tealanın diledikleri dışında) göklerde ve yerde olanlar çok büyük korkuda olurlar.” Zümer suresi 68. ayetinde mealen; “Birinci sura üfürüldüğünde göklerde ve yerde olanların hepsi ölür. Allahü tealanın diledikleri müstesna.” buyruldu. Yalnız mukarrebin denilen meleklerden sekiz tanesi kalır. Bunlardan dördü Cebrail, Mikail, Rıdvan ve Azrail (aleyhimüsselam)dir. Diğer dördü, Hamele-i arş melekleridir ki, birisi İsrafil aleyhisselamdır. Allahü tealanın emri ile Azrail aleyhisselam, diğer yedi meleğin de ruhlarını kabzedip alır. Sonra kendi ruhunu alırken bir feryad eder ki, yüksek sesi gökleri geçip yerlere gider. O halde, her canlı ölümün tadını alıp, fani olacaktır. Allahü tealadan başka her şey yok idi ve hepsi yine yok olacaklardır. Kıyamet kopacağı zaman, yıldızlar yerlerinden ayrılıp dağılacak, gökler parçalanacak, yeryüzü ve dağlar da parça parça olacak, hepsi yok olacaklardır. Böyle olacaklarını Kur’an-ı kerim açıkca bildirmektedir. El-Hakka suresi, 13, 14 ve 15. ayet-i kerimelerinde mealen; “Sura ilk üfürülünce, yeryüzü ve dağlar, yerlerinden kaldırılıp silkilecektir. O gün kıyamet kopacak, gök yarılacak ve dağılacaktır.” ve Tekvir suresi 1, 2 ve 3. ayet-i kerimelerinde mealen; “Güneşin karardığı, yıldızların yerlerinden ayrılıp döküldükleri ve dağların dağılıp saçıldıkları zamana...” ve İnfitar suresi 1 ve 2. ayet-i kerimelerinde mealen; “Gökün yarıldığı ve yıldızların dağılıp yok oldukları zaman...” ve Mü’min suresi 16. ayet-i kerimesinde mealen; “Bugün mülk ve tasarruf kimindir?” (Nerededir, gururlu, kibirli cebbarlar, nerededir mülk bizimdir, sizi biz yarattık, diyenler) der. Demek ki, benim ortağım ve benzerim yoktur buyurup, yine kendisi cevap verir ve; “Mülk ve tasarruf ancak, kahhar olan Allah’ındır ve O’na mahsustur.” buyurur.

Sonra bir müddet, bir rivayete göre kırk yıl alemler harap ve ıssız kalır. Kuvvetli bir rüzgar ile yeryüzü öyle düz olur ki, dikili bir ağaç kalmayıp, bir ucundan diğer ucu görünür. Yeryüzü büyük bir meydan haline getirilir. Rengi, beyaz gümüş gibi, gökler de kızıl altın gibi olur. Binlerce yeryüzü genişliğinde mahşer yeri kurulur. Önce ve sonra yaratılanların hepsini alır. Buraya Arasat Meydanı denir. Tekrar dirilme zamanı gelince, Allahü teala yeryüzüne bir yağmur yağdırır. Kırk gün devam eder. Yerin içine işler. Toprağa düşmüş ve parçalanmış cesetler o gün, tam ceset haline gelip, evvelki şekillerini alarak, bakla gibi yeryüzünde biterler. Her beden kendi kemaline ulaşır. Böylece kemikler, etler gaz olduktan sonra hepsi yine bir araya gelecek, herkes öldüğü zamandaki, şekli, boyu ve organları ile mezardan kalkacaktır. Herkesin kuyruk sokumu kemiği değişmez. Başka aza organlar bu kemik üzerine yeniden yaratılır.

Bugün biliniyor ki, Allahü teala, toprak maddelerini, azotlu, fosforlu tuzları, bitki fabrikasında, proteinlere (yumurta akı maddelerine) döndürmekte, bu nebati proteinleri de, hayvan vücudunda, ete ve kemiğe ve aza şekline çevirmektedir. Bugün fen bunu anlayabildiği gibi, katalizör ismini verdiğimiz maddeler yardımı ile, binlerce sene sürecek olan kimya reaksiyonlarını, bir saniyede pek çabuk yapabiliyor. Allahü tealanın, toprak maddelerini, birkaç senede, et, kemik maddelerine çevirdiğini, bugün bildiğimize göre, bir anda da çevireceği, fen yolu ile kolayca anlaşılmaktadır. Allahü teala, toprak maddelerini, bir anda organik hale çevirip, ruhu bu bedene bağlıyarak, ilk ademi yarattığı gibi, kıyamette de, elemanları, bir anda bir araya toplayıp, insan vücudunu yapacak. Bugün, fizik, kimya, fizyoloji ve astronomi gibi ilimlerde Allahü tealanın kudretini iyi anlayan, zeki kimseler, Âdem aleyhisselamın ve kıyamette bütün insan ve hayvanların topraktan çıkarılacaklarını, bir fen olayı olarak, kolayca anlayabilir. Bir asır evvel, Müslümanlar buna, anlamadan inanıyordu. Artık bugün basit bir fenni olay şeklinde görünüyor ve pek bedihi (açık) olarak inanılıyor.

Birinci surdan sonra Allahü teala, İsrafil aleyhisselamı diriltir ve ikinci defa sura üfürmesini emreder. Nitekim Allahü teala, Zümer suresi 68. ayetinde mealen; “Sonra ikinci defa üfürülünce, o anda bütün ölüler dirilip mezarlarından kalkıp, şaşkınlık içinde, acaba ne olacak diye bekler dururlar.” buyruluyor. Kamer suresi 7. ayetinde mealen; “Kabirlerinden çıkıp, dağılmış çekirgeler gibi, nereye gideceklerini bilmezler.” buyuruyor. İsrafil aleyhisselam, ikinci defa suru öyle yumuşak ve latif üfler ki, surun içinde yerleştirilmiş bulunan ruhlar, hemen ufuklara yayılır ve her ruh kendi bedenini bulur. Koyun sürüsü içinde her kuzu kendi anasını bulduğu gibi, her can kendi cismini bulur. Önce ve sonra yaratılan bütün mahluklar, melekler, huriler, cinniler, şeytanlar, denizde ve karada yaşayan vahşi hayvanlar ve bütün haşereler bir anda tamamen canlanıp, mahşer yerine her taraftan bir anda toplanırlar. Peygamberlerine, velilere, alimlere, salihlere Cennetten elbiseler ve buraklar (binek hayvanları) gelir. Elbiseleri giyip, buraklara binerler. Bunlar Arşın gölgesine gidip minber ve kürsiler üzerinde rahat ve selametle otururlar. Geri kalan mahlukların hepsi aç, susuz, çıplak baş açık, yalın ayak, yaya olarak düşe kalka Arasat Meydanına gelip mahşer yerinde haşrolurlar (Bkz. Haşır ve Neşir). Çok sıkışıp, ayakta dururlar. Başlarına güneş bir mil kadar yaklaşıp sıcaktan tere batarlar. Kimi topuğuna, kimi dizine, kimi göğsüne, kimi boğazına kadar ter içinde kalır. Çokları da ter denizine gömülür. Mahşerde terazi kurulur. Herkes hesaba çekilir. Boynuzsuz koç, boynuzlu koçtan hakkını alır (Bkz. Mahşer). Sual ve hesaptan sonra, müminler Cennete girince, burada sonsuz kalacaklar, Cennetten hiç çıkmayacaklardır. Bunun gibi kafirler de, Cehenneme girince, Cehennemde sonsuz kalacaklar, ebedi azab çekeceklerdir. Bunların azaplarının azaltılması caiz değildir. Allahü teala mealen buyuruyor ki: “Onların azapları hafifletilmeyecek, onlara hiç yardım olunmayacaktır.” (Bakara suresi: 86). Kalbinde zerre kadar imanı olanları, günahları çok ise, Cehenneme belki sokarlar. Günahları kadar azap ederlerse de, sonunda Cehennemden çıkarırlar ve onun yüzünü siyah yapmazlar. Kafirlerin yüzleri ise, siyah yapılır. Müminleri Cehennemde zincirlere bağlamazlar. Böylece kalplerindeki zerre imanın hürmeti, kıymeti belli olur. Kafirleri ise, kelepçe ve zincirlere bağlarlar...


2-)KIYÂMET



Kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek. İslam inancında, evrenin düzeninin bozulması, her şeyin altüst olarak yok olması ile ölen tüm insanların yeniden dirilerek ayağa kalkması olayını dile getirir. Bu olay Kur'an'da çok çeşitli isimlerle anılır.

Bunların başlıcaları Yevmü'l-Kıyame (Kalkış, Diriliş Günü), el-Saa (Saat), Yevmü'l-Âhir (Son Gün), el-Âhire (Gelecek Hayat), Yevmü'd-Din (Ceza Günü), Yevmü'l-Hesap (Hesap Günü), Yevmü'l-Fası (Karar Günü), Yevmü'l-Cem (Toplanma Günü), Yevmü'l-Hulud (Sonsuzluk, Sonsuzlaşma Günü), Yevmü'l-Ba's (Diriliş Günü), Yevmü'l-Haşre (Pişmanlık Günü), Yevmü't-Teğabün (Kusurların Ortaya Çıktığı Gün), el-Karia (Şaşırtan Felaket), en-Naşiye (İnsanı Dehşete Düşüren Felaket), et-Tamme (Herşeyi Kuşatan Felaket), el-Hakka (Büyük Hakikat) ve el-Vakıa (Büyük Olay)'dır. Bu isimler Kıyamet'in oluş biçimi ve sonuçlarına ilişkin çeşitli nitelik ve yönlerini açığa çıkarmakta, tanımlamaktadır.

Kıyamet, Allah inancından sonra İslam'ın ikinci temel inancı olan Âhiret hayatının ilk aşamasını oluşturur. Genel bir yok oluş ve yeniden dirilişle birlikte gelişecek Haşr, Hesap, Mizan, Cennet ve Cehennem gibi olaylar hep Kıyamet gününün gündem içindedir. Bu nedenle Âhiret inancı, Kıyamet ve onunla birlikte gelecek olaylara inançtan başka birşey değildir. Bu büyük önemi yüzünden Kur'an Kıyamet olayım sık sık hatırlatır, zaman zaman da bir korkutma, uyarma öğesi olarak kullanır. Kıyamet kesin olarak gerçekleşecek (el-Hicr, 15/85), şüphe götürmeyen bir olaydır (el-Hac, 22,7). Alametleri belirmiş (Muhammed, 47/18), yaklaşmıştır (el-Kamer, 54/1). Ancak bir göz kırpması gibi ya da daha yakındır (en-, Nahl, 16,77). Kafirler bu günden devamı, bir şüphe içinde kalırlar (el-Hac. 22/55), yalanlarlar (el-Furkan 25/11). Onun ağırlığına ne gökler, ne de yer dayanabilir, ansızın gelir (el-A'raf, 7/187). Sarsıntısı korkunç bir şeydir (el-Hac, 22/1). Belalı ve acı bir Saat'tır (el-Kamer, 54/46). Yalanlayanlar için çılgın bir ateş hazırlanmıştır (Furkan, 25/11).

Kur'an, Kıyamet olayının kesinliğini, yakınlığını bildirdiği, hatta oluş biçimine ilişkin tasvirler verdiği halde zamanı konusunda bir açıklama yapmaz. Kıyamet doğrudan doğruya Allah'ın dilemesine bağlı bir olaydır ve O'ndan başka hiç kimsenin bu konuda bir bilgisi yoktur. Kur'an, "Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz Allah katındadır" (Lokman, 31/34) gibi ayetlerle Kıyamet'in zamanının hiç kimse tarafından bilinemeyeceğini belirttikten sonra, bu konuda sorulan soruları şöyle cevaplar: "De ki: 'Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini kendisinden başkası açıklayamaz" (el-A'raf, 7/187). "Kıyamet'in ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. Senin neyine gerek onun zamanını bildirmek. Onun nihayeti ancak Rabbine aittir" (en-Naziat, 79/42-44). Cibril Hadisi olarak ünlü hadiste, Hz. Peygamber (s.a.s) Hz. Cebrail'in bu konudaki sorusunu "Soruları sorandan daha bilgili değildir." diye cevaplayarak kendisinin de kıyamet'in zamanına ilişkin bir bilgiye sahip olmadığını açıklamıştır (Buhari, İman, 37).

Kur'an kıyamet'in oluş biçimine ilişkin ayrıntılı ve dehşet verici tablolar çizer. Buna göre Kıyamet "Sur'a üflenince" (ez-Zümer, 39/68) başlayacak, kulakları sağır edecek bir ses ve korkunç bir sarsıntı nedeniyle emzikli kadınlar kucaklarındaki çocukları unutacak, hamile kadınlar bebeklerini düşürecek, insanlar sarhoş gibi olacaklardır (el-Hac, 22/1-2). Gök, erimiş maden gibi, dağlar atılmış yün gibi olacak, kimse dostunu soramayacaktır (el-Mearic, 70/8-10). Gök yarılacak, yıldızlar dağılıp dökülecek, denizler fışkıracak, kabirler altüst edilecektir (el-İnfitar, 82/1-5). Gözler dehşetten kamaşacak, ay tutulacak, güneş ve ay kararacak, insanlar kaçacak sığınacak bir yer bulamayacaktır (el-Kıyame, 75/6-12). Dehşetten on aylık gebe develer bile salıverilecek, yabani hayvanlar bir araya toplanacak, denizler kaynatılacak, nefisler çiftleşecek, gök sıyrılıp düşecek, Cehennem alevlendirilecek, Cennet yakınlaştırılacaktır (el-Tekvir, 81/1-13).

Kıyamet'in genel yok oluşu belirten bu ilk safhasını Sur'a ikinci kez üflenmesiyle ikinci safha izleyecek, tüm insanlar yeniden dirilerek ayağa kalkacaklardır (ez-Zümer, 39/68). Bu diriliş ve kalkışı (Bas') toplanma (Haşr)izleyecektir. Kur'an Kıyamet'in bu ikinci safhasını da canlı tasvirlerle anlatır: O gün insanlar gözleri dönüp kararmış bir halde, öteye beriye yayılmış çekirgeler gibi kabirlerinden çıkacak ve davet edene koşacaklardır. Bu arada kafirler "bu ne çetin gün" diyerek korkularını dile getireceklerdir (el-Kamer, 54/7-8). Muttaki kullar ise Allah'ın huzuruna elçiler olarak toplanacaklardır (Yunus 10/45). 0 gün herkes kardeşinden, anasından babasından, eşinden ve oğlundan kaçacaktır. Çünkü her insan ancak kendi derdi ile uğraşacaktır. Mü'minlerin yüzleri parıl parıl parlayacak, gülecek ve sevinç içinde olacaklardır. Kafir ve facirlerin yüzleri ise sanki toprak bürümüşçesine kapkara kesilecektir (Abese, 80/34-42). Tüm insanlar tabi oldukları önderlerle birlikte çağrılacak (el-İsra, 17/71), peygamberler ümmetlerine şahitlik etmek üzere toplanacak (el-Mürselat, 77/11), gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük ineceklerdir (el-Furkan, 25/25).

Yeniden diriliş, kalkış ve toplanışın ardından insanlara amel defterleri dağıtılacak, mizan kurularak sevap ve günahları tartılacak, hakedenler Cennet'e, müstahak olanlar geçici ya da süresiz olarak Cehennem'e gönderilecek; böylece sonsuz ahiret hayatı mutluluk ya da azabla başlayacaktır.

Kur'an ve Sünnet'ten kesin bir delile dayanmamakla birlikte müslümanlar arasında ölüme küçük Kıyamet (kıyamet-i suğra) denilmesi gelenekleşmiştir. Bazı bilginlere göre bu tanımlama, ölümün ahiret hayatına bir geçiş olmasına dayanılarak yapılmıştır. Kimi bilginler ise bu tanımlamanın Kur'an'a dayandığını öne sürmektedir. Bu bilginlere göre "Allah'a kavuş(up huzura çık)mayı yalan sayanlar, gerçekten ziyana uğradı(lar). Nihayet kendilerine ansızın Saat gelince, onlar (günah) yüklerini sırtlarına yüklenerek (gelirler ve): "Orada (hayatta iken), işlediğimiz büyük kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize! " derler..." (el-En'am, 6/31) ayetinde "Kıyamet" anlamındaki "Saat" aynı zamanda ölümü de dile getirmektedir. Bu geleneğe göre gerçek kıyamet, Kıyamet-i Kübra (Büyük Kıyamet) olarak anılır.

Küçük kıyamet (ölüm) ile başlayan ve büyük kıyamet'e kadar süren dönem Kabir Hayatı ya da Berzah olarak adlandırılır. Kabir Hayatı içinde Münker ve Nekir adlı meleklerin sorgusu ve ölünün mü'min ya da kafir oluşuna göre mutluluk ya da azab vardır. Kabir Hayatı'na ilişkin bir hadisinde Hz. Peygamber (s.a.s) kabri ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da Cehennem çukurlarından bir çukur olarak nitelemiştir (Tirmizi, Kıyamet, 26). Bir başka hadiste de Münker ve Nekir'in sorgusundan sonra ölünün nimetlendirildiği yada azaba uğratıldığı anlatılır. Buna göre Mü'minin mezarı yetmiş arşın genişletilir, aydınlatılır ve ona "Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi Mahşer gününe kadar uyumana devam et" denilir. Münafık kişinin mezarına da "Bu adamı alabildiğine sıkıştır" emri verilir. Yer, cendere gibi adamı, kemikleri hurdahaş oluncaya kadar sıkıştırır ve ölü yeniden dirilene kadar böyle işkence görür (Tirmizi, Cenaiz; 70).

Ayrıca bk. Âhiret Haşr, Hesap, Mizan, Kabir Hayatı, Münker ve Nekir maddeleri.

Ahmet ÖZALP


3-)

Kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek. Islam inancında, evrenin düzeninin bozulması, her şeyin altüst olarak yok olması ile ölen tüm insanların yeniden dirilerek ayağa kalkması olayını dile getirir. Bu olay Kur'an'da çok çeşitli isimlerle anılır.

Bunların başlıcaları Yevmü'l-Kıyame (Kalkış, Diriliş Günü), el-Saa (Saat), Yevmü'l-Âhir (Son Gün), el-Âhire (Gelecek Hayat), Yevmü'd-Din (Ceza Günü), Yevmü'l-Hesap (Hesap Günü), Yevmü'l-Fası (Karar Günü), Yevmü'l-Cem (Toplanma Günü), Yevmü'l-Hulud (Sonsuzluk, Sonsuzlaşma Günü), Yevmü'l-Ba's (Diriliş Günü), Yevmü'l-Haşre (Pişmanlık Günü), Yevmü't-Teğabün (Kusurların Ortaya Çıktığı Gün), el-Karıa (Şaşırtan Felaket), en-Naşiye (Insanı Dehşete Düşüren Felaket), et-Tamme (Herşeyi Kuşatan Felaket), el-Hakka (Büyük Hakikat) ve el-Vakıa (Büyük Olay)'dır. Bu isimler Kıyamet'in oluş biçimi ve sonuçlarına ilişkin çeşitli nitelik ve yönlerini açığa çıkarmakta, tanımlamaktadır.

Kıyamet, Allah inancından sonra İslam'ın ikinci temel inancı olan Âhiret hayatının ilk aşamasını oluşturur. Genel bir yok oluş ve yeniden dirilişle birlikte gelişecek Haşr, Hesap, Mizan, Cennet ve Cehennem gibi olaylar hep Kıyamet gününün gündem içindedir. Bu nedenle Âhiret inancı, Kıyamet ve onunla birlikte gelecek olaylara inançtan başka birşey değildir. Bu büyük önemi yüzünden Kur'an Kıyamet olayını sık sık hatırlatır, zaman zaman da bir korkutma, uyarma öğesi olarak kullanır. Kıyamet kesin olarak gerçekleşecek (el-Hicr, 15/85), şüphe götürmeyen bir olaydır (el-Hac, 22,7). Alametleri belirmiş (Muhammed, 47/18), yaklaşmıştır (el-Kamer, 54/1). Ancak bir göz kırpması gibi ya da daha yakındır (en-, Nahl, 16,77). Kafirler bu günden devamlı, bir şüphe içinde kalırlar (el-Hac. 22/55), yalanlarlar (el-Furkan 25/11). Onun ağırlığına ne gökler, ne de yer dayanabilir, ansızın gelir (el-A'raf, 7/187). Sarsıntısı korkunç bir şeydir (el-Hac, 22/1). Belalı ve acı bir Saat'tır (el-Kamer, 54/46). Yalanlayanlar için çılgın bir ateş hazırlanmıştır (Furkan, 25/11).

Kur'an, Kıyamet olayının kesinliğini, yakınlığını bildirdiği, hatta oluş biçimine ilişkin tasvirler verdiği halde zamanı konusunda bir açıklama yapmaz. Kıyamet doğrudan doğruya Allah'ın dilemesine bağlı bir olaydır ve O'ndan başka hiç kimsenin bu konuda bir bilgisi yoktur. Kur'an, "Kıyamet saatinin bilgisi şüphesiz Allah katındadır" (Lokman, 31/34) gibi ayetlerle Kıyamet'in zamanının hiç kimse tarafından bilinemeyeceğini belirttikten sonra, bu konuda sorulan soruları şöyle cevaplar: "De ki: ‚Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini kendisinden başkası açıklayamaz" (el-A'raf, 7/187). "Kıyamet'in ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. Senin neyine gerek onun zamanını bildirmek. Onun nihayeti ancak Rabbine aittir" (en-Naziat, 79/42-44). Cibril Hadisi olarak ünlü hadiste, Hz. Peygamber (s.a.s) Hz. Cebrail'in bu konudaki sorusunu "Soruları sorandan daha bilgili değildir." diye cevaplayarak kendisinin de kıyamet'in zamanına ilişkin bir bilgiye sahip olmadığını açıklamıştır (Buhari, Iman, 37).

Kur'an kıyamet'in oluş biçimine ilişkin ayrıntılı ve dehşet verici tablolar çizer. Buna göre Kıyamet "Sur'a üflenince" (ez-Zümer, 39/68) başlayacak, kulakları sağır edecek bir ses ve korkunç bir sarsıntı nedeniyle emzikli kadınlar kucaklarındaki çocukları unutacak, hamile kadınlar bebeklerini düşürecek, insanlar sarhoş gibi olacaklardır (el-Hac, 22/1-2). Gök, erimiş maden gibi, dağlar atılmış yün gibi olacak, kimse dostunu soramayacaktır (el-Mearic, 70/8-10). Gök yarılacak, yıldızlar dağılıp dökülecek, denizler fışkıracak, kabırler altüst edilecektir (el-Infitar, 82/1-5). Gözler dehşetten kamaşacak, ay tutulacak, güneş ve ay kararacak, insanlar kaçacak sığınacak bir yer bulamayacaktır (el-Kıyame, 75/6-12). Dehşetten on aylık gebe develer bile salıverilecek, yabani hayvanlar bir araya toplanacak, denizler kaynatılacak, nefisler çiftleşecek, gök sıyrılıp düşecek, Cehennem alevlendirilecek, Cennet yakınlaştırılacaktır (el-Tekvir, 81/1-13).

Kıyamet'in genel yok oluşu belirten bu ilk safhasını Sur'a ikinci kez üflenmesiyle ikinci safha izleyecek, tüm insanlar yeniden dirilerek ayağa kalkacaklardır (ez-Zümer, 39/68). Bu diriliş ve kalkışı (Bas') toplanma (Haşr)izleyecektir. Kur'an Kıyamet'in bu ikinci safhasını da canlı tasvirlerle anlatır: O gün insanlar gözleri dönüp kararmış bir halde, öteye beriye yayılmış çekirgeler gibi kabırlerinden çıkacak ve davet edene koşacaklardır. Bu arada kafirler "bu ne çetin gün" diyerek korkularını dile getireceklerdir (el-Kamer, 54/7-8). Muttaki kullar ise Allah'ın huzuruna elçiler olarak toplanacaklardır (Yunus 10/45). 0 gün herkes kardeşinden, anasından babasından, eşinden ve oğlundan kaçacaktır. Çünkü her insan ancak kendi derdi ile uğraşacaktır. Mü'minlerin yüzleri parıl parıl parlayacak, gülecek ve sevinç içinde olacaklardır. Kafir ve facirlerin yüzleri ise sanki toprak bürümüşçesine kapkara kesilecektir (Abese, 80/34-42). Tüm insanlar tabi oldukları önderlerle birlikte çağrılacak (el-Isra, 17/71), peygamberler ümmetlerine şahitlik etmek üzere toplanacak (el-Mürselat, 77/11), gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük ineceklerdir (el-Furkan, 25/25).

Yeniden diriliş, kalkış ve toplanışın ardından insanlara amel defterleri dağıtılacak, mizan kurularak sevap ve günahları tartılacak, hakedenler Cennet'e, müstahak olanlar geçici ya da süresiz olarak Cehennem'e gönderilecek; böylece sonsuz ahiret hayatı mutluluk ya da azabla başlayacaktır.

Kur'an ve Sünnet'ten kesin bir delile dayanmamakla birlikte müslümanlar arasında ölüme küçük Kıyamet (kıyamet-i suğra) denilmesi gelenekleşmiştir. Bazı bilginlere göre bu tanımlama, ölümün ahiret hayatına bir geçiş olmasına dayanılarak yapılmıştır. Kimi bilginler ise bu tanımlamanın Kur'an'a dayandığını öne sürmektedir. Bu bilginlere göre "Allah'a kavuş(up huzura çık)varmayı yalan sayanlar, gerçekten ziyana uğradı(lar). Nihayet kendilerine ansızın Saat gelince, onlar (günah) yüklerini sırtlarına yüklenerek (gelirler ve): "Orada (hayatta iken), işlediğimiz büyük kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize! " derler..." (el-En'am, 6/31) ayetinde "Kıyamet" anlamındaki "Saat" aynı zamanda ölümü de dile getirmektedir. Bu geleneğe göre gerçek kıyamet, Kıyamet-i Kübra (Büyük Kıyamet) olarak anılır.

Küçük kıyamet (ölüm) ile başlayan ve büyük kıyamet'e kadar süren dönem Kabır Hayatı ya da Berzah olarak adlandırılır. Kabır Hayatı içinde Münker ve Nekir adlı meleklerin sorgusu ve ölünün mü'min ya da kafir oluşuna göre mutluluk ya da azab vardır. Kabır Hayatı'na ilişkin bir hadisinde Hz. Peygamber (s.a.s) kabri ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da Cehennem çukurlarından bir çukur olarak nitelemiştir (Tirmizi, Kıyamet, 26). Bir başka hadiste de Münker ve Nekir'in sorgusundan sonra ölünün nimetlendirildiği yada azaba uğratıldığı anlatılır. Buna göre Mü'minin mezarı yetmiş arşın genişletilir, aydınlatılır ve ona "Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi Mahşer gününe kadar uyumana devam et" denilir. Münafık kişinin mezarına da "Bu adamı alabildiğine sıkıştır" emri verilir. Yer, cendere gibi adamı, kemikleri hurdahaş oluncaya kadar sıkıştırır ve ölü yeniden dirilene kadar böyle işkence görür (Tirmizi, Cenaiz; 70).

Ayrıca bk. Âhiret Haşr, Hesap, Mizan, Kabır Hayatı, Münker ve Nekir maddeleri.


4-)Kur'an-ı kerimde mealen buyruldu ki:

Kıyamet muhakkak gelecektir. Bunda hiç şüphe yoktur. (Hac suresi: 7)

Ey insanlar! Rabbinizin azabından korkun. Muhakkak kıyametin zelzelesi (sarsıntısı) pek büyük bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, analar, emzirdikleri çocuklarını bırakıp unutur, hamile kadınlar çocuklarını düşürür. O günün dehşetinden sen insanları sarhoş bir halde görürsün, halbuki onlar sarhoş değillerdir. Fakat Allahü tealanın azabı çok şiddetlidir. (Hac suresi: 1,2)

Yeryüzünde Allah diyen bir kimse kalıncaya kadar kıyamet kopmaz. (Hadis-i şerif-Şir'at-ül-İslam)

Allahü teala, sur üfürüldükten sonra, kıyametin kopmasını murad buyurduğu vakit, dağlar uçar, bulutlar gibi yürümeye başlar. Denizlerin bazısı bazısına taşar. Güneşin nuru giderek simsiyah olur. Dağlar toz haline gelir. Âlemler birbirine girer. Yıldızlar, dizili incinin kopup dağıldığı gibi olur. Gökler gülyağı gibi erir ve değirmen döner gibi döner ki, şiddetli bir şekilde hareket eder. Bazan toplanır, bazan da dümdüz olur. Allahü teala, göklerin parça parça olmasını emr eder. Yedi kat yerde ve yedi kat gökte ve kürside diri olarak kimse kalmaz. Her canlı vefat etmiş olur ve eğer ruhani ise, ruhu gitmiş olur. Yerde taş üstünde taş kalmaz. Göklerde hiç canlı kalmaz. (İmam-ı Gazali, Kurtubi, Kab-ül-Ahbar)

2. Her canlının ölüp, alemin nizamının düzeninin bozulmasından bir müddet sonra, yine Allahü tealanın emri ile İsrafil aleyhisselamın ikinci defa sura üfürmesi ile bütün ölülerin yeniden dirilip, hayat bulmasından, yeni bir hayatın başlamasından sonra herkesin bulundukları yerden, kabirlerinden kalkıp, mahşer (Arasat meydanı) denilen yerde toplanıp, dünyada yaptıklarından hesaba çekilecekleri ve herkesin Cennet'e veya Cehennem'e gidinceye kadar devam edecek olan zaman. Bu zamana kıyamet günü de denir.

...O (Allahü teala) elbette sizi kıyamet günü mahşerde (Arasat meydanında) kabirlerinizden toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur... (Nisa suresi: 87)

Kıyamet günü, herkes dört suale cevab vermedikçe hesabdan kurtulamayacaktır. Ömrünü nasıl geçirdi? İlmi ile nasıl amel etti? Malını nereden kazandı ve nerelere harcadı? Cismini bedenini nerede yordu, hırpaladı? (Hadis-i şerif-Tirmizi)


5-)Tek tanrılı dinlerin inanışına göre dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağı zaman, kıyamet günü, mahşer günü.


6-)Gürültülü karışıklık, gürültü, patırtı
Örnek:Bağırma, çağırma, kıyamet, polisler Mustafa'yı çalyaka götürürler. P. Safa


7-)Büyük felaket, afet.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Doomsday.
İngilizcesi İngilizce
Pandemonium.
İngilizcesi İngilizce
Resurrection.
İngilizcesi İngilizce
Ruckus.
İngilizcesi İngilizce
Ruction.
İngilizcesi İngilizce
Storm.
İngilizcesi İngilizce
Apocalypse.
İngilizcesi İngilizce
The end of the world.
İngilizcesi İngilizce
Judgment judgement.

  • Kıyametin kopacağını sadece allah bilir.
  • Kıyamet: bütün insanların dirilip toplanacağı zaman.
  • Kıyamet korkusunu nakte çeviriyorlar ! 21 Aralık’ta Kıyamet kopacak’ iddialarıyla insanların korkularıyla işi ticari kazanca dönüştürenler tüm dünyada olduğu gibi Rusya’da da gün yaklaştıkça artıyor.
  • Kıyamet sırasında gerekli olan tüm malzemeler takım haline getirilerek satılıyor.

Sizde içinde Kıyamet kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Kıyamet kelimesi anlamı 475 defa okunmuştur. [238429] Kıyamet kelime anlamı, Kıyamet nedir, Kıyamet ne demek, Kıyamet sözlük anlamı

Paylaş