Masarıfüz-Zekat(Zekatın Verılecegı Yerler) Nedir

Masarıfüz-Zekat(Zekatın Verılecegı Yerler) Nedir ? Masarıfüz-Zekat(Zekatın Verılecegı Yerler) Ne demek ?

1-)

Zekatın verileceği yerler. Masarif, "masraf kelimesinin çoğuludur. Zekat verilecek yerler, Kur'an-ı Kerim'de sekiz sınıf olarak açıklanmıştır:

"Zekatlar Allah'tan bir farz olarak fakirlere, miskinlere, onu toplayan memurlara, kalpleri müslümanlığa ısındırılacaklara (müellefe-i kulub) verilir, kölelerin, borçluların, Allah yolunda olanların, yolda kalanların uğrunda sarfedilir Allah bilendir, hakimdir" (et-Tevbe, 9(60). Buna göre zekatın verilmesi gereken yerlerden ilk ikisi "fakirler" ve "miskinler"dir. Zekatın sarf yerleri arasında öncelikle bu iki sınıf insanın zikredilmiş olması, zekatın farz oluşundaki hikmetin, özellikle fakirlik problemini ortadan kaldırmak olduğunu göstermektedir. Mezheb imamlarının ve alimlerin büyük çoğunluğuna göre fakir; geliri ihtiyaçlarını karşılamayan veya nisap miktarından daha az malı bulunan kimsedir. Miskin ise; hiç bir geliri ve malı olmayan kimseye denir (el-Ceziri, el-Mezahibü'l-Erbaa, I, 622 vd.).

şu beş sınıf zengine zekat verilebilir:

a) Allah yolunda savaşanlar;

b) Yolda kalan ve böylece kendi beldesindeki serveti ile o anda bağlantısı kesilen muhtaç kimse;

c) Zekat memurluğu görevini üstlenen;

d) Borçlu kimse;

e) Yoksul komşusuna verdiği zekatın, kendisine hediye olarak geri döndüğü kimse.

Bu duruma göre, kendilerine zekat verilebilecek fakir ve miskinleri;

1- Malı ve kazancı olmayan kimseler, 2- Malı ve kazancı olup, bunlar kendisi ve ailesinin geçimine yetmeyen kimseler, 3- Geçimini yarı yarıya karşılayacak malı olup da geçim darlığı içinde bulunanlar, olmak üzere üç grupta toplayabiliriz (el-Fetava'ı Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 187).

Zekatın verileceği yerlerden üçüncüsü olarak,devlet tarafından, zekatı toplayıp dağıtmakla görevli olarak kurulan teşkilatın her kademesinde çalışan zekat memurlarının Kur'an-ı Kerim'de zikredilmiş olması ve Hz. Peygamberin de bu iş için gerektiği kadar memur kullanmış olması, zekatı toplama ve dağıtma işinin, devletin görevleri arasında yer aldığını göstermektedir. Ayrıca, memurların aldığı pay ücret niteliğinde olduğu için, zengin olmaları,bunu almalarına engel değildir. Ücretlerinde asgari geçim seviyesinden az olmaması gerekir. Öte yandan, görevlilerin hediye kabul etmemeleri ve zekatını veren mükelleflere de iyi davranmaları gereklidir (el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi', Beyrut 1400/1982, II, 44 el-Fetava'ı Hindiyye, I, 188).

Zekat verilecek yerlerden dördüncüsü de müellefe-i kulub yani kalbleri Islama ısındırılmak istenen kimselerdir. Müellefe-i kuluba zekat verme hükmü, Resulullah (s.a.s)'in vefatından sonra, Hz. Ebu Bekir devrinde gündeme gelmiş ve daha önce bu sınıftan zekat alan bazı kimseler halife'ye gelerek haklarının devam etmesini istemişlerdir. Halife gerekli yazıyı hazırladıktan sonra, şura üyesi olan Hz. Ömer'e göndermiştir. Ömer (r.a), bu sınıfa zekat vermenin sebeplerini dikkate alarak, şartların değiştiğini, Islam Devletinin ve müslüman toplumun zayıf olduğu dönemde verilen bu payın, verilmesine artık gerek kalmadığını söyledi. Halife Ebu Bekir (r.a) de aynı görüşe katılınca, bu sınıfa zekat verme uygulaması durduruldu. Müellefe-i kuluba zekat vermenin illeti; dini güçlendirip yüce kılmaktır. O devirde belirtilen illetin ortadan kalkması, hükmün sona ermesi niteliğindedir. Uygulamanın Hz. Ebu Bekir devrinde durdurulduğunda şüphe yoktur. Ancak bu durdurma daha sonra aynı şartlar ve illet yeniden ortaya çıkarsa, bu sınıfa zekat verilmesine engel değildir. Müellefe-i kulubun müşrik olmayan fakirlerine ise her zaman zekat verilebilir. Onlar ilk iki sınıf içinde değerlendirilebilir (bk. el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi, Beyrut 1402/1982, II, 44, 45;Ibn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, Istanbul 1984, II, 339 vd). Bazı fıkıh kaynaklarında, zekatın verileceği yerler arasında müellefe-i kulub zikredilmemiştir. Bunun sebebi, Hz. Ebu Bekir devrinde uygulamanın durdurulması olmalıdır. Diğer yandan, müellefe-i kuluba zekat verme hükmünün, Hz. Peygamber'in Muaz b. Cebel'e zekatı Yemen halkının zenginlerinden alıp, fakirlerine vermesini bildirdiği hadisle yahut illetin ortadan kalkması sebebiyle neshedildiği de söylenmiştir (Ibn Âbidin, a.g.e., II, 342; Mehmed Zihni Nimet-i Islam, Istanbul, t.y., s. 583).

Günümüzde, kalpleri Islama ısındırılmak istenen kişilere, gerek Islam'a verecekleri zararı önlemek ve gerekse imanlarını güçlendirmek için zekatın verilmesi, Islam'ın yayılmasına ve güçlenmesine yardımcı olabilir.

Zekatın devlet eliyle alınması halinde, müellefe-i kulubla ilgili kararı ülke ve belde şartlarına devlet takdir eder.

Kendilerine zekat verilmesi gereken diğer bir grup da kölelerdir. Islam, köleliği getirmemiş; mevcut olan uygulamayı ıslah etmiş, kölelere ileri derecede insani haklar tanımış ve giderek bu müesseseyi ortadan kaldırmak için bir takım tedbirler öngörmüştür. Işte bu tedbirlerden biride, zekat gelirlerinden, kölelerin hürriyete kavuşturulması için harcama yapılmasıdır. Her nevi köle, ayetin kapsamına girmektedir. Hanbelilere göre "köle" tabirinin içine, henüz köle yapılmamış fakat yapılması mümkün olan müslüman esirler de girer. Dolayısıyla böyle müslüman esirleri kurtarmak için zekat gelirlerinden harcama yapmak caizdir. Öte yandan, bugün artık kölelik kalkmıştır. Fakat harpler devam etmektedir. Bu bakımdan müslüman esirleri esaretten kurtarmak için zekat gelirlerinden harcama yapmanın caiz olduğu görüşü ileri sürülmekte ve benimsenmektedir.

Zekatın sarf yerlerinden altıncısı borçlulardır. Hanefilere göre borçlu; borcu olan ve borcundan başka nisab miktarı mala sahip olmayan kimsedir. Imam Malik, Şafii ve Ahmed b. Hanbel'e göre ise, borçlu; kendisi için veya toplum yararı için borçlanan kimse olmak üzere iki çeşittir. Her iki gruba da, ihtiyaçlarını karşılayacak veya uğramış oldukları zarar ve ziyanı telafi edecek kadar zekat verilebilir. Başkaları adına borçlanan kimselerin aslında zengin olmaları, durumu değiştirmez. Nitekim Ashab-ı Kiramdan Kabısa b. Muharık, böyle bir sebeple borçlanmış ve Rasulüllah'a gelerek zekat fonundan talepte bulunmuştur. Bunun üzerine Hz. Peygamber: "Istemek ancak şu üç kimseye helaldir: 1- Başkasının bir işini namına angarya olarak yüklenen kimsenin verdiği kadar istemesi helal olur, o miktarı alınca durur. (Zengin olduğu için daha fazla almaz). 2- Başına gelen bir felaket yüzünden servetini kaybeden kimse, işini yoluna koyacak ve geçimini sağlayacak kadar isteyebilir. Kendi kabilesinden aklı başında üç kişinin "filan yoksul düştü" diyebileceği kimse ihtiyacını giderecek kadar alabilir. Ey Kabisa! Bunlardan başkasının istemesi caiz değildir. Alırsa haram yemiş olur" buyurmuştur (Müslim, Zekat, 13B Ebu Davud, Zekat, 26; Nesai, Zekat, 80, 86). Kur'an-ı Kerim'de yedinci sırada zekatın Allah yolunda sarfedilmesi istenmiştir. "Allah yolunda" ifadesi ise şöyle açıklanmıştır: "Farzları, nafileleri ve her nevi hayırları yerine getirerek Allah'a yaklaşma, O'nun rızasına erme amacıyla yapılan her ihlaslı amel "Allah yolunda"dır. Ancak, bu ifade kayıtsız şartsız söylenince çoğu kere cihat anlaşılır" (Ibnü'l-Esir, en-Nihaye, II, 145,156). Dört mezhebe göre de, İslam'ın muhafazası ve tebliği için yapılan savaş (cihat), kesin olarak "Allah yolunda" ifadesine dahildir. Zekat bizzat cihada katılanlara verilir. Ancak, amme hizmeti için yapılan cami, okul, köprü ve hastane gibi yerlere verilmez. Hanefilere göre cihat edenin fakir olması da şarttır. Her ne kadar ayette geçen "Allah yolunda" ifadesinden, daha çok cihat anlamı çıkarılmışsa da; cihatın yalnızca askeri savaşa mahsus olmadığı, fikri, terbiyevi, içtimai, iktisadi ve siyasi çeşitlerinin de bulunduğu ileri sürülmüştür (el-Kardavi, a.g.e., s. 655-669). Nitekim Hadislerde, zalim sultanın karşısında hakkı söylemeye de "cihat" denilmiştir (Ebu Davud, Melahim,18; Nesai, Bey'at, 38). Aynı şekilde "Müşriklere karşı mal, can ve dilinizle cihat edin" buyurulmuştur (Ebu Davud, Cihad, 5, 38, Fiten, 13; Nesai, Zekat, 49, Cihad, 7; Ahmed b. Hanbel, Müsned,III, 13, 16). Ancak, cihatta hedefin mutlaka Islami olması da gereklidır. Bir defasında Hz. Peygamber'e "Cesaret olsun diye, yiğitlik olsun diye veya gösteriş için savaşan kimselerden hangisi Allah yolundadır" diye sorulduğunda O, Allah'ın isminin en yüce olması için savaşan insan, işte o Allah yolundadır" buyurmuştur (Buhari, Ilim, 45, Cihad, 15; Müslim, Imare,149-151).

Bu durumda, gayesi İslamın hakimiyet ve ihyası, Islam yurdunun muhafazası ve kurtarılması, Islam'a yönelen her türlü tehlikenin önlenmesi olan askeri, fikri, siyasi, iktisadi mücadele ve faaliyetler Allah yolunda" ifadesinin kapsamına girer. Bu faaliyetler için zekat fonundan harcama yapılabilir (el-Kardavi, a.g.e., s. 655-669).

Zekatın sarf yerlerinden sonuncusu yolculardır. Islam dini, rızık aramak, ilim tahsil etmek, Allah'ın yeryüzündeki yaratıklarını ibret gözüyle görmek, Allah yolunda cihad etmek ve İslam'ın beş temel esasından biri olan hacc ibadetini yerine getirmek gibi sebeplerle yolculuk yapılmasını teşvik etmiştir. Bu gibi meşru gayeler uğrunda seyahat edilmesini teşvik eden Islam, parasızlık sebebiyle yolda kalmış kimselere bunlar kendi memleketlerinde zengin bile olsalar zekattan pay ayrılmasını emretmiş; zekatın dışındaki kaynaklardan da yolculara yardım edilmesini istemiştir (el-Isra, 17/26; er-Rum, 30/38; en-Nisa, 4/36, el-Enfal,8/41; el-Haşr, 59/7).

Böyle bir uygulamayı Islam'ın dışında herhangi bir sistemde bulmak mümkün değildir.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Masarıfüz-Zekat(Zekatın Verılecegı Yerler) kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Masarıfüz-Zekat(Zekatın Verılecegı Yerler) kelimesi anlamı 7 defa okunmuştur. [244233] Masarıfüz-Zekat(Zekatın Verılecegı Yerler) kelime anlamı, Masarıfüz-Zekat(Zekatın Verılecegı Yerler) nedir, Masarıfüz-Zekat(Zekatın Verılecegı Yerler) ne demek, Masarıfüz-Zekat(Zekatın Verılecegı Yerler) sözlük anlamı

Paylaş