Medeniyet Nedir

Medeniyet Nedir ? Medeniyet Ne demek ?

1-)Alm. Zivilization, Fr. Civilisation, İng. Civilisation. Memleketleri imar ederek, insanları sosyal, ekonomik, kültürel ve ahlaki yönden refah ve huzura kavuşturmak. Medeniyet kelimesi Arapça olup, “medine” kökünden gelmektedir. Medine, “şehir” demektir. Medeniyetin çok çeşitli tarif ve izahları yapılmıştır.

İnsanlık tarihi boyunca yeryüzünde iki çeşit medeniyet görülmüştür. Bunlardan biri ilahi dinlere inanan cemiyetlerin ortaya koyduğu medeniyetler, diğeri de inançsız insan topluluklarının medeniyetleridir. Günümüzde meşhur olarak bilinen eski Hind, Asur, Mısır, Yunan ve Roma medeniyetleri, putperest toplumların dünya hayat anlayışlarının bir görünüşüdür. Bu toplumlarda birçok tanrıya inanılır, bu tanrılar insan gibi düşünülür, heykelleri yapılır, tapınaklarda onlara tapınılır ve saçma sapan birçok şeye inanılır, bazı insanlara bilhassa krallara (Firavun, Nemrud, Promethe, Afrodit vs. gibi) hulul ettiklerinden bu krallar yarı tanrı kabul edilirdi. Buna göre şekillenen günlük hayatta, insanlar: Asiller, aristokratlar, plepler, köylüler, köleler ve çeşitli isimler altında sınıflandırılır; hakim sınıflar diğerlerini dini, ekonomik ve beşeri bakımından sömürürler ve zulmederlerdi. Bu farklılık öldükten sonra mezarda da kendini gösterir; üstün sınıflar için piramitler, kral mezarları gibi büyük mezarlar yapılırdı. Çoğunda kadınlar ikinci sınıf insan muamelesi görür ve bazılarında orta malı şeklinde düşünülürdü.

Zevkleriyse Atina’daki hipodromlarda insanları çırılçıplak spor müsabakalarına sokmak; çeşitli adlar altında tertipledikleri eğlencelerde bol bol şarap içerek her türlü çılgınlığı yapmak ve Roma’daki hipodromlarda köle yapıp “glatyatör” dedikleri insanları birbirleriyle ölümüne döğüştürmek ve günlerce aç bırakılmış arslanlara parçalattırmak vahşetiyle aynı cinsler arasında sapık münasebetlerde bulunmak adiliği olarak tezahür etmiştir. Böyle cemiyetlere medeni denilemeyeceği meydandadır.

İlahi dinlerden olan ve Avrupa başta olmak üzere, zamanla dünyanın çeşitli yerlerine yayılan Hıristiyanlık dinine bağlı olanların ortaya koydukları medeniyet ise Hıristiyan milletlerin eski inanç, örf, adet ve anlayışlarıyla karışarak yarı putperest bir medeniyet olmuştur. Hazret-i Îsa’nın göğe çekilmesinden çok kısa bir zaman sonra Yahudilerin tertip ve teşvikiyle bozulmaya başlayan Hıristiyanlık, felsefecilerin, papaların ve Avrupa krallarının müdahaleleriyle daha çok bozulmuş, anlaşılmaz, karmakarışık merasimlerden ibaret bir din haline gelmiştir. Bu haliyle papaların elindeki Hıristiyanlık, mensuplarını daima ilerletecek bir dinamizmden mahrum, sosyal hayatı düzenleyici prensiplerden uzak, insanlığı olgunlaşıp yükseltici yol ve usullerden habersiz olarak cihanşümul bir medeniyeti doğurucu ve besleyici olamadı. Her türlü fen bilgisinin, zirai, sınai, sıhhi, pedagojik ve diğer ilerlemelerin de en büyük manisi oldu. Böylece Ortaçağ Avrupası; puthaneye döndürülmüş kiliselerle zalim derebey ve kralların şatoları ve sarayları etrafında binbir çeşit hurafeyle doldurulmuş kafalar; adalet, merhamet, sevgi, saygı, cömertlik ve yardımseverlikten mahrum katı kalbler ve cehaletin kararttığı daracık ufukları içinde kaba, görgüsüz, pis ve yarı vahşi insanlarla doldu. İlim, fen, teknoloji ve teknik aletler asırlar boyunca olduğu yerde kaldı, hatta geriye gitti. Hastalıklar çaresiz, hastalar bakımsız, fakirler ve köylüler hor ve zelil; ilim adamları, düşünen insanlar tehlikeli ve büyülü; kadınlar her türlü hakaret ve zilletin hedefi idi. Müslümanlar İspanya’yı fethederek burada bir İslam medeniyeti kurdular. Haçlı Seferleri sonunda Avrupalılar, önce şaşkınlık ve hayranlık içinde bocaladılar. Sonra yavaş yavaş uyanarak çocuklarına Endülüs Üniversitelerinde fen bilgileri tahsil ettirmeye; İslam alimlerinin yazdığı fen bilgileri kitaplarını kendi dillerine çevirmeye ve Müslümanlarda gördükleri teknik aletleri yapmaya başladılar. Bu arada İslam alimlerini eski Yunan filozoflarının bozuk kitaplarına verdikleri ilmi, inandırıcı cevapları okuyarak içine düştükleri bataklıklardan kurtulmağa çalıştılar. Bu hal, İslamiyetin üstünlüğü karşısında ezilen ve papazların aforoz tehdidiyle suskunluk içinde olan Avrupalıları bu defa eski Yunan mitolojisini incelemeye, öğrenmeye sevketti. Öğrendiklerini resim, heykel, felsefe ve edebiyat eseri, müzik bestesi olarak kendilerine göre tekrar yazıp yayarak yeni bir yol tuttular. Bunlara “rönesans”, Hıristiyanlık dininde yaptıkları yeni değişikliklere de “reform” adını verdiler.

Böylece Avrupa’da; gün geçtikçe tesiri azalan ve bir süs unsuru haline gelen bir kilise hayatı ortaya çıkarken, öte yandan, ruhi açıklarını tatmin için sık sık değiştirdikleri sanat ve estetik anlayışlarıyla maddi refahı hedef alan bir ilim, teknoloji ve sanayileşme başladı. Fransızların dünyaya övündükleri Versay (Versailles) Sarayında bir hamam bile yoktu. Su ve temizlik düşmanlığı, papazlardan sonra, krallarda, asillerde ve halkta da yaygındı. Hatta papazlar yıkanmaya karşı gelerek sırtlarındaki kir kalınlığına göre birbirlerini derecelendirirlerdi. Müslüman milletlerden ve bilhassa Osmanlılardan görüp öğrendiklerini tatbik ederek, üzerinde asırlar boyu çalışıp geliştirerek bugünkü ilmi ve teknolojik seviyelerine ve ihtilallerle yerleştirilen rejimlere ulaştılar.

Günümüz dünyasında bir Hıristiyan medeniyetinden bahsetmek mümkün değildir. Çünkü Hıristiyanlığın, Hıristiyan denilen milletlerde bir fantazi ve teselli kaynağı olarak kabul ettikleri üç tanrı inancı (teslis), bir süs eşyası olarak taşıdıkları haçlarla her türlü eğlencelerinin sembolü haline gelmiş şarap ve kilise korolarından türemiş çılgın bir batı müziği ve bunların neticesi olarak hergün süratle artan ahlaki çöküntüye medeniyet demek mümkün müdür?

Medeniyet tasnifleri içinde, her bakımdan mükemmelliğe erişmiş, yüksek ve bütün olgunlukları içinde bulunduran hiç kusursuz olan İslam medeniyetidir. İslam medeniyeti; İslamiyetin vazettiği iman, itikad, amel ve ahlak esasları, cemiyet hayatı, idare prensipleri ve dünya nimetlerinden insanın yaratılış maksadına uygun olarak faydalanma erginliği ile bütün dünyaya hitabeden, her türlü görüş, düşünce ve fikirlerin doğru ve iyi taraflarını varlığında bulunduran ve zamanı (çağları) peşinde sürükleyen, insanlık tarihi boyunca yaşanmış en ileri ve parlak bir medeniyettir. Bunu iyi anlamak için İslamiyeti doğru bilgilerle iyi öğrenmek ve tanımak şarttır.

İslam alimleri medeniyeti “tamir-i bilad, terfih-i ibad” şeklinde tarif etmişlerdir. Bu tarif kısaca: “Beldelerin imar edilerek insanlığın ihtiyaçlarını karşılayacak rahat ve huzur içinde yaşayacak şekle sokulması; insanların da ruh, madde, fikir ve ahlak bakımından yükselmesidir.”

İslamiyet, medeni insanın ve medeniyet sahibi toplulukların iman, ibadet, iş, ahlak ve cemiyet hayatında uyması gereken her şeyi bildirmiştir. Bunlar, Allahü tealanın bildirdikleri, Resulullah’ın öğrettikleri, Eshab-ı kiramın naklettikleri ve mezhep imamlarının açıkladıklarıdır. İnsanlığın bunaldığı her şeyin çözüm ve çaresi onların içinde mevcuttur.

Müslümanların tarih boyunca kurdukları bütün medeniyetlerin kaynağı, mümtaz örneği ve rehberi, asr-ı saadettir. O devirdeki İslam medeniyeti sonra gelen Müslüman milletlerin daha çok benzemek için çırpındıkları ötelerin ötesindeki bir nurlu idealleri olmuştur. Araplar, Afrika kavimleri, Asya’da Gürganiye, Harezmşahlar gibi meşhur Müslüman milletler ve Müslüman Türkler, bugün bile gıpta edilen, imrenilen medeniyetlerine bu yolla ulaşmışlardır. İslamiyet, belli milletlere değil, bütün insanlığa her devirde en yüksek medeni seviyeye ulaşmak için lazım olan her şeyi bildirmiştir. Bu bakımdan İslam medeniyeti cihanşümul bir medeniyettir. Ancak milletlerin bu cihanşümul medeniyete ulaşma dereceleri, İslamiyeti iyi öğrenme, doğru anlama ve İslamiyete tam uyma derecelerine göre farklı olmuştur. Bu milletler içinde Osmanlı Türklerinin bazı dönemlerde yükseldikleri seviye, hepsinden ileri olmuştur. Bu sebeple altı asır boyunca bütün dünyaya her şeyiyle mükemmel bir medeniyet nümunesi göstermişler, buna da Türk-İslam Medeniyeti adı verilmiştir. İstanbul, bu medeniyetin sembol şehri, İstanbul’da yaşayanlar da, sembol insanı olmuştur.

Günümüzde bütün dünya milletleri bu medeniyetin hayranlığını dile getirmekte, dünyadaki pekçok ilim adamı, vakıf, yayınevi, araştırma teşkilatları insanlığın günlük hayatından en girift meselesine kadar içine düştüğü buhranlara çare bulmak için, bu medeniyeti incelemektedir. Anlayabildiklerini başta Amerika olmak üzere, tatbik ederek ilerlemekte, sıkıntılarını azaltmaktadır. Medeniyeti, ne sadece gelişmiş ve ileri bir teknoloji olarak ele almak ne de sanat, edebiyat, estetik duygu ve düşüncede yükselmişlik olarak kabul etmek doğru değildir. Geçmişte ve günümüzde de her iki vasfa sahip cemiyetler vardır. Medeniyet için her iki unsurun gerektiği kadar ve ölçülü bir şekilde mevcudiyeti şarttır. İlim ve teknikte çok ileri olan memleketlere bunları ne yönde kullandıklarına bakmadan medeni demek büyük bir yanlışlıktır. Bunlar medeniyeti göstermez. Bunları medeniyet sanmak her silahlıyı gazi, mücahid sanmak olur. Halbuki bunlara sahip olan eşkiyalık da yapabilir.

İnsanoğlu giderek dünyayı ve tabiatı daha çok kontrol altına almakta, ancak rahatı, refahı ve huzuru sağlamak konusunda aynı başarıyı gösterememektedir. Yirminci asırda dünyanın içine düştüğü buhranın kaynağında da bu yatmaktadır. Bütün dünyada inançların giderek unutulmaya yüz tutması sebebiyle, manevi değerlerin zayıflaması, çeşitli buhranlara ve sıkıntılara sebep olmaktadır. Medeniyetlerin güçlenmesi ve yaygınlaşması teknolojiyle inancın birbiriyle çok iyi bir şekilde telif edilmesine bağlıdır. Maddi sahadaki gelişmeler gibi sadece manevi sahadaki gelişmeler de kafi değildir. Astek medeniyeti, İspanyolların silahlarına tahta kılıçla mukabele etmesi sebebiyle çökmüştür. Keza “hamam medeniyeti” diye de tabir edilen Roma medeniyetinin yıkılışı da ahlaksızlığı sebebiyle olmuştur. Müslümanlar, İslamiyeti götürdükleri yerlere, İslamiyetin gereği olan medeniyeti de beraber taşımışlar, insanlarının refah, huzur içerisinde kardeşçe yaşamasını sağlamışlardır. Bu medeniyetin bir parçası olan sanat dalında o bölgelere yollar, köprüler, hamamlar, kervansaraylar, ibadethaneler, çeşmeler, su kanalları yapmışlardır. İslam sanatı, Müslüman milletlerin ortaya koyduğu ortak bir sanattır. İslamiyet, insanın dünya ve ahirette huzur içinde yaşamasını isterken ondaki güzellik duygularını ve sanat merakını da ortaya çıkarır. İslam sanatları içerisinde mimari, edebiyat, minyatür, kitap süsleme, tezhip, el sanatları, hüsn-i hat, ağaç ve maden sanatları, çinicilik, kakma, oyma çok ileri gitmiştir. Müslümanlar her gittikleri yerlerde mimari eserler yaptırmışlardır. İspanya’daki Kurtuba Camii, işgal altında bulunan Mescid-i Aksa Camii, İstanbul’daki Süleymaniye, Edirne’deki Selimiye camileri İslam mimari sanatının bir şaheseridir. İslam sanatı Emeviler zamanında başlamış, Abbasi, Fatimi, Eyyubi, Memluk, Selçuklu şeklinde gelişerek nihayet Osmanlılın doğu sanatlarıyle batı sanatlarını sentez etmesiyle yüksek ve geniş kubbeli direksiz camiler, yüksek kemerli köprülerle zirveye ulaşmıştır. Bugünkü modern mimari sanatı, Osmanlı mimari sanatını örnek almıştır. Osmanlı mimari sanatına paralel olarak Hindistan-Türk mimari sanatları da çok ileri gitmiştir. Şah Cihan’ın yaptırdığı Taç Mahal, bu eserlerin en muhteşemidir. İslam dünyasında yetişen alimler de, birçok ilmin kurulmasına önderlik yapmışlardır. İmam-ı Şafii hukuk usulünün, İmam-ı Muhammed devletler hukukunun, İbn-i Haldun tarih sosyolojisinin, İbn-i Heysem fizik ve optik kısmının, Harezmi cebirin, Cezeri sibernetiğin temellerini atmışlardır. Yine yetişen binlerce alimin yazdığı sayısız kitaplar, asırlarca ilim alemine ışık tutmuş medeniyetin yükselmesine yardımcı olmuş hatta Avrupa bunlara sahip çıkmış ve kendi adamlarına maletmiştir.

Bugün de dinimizi iyi öğrenip, onu doğru anlamaya, ona uymaya çalışırsak maddi ve manevi sahada en yüksek bir medineyete ulaşmamız son derece kolay olacaktır. Yüce milletimizin bu konudaki tarihi mirasından doğan talihi, hiçbir millette yoktur.


2-)MEDENİYET



Şehirlilik, şehire has yaşam tarzını ifade eden bir kavram. Arapça, şehir anlamındaki "medine" kelimesinden türetilmiştir. Tanzimatçılar tarafından batıdaki "civilisation (sivilizasyon)" tabirini karşılayan bir kelime olarak Türkçeye sokulmuştur.

Medeniyet kavramının bir çok tanımı yapılmış olup, bunların herbiri, birbirinden farklıdır. Bu tanımlardan bazıları kültürü de medeniyet kavramı içinde ele alır. Ancak kültür, bir milletin yaşamasını kolaylaştıracak olan bilgi birikimi; medeniyet de, bu kültürün maddi alanda ortaya çıkışıdır. Yani medeniyet, bir anlamda maddi kültürdür. Toplumların, gayelerine ulaşmak için birer vasıta olarak kullandıkları sosyal, hukuk ve ticari kurallar da medeniyetin bir parçasıdır.

Tarih boyunca yeryüzünde varlık göstermiş bir çok medeniyet mevcuttur. İç gerçekleri göz önüne alındığında, bu medeniyetleri esas olarak iki grupda değerlendirmek mümkündür. Birisi, hayatlarını vahyin ışığında düzenleyen toplumların vücuda getirdiği medeniyet; diğeri de, müşrik ve putperest toplumların medeniyeti.

Eski Asur, Mısır, Yunan ve Roma medeniyetleri tarihteki putperest medeniyetlerden bazılarıdır. Bu toplumlarda, yaşayan ve ölmüş bazı kişiler ilahlaştırılarak putları yapılır ve onlara tapınılırdı. İnsanları birbirine öldürterek veya aç arslanların önüne atarak seyretmek Romalıların en büyük zevklerinden biri idi. Bu toplumların ürettikleri medeniyetlere bakıldığında, sadece hipodrumlar, piramitler ve putlara tapınılan puthanelerin kalıntıları görülebilmektedir. Bu toplumların kültürleri, insanın insana tahakkümü ve ilahlık taslaması temel düşüncesinden kaynaklandığı için bu medeniyetlerin geniş halk kitlelerine yansıyan tarafı, ezilip horlanmaktan başka hiç bir şey değildir.

Yapılan tanımlamalar çerçevesinde değerlendirildiğinde; insanların insanlıklarını yok eden putperest hakimiyetlerin ürettikleri maddi varlıklara da medeniyet denilebilir. Ancak medeni; yet kavramının içerdiği gerçek anlam tevhid'in yani İslam'ın kendisidir. Cahil, müşrik sistemlerin medeniyet adına ortaya koydukları şey, insani, fıtratının gerektirdiği yere oturtmak için bir vasıta değil, onun Allah Teala'ya dönük bu fıtri özelliklerini yok edip, köleleştirmek için kullandıkları bir araçtır.

Medeniyet kavramı, Batı dillerinden Türkçeye aktarırken kastedilen şey, Batı idi. Yani Batılının gözünde medeniyet Avrupa'dadır; bunun dışında kalan toplumlarsa birer barbarlar topluluğudur. Bu anlamda bakıldığında, medeniyet kavramının da diğer bir çok kavramda olduğu gibi, kültür emperyalizminin yüklediği anlamlar olduğu görülür.

Batı medeniyeti kaynağı ve hizmet ettiği idealler bakımından tarihteki diğer putperest toplulukların bir devamı niteliğindedir.

Hrıstiyanlık ortaçağ Avrupasına ilahi bir din olmaktan çok, puthaneye çevrilmiş kiliseler ile girdi. Hrıstiyanlık dönemi Batı tarihi, kilisenin halka karşı zulümleriyle doludur. Dolayısıyla, böyle bir zihniyetin vücuda getirdiği bir medeniyete gerçek anlamda medeniyet denilmesi imkansızdır. Zira medeniyetin ölçüsü insana verdiği değer ve ona götürdüğü hizmettir.

Rönesans sonrası batı, kiliseyi saf dışı bırakarak, bir geriye dönüş hareketini başlattı. Batı, temelleri Antik Yunan ve Roma kalıntıları üzerine yükseltilen bir putperest medeniyettir. Yunan ve Roma'da olduğu gibi, kendi dışındaki toplulukları barbarlar olarak nitelemektedirler. İslam coğrafyasında Batı hayranları vasıtasıyla bu düşünceyi İslam topraklarında yaymaya çalışmışlardır. Böyle düşünen insan, aşağılık kompleksine kapılacak ve sözde, medeni olmak için kendi öz değerlerini terkedecek ve emperyalizm için zorluk çekmeden sömürülebilecek bir hale gelecektir. Ayrıca sömürgeleştirdikleri toplumlara yaptıkları zulümleri gizlemek için de dünya kamuoyunda; bu medeniyet dışı insanları medenileştirmek için buralara gidildiği ifade edilerek gerçekler saptırılmıştır.

Allah'ın indirdiklerini kendisine hayat nizamı olarak kabul eden toplumlarda medeniyet, kavramın içerdiği gerçek anlamıyla ortaya çıkmıştır. İslam medeniyeti, iman, amel, ahlak, sosyal ilişkiler, toplum hayatını insanların iyiliği doğrultusunda yöneten idari prensiplerin bir tezahürüdür.

İslam, Allah Teala tarafından gönderilmiş bir din olduğu için, öteki beşeri, putperest dinlerde olduğu gibi insana baskı ve zulmün sonucu olan bir maddi yansıma sözkonusu değildir.

İslam medeniyetinin temeli, Kur'an ve Resulullah'ın sünnetidir. Asr-ı Saadet, zirveye ulaşmış bir medeniyet örneğidir. Daha sonra gelen müslümanlar, hayatlarını bu örnek üzerine bina ederek, bu medeniyeti yeryüzünün uzak köşelerine taşıdılar. Müslümanlar, ulaştıkları her yere ilim, ahlak, fazilet, insan onuruna yakışır davranış ve hizmet kurumlarını birlikte götürdüler. İnsanlık zulmün karanlığında onuru yok edilmiş bir halde inlerken, önlerine çıkan İslam nuruna tabi olmayı bir kurtuluş olarak gördüler. Kimse iman etmeye zorlanmadı. Kendi dininde. kalmak isteyenler, İslam hakimiyetini tanımak şartıyla topluma ait her çeşit imkandan müslümanlar gibi istifade ettiler.

İslam medeniyetinin maddi yansımalarından birisi olan İspanya'daki Endülüs Emevileri zamanında Avrupa, hayatı ve ona ait hakikatları müslümanlardan öğrendi. Diğer İslam devletleri, insanını refaha ulaştırmak için gerekli bütün maddi ve manevi gereksinimleri karşılayacak olan ve medeniyetin temel göstergeleri durumunda bulunan şaheserleri sonraki nesillere miras bıraktı.

Emperyalistlerin İslam coğrafyasını işgal edişi, İslam medeniyetinin sürekliliğini belirli ölçülerde engelledi. Parçaladıkları islam coğrafyasında kurdukları kukla yönetimler, halkın, İslamı ve kendi medeniyet varlıklarını öğrenmesini engellemek için ellerinden geleni yaptı. Gerçekleri tersyüz ederek, öğretim kurumlarında okutulan ders programlarıyla yeni nesilleri kendi geçmişleri ile olan bağlarından koparmaya çalıştılar. Sanki müslümanlar ilim, kültür ve medeniyet sahasında hiç bir şey üretmemişler gibi ne varsa unutturmaya çalıştılar. Ancak, tarihin derinliklerine kök salmış ve insanlık için tek kurtuluş yolu olduğunu ispatlamış bir kültür ve medeniyetin yok edilmesi mümkün değildi: Emperyalist baskıların en yoğun olduğu bir dönemde olmasına rağmen, bugün dünyanın her yerinde müslümanlar, medeniyetlerinin kaynağı olan dinlerini tekrar yeryüzüne hakim kılmak ve insanlığa vahiy medeniyetinin yollarını açmak için büyük bir gayret içindedirler.

Ömer TELLİOĞLU


3-)(Cıvılızatıon) Bkz.
uygarlık


4-)Uygarlık.


5-)Bk. uygarlık


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Civilization.
İngilizcesi İngilizce
Culture.
İngilizcesi İngilizce
Civilization uygarlık.

  • Gazze'ye yaptığı ziyarette İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutukluların yakınlarıyla bir araya gelen Chomsky,'İsrail'in Filistinlilere karşı işlediği suçlar bu devletin en küçük bir Medeniyet değeri oluşturamayacağının kanıtıdır'dedi.
  • Dost Macaristan'ın tarih ve Medeniyet kokan şehrinde bulunmaktan memnuniyet duyduğunu belirten Erdoğan, Türkiye ve Macaristan'ın gücünü tarihten alan ve bu güçle birlikteliğini üst düzeylere taşıyan iki ülke olduğunu vurguladı.

Sizde içinde Medeniyet kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Medeniyet kelimesi anlamı 800 defa okunmuştur. [239060] Medeniyet kelime anlamı, Medeniyet nedir, Medeniyet ne demek, Medeniyet sözlük anlamı

Paylaş