Meleklere İman Nedir

Meleklere İman Nedir ? Meleklere İman Ne demek ?

1-)MELEKLERE İMAN



Melek; erkeklik ve dişilik özelliği olmayan, yemeyen, içmeyen, evlenmeyen, doğmayan, doğurmayan, normal gözle görülmeyen, Allah'ın emirlerine itaat eden yaratıklardır.

Arap dili uzmanlarına ve bazı İslam alimlerine göre "Melek", arapça bir kelime olup, "Eluk" veya "Eluke" kökünden gelir. Eluk, "götüren", eluke ise "haber götüren" manasınadır. Çoğulu "melaike" gelir. Ancak "melek" kelimesinin, Arapça'da bazan, hem tekil, hem çoğul manasında cins ismi olarak kullanıldığı da görülür. Bu kelimenin kökü sayılan "elk", aslında, "risalet" yani "elçilik"; melekde, "elçi" demektir. Kelime önce, mef'al vezninde "melek" idi. Sonra hemze "lam" harfinden sonraya alınarak "melek" olmuş; daha sonra hemze de kaldırılarak "melek" haline getirilmiştir. Bu gibi değişikliklere Arapçada çokça rastlanır.

Müfessir İbn Hayyam ve dilcilerden Rağib el-İsfahani, melek kelimesinin, "kuvvet ve iktidar sahibi" anlamına gelen "melk" veya "mülk" kökünden türetildiği görüşündedirler. Dolayısıyla melek kelimesi lügat bakımından; haberci, elçi, kuvvet ve iktidar sahibi, tedbir ve tasarruf manalarına gelmektedir. İslam dininde ise; melek denince, akla önce, peygamberlere gönderilen ilahi elçiler; sonra, insanlar ve kainat üzerinde Allah (c.c.) namına tasarrufta bulunan ve O'nun emirlerini ve verdiği vazifeleri aynen yerine getiren kudret sahibi manevi varlıklar gelmektedir.

İngiliz müsteşriklerinden D. B. Macdonald, melek kelimesinin İbraniceden Arapçaya geçmiş olabileceği düşüncesine kapılmış ise de, daha sonraki araştırmalarında İbranicenin çok eski kitabelerinde böyle "bir fiilin hiç bir izine rastlanmadığını itiraf etmiştir (Macdonald Melek mad. İA., Fazla bilgi için bk. "İbni-Manzur Lisanül-Arap, XII, 386-387; Rağib el-Müfredat s. 49; M. Hamdi Yazır Hak Dini Kur'an Dili, I, 301-303).

Meleklerin hakikatı, cinsleri, sıfat ve özellikleri hakkında bazı farklı görüşler varsa da; Ehl-i Sünnet alimlerinin Kitap ve Sünnete dayanan ortak görüşleri icmali olarak şöyledir: Melekler; Allah Teala'ya ibadet ve taatle meşgul olan ruhani, nurani, latif varlıklardır. Allah'ın kendilerine verdiği her emri derhal ve aynen yerine getirirler ve asla itaatsizlik etmezler (et-Tahrim, 66/6) Melekler, "emanet" sıfatıyla muttasıfdırlar. Kur'an-ı Kerim'in birçok ayetlerinde meleklerin, kainattaki bütün varlıklar gibi bağımsız olarak yaratılan, fakat insanlara ve diğer canlı ve maddi yaratıklara mahsus olan yeme, içme, uyuma ve evlenme gibi sıfatlardan; erkeklik ve dişilik gibi cinsiyetten ve her çeşit günah işlemekten uzak, daima Allah'ı tenzih ve tesbih eden nurani latif varlıklar olduğu bildirilmiştir. Bu özellikleri sebebiyle, Cenab-ı Hak tarafından kendilerine verilen her türlü işleri yapmaya, en kısa zamanda en uzak yerlere süratle gitmeye, diledikleri şekil ve surette görülmeye muktedir olan, Hak Teala'nın mükerrem kulları, şerefli ve kutsal yaratıklarıdır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur:

"Belki onlar, Allah'ın şerefli kullarıdır. Onlar Allah'ın sözünden önce söz söylemezler ve O'nun emrettiklerini (hemen) yaparlar" (el-Enbiya, 21/26-27); "Onlar, Allah'ın emirlerine (isyan edip) karşı gelmezler ve emrolundukları şeyleri (aynen) yaparlar" (et-Tahrim 66/6); "Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun katındakiler O'na ibadet etmekte (asla) kibir göstermezler ve (asla) yorulmazlar. Gece ve gündüz durmadan (yorulmadan) O'nu tesbih (ve takdis) ederler" (el-Enbiya, 21/19-20).

Şu ayet-i kerimelerde ise Allah (c.c.); "Gökleri ve yeri yoktan var eden, melekleri ikişer, üçer ve dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediğine (dilediğini) artırır. Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir." (el-Fatır 35/1); "Onlarla kendi arasına bir perde çekmişti. Biz de Ruhumuzu (Cebrail a.s) ona gönderdik. (O) ona düzgün bir insan şeklinde göründü " (Meryem, 19/17) buyurmaktadır. Ayrıca Peygamber (s.a.s), Cibril (a.s)'i insanlardan biri (Ashab'dan Dihyetü'l-Kelbi) suretinde gördüğünü meşhur Cibril hadisinde beyan etmiştir (Buhari, İman, 1; Müslim, İman, 1).

Bu ayetlerden ve onları açıklayıp manaca destekleyen pek çok sahih hadislerden, her müslümanın melekler hakkında, aşağıda sıralanan özelliklerine inanması gerekmektedir:

1. Melekler, Allahu Teala'nın yarattığı kullarıdır. Öyle ise onlar, Hak Teala'nın haşa kızları, çocukları olmadıkları gibi, asla düşmanları da değildir (Putperest Arap müşriklerin ve eski din mensuplarının melekler hakkındaki sapık inançları hayali olup batıldır).

2. Melekler, Allah'ın emirlerine harfiyen bağlıdırlar. O'na asla karşı gelmez ve isyan etmezler, herhangi bir yasağını çiğnemezler, günah işlemezler. Çünkü "İsmet" ve "Emanet" sıfatlarıyla muttasıfdırlar. Bütün meleklerin ortak özelliği; daima Allah'a hamd ve senada bulunmak, O'nu itaat ve ibadetle, tesbih etmektir (el-Enbiya, 21/26-27; el-Mümin, 40/7).

3. Meleklerin, nurani mahiyetlerine uygun (yaptıkları iş ve vazifelerine göre) ikişer, üçer, dörder kanatları vardır. Bu husus, Allah kelamı Kur'an ayetleriyle sabittir. Ancak; gaib (görülmeyen) alemden olan, maddi kesafetten soyutlanmış, mahiyeti bilinmeyen melekleri kuşlar gibi kanatlı, maddi varlılar olarak tasavvur etmek, yanlış bir anlayıştır. Çünkü onlar Allahu Teala'nın irade ve takdiri ile bizim gözlerimizle görülecek şekilde yaratılmamış, Kuran'ı Kerimde bir konuda açık bilgi verilmemiştir. Sözü edilen kanat, meleğin yaratılış gayesi ve nurani mahiyeti ile bağdaşan, vazifelerini en süratli bir şekilde yerine getirmelerine delalet eden manevi bir kanat, bir kuvvet ve iktidar sembolüdür. Bu söz, temsili ve mecazi bir ifade tarzıdır. Nitekim, din ve dünya ilimlerine sahip olan bir kimseye, mecazen "zül-cenaheyn" iki kanat sahibi dendiği gibi; anaların çocukları için "şefkat ve merhamet kanatları"ndan bahsedilir. Hristiyanlar ise melekleri, bir kuş gibi kanatlı olarak düşünür ve tasvir ederler. Onların İslam itikadından ayrıldıkları bir husus da budur.

4. Kur'an'a ve Sünnete göre melekler, gözle görülmeyen, nurdan (ışıktan) yaratılmış olmalarına rağmen, Cenab-ı Hak onlara, gerektiğinde diledikleri kesif cisimler ve insan şekline girerek görünme gücünü bağışlamıştır (M. Said Ramazan el-Buti, Kübral-Yakiniyyat el-Kevniyye, s. 271-278; A. A. Aydın İslam İnançları, I, 402-403).

Melekler Neden Görünmezler?

Melekler, nurdan yaratılan, ruhani ve latif varlıklar oldukları için, kendilerine mahsus olan bu mahiyet ve hakikatları onların insan gözüne görünmesine engel teşkil eder. Çünkü, maddi olan insan gözü, melekler gibi nurani, latif ve soyut varlıkları görebilecek şekil ve vasıfda yaratılmamıştır. Ancak Cenabı Hak, hidayet rehberi olarak gönderdiği üstün vasıflı insanlar olan peygamberlerine bu kuvveti verdiğinden, yalnız onlar melekleri hakiki hüviyetleri veya Allah'ın dilediği surette görebilirler.

Kur'an-ı Kerim'de insanların topraktan; cinlerin ve şeytanın yalın ateşten yaratıldıkları, "Cin'i de, yalın ateşten yarattık" (er-Rahman, 55/15) ayetiyle beyan olunmakta ise de; (iblis) Ben ondan (Âdem'den) daha üstünüm. Beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın' dedi" (es-Sad 38/76) ayetinde görüleceği gibi; meleklerin hangi maddeden yaratıldığı bildirilmemiştir. Ancak Sahih-i Müslim'de Hz. Aişe (R.anha) dan nakledilen sahih bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.s), "Melekler nurdan, cinler yalın bir ateşten yaratıldı" (Sahih-i Müslim 7/226 (1333 H.)) buyurmuştur. Bu hadis, meleklerin maddi olmayan nurani, latif varlıklar olduğuna, meleklerle cinlerin iki aynı asıldan gelen iki ayrı varlıklar olduğuna delalet etmektedir.

Meleklere İman, Her Müslümana Farzdır:

Meleklerin mana ve hakikatı, cinsleri, sıfat ve özellikleri hakkında Ehli Sünnet alimlerinin Kur'an-ı Kerim ve Peygamberimiz (s.a.s)'in sahih hadislerine dayanan (ve yukarda açıklanan) ortak görüşleri, her müslümanın inanması gereken melek anlayışını ortaya koymaktadır. Vasıfları ve görevleri Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayetlerinde tafsili olarak anlatılan meleklere iman etmek, İslam'da iman esaslarından biridir. Bu inanç, İslam dininin inanç sistemi arasında çok önemli bir yer işgal eder. Çünkü melekler; Rab Teala'nın insanlara bir lütfu ve keremi sayılan "peygamberlik müessesesi"nin temeli olan Allah'ın "ilahi vahyini", görülmeyen gayb aleminden, insanlara, onlar arasından seçilen peygamberlere indiren "Allah'ın ilahi elçileri"dir. Melekler, yaratılan bu alemin, göklerde ve yeryüzünde nizam ve intizamını sağlayan Allah'ın ruhani yaratıkları, insanları koruyan, onlara hayrı ve iyiliği ilham eden, yaptıkları işleri yazan şerefli katipler, nurani yüce varlıklardır.

Bu esasa göre, vahye ve peygamberliğe, hatta ahirete ve gaybiyyat denilen "ahiret ahvali"ne, Cennet ve Cehenneme inanmak ancak meleklere iman etmekle mümkün olur. O halde peygamberlere ve onlara indirilen semavi kitaplara inanmadan önce, onlara peygamberliği getiren, vahyi ve kitapları indiren "meleklerin varlığına" kesin olarak inanmak lazımdır. Bu bakımdan, "meleklere iman", "peygamberlere iman" demektir. Melekleri inkar ise, peygamberliği de inkar sayılır. İşte bu sebepledir ki, meleklere iman; "iman esasları" arasında "Allah (c.c)'a iman"dan sonra yer almıştır. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de; Allah'a imandan sonra meleklerine, daha sonra kitaplarına ve peygamberlerine iman etmek emredilmiştir: Bakara suresinde, Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene (Kur'an'a) inandı, mü'minler de inandılar. Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine inandı..." (2/285) buyurulur. Esasen diğer iman esaslarına (ahirete, kaza ve kadere) iman etmek de, herşeyden önce Allah Teala'ya, sonra O'nun meleklerine inanmakla mümkün olur. Bu bakımdan meleklere iman, Kur'an da, Allah'a imandan hemen sonra zikrolunmuştur. Bu konuda Resulullah (s.a.s)'den Hz, Ömer (r.a)'ın rivayet ettiği meşhur hadiste, peygamberimiz (s.a.s), vahiy meleği Cibril (a.s) ile konuşmuş, kendisine "iman nedir" diye sorduğunda Resulullah (s.a.s), şöyle cevap vermiştir: "İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, hayriyle şerriyle kadere inanmaktır" (Müslim, İman 1; ayrıca Buhari, Ebu Davud, Tirmizi ve Nesai de benzerlerini rivayet etmişlerdir). Bu ve benzeri kesin nasslarla sabit olan meleklerin varlığını inkar eden; Kur'an, Sünnet ve İcma-ı Ümmet ile, kafir olur. Çünkü Hak Teala, Kim Allahı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse; o uzak bir sapıklığa düşmüştür" (en-Nahl 16/2) buyurmuştur. Dolayısıyla, melekleri inkar etmek, hem Kur'an'ı, hem de peygamberliği inkar sayılır.

O halde gerçek şudur ki; meleklerin varlığı naklen sabit, aklen caizdir. Çünkü, bütün peygamberler meleklerin var olduklarını bildirmişler. Hz. Peygamber (s.a.s)'de onları bizzat görmüş ve var olduklarını haber vermiştir. Kur'an-ı Kerim de meleklerden, onların vasıflarından yaptıkları çeşitli vazifelerden, Allah katındaki yüksek derecelerinden söz eden pekçok ayet vardır. Allah kelamı olan Kur'an'ın her verdiği haber haktır ve gerçeğin kesin ifadesidir. Peygamberler ise, masumdurlar. İsmet, sıdk, tebliğ ve emanet sıfatları ile muttasıf olduklarından, asla yalan söylemezler. O halde müslümanlar, Kur'an ayetleri ve sahih hadislerle kesin olarak sabit olan, bütün geçmiş peygamberlerin ve semavi dinlerin varlıklarında ittifak ettikleri meleklere iman etmekle mükelleftirler. Bu sebeble, şer'an (Kitap ve Sünnet ile) sabit olan melekleri inkar etmek, küfrü gerektirir. İnkar edeni iman ve İslam dairesinden çıkarır. Bu konuda varid olan muhkem ayetleri ve şer'i delilleri te'vile kalkışmak asla caiz değildir. , Melekler, "gaybiyyat" denilen görülmeyen alemde mevcut nurani latif varlıklar olduklarından; biz onları göremezsek de, var oldukları, dini nakli delillerle sabit olduğundan, insan aklı da onların varlığını inkar edemez. Gerçi akıl, melaikenin ne varlığını, ne de yokluğunu kesin delillerle isbat edemez. Fakat, aklı selim, gözle görülmeyen bu gibi latif varlıkların varlığının imkansız olmadığına, aksine onların da, "vücudu caiz" olan şeylerden olduğuna delalet eder. Çünkü; meleklerin varlığını inkar edebilmek için, akli, felsefi veya ilmi verilere dayanan hiç bir delil ortaya konulamaz. Aksi halde; gözümüzle göremediğimiz ve bu gün ilmin ve felsefenin mahiyet ve hakikatini tesbit edemediği "hayat cevheri"nin, "insan ruhu"nun ve aklımızın da varlığını inkar etmemiz gerekir. Fakat göremiyoruz veya mahiyetini bilemiyoruz diye; ne ruhu, ne aklı, ne hayat gerçeğini ve ne de görünmeyen, fakat varlığı ilmen bilinen kuvvet ve enerji gibi gerçekleri inkar edemeyiz. O halde, ruh ve akıl gibi maddi olmayan ve "mücerredat" denilen maddeden soyutlanmış manevi, gaybi varlıklara da inanmaya mecburuz. Bu gibi soyut varlıklar, müşahede (gözlem) ve tecrübeye dayanan müsbet ilmin sınırları dışında kalan fizik ötesi, gaybi, manevi yaratıklardır. Nitekim, özellikle Sokrat ve Eflatun gibi İlahiyat Felsefesiyle uğraşan ve bir çok eski filozoflar, fizik ötesi ruhani varlıkların var olduğuna inanmak zorunda kalmışlar ve onlara "misaller alemi", "ervahı ulviyye" ve "nüfuz-ı mücerrede" gibi felsefi isimler vermişlerdir. Bu günkü müsbet ilimlerle uğraşan meşhur bilginlerin büyük çoğunluğu, fizik ötesi bir takım kuvvet ve varlıkların bu maddi-kevni alemde görülen bazı olayların meydana gelmesine sebeb olduğunu kabul ve itiraf etmektedirler. Bütün bu gerçekler ve ilmi veriler, meleklerin varlığının aklen caiz ve mümkün görüldüğüne kesin olarak delalet etmektedir. Özet olarak diyebiliriz ki, melekler de, aklımız ve ruhumuz gibi vardır.

Gerçi biz onları göremiyoruz ama, peygamberler görmüşler ve büyük bir melek olan Cebrail (a.s) elçiliği ile Allahu Teala'nın vahyine mazhar olmuşlardır. Onlar, vahiy meleği aracılığı ile Allah'ın emir ve yasaklarını alıp, öğrenmişler ve insanlığı hidayete ve saadete yöneltmişlerdir. Nitekim Kur'an-ı Kerimde, Peygamberimiz (s.a.s)'e aynı şekilde indirilmiş ve bize meleklerin varlığını haber vermiştir. Onun içindir ki bütün müslümanlar, Kur'an-ı Kerim'in ve Peygamber (s.a.s) Efendimizin haber verdiği ve aklın da varlığını inkar etmediği meleklere inanırlar. Çünkü melekleri inkar, mukaddes kitapları ve peygamberleri de inkar etmeyi gerektirir.

Kur'an-ı Kerim'de geçen pek çok ayetlerde meleklerin çeşitli görevleri belirtilmiş, yaptıkları işlerin önemine ve özelliğine göre aldıkları özel isimler beyan olunmuştur. Yerlerde ve göklerde, Kürsi'de ve Arş etrafında, Beytu'l Ma'mur ve Sidre-i Münteha'da, Cennet ve Cehennem'de sayısız melekler vardır. Bütün meleklerin çok çeşitli olan görevlerine ve yaptıkları işlerin mahiyetine göre tanzim edip bunları yöneten dört büyük melek, meleklerin başları ve amirleridir. Bu görevlerin en başta geleni ve en önemlisi; peygamberlere Allah (c.c.)'ın ilahi vahyini ulaştırmak, yani Allah'ın emirlerini tebliğ etmektir. Bu bakımdan, melek denilince akla her şeyden önce, "Cebrail" adıyla tanınan vahiy meleği gelir. Sonra diğer görev gruplarının başları olan Azrail, Mikail ve İsrafil gelir. Bu dört melek meleklerin "Resulleri"dir.

Kur'an-ı Kerim'in beyanına göre melekleri, şu üç büyük grupda toplamak mümkündür:

A) "İlliyyun, Mukarrebun" diye anılan melekler. Bunlar, daima Allahu Teala'yı tenzih ve tehlil ile, O'na ibadet ve taatla meşguldürler. Muhabbetullah (Allah sevgisi) ile istiğrak halindedirler.

B) "Müdebbirat" diye bilinen melekler olup, bu kainatın nizam ve intizamını temin etmekle görevlidirler. Allah'u Teala'nın yerlerde ve göklerde irade ve kudretinin tecellisine aracılık ederler.

C) Her şeyden önce, Peygamberlere vahyi ilahiyi ulaştırmakla görevli olan ilahi elçilerdir. Bunlar genellikle bütün insanların ruhi halleri ve tekamülleri ile meşguldürler. İnsanlarla ilgili çeşitli görevleri vardır.

Gerçek şudur ki; bütün meleklerin ne gibi görevleri olduğunu tafsilatıyla bilmemize imkan yoktur. Ancak Kur'an-ı Kerim, meleklerin bazı görevlerini ve her göreve göre onlara verilen melek ismini haber vermiştir. Onlara, bildirildiği isim ve vasıflarıyla inanmak gereklidir. Çünkü bu görev ve ve isimler kesinlik ifade eden dini nasslarla sabit olmuştur. Genellikle insanların ruhi tekamülleri, dünya ve ahiret hayatları ile ilgili olan meleklerin, Kur'an ayetleri ve Peygamberimizin sahih hadisleri ile beyan olunan görevleri ve her birinin isimleri ana hatlarıyla şöylece özetlenebilir:

1- Melekler, Allah'tan vahiy getiren ilahi, elçilerdir. Meleklerin insanlarla ilgili en büyük ve en önemli görevleri; onları hidayete sevkeden, iki cihanda saadet ve selamete ulaştıran ilahi vahyi peygamberlere tebliğ etmek, Allah'ın kelamını, emir ve hükümlerini, mümtaz kulları olan peygamberlerine ulaştırmaktır. Meleklerin başta gelen bu görevleri, bir çok Kur'an ayetleri ile sabittir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı "elçiler" yapan Allah'a hamdolsun. Allah dilediğine dilediğini (peygamberlikle) arttırır. Şüphesiz Allah herşeye kadirdir" (el-Fatır, 35/1). Bu ayette Allah (c.c), yüce zatı ile peygamberleri arasında risaletini ve ilahi vahyi onlara tebliğ eden "melekler" yarattığını bildiriyor. Kanat tabiri; ruhlar aleminde, meleklerin kudretini ve Allah'ın ilahi emirlerini süratle yerine getirdiklerini beyan eden mecazi bir ifadedir. Başka bir ayette de şöyle buyurur.

"Allah, kullarından dilediğine kendi emrinden bir ruh (vahiy) ile "melekleri" indirerek şöyle der: (insanları) uyarın ki; benden başka (tapılacak) ilah yoktur. Benden korkun" (en-Nahl, 16/2). Ayetten anlaşıldığına göre Allahu Teala, ilahi vahyini vahiy melekleri vasıtasıyla, dilediği seçkin kulları olan peygamberlerine indirir. Onlar insanlara, Allah'ın birliğini, ibadete ve korkulmaya layık tek mabud olduğunu bildirirler. Ayette vahiy, ruha benzetilmiştir. Çünkü ruh, nasıl cesedin dirilmesine sebeb olursa; vahiy de insanları ve milletleri dirilten bir ruh gibidir. Bu iki ayette vahiy meleklerinden bahsedilmekte ise de, Kur'an-ı Kerime göre Hz. Muhammed (s.a.s)'e vahyi getiren meleğin ismi Cebrail'dir. Bu kelime bazı alimlerin görüşlerine göre, "Allah'a hizmet eden", manasına olup, Arapçası "Cibril"dir. Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Deki: Kim Cibrile düşmansa, bilsin ki, o, Kuranı Allah'ın izniyle-kendinden öncekileri tasdik edici ve müminlere yol gösterici ve müjdeci olarak-senin kalbine indirmiştir" (el-Bakara, 2/97). Cibril Kur'an'da "Ruhu'l-Emin" ve "Ruhul-Kudüs" olarak da geçer: "Şüphesiz ki Kur'an, alemlerin Rabbinin indirdiği (bir kitap) tır. Onu "Ruhu'l-Emin" (Cebrail) senin kalbine, uyaranlardan olman için indirmiştir" (eş-Şuara, 26/192-193), "De ki onu "Ruhu'l Kudüs" (mukaddes, temiz ruh) Rabbinden hak olarak indirdi" (en-Nahl 16/102). Hz. Muhammed (s.a.s)'den önceki peygamberlere de vahyin aynı yolla indirildiği bildirilmiştir (en-Nisa, 4/163). Cebrail (a.s)'a "Vahiy meleği" ve "Namusu Ekber" de denir. Dört büyük melekten biri olarak, "Rasul" diye de anılır. O, Vahiy meleklerinin başı ve resuludur. En büyük ve en şerefli melektir (ayrıca bk. Cebrail, maddesi),

2- Meleklerin önemli vazifelerinden biri de; Allah'ın sevgili kulları olan peygamberlerini destekleyerek onlara kuvvet vermek, karşılaştıkları güçlükleri kolaylaştırmak ve üzüntülü anlarında onları teselli etmektir. Bu yardım ve manevi destek, hemen her peygamber için daima görülmüştür. Bunun örnekleri çok olup, pekçok Kur'an ayetleriyle sabittir. Bu konuda, diğer peygamberler arasında Hz. İsa (a.s)'nın ismi çok geçer. Çünkü İsa peygamber ve annesi Hz. Meryem, Yahudilerin ciddi hücumlarına ve çirkin iftiralarına maruz kalmıştır. Kur'an-ı Kerim'de üç yerde (el-Bakara, 2/87, 253 ve en-Nisa 4/110), Hz. İsa'ya; Ruhu'l-Kudüs, yani Cebrail (a.s) tarafından kuvvet verildiği bildirilmiştir. Bir ayette şöyle buyurulur: "..Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verdik, onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik" (el-Bakara 2/87 ve 253). Melekler, Peygamber (s.a.s) Efendimiz için, daima salavat getirirler (el-Ahzab, 33/56).

3- Melekler, peygamberlerle beraber olan, onların yolunda yürüyen imanları kuvvetli gerçek müminlere ve salih kullara da kuvvet vererek destek olurlar. Müminlere darlık zamanlarında (özellikle, Allah yolunda savaşırken saf tutarak) yardım ederler ve müjdeler verirler. Kur'an-ı Kerim'de: "Rabbimiz Allah'tır deyip dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerlerine (müjdeci) melekler iner. Onlara: Korkmayın, mahzun da olmayın, size vadedilen Cennetle sevinin. Sizin dünya hayatında da, ahirette de dostlarınız Biziz" (el-Fussilet, 24/30-31) buyrulur. Meleklerin, müminlere inişi, onların dünyada hayrı ve doğru olanı kalplerine ilham etmeleri şeklinde olabileceği gibi; onları huzurlu kılmak, Allah'ın kendilerine vadettiği Cennetle müjdelemek şeklinde de olabilir. Bu gruptaki yardımcı melekler, müminlere dünya ve ahirette dost ve arkadaş olduklarını söyleyerek, sıkıntılı hallerinde onları teselli ederler. Nitekim Hak Teala, Peygamber (s.a.s)'e ve beraberindeki Ashab-ı Kirama, kafirlerle Allah yolunda savaşırken onlara yardım eden ve müminleri düşmanlarına muzaffer kılan melekler gönderdiğini bildirir. Bu konuda Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Hani siz Rabbinizden imdat (yardım) istemiştiniz. O da; "Ben size birbiri ardından gelen bin melekle imdat ediyorum" diye duanızı kabul etmişti" (el-Enfal, 8/9-10). Diğer bir ayette; "Rabbinizin, indirdiği üçbin melekle yardım etmesi yetmez mi?" (Âl-i İmran, 3/123); Başka bir ayette beşbin melek indirildiği (3/124); bir diğerinde, "kuvvetli rüzgar ve göremediğiniz askerler gönderdik" (el-Ahzab 33/9) buyurulur. Nitekim müslümanların, kafirlerle yaptıkları üç savaşı da Allah'ın izni ve meleklerin yardımı ile kazandıkları tarihen sabittir.

4- Meleklerin bir vazifesi de; insanların ruhen yükselmelerine yardım etmek ve onları, iyi, güzel ve hayırlı işlere yöneltmektir. İnsanlar ancak meleklerin indirdiği ilahi vahiy ve telkin ettikleri ilahi ilham ile ruhi hayatın ne olduğunu arılayabilir ve ruhi melekelerini geliştirerek ruhen yükselebilirler. Melekler, müminlere manevi kuvvet vererek ruhen yükselme düşüncesinin dünyada yerleşmesini sağlarlar. Meleklerin müminler, hatta kafirler için dua etmeleri, bütün insanları ruhen yükselme yoluna sokmak içindir. Müminleri Allah'ın izniyle hidayete sevkederek onları aydınlığa çıkarmaları, hep bu ruhi yükselmeyi sağlamak içindir. Meleklerin insanlarla ilgili olan bu görevleri; onların ruhen yükselmelerine yardım etmek, böylece onları ruhi olgunluğa eriştirmek gayesi taşır. Genel olarak her türlü iyi, güzel ve hayırlı işler, bu ilham meleklerinin iyi telkinleri ve bizi o işlere yönlendirmelerinin sonucudur.

5- Bu gruptaki meleklerin diğer bir görevi de; bütün insanların hidayetleri ve doğru yolu bulmaları için duada ve şefaatta bulunmalarıdır. Şefaat, hüküm gününde günahkarlar hesabına Allah'a yalvarmaktır. Bu dua ve şefat; "Rahmeti her şeyi kuşatan Allahu Teala'nın iradesiyle bütün insanlar için ise de; meleklerin yalnız müminlere mahsus olan duaları daha kuvvetlidir. Nitekim Hak Teala; "Arşı yüklenen ve çevresinde bulunanlar, Rablerini överek O'nu tesbih ederler, O'na inanmışlar. Müminler için: "Rabbimiz, rahmetin ve ilmin herşeyi (kavramış ve) kuşatmıştır. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla, onları Cehennem azabından koru"diye (dua eder ve) bağışlanma dilerler... " (el-Mümin, 40/7-9) buyurmuştur. Peygamberler ve Peygamberimiz (s.a.s) için meleklerin duası ise, onları övmek ve salatü selam getirmekti (el-Ahzab, 33/56). Meleklerin şefaatından şöyle söz edilir: "Göklerde nice melekler vardır ki, şefaatları hiç bir fayda vermez. Ancak, Allah'ın dilediği ve razı (hoşnut) olduğu kimseler hakkında O'nun izniyle (meleklerin şefaati) fayda verir" (en-Necm, 53/26).

>>>>>


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Meleklere İman kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Meleklere İman kelimesi anlamı 75 defa okunmuştur. [242205] Meleklere İman kelime anlamı, Meleklere İman nedir, Meleklere İman ne demek, Meleklere İman sözlük anlamı

Paylaş