Molla Gürani Kimdir ?

Molla Gürani Biyografisi

Molla Gürani Kimdir ? Biyografisi, Hayatı, Eşi, Nereli, Kaç Yaşında, Öldü mü ?

Molla Gürani : Osmanlı Devletinin dördüncü şeyhülislâmı ve Fâtih Sultan Mehmed Hanın hocalarından. İsmi, Ahmed bin İsmâil bin Osman Gürânî olup, lakabı Şerefeddîn ve Şihâbeddîn’dir. 1410 (H.813) yılında Sûriye’nin Gürân kasabasına bağlı bir köyde doğdu. Doğduğu yere nisbetle Gürânî denildi. 1488 (H. 893) yılında İstanbul’da vefât etti. Kabr-i şerîfi Aksaray-Topkapı arasındaki kendi yaptırdığı câminin önündedir.

Molla Gürânî, daha küçük yaşta kendi memleketinde ilk tahsîlini yaptı. Bundan sonra Bağdat, Diyârbakır, Hıms ve Hayfa şehirlerine ve on yedi yaşında da Şam’a gidip, tanınmış âlimlerin derslerine devâm ederek ilmini arttırdı. Şam’dan Kâhire’ye gitti ve o devrin en meşhûr âlimi İbn-i Hacer Askalânî’den hadîs ve fıkıh ilmine dâir eserler okudu. Bu hocasından okuduğu eserler arasında Sahîh-i Buhârî ve fıkıh ilminde meşhûr eserler vardı. Molla Gürânî bu minval üzere tahsilini tamamladıktan sonra; tefsir, kırâat, hadis ve fıkıh ilimlerinde değerli bir âlim olarak yetişti. Yavaş yavaş tanınmaya ve Kâhire’deki medreselerde ders vermeye başladı. Memlûk Devleti hükümdâr ve devlet ileri gelenlerinin kurdukları ilim meclislerine katılıp, münâzaralara girdi. İlmi ve fesâhati, güzel konuşmasıyla dikkat çekip tanındı. Hattâ Kâhire’de herkese açık bir ders de verdi. Dersini dinleyen âlimler, onun ilimdeki üstünlüğünü taktir ettiler. Sahîh-i Buhârî’yi gâyet güzel bir mahâretle okuttuğunu bizzât görüp şâhit olan hocası İbn-i Hacer Askalânî ona icâzet verdi. Bundan sonra hayâtının bir bölümünü Kâhire ve Şam taraflarında geçirip Anadolu’ya geldi. Anadolu’ya gelişi, hayâtında başka bir safha olmuştur.

Molla Gürânî’nin Anadolu’ya gelişi şu şekildedir: O devrin meşhur Osmanlı âlimlerinden Molla Yegân, hacca gittiğinde, Kâhire’ye uğradı. Orada Molla Gürânî’yi tanıyıp, onun dîne bağlılığını ve ilimdeki yüksek derecesini görünce, Anadolu’ya getirmek istedi. Lütuf ve iltifât göstererek berâber gelmesini söyledi. O da bu teklifi kabûl ederek, Molla Yegân ile birlikte geldi. Meşhur âlim Molla Yegân, hacdan döndüğünde Sultan İkinci Murâd Hanın otağına gidip, bir sohbet yaptı. Sohbet sırasında Pâdişâh; “Gezip gördüğün yerlerden bize ne armağan getirdin.” diye sordu. Bunun üzerine Molla Yegân; “Tefsir, hadis ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir âlim getirdim.” diyerek, hiçbir milletin kültür târihinde görülmeyen durumu bildirdi. Sultan; “Şimdi nerededir?” deyince, “Dışarıda beklemektedir” cevâbını verdi. Bunun üzerine Pâdişâh, onu içeri getirmelerini söyledi. Molla Gürânî içeri girip selâm verdi. Sohbet sırasında Molla Gürânî’nin konuşması ve hâli, Pâdişâh’ın hoşuna gitti. Onu hemen dedesi Murâd-ı Hüdâvendigâr Gâzinin eski kaplıcadaki medresesine müderris tâyin etti. Daha sonra Yıldırım Medresesine müderrislikle vazîfelendirildi. Bir müddet bu vazîfede kalan Molla Gürânî, Sultan İkinci Murâd Hanın oğlu Şehzâde Mehmed’in, yâni Fâtih’in yetiştirilmesiyle görevlendirildi.

Fâtih Sultan Mehmed Hanın yetişmesinde, Molla Gürânî’nin büyük emeği geçti. Bu bakımdan Fâtih, şehzâdeliğinden beri hocasını çok sever, saygı ve hürmette kusûr etmezdi.

Babası İkinci Murâd’dan sonra tahta geçen Fâtih Sultan Mehmed Han, Molla Gürânî’yi vezir yapmak istedi. Molla Gürânî bu teklifi kabul etmeyip; “Huzûrunuzda, size devlet işlerinde çok hizmet edenler vardır. Onların ciddî çalışmaları; vezirliğe, sadrâzamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır. Vezîriniz onlardan başkası olursa, kalbleri muğber olur ve sultânımıza zarar gelir.” dedi. Sultan bu sözü beğendi ve onu Kazasker yapmak istediğini bildirince, bunu kabul etti. Ayrıca müderrislik vazifesini de yürüttü. Daha sonra, evkâf idâresi ve kâdılık vazîfesi ile Bursa’ya gönderildi. Bursa’da bir müddet hizmet etti. Ancak bâzı sebeplerle Anadolu’dan ayrılıp, Mısır’a gitti.

MollaGürânî Mısır’a vardığında, Mısır Sultânı Kayıtbay’dan tam bir kabûl ve pekçok ikrâm, hürmet gördü. Bir müddet sonra Fâtih Sultan Mehmed Han, Mısır Sultânı Kayıtbay’a, Molla Gürânî’yi göndermesini ricâ etti. Kayıtbay, Fâtih Sultan Mehmed Hanın bu ricâsını Molla Gürânî’ye bildirerek; “Gitme, ben sana onunkinden daha çok ikrâm ve ihtirâm ederim.” dedi. Molla Gürânî; “Evet inanıyorum, sizden çok fazla ikrâm gördüm. Ancak, benimle onun arasında baba ile oğul arasındaki gibi büyük bir sevgi vardır. Aramızdaki bu hâdise ise, bir başka şeydir. Bu sebepten tabiî olarak ona meyledeceğimi bilir. Eğer ona gitmezsem sizin tarafınızdan gönderilmediğimi zanneder ve aranıza düşmanlık girebilir.” cevâbını verdi. Bu cevâbı çok beğenen Sultan Kayıtbay kendisine çok para ve yolda lâzım olabilecek eşyâları verip, büyük hediyelerle Fâtih Sultan Mehmed Hana gönderdi.

Molla Gürânî İstanbul’a gelince, Sultan ona çok hürmet gösterip, ikinci defâ Bursa Kâdılığına, sonra yeniden Kazaskerliğe tâyin etti. Müderrislik ve eser yazmakla meşgûl olan Molla Gürânî, 1480 (H. 885) senesinde Şeyhülislâmlık makâmına getirildi. Fâtih Sultan Mehmed Han ona; maaş, hizmetçi ve diğer yardımları yanında pekçok hediye vererek, ikrâm ve hürmet gösterdi. Sekiz sene Şeyhülislâmlık yaptı ve hakka, adâlete uymakta titizlik göstererek, gâyet güzel bir şekilde vazîfesini yerine getirdi.

Fâtih Sultan Mehmed Hana çok nasîhat eder, işlerinde yardımcı olurdu. Ona karşı duyduğu samîmi sevgi ve alâka sebebiyle, yeri geldikçe tenkit etmekten, uyarmaktan çekinmezdi. Hattâ giydiği ve yediği şeylere dikkat etmesinde, dâimâ dînin emirlerine uygunluk isterdi. Nasîhatlerini sert sözlerle söylemekten çekinmezdi.

Molla Gürânî; heybetli, vakûr, sarsılmaz bir ilim, haysiyet ve ahlâka sâhipti. Uzun boylu, doğru ve açık sözlüydü. Vezirleri adlarıyla çağırır, Sultan’ın huzûruna girince, yüksek sesle selâm verip müsâfeha yapardı. Dâvet edilmedikçe ve bayram günlerinden başka zamanlarda saraya gitmezdi.

Müderrislikten resmen ayrıldıktan sonra da ilim öğretmeye devâm etti. Pekçok âlim yetiştirdi. Günlerini ders vermek, kitap yazmak ve ibâdetle geçirirdi. Çok hayır ve hasenâtta bulundu. Vakıf olarak; dört câmi, bir dârülhadîs medresesiyle bir hamam ve binâlar yaptırmıştır.

Molla Gürânî, vefât ettiği senenin bahar mevsiminde bir bahçe satın aldı. Kışa kadar o bahçede kaldı. Vezirler haftada bir bu bahçeye ziyâretine gelirlerdi. Kış geldiğinde iyice hâlsizleşti. İstanbul’daki konağına göçtü. O günlerde sabah namazını kıldıktan sonra, kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi. Yatak hazırlandı. Kuşluk namazını kıldıktan sonra kıbleye dönerek, sağ yanı üzerine yattı. O gün, kendisinden Kur’ân-ı kerîm ve kırâat ilmini öğrenen hâfızların, yanında toplanmasını istedi. Bu arzusu yerine getirildi. Yanına toplanan talebelerine; “Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamânı bu gündür. İkindi vaktine kadar benim üzerime Kur’ân-ı kerîm okumaya devâm ediniz, ikindiden fazla uzamaz.” dedi. Talebeleri, Kur’ân-ı kerîm okumaya başladılar. Durumu öğrenen vezirler de yanına geldi. Bunlar arasında bulunan Dâvûd Paşa, Molla Gürânî hazretlerini çok sevdiği için hâlini görünce dayanamayıp, ağlamaya başladı. Molla Gürânî bu hâli görünce; “Niye ağlar durursun ey Dâvûd!” dedi. Dâvûd Paşa; “Sizi böyle zayıf görünce kendimi tutamadım” cevâbını verdi. Bunun üzerine; “Ey Dâvûd! Kendi hâline ağla! Ben dünyâda râhat ve huzûr içinde yaşadım. Allahü teâlâdan ümîdim odur ki, ömrümün sonunda ve son nefesimde de selâmet üzere olurum.” dedi. Sonra vezire dönüp; “Benden Bâyezîd’e (İkinci Bâyezîd Han) selâm söyleyin, namazımı bizzât kendisi kıldırsın ve borçlarımı, defnimden önce ödesin.” dedi. Sonra; “Size vasiyetim olsun! Beni kabrin yanına koyunca, ayağımı tutun ve beni kabrin başına çekin, sonra kabre koyun.” buyurdu. Öğle namazını îmâ ile kıldı. Sonra; “İkindi ezânı ne zaman okunacak?” dedi. İkindi vakti gelince, müezzinin ezân okumasını bekledi. Müezzin, Allahü ekber, diye ezân okumaya başlayınca, Molla Gürânî hazretleri; “Lâilâhe illallah...” diyerek vefât etti.

Sultan İkinci Bâyezîd Han, namazında bulundu ve borçlarını ödedi. Cenâze namazı çok kalabalık olup, İstanbul ahâlisi bu büyük âlimin vefâtına ziyâdesiyle üzüldü. Cenâzesi kabrin başına getirilince vasiyetine rağmen kimse ayağından tutup çekmeye cesâret edemedi. Cenâzesini bir hasırla kabrin yanına çektiler ve kabre indirip defnettiler.

Arapça kaynaklarda, Diyâr-ı Rum yâni Anadolu’nun âlimi olarak zikredilen Molla Gürânî, kıymetli eserler yazmış olup, eserleri şunlardır: 1) Gâyet-ül-Emânî fî Tefsîr-i Seb’il-Mesânî, 2) El-Kevser-ül-Cârî alâ Rıyâd-il-Buhârî: Hadîs-i şerîf kitaplarının en kıymetlisi olan Sahîh-i Buhârî’ye yazdığı şerhtir. 3) Keşf-ül-Esrâr an Kırâat-il-Eimmet-il-Ahyâr, 4) Şerh-i Cem’ul-Cevâmî’: Usûl-i fıkha dâirdir. 6) Arûz ilmiyle ilgili bir kasîde.


Molla Gürani : Molla Gürani (24.04.1409)- (20.06.1487) müderris, şeyhülislam
Osmanlı Devletinin dördüncü şeyhülislamı ve Fatih Sultan Mehmet Hanın hocalarından. İsmi, Ahmed bin İsmail bin Osman Gürani olup, lakabı Şerefeddin ve Şihabeddin’dir. 1410 (H.813) yılında Suriye’nin Güran kasabasına bağlı bir köyde doğdu. Doğduğu yere nisbetle Gürani denildi. 1488 (H. 893) yılında İstanbul’da vefat etti. Kabri Aksaray-Topkapı arasındaki kendi yaptırdığı caminin önündedir.
Molla Gürani, daha küçük yaşta kendi memleketinde ilk tahsilini yaptı. Bundan sonra Bağdat, Diyarbakır, Hıms ve Hayfa şehirlerine ve on yedi yaşında da Şam’a gidip, tanınmış alimlerin derslerine devam ederek ilmini arttırdı. Şam’dan Kahire’ye gitti ve o devrin en meşhur alimi İbni Hacer Askalani’den hadis ve fıkıh ilmine dair eserler okudu. Bu hocasından okuduğu eserler arasında Sahih-i Buhari ve fıkıh ilminde meşhur eserler vardı. Molla Gürani bu minval üzere tahsilini tamamladıktan sonra; tefsir, kıraat, hadis ve fıkıh ilimlerinde değerli bir alim olarak yetişti. Yavaş yavaş tanınmaya ve Kahire’deki medreselerde ders vermeye başladı. Memluk Devleti hükümdar ve devlet ileri gelenlerinin kurdukları ilim meclislerine katılıp, münazaralara girdi. İlmi ve fesahati, güzel konuşmasıyla dikkat çekip tanındı. Hatta Kahire’de herkese açık bir ders de verdi. Dersini dinleyen alimler, onun ilimdeki üstünlüğünü taktir ettiler. Sahih-i Buhari’yi gayet güzel bir maharetle okuttuğunu bizzat görüp şahit olan hocası İbni Hacer Askalani ona icazet verdi. Bundan sonra hayatının bir bölümünü Kahire ve Şam taraflarında geçirip Anadolu’ya geldi. Anadolu’ya gelişi, hayatında başka bir safha olmuştur.
Molla Gürani’nin Anadolu’ya gelişi şu şekildedir: O devrin meşhur Osmanlı alimlerinden Molla Yegan, hacca gittiğinde, Kahire’ye uğradı. Orada Molla Gürani’yi tanıyıp, onun dine bağlılığını ve ilimdeki yüksek derecesini görünce, Anadolu’ya getirmek istedi. Lütuf ve iltifat göstererek beraber gelmesini söyledi. O da bu teklifi kabul ederek, Molla Yegan ile birlikte geldi. Meşhur alim Molla Yegan, hacdan döndüğünde Sultan İkinci Murad Hanın otağına gidip, bir sohbet yaptı. Sohbet sırasında Padişah; “Gezip gördüğün yerlerden bize ne armağan getirdin.” diye sordu. Bunun üzerine Molla Yegan; “Tefsir, hadis ve fıkıh ilminde iyi yetişmiş bir alim getirdim.” diyerek, hiçbir milletin kültür tarihinde görülmeyen durumu bildirdi. Sultan; “Şimdi nerededir?” deyince, “Dışarıda beklemektedir” cevabını verdi. Bunun üzerine Padişah, onu içeri getirmelerini söyledi. Molla Gürani içeri girip selam verdi. Sohbet sırasında Molla Gürani’nin konuşması ve hali, Padişah’ın hoşuna gitti. Onu hemen dedesi Murad-ı Hüdavendigar Gazi’nin eski kaplıcadaki medresesine müderris tayin etti. Daha sonra Yıldırım Medresesi’ne müderrislikle vazifelendirildi. Bir müddet bu vazifede kalan Molla Gürani, Sultan İkinci Murat Hanın oğlu Şehzade Mehmet’in, yani Fatih’in yetiştirilmesiyle görevlendirildi.
Fatih Sultan Mehmet Han’ın yetişmesinde, Molla Gürani’nin büyük emeği geçti. Bu bakımdan Fatih, şehzadeliğinden beri hocasını çok sever, saygı ve hürmette kusur etmezdi.
Babası İkinci Murat’tan sonra tahta geçen Fatih Sultan Mehmet Han, Molla Gürani’yi vezir yapmak istedi. Molla Gürani bu teklifi kabul etmeyip; “Huzurunuzda, size devlet işlerinde çok hizmet edenler vardır. Onların ciddi çalışmaları; vezirliğe, sadrazamlığa kavuşmak ideallerine bağlıdır. Veziriniz onlardan başkası olursa, kalbleri muğber olur ve sultanımıza zarar gelir.” dedi. Sultan bu sözü beğendi ve onu Kazasker yapmak istediğini bildirince, bunu kabul etti. Ayrıca müderrislik vazifesini de yürüttü. Daha sonra, evkaf idaresi ve kadılık vazifesi ile Bursa’ya gönderildi. Bursa’da bir müddet hizmet etti. Ancak bazı sebeplerle Anadolu’dan ayrılıp, Mısır’a gitti.
Molla Gürani Mısır’a vardığında, Mısır Sultanı Kayıtbay’dan tam bir kabul ve pekçok ikram, hürmet gördü. Bir müddet sonra Fatih Sultan Mehmet Han, Mısır Sultanı Kayıtbay’a, Molla Gürani’yi göndermesini rica etti. Kayıtbay, Fatih Sultan Mehmet Hanın bu ricasını Molla Gürani’ye bildirerek; “Gitme, ben sana onunkinden daha çok ikram ve ihtiram ederim.” dedi. Molla Gürani; “Evet inanıyorum, sizden çok fazla ikram gördüm. Ancak, benimle onun arasında baba ile oğul arasındaki gibi büyük bir sevgi vardır. Aramızdaki bu hadise ise, bir başka şeydir. Bu sebepten tabii olarak ona meyledeceğimi bilir. Eğer ona gitmezsem sizin tarafınızdan gönderilmediğimi zanneder ve aranıza düşmanlık girebilir” cevabını verdi. Bu cevabı çok beğenen Sultan Kayıtbay kendisine çok para ve yolda lazım olabilecek eşyaları verip, büyük hediyelerle Fatih Sultan Mehmet Hana gönderdi.
Molla Gürani İstanbul’a gelince, Sultan ona çok hürmet gösterip, ikinci defa Bursa Kadılığına, sonra yeniden Kazaskerliğe tayin etti. Müderrislik ve eser yazmakla meşgul olan Molla Gürani, 1480 (H. 885) yılında Şeyhülislamlık makamına getirildi. Fatih Sultan Mehmet Han ona; maaş, hizmetçi ve diğer yardımları yanında pekçok hediye vererek, ikram ve hürmet gösterdi. Sekiz sene Şeyhülislamlık yaptı ve hakka, adalete uymakta titizlik göstererek, gayet güzel bir şekilde vazifesini yerine getirdi.
Fatih Sultan Mehmet Hana çok nasihat eder, işlerinde yardımcı olurdu. Ona karşı duyduğu samimi sevgi ve alaka sebebiyle, yeri geldikçe tenkit etmekten, uyarmaktan çekinmezdi. Hatta giydiği ve yediği şeylere dikkat etmesinde, daima dinin emirlerine uygunluk isterdi. Nasihatlerini sert sözlerle söylemekten çekinmezdi.
Molla Gürani; heybetli, vakur, sarsılmaz bir ilim, haysiyet ve ahlaka sahipti. Uzun boylu, doğru ve açık sözlüydü. Vezirleri adlarıyla çağırır, Sultan’ın huzuruna girince, yüksek sesle selam verip müsafeha yapardı. Davet edilmedikçe ve bayram günlerinden başka zamanlarda saraya gitmezdi.
Müderrislikten resmen ayrıldıktan sonra da ilim öğretmeye devam etti. Pekçok alim yetiştirdi. Günlerini ders vermek, kitap yazmak ve ibadetle geçirirdi. Çok hayır ve hasenatta bulundu. Vakıf olarak; dört cami, bir darülhadis medresesiyle bir hamam ve binalar yaptırmıştır.
Molla Gürani, vefat ettiği senenin bahar mevsiminde bir bahçe satın aldı. Kışa kadar o bahçede kaldı. Vezirler haftada bir bu bahçeye ziyaretine gelirlerdi. Kış geldiğinde iyice halsizleşti. İstanbul’daki konağına göçtü. O günlerde sabah namazını kıldıktan sonra, kendisine bir yatak hazırlanmasını istedi. Yatak hazırlandı. Kuşluk namazını kıldıktan sonra kıbleye dönerek, sağ yanı üzerine yattı. O gün, kendisinden Kur’an-ı Kerim ve kıraat ilmini öğrenen hafızların, yanında toplanmasını istedi. Bu arzusu yerine getirildi. Yanına toplanan talebelerine; “Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamanı bu gündür. İkindi vaktine kadar benim üzerime Kur’an-ı Kerim okumaya devam ediniz, ikindiden fazla uzamaz.” dedi. Talebeleri, Kur’an-ı Kerim okumaya başladılar. Durumu öğrenen vezirler de yanına geldi. Bunlar arasında bulunan Davud Paşa, Molla Gürani hazretlerini çok sevdiği için halini görünce dayanamayıp, ağlamaya başladı. Molla Gürani bu hali görünce; “Niye ağlar durursun ey Davud!” dedi. Davud Paşa; “Sizi böyle zayıf görünce kendimi tutamadım” cevabını verdi. Bunun üzerine; “Ey Davud! Kendi haline ağla! Ben dünyada rahat ve huzur içinde yaşadım. Allahu Teala’dan ümidim odur ki, ömrümün sonunda ve son nefesimde de selamet üzere olurum.” dedi. Sonra vezire dönüp; “Benden Beyazıt’e (İkinci Beyazıt Han) selam söyleyin, namazımı bizzat kendisi kıldırsın ve borçlarımı, defnimden önce ödesin.” dedi. Sonra; “Size vasiyetim olsun! Beni kabrin yanına koyunca, ayağımı tutun ve beni kabrin başına çekin, sonra kabre koyun.” buyurdu. Öğle namazını ima ile kıldı. Sonra; “İkindi ezanı ne zaman okunacak?” dedi. İkindi vakti gelince, müezzinin ezan okumasını bekledi. Müezzin, Allahu ekber, diye ezan okumaya başlayınca, Molla Gürani hazretleri; “Lailahe illallah...” diyerek vefat etti.
Sultan İkinci Beyazıt Han, namazında bulundu ve borçlarını ödedi. Cenaze namazı çok kalabalık olup, İstanbul ahalisi bu büyük alimin vefatına ziyadesiyle üzüldü. Cenazesi kabrin başına getirilince vasiyetine rağmen kimse ayağından tutup çekmeye cesaret edemedi. Cenazesini bir hasırla kabrin yanına çektiler ve kabre indirip defnettiler.
ESERLERİ:
1) Gâyet-ül-Emânî fî Tefsîr-i Seb'il-Mesânî,
2) El-Kevser-ül-Cârî alâ Riyâd-il-Buhârî; Hadîs-i şerîf kitaplarının en kıymetlisi olanSahîh-i Buhârî'ye yazdığı şerhdir.
3) Şâtıbiyye Kasîdesi'nin Ca'berî şerhine güzel bir hâşiye yazmıştır.
4) Keşf-ül-Esrâr an Kırâat-il-Eimmet-il-Ahyâr,
5) Şerh-i Cem'ul-Cevâmi': Usûl-i fıkha dâirdir.
6) Arûz ilmiyle ilgili bir kasîde.

Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Molla Gürani Özgeçmişi

Molla Gürani Hayatı

Sizde Molla Gürani ile ilgili bildiklerinizi paylaşır mısınız ?

Molla Gürani biyografisi 151 defa okunmuştur. [888]