Mudarebe Nedir

Mudarebe Nedir ? Mudarebe Ne demek ?

1-)MUDÂREBE



Arapça "durb" kökünden mufaale vezninde bir mastar olup, kök anlamı; gitmek, uzaklaşmak, rızık peşinde koşmak demektir. Bir terim olarak; bir taraftan sermaye, diğer taraftan işletme olmak üzere oluşturulan emek-sermaye ortaklığını ifade eder. Sermaye sahibine"rabbü'l-mal", işletmeciye ise "mudarib" denir.

Asr-ı saadette İslami ticaret ortaklıkları kurum halini alırken, Irak ekolü emek-sermaye ortaklığına Kur'an'daki kök anlamı (el-Müzzemmil, 73/20) ve medaribi esas alarak "mudarebe"; Hicaz ekolü ise sermayenin işletmecinin tasarrufuna havale edilmesine bakarak "mukaraza" veya "kıraz" adını vermiştir (es-Serahsi- el-Mebsut, Beyrut, t.y., XXII, 17, 21, 24; el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi', Beyrut 1394/1974, VI, 79, 80; Mecelle, Madde, 1404).

İslam'da mudarebe ortaklığı uzun veya kısa vadeli her çeşit krediyi sağlamak için elverişli bir yöntemdir. Toplumda, elinde büyük meblağlara ulaşan nakit parası olan bir çok kimse bunu işletmek, ticari bir işte kullanmak ister. Ancak bilgisi, tecrübesi veya sağlığı elverişli olmadığı için bu arzusunu gerçekleştiremez. Yine toplumda bilgili, yetenekli ve ticaret işine yatkın bir çok kimse de sermaye yokluğundan dolayı ticarete atılamaz. İşte, mudarebe, birbirine muhtaç olan bu iki unsuru bir araya getirir ve iki taraf da bundan karlı çıkar. Toplumda muattal kalan sermayeler ve iş bulamayan kabiliyetler değerlenmiş olur. Bu çeşit ortaklık güvene dayanır.

Mudarebe; Kitap, Sünnet ve İcma delillerine dayanır.

Kur'an'da şöyle buyurulur: "Allah diğer bir kısım insanların yeryüzünde kendi lütfundan rızık aramak üzere yolculuk yapacaklarınr bilir" (el-Müzzemmil, 73/20); "Cum'a namazı kılındığı zaman, yeryüzünde dağılınız ve Allah'ın lütfundan rızık arayınız" (el-Cum'a, 62/10); "Hac mevsiminde, ticaret yaparak Rabbinizin lütfundan rızık istemenizde size bir sakınca yoktur" (el-Bakara, 2/198). Bu ayetlerin genel anlamı sermayenin mudarebe yoluyla işletilmesini de kapsamına alır.

Abdullah b. Abbas (r.a)'ın şöyle dediği nakledilmektedir; "Efendimiz Abbas b. Abdulmuttalib (ö.32/652) mudarebe için sennaye verdiği zaman, işletmeciye bu sermaye ile deniz yolculuğuna çıkmayı, bir vadide konaklamayı ve canlı hayvan ticareti yapmayı yasaklardı. Eğer bu şartlara uymazsa ana parayı tazmin edecekti. O'nun mudarebe sözleşmesine koyduğu bu şartlar Hz. Peygamber'e ulaşmış ve O, buna icazet vermiştir" (el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid IV,161). Hz. Muhammed'e risalet gelince, toplumda mudarebe uygulaması devam ediyordu. O, bu uygulamayı takrir buyurdu (es-Serahsi, a.g.e., XXII, 19).

Bir sahabe topluluğu yetimlere ait nakit paraları mudarebeye verip işletmişlerdir. Hz. Ömer (ö. 23/643). Hz. Osman (ö. 35/655). İbn Ömer (ö. 73/692) ve İbn Mes'ud (ö.32/652) bunlardandır. Kendi devrinde, bunlara karşı çıkan olmadığı için, bu konuda icma meydana gelmiştir (el-Kasani, a.g.e., VI, 79; el-Baci, el-Münteka, V, 151; ez-Zeylai,Nasbu'r-Raye,IV,113). Diğer yandan Hz. Ömer devrinde Irak'tan beytü'l-mal'e ait paranın Hicaz'a mudarebe yoluyla gönderildiği bilinmektedir (es-Serahsi, a.g.e., XXI, 18; el-Kasani, a.g.e., VI, 60).

Kasım b. Muhammed (ö.102/720) şöyle demiştir: Bizim Hz. Aişe nezdinde bir sermayemiz vardı. O, bunu mudarebe yoluyla işletmeye verirdi. Allah O'nun gayreti sebebiyle sermayemizi bereketli kılıyordu (es-Serahsi, a.g.e., XXI, 18).

Mudarebenin rükünleri icab ve kabuldür. Bu akit "mudarebe, mukaraza, kıraz, muamele" veya bu anlamı ifade eden sözcüklerle meydana gelir. "Şu sermayeyi al, mudarebe yoluyla işlet, karı aramızda şu şekilde paylaşırız" teklifini, mudaribin kabul etmesiyle akit oluşur. Sermaye mudaribin elinde nakit para olarak bulundukça emanet sayılır. Mala yatırım yapılınca, mudarible sermaye sahibi (rabbul-mal) arasında vekalet ilişkisi doğar; kar meydana gelince de, kar üzerinde ortaklık söz konusu olur (es-Serahsi, a.g.e., XXI, 19; el-Mevsıli, el-İhtiyar, III, 19, 20; el-Kasani, a.g.e., VI, 87; Mecelle, mad. 1405, 1413).

Mudarebe çeşitleri:

Mudarabe ortaklığı, tarafların özel şartlar koyup koymamasına göre, mutlak ve mukayyed olmak üzere ikiye ayrılır.

1) Mutlak mudarebe: Sermaye sahibinin ana parayı, mudaribe verirken, onu ticaret işinde serbest bırakması, sadece karın paylaşılma şeklini belirlemekle yetinmesidir. "Şu sermayeyi al, yıl sonunda karı yarı yarıya paylaşmak üzere mudarebe yoluyla çalıştır" sözleriyle bu ortaklık doğar. Burada mudarib (işletmeci), sermayeyi çalıştırırken, İslami hükümlere uymayı da üstlenmiş olur. Kasıt, kusur veya ihmali bulunmadıkça, meydana gelecek zarara, sadece emeğinin karşılığını alma şeklinde katlanır. Çünkü güvenilen (emin) kimsedir (el-Kasani a.g.e., VI, 87; Mecelle, mad.1406).

2) Mukayyed mudarebe: Sermaye sahibi, ana parayı mudareb'e verirken özel bir takım şartlar koyabilir. Abbas b. Abdülmuttalib'in mudareb'e koyduğu bazı şartları Hz. Peygamber'in tasvip ettiğini yukarıda belirtmiştik. Hz. Ömer'in yetim mallarını, Hakim b. Hızam'ın kendi mallarını mudarebe'ye verirken de, özel şartlar öne sürdükleri nakledilmektedir (es-Serahsi, a.g.e., XXI,18). Diğer yandan Nebi (s.a.s): Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar. Ancak helalı haram, haramı helal kılan şart müstesnadır" buyurmuştur (Buhari, İcare, 14; Tirmizi, Ahkam, 17; Ebu Davud, Akdiye, 12). Tarafların düzenleme yapmadıkları hususlarda örf varsa, ona uyulur. Mecelle'de şu kaideler bunu ifade eder: "Örfen ma'ruf olan, şart kılınmış gibidir" (mad. 43). "Beynettüccar ma'ruf olan şey beynlerinde meşrut gibidir" (mad. 44). "Örf ile tayin nass ile tayin gibidir" (mad. 45).

Mudarebe şu noktalarda özel şartlara bağlanabilir:

Ebu Hanife (ö.150/767) ve Ahmed b. Hanbel'e (ö. 241/855) göre:

a) Yer sınırlaması: Ana paranın belirli bir beldede işletilmesi şart koşulabilir. İş yerinin Bursa'da açılması gibi... Sermaye sahibi, işi kontrolü altında tutmak için bu sınırlamayı getirebilir (Mecelle, mad. 1407).

b) Ticaret çeşidini belirleme: Yalnız sarraflık veya gıda maddeleri ticareti yapmak gibi...

c) Mudarebe süresini belirleme: Bir yıl süreyle sınırlamak gibi... Ancak bu taktirde uygun ticaret çeşidini seçmek gerekir. Yıl sonunda sermaye nakde dönüşmemiş olursa, ya mal taksimi yoluna gidilir veya malın nakde dönüşmesi için mudaribe ek süre verilmesi gereklidir.

d) Malın kimden alınıp kime satılacağı belirlenebilir: Bu; pazarlama, acenta., şube vb. ticaret faaliyetlerinin kardan pay alma karşılığında yapılabileceğini gösterir.

e) Mudarebeyi gelecek zamana izafe etmek mümkündür. Sözleşme yapıldıktan altı ay sonra, ticaret faaliyetinin başlamasını şart koşmak gibi...

İmam Şafii ve Malikilere göre son üç madde, yani mudarebe süresini belirlemek, mal alınıp satılacak kimseleri tesbit etmek veya akdi gelecek zamana izafe etmek geçerli değildir (el-Kasani, a.g.e., VI, 86; İbn Kudame, el-Muğni, V, 62, 63; eş-Şirazi, el-Mühezzeb, I, 386; el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, IV, 161.)

Mudaribin ana parada tasarrufta bulunmadan önce kendisinin veya sermaye sahibinin mudarebe akdini feshedebileceği konusunda görüş birliği vardır. Ana parada tasarrufta bulunduktan sonra, akdin bağlayıcı olup olmadığı ise ihtilaflıdır.

İmam Ebu Hanife (ö.150/767), İmam Şafii (ö. 204/819) ve İmam Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)'e göre mudarebe akdi bağlayıcı (lazım) değildir. Taraftarlardan her biri tek yanlı iradesiyle bu akdi feshedebilir. Çünkü sermayedar vekalet veren; mudarib ise vekil durumundadır. Ancak fesih sırasında ana paranın nakit para halinde olması ve karşı tarafın feshi öğrenmesi de şarttır. Ana para menkul veya gayri merkul mal halinde ise, ya ayni taksim yapılır veya mudaribe ek süre vermek yoluna gidilir.

İmam Malik (ö. 179/795)'e göre, Mudarib ana parada tasarrufta bulunduktan sonra mudaribe sözleşmesi bağlayıcı (lazım) olur ve miras yoluyla da intikal eder. Mudaribten sonra çocukları veya güvenilir kişiler sermayeyi işletir (el-Kasani, a.g.e., VI, 13B İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II, 237).

Mudarebenin şartları:

1) İnancın mudarebeye etkisi: Mudarebede tarafların müslüman olması şart değildir. İslam ülkesinde, (daru'l-İslam) müslümanla zimmi (gayri müslim teba) veya harbi müste'men (pasaportlu yabancı) arasında emek sermaye (mudarebe) ortaklığı kurulabilir. Darul-harpte bulunan pasaportlu müslüman bir gayri müslimin sermayesini mudarebe yöntemiyle işletebilir. Böyle bir durumda, aralarında ülke farkı, kalmamış olur (el-Kasani, a.g.e., VI, 81, 82).

2) Ana para ile ilgili şartlar: Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'a göre, mudarebede ana paranın altın (dinar) veya gümüş (dirhem) para kabilinden olması gereklidir. Bu iki çeşit para, piyasada gerçek maden değeri ile dolaşır ve satın alma gücünü korur. Faiz yasağı, bunlarda nominal (itibari) değer oluşmasına engel teşkil eder. İmam Muhammed ise, altın ve gümüş dışındaki madeni paralar (fülus)'ın da mudarabe sermayesi olabileceği prensibini benimser. Felsler, maden değeri dışında nominal değerle dolaşır. Günümüzdeki kağıt paralar daha çok fels (çoğulu fiilus) benzeri nakit paralardır. İbn Ebi Leyla ve el-Evzai'ye göre misli (standard) ticaret eşyası da ortaklıkta sermaye olabilir. Buğday, arpa gibi. Bu son görüşü, çoğunluk hukukçular, kar hesaplama zorluğu yüzünden kabul etmezler.

Ana paranın miktarının belirlenmiş olması yanında, onun mevcut bir para olması, alacak (deyn) kabilinden bulunmaması gerekir. Ana paranın mudarib'e teslim edilmiş olması da gereklidir (es-Serahsi, a.g.e., XXI, 21; el-Kasani, a.g.e., VI, 82, 85; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, VII, 59; İbn Rüşd, a.g.e., II; İbn Kudame, elmuğni, V, 68 vd; el-Feleva'l-Hidiyye, Bulak 1310, IV, 286; eş-Şirazi, I, 385; Mecelle, mad, 1338, 1342, 1409).

3) Karla ilgili şartlar: Kar miktarının belirlenebilir olması gerekir. Sadece karın bölüşülmesinden söz edilmiş olursa, prensip olarak yarı yarıya bölüşülür (en-Nisa, 4/12). Diğer yandan karın şayi' bir cüz olması da gereklidir; 1/2, 1/3, 1/4 gibi... Mudarebede maktu (miktarı belirlenmiş) bir karın şart koşulması geçerli değildir. Böyle bir şart mudarabeyi fasit kılar. Çünkü yalnız maktu kar kadar veya daha az kazanç sağlanması halinde karşı taraf bir şey alamaz ve bu yüzden karda ortaklık gerçekleşmez; mudarabe akdi fasit olur. Mudarib yalnız ecr-i misil kadar işçilik ücreti alırken, meydana gelecek tüm karı sermaye sahibine ait olur. Zarar olursa buna da sermayedar katlanır (es-Serahsi, a.g.e., XXII, 27; el-Kasani, a.g.e., VI, 85 vd).

Mudarabe akdinde, mudaribin yıl sonunda elde edilecek kara mahsuben belli ücreti avans olarak alması kararlaştırılabilir. İslam hukukçularının çoğunluğu, mudaribin özellikle şirketle ilgili dış seyahatlarındaki yeme, içme, nakliye, giyim, otel, işçi, hamal ücreti gibi masraflarını da ortaktan alabileceği görünüşünü benimsemiştir; Şafii ve Hanbelilere göre ise, aksi kararlaştırılmadıkça, bu gibi şahsi masraflar prensip olarak mudaribe aittir. Bunun anlamı, bu masrafların mudaribin kar payından karşılanmasıdır. Bu prensip, mudaribi kişisel harcamalarında dikkate alarak daha fazla kar isteyebilir (el-Kasani, a.g.e., VI, 105; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, V, 81; es-Serahsi, a.g.e., XXII, 63; İbnü'l-Hümam, Fethu'sl-Müctehid, II, 238; Mecelle, mad. 1419).

Mudaribin Hukuki Tasarrufları

Mudarabe sözleşmesinde özel hükümler bulunmadıkça, mudarib ticaret sayılan her muameleyi genel esaslar çerçevesinde yapabilir. Ana parayla mal alır, satar. Çünkü mudarabeden amaç, kar elde etmektir. Kar da alım-satımla meydana gelebilir. Ancak o, mal alımlarında "maruf" ile bağlıdır. Bu da, mudarebe için alınan malın rayiç bedelle veya insanların aldanma saydığı sınıfın altında (gabn-i yesir kadar fazla) bir fiyatla alınmasını gerektirir. Mudarib, vekil olduğu için, onun alımları "mutearef" ile sınırlıdır. Fahiş gabinle alacağı malı, kendisi için almış sayılır.

Müdaribin satışları ise, satıma vekil olan kimsenin satışı gibidir. Ebu Hanife'ye göre, mudarib peşin, vadeli ve fahiş gabinle satışa malik olur. O, tüccar, örfü kadar vade tanıyabilir.

Ebu Yusuf (ö. I82/796) ve İmam Muhammed (ö.189/805)'e göre, mudarib yetkili kılınmadıkça vadeli veya fahiş gabin ölçüsündeki farkla satış yapamaz. O, bu konuda "mutearef" ile sınırlıdır. Tercih edilen görüş budur. Şafıi, Maliki ve Hanbeli mezheplerinin görüşü de böyledir. Yalnız Hanbeliler Ebu Hanife gibi peşin ve vadeli satışı caiz görürler.

Mudarib, ana parayı meccanen çalıştırmak isteyen kimseye (müstebdi') bidaa yoluyla verebilir; kısaca, ticaretin gereği olan veya tüccar örfünde bulunan diğer tasarrufları yapabilir. Ana parayı rehin veya redia olarak verme, işletme için işçi çalıştırma, işyeri kiralama, ana parayla yolculuğa çıkma gibi, özel yetki verilmedikçe ana para alt mudarabecikler yoluyla işletilemez (es-Serahsi, a.g.e., XXII, 38, 98; el-Kasani, a.g.e., VI, 87, 88, 96; İbnü'l-Hümam, a.g.e., VII, 63, 70, 79; İbn Kudame, el-Muğni, V, 25, 35, 38; İbn Rüşd, a.g.e.,II, 236; İbn Abidin, Reddül-Muhtar, Beyrut, t.y. 1V, 487, 489; ez-Zühayli, el-Fıkhu'l İslami ve Edilletuh, IV, 855, 856; Mecelle, mad. 1414).

Hanefilere göre, mudarabede ilk akit sırasında veya ana paranın nakit para kabilinden elde bulunduğu dönemlerde konulabilecek özel şartların taraflar için yararlı (mütid) olması gereklidir. Eğer özel şart, malı peşin parayla satma yasağı gibi yararsız (gayri müfid) sıkıcı şartlardansa geçerli olmaz (İbn-Âbidin, a.g.e., IV, 508).

Fasit Mudarebenin Hükümleri

Mudarabe akdi, sıhhat şartlarının bulunmaması yüzünden fasit olursa, fasit icare (iş ve hizmet) akdine dönüşür. Sözleşmede taraflardan birisi lehine, miktarı önceden tesbit edilmiş maktu bir kar belirleme gibi sermaye sahibi için, ana para ve %50 (yüzde elli) fazlasını iade etme taahhüdü böyledir. Bu takdirde mudarib, mudarabe süresince emsal işçilik ücreti almaya hak kazanır. Çünkü verilecek ücret veya maaş belirlenmeden yapılacak bir iş akdi fasid olur ve işçi ecr-i misil alır. Ancak ecr-i misil, mudarabe akdi sırasında şart koşulan miktarı aşamaz ve kar (ribh) yoksa ecr-i misle dahi hak kazanamaz (Mecelle, mad. 1426).

Fasit mudarabede karın tümü sermaye sahibinin olur. Çünkü kar, onun mülkünün nemasıdır. Mudarabe malı, yine mudaribin elinde emanet hükümlerine tabi olur. Bu da mudarib ortak işçi (el-ecirul-müşterek) sayılır. Çünkü o, başka kimselerden de sermaye alıp çalıştırabilir. Ebu Hanife'ye göre, ortak işçi kusuru bulunmadıkça zarara katlanmaz. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise, ortak işçi, kaçınılması mümkün olan bir zarara sebep olmuşsa, ana parayı tazmin etmesi gerekir. Fasit mudarebede de hüküm böyledir. (es-Serahsi, a.g.e., XXII, 22, 23, 27; el-Kasani, a.g.e., VI, 85, 108; İbnü'l-Hümam, a.g.e., VII, 60, 78; İbn Kudame, a.g.e., V, 65; e,z-Zühayli, a.g.e., IV, 851, 852).

Mudarebeye Zararın Tazmini

Sermaye, mudaribin elinde emanet (vedia) hükümlerine tabidir. Çünkü onu malikinin izniyle kabzetmiştir. Mudarib, mudarabe sözleşmesindeki şartlara uymaz veya kusurlu yahut kasıtlı davranışlarıyla sermayenin telef olmasına neden olursa, tazmin etmesi gerekir.

Sermaye, mudaribin elinde kusuru olmaksızın teleften olursa tazmin etmesi gerekmez. Çünkü o tasarruflarında sermaye sahibinin naibidir. Kusuru olmayınca teleften dolayı, vediada olduğu gibi sorumluluğu bulunmaz.

Dönem sonunda zarar ortaya çıksa, bu önce kardan karşılanır. Kar yeterli olmazsa ana paradan ödeme yapılır. Bu taktirde mudarib, emeği karşılığında bir şey almamakla zarara katılmış olur.

Hanefi ve Hanbelilere göre, mudarabede zararın kısmen veya tamamen mudaribe ait olacağı şart koşulsa, bu şart batıl; mudarabe sözleşmesi ise, sahih olur. Şafii ve Malikilere göre ise, bu durumda mudarabe sözleşmesi fasit olur. Çünkü bu şart akdin tabiatına zıt bir karar olarak eklenmiştir (es-Serahsi, a.g.e., XXII,19; el-Kasani, a.g.e., VI, 87; İbnü'l Hümam, a.g.e., V, 58; İbn Rüşd, a.g.e., I, 234, 236; eş-Şirazi, a.g.e., I, 388; İbn Kudame, a.g.e., V, 25, 69; ez-Zühayli, a.g.e., I, 669; Mecelle, mad. 1426, 1428).

Alt mudarabe

Mudaribin sermayeyi bizzat işletmesi şart değildir. İşleri yürütürken başkalarını çalıştırması mümkün olduğu gibi, sermayeyi çalıştıracak başka birisine vermesi de mümkündür. Böylece alt mudarebe meydana gelmiş olur. Sermaye sahibine karşı ilk mudarib muhatap olacağı için onun menfaatı haleldar olmaz. Belki daha iyi işletme yüzünden kar marjı artabilir (es-Serahsi, a.g.e., XXII, 98; el-Kasani, a.g.e., VI, 96; İbnü'l-Hümam, a.g.e., V, 70 vd.).

Mudaribin yaptığı işi daha düzenli ve geniş ölçüde bir girişimci işletme yapabilir. Bu işletme birçok kimsenin tasarruflarını mudarabe yönetimiyle işletmek üzere teslim alırsa vadelerine göre ayrı fonlarda toplar. Bunları ticaret işlerinde biızat işletebileceği gibi. Mudarabe akitleriyle piyasada dürüst iş yapan yetenekli işletmecilere de aktarabilir. Böylece; mevduata daha fazla devir sağlayarak kar marjını yükseltebilir.

Kısaca, kar-zarar ortaklığı biçiminde çalışan bir finans kurumuna yatırılan tüm vadeli mevduat, vadelerine göre kar-zarar katılma hesaplarında işletilir. Bu, ya murabaha (peşin alıp vadeli, satmak) veya mudarebe (bir taraf emeğini, diğer taraf sermayesini koyduğu ortaklık) yahut muşareke (sermaye ortaklığı) yönetimleriyle işletme şekillerinde olur.

Mudarabede, mudaribin iyi niyetten ayrılmadığı sürece rizikosu bulunmadığı ve tüm risk, sermaye sahibine ait olduğu için, mudarabe sermayesine "risk sermayesi" denilebilir. Risk sermayesi (mudarabe) uygulaması 1970'li yıllardan bu yana özellikle Amerika Birleşik Devletlerinde çok büyük boyutlara ulaşan ve en son teknolojik yeniliklere yönelip bu tip projelerin finansmanını sağlayan bir finansman yöntemi olmuştur. Az ihtimalle büyük kar büyük ihtimalle küçük zararın sentez edildiği bir finansman türü olarak tarif edilir. Risk sermayesi ABD, İngiltere, Japonya, Kanada ve Almanya gibi ülkelerde ileri teknolojiyi geliştiren itici bir güç olmuştur. Büyük kar marjı olan uzun vadeli projelerin faizli kredilerle desteklenmesi halinde henüz proje sonuçlanmadan kredilerin vadesinin dolması, girişimcileri çekingenliğe itmiştir. Risk sermayesinde ise, girişimci (mudarib)nin rizikosunun bulunmaması, onu uıun vadeli projelerin finansmanı olarak kullanılır hale getirmiştir. Proje sahibi bilim adamı girişimci, projesini sermaye sahibine para karşılığında satmak yerine projenin uygulanmasıyla elde edilecek gelirden sürekli olarak kar payı almakta, başka bir deyimle mudarabede mudarib olarak fonksiyonunu ifa etmektedir.

Sonuç olarak, ileri ekonomilerde geniş uygulama alanı olan risk sermayesi şirketleriyle mudarabe arasında büyük bir benzerlik vardır. Risk sermayesi şirketi kamu veya özel sektörden sağladığı sermayeyi titizlikle seçeceği projelere yatırır. Buna göre, risk sermayesi şirketi mudarib; proje sahibi girişimci şirket, mudareb; finansman sağlayan kamu kuruluşu veya özel sektör de rabbül-mal (sermayedar) durumundadır. Buna göre, İslami mudarabenin Avrupa'ya 10. yy dan itibaren "Commenda" adı altında adapte edilmesinin ardından, mudarabenin Avrupa ticaret hukukuna (Lex mercatoria) girdiği, buradan tüm Avrupa'ya yayılıp standardize edildiği bilinmektedir. Bunun sonucunda iş ortaklıkları daha çok girişimci ve tasarrufçuyu bünyesinde toplamıştır.

Mudarabe Sözleşmesinin Sona Ermesi:

l) Tarafların tek yanlı iradesiyle fesih: İşletmeci veya sermaye sahibi, süresi belirlenmemiş olan mudarabeyi diledikleri zaman feshetme yetkisine sahiptir. Mudarib vekil, sermayedar vekalet veren durumunda olduğu için, tarafların bu vekalet ilişkisini sona erdirme imkanı vardır. Ancak fesih tasarrufunun geçerli olması için karşı tarafın bunu öğrenmesi, ayrıca ana paranın nakit para kabilinden elde bulunması da gereklidir. Aksi halde ya mal taksimi yapılır, ya da malın paraya dönüşmesi için mudaribe ek süre verilir (el-Kasani, a.g.e., VI, 112; İbnü'l-Hümam, a.g.e., VII, 74 vd.).

2) Taraflardan birisinin ölümü: İslam hukukçularının çoğunluğuna göre mudarib veya sermayedar ölünce mudarabe sona erer. Çünkü ölüm, vekalet ilişkisiııi sona erdirir. Karşı tarafın ölümü öğrenmesi de şart değildir. Malikilere göre ölüm, mudarebe akdini sonra erdirmez. Bu hak mirasçılara intikal eder.

3) Akıl hastalığı: Taraflardan birisi akıl hastası olunca mudarabe sona erer. Prensip olarak vekalet ilişkisini sona erdiren şeyler mudarabeyi de sona erdirir.

4) Dinden çıkmak: Ebu Hanife'ye göre, sermaye sahibi İslam'ı terkettiği ve bu haliyle öldüğü veya öldürüldüğü, yahut düşman ülkesine (darulharb) sığındığı zaman, irtidat tarihinden geçerli olmak üzere mudarabe akdi sona ermiş sayılır. Ancak bunun aksine mudaribin dinden çıkması mudarabe akdini etkilemez. Bu konuda görüş birliği vardır. Mudaribin, sermaye sahibinin irtidadinden sonra yapacağı alış-veriş mevkuftur (askıdadır). Sermayedar İslam'a dönerse geçerli olur. Aksi halde, mudarib ana para nakit halinde iken mal almışsa, bu mallar ve karı kendisine ait olur. Mudarebe malı eşya kabilindense, bunları nakde çevirmeye devam etme hakkı vardır. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre ise irtidat, mudarabeyi doğrudan etkilemez. Ancak sermayedar bu sebeple ölür veya öldürülür yahut, düşman ülkesine sığındığı karara bağlanırsa, ölümle ilgili hükümler cereyan eder (es-Serahsi, a.g.e., XXII,104, XXI, 86; el Kasani, a.g.e., VI, 112; İbnü'l-Hümam age, XXI, 74 vd),

5) Ana paranın helak olması: Ana para mudaribin elinde mal almadan önce helak olsa mudarebe akdi ortadan kalkar. Mudaribin sermayeyi istihlakı veya izinsiz olarak tasadduku yahut başkasına vermesi ve bunun da sermayeyi istihlakı halleri de akdi sona erdirir. Mudaribin yetki sınırlarını aşarak yapacağı bu gibi tasarruflardan sorumluluğu söz konusu olur (el-Kasani, a.g.e., VI, 113; ez-Zühayli, a.g.e., IV, 874).

Hamdi DÖNDÜREN


2-)

Arapça "durb" kökünden mufaale vezninde bir mastar olup, kök anlamı; gitmek, uzaklaşmak, rızık peşinde koşmak demektir. Bir terim olarak; bir taraftan sermaye, diğer taraftan işletme olmak üzere oluşturulan emek-sermaye ortaklığını ifade eder. Sermaye sahibine"rabbü'l-mal", işletmeciye ise "mudarib" denir.

Asr-ı saadette islami ticaret ortaklıkları kurum halini alırken, Irak ekolü emek-sermaye ortaklığına Kur'an'daki kök anlamı (el-Müzzemmil, 73/20) ve medaribi esas alarak "mudarebe"; Hicaz ekolü ise sermayenin işletmecinin tasarrufuna havale edilmesine bakarak "mukaraza" veya "kıraz" adını vermiştir (es-Serahsi- el-Mebsut, Beyrut, t.y., XXII, 17, 21, 24; el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi', Beyrut 1394/1974, VI, 79, 80; Mecelle, Madde, 1404).

Islam'da mudarebe ortaklığı uzun veya kısa vadeli her çeşit krediyi sağlamak için elverişli bir yöntemdir. Toplumda, elinde büyük meblağlara ulaşan nakit parası olan bir çok kimse bunu işletmek, ticari bir işte kullanmak ister. Ancak bilgisi, tecrübesi veya sağlığı elverişli olmadığı için bu arzusunu gerçekleştiremez. Yine toplumda bilgili, yetenekli ve ticaret işine yatkın bir çok kimse de sermaye yokluğundan dolayı ticarete atılamaz. İşte, mudarebe, birbirine muhtaç olan bu iki unsuru bir araya getirir ve iki taraf da bundan karlı çıkar. Toplumda muattal kalan sermayeler ve iş bulamayan kabıliyetler değerlenmiş olur. Bu çeşit ortaklık güvene dayanır.

Mudarebe; Kitap, Sünnet ve Icma delillerine dayanır.

Kur'an'da şöyle buyurulur: "Allah diğer bir kısım insanların yeryüzünde kendi lütfundan rızık aramak üzere yolculuk yapacaklarınr bilir" (el-Müzzemmil, 73/20); "Cum'a namazı kılındığı zaman, yeryüzünde dağılınız ve Allah'ın lütfundan rızık arayınız" (el-Cum'a, 62/10); "Hac mevsiminde, ticaret yaparak Rabbinizin lütfundan rızık istemenizde size bir sakınca yoktur" (el-Bakara, 2/198). Bu ayetlerin genel anlamı sermayenin mudarebe yoluyla işletilmesini de kapsamına alır.

Abdullah b. Abbas (r.a)'ın şöyle dediği nakledilmektedir; "Efendimiz Abbas b. Abdulmuttalib (ö.32/652) mudarebe için sennaye verdiği zaman, işletmeciye bu sermaye ile deniz yolculuğuna çıkmayı, bir vadide konaklamayı ve canlı hayvan ticareti yapmayı yasaklardı. Eğer bu şartlara uymazsa ana parayı tazmin edecekti. O'nun mudarebe sözleşmesine koyduğu bu şartlar Hz. Peygamber'e ulaşmış ve O, buna icazet vermiştir" (el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid IV,161). Hz. Muhammed'e risalet gelince, toplumda mudarebe uygulaması devam ediyordu. O, bu uygulamayı takrir buyurdu (es-Serahsi, a.g.e., XXII, 19).

Bir sahabe topluluğu yetimlere ait nakit paraları mudarebeye verip işletmişlerdir. Hz. Ömer (ö. 23/643). Hz. Osman (ö. 35/655). Ibn Ömer (ö. 73/692) ve Ibn Mes'ud (ö.32/652) bunlardandır. Kendi devrinde, bunlara karşı çıkan olmadığı için, bu konuda icma meydana gelmiştir (el-Kasani, a.g.e., VI, 79; el-Baci, el-Münteka, V, 151; ez-Zeylai,Nasbu'r-Raye,IV,113). Diğer yandan Hz. Ömer devrinde Irak'tan beytü'l-mal'e ait paranın Hicaz'a mudarebe yoluyla gönderildiği bilinmektedir (es-Serahsi, a.g.e., XXI, 18; el-Kasani, a.g.e., VI, 60).

Kasım b. Muhammed (ö.102/720) şöyle demiştir: Bizim Hz. Aişe nezdinde bir sermayemiz vardı. O, bunu mudarebe yoluyla işletmeye verirdi. Allah O'nun gayreti sebebiyle sermayemizi bereketli kılıyordu (es-Serahsi, a.g.e., XXI, 18).

Mudarebenin rükünleri icab ve kabuldür. Bu akit "mudarebe, mukaraza, kıraz, muamele" veya bu anlamı ifade eden sözcüklerle meydana gelir. "Şu sermayeyi al, mudarebe yoluyla işlet, karı aramızda şu şekilde paylaşırız" teklifini, mudaribin kabul etmesiyle akit oluşur. Sermaye mudaribin elinde nakit para olarak bulundukça emanet sayılır. Mala yatırım yapılınca, mudarible sermaye sahibi (rabbul-mal) arasında vekalet ilişkisi doğar; kar meydana gelince de, kar üzerinde ortaklık söz konusu olur (es-Serahsi, a.g.e., XXI, 19; el-Mevsıli, el-Ihtiyar, III, 19, 20; el-Kasani, a.g.e., VI, 87; Mecelle, mad. 1405, 1413).

Mudarebe çeşitleri:

Mudarabe ortaklığı, tarafların özel şartlar koyup koymamasına göre, mutlak ve mukayyed olmak üzere ikiye ayrılır.

1) Mutlak mudarebe: Sermaye sahibinin ana parayı, mudaribe verirken, onu ticaret işinde serbest bırakması, sadece karın paylaşılma şeklini belirlemekle yetinmesidir. "Şu sermayeyi al, yıl sonunda karı yarı yarıya paylaşmak üzere mudarebe yoluyla çalıştır" sözleriyle bu ortaklık doğar. Burada mudarib (işletmeci), sermayeyi çalıştırırken, islami hükümlere uymayı da üstlenmiş olur. Kasıt, kusur veya ihmalı bulunmadıkça, meydana gelecek zarara, sadece emeğinin karşılığını alma şeklinde katlanır. Çünkü güvenilen (emin) kimsedir (el-Kasani a.g.e., VI, 87; Mecelle, mad.1406).

2) Mukayyed mudarebe: Sermaye sahibi, ana parayı mudareb'e verirken özel bir takım şartlar koyabilir. Abbas b. Abdülmuttalib'in mudareb'e koyduğu bazı şartları Hz. Peygamber'in tasvip ettiğini yukarıda belirtmiştik. Hz. Ömer'in yetim mallarını, Hakim b. Hızam'ın kendi mallarını mudarebe'ye verirken de, özel şartlar öne sürdükleri nakledilmektedir (es-Serahsi, a.g.e., XXI,18). Diğer yandan Nebi (s.a.s): Müslümanlar kendi aralarında belirledikleri şartlara uyarlar. Ancak helalı haram, haramı helal kılan şart müstesnadır" buyurmuştur (Buhari, Icare, 14; Tirmizi, Ahkam, 17; Ebu Davud, Akdiye, 12). Tarafların düzenleme yapmadıkları hususlarda örf varsa, ona uyulur. Mecelle'de şu kaideler bunu ifade eder: "Örfen ma'ruf olan, şart kılınmış gibidir" (mad. 43). "Beynettüccar ma'ruf olan şey beynlerinde meşrut gibidir" (mad. 44). "Örf ile tayın nass ile tayın gibidir" (mad. 45).

Mudarebe şu noktalarda özel şartlara bağlanabilir:

Ebu Hanife (ö.150/767) ve Ahmed b. Hanbel'e (ö. 241/855) göre:

a) Yer sınırlaması: Ana paranın belirli bir beldede işletilmesi şart koşulabilir. İş yerinin Bursa'da açılması gibi... Sermaye sahibi, işi kontrolü altında tutmak için bu sınırlamayı getirebilir (Mecelle, mad. 1407).

b) Ticaret çeşidini belirleme: Yalnız sarraflık veya gıda maddeleri ticareti yapmak gibi...

c) Mudarebe süresini belirleme: Bir yıl süreyle sınırlamak gibi... Ancak bu taktirde uygun ticaret çeşidini seçmek gerekir. Yıl sonunda sermaye nakde dönüşmemiş olursa, ya mal taksimi yoluna gidilir veya malın nakde dönüşmesi için mudaribe ek süre verilmesi gereklidır.

d) Malın kimden alınıp kime satılacağı belirlenebilir: Bu; pazarlama, acenta., şube vb. ticaret faaliyetlerinin kardan pay alma karşılığında yapılabileceğini gösterir.

e) Mudarebeyi gelecek zamana izafe etmek mümkündür. Sözleşme yapıldıktan altı ay sonra, ticaret faaliyetinin başlamasını şart koşmak gibi...

Imam Şafii ve Malikilere göre son üç madde, yani mudarebe süresini belirlemek, mal alınıp satılacak kimseleri tesbit etmek veya akdi gelecek zamana izafe etmek geçerli değildir (el-Kasani, a.g.e., VI, 86; Ibn Kudame, el-Muğni, V, 62, 63; eş-Şirazi, el-Mühezzeb, I, 386; el-Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, IV, 161.)

Mudaribin ana parada tasarrufta bulunmadan önce kendisinin veya sermaye sahibinin mudarebe akdini feshedebileceği konusunda görüş birliği vardır. Ana parada tasarrufta bulunduktan sonra, akdin bağlayıcı olup olmadığı ise ihtilaflıdır.

Imam Ebu Hanife (ö.150/767), Imam Şafii (ö. 204/819) ve Imam Ahmed b. Hanbel (ö. 241/855)'e göre mudarebe akdi bağlayıcı (lazım) değildir. Taraftarlardan her biri tek yanlı iradesiyle bu akdi feshedebilir. Çünkü sermayedar vekalet veren; mudarib ise vekil durumundadır. Ancak fesih sırasında ana paranın nakit para halinde olması ve karşı tarafın feshi öğrenmesi de şarttır. Ana para menkul veya gayrı merkul mal halinde ise, ya ayni taksim yapılır veya mudaribe ek süre vermek yoluna gidilir.

Imam Malik (ö. 179/795)'e göre, Mudarib ana parada tasarrufta bulunduktan sonra mudaribe sözleşmesi bağlayıcı (lazım) olur ve miras yoluyla da intikal eder. Mudaribten sonra çocukları veya güvenilir kişiler sermayeyi işletir (el-Kasani, a.g.e., VI, 13B Ibn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II, 237).

Mudarebenin şartları:

1) İnancın mudarebeye etkisi: Mudarebede tarafların müslüman olması şart değildir. İslam ülkesinde, (daru'l-İslam) müslümanla zimmi (gayrı müslim teba) veya harbi müste'men (pasaportlu yabancı) arasında emek sermaye (mudarebe) ortaklığı kurulabilir. Darul-harpte bulunan pasaportlu müslüman bir gayrı müslimin sermayesini mudarebe yöntemiyle işletebilir. Böyle bir durumda, aralarında ülke farkı, kalmamış olur (el-Kasani, a.g.e., VI, 81, 82).

2) Ana para ile ilgili şartlar: Ebu Hanife ve Ebu Yusuf'a göre, mudarebede ana paranın altın (dinar) veya gümüş (dirhem) para kabilinden olması gereklidır. Bu iki çeşit para, piyasada gerçek maden değeri ile dolaşır ve satın alma gücünü korur. Faiz yasağı, bunlarda nominal (itibari) değer oluşmasına engel teşkil eder. İmam Muhammed ise, altın ve gümüş dışındaki madeni paralar (fülus)'ın da mudarabe sermayesi olabileceği prensibini benimser. Felsler, maden değeri dışında nominal değerle dolaşır. Günümüzdeki kağıt paralar daha çok fels (çoğulu fiilus) benzeri nakit paralardır. Ibn Ebi Leyla ve el-Evzai'ye göre misli (standard) ticaret eşyası da ortaklıkta sermaye olabilir. Buğday, arpa gibi. Bu son görüşü, çoğunluk hukukçular, kar hesaplama zorluğu yüzünden kabul etmezler.

Ana paranın miktarının belirlenmiş olması yanında, onun mevcut bir para olması, alacak (deyn) kabılinden bulunmaması gerekir. Ana paranın mudarib'e teslim edilmiş olması da gereklidır (es-Serahsi, a.g.e., XXI, 21; el-Kasani, a.g.e., VI, 82, 85; Ibnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, VII, 59; Ibn Rüşd, a.g.e., II; Ibn Kudame, elmuğni, V, 68 vd; el-Feleva'l-Hidiyye, Bulak 1310, IV, 286; eş-Şirazi, I, 385; Mecelle, mad, 1338, 1342, 1409).

3) Karla ilgili şartlar: Kar miktarının belirlenebilir olması gerekir. Sadece karın bölüşülmesinden söz edilmiş olursa, prensip olarak yarı yarıya bölüşülür (en-Nisa, 4/12). Diğer yandan karın şayi' bir cüz olması da gereklidır; ½, 1/3, ¼ gibi... Mudarebede maktu (miktarı belirlenmiş) bir karın şart koşulması geçerli değildir. Böyle bir şart mudarabeyi fasit kılar. Çünkü yalnız maktu kar kadar veya daha az kazanç sağlanması halinde karşı taraf bir şey alamaz ve bu yüzden karda ortaklık gerçekleşmez; mudarabe akdi fasit olur. Mudarib yalnız ecr-i misil kadar işçilik ücreti alırken, meydana gelecek tüm karı sermaye sahibine ait olur. Zarar olursa buna da sermayedar katlanır (es-Serahsi, a.g.e., XXII, 27; el-Kasani, a.g.e., VI, 85 vd).

Mudarabe akdinde, mudaribin yıl sonunda elde edilecek kara mahsuben belli ücreti avans olarak alması kararlaştırılabilir. İslam hukukçularının çoğunluğu, mudaribin özellikle şirketle ilgili dış seyahatlarındaki yeme, içme, naklıye, giyim, otel, işçi, hamal ücreti gibi masraflarını da ortaktan alabileceği görünüşünü benimsemiştir; Şafii ve Hanbelilere göre ise, aksi kararlaştırılmadıkça, bu gibi şahsi masraflar prensip olarak mudaribe aittir. Bunun anlamı, bu masrafların mudaribin kar payından karşılanmasıdır. Bu prensip, mudaribi kişisel harcamalarında dikkate alarak daha fazla kar isteyebilir (el-Kasani, a.g.e., VI, 105; Ibnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, V, 81; es-Serahsi, a.g.e., XXII, 63; Ibnü'l-Hümam, Fethu'sl-Müctehid, II, 238; Mecelle, mad. 1419).


3-)Bir yandan sermaye, öte yandan emek konularak kurulan şirket.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Mudarebe kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Mudarebe kelimesi anlamı 55 defa okunmuştur. [242281] Mudarebe kelime anlamı, Mudarebe nedir, Mudarebe ne demek, Mudarebe sözlük anlamı

Paylaş