Müceddid Nedir

Müceddid Nedir ? Müceddid Ne demek ?

1-)unutulmuş olan din bilgilerini meydana çıkaran, dini bid’at ve hurafelerden (dinde sonradan ortaya çıkarılan şeylerden) temizleyen, dini kuvvetlendiren. Müceddid lügatte yenileyici demektir.

İlk Peygamber hazret-i Âdem’den sonra, insanlara her bin senede yeni din getiren bir resul (peygamber) gelir, evvelki dinde yapılan değişiklikleri bildirirdi. Her yüz senede ise bir nebi (peygamber) gelir, din sahibi peygamberin getirdiği dini değiştirmez, kuvvetlendirirdi. Son peygamber Muhammed aleyhisselam gelinceye kadar böyle devam etti. O’nun getirdiği İslamiyet son din oldu. Kur’an-ı kerimde Âl-i İmran suresi seksen beşinci ayetinde mealen; “Muhammed’in (aleyhisselam) getirdiğiİslam dininden başka din isteyenlerin dinlerini Allahü teala sevmez ve kabul etmez. İslam dinine arka çeviren, ahirette ziyan edecek, Cehenneme girecektir.” buyruldu.

İslam dini, kıyamete kadar değiştirilmeyecektir ve yeni bir din de gönderilmeyecektir. Eski ümmetler zamanında, peygamberlerin yaptığı dini kuvvetlendirme işini Ehl-i sünnet mezhebindeki derin alimler yapacaklardır. Bu yüksek alimler cahil halk tarafından Müslümanlar arasına sokulan hurafeleri, bid’atleri (dinde sonradan meydana çıkarılan, uydurulan söz, yazı, usül ve işler), yanlış inançları ve işleri düzeltirler. Ehl-i sünnet inancına bağlı olan müctehidlerin, mezhep imamlarının Eshab-ı kiramdan işiterek bildirmiş oldukları doğru bilgileri meydana çıkarırlar. Kendilerinden bir şey söylemezler. Bunların geleceğini ve İslamiyete hizmet edeceklerini, hadis-i şerifler haber vermekte ve övmektedir.

Müceddid yeni bir din, inanç, ibadet vs. getirmez. Dinde zamana göre değişiklik, ekleme ve çıkarma yapmaz. Böyle yapanlar müceddid değil, reformcu veya felsefecidirler. Müceddid dini aslı üzere anlatır, yayar.

İslam dinini her asırda aslı üzere insanlara yeniden duyuran ve yayan çok müceddid gelmiştir. Peygamber efendimizin; “Benden sonra, her yüz senede bir alim çıkar. Dinimi kuvvetlendirir.” ve “Ümmetimin alimleri, İsrailoğullarının peygamberleri gibidir.” hadis-i şerifleriyle bu müceddidler övüldü. İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam-ı Şafii ve bunlar gibi mezhep imamı olan mutlak müctehidler ve İmam-ı Rabbani Ahmed Faruk-i Serhendi ve her asırda gelen dört mezhepten birinde olan büyük alimler ve ileride gelecek olan hazret-i Mehdi bu müceddidlerdendir.

Her asırda, yani her yüz senenin başında gelen müceddidin alameti hadis-i şerifle açıklanmıştır. Kur’an-ı kerim’i ve hadis-i şerifleri kendi akılları, görüş ve düşünceleriyle açıklayıp, İslam alimlerinin kitaplarında bildirilen manaları, doğru bilgileri kabul etmeyen ve böylece Ehl-i sünnet mezhebinden ayrılanlara müceddid denmez. Bunlar bid’at ehli olup dalalet fırkalarındandır, sapık yoldadır.

Müslüman görünerek, dini islah ediyoruz, ana kaynaklarını meydana çıkarıyoruz, ilk haline getiriyoruz, gibi yaldızlı sözler söyleyerek, Kur’an-ı kerim’in ve hadis-i şeriflerin doğru manalarını değiştirmeye, bozmaya çalışan kimselerin kendilerine müceddid demesi, İslamiyeti yıkmak, hakiki Müslümanları aldatmak, kandırmak içindir. Bunlar hakiki İslam alimlerinin kıymetli kitaplarına bağlı olmayıp, Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerifleri işlerine geldiği gibi yorumlar. Bunlar müceddid değil, felsefeci ve dinde reformcudurlar. Yaptıkları iş toplumun düzenini bozmak ve millet birliğini parçalamaktır. Nitekim İngilizler Müslümanlardaki sünni inanç birliğini yıkmak için Kadıyanilikten, Bahailiğe kadar pekçok İslam dışı yolların çıkmasında büyük rol oynamışlar ve gayelerine ulaşmışlardır. Bugün bu durum yine batılı devletler ve Kilise tarafından desteklenmektedir.

İslam alimlerinin ve tarihçilerin sözbirliğiyle bildirdiğine göre, ilk müceddid, hazret-i Ebu Bekr-i Sıddik’tır (Bkz. Ebu Bekr-i Sıddik). Resulullah’ın (sallallahü aleyhi ve sellem) vefatlarından sonra, Arabistan Yarımadasında, mürted olanlara (İslam dininden ayrılanlara) büyük bir darbe vuran, yeni Müslümanlar arasında yayılmaya başlayan fitne ve fesadı kaldıran ve İslam birliğini sağlayan odur. Hicri beşinci asrın müceddidi de Muhammed bin Muhammed Gazali’dir (rahmetullahi aleyh). Yaşadığı asırda İslam dinine yaptığı hizmeti ve yazdığı eserleri buna şahittir. (Bkz. Gazali)

Peygamber efendimizden bin sene sonra, İslam dinini her bakımdan ihya edecek, bid’atlerden temizleyip asr-ı seadetteki temiz haline getirecek, İslamiyetin zahiri hükümleriyle tasavvuf bilgilerinde Peygamberimize tam varis olan, alim ve arif bir zatın gelmesi lazım olmuştu. Çünkü insanların hallerinde çok değişiklikler meydana geldi. Birçok bid’atler ortaya çıktı. Peygamber efendimizden tam bin sene sonra İslamiyeti ihya eden, bu zatın İmam-ı Rabbani (kuddise sirruh) olduğunda bütün alimler ittifak ettiler (Bkz. İmam-ı Rabbani). En büyük alim ve arifler, onun hakkında“Müceddid-i elf-i sani” yani İkinci Bin Yılının Müceddidi ünvanını kullandılar. Mektubat ve diğer eserleri bunu isbat etmektedir.

Bin yılda bir gelen müceddidler, yüz yılda gelenlerden üstündürler. Her asırda gelen müceddidin kim olduğunu, kendinden sonra gelen Ehl-i sünnet alimleri açıklamışlardır ve tasdik etmişlerdir. Hicretin dört yüz senesinden sonra, mutlak müctehid gelmediği gibi, bin dört yüz senesinden sonra da mürşid-i kamil görülmez oldu. Mürşid-i kamil olmayan evliya ve mutlak müctehid olmayan müceddidler, kıyamete kadar yeryüzünde bulunacaktır. Bu müceddidler mürşid-i kamillerin ve müctehidlerin kitaplarını her tarafa yayacaklar, unutulmuş olan hak yolunu, Ehl-i sünnet bilgilerini insanlara bildireceklerdir. Dünyaya yayılmış olan, bid’at sahiplerinin, sahte tarikatçıların, yollarını şaşırmışların ve fen ve din yobazlarının, yalanlarına, iftiralarına cevap vereceklerdir. Bunların yazdıkları doğru kitapları bulup okuyanlar dünyada ve ahirette saadete kavuşacaklardır.


2-)MÜCEDDİD



Yenileyen, yeni bir şekil veren, yeniden güçlendiren.

Peygamberimizin sünneti terk edilip bid'atlar yayılıncaya insanlara yeniden dinlerini öğreten ve bu bid'atleri bertaraf etmeye çalışan İslam bilgini; "Ceddedi: " fiilinden ism-i fail.

Cenab-ı Allah, insanlara doğru yolu göstermek için ihtiyaç nisbetinde onlara zaman zaman peygamberler göndermiştir. Bu peygamberlerin sonuncusu Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s)'dir. Ondan sonra artık peygamber gönderilmeyecektir. "Muhammed adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. O, ancak Allah'ın elçisi ve peygamberlerin sonuncusudur" (el-Ahzab, 33/10).

Diğer ümmetlerde olduğu gibi Peygamberimizin ümmeti arasında da zamanla bid'at ve hurafeler baş gösterebilir ve bunun neticesinde müslümanlar dinden ve peygamberimizin sünnetinden uzaklaşmakla karşı karşıya gelebilirler. Ayrıca her gün değişen hayat şartları ve ilerleyen teknikle birlikte birtakım yeni meseleler ortaya çıkar ve bunlara dini açıdan bir hüküm verme ihtiyacı doğar.

Toplum içinde çıkan bid'atlere karşı koyacak, dine yapılan saldırılar karşısında dini savunacak, yeni meselelere bir çözüm bulabilecek ve müslümanlara yeniden dinlerini öğretip onları yönlendirecek şahsiyetlere de bu ölçüde ihtiyaç hissedilir ki, peygamberlik müessesesi sona erdiğinden ve bundan sonra artık peygamber gelmeyeceğinden bu görev Peygamberimizin ümmetinden çıkan alimlere düşmektedir. Bu alimlere dini literatürde "müceddid" denilmektedir.

Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: "Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dini işlerini yenileyecek hir müceddid gönderecektir" (Ebu Davud, Melahim, 1).

Hadisin bazı rivayetlerinde, gönderilecek müceddidin, Rasulullah'ın temiz sülalesinden olacağı bildirilmiştir. Ayrıca gelecek müceddidin bir değil birkaç olacağını söyleyenler de vardır.

İmam Suyuti tecdid hadisesi hakkında bir eser yazmış ve gelip geçen müceddidleri gösteren manzum cedveller nakletmiştir. Son cedvele göre o zamana kadar gelip geçen müceddidler şunlardır: Ömer b. Abdulaziz, İmam Şafii, İmam Ebu'l-Hasan el-Eş'ari, Ahmed İsferani, İmam Gazali, Fahruddin Razi, Takyuddin b. Dakiki'l-Iyd ve İmam Bulkini (Bulukkini).

Bunların bazıları hakkında ihtilaf vardır. İmam Suyuti dokuzuncusunun kendisi olmasını ümit ediyor.

Dinde reform yapmak isteyenler. müceddidle ilgili bu hadisin kapsamına girmez. Nitekim gelmiş geçmiş bunca ulema içinden bir tanesi bile bu hadisi dinde reform manasına almamıştır.

Müceddid ile müteceddid'i birbirine karıştırmamak gerekir. Zira aralarında büyük fark vardır. Müteceddid, yenilik taraftarı olan, İslam ile cahiliyye (bugünkü anlamıyla pozitivizm, materyalizm)'nin uzlaştırılmasından yeni bir sentez ortaya çıkaran ve ümmeti cahiliyye rengine boyayan kimsedir. Bunların gayesi dini tecdid değil onu yeniye uydurmadır. Müceddid ise; İslam'ı cahiliyyenin bütün unsurlarından temizleyen sonra da mümkün olduğu kadar onu katışıksız olarak, olduğu gibi hayata iade eden demektir. Müceddid, cahiliyye ile anlaşmak ve uzlaşmaktan uzak olur ve her ne kadar önemsiz olursa olsun cahiliyyenin hiç bir izinin İslam'ın herhangi bir kısmına yerleşmesine sabredemez.

Müceddidle peygamber arasında fark vardır. Peygamber; Allah tarafından açıkça emir almıştır. Kendisine vahiy gelir, peygamberlik davasıyla işe başlar ve insanları kendisine davet eder; iman veya küfür onun davasını kabul etmeye veya etmemeye bağlıdır.

Müceddid böyle değildir. O, Allah, tarafından memur olsa bile teşrii olmayan, bir din ve düzen getirmekle ilgisi bulunmayan bir emirle memur olabilir. Çok defa kendisi müceddid olduğunu farketmez, ancak kendisi vefat ettikten sonra fark edilir.

Müceddidde bulunması zaruri olan vasıflar şunlardır: Berrak bir zihin, keskin bir görüş, dosdoğru bir düşünüş, ifratla tefrit arasındaki orta yolu bulma ve buna riayet etmeye ait nadir kudret, asırlar boyu yerleşip kökleşmiş kanaatlerin ve yeni durumların tesiri altında kalmaktan sıyrılmış tefekkür gücü, doğru yoldan sapıtmış olan zamanının gidişi ile mücadele cesareti, yeniden kurmak ve ictihad etmek için gerekli olan ve Allah tarafından bağışlanmış bulunan liderlik ve önderlik kabiliyeti... Ayrıca müceddidin İslam esaslarını gönlünün derinliklerinden kabul etmiş ve kendi görüş, anlayış ve düyuşu içinde gerçekten inanmış olması, en küçük işlerde bile İslam ile cahiliyyetin farkını bilmesi, asırların topladığı çıkmazlar yığını altından hakkı, gerçeği gün yüzüne çıkarması gereklidir.

Tecdid işinin aşağıda belirtildiği üzere çeşitli şubeleri vardır:

a) Müceddidin, içinde yaşadığı muhite ait hastalıkları doğru bir şekilde teşhis etmesi gerekir. Bunun yolu; zamanın durumunu her bakımdan dikkatle gözden geçirerek cemiyete cahiliyyenin yerleştiği noktaları, tesir derecesini, bunların topluma yayılma yollarını anlaması, etkilerinin hayatın hangi noktalarına kadar vardığını, hal-i hazır durumda gerçek müslümanlığın yerinin ne olduğunu görmesidir.

b) Müceddid, topluma yönelik ıslah çareleri bulmalı; yani cemiyet üzerinde cahiliyyetin galebesini yok edip İslam'ın sosyal hayata girme imkanını hazırlamalıdır.

c) Müceddid, kendisini deneyip imtihan ederek; yapabileceği işin sınırını çizmeli; güç ve kuvvetini ölçmelidir.

d)Müceddidin fikri ve nazari bir inkılap meydana getirmek için çalışması; yani insanların düşüncesini, inançlarını, duygularını, ahlak görüşlerinin yönünü İslam'a uygun bir hale getirmesi, eğitim ve öğretim sistemini ıslah etmesi, İslam ilim ve sanatlarını ihya etmesi... Özetle yeniden saf İslam ruh ve düşüncesini diriltmesi, onun en temel işlerindendir.

e) Müceddid, ameli ıslah hareketini ele almalı, cahiliyye adet ve geleneklerini iptal etmeli, ahlakı temizleyip yükselterek, islami manada lider olacak kişileri yetiştirmelidir.

f) Müceddidin, dinin genel hükümlerini ve temel gayelerini bilmesi, kendi asrındaki teknik ilerleme ve medeni gelişme şekillerinin yön ve durumlarını anlaması, önceki nesillerden miras kalan eski medeniyet tablosunda yapabileceği tadil ve değiştirme için bir yol çizmesi ve metod bulması, bunu yaparken İslam dininin ruh ve selametini ve gayelerinin gerçekleşmesini temin etmesi, gerçek medeni ilerlemede İslam'ın cihanşümul önderliğine imkan vermesi gerekir.

g) İslam'ın kökünü kazımak ve çökertmek için ayaklanan siyasi kuvvetlerle mücadele etmek ve onların gücünü kırarak İslam'ın kalkınması ve dirilmesine yol açmak da müceddidin görevleri arasındadır.

h) İslam düzenini ihya, cahiliyyet taraftarlarının elinden idari otoriteyi alarak onu, peygamberin ve onun yerine gelenlerin yürüttükleri düzene uygun hale yaklaştırmak cihanşümul bir inkılap meydana getirmeye çalışmak da müceddidin görevidir. Müceddid, yalnız bir memlekette veya sadece müslümanların yaşadığı ülkelerde İslam nizamını yerleştirmekle kalmayıp, İslam'ın ıslah ve inkılap davetinin yeryüzündeki bütün insanlara yayılmasını temin edecek kuvvetli bir hareket meydana getirmelidir.

Abdülcelil ÜNALAN


3-)Her yüz senede bir müceddid zahir olur (ortaya çıkar). Ümmetimin işlerini yeniler. (Hadis-i şerif-Ebu Davud)

Bu ümmet, ümmetlerin en iyisi olduğu ve bu ümmetin Peygamberi, peygamberlerin sonuncusu olduğu için, bunların alimlerine, İsrailoğullarının peygamberlerinin mertebesi verilmiştir. Peygamberlerin vazifeleri, bu alimlere yaptırılmaktadır. Bunun için her yüz sene başında, bu ümmetin alimleri arasından bir müceddid seçerler. Hele bin sene geçince, geçmiş ümmetlerde bir ülü'l-azm peygamber gönderdikleri ve onun işini bir nebiye (her yüz senede bir gönderilen peygambere) bırakmadıkları gibi, bu ümmette de, tam bilgili bir alim seçilir. Bu zat, geçmiş ümmetlerdeki ülü'l-azm peygamberlerin işini yapar. (Ahmed Faruki)

Rüyada Resulullah efendimizi gördüm. Bir minber (camilerde hutbe okunan yer) üzerinde, İmam-ı Rabbani hazretlerini medh ederek (överek) şöyle buyurdu: "Ümmetim içinde onunla iftihar ediyorum (övünüyorum). Allahü teala onu, ümmetim arasında müceddid kıldı." (Mir Hüsameddin)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Müceddid kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Müceddid kelimesi anlamı 408 defa okunmuştur. [239274] Müceddid kelime anlamı, Müceddid nedir, Müceddid ne demek, Müceddid sözlük anlamı

Paylaş