Mülkiyet Nedir

Mülkiyet Nedir ? Mülkiyet Ne demek ?

1-)Alm. Eigentum (-srecht) (n), Fr. (Drait de) propriété (f), İng. Property (right) Bir menkul veya gayrimenkul mal üzerinde tasarruf etme, kullanma ve faydalanma hakkı. Malik olmaklık, sahip olma hakkı.

Mülkiyet hakkı, insanların en tabii haklarından biridir. Tarihteki pekçok millet ve devlet, bu hak üstüne çeşitli uygulamalar içinde olmuşlardır. Bu hak, birçok felsefe ile siyasi rejimlerin de belli başlı konularından olmuştur. Kapitalist sistemler fertlere mülkiyet hakkı tanımakla beraber, mülk edinilen şeyin kazanılmasında kafi ölçü ve müeyyidelerden mahrumdur. Bu bakımdan bu hak, kapital bakımından güçlü olanlar tarafından alabildiğine kullanılmakla beraber, fakir olanların bu hakkı kullanabilecekleri az şeyleri vardır. Komünizm ise, fertlere özel mülkiyet hakkı tanımaz. Her şeyin devletin olduğunu belirtir. Ancak mevcut varlığın kullanılmasında yalnız komünist partisi mensupları söz sahibidir. Uygulamada halkın bu konudaki mahrumiyeti, kapitalist idarelerden çok fenadır. Liberal ülkelerde, mülkiyet hakkı sosyal adalet esaslarına daha yakın hükümlerle temin edilmeye çalışılmıştır. İslamiyet; mülk ve mülkiyet hakkında açık ve kesin hükümler koymuştur. Buna göre “mülk”, hakikatte yalnız Allahü tealanındır. Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler, bu mülkü Allah rızasına uygun kullanmakla mükellef olan birer emanetçi gibidirler. İslamiyetin hükümleri, Allah’ın rızasını gösterir. Fertler, cemiyetler ve sosyal müesseseler, mülklerini bu hükümlere uygun şekilde edinmeye mecbur ve mülkiyet haklarını da bu hükümlere ters düşmemek şartıyla diledikleri gibi kullanmakta serbesttirler. Tarihteki İslam devletlerinde, tatbik edilen bu mülkiyet hakkı esasları, Müslüman ve gayrimüslim tebeanın rahat ve huzur içinde, mülk ve haklarından mutlak bir emniyet duyarak yaşamalarını sağlamıştır.

Hukuki bakımdan mülkiyet, kanun veya diğer düzenleyici hukuk kaideleriyle sınırlanmış olarak, bir mal üstünde en geniş tasarruf imkanı sağlayan aynı haktır. Bir malın mülkiyetine sahip olan, onu dilediği gibi kullanabilir. Malik olan, malını satabilir, bağışlayabilir, dilediği sürece dilediği gibi kullanabilir, maldan veya gelirinden istediği şekilde faydalanabilir. 1982 Anayasası’nın 35’inci maddesinde; herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların ancak, kamu yararı gayesiyle kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hususları hükme bağlanmıştır. Böylece mülkiyet hakkı, Anayasa’da teminat altına alınmıştır.

Mülkiyetin konusu, menkul yani taşınır ve gayrimenkul yani taşınmaz maddi mallardır. Alacak hakları ve fikri haklar üzerinde mülkiyet söz konusu değildir.

Gayrimenkul mülkiyeti; gayrimenkuller üstündeki mülkiyet hakkıdır. Arazi, tapu siciline müstakil ve daimi olmak üzere kaydedilen haklar, bazı sınırlayıcı hükümlerle madenler, müstakil bir bina veya bir binanın kat, daire, iş ofisi, dükkan, mağaza, depo gibi müstakil bölümleri üzerinde mülkiyet hakkı kurulabilir.

Menkul mülkiyeti; menkul mallar üstündeki mülkiyet hakkıdır. Bir yerden bir yere nakledilebilen eşya (mobilya, elbise, buzdolabı... gibi) otomobil, şehir şebekesiyle evlere verilebilen elektrik enerjisi vb. menkul mülkiyetine konu olabilir. Mülkiyet hakkı, o şeyle alakalı parçalar, yani mütemmim (tamamlayıcı) cüzlerini, tabii ürünlerini ve teferruatını da ihtiva eder. Mahalli örf ve adetlere göre, bir şeyin asli unsurunu teşkil eden ve o şey tahrip, tağyir veya telef olmadıkça ondan ayrılması mümkün olmayan cüzler, o şeyin tamamlayıcı cüzüdür. Mesela, bir tarlanın ürünü, bir hayvanın sütü, bir evin kapı ve penceresi gibi.

Mülkiyetin sağladığı yetkiler: Kullanma yetkisi; malik, kanun sınırları içinde kalmak şartıyla mülkiyetinde olan şeyi dilediği şekilde kullanabilir. Mesela, bir binaya sahip olan kimse, bu binada kendisi veya akrabalarıyla birlikte oturabilir, kiraya verebilir, boş bırakabilir.

Tasarruf yetkisi; malike, mülkiyete konu olan şeyin geleceğini tayin etme hakkını verir. Mesela, malik, malını bağışlayabilir, satabilir, trampa veya vasiyet edebilir.

Faydalanma yetkisi; malik, mülkiyete konu olan şeyden dilediği gibi faydalanabilir. Mesela, malik, tarlasına istediği mahsulü ekebilir, parasını borç verebilir, harcayabilir veya bir şirketin hisse senedini satın alarak ortak olabilir.

Mülkiyetin sahibine yüklediği sorumluluk ve kısıtlamalar: İyi niyette kaidelerine uygun kullanma; malik, mülkiyet hakkını iyi niyet kaidelerine uygun olarak kullanmaya mecburdur. Mülkiyet hakkının başkasına zarar vermek maksadıyla kullanılmasını, kanun himaye etmez. Mesela kanun, mülk sahibinin, komşularının deniz manzarasını kapatacak şekilde, bahçe duvarlarını 8-10 m yükseklikte inşa etmesini, mahalle arasında bir marangoz atölyesinin, aşırı gürültü çıkartarak mahalle sakinlerini rahatsız etmesini korumaz. Çünkü bu fiiller mülkiyet hakkının kötüye kullanılması sayılmaktadır.

Kanun dairesinde kullanma; malik, mülkiyet hakkını kanunlara uygun olarak kullanmakla mükelleftir. Mesela, mülkiyete konu olan şeyi kullanırken, kamu yararı için düzenlenmiş imar, istimlak ve belediye mevzuatına; yeraltı madenlerini işletmek için maden ve petrol mevzuatına, iktisab ettiği kazançları kullanırken vergi kanunlarına uymak zorundadır.

Mülkiyetin iktisabı iki şekilde olur:

Aslen iktisab: Sahipsiz veya sahibi belli olmayan bir malın iktisabıdır. Gayrimenkullerin aslen iktisabı; sahipsiz araziyi işgal, sahipsiz yerlerde yeni arazi teşekkülü, müruruzaman (zaman aşımı) ile iktisab, lükata (sokakta bulunup alınan mal), sahipsiz malı ihraz, define bulma, hukuki tağyir veya iki malın karışması ve birleşmesi suretiyle olabilir.

Devren iktisab: Sahipli bir malın, sahibinin rızası yani satış, vasiyet, bağış, mahkeme ilamı ile el değiştirmesidir. Bir gayrimenkulün devir işleminin resmi şekilde ve resmi merciler huzurunda yapılması, tapu siciline tescili mecburidir. Yeni malik, tapu tescil işlemleri tamamlanmadıkça, o mal üzerinde devredici tasarruflarda bulunamaz..

Menkul malların devren iktisabı, resmi bir şekle tabi değildir. Taraflar, yazılı veya sözlü olarak devir yapabilirler. Devir işlemi, devir konusu malın, yeni alıcıya teslimiyle kesinleşir.

Gayrimenkul mülkiyeti, arazinin yararlı olacak derecedeki altını ve üstünü de ihtiva eder. Yatay sınırları ise, planda ve yeryüzünde gösterilen işaretlerle tespit edilir.

Mülkiyetin Çeşitleri

Münferid (ferdi) mülkiyet: Bir kimsenin, mülkiyetin konusu, taşınır veya taşınmaz malın bütünü üzerinde tek başına tesis ettiği mülkiyet hakkıdır. Malik, mülkiyetin kendisine sağladığı bütün yetkileri yalnız başına kullanabilir.

Müşterek mülkiyet: Birden çok kimsenin, bir malın tamamı üzerinde, belli miktarda, fakat fiilen taksim edilmemiş hisselere sahip bulunduğu, birlikte mülkiyet şeklidir. Bir malın, birden fazla kişi tarafından satın alınması veya bir malın birçok kimseye bağışlanması suretiyle müşterek mülkiyet doğar. Ölenin varislere bıraktığı mal üzerinde de, terekenin taksiminden önce mirasçıların müşterek mülkiyet hakkı vardır.

İştirak halinde mülkiyet: Kanuni olarak veya bir akit sebebiyle birden çok kimse arasında ortaya çıkan ortak mülkiyet şeklidir. Âdi şirket ve eşler arasındaki mal ortaklığı, iştirak halinde mülkiyete misal gösterilebilir. Bir malik, kendi hissesi üzerinde tasarrufta bulunamadığı gibi, ortak malın tamamı üzerinde de yalnız başına tasarrufta bulunamaz. Mal üzerindeki tasarruflar, ancak, ortakların oybirliği ile mümkün olabilir.

Mülkiyetin korunması: Malik, mülkiyet konusu mala el koyan herhangi bir kimseye karşı istihkak ve tecavüzü men (men-i müdahale) davalarını açmak hakkına sahiptir.

İstihkak davası: Malikin elinden rızası dışında çıkan malın, tekrar malikin eline geçmesini sağlayan davadır. İstihkak davası, zaman aşımına uğramaz. Tecavüzün men’i davası; mülkiyete konu olan şeye yapılan tecavüzün ortadan kaldırılmasını sağlar. Mesela, tarlasındaki mahsulünü zamanı gelince toplamak istiyen bir çiftçiye mani olunması halinde, çiftçi, tecavüzün men’i davasını açabilir. Malikin, uğradığı zararı tazmin ettirmek, mülki makamlardan tecavüzün def’ini istemek hakkı mahfuzdur.

İslam hukukunda mülkiyet hakkı: İslamiyet, mülkiyet hakkına büyük önem vermiştir. İslam alimleri, fıkıh kitaplarında mülkiyetle ilgili birçok meseleyi bütün teferruatıyla bildirmişlerdir. İslam dini, fertlerin satın almak, miras, hediye, sadaka yollarından birisi ve birkaçı vasıtası ile eline geçen malın mülkiyetine sahip olmasına izin vermiş, bu konuda bir sınırlama da getirmemiştir. Ancak bunların, İslamiyetin bu konudaki emir ve yasaklarına uyularak elde edilmesi istenmiştir. Mülkiyet hakkına dokunulmamazlık da esastır. Cebren mala el koymak yasaktır. Türk Medeni Kanunu ile Borçlar Kanunu’nda yer alan hükümlerden bir kısmı Mecelle’den alınmıştır. Medeni Hukukun içinde yer alan konuların toplandığı Mecelle adındaki kitap, İslamiyetin ana kaynağı olan Kur’an-ı kerim ve hadis-i şerif hükümlerinin kanun haline getirilmiş şekli olup, bugün dahi bütün milletlerce kıymeti takdir edilmektedir. Mecelle’de mülkiyetle ilgili hükümlerden bir kısmı şöyledir:

1192-Herkes mülkünü dilediği gibi kullanır. Fakat, başkasının hakkına dokunursa, bu kullanması sınırlanır. Mesela İslamiyette kat mülkiyeti vardır. Fakat, üst kat sahibinin, apartmanın temelinde ve alt kat sahibinin de çatıda hakkı vardır. Birisi, ötekinin izni olmadıkça kendi katını yıkamaz.

1914-Bir arsaya sahip olan, üstündeki boşluğa ve toprağın içine de malik olur. İstediği kadar yüksek bina ve derin kuyu yapabilir.

1200-Bir evin kanalizasyonundan, komşusunun evine sızarak zarar verirse, tamir etmesi lazım olur.

1210-Arada müşterek olan duvarı, biri ötekinin izni olmadıkça yükseltemez ve üzerine bina yapamaz.

1216-Hükümetin emri ile birinin evi satın alınıp yol yapılabilir. Fakat, parası verilmedikçe evi alınamaz.

1248-Mülk sahibi olmak üç yol iledir. Mal, birinin mülkü iken, bey’ (satış) ve hibe gibi bir akit, yani sözleşme ile başkasının mülkü olur. Miras ile akd olmaksızın mülke girer. Sahibi olmayan mubah bir şey, ele geçirmekle mülk olur.

1265-Denizler, büyük göl ve nehirler, şehirlerden uzak sahipsiz arazi ve dağlar, herkese mubahtır. Fakat başkasına zarar vermemek şarttır.

1308-Ortak mülkün tamiri, hisselere göre ortaklaşa yapılır.

1314-Müşterek bir bina yıkılınca, yeniden ortaklaşa yapılmasını istemeyen olursa, buna cebr olunamaz. Arsa taksim edilir.

1315-Apartman yıkılınca herkes kendi katını yaptırır. Alttaki yaptırmazsa, üsttekiler, hakimin izniyle hepsini yaptırıp, alttaki hissesini verinceye kadar, katını kullanamaz.


2-)MÜLKİYET



Mübah bir şeyi ele geçirme ve onun üzerinde tek başına söz sahibi olma gücü; tasarrufa konu olan şey üzerinde sırf sahibine ait olmak üzere tasarruf yetki ve iktidarı, yahut tasarrufa konu olan şey üzerinde tasarrufta bulunabilmek üzere hukuk düzenince tanınan bir yetki ve iktidar anlamında bir fıkıh terimi. Arapça "milk" mastarından bir isimdir.

Mülkiyetin ihraz ve ihtisas terimleriyle yakın ilişkisi vardır. Mübah bir şeyin, ihtiyaç sırasında yararlanılmak üzere elde edilmesine "ihraz" denir. Suyun kaba alınması veya av hayvanının yakalanması gibi... İhraz edilen şeyin sırf ihraz edene ait kılınmasına da "ihtisas" denir. İşte ihraz ve ihtisas işlemleri sonucunda eşya ile kişi arasında meydana gelen hak ve yetki ilişkisine "mülkiyet" adı verilmiştir. Klasik İslam hukuku kaynaklarında "mülkiyet" terimine rastlanmaz. Bunun yerine "milk" teriminin kullanıldığı görülür. "Mülkiyet" daha çok son devir araştırma eserlerinde kullanılmıştır (bk. M. ez-Zeka, el-Fıkhu'l İslami fı Sevbihi'l-Cedid, Dımaşk 1384/1964, III, 257).

İslam hukukuna göre mülkiyet hakkı sırf maddi eşya ile sınırlı tutulmamıştır. Maddi bir mal olan arsa, tarla, ev veya bir hayvan mülkiyete konu olduğu gibi; evde oturma, hayvana binme gibi yararlanmalar ve geçit hakkı gibi irtifak hakları da mülkiyet kapsamına girebilmektedir. Eğer bir maddi eşya aynıyla yararlanma ve haklarıyla birlikte bir kimseye ait bulunursa buna tam mülkiyet ayn'a ait mülkiyet hakkı birisine, yararlanma hakkı başkasına ait olursa böyle bir mülkiyete de "eksik mülkiyet" denir. Mesela miri arazi uygulamalarında görüldüğü gibi toprağın kuru mülkiyeti (rakabe) devletin, ekip-biçme hakkı köylülerin olmak üzere kurulan bir mülkiyet ilişkisi eksik mülkiyettir (es-Serahsi, el-Mebsut, Beyrut 1331, XI, 50; İbn Nüceym, el-Efbah ve'n-Nezair (Hamevi Şerhi ile), İstanbul 1257, II, 202 vd.).

Eksik mülkiyet bir rakabe mülkiyeti ise er geç tam mülkiyete dönüşür. Bir yararlanma mülkiyeti ise, o takdirde ya sürenin sona ermesi halinde veya bu hakkın sahibinin ölümüyle sona erer. Mesela kendisine bir gayri menkulün menfaati vasiyet edilen kimse ölünce veya kira akdinin süresi bitince yararlanma hakkı da sona ermiş olur.

Böylece İslam hukuku mülkiyet hakkını maddi eşya yanında yararlanmaya ve bazı hakları da kapsayacak şekilde mülkiyet kavramı ile ilgili olarak doğu ve batı hukukçularının uzun tecrübe ve tartışmalar sonucunda ulaştıkları teorileri çok erken tarihlerde, daha 7. ve 8. M. yüzyıllarda ortaya koymuşlardır.

Kıt'a Avrupası mülkiyet kavramını Roma Hukukuna sadık kalarak taşınır ve taşınmaz mallara intisar ettirirken; Anglo-Sakson hukuku, mülkiyeti tarif etmekten kaçınmış, bunun haklar, yükümlülükler ve davranış biçimlerinden ibaret olduğunu belirtmekle yetinmiştir. Bu yüzden alacak hakkını, ipoteğin doğurduğu hakkı, bir şirketteki hisse senedini, patent hakkını ve fikri eserleri hak kavramı içne alarak bu kavrama sosyal ve ekonomik işlerlik kazandırmıştır. Buna göre, bu son hukuk sistemi ile İslam hukukunun mülkiyet kavramını değerlendirmesi arasında benzerlik olduğu söylenebilir.

İslam'ın çıkışı sırasında Hicaz yöresinde bazı mülkiyet edinme yolları vardı. İslam bunları kaldırmış ya da bazı sınırlamalar getirmiştir. Bunları şu başlıklar altında toplayabiliriz:

1) Hima:

Cahiliye devrinde, nüfuzlu bir kişi hayvanları için otlak bir yeri seçer, köpek sesinin ulaşabileceği kadar çevreyi belirler, orasını kendi korusu haline getirirdi. Başkası buraya hayvanını sokamaz, fakat o, diğer yerlerden de yararlanırdı.

Hz. Peygamber; "Kişilerin koru (hima) hakkı yoktur. Ancak Allah ve Rasulünün koru hakkı vardır" (Buhari, Cihad, 136, Müsakat, 11; İbn Hanbel, Müsned, IV, 38, 71, 73) buyurarak koru'ya ilişkin düzenleme yetkisini İslam devletine verdi.

2) Mirba (başkan payı):

Cahiliye devrinde başkan savaştan elde edilen ganimetin dörtte birini ve buna ek olarak tüm ganimetin içinden beğendiklerini alırdı. Yine yolda ele geçirilenler ve bölüştürülmesi mümkün olmayan ganimet fazlası şeyleri de başkan alırdı. İslam ganimetlerle ilgili bir dizi düzenlemeler getirerek bu konudaki statüyü belirledi (bk. Buhari, Teyemmüm, 1, Salat, 56, Humus, 8; Müslim, Zühd, 16, Mesacid, 513; Ebu Davud, Cihad, 121; Tirmizi, Enfal Suresi Tefsiri, 8: el-Kasani, a.g.e., VIII, 116 vd.; Kurtubi, Tefsir, VIII, 13 vd.).

Bu düzenlemeye göre, ganimetin beşte biri kamu ihtiyaçlarına ayrılır, beşte dördü de gazilere bölüştürülür.

3) Muahat (kardeşleştirme):

Allah'ın elçisi M. 622 yılında Mekke'den Medine'ye hicret sonucunda evini barkını Mekke'de bırakan Muhacirlerle Medineli Ensarı kardeşleştirdi. Ensar, mallarının yarısını Muhacirlere mülk olarak vermek istemişse de Allah'ın elçisi, toprağı ekip biçmede ürünü paylaşmak üzere ortakçılık tavsiye etti. Bu uygulama Hayber veya Fedek arazilerinin müslümanların eline geçmesine kadar sürdü. Bu yeni fethedilen topraklardan Mühacirlere ganimet verilmesi üzerine, Ensar kardeşlerinin yarıcılıkla işledikleri bağ, bahçe veya arazilerini geri verdiler (Tecrid-i Sarih Tercemesi, VII, 75, 147, VIII, 55).

4) Fey:

Fey, mülkiyeti kamuya ait gelir demektir. Silah zoru ile değil de antlaşma ve benzeri yollarla müslümanların eline geçen topraklara fey' hükümleri uygulanmıştır. Bu uygulama el-Haşr Suresi'nin 6-10. ayetlerinde açıklanmıştır. Buna göre, Kur'an-ı Kerim'de fey adı altında toplanan gelirlerin tamamı ile ganimet gelirlerinin beşte biri, sonuç olarak, Allah'a, Rasulüne, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara tahsis edilmiştir. Bu durum, bu gelirlerin kamu mülkiyeti niteliğinde olduğunu gösterir. Böylece özel mülkiyet yanında bir de kamu mülkiyeti söz konusu olur.

Özel mülkiyet-kamu mülkiyeti ikilemi:

Kur'an-ı Kerimde bu iki çeşit mülkiyeti düzenleyen hükümler vardır.

1) Özel mülkiyete ilişkin olarak:

Zekat, mali bir ibadet olarak emredilmiştir. Bu ibadetle yükümlü olmanın şartı bir mala malik olmaktır (bk. el-Bakara, 2/3; el-Mearic, 70/25; ez-Zariyat, 51/19; et-Tevbe, 9/103).

Miras hükümlerinin uygulanması, ölenin bir malvarlığının bulunmasına bağlıdır (bk. en-Nisa, 4/7, 11, 12, 172).

Yine Kur'an'da ticaret ve mali konuları düzenleyen hükümler de özel mülkiyetin varlığını gerekli kılar (bk. el-Bakara, 2/188, 275, 282, 283; en-Nisa, 4/29).

2) Kur'an'da kamu mülkiyeti:

Ganimet mallarının beşte birinin Allah ve Rasulüne ayrılması bu kısma kamu mülkiyeti niteliği kazandırır. Burada mülkün Allah Teala'ya izafesi İslam toplumu adınadır. Sarf yerleri olan "yetim", "yoksul" ve "yolda kalınış"lar aynı zamanda zekata da hak kazanan sınıflardandır. Ganimette dağıtım dışı tutularak kamuya mal edilen bu mallar, Allah'ın emrettiği şekilde hak sahiplerine devlet eliyle dağıtılmış olur (el-Kasani, a.g.e., VII, 124, VIII, 13, 14).

İslam'da toprak mülkiyeti özel mülkiyete de kamu mülkiyetine de konu olabilir, İslam devleti toprakla ilgili düzenlemeler yapabilir. Özellikle toprağı mülk edinme, kullanma ve miri arazi ile ilgili tasarruflara devlet tarafından bir takım sınırlamalar getirilebilir.

Mülk edinme yolları:

1) İşgal:

Bu yalnız mülkü elde etme yolu değil; aynı zamanda mülkiyet hakkının kaynağı olarak kabul edilir. İslam hukukuna göre, mülkiyet hakkı için menkullerde işgal yeterli iken, gayri menkullerde ihya şartı da gereklidir. İhya; sahipsiz arazinin zeminini temizlemek, su ulaştırmak veya kazıp taşını ayıklamak gibi işlemlerle gerçekleşir. Mecelle, ihya yoluyla elde edilecek arazi için şu şartları öngörür: a) Kimsenin mülkü olmayacak, b) Kasaba veya köyün mer'a veya baltalığı olmayacak, c) Kasaba veya köyden yüksek sesle bağırıldığında sesin ulaşmayacağı kadar uzakta bulunacak (Mecelle, madde, 1270).

İslam hukuku gasp ve zaman aşımını mülkiyeti kazandırıcı bir yol olarak kabul etmemiştir. Klasik fıkıh kaynaklarında rastlanan 10, I5 veya 30 yıllık zaman aşımı süreleri sadece kaza açısından yani dünya hukuku bakımından mahkeme nezdinde hak talep edilip edilemeyeceğini belirleyen sürelerdir (İbnü'l-Hümam, (İbn Kevder) Netaic, VIII, 281 vd.; Fahri Demir, İslam Hukukunda Mülkiyet ve Servet Dağılımı, 1981 Ankara, s. 176, 177).

2) Emek.

İhraz ve ihya fiilleri emek olarak değerlendirilebilirse de, mülkün mücerred bu işlemlerin bedeli olmadığı da açıktır. Mesela; 50 dönümlük değerli bir araziye ilk işgal ve on günlük bir ihya çalışması sonucu malik olan bir kimse, bu araziye on günlük emeği karşılığında malik olmuş sayılmaz. İslam, diğer hukuk sistemlerinde bulunmayan ve çalışmasının ve emeğinin karşılığı olarak kişiyi mülk sahibi kılan bir usulü getirmiştir. Bu da "mudarabe" yöntemidir.

Müdarabe emek-sermaye ortaklığıdır. Bu ortaklıkta başkasının sermayesini işleten kimse, sırf emeği karşılığında kardan anlaşmaya göre pay alır. Maddi zarara sadece sermayedar. katlanırken; emek sahibinin zarara katlanması, yalnızca emeğinin boşa gitmesi şeklinde olur. Mudarabe, İslam bankacılığının da esasını teşkil eder (bk. "Müdarabe" maddesi).

3) Diğer mülkiyet kazanma yolları:

Bir çoğu emeğe veya sermaye riskine dayanan başka iktisap yolları da vardır.

Ziraat, ticaret, san'at ve mübah şeyleri ihraz şahsi emek ve gayret olmaksızın, mülkiyetin kazanılma yollarındandır. Nafaka, miras, sadaka, zekat, hibe ve mükafat alma gibi emek unsuru bulunmayan yollarla da mülk edinilir. Ganimet, diyet, ikta', lukata, mehir ve muhalea bedeli de emeksiz mülk edinmeye örnek verilebilir (Fahri Demir, a.g.e., 180 vd.).

Toprak mülkiyetinin kazanılması:

Toprağın hem kamu, hem de özel mülke konu olabileceğini yukarıda belirtmiştik. İslam, toprak mülkiyetinin kazanılabilmesi için şu esasları getirmiştir.

1) İlk işgal ve ihya: Diğer mübah şeylere malik olabilmek için meşru zilyedlik (ihraz) yeterli iken, toprak mülkiyetinde buna ihya şartı da eklenmiştir. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Henüz hiç kimsenin eline geçmemiş bulunan bir şey, onu ilk ele geçiren kimseye ait olur" (Ebu Davud, İmare, 36). Bu hadisi duyan sahabilerin araziye dağılarak işgal etmek istedikleri toprak parçalarını adımlayıp işaretlemeye başladıkları nakledilir. Başka bir hadiste ise ihya şartı açıklanır: "Kim ölü bir toprağı ihya ederse, bu toprak onun olur. Haksız verilen emek için bir hak yoktur" (Buhari, Hars, 15; Ebu Davud İmare, 37; Tirmizi, Akham, 38; Malik, Muvatta', Akdiye, 26, 27; Darimi, Büyu', 65).

Toprağı işgal edip, ihya etmeksizin uzun süre bekletenlerle ilgili olarak, Allah elçisi şöyle buyurmuştur: "Âd'tan kalma Allah'ın, Rasulünün ve sonra sizindir. Kim ölü araziyi ihya ederse ona sahip olur. Çeviren üç yıl içinde ihya etmemişse, bundan sonra bir hakkı kalmaz" (Ebu Yusuf, el-Harac, Kahire,1396, s. 70). Nitekim mücerred olarak arazi çevirmenin mülkiyet ifade etmeyeceğini ve bunun belli süre içinde ihya edilmesi gerektiğini Hz. Ömer şöyle belirtmiştir: "Ölü araziyi kim ihya ederse onun olur. Çeviren üç yıl içinde ihya etmezse, çevirdiği arazi üzerinde bir hakkı kalmaz" (Ebu Yusuf a.g.e., s. 71). Bu duruma göre, arazinin etrafını çevirmek veya ilk işgalde bulunmak üç yıl süreyle öncelik hakkı vermektedir. Buna üç yıl içinde ihya şartı da eklenirse, toprak üzerinde mülkiyet hakkı doğmaktadır.

2) Koru ve otlak olarak çevirme hakkı yalnız devlete tanınmıştır. "Allah ve Rasulünden başka kimsenin otlak çevirme (hima) hakkı yoktur" (Buhari, Cihad 146; Ebu Davud, İmare, 39) hadisi bunun delilidir. Böylece nüfuzlu kimselerin otlakları çevirip başkalarına ait hayvanların oraya girmesini engellemesi uygulamasına fırsat verilmemiştir.

3) Sulh yoluyla İslam ülkesine katılan topraklar, diğer sahipsiz topraklar gibi Devlet mülkiyetine geçer. Bunlar, gerektiğinde özel şahıslara da dağıtılabilir. Nitekim, Fedek arazisi kendi mülkleri bulunmayan Muhacirlerle, ihtiyaç içindeki Medineli üç Sahabeye taksim edilmiştir (er-Razi, et-Tefsiru'l-Kebir, XXIX, 284-285).

Sulh yoluyla İslam ülkesine katılan veya savaşla fethedildiği halde sahipsiz bulunan topraklar devlet mülkiyetine geçtiğinden, bu topraklar ancak devlet başkanının tahsis etmesi (ikta) ile özel mülkiyete konu olabilir. Devletin şahıslara tahsis edeceği bu topraklar arazinin bulunduğu bölgeye göre öşür veya harac vergisine tabi olur (İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, İstanbul 1306, III, 288). İmam Ebu Yusuf Irak'taki bu çeşit topraklardan söz ederken şunları saymıştır: İran devlet başkanına (Kisra), vezirlere, hanedana ve savaştan önce veya savaş sırasında ölen ya da ülkeyi terk edenlere ait sahipsiz topraklar. Devlet bu çeşit toprakları istediği kimselere ikta etme yetkisine sahiptir (Ebu Yusuf, el-Harac, 62, 63, 64, 65).

4) Savaş yolu ile ele geçirilen toprakların dağıtılması konusu tartışmalıdır.

Hanefilere göre, İslam devlet başkanı fethedilen topraklardan sahipli olanlar hakkında; önceki yöneticilere ait olanların dışında kalanın beşte birini beytülmale ayırdıktan sonra, gazilere dağıtmak veya eski sahiplerinin elinde bırakarak kendilerinden harac almak şıklarından birini tercih edebilir (es-Serahsi, el-Mebsut, Mısır, 1331, X, 15; el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi', 2. baskı, Beyrut,1394/1974, VII, 118; eş-Şevkani, Neylü'l-Evtar, VIII, 16-17; Ebu Yusuf, a.g.e., s. 68-69). Hz. Ömer'in Irak ve Suriye toprakları üzerindeki uygulaması buna örnek gösterilebilir.

İmam Şafii'ye göre, devlet başkanı savaş yolu ile fethedilen beldenin işlenen veya değerli olan topraklarını, diğer ganimet malları gibi, beşte bir beytülmal hissesi ayrıldıktan sonra gazilere dağıtmak zorundadır. Ancak, gazilerin haklarından ferağat etmeleri halinde bu topraklar devlete kalabilir (eş-Şafii, el-Ümm, III, 181; eş-Şevkani, a.g.e., VIII, 14-17; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, VI, 328).

İmam Malik'e göre, fethedilen arazi prensip olarak dağıtılmaz. Bütün müslümanlar lehine vakıf gibidir. Ancak İslam devlet başkanı bu arazilerin dağıtılmasında toplum yararı görürse dağıtmak yoluna da gidebilir (Malik, el-Müdevvene, III, 26, 27; el-Muvatta, II, 470; İbnü'l-Hümam, a.g.e., VI, 32).

Ahmed b. Hanbel'e göre ise, İslam devlet başkanı fethedilen yer toprakları ile ilgili olarak, müslümanların yararını gözetmek şartıyla, seçimlik hakkına sahiptir. İslam toplumu adına vakfetmek, beşte biri ayırdıktan sonra dağıtmak, kısmen dağıtmak şıklarından birisini tercih edebilir. Nitekim, Rasulullah (s.a.s) her üçünü de yapmıştır. Benu Kurayza ve Benu Nadir arazini dağıtmış, Mekke arazisini dağıtmamış, Hayber topraklarını ise kısmen dağıtmıştır (İbnü'l-Hümam, a.g.e., VI, 32; eş-Şevkani, a.g.e., VIII,14-17; Fahri Demir, a.g.e., s. 202 vd.).

5) Madenlerin mülkiyeti: İslam hukukuna göre, maden mülkiyetini; istihsal edilen maden ve kaynağındaki maden rezervi olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.

İstihsal edilen maden, cinsi ne olursa olsun su, ot, ateş gibi mübah mallardan olup, prensip olarak bulana, yani üretene ait olur. Bir pınardan alınan su alana ait olduğu gibi, madenlerden istihsal edilen de istihsal edene ait olur. Yalnız altın, gümüş, demir, bakır ve kurşun gibi erime özelliği taşıyan madenler, ganimetlerde olduğu gibi beşte bir vergiye tabidir. İmam Malik'e göre, böyle bir maden kolaylıkla çıkarılmışsa vergi beşte bir olurken, masraflı bir üretim yapılmışsa vergi oranı kırkta bir olur (es-Serahsi, el-Mebsut, II, 211; Şafii, el-Ümm, II, 42, 43).

Diğer yandan kaynaktaki maden rezervi üzerinde ne yer sahibi ve ne de bulan için bir mülkiyet hakkı doğmaz. Bu yüzden Hanefi, Maliki ve Hanbeli hukukçuları madenlerin rakabe mülkiyeti olarak hiç kimseye ikta edilemeyeceğini ve bunların herkesin ortak bulunduğu mübah mallardan olduğunu belirtmişlerdir. Hatta Haneti hukukçusu es-Serahsi, ikta için daha açık örnekler vermektedir: "Bir kimse, devletin kendisine ikta yoluyla işletme imtiyazı verdiği bir maden ocağında işçi çalıştırsa, ocaktan maden çıksın veya çıkmasın işçinin ücretini yüklendiği için, istihsal edilen maden işverenin olur. İstihsal ettiği madenin ise beşte birinden az olmamak üzere, devlet ile anlaştıkları oranda vergi verir. Bu kişinin yanında iş akdi yapmaksızın başka birisi kendi başına çalışsa, istihsal ettiği madenin beşte dördü bu kişinin olur. Çünkü maden, ikta edilmekle kişinin mülkiyetine geçmez. Kaynaktaki maden rezervi hadiste bildirilen su, ot ve ateş gibi ortak mübahlardandır" (es-Serahsi, a.g.e., II, 212, 217; Malik, el-Müdevvene, V, 51, VI, 192-193; İbn Kudame, el-Muğni, VI, 158),

Maden rezervlerinin özel mülk edinilememesi prensibinin kaynağı, ortak mübahlarla (su, ot, ateş) ilgili hadis ve Hz. Peygamber'in tuzluk iktama ait şu hadisidir: "Ebyad b. Hammal'dan nakledildiğine göre, bu zat Hz. Peygamber'i ziyaret ederek yerini belirttiği tuzluğun kendisine ikta edilmesini istemiş ve Hz. Peygamber de ikta etmişti. Tam oradan ayrılacağı sırada, orada bulunanlardan birisi, Hz. Peygamber'e; "Neyi ikta ettiğinizi biliyor musunuz, ya Rasülullah? Siz ona sanki bir kaynak su ikta etmiş oldunuz" demiştir. Ravi Ebyad bunun üzerine o ikta, Hz. Peygamber'in geri aldığını ilave etmiştir" (Ebu Davud, İmare, 36; Tirmizi, Ahkam, 39; İbn Mace, Ruhun, h. no: 2475).

Sonuç olarak İslam hukukuna göre, maden mülkiyeti ne "mütemmim cüz", ne "sahipsiz mal" ve ne de "devlet mülkiyeti" niteliği taşımaz. Madenler kamu karakterli mübah ve beşte biri toplumun, beşte dördü, bulup işletenin olmak üzere temelde ortak mübahlardandır.

Hamdi DÖNDÜREN


3-)İslam hukukunda devlete, cemiyetlere ve ferdlere mülkiyet hakkı tanınmıştır. Fakat mülk edinirken, haram yollara baş vurmak, başkalarının haklarına tecavüz etmek, zayıfları ezmek, kesin olarak yasaktır. İslamiyet, mülkiyet hakkını tanımakla beraber, insanların bu konuda hırslı olmalarını da istemez. Çünkü Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve selem; "Dünya sevgisi bütün kötülüklerin anasıdır" buyurmuştur. (Seyyid Abdülhakim Arvasi)


4-)(Ownershıp) Sahiplenme,
mülk edinme. Belirli bir nesne, taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde sahibine
kullanma, yararlanma vb. her türlü tasarrufta bulunabilme yetkisi veren ayni
hak.


5-)İyelik, sahiplik.


6-)Kendisinin olan bir şeyi yasa çerçevesinde istediği gibi kullanabilme hakkı.


7-)Bk. yapım iyeliğini sınırlama


8-)Bk. iyelik


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Ownership.
İngilizcesi İngilizce
Freehold.
İngilizcesi İngilizce
Property.
İngilizcesi İngilizce
Possession.
İngilizcesi İngilizce
Proprietorship.

  • benim bir Mülkiyetim var
  • Benim adımda Mülkiyet

Sizde içinde Mülkiyet kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Mülkiyet kelimesi anlamı 669 defa okunmuştur. [239313] Mülkiyet kelime anlamı, Mülkiyet nedir, Mülkiyet ne demek, Mülkiyet sözlük anlamı

Paylaş