Namık Kemal Kimdir ?

Namık Kemal Biyografisi

Namık Kemal Kimdir ? Biyografisi, Hayatı, Eşi, Nereli, Kaç Yaşında, Öldü mü ?

Namık Kemal : Tanzimat edebiyatının meşhur gazeteci, siyâsetçi, şâir ve yazarı. 21 Aralık 1840’ta Tekirdağ’da doğdu. 1889’da mutasarrıflık yaptığı Sakız Adasında öldü. Bolayır’a gömüldü. Yenişehirli Mustafa Âsım Beyin oğlu, Râtib bin Osman Paşanın torunudur. Anası Fatma Zehra hanım, Arnavuddur.

Küçük yaşta anasını kaybetti. Çocukluk ve ilk gençlik çağı, anasının babası Abdüllatif Paşanın yanında geçti. Abdüllatif Paşa, kaymakam ve vâli olarak devamlı dolaştığı için, dedesinin yanında kalan Nâmık Kemâl, düzenli bir öğretim görmedi. Önce husûsî dersler aldı. Daha sonra kendi kendini yetiştirmeye çalıştı. Dedesiyle 12 yaşında, önce Kars’a, bir yıl sonra da Sofya’ya gitti. 18 yaşına kadar burada kaldı. İlk şiirlerini burada yazdı. Tasavvufla ilgilendi. Evlenmesi de burada oldu.

1858’de İstanbul’a geldi. Divan Edebiyatı geleneğini devam ettiren şâirlerle tanıştı. Leskofçalı Gâlib Beyle yakın dostluk kurdu, ondan etkilendi. Bu etki, divan tarzı şiirlerinde, hayâtının sonuna kadar sürdü. 1861’de aynı şâirin başkanlığında kurulmuş olan, Encümen-i şuarâda yer aldı. 1862’de Terceme odasına girdi. Burada, batı hayranı kimselerle tanıştı.

Fransızca öğrenmeye ve Tasvir-i Efkâr’da yazılar yazmaya başladı. Şinâsi Paris’e gidince, Tasvir-i Efkâr’ı Nâmık Kemâl’e bıraktı. Nâmık Kemâl, gazetecilikle berâber siyâsete de atılmış oldu. Gerek iç ve dış olaylar hakkındaki sert, olumsuz tenkit yazıları; gerekse Jön Türkler veya Genç Osmanlılar diye bilinen gizli ihtilâl cemiyetine üye olması, hükümeti harekete geçirdi. Gazetesi kapatılan yazar, Erzurum vâli muavinliğine tâyin edildiyse de oraya gitmedi.

Mısırlı Prens Mustafa Fâzıl Paşa, Avrupa’da Jön Türkleri destekleyeceğini bildirince Nâmık Kemâl, Ziyâ Paşa, Ali Süâvi ve diğerleriyle berâber Paris’e kaçtı. Bunlar önce Paris’te Muhbir, sonra Londra’da Hürriyet’i çıkararak yurtdışından hükümete muhâlefete devam ettiler.

1870’te İstanbul’a dönünce, arkadaşlarıyla İbret gazetesini çıkarmağa başladı. Az sonra İbret kapatıldı ve mutasarrıf olarak Gelibolu’ya gönderildi. Kısa zamanda azledildi. Tekrar İstanbul’a dönerek İbret’in başına geçti. Gazete tekrar kapatılınca tiyatro ile ilgilenmeğe başladı. Güllü Agop’un Gedikpaşa’daki tiyatrosunda, 1 Nisan 1873 gecesi oynanan Vatan Yahut Silistre piyesinde çıkan siyâsî olaylar neticesi İbret gazetesi bir daha çıkmamak üzere kapatıldı.

Nâmık Kemâl, Kıbrıs Magosa’da ikâmete mecbur edildi. Burada 38 ay kaldı. Abdülazîz Hanın tahttan indirilmesi üzerine, siyâsî mahkûmlar için çıkarılan aftan istifâde ederek İstanbul’a döndü. Magosa hayâtı, yazar için rahat ve verimli geçti. Burada serbestçe dolaşabiliyor, dışarısıyla mektuplaşabiliyor, ziyâretçilerini ağırlayabiliyordu. Roman, tiyatro, târih ve tenkide dâir birçok eserini Magosa’da yazdı. Edebî çalışmalara ayıracak en çok zamânı burada bulabildi.

Tahta Beşinci Murâd geçmişti. Yazar 1876’da sürgün dönüşü İstanbul’da bir kahraman gibi karşılandı. İkinci Abdülhamîd Han tahta çıkınca Nâmık Kemâl’i, önce Şurâ-yı devlet üyesi yaptı, sonra Kânûn-i Esâsî’yi hazırlayacak komisyona tâyin etti. Nâmık Kemâl, bir sözünden dolayı suçlu bulunarak, önce altı ay hapis, sonra beş bin kuruş maaşla Midilli Adasında ikâmete mecbur edildi. İki buçuk yıl sonra aynı adaya mutasarrıf yapıldı. Buradan Rodos (1884-1887), daha sonra da Sakız mutasarrıflığına tâyin edildi. Bir pazar günü orada öldü. Vasiyeti gereği, mezarı Bolayır’dadır.

Nâmık Kemâl, Osmanlı Devletinin son devresinde yaşadı. Tanzimat prensiplerini Osmanlı Devleti için kurtuluş reçetesi olarak gören batı kültürü hayranı Şinâsi, Ziyâ Paşa gibi yazarlarla beraber bu prensipleri savundu; bunların yerleşmesine ve yayılmasına çalıştı. Heyecanlı, kavgacı mizacı, akıcı, parlak üslûbu ile, diğer tanzimat yazarlarından daha fazla tanındı. Kendinden sonra gelen yazarları etkiledi. Şinâsi ile tanışıncaya kadar divan tarzında şiirler yazdı; tasavvufa meyletti; siyâsetten uzak durdu.

Fransızca öğrenmesi ve Şinâsi ile tanışması hayâtında bir dönüm noktası oldu. Bu devrede Nâmık Kemâl, kaynağını Fransız ihtilâlinden alan yeni düşüncelerin, edebiyat, siyâset ve sosyal hayatta ateşli bir savunucusu olarak hareketli bir hayat yaşadı. Avrupaî düşüncelerin bayraktârlığını yaptı ve batı yanlısı kimselerin gözünde kahramanlaştı.

Nâmık Kemâl bütün tanzîmat yazarları gibi, ne sistemli bir fikir adamı, ne bir fikir çilesi mahsûlü, kendine mahsus düşünceleri olan bir mütefekkir, ne de büyük bir sanatçıdır. Aslında vatan şâiri oluşu bile ikinci plânda kalır. Hizmet için Erzurum’a gitmeyip yurt dışına kaçması bunun açık bir delîlidir.

Her şeyden önce gazeteci ve politikacıdır. Sonradan öğrendiği Fransızcasıyla batı kültürünü tam mânâsıyla öğrenip hazmetmemiştir. Siyâsî, sosyal ve edebî bir ihtilâlci (devrimci), Avrupa hayranı, bir taklitçidir. Görüşlerinin çoğu 18. yüzyıl Fransız filozoflarından ve romantiklerinden aktarmadır. İlim, fen, teknik ve kültürde gelişme modeli İngiltere; siyâsî yönetim modeli ise Fransız meşrûtî teşkilâtıdır. Siyâsî düşüncelerini gerçekleştirmek için İtalyan Karbonari derneğinin tüzüğü esas alınarak kurulan Jön Türkler veya Genç Osmanlılar isimli gizli ihtilâl cemiyetine girmiş, onun en ileri gelen üyelerinden olmuştur. Zâten, kendisi de tanınmış masonlardandı.

Fransız edebiyatının üstünlüğünü kabul etti. Osmanlı edebiyatı yerine Fransız edebiyatı etkisinde, onun benzeri bir edebiyat kurmağa çalıştı. Bu akımın en şöhretli temsilcisi, öncüsü oldu. Bu yönde bir kadrolaşma hareketine girişti. Genç yazarları bu doğrultuda etkiledi. Fransız edebiyatı tarzında ilk meşhur edebî örnekleri verdi. Bir taraftan yeni fikirleri yaymaya çalışırken, bir taraftan da klâsik (divan) edebiyatına çok şiddetli hücumlarda bulundu. Onu gözden düşürmeğe, yıkmağa çalıştı. Edebiyatı, yeni fikirlerin propaganda aracı olarak kullandı.

“Sanat cemiyet içindir” görüşü eserlerine hâkimdir. Bütün yazılarında gelişme, vatanseverlik, hürriyet, meşrutiyet, siyâsî bağımsızlık, Osmanlıcılık, İslâmcılık, maârif, iktisat, kahramanlık gibi sosyal konular üzerinde durdu. Vatan, millet, milliyet, hürriyet kelimelerini, bugünkü Fransız ihtilâlinden doğmuş mânâlarıyla ilk defâ kullandı. (Eskiden vatan, millet, hürriyet kelimeleri başka manâlarla kullanılırdı. Millet “din, mezhep, bir dine bağlı insan topluluğu”, hür kelimesi ise “azad edilmiş köle” mânâsına gelirdi.) Bir taraftan gazetelerde günlük siyâsî ve sosyal konulardaki görüşlerini işlerken, bir taraftan da aynı konu ve temaları, edebî eserlerde dile getirdi. Bu faaliyetlerin geniş halk kitlelerinde etkili olabilmesi için, diğer tanzimat yazarlarıyla berâber dil ve ifadenin sadeleşmesine gayret etti.

Şiirin yanısıra tenkit, biyografi, tiyatro, roman, târih ve makale türlerinde eserler verdi. Eserlerinin sayısı yirmi civarındadır. Eserlerinde, bilhassa şiirlerinde, şekil olarak pek bir yenilik olmamakla berâber muhtevâ (konu ve tema) değişiklikleri yaptı. Genelde aruz veznini, sâdece bir iki şiirinde ise hece veznini kullandı. Fakat genç yazarlara hece veznini ve yeni nazım şekilleri kullanmağı tavsiye etti. Şâir olarak asıl başarısı, divan tarzında yazdığı şiirlerdedir. Bunlar, kendinden sonra kitap şeklinde yayınlandı.

Edebî tenkitlerinde kavgacı bir mizaca sâhiptir. Tenkitleri, yapıcı bir tenkit anlayışından uzaktır. Bunları, eskiyi kötüleme ve yenilik taraftarlarını müdafaa için kaleme almıştır. Tahrib-i Harâbât ve Tâkib, Ziyâ Paşanın Harâbât’ını tenkit için, Magosa’da iken yazılmıştır. İrfan Paşaya Mektub, Renan Müdafaanâmesi, Ernest Renan’ın İslâmiyet ve Maarif konulu konferansına reddiyedir.

Nâmık Kemâl, İntibah yâhut Sergüzeşt-i Ali Bey (Son Pişmanlık) ve Cezmi ismiyle iki roman yazdı. Dil, ifâde ve teknik yönden birçok noksanlıklar taşıyan bu eserlerin tek özelliği, o devirde yazılan romanlardan daha başarılı olmasıdır.

Tiyatroyu yeni fikirlerini yaymak için iyi bir vâsıta kabul eden yazar, altı tiyatro eseri yazdı. Bunlardan ençok tutulan Vatan Yahut Silistre’de vatanseverlik temasını işledi. Konusunu târihten alan Celâleddin Harzemşâh piyesinin yanısıra, âile içi problemlerin işlendiği Karabela, Âkif Bey ve Zavallı Çocuk piyeslerinde ise sosyal konuları dile getirdi. Gülnihâl piyesinin konusu siyâsîdir. Nâmık Kemâl, diğer tanzimat yazarlarıyla birlikte, âile ve evlenme konusunda mevcut bâzı âdetleri eserlerinde tenkit ettiler.

Nâmık Kemâl, Avrupa karşısında düştüğü aşağılık kompleksinin etkisiyle, konusunu eski şanlı devir ve târihî şahıslardan alan, târihî ve biyografik eserler kaleme alarak tesellî bulmaya çalıştı. Devr-i İstîlâ’sı, Selâhaddin Eyyûbî, Fâtih, SultanSelim adlı monografilerini topladığı Evrâk-ı Perişan, Tiryâki Hasan Paşayı anlatan Kanije eseri bunlardandır. Çeşitli makâle ve mektupları da vardır. Bunların bir kısmı toplanarak sonradan yayınlanmıştır.

Edebî mülahazalar bir kenara bırakılırsa, târihî ve siyâsî bir şahsiyet olarak Nâmık Kemâl, dâimâ his ve heyecanlarına mağlûp, çabuk kandırılabilen, neye inanıp bağlanacağını tam kestirememiş şöhret ve kahramanlık arzularıyla dolu bir insandır. Dostluğunda ve düşmanlığında sebatı yoktur. Şiirlerinde, devlet hizmetinde çalışmayı, insafsız bir avcıya köpeklik yapmaya benzeterek, en tantanalı bir dil ve üslûpla kötülemesine rağmen devlet adamlarının, Osmanlı Sultanlarının ufak iltifat ve ihsanları karşısında her şeyi unutur, kendisiyle birlik olanları jurnal eder. İkinci Abdülhamîd Hana yazdığı çok aşırı saygı ve bağlılık ifâdeleriyle dolu mektupları, Başbakanlık Osmanlı Arşivinde mevcuttur.

Nâmık Kemâl’e Hürriyet şairi adını verenler, Nâmık Kemâl’in yolundan gidilerek elde edilen hürriyetlerle, Osmanlı Devletinin yıkılıp toprakları üzerinde birçok yeni devletler kurulduğunu, Türk Milletine ise yalnızca bir Anadolu kaldığını acı acı görmüşlerdir.


Namık Kemal : Namık Kemal (21.12.1840)- (1888) şair, yazar
21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ'da doğdu. Asıl adı Mehmed Kemal'dir. Namık adını ona şair Eşref Paşa verdi. Babası, II. Abdülhamid döneminde müneccimbaşılık yapan Mustafa Asım Bey'dir. Annesini küçük yaşta yitirDi. Çocukluğunu dedesi Abdüllatif Paşa'nın yanında, Rumeli ve Anadolu'nun çeşitli kentlerinde geçirdi. Bu yüzden özel öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. 18 yaşlarında İstanbul'a babasının yanına döndü.
1863 yılında Babıali Tercüme Odası'na katip oldu. Dört yıl çalıştığı bu görev sırasında, dönemin önemli sanatçılarıyla tanışma fırsatı buldu. 1865 yılında 'İttifak-ı Hamiyet' adlı gizli derneğe katıldı. Dernek daha sonra 'Yeni Osmanlılar Cemiyeti' adını aldı. Tasvir-i Efkar gazetesinde hükümeti eleştiren yazılar yazdı. Gazete, 1867 yılında kapatıldı. Namık Kemal de İstanbul'dan uzaklaştırılmak için Erzurum'a vali muavini olarak atandı. Bu göreve gitmeyi çeşitli engeller çıkarıp erteledi. Mustafa Fazıl Paşa'nın çağrısı üzerine Ziya Paşa'yla birlikte Paris'e kaçtı. Bir süre sonra Londra'ya geçerek Mustafa Fazıl Paşa'nın maddi desteğiyle Ali Suavi'nin 'Yeni Osmanlılar' adına çıkardığı Muhbir gazetesinde yazmaya başladı. Ali Suavi'yle anlaşamayınca 'Muhbir'den ayrıldı. 1868 yılında gene Mustafa Fazıl Paşa'nın desteğiyle 'Hürriyet' adı altında başka bir gazete çıkardı. Çeşitli anlaşmazlıklar sonucu, Avrupa'da desteksiz kaldı. 1870 yılında Zaptiye Nazırı Hüsnü Paşa'nın çağrısı üzerine İstanbul'a döndü. Nuri, Reşat ve Ebüzziya Tevfik'le birlikte 1872'de 'İbret' gazetesini kiraladı. Aynı yıl bir yazısı üzerine gazete dört ay süreyle kapatıldı. Gelibolu Mutasarrıflığı'na atandı. Yazdığı 'Vatan Yahut Silistire' oyunu, 1873 yılında Gedikpaşa Tiyatrosu'nda sahnelendi. Oyunu seyreden halk, çıktıktan sonra olaylara neden oldu. Bu olayı, 'İbret' gazetesi yazdı. Namık Kemal bir çok arkadaşıyla birlikte tutuklandı. Bu kez kalebentlikle Magosa'ya sürgüne gönderildi.
1876 yılında I.Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'a döndü. Şura-yı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. Kanuni Esasi'yi (Anayasa) hazırlayan kurulda görev aldı. 1877 Osmanlı-Rus Savaşı çıkınca II. Abdülhamid Han'ın Meclis-i Mebusan'ı kapatması üzerine tutuklandı. Beş ay kadar tutuklu kaldıktan sonra Midilli Adası'na sürüldü. 1879'da Midilli Mutasarrıfı oldu. Aynı görevle 1884'te Rodos, 1887'de Sakız Adası'na gönderildi. 2 Aralık 1888'de Sakız Adası'nda öldü. Gelibolu Bolayır'da gömüldü.

Şiirlerinin Özellikleri
Namık Kemal ilk şiirlerini çocuk denecek yaşlarda yazmaya başlamıştır. İstanbul'a geldikten sonra eski ve yeni kuşaktan şairlerin bir araya gelerek kurdukları Encümen-i Şuârâ'ya ve kimi Divan şairlerine nazireler yazmıştır. Şinasi'yle tanışıncaya kadar, şiirlerinde tasavvuf etkileri görülür. Bu dönemde özellikle Yenişehirli Avni, Leskofçalı Galib gibi şairlerden etkilenmiştir. Şinasi'yle tanışmasından sonra şiirlerindeki içerik de değişmiştir. Günlük konuşma dilinden alıntıların yanı sıra, o zamana kadar geleneksel Türk şiirinde görülmemiş olan "hürriyet kavgası", "esaret zinciri", "vatan", "kalb-i millet" gibi yepyeni kavramlarla birlikte, doğrudan doğruya düşüncenin aktarılmasını amaçlayan bir tür "manzum nesir" oluşturmuştur.
Bosna-Hersek Savaşları, 93 Savaşı gibi olayların yarattığı sonuçlar, onun yazdığı vatan şiirlerini etkilemiştir. Bu şiirlerin en tanınmışları arasında "Vâveyla", "Vatan Mersiyesi", "Vatan Şarkısı" ve "Hürriyet Kasidesi" yer alır. Namık Kemal şiirleriyle şiir tekniğine büyük bir katkıdabulunmuş sayılmazsa da o günler için alışılmamış diri bir sesle konuşmuş olması ve eserlerine kattığı yeni kavramlarla Türk şiirini Divan şiirinin edilgen edasından kurtarmıştır. Bütün bu nitelikler onun Vatan Şairi olarak anılmasına yol açmıştır.
Tiyatro Eserleri
Tiyatro türüne özellikle önem veren Namık Kemal, altı oyun yazmıştır. Bir yurtseverlik ve kahramanlık oyunu olan Vatan Yahut Silistire yalnız ülke için değil, Avrupa'da da ilgi uyandırmış ve beş dile çevrilmiştir.
Magosa'dayken yazdığı Gülnihal'de baskıya ve zulme karşı duyduğu tepkiyi dramatik bir biçimde dile getirmiştir. Oyunun sahnelenmesinde pek çok bölüm çıkarılmıştır.
Namık Kemal yine Magosa'da yazdığı Akif Bey'de, yurtsever bir deniz subayının göreve koştuğu sırada karısının kendisine bağlılık göstermeyişini anlatırken, ahlaki bir yorum da getirir.
Zavallı Çocuk'ta görücü yoluyla evlenmeye karşı çıkar.
On beş perdelik Celaleddin Harzemşah, Namık Kemal'in en beğendiği yapıtı olarak bilinir. Oyun, Moğollar'a karşı İslam dünyasını koruyan Celaleddin Harzemşah'ın kişiliği çevresinde gelişir. Bu eserde Namık Kemal, İslam birliği düşüncesini kapsamlı bir biçimde sergilemiştir.
Romanları
Namık Kemal'in ilk romanı olan İntibah 1876'da yayınlanmıştır. Ruhsal çözümlemelerinin, bir olayı toplumsalve bireysel yönleriyle görmeye çalışmasının yanı sıra, dış dünya betimlemeleriyle de İntibah Türk romanında birbaşlangıç sayılabilir. Eleştirmenler Namık Kemal'in bu romanda yüksek bir edebi düzey tutturamadığı görüşünde birleşirler.
Dört yıl sonra yayımladığı Cezmi, tarihsel bir romandır. Kırım Şehzadesi Adil Giray'ın yaşadığı aşk ve Cezmi'nin onu kurtarmak isterken geçirdiği serüvenlerle gelişen romanda, Namık Kemal'in tam anlamıyla Avrupa Romantizmi'nin etkisinde olduğu izlenir.
Tarih Çalışmaları
Namık Kemal'in yaşamı boyunca ilgi duyduğu alanlardan birisi de tarihtir. Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş ve yükseliş dönemlerini anlattığı Devr-i İstila yayımlandığında büyük ilgi görmüştür.
1872'de çıkan Evrak-ı Parişan'da, Selahaddin Eyyubi, Fatih gibi tarihi kişilikleri, Barika-i Zafer'de İstanbul'un alınışını anlatır. Ahmed Nâfiz takma adıyla yayımladığı Silistire Muhasarası ve Kanije, yine Osmanlı tarihine ilişkin kahramanlık olaylarını ele alan kitaplardır.
Namık Kemal'in, tarih konusunda en kapsamlı çalışması olan Osmanlı Tarihi'nde, Hammer'in etkisinde kaldığı, yapıtın bilimsel olmaktan çok, eğitici değer taşıdığı konusunda görüşler ileri sürülmüştür.
1975'te yayımlanan Büyük İslam Tarihi adlı çalışmasında, İbn Haldun, İbn Rüşd gibi yazarlardan yararlanmış olduğunu belirtmiştir.
Eleştiri
Namık Kemal romanı ve tiyatroyu toplumsal yaşama soktuğu gibi, edebiyat eleştirisini de Türkiye'ye ilk getiren kişilerden biri olmuştur.
En önemli eleştiri eserleri Tahrib-i Harâbât ile Takip'dir. Eleştirilerinde canlı, dolaysız bir üslup kullanmıştır. Tahrib-i Harâbât, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı güldestesine karşı yazılmış sert bir eleştiri niteliğindedir. Takip de yine aynı güldestenin ikinci cildini eleştirir.
Mukaddeme-i Celal eleştirisinde Namık Kemal, Batı edebiyatı ile Doğu edebiyatını karşılaştırmış, tiyatro, roman türleri üstünde durmuştur.
Gazeteciliği
Namık Kemal gazeteci olarak da Türk kültürü içinde önemli bir yer alır. Döneminin hemen hemen bütün yenilik yanlısı ve ilerici gazetelerinde yazmıştır. Siyasal ve toplumsal sorunlardan edebiyat, sanat, dil ve kültür konularına dek çok çeşitli alanlarda yazdığı makalelerin sayısı 500 kadardır. Bunlarda düzyazıdaki üstün yeteneğini ortaya koyduğu kabul edilir.
ESERLERİ:
Oyun:
Vatan Yahut Silistire, 1873 (yeni harflerle, 1940); Zavallı Çocuk, 1873 (yeni harflerle, 1940); Akif Bey, 1874 (yeni harflerle, 1958); Celaleddin Harzemşah, 1885 (yeni harflerle, 1977); Kara Belâ, 1908.
Roman:
İntibah, 1876 (yeni harflerle, 1944); Cezmi, 1880 (yeni harflerle, 1963).
Eleştiri:
Tahrib-i Harâbât, 1885; Takip, 1885; Renan Müdafaanamesi, 1908 (yeni harflerle, 1962); İrfan Paşa'ya Mektup, 1887; Mukaddeme-i Celal, 1888.
Tarih:
Devr-i İstila, 1871; Barika-i Zafer, 1872; Evrak-ı Perişan, 1872 (yeni harflerle, 1973); Kanije, 1874; Silistire Muhasarası, 1874 (yeni harflerle, 1946); Osmanlı Tarihi, (ö.s.), 1889 (yeni harflerle, 3 cilt, 1971-1974); Büyük İslam Tarihi, (ö.s.), 1975.
Çeşitli:
Rüya, 1893; Namık Kemal'in Mektupları, Ö.F. Akün (yay.), 1972.
HAKKINDA YAZILANLAR
1.Peçeye İsyan
Namık Kemal'in Torununun Anıları
(Unveiled)
Selma Ekrem
Anahtar Kitapları Yayınevi
Namık Kemal'i hepimiz tanırız. Tarihle ilgilenenler oğlu Ali Ekrem Bey'i de bilebilir. Oysa torunu Selma Ekrem'i yakın aile çevresi dışında bilen pek az çıkar. Üstelik bu insan, 1923 yılında, 21 yaşında bir genç kızken ABD'ye gitmek zorunda kalmış, 1986'da ölümüne kadar orada yaşamışsa. Bu kitabın yayınlanmasıyla birlikte onu herkes tanıyacak. Çünkü 1930 yılında ABD'de ardarda dört baskı yapan ve büyük övgüler alan anıları tarihsel bir değer taşıyor. Zaman dilimi olarak 1902-1923 tarihleri arasını kapsayan anılar, çocuk ve genç kız gözüyle, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkin gözlemlerini, tanıklıklarını yalın ve akıcı bir dille anlatıyor...
2.Boğaz'daki Aşiret
Mahmut Çetin
Biyografi Net Yayınları
"Boğaz'daki Aşiret" başlığı ister istemez "Boğaz Neresi" ve "Aşiret Kim" sorularını akla getiriyor. Evet Boğaz, bildiğimiz Boğaziçi. Genelde kırsal kesimle alakalı bir kavram olan aşiret kelimesi ise Boğaziçi"nde bir kast oluşturan büyükçe bir ailenin tarihini anlatırken hassaten seçildi. Bir sülale tarihi diyebileceğimiz Boğaz'daki Aşiret yer yer Türk Solu tarihi, yer yer de Batılılaşma Tarihi'nin belirli dönemlerini resmediyor. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların, sanata, ticarete, eğitime, bürokrasiye ve giderek bir yabancılaşma zihniyeti şeklinde hayata nasıl yansıdığı eserdeki ipuçları yardımıyla daha iyi görülecektir zannediyoruz.
Boğaz'daki Aşiret, dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatından oluşur. Eser bu sebeple dört bölüm olmuştur. Aile büyüklerinin asıl isimleri seçilerek de Konstantin'in Çocukarı, Detrois'in Çocukları, Sotori'nin Çocukları, Topal Osman Paşa - Namık Kemal kanadı bölümleri ortaya çıktı. Boğaz'daki Aşiret! şenlikli bir kitap. Ali Fuat Cebesoy'dan Nazım Hikmet'e, Oktay Rifat'tan Refik Erduran'a, Rasih Nuri İleri'den Ali Ekrem Bolayır'a, Zeki Baştımar'dan Sabahattin Ali'ye, Numan Menemencioğlu'ndan Abidin Dino'ya uzanan ilginç akrabalık zinciri.
Polonez, Hırvat, Alman, Macar ve Rum kökenli meşhurların, yerlilerle evliliklerinden oluşan "Boğaz'daki Aşiret"in, batılılaşma tarihinde oynadığı roller...
Kimlerin kimlikleri, Çıldırtan çizelgelerle soyağaçları. Ve dipnotlar! Onlar hiç bu kadar sevimli olmamışlardır.
AİLE TARİHİ
Londra’da tek kişilik Türk lobisi
Milliyet 17 Ekim 2011
Nevsal Elevli Londra
Türk milliyetçiliğinin öncülerinden, Vatan Yahut Silistre’nin yazarı Namık Kemal’in torununun torunu Osman Streater, Londra’da yaşıyor ve yıllardır Türkiye için çalışıyor Streater’in annesi Nermin Hanım, Nazım Hikmet’in şiirlerini ilk kez İngilizce’ye çevirerek mahpushane duvarlarını delen şiirlerin Türkiye sınırlarını aşmasına da katkıda bulunmuş.

Namık Kemal’in torununun torunu, eski Dışişleri Bakanlarından Numan Menemencioğlu’nun yeğeni, AA’nın eski genel müdürlerinden ve Fenerbahçe başkanlarından Muvaffak Bey’in torunu olan Osman Streater Londra’da yaşıyor ve yıllardar Türkiye için çalışıyor.
Osman Streater’in hikâyesi büyük büyük dedesinin Rodos’ta mahkûm yattığı yıllara kadar dayanıyor. Osman Streater’e göre; büyük büyük dedesi Namık Kemal’in, hükümete karşı sözünü esirgemediği için inişli çıkışlı bir hayatı olur. Namık Kemal mahpushanelerinde yattığı Rodos’ta mutasarruf iken hükümet kendisini gözetlemek için Menemenlizade Rıfat Bey’i görevlendirir. Genç Rıfat, kalbini Namık Kemal’in kızı Feride’ye kaptırır. Ünlü şair de izin verince gençler evlenir; Muvaffak ve Numan adlı iki oğulları dünyaya gelir.
Duvarları delen şiirler
Muvaffak’ın da Nermin ve Suzan adlı iki kızı olur. Türkiye’den ABD’ye burslu giden ilk Türk kadınları arasında olan Nermin de İstanbul’da yaşayan İngiliz göçmen aileden Jasper ile evlenir ve 1942’de Osman doğar. Nermin 1931’de Nazım Hikmet ile tanışır. Büyük şairin şiirlerini ilk kez İngilizce’ye çevirerek mahpushane duvarlarını delen şiirlerin Türkiye sınırlarını aşmasına da katkıda bulunur.
Osman’ın baba tarafı, 1864’te İngiltere’den Türkiye ve Avustralya’ya taşınır... İngiliz aile Türkiye’de İngiliz şirketlerinin temsilciliğini yapar. 1912’de Osman’ın babası Jasper İstanbul’da doğar. 1940 yılında baba vatani görevi için İngiliz Hava Kuvvetleri’ne yazılır ve Avrupa’dan Kuzey Afrika’ya savaşlara katılır. Döndüğünde İstanbul’da tanıştığı Nermin ile evlenir ve İstanbul’da bir hayat kurarlar.
Johnson’ın dedesi
Ankara’da doğan ve Ankara’nın ünlü okullarından Ayşe Abla’da ilkokulu bitiren Streater, ortaokulu İngiltere’de yatılı olarak okur. Zaten ailesinin işleri 1961’de kötüye gidince onlar da Londra’ya taşınır. Osman Oxford’da tarih okur ve üniversiteyi bitirdiğinde ünlü tarih hocasının kendisini yönlerdirmesi ile reklamcılık ve halkla ilişkiler dalında çalışmaya başlar. İngiliz öğretmen Kabby ile evlenir.
Osman Streater için okuldaki en büyük sürprizlerden birisi, şimdiki Londra Belediye Başkanı Boris Johnson’ın babası Stanley Johnson ile tanışması olmuş. Streater, Johnson’ın kendisinden dedesi Ali Kemal Bey ile ilgili bilgi almaya çalıştığını, ancak kendisinin bu soruları yanıtlamakta yetersiz kaldığını anlatıyor. Genç Streater, Stanley Johnson’a yardımcı olabilmek adına İstanbul’daki dedesi Muvaffak Menemencioğlu ile irtibat kurmuş ve Stanley’nin merak ettiği soruların yanıtlarını kendisinden istemiş.
“O günden bu yana Stanley’yi arada sırada görürüm, şu aralar da Londra’da komşuyuz” diyen Streater, “Çok değerli önemli bir zattır. Buluşunca her şeyi konuşuruz tabii ama Türkiye’yi pek konuşmayız. Çünkü kendisinin Türkiye ile pek ilişkisi yok ” diyor. Çok kültürlü bir aileden geldiği için İngilizce ve Türkçe’nin yanı sıra Rusça ve Almanca’yı da iyi konuşan Streater, “Çocukken evin içinde Türkçe, Rumca ve İngilizce’yi aynı anda konuşurduk. Anneannemle konuşurken Rumca, babaannemle konuşurken İngilizceyi tercih ederdim...” diyor.
Kısa ömürlü dergi
Osman Streater, 2009 yılında İngiliz Parlamentosu’nda düzenlenen parlak bir törenle Türkiye’nin AB üyeliği adına lobi faaliyetinde bulunmak üzere çıkarttığı “Turkey in Europe” dergisiyle dikkat çekti. Derginin ancak üç sayı çıkartılabildiğine dikkat çeken Streater, bunun nedeninin de Türkiye ile İtalya arasında otaya çıkan bir “uçak alımı krizi” olduğunu vurguluyor.
Dünyanın altıncı büyük savunma şirketi olan İtalyan Finmeccanica’nın dergiye sponsorluk yaptığını belirten Osman Streater “Belki tesadüf diyeceksiniz ama İtalyan uçak firmasının dergiye sponsor olmasından 3 ay sonra Finmeccanica’da yönetim değişikliği oldu. Yeni yönetim kurulu ise ‘Biz uçak firmasıyız, neden bir dergiye sponsor oluyoruz’ diyerek derginin sponsorluğundan vazgeçti. Türkiye’nin İtalya ile arasındaki savaş uçağı anlaşması da bozuldu. Türkiye 104 askeri helikopteri ABD’den almaya karar verdi.”
Namık Kemal’den küfürlü mektup
Reşadım evladım,
Daha henüz yerleşebildim.
Mektubuna cevap vermediğimi affet.
İşte yeni adresim..
Kevkebe’yi Şarki’yi iade ettim, kim yazdıysa bir daha eline s...ayım.
Köpek ürümesini bilmez, koyunu kurt çağırıp duruyor. Biz eşeğiz a, İstanbul bizden şeddeli, biz de uzun kulaklı.
Biraz sabret sana bir Shakespeare göndereyim ki görenler hayran olsun.
Apartmanım gayet nefis: bir âlâ salonu, üç nefis yatak odası, bir mutfağı var. Ayda yüz on Frank.
Lakin döşemesi bizim sahibenin. Görsen hayran olursun. Kibar olduk gitti.
Bizim ‘Duruva’ dersi hayliden hayli elerledi. Yani ‘Economie’ye’ yarı ettik evladım.
Kardeşin, Kemal
Fenerbahçe’nin kuruluşunda rol alan aile
Şule Türker
Vatan 11.10.2009
Türkiye’nin şeceresi en kabarık ailesinin hikâyesi...
Menemencioğlu ailesi, Osmanlı’nın son döneminde, Maliye Nazırlığı ve daha sonra da Âyan Reisliği yapan Rıfat Menemencioğlu’nun, ünlü yazar Namık Kemal’in kızı Feride Hanım ile yapmış olduğu evlilikle gelişen bir aile... Türkiye’nin şeceresi en kabarık ailesinin hikâyesi, gazeteci yazar Aydoğan Vatandaş tarafından “Monşer- Saklı Seçilmişler” adıyla kitap hâline getirildi. Atatürk’ten Enver Paşa’ya, Namık Kemal’den II. Abdülhamit’e, Nazım Hikmet’ten İsmet İnönü’ye, Türkiye tarihine damgasını vurmuş birçok ismin yollarının da bir şekilde kesiştiği Menemenlizadeler’in ilginç hikâyesi, aynı zamanda Türkiye’nin yakın tarihi hakkında birçok gerçeği de gözler önüne seriyor.
Mehmet Rıfat Bey, padişah fermanıyla evlendi
Osmanlı’nın son döneminde önce Maliye Nazırlığı, daha sonra da Âyan Reisliği yapan Mehmet Rıfat Menemencioğlu, ailenin en önemli şahsiyetlerinden biri... Mehmet Rıfat genç yaşta geçirdiği kaza sonucu topal kalmıştı. Mehmet Rıfat Bey’in ilk eşi, Namık Kemal’in kızı Feride Hanım’dı. Bu evlilik, devrin bürokrasi geleneklerine göre padişah fermanı ile gerçekleşti. Namık Kemal, kızına yazdığı bir mektupta müstakbel kocasının topallığından kendi üslubuyla şöyle bahsediyordu: “Topalın geliyor, topalın... Bizim ecdadımızda da ünlü bir topal vardır...”
Şemsettin Bey 101 yaşında çocuk sahibi oldu
Namık Kemal, Topal Osman Paşa’nın torununun torunuydu. Topal Osman Paşa, 90 yaşındayken sadrazam ve serdar-ı Ekrem olarak İran seferine çıkan ve meşhur Nadir Şah’ı mağlup ettiği sırada şehit edilen bir devlet adamıydı. Topal Osman Paşa’nın 1825’te, 109 yaşında ölen oğlu Şemseddin Bey, 101 yaşında iken bir çocuğu oldu. Bu çocuk ileride sarayda müneccim başı olacak Namık Kemal’in babası Mustafa Asım Bey’di.
Namık Kemal’den hazımsızlığa ilaç: Konyak
Namık Kemal, 48 yıllık ömrünün 3 yılını Londra’da geçirdi. Babası Mustafa Asım Bey’e gönderdiği ilk mektupların birinde, “Londra bir memlekettir ki burayı görmeyen rahatın manasını bilmez” diye yazdı. Ama Londra’nın her şeyini beğenmedi. “Tütünsüzlükten sıkıntı çekeceğiz gibi görünüyor” dedi. Alkolü de İngiliz yemeklerinin kötülüğü nedeniyle ilaç olarak içtiğini söyledi:
“Buranın konyakları pekala... Londra’da günde yarım şişe konyak içilmedikçe midede kuvve-i hazime mümkün olamıyor, bereket versin ki kolera vaktinde alışmışız.”
Tanzimat Fermanı’nı yazan dede
Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır’ın eşi Celile Bolayır, Mısır’daki meşhur Kavalalı ailesinden Celal Paşa’nın kızıydı. Celal Paşa ise Mustafa Reşit Paşa’nın torunu Fatihe Hanım ile evliydi. Mustafa Reşit, Tanzimat hareketinin öncüsüydü. Tanzimat Fermanı, Ali Ekrem’in eşi Celile Hanım’ın dedesi, Hariciye Nazırı Reşit Paşa tarafından yazılmıştı.
Mason olan ilk Osmanlı paşası
Mustafa Reşit Paşa, Mason olan ilk Osmanlı Paşası’ydı aynı zamanda. İngiltere’de yakın dostu ve daha sonra Babıali nezdinde elçi olacak olan Lora Strafford Cunning ile beraber Mason olmuştu. Kavalalı Ferit Ahmet Celal Paşa, Tanzimat’ın mimarı Mustafa Reşit Paşa’nın torunuyla evlenmişti. Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bey’le, Ahmet Celal Paşa’nın hayatı böylece kesişiyordu. Ali Ekrem’in kayınpederi Kavalalı Ferit Ahmet Celal Paşa, aynı zamanda II. Abdulhamit’in yaverlerindendi.
Edebiyatta başarılı bir kalem
Ahmet Muvaffak Menemencioğlu’nun Katherina ile evliliğinden, Fakihe Nermin doğdu. Edebiyat üstüne de birçok çalışma kaleme alan Nermin Menemencioğlu, Türk edebiyatının yurt dışında tanıtılması için çaba göstermiş, yaptığı çevirilerle bu tür girişimlerin öncüsü olmuştu. Nermin, 1942 yılında İngiliz Jasper Sidney Streater ile evlenecekti. Çiftin şu anda İngiltere’de reklamcılık yapan Osman Streater adlı bir çocukları oldu.
Aşk için KGB’nin sırlarını ifşa etti
Osman’ın babasının Sybil, Isabel ve Joyce adlarında büyük elçilikte katibelik yapan 3 kız kardeşi vardı. Isabel, 1929’da İngilizce öğrenmek isteyen bir Rus olan Agabekov’a ders verirken birbirlerine âşık oldular. Agabekov aslında NKVD’nin (KGB’nin önceki adı) İstanbul’daki en önemli casusuydu. Isabel’le evlenmesi ailesinin istememesi yüzünden çok zor görünen Agabekov, İstanbul’daki Britanya Konsolosluğu’na gidip “Isabel ile evlenmesine müsaade edilmesi durumunda bütün sırlarını ifşa edeceği” teklifinde bulundu, İngilizler de bu teklifi geri çevirmedi. Ermeni asıllı Rus casusu Agabekov, Turan rüyalarıyla yanıp tutuşan Enver Paşa’nın öldürülmesinde rol oynadı.
Fenerbahçe’nin kurucusu bir Menemencioğlu
Fenerbahçe’nin kurucularından olan Ahmet Muvaffak Menemencioğlu, 1884’te İstanbul’da dünyaya geldi. Namık Kemal’in torunu olan Ahmet Muvaffak Menemencioğlu, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Saruhan milletvekili olarak görev yaptı. Eşi Katerina Rum asıllıydı.
Atatürk’le de akrabaydılar
Talat Erboy’un oğlu Mustafa Muammer Erboy’yla Menemenlizade Rıfat Bey’in torunu Nükhet Zeynep Hanım’ın evliliği, Menemenlizadeler ile Atatürk’ün eşi Latife Hanım’ın ailesi arasında akrabalık bağı kurmuş oluyordu. Fatma Gönül Erboy, Mustafa Kemal’in eşi Latife Hanım’ın teyzesiydi. Muammer Erboy’un babası, İzmir’in tanınmış ailelerinden, eski Altay yöneticilerinden Talat Erboy’du. Annesi ise Türkiye’ye ilk uçağı getirmiş Süreyya İlmen Paşa’nın torunu ve Vecihi İlmen Uşaki’nin kızı ve dolayısıyla Latife Hanım’ın yeğeninin oğluydu. Latife Hanım’ın kız kardeşi Vecihe Hanım, Osmanlı’nın son seraskeri Müşir Mehmet Rıza Paşa’nın oğlu Süreyya İlmen’le evlenmişti. İş adamı olan oğlu Erdem İlmen ise İsmet İnönü’nün yeğeni Mutlu Temelli ile evlendi. Süreyya İlmen’in İngiltere’de tekstil işi yapan torunu Birgül İlmen ise eski Cumhurbaşkanlarından Fahri Korutürk’ün eşi Emen Hanım’ın yeğeni ekonomist Ömer Aral’la evlendi. Halit Ziya Uşaklıgil ile Latife Hanım’ın babası Muammer Bey kardeş çocuklarıydı. Halid Ziya Uşaklıgil’in oğlu Bülent Uşaklıgil ise, Kopenhag Kahire Washington ve Paris’te görev yapmış bir büyükelçiydi.
Kahire Konferansı’nın yaşayan tanığı
Rıfat Turgut Menemencioğlu, Ahmet Muvaffak-Katerina çiftinin en küçük çocuğuydu. Cenevre’deki eğitimi sonrasında 1939’da Türkiye’ye döndüğünde, amcası Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu’nun izinden giderek hariciye imtihanına girdi ve kazandı. Merkezdeki 3 yılının ardından tarihi Kahire Konferansı’nın bugün yaşayan tek tanığı olan Turgut Menemencioğlu, İsmet Paşa’nın görüşmelerinde tercüman olarak da görev yaptı. Kahire Konferansı’nın en önemli özelliklerinden birisi, konferansın Türkiye’yi 2. Dünya Savaşı’na dahil etmeyi amaçlamasıydı.HAKKINDA YAZILANLAR
Hürriyet Gazetesi
Yeni Osmanlılar Cemiyeti mensupları tarafından 1868-1870 yılları arasında Londra ve Cenevre'de yayımlanan gazete.
Muhbir'den sonra Avrupa'da yayımlanan ikinci Türk gazetesidir.
Çıkarılma teşebbüsü, hazırlıkları, yayımı sırasında ortaya çıkan ihtilâflarla gazetedeki haber ve makaleler, Yeni Osmanlılar'ın Avrupa'daki faaliyetlerinin önemli bir dönemiyle yakından İlgilidir. Yeni Osmanlılar'ın faaliyetlerinde olduğu kadar Muhbir ve Hürriyet'in yayımlanmasında da devrin önemli şahsiyetlerinden Mustafa Fâzıl Paşa'nın büyük rolü vardır. Mısır Hıdivi İsmail Paşa'nın kardeşi olan Fâzıl Paşa, ıslahatçı fikirleri dolayısıyla bir süre Osmanlı Devleti'nin maarif ve maliye nazırlıklarında bulunmuş, fakat daha sonra hidivlik verasetinin kendisine düşmeyecek şekilde düzenlenmesine sebep olan irade üzerine yurt dışına çıkmak zorunda bırakılmıştır.
Fransa'da müreffeh bir hayat süren Fâzıl Paşa, bu imkânlarından yararlanarak veraset haklarını yeniden elde edebilmek için rejime ve saraya muhalif Yeni Osmanlılar'ı kullanmış, faaliyetlerini serbestçe sürdürebilmeleri teklifiyle ve her türlü masraflarını karşılayarak onları Paris'e çağırmıştır.
Türkiye'de hürriyetçi ve parlamenter bir rejimin mücadelesini yapacak olan Muhbir ve Hürriyet gazetelerini çıkarma tasavvuru da bu teklifin şartlan arasında yer almıştır. Böylece 1867 Mayısının son günlerinde Ali Suâvi, Nâmık Kemal, Ziya Bey (Paşa) ve diğer bazı Yeni Osmanlılar Paris'te bir araya gelmişlerdir.
Aynı yıl içinde Sultan Abdülaziz'in Avrupa seyahati sırasında onun affına uğrayarak İstanbul'a dönen Mustafa Fâzıl Paşa'nın talimatıyla Ali Suâvi 31 Ağustos 1867'de Londra'da Muhbir gazetesini yayımlamaya başlar. Ancak bir süre sonra Ali Suâvi'nin gazetedeki tutumundan hoşlanmayan Nâmık Kemal ve Ziya Bey Mustafa Fâzıl Paşa'nın da desteğiyle 29 Haziran 1868'de Londra'da Hürriyet çıkarırlar. Gazetenin ilk altmış üç sayısında Nâmık Kemal'in ağırlığı hissedilir. 13 Eylül 1869 tarihli 64. sayısından itibaren gazetenin son sayfasının altında sorumlu müdür olarak Arif isminin yer aldığı görülür. Hidiv İsmail Paşa'nın adamı olan Arif. gazetenin 22 Haziran 187O'te çıkan 100. ve son sayısına kadar bu görevini devam ettirmiştir.
Dergi boyutlarında ve haftada bir yayımlanan gazete neşir hayatı boyunca üç defa sayfa adedini değiştirmiştir. 10. sayılar 4'er sayfa, 11 -63. sayılar 8'er sayfa. 64-100. sayılar tekrar 4'er sayfa olarak çıkarılmıştır.
Her nüshada gazete başlığının hemen altına konulan bir paragrafta gazetenin Yeni Osmanlılar Cemiyeti tarafından Osmanlı devlet ve milletinin selâmeti için yayımlandığı ifade edilmiştir. İlk sayıda yer alan ve Nâmık Kemal tarafından yazıldığı tahmin edilen başmakalede Avrupa'da bulunan Yeni Osmanlılar'ın niyet ve faaliyetlerinden bahsedilmekte, gazetenin amacı ve yayın sebebi geniş olarak anlatılmaktadır.
Avrupa'da birtakım gizli ilişkileri ve ticari faaliyetleri olan Mustafa Fâzıl Paşa'nın entrikalanyla Nâmık Kemal'in gazeteden çekilmesi üzerine Hürriyet'in 64. sayısından itibaren yayımı Mısır Hidivi İsmail Paşa'nın desteğiyle devam etmiştir. Ancak 78. sayıda Ali Suâvi'nin Sadrazam Âlî Paşa hakkındaki ağır suçlamalarla dolu bir mektubunun yayımlanması dolayısıyla Osmanlı hükümetinin başvurusu üzerine Ziya Bey ile Arif Bey tutuklanarak hapse atılmış ve Hürriyet'in matbaasına el konmuştur. Daha sonra Ziya Bey'in Hidiv İsmail Paşa nezdindeki teşebbüsüyle kefaletle serbest bırakılmışlardır.
Meselenin ciddiyetini anlayan Ziya Bey 7 Mart 1870 tarihinde Arifle beraber İngiltere'yi terkeder ve Paris'te bir ay kaldıktan sonra Cenevre'ye geçer. Nitekim Hürriyet'in Londra'da son olarak yayımlanan 88. sayısının tarihi 28 Şubat 1870'tir.
Hürriyetin 89-100. sayılan Cenevre'de litograf baskıyla yayımlanmıştır. Gazete öncekilere benzer bir muhteva ile yayımına devam ederken kendisine nazırlık yolu açılan Mustafa Fâzıl Paşa'nın İsteğiyle Nâmık Kemal, şahsının ve arkadaşlarının Hürriyet gazetesiyle hiçbir ilgisi kalmadığını açıklayan bir mektup gönderir. 7 Ocak 1870 tarihli bu mektubu Ziyâ Bey Hürriyette yayımlamayınca İstanbul'da Terakki gazetesinde hükümet marifetiyle neşredilir (10 Mart 1870) ve Ebüzziyâ Tevfik'in verdiği bilgiye göre ayrıca 40-50.000 nüsha basılarak halka dağıtılır. Kısa bir müddet sonra Mustafa Fâzıl Paşa maliye nâzırı olunca (Nisan 1870) Hürriyet gazetesi yayımına son verir (22 Haziran 1870); Nâmık Kemal de İstanbul'a döner (24 Kasım 1870).
Kendilerini maddî bakımdan destekleyen Mustafa Fâzıl Paşa'nın ihtirasları dışında Yeni Osmanlılar'ın gerçekleşmesi için gayret gösterdikleri şu amaçlar aynı zamanda Hürriyet gazetesinin ele aldığı konular olmuştur:
1. Yönetime meşveret usulünün, yani İslâmî esaslara dayalı bir parlamenter sistemin hâkim kılınması;
2. Vezirlerin icraatlarından dolayı sorumlu tutulması;
3. İsrafın ve dış borçlanmanın önlenmesiyle maliyenin ıslahı;
4. Eğitim seferberliği ilân edilerek halkın cehaletten kurtarılması;
5. Maksatlı bir şekilde sefalete itilen ulemânın bu durumuna çare bulunması;
6. Misyonerlerin faaliyetlerine karşı müslümanların da dinlerine sahip çıkmaları gerektiği;
7. Şeriatın temel prensiplerinden tâviz verilmemesi;
8. Körü körüne taklitçiliğin terkedilmesi;
9. özellikle devlet kurumlarında dalkavukluktan vazgeçilmesi, yazışmalarda insan onuruna yakışmayan ifadelerin yer almaması:
10. Dil ve edebiyatta kolaylığın hâkim kılınması, faydanın ön plana çıkarılması.
Yaşayış biçimleri ne olursa olsun Yeni Osmanlılar genellikle İslâmî esaslara bağlı olup kaleme aldıkları yazılarda hemen her meseleye İslâmî açıdan yaklaşmışlardır. Nitekim gazetenin
11. sayısında yayımlanan başlıksız bir yazıda konuyla ilgili tavırlarını açıkça ortaya koymuşlardır. Hürriyet'in özellikle Mısır meselesindeki tutumu masrafları karşılayan kişilerin değişmesine göre şekillenmiştir. İlk altmış üç sayıda Mısır'a karşı Osmanlı Devleti'nin haklı tezleri savunularak Mısır Hidivi İsmail Paşa tenkit edilip kardeşi Mustafa Fâzıl Paşa yücelti lirken 64. sayıdan itibaren İsmail Paşa'nın maddî destek sağlamasından dolayı bu durum tersine dönmüştür. Genellikle Tanzimat Fermanı ile Tanzimat hareketinin tenkidi. Şark meselesi, Girit meselesi, Paris Konferansı, Bulgar meselesi gibi konuların işlendiği Hürriyette her fırsatta hedefin padişah değil Babıâli olduğu belirtilmiş, çeşitli yazılarda 111. Selim, II. Mahmud ve zaman zaman Sultan Abdülaziz'den takdirle söz edilmiştir. Dönemin devlet adamlarından Âlî ve Fuad paşalar gazetenin ağır saldırılarına uğrarken o sırada hayatta olmayan Mustafa Reşid Paşa başta olmak üzere Midhat Paşa. Mütercim Rüşdü Paşa, Nâmık Paşa, Ahmed Vefik Paşa. Mustafa Nailî Paşa ve Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa övülmüştür. Her vesileyle Islahat Fermanfnı da tenkit eden Yeni Osmanlılar, Mustafa Reşid Paşa'nın ferman dolayısıyla Âlî Paşa aleyhindeki lâyihasını Hürriyet matbaasında ayrı bir kitapçık olarak basmışlardır.
Hürriyet'te başta "usûl-i meşveret" olmak üzere birçok meselede İsîâmî kaynaklardan deliller getirilmiştir. Bu çerçevede tesbit edilebildiği kadarıyla gazetenin değişik sayılarında yirmi dört âyet. on üç hadis, yirmi yedi adet Arapça veciz söz yer almıştır. Âyetlerden, "İş hususunda onlarla istişare et" mealindeki ÂI-i İmrân sûresinin 159. âyetiyle Kur'ân-ı Kerîm'in birçok sûresinde geçen "nehiy ani'l-münker" kavramı en çok tekrarlananlardır. Bu arada, "Ümmetimin ihtilâfa düşmesi rahmettir" hadisi de birçok yerde geçmektedir. Mâkul muhalefeti meşrulaştıran bu hadisin Yeni Osmanlılar'ın diğer yayınlarında da hareketlerine meşruiyet kazandırma amacıyla sık sık tekrarlandığı görülmektedir. Kelime ve kavram sıralamasına dikkat edildiği zaman gazetenin amacı ve öne çıkarmak istediği konular daha iyi anlaşılır. En çok tekrarlanan bazı kavramlar yoğunluk sırasına göre şöyledir: Devlet, hukuk, ahali, millet. İslâm, halk, kanun, vatan, hak, hürriyet, ıslah, istikraz, zulüm, medeniyet, meşveret, şeriat.
Hürriyet'in ilk dört sayısının Reşad (Kayazâde), 5-63. sayıların Kemal. 64-100. sayıların ise Arif imzasıyla çıktığı görülmekle beraber çoğunlukla imza bulunmadığı için kesin olarak bilinenler dışında hangi yazının kime ait olduğunu tayin etmek oldukça zordur.
İhsan Sungu bunlardan, bir kısmı daha sonraki tarihlerde çeşitli vesilelerle zikredilen ve Nâmık Kemal İle Ziya Paşa'ya ait olduğu kesinleşenlerin bir listesini vermiştir.
Ziya Paşa'nın "Şiir ve İnşâ" makalesi ve Âlî Paşa ile hesaplaştığı Rüya'si ilk defa Hürriyet gazetesinde yayımlanmıştır.
Hürriyet'te Ali Suâvi'nin üç yazısı Rizkullah Hasun'un bir mektubu, isimleri zikredilmeden David Urguhart'ın ve Charles VVells'in kısa birer yazıları da çıkmıştır.
Popülist bir yayın politikası güden Hürriyet'te, Yeni Osmanlılar'ın ülkenin her tarafında destekçileri bulunduğunu göstermek amacıyla, sık sık "İstanbul'dan mektup" veya "İstanbul'dan tahrirat" başlıklı çoğu Nâmık Kemal ve Ziya Paşa tarafından yazıldığı anlaşılan yazılar yayımlanmıştır.
Aynı şekilde İzmir, Girit, Kandiye, Niş, Vidin. Hanya, Rusçuk ve Selanik'ten mektup veya "tahrirat" başlıklı yazılara da yer verilmiştir.
Muhtevası itibariyle bir haber gazetesinden çok devrin siyasî ve içtimaî meselelerinin ele alınıp tartışıldığı bir fikir dergisi hüviyetinde olan Hürriyet siyaset bilimcilerinin, tarihçilerin, sosyologların ve ilâhiyatçıların vazgeçemeyeceği bir kaynaktır.
Gazetenin tam bir koleksiyonu İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ile İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı'nda mevcuttur.

Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Namık Kemal Özgeçmişi

Namık Kemal Hayatı

Sizde Namık Kemal ile ilgili bildiklerinizi paylaşır mısınız ?

Namık Kemal biyografisi 453 defa okunmuştur. [973]