Narh Nedir

Narh Nedir ? Narh Ne demek ?

1-)Alm. Amtlich festgesetzter Preis (m), Fr. Prix (m) fixé officiellement, İng. Officially fixed pric. Yiyecek ve diğer tüketim mallarına konulan fiyat sınırı, sınırlandırma ve kontrol altında tutma, sabit fiyat tesbit etme. Devletin piyasadaki eşyaya fiyat koyması. Âzami satış fiyatını belirleme. Narh, lügatte, kanunun yetkili kılmış olduğu, resmi makamlar tarafından, bir kısım malların, özellikle tüketim ve ihtiyaç maddelerinin satış fiyatları için tesbit edilen ve uyulması kanun gereği mecburi olan azami had, sınırdır. Narh koymak, ihtiyaç maddeleri için sabit, azami fiyat tesbit etmektir.

Ayrıca, haksız rekabeti önlemek ve üreticiyi de korumak gayesiyle, taban fiyatı tesbit edilerek de, narh işlemi yapılabilir. Nitekim Türkiye’de bilhassa son yıllarda, buğday, arpa, pamuk, tütün, ayçiçeği ve hatta ipek kozası gibi, birçok üretim mallarında, sırf üreticiyi korumak için ve devlet siyaseti olarak, taban fiyatlar tesbit edilmekte ve bu şekilde narh uygulaması yapılmaktadır.

Tarihte, birçok ülke ve milletlerde, narh uygulaması ve buna benzer bazı sınırlamalar getirilerek, ihtiyaç malları alım ve satımları kontrol altında tutulmak istenmiştir. Ancak, Osmanlı Devleti, bugünkü iktisatçıları dahi hayran bırakacak şekilde, iktisadi düzenleme şekli olarak narhı hakkıyla uygulamıştır. Mal kalitesinin bozulmasını, düşmesini önlemek için, aynı mallardan, kaliteli olanına kalite hakkı tanınmıştır. Osmanlı idaresi, hem üretici ve hem de tüketiciye, icabında narha başvurmak, hak ve yetkisini vermiştir. Bunun asıl sebebi, esnaf ve tüccar arasında doğabilecek haksız rekabeti önlemekti. Bu konuda kendi arasında anlaşan esnaf, ortak kararını mahkeme vasıtası ile tecil ettirirdi.

Aynı loncaya bağlı esnaf arasındaki rekabeti önlemek gayesi ile taban fiyatlar tesbit edilir ve uygulanırdı(Bkz. Lonca). Hammadde alımlarında kullanılan narhlar ise, üreticiye verilecek en yüksek fiyatı (azami fiyat) gösterirdi. Osmanlı Devletinde narh koyma işlemi, normal ve mevsimlere göre ayarlanan bir faaliyet tarzı haline geldi. Yiyecek maddelerine ve yakacak olarak bilhassa odun ve kömüre, yaz ve kış mevsimi olmak üzere, ortalama iki defa narh konurdu. Ayrıca meslek kuruluşu olan esnaf loncalarının dışında, devlet de re’sen narh tesbiti yapabilirdi.

Narhın tesbiti işinin katileşmesi, adli makamlara bırakılmış bir yetkiydi. Devlet adına, yargılama yapan kadılar, hakimler, narhı koyma, tescil etme ve mahkeme sicillerine kaydetmek yetki ve sorumluluğuna sahiptiler. Fakat, hiçbir zaman, kendi başına ve keyfi hareket edemezlerdi. Esnaf derneği loncanın teklifi üzerine, devletin yetkili iktisat amiri olan iktisap ağası olan müktesibe danışarak hareket ederlerdi. Ayrıca, narhın takdiri sırasında şehrin ileri gelenleri, narh konacak malın amili veya satıcısını temsil eden esnaf loncası, kethüdası ile, yiğitbaşılar ve yaşlılar hazır bulunurdu. Âcil durumlarda, bilgisine güvenilen müktesiblerin, doğrudan doğruya da, narh tesbit ettikleri olabilirdi. Fakat, konulan narh, günün şartlarına ve ihtiyaçlarına göre tesbit edilmemişse, ilgili esnafın kadıya (hakime) başvurarak tekrar narh isteme hakkı muhafaza edilmişti. Kadı, meseleyi kendi başına halledemeyeceğini anlayınca, divana başvururdu. Divan ise, anlaşmazlığın halli için bir ferman çıkarılmasını sağlar ve işlem yapılmak üzere yeniden kadıya gönderirdi. Kadı gerekeni yaparak, narhın uygulanması için esnaf loncası ile, idareye bildirirdi.

Bugün, ülkeler içindeki üretici birlikleri olduğu gibi, devletler arası üretim birlikleri de vardır. Mesela OPEC, dünya petrol ihracatçısı ülkelerinin kurduğu bir birlik olup, ham petrol fiyatlarına koyduğu sabit fiyatlarla, bu üründe fiyat kontrolunu elinde tutmaktadır. Narh koymanın bir çeşidi olan bu tür işlemlere başka mal ve bilhassa bazı madenlerde de rastlanmaktadır.

Bugünkü Türk hukukunda narh: Narh, günlük lisanda ve belediye kanun ve mevzuatında, zaruri ihtiyaç maddelerinin azami satış fiyatlarının tesbiti manasında kullanılır. Narh, idarenin, iktisadi alandaki zabıta görev ve hizmeti ifa sırasında başvurduğu bir vasıtadır. 1580 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Belediye Kanunu, “azami ücret tarifesi” ve “narh” terimlerini birlikte ele almıştır. Narh, aslında icrai bir işlemdir. Hükümet veya belediyeler tarafından tesbit edilir. Bununla birlikte bir yasama işlemiyle (bir kanunla), tarifeler ve ek narh tesbiti de yapılabilir. Genelde, narh koyma görev ve yetkisi olan hükümet ve belediyelerin, narhın iktisadi zabıta gayelerine uygun olarak, ilave ve tali tedbirleri de birlikte almaları gerekir. Bu cümleden olarak, narhın yanında tanzim satışları ve devlet olarak resmi tanzim alışları da yapılır. Yürürlükteki 1580 sayılı Belediye Kanunu, ihtikara, yani karaborsaya engel olmak gayesiyle, zaruri ihtiyaç maddelerinin alım ve satımını yapmaya ve hayatı ucuzlatacak tedbirleri almaya, belediye idarelerini vazifeli kılmıştır.

İslam hukukunda narh: İslamiyet, ticaret hayatında, kar için bir had, sınır koymamıştır. Piyasa ekonomisinde, herkesin malını dilediği fiyatla satma serbestliği prensibi esas alınmıştır. Ancak, esnafın hepsi fiyatları fahiş olarak (mal alış fiyatının iki misline) arttırdığı, millete zarar ve zulüm haline geldiği zaman, hükümetin tüccarlara danışarak uygun bir narh, kar haddi koyması uygundur. Yine sıkışık durumda olana mesela, aç, susuz, çıplak, evsiz kalana bunları piyasadaki en yüksek değerinden daha yüksek fiyatla satmak haramdır. Bu ihtikara girer. İhtikar demek, insan ve hayvan gıda maddelerini piyasadan toplayıp, yığıp, pahalandığı zaman satmaktır. (Bkz. Karaborsa)

Peygamber efendimiz buyurdu ki:

Bir kimse gıda maddelerini alıp, pahalı olup satmak için kırk gün saklarsa, hepsini fakirlere parasız dağıtsa, günahını ödeyemez.

Bir kimse gıda maddelerini kırk gün saklarsa, Allahü teala ona darılır. O, Allahü tealayı saymamış olur.

Bir kimse hariçten gıda maddesi satın alıp, şehre getirir ve piyasaya göre satarsa, sadaka vermiş gibi sevap kazanır veya köle azat etmiş gibi sevap kazanır.

Hazret-i Ali buyurdu ki; “Gıda maddelerini kırk gün saklayanın kalbi kararır.” Ona bir muhtekiri (karaborsacılık yapanı) haber verdiklerinde, emredip sakladığı şeyleri yaktırdı. İhtikarın haram olması, Müslümanlara zararlı olduğu içindir. Çünkü, gıda maddeleri insanların ve hayvanların yaşayabilmesi için lazımdır. Satılınca, herkesin alması mübahtır. Bir kişi alıp saklayınca, başkaları alamaz, sanki çeşme suyunu saklayıp, herkesi susuz bırakmağa benzer. Gıda maddelerini bu niyetle satın almak günahtır.

İmam-ı A’zam Ebu Hanife rahmetullahi aleyh buyurdu ki; “Köylü, tarlasından aldığı gıda maddelerini, istediği zaman satabilir. Acele satması vacib değildir. Fakat acele etmesi sevaptır. Pahalı olunca satmasını düşünmesi çirkindir.” İnsanlara lazım olan herşeyde ihtikar haramdır. Hükümet, ihtikar edeni haber alınca, evine yetecek kadarı bırakıp, fazlasını halka satmasını emreder. Emre uyulmazsa, yetkili olan hakim, ortalıkta kıtlık, harp hali gibi zaruri bir durum varsa, rey ehliyle istişare ederek, ilgili eşyalara kıymet takdir edebilir, yani (narh koyar). Zaruret olmadığı müddetçe narh almaz. İmam-ı Malik’e (rahmetullahi aleyh) göre, kıtlık yıllarında fiyatları tesbit etmek, vali bulunan zat üzerine vacibdir (şarttır, gereklidir).

Önceki İslam devletlerinde olduğu gibi, Osmanlılarda da fiyatların gelişigüzel artırılmasına müsaade edilmemiş, narh tatbik edilmiştir. Narh işlerine bakan en yüksek devlet yetkilisi sadrazam idi. Ancak narhın tanzim (düzenlenmesi) ve tesbitiyle daha çok kadılar uğraşırdı.

Narh ile ilgili kaynaklar çoktur. İslam hukukunu anlatan fıkıh kitapları narhtan bahseder. Ayrıca Selçuklu Vezirlerinden Nizamülmülk’ün Siyasetnamesi’nde, Osmanlı Devletinin hayatında mühim yeri olan kanunnamelerde, bilhassa ihtisapla ilgili olanlarında narh mevzuuna yer verilmiştir. Tevkii Abdurrahman Paşa adıyla anılan Kanunname’de narh ismi altında hususi bir fasl (bölüm) açılmıştı.


2-)NARH



Fiyatların başı boş bir şekilde yükselmesinin önlenmesi, malların satış fiyatının önceden yetkili makamlarca belirlenmesi. Narh kelimesi Türkçe bir sözcük olup, Arapça "si'r" veya , sa'r" karşılığıdır. Ayni kökten "tes'ir" sözcüğü "tef'il" babında bir mastar olup, sözlükte; bir mala narh koymak, fiyat takdir etmek, bir şeyin fiyatını sınırlamak demektir (İbn Manzur, Lisanül-Arab, "Tes'ir" maddesi; Süleyman Sudi, Defter-i Muktesid, İstanbul 1307, III, 104). Narh, geniş olarak şu şekilde tarif edilir: İslam devlet başkanının veya yetki verdiği memurların yahut da toplumun işlerini üzerine alan başka kimselerin, esnaf ve tüccara, mallarım belli bir fiyata satmalarını emretmesi ve onlara toplum yararı dışında, belirlenen fiyattan aşağı veya yukarı bir fiyata satış yapmayı yasaklamasıdır (eş-Şevkani, Neylül-Evtar, Mısır 1357, V, 219).

Bir malın piyasa fiyatı genel olarak, rekabet şartları içinde arz ve talep sonucunda oluşur. Üretimin maliyeti arzı etkiler. Kıtlık, mal darlığı, savaşlar, ekonomik darboğazlar arz ve talep dengesini bozar. Böyle dönemlerde karaborsacılık meyli başlar. Tüketiciler devletin fiyatlara müdahalesini isterler. İşte devlet, fiyatları maliyetin üstünde belli bir kar haddi bırakarak tesbit ederse, onun belirlediği bu otoriter fiyatlara "narh" denir (Halil Sahillioğlu, "Osmanlılarda Narh Müessesesi ", Belgeleriyle Türk Tarihi Dergisi, Sayı: I, Yıl: 1967, s. 36 vd.; Ali Şafak, "İslam İktisadında Enflasyon ve Getirilen Önleyici Tedbirler", Diyanet Dergisi, c. XVIII, Sayı: I, Yıl 1979).

Narh meselesi daha Hz. Peygamber döneminde ortaya çıkmıştır. Ashab-ı Kiram yiyecek sıkıntısı çekildiğinde ve yiyecek fiyatları yükseldiğinde Allah Elçisine başvurup, fiyatlara müdahale etmesini istediler. Narhın birtakım sakıncalarını gören Hz. Peygamber onların bu isteklerini reddetmiştir.

Enes b. Malik (r.a)'ten rivayet edildiğine göre, Resulullah (s.a.s) devrinde fiyatlar pahalandı. Bunun üzerine halk; "Ey Allah'ın elçisi, bize narh koy" dediler. Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki, fiyat tayin eden, darlık ve bolluk veren, rızıklandıran ancak Allah'tır. Ben sizden hiç kimsenin mal ve canına yapmış olduğum bir haksızlık sebebiyle hakkını benden ister olduğu halde, Rabbime kavuşmak istemem" (Ebu Davud, Büyu', 49; Tirmizi, Büyu ; 73; İbn Mace, Ticarat, 27; Darimi, Büyu',13; Ahmed b. Hanbel, II, 327; III, 85, 106, 286). Yine Ebu Hureyre (r.a)'den rivayet edildiğine göre, bir adam; "Ey Allah'ın elçisi, bize narh koy" dedi. Hz. Peygamber: "Belki bu konuda Allah'a dua ederim" buyurdu. Sonra başka bir adam geldi ve "Narh koy" dedi. Hz. Peygamber ona da şu cevabı verdi: "Belki fiyatları ucuzlatan ve pahalandıran Allah'tır" (eş-Şevkani, a.g.e., V, 219).

Bu duruma göre, Hz. Peygamber döneminde piyasaya müdahale edilmeyip, piyasa fiyatlarının serbest rekabetle oluşması amaçlanmıştır. Çünkü satıcının kendi mülkünde mutlak tasarruf hakkı vardır. Bu hak ancak nass'larla sınırlanabilir. Alış verişlerde ise karşılıklı rıza esası getirilmiştir. İslam ticaret hukukunda çeşitli mallara yüzde hesabıyle bir kar haddi belirlenmemiştir. Genel olarak arz ve talep kanunlarına bağlı, serbest rekabet esasları içinde kendiliğinden oluşacak fiyatlar ölçü alınmıştır. Ancak serbest rekabet esasını korumak ve insanların temel ihtiyaçlarının istismarını önlemek için bir takım tedbirler öngörülmüştür. Ribanın yasaklanması, karşılıksız kazanç yollarının kapatılması ve gerektiğinde narha başvurulması bunlar arasındadır.

Narh uygulamasının temelde satıcı ve alıcının serbest iradesine ters düştüğü de öne sürülmüştür. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: Birbirinizin mallarını batıl yollarla yemeyiniz. Ancak bu, sizden karşılıklı rızaya dayanan bir ticaret malı olursa müstesnadır" (en-Nisa, 4/29).

Diğer yandan Hz. Ömer'in (ö. 23/643) halifeliği döneminde fiyatlara müdahaleden kaçındığı nakledilir. Halife Hz. Ömer (r.a) Musalla çarşısında Hatıb b. Ebi Beltea'ya satmakta olduğu kuru üzümün fiyatını sorar. İki müdd'ünün bir gümüş dirhem olduğunu öğrenince, fiyatı ucuz bulan Halife şöyle der: "Taif'ten üzüm yüklü bir kervanın gelmekte olduğunu haber aldım. Onlar senin fiyatına aldanırlar. Ya fiyatı yükselt, ya da üzümünü al, evine götür, orada istediğin fiyata sat". Ancak daha sonra Hz. Ömer kendi kendine düşünmüş ve Hatıb (r.a)'ın evine giderek şöyle demiştir: "Sana söylediklerim ne emirdir, ne de hüküm. Bu belde halkının iyiliği için arzu ettiğim bir şeydir. Nasıl ve nerede istersen satabilirsin" (Şafii, el-Ûmm, II, 23B İbn Kudame, el-Muğni, IV, 240).

Ebu Hanife ve İmam Şafii temelde narh koymanın meşru olmadığı görüşündedir. Bu esasın dayandığı illet şöyle açıklanabilir. Narh; ticaret yapanları hacr altına almak (kısıtlamak) demektir. Devlet hem tüketicilerin, hem de esnaf ve tüccarın maslahatını gözetmek ve dengelemekle yükümlüdür. Fiyatları narh yoluyla ucuzlatarak tüketicilerin yararını gözetmek, pahalılık yaratarak satıcıların maslahatını gözetmekten farksızdır. Mal sahibini razı olmadığı bir fiyatla satışa zorlamak, alış verişte karşılıklı rızayı şart koşan ayete zıt düşer. Çoğunluk fakihler bu görüştedir. Ancak, İmam Malik'ten narh koymayı caiz saydığı görüşü nakledilmiştir (bk. eş-Şevkani, a.g.e., V, 219; eş-Şurbaci, et-Tes'ir, Mısır 1393, s. 22).

Narhı caiz görenler ve dayandıkları delilleri şu şekilde açıklayabiliriz:

Narhı caiz görmeyenler yukarıda zikrettiğimiz Hz. Enes ve Ebu Hureyre'nin naklettiği hadislerin açık anlamına dayanırlar. Bu hadisler sahihtir, ancak narhın yasak olduğunu bildirmek için buyurulmamıştır. Çünkü bu hadislerde; "narh koymayınız", "narh koymak helal değildir" denilmemiş, fiyat koyan, darlık ve bolluk getiren Allah'tır"; Ben Allah'a dua ederim"gibi ifadeler kullanılmıştır. Bu hadislerden çıkan ortak anlam şudur: "Allah bütün nimetlerin yaratıcısıdır. O dilerse, yarattıklarının hepsine, her yerde bol bol nimetler verir". Ancak bu durum; Allah'ın karaborsadan ve yüksek fiyatlar koyarak, insanların birbirini aldatmasından hoşnut ve razı olduğu anlamına gelmez. Çünkü Allah Teala bir ayetinde şöyle buyurur: Birbirinizin mallarını batıl yollarla yemeyiniz" (el-Bakara, 2/188). Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir kimse haksız olarak başkasının malını alırsa, Allah'ın gazabına uğramış olarak ilahi huzura çıkar" (Buhari, Tevhid, 24; Müslim, İman, H. No: 222-224).

Hz. Peygamber'in narhtan kaçınması, ticaretle uğraşanlara haksızlık olacağı endişesine dayanır. Çünkü fiyatların yükselmesinde Medine halkının rolü olmamış, serbest rekabetle, arz ve talep sonucu fiyatlar oluşmuştur. Tüketicinin istismar edilmediği ve karaborsanın görülmediği bir piyasa hakimdir. Böyle bir toplumda narha gerek duyulmaması normal ve tabiidir.

Ancak narh hadisleri ile Hz. Ömer devrindeki uygulama, devletin piyasa fiyatlarına müdahalesini meşru gösterecek güçte değildir. Ağırlık noktası narhın aleyhindedir. Piyasa fiyatları her zaman ölçü olmuş ve fiyatların serbest rekabetle oluşması anlayışı hakim bulunmuştur.

Hulefa-i Raşidin'den sonraki dönemde Tabiilerin bir kısmı narh hadislerinin açık anlamına dayanarak, satıcıya haksızlık olur korkusuyla piyasa fiyatlarına müdahaleyi uygun bulmadılar. Ancak ahlakın bozulması, fiyatların yapay olarak yükselmeye başlaması ve toplumun bundan zarar görmesi üzerine bazı Tabiiler narh koymayı caiz gördüler. Said b. el-Müseyyeb (ö. 94/712), Rabia b. Abdurrahman (ö. 136/753), Yahya b. Said el-Ensari (ö.143/760) bunlar arasındadır (el-Baci, el-Münteka Şerhul Muvatta', Mısır 1331, V, 18).

İmam Malik, malını pek az kimsenin alabileceği yüksek fiyatla satana; "Ya herkesin alabileceği bir fiyatla sat, ya da pazar yerinden çık git" denilebileceğini söyleyerek narha cevaz vermiştir (İbn Kudame, el-Muğni, IV, 240; el-Boci, a.g.e., V, 17, 18).

Diğer yandan İmam Şafii kıtlık zamanlarında, Zeydiler de bazı maddelerde narh koymayı caiz gördüler. Müteahhırun alimlerinden bazıları da halkın zarara uğramaması için et ve yağ dışında kalan diğer gıda maddeterine narh konulmasını hoş karşılamışlardır (eş-Şevkani, a.g.e., V, 220; İbn Hacer el-Askalani, Büluğul-Meram, Terc. Ahmed Davudoğlu, III, 50).

Birden zengin olma hırsı, ticaretle uğraşanlarda mal darlığından yararlanma meyli doğurur. Bazan da karaborsacılık yaparak, mal darlığı suni bir şekilde meydana getirilir ve fiyatların normalin üstünde yükselmesi sağlanır. Halk ihtiyaç maddelerini aslında razı olmadığı yüksek bir bedel ödeyerek alır ve bundan zarar görür. Burada satıcıların haklarını kötüye kullanarak, serbest rekabetle kendiliğinden oluşması gereken fiyatları etkilemesi söz konusudur. Acaba devlet bu durumda da fiyatlara müdahale edemez mi? Narh koyarsa bu uygulama narh hadisi ile çelişir mi?

Kazancı iki yanlı düşünmek gerekir. Satıcıyı tamamen serbest bırakıp, onu devlet kontrolünün dışında saymak da toplumun zulüm ve haksızlığa uğramasına yol açar, çünkü gerek Resulullah ve gerekse Hulefa-i Raşidin devrinde, ticaret ahlakının ve faziletin en yüksek örneği yaşanmış, devlet müdahalesine gerek duyulmamış ve herkes meşru haklarına razı olmuştur. Fakat giderek, insanlar fiyat tesbitindeki esnekliği veya arz ve talep dengesindeki bozukluğu kötüye kullanmaya başlamıştır. Kıtlıklar ve savaşların getirdiği ekonomik sıkıntılar fiyatların yapay olarak yükselmesine neden olmuştur. Bazan da hiçbir ekonomik neden yokken, karaborsacılık yoluyla veya aynı çeşit malı satanların gizlice anlaşmaları sonucu fiyatlar yükselmiştir. Çünkü bazı iş adamları piyasada güçlü rakiplere rastladıkları vakit, sert ve yıpratıcı bir mücadeleye girmektense onlarla anlaşmayı tercih ederler.

Çarşı ve pazar teftişi: Çarşı ve pazarların kontrolü işine "ihtisap" veya "muhtesiplik" denir. İhtisap işi Hz. Peygamber devrinde başladığı halde, narh fiyatlarının kontrolüne daha sonraki devirlerde rastlanmaktadır. Hz. Peygamber, Medine için Hz. Ömer'i, Mekke için de Said b. Said el-Âs'ı piyasa kontrolörü olarak görevlendirmişti. İhtisap işinin esası "el-emru bil-ma'ruf ve'nnehyu anil-münker (iyiliği emretmek, kötülükten menetmek)" prensibine dayanır. Hz. Ömer halife olunca Abdullah b. Utbe'yi çarşı ve pazar teftişine memur etti. Ayrıca Halife kendisi de bizzat kontrol işini yapardı. İhtisaplık hizmetleri dört hafife döneminden sonra da devam etti. Emeviler, Abbasiler ve özellikle Endülüs Emevilerinde fiyat kontrollerine yönelindiği görülür (bk. Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediye, İstanbul 1922, I, 32C 310; Corci Zeydan, Medeniyet-i İslamiyye Tarihi, Terc. Zeki Megamiz, İstanbul 1328/1910, I, 226, II, 80).

İhtisap görevi, Osmanlılarda da gelişerek devam etti. Narhı uygulamakla yükümlü memurların başında sadrazam gelirdi. İstanbul kadısı ile ihtisap ağası ve diğer memurlar da bu konuda görevli idiler. Taşralarda aynı görevi kadılar üstlenmişti. Çarşı ve pazar kontrolünü yapanlar giderek teşkilatlandılar ve İhtisap Nezareti adı ile özel bir bakanlık da kuruldu. Ancak bu nezaret,1854 M. yıllarında lağvedilerek, aynı vazifeyi görmek üzere Şehremaneti kurulmuş ise de, narh işine yine kadılar bakıyordu. Kadılar bu işten 1856 M. yılında el çekmişlerdir. Bu tarihten sonra kontrol işi tam olarak şehremaneti'ne geçti. Artık narhlar bu teşkilat tarafından konularak ilgililere tebliğ ve gazetelerle ilan edilmeye başlandı (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 2. baskı, İstanbul 1971, II, 655-657).

Osmanlı padişahları narh işiyle de yakından ilgilendiler. Onlar bu yolla halkın hayır duasını almayı istiyorlardı. Sadrazamlar da makamlarını koruyabilmek için narha önem vermişlerdir. Nitekim III. Selim tarafından kaymakam Musa Paşa'ya yazılan hatt-ı hümayunda şu satırlar görülür:

"...ve ibadullahın (Allah'ın kulları) es'arı (narh fiyatları) hususlarına dahi dikkatle fukara ve zuafa'dan taraf-ı hümayunuma hayır dua aldırmaya ihtimam edesin" (O.N. Ergin, a.g.e., I, 394 vd.).

Tevkü Abdurrahman Paşa Kanunnamesinde şöyle denilmektedir: "Sadrazam kol gezerken, narh işlerini satıcı ve alıcılara gadir olmamak üzere tesviye edip tutmayanların hakkından gelirlerdi". Aynı kanunnamenin başka bir yerinde de şu cümleler yer alır: "Dükkan sahipleri, satışlarında kar sınırını aşarak müşterilere zarar isabet etse, umumi zararı defetmek için Sultan tarafından narh tayini lazım geldikte; devletin temsilcisi, tarafsız bilirkişilerle istişare edip, satıcı ve alıcılara zarar olmamak şartıyla insan yiyeceklerine, diğer ihtiyaç maddelerine ve hayvan yemlerine narh tayini için kadı efendiye yahut muhtesibe hitaben ferman buyururlar. Onlar dahi ferman mucebince narh tayin edip daima icrasiyle mukayyet olurlar. Narha uymayanları hallerine göre ta'zir ederler" (Pakalın, a.g.e., II, 655).

Çeşitli maddelere, normal olarak mevsimi geldiği zaman narh konulurdu. Bunun dışında gıda maddelerine biri kış, diğeri yaz olmak üzere yılda iki, hatta bazan üç defa narh tespit edildiği de olurdu. Narh, yalnız ekmek, peynir, yağ, süt, et gibi yiyecek; yemeni, yaşmak, tülbent gibi giyilecek şeylere değil, diğer bütün zaruri maddelere uygulanırdı (Sahillioğlu, a.g.e., s. 39).

Kadılar narh için ayrıca sicil tutarlar, zaman zaman tanzim ve ilan ettikleri narh listelerini bu sicillere işlerlerdi. Eşya fiyatları ve kar oranları bakımından bu listeler kendi dönemleri için ekonomik bakımdan önemli istatistiki bilgileri kapsarlar.

Osmanlılarda narh cetvelleri XVI. yüzyıl başlarından itibaren düzenlenmeye başlanmış ve bunlar şer'iye sicillerine işlenmiştir. İstanbul Kadısı İsa Oğlu Sadi Efendi tarafından 1525 Miladi tarihinde düzenlenen bir narh listesi beş sayfadan ibaret olup sabun, keten ve hasır çeşitleriyle, zift, katran ve hayvan yemlerine ait on iki kalem madde dışında, diğerleri gıda maddelerine ait olmak üzere 175 çeşit eşyanın narh fiyatlarını kapsamaktadır.

Sadi Efendi her mal için "götürücüsüne" ve "oturucusuna" olmak üzere iki fiyat takdir etmiştir. Birincisi "toptancı" veya "üretici"; İkincisi ise "perakendeci" fiyatı olmaktadır. Bu narh listesinde mesela, ekmeğin maliyet ve satış bedelini hesaplamak için birinci, ikinci ve üçüncü kalite unun kile fiyatları esas alınarak maliyet hesabı yapılmıştır. Fiyatlar yükselince, ekmeğin birim ağırlığı da o oranda düşürülmüştür (Sahillioğlu, a.g.e., s. 39).

Konya Şer'iye sicili 16/20 no'da kayıtlı bir narh sicilinde, ekmek narhını hesaplamada ölçü alınan unsurlar daha açıktır,1642 M. yılında mahkemeye başvuran ekmekçiler zarar ettiklerini bildirerek, ekmek fiyatlarının yeniden belirlenmesini istediler. Mahkemece görevlendirilen üç kişilik bilirkişi heyeti birinci ve ikinci kalite olarak ikişer kileden, dört kile buğday almış, elekçi, hamur karıcı; pişirici ve tezgahtar ücretleriyle, dükkan kirası, odun ve maya parası da eklenerek, masraflar tesbit edildikten sonra ekmek için narh fıyatı belirlenmiştir (Yaşar Yücel,1640 Tarihli Es'ar Defteri, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Basımevi, Ankara 1982, s. VIII).

Narh listelerinde görülen kar hadleri:

Osmanlı devleti narh listelerinde genellikle malı dışarıdan getirip toptan satanlarla, perakende satanlar için olmak üzere iki çeşit fiyat belirlemiştir.

Ömer Lütfü Barkan'ın neşrettiği 1485 M. tarihli İstanbul İhtisap Kanunnamesinde, üretilen bir malın maliyeti üzerine sanatın güçlüğüne göre % 10 veya % 20 oranında kar takdir edilmesi öngörülmüştür.

1525 M. tarihli narh listesinde ise perakendeci kan en düşük olarak arpa için % 5, diğer birçok mallar için ortalama % 33,3 oranında kar haddi uygulanmıştır (Sahillioğlu, a.g.e., s. 40).

IV'ncü Mehmed devrinde 1680 M. tarihinde düzenlenen bir kanunnamede, bazı ölçüler konmuş ve narh % 10 kar esasına dayandırılmıştır. Ancak zahmetli ve çok işçilik isteyen işlerde % 20, hatta % 40'a kadar varan kar hadlerinin uygulanabileceği belirtilmiştir. Kanunnamede şöyle denilir:

"Şehir içinde alış-veriş yapan bütün esnaf ve tüccara bakılıp; her kişinin katlandığı güçlüklere, sermaye ve zahmet durumuna göre % 40 kar ilavesiyle narh konulsun. Eğer çok zahmetli ve emek isteyen bir iş olursa, o vakit kar oranı % 20 olsun, bu oran aşılmasın". Satılan hayvan olursa, % 20 veya % 30 yahut % 40'a kadar kar eklenerek narh verilebilir. % 40 karla satış yapabilecek esnaf arasında kitapçılar da vardır. Kitapçılığın o devirlerde zahmetli işlerden sayılıp yüksek karla satışına izin verilmesi, matbaa ve kağıt imkanlarının yetersiz oluşu ile yakından ilgilidir. Yiyecek ve giyecek maddelerini dışarıdan getirenler, esnafa "toptancı karı" ile verirler, onlar da "perakendeci karı" ile tüketicilere satarlardı. Bu gibi şeyleri dışarıdan getirenler, dükkan açıp satamazlar, buna teşebbüs edenler cezalandırılırdı (Pakalın, a.g.e., II, 656).

Narha uymamanın müeyyidesi:

Narh konulunca buna uymayanlara uygulanacak bir ceza nass'larda yer almamıştır. Bu konuda cinsini, şekil ve miktarını devletin belirleyeceği bir "ta'zir cezası" uygulanır. Ebu Hanife'ye (ö. 150/657) sorulur: "Muhtesip çeşitli ticaret mallarına kıymetlerine uygun olarak narh koysa, çarşı esnafından bazısı bu malı kıymetinden daha yüksek fiyatla satsa, bu kimseye ta'zir cezası gerekir mi?" Ebu Hanife, bu soruya; "Evet bu durumda narha uymazsa, ta'zir cezası verilebilir" şeklinde cevaplamıştır (bk. eş-Şurbaci, et-Tesir fil-İslam, s. 138).

Hz. Peygamber (s.a.s)'in ıslak buğdayın üstüne kurusunu yayan kimseyi azarlaması, Hz. Ömer'in piyasada etin az olduğu bir sırada, bir kimsenin iki gün üst üste et aldığını görünce, ona kırbaç cezası uygulaması "ta'zir cezası" niteliğindedir (bk. Müslim, İman, 164; Ebu Davud, Büyu ; 50; Tirmizi, Büyu', 72).

Ebussuud Efendi (ö. 982/1574) kendi devrinde narh uygulaması ile ilgili olarak şöyle demiştir: "Zamanımızda eğer bir malın 100 liradan fazlaya satın alınmasını yasaklayan bir ferman sadır olduğu halde, bir kimse 100 liralık mala 130 Lira öder ve sahih bir muameleyle satın alırsa, yani az bir mala çok para öderse burada taşrir (hile ve aldatma) söz konusudur. Çünkü her ne kadar emrin kendisi mübah ise de hükümetin emir ve fermanına uymak vacibtir" (Hamdi Döndüren, Kar Hadleri, s. 190).

Bir İslam devletinde narh konusunda çıkarılan kanunda, fazla ödenen paranın geri verilmeyeceği hükme bağlanmışsa buna uyulur. Fakat devletin koyduğu usullere uygun alış-veriş yapmadıkları için satıcı ve alıcı tevbe edinceye veya iyi hal gösterinceye kadar hapsedilir. Fazla ödenen para için rücu hakkı kanunda yer almışsa, fazlalık geri alınabilir; ancak buna dayanarak satım akdi bozulamaz. Bu konuda, cuma namazı sırasında, cuma namazı kılmakla yükümlü bir müslümanın yapacağı alış-verişin mekruh olmakla birlikte geçerli sayılmasına kıyas yapılmıştır. Buna göre, Allah'ın emrine muhalefet bile satım akdinin fesadını gerektirmezse, narh konusunda Devletin vereceği emre uymamak öncelikle gerektirmez (İbn Abidin, Reddül-Muhtar, IV, 175, 176).

Hamdi DÖNDÜREN


3-)Tüketiciyi korumak amacıyla, özellikle temel ihtiyaç maddeleri için resmi makamlarca belirlenen ve her yerde geçerli olan fiyat.


4-)Zorunlu mallar ve üretim faktörleri için resmi yetkelerce belirlenen ve her yerde geçerli olan fiyat.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Officially fixed price.

  • Bülbül kaça aldın gülün Narhını

Sizde içinde Narh kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Narh kelimesi anlamı 584 defa okunmuştur. [239394] Narh kelime anlamı, Narh nedir, Narh ne demek, Narh sözlük anlamı

Paylaş