Nazar Nedir

Nazar Nedir ? Nazar Ne demek ?

1-)Alm. Blick, Fr. Mauvais ceil, İng. Evil eye. Göz değmesi. Bir kimsenin canlı veya cansız bir varlığa bakışı esnasında, gözlerinden çıkan şuaların, ışınların baktığı varlıklara isabet etmesi, görüş, düşünce. Nazar, lügatta “bakmak, göz atmak, düşünmek, iltifat ve itibar etmek, yan bakış, kötü bakış vs.” manalarına gelir.

Nazar değmesi haktır. Yani göz değmesi doğrudur. Bazı kimseler, bir şeye bakıp, beğendiği zaman, gözlerinden çıkan şua zararlı olup canlı vecansız, her şeyin bozulmasına sebep oluyor. Bunun misalleri çoktur. Fen, belki bir gün, bu şuaları ve tesirlerini anlayabilecektir. Nazarı değen kimse, hatta herkes, beğendiği bir şeyi görünce“Maşaallah” demeli, ondan sonra o şeyi söylemelidir. Önce Maşaallah deyince, nazar değmez. Maşaallah demek; “Her şey Allahü tealanın iradesi, dilemesi ile olur. İnsanların ve diğer varlıkların fayda ve zarar vermesi de, Allahü tealanın izin vermesi, güç ve kudret vermesiyledir.” demektir.

Nazar değmesiyle meydana gelen zararı, hastalığı, bugünkü tıbbın aletleri ve ilaçları ile tedavi etmek mümkün olamıyor. Belki, günün birinde tedavi şekli bulunabilir. Yalnız, Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) nazar değen kişinin Kur’an-ı kerim ve dua okumak suretiyle tedavi edilebileceğini haber vermiştir. Nazar değen kimseye şifa için (Âyet-el-kürsi), (Fatiha), (Mu’avvizeteyn) ve(Nun suresi) nin sonunu okumak muhakkak iyi geldiği, Farisi Medaric-ün-Nübüvve kitabı ile Mevahib-i Ledünniyye ikinci cilt, yüz yetmiş dokuzuncu sayfasında yazılıdır. Bu iki kitaptaki ve Teshil-ül-Menafi’ kitabının 200. sayfasında yazılı duaları okumak da faydalıdır. Duaların en kıymetlisi ve faydalısı Fatiha suresidir. Tefsir-i Mazhari son sayfasında diyor ki, “İbni Mace’de yazılı, Hazret-i Ali’nin bildirdiği hadis-i şerifte; «İlaçların en iyisi Kur’an-ı kerimdir.» buyruldu. Hastaya okunursa, hastalığı hafifler.”


2-)NAZAR



Göz, bakma, bakış, fikir, düşünme, mülahaza, niyet, dikkat, iltifat, teveccüh. Arapça asıllı olan bu kelime, Türkçe'ye geçerken mana değişikliğine uğramış ve "ayn göz" kelimesi karşılığında kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim Araplar, göz değmesi için "isabetül-ayn" tabirini kullanırlar (İbn Manzur, "Lisanül-Arab", Na.za.ra madd.).

Nazar kelimesi Türkçe'de kem göz manasına gelmekte ve daha ziyade "gelme", "uğrama", "değme" ve "etme" fiilleriyle birlikte; "nazara gelme", "nazara uğrama", "nazar değme" ve "nazar etme" şeklinde kullanılmaktadır.

"Nazarcılık" deyimi; nazarın zarar verebileceğini kabul eden düşüncenin adıdır.

Nazar, bugün için henüz pozitif ilimlerin ilgi alanına girmemiştir. Girip girmeyeceği ya da ne zaman gireceği belli değildir. Zira pozitif diye tanınan bilimlerin kendilerine mahsus bir takım metodları ve bazı kuralları vardır. Olayları bu metodlarla inceler ve bir sonuca varmaya çalışırlar. Nazar ise şu aşamada, fizik ya da kimya laboratuarında incelenip deneye tabi tutulacak durumda değildir. Aksine bugün, bu ilimlerle uğraşanların ekseriyeti -bilhassa doktorlar- nazarın fizik etkisini kabul etmemektedirler.

Buna rağmen, gerek folklor olarak gerekse dini bir inanç olarak, dünyanın hemen her yerinde milyonlarca insan nazarı tanımakta ve ona inanmaktadır. Nazarla ilgili olayları anlatan haberler de tevatür derecesine ulaşmaktadır. Nazarın mahiyetinin bilinmemesi, onu inkar etmeyi gerektirmez. Nazar, mahiyeti henüz anlaşılmamış nice olaylar vardır. "Tabii hayatta veya zihin hayatında bugünkü ilmi metodlarımızla açıklanması mümkün olmayan olaylara metapsişik veya parapsikoloji denir" (Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, İstanbul 198, s. 202).

Her ne olursa olsun bilhassa halk arasında bazı kimselerin sebebi bilinmeyen olağanüstü nazar (göz değmesi) güçleri olduğuna inanılır. Bu güce sahip bir kimsenin, bir insana, bir hayvana ve özellikle bir çocuğa bakmakla durup dururken hastalık, sakatlık, ölüm gibi bir olayın meydana gelmesine yol açacağı sanılır. Her hangi bir olay böyle bir sebebe bağlandığı zaman "nazar değdi”, nazara geldi”, "nazara uğradı" denilir. "Kem göz" tabiri de, nazarı değen kimseler için kullanılır.

Halk arasında açık, çiğ mavi (gök) gözlerde nazar gücü olduğuna inanılır. Bu inanca dayanılarak mavi gözlülerin kötü niyetli, kıskanç, başkalarına zarar vermekten hoşlanan kimseler olduğu söylenir. Ancak, bu anlayışın doğruluğunu kanıtlayıcı hiç bir kesin delil yoktur. Bazı yörelerde kıskançlık duygusunun nazara yol açtığı inancı da yaygındır. İşte isabet-i ayn yani bu kötü bakışın, kötü gözün değmemesi için çocukların elbiselerine dikilen mavi camdan küçücük tesbih tanesi şeklinde, bazan göz şeklinde olan, ortaları delikli cam yuvarlarlara nazar boncuğu denilir. Bunların beş parmak şeklinde olanları da vardır. Bazı yörelerde -şimdi bile- çocuklara, atlara ve nazar korkulan diğer hayvan ve eşyaya da nazar boncuğu takanlara rastlanır. Nazar boncuğunun daima mavi olduğu söylenir. Buna göz boncuğu da denir. Böyle mavi boncuk, muska, çörek otu, maşallah gibi bir kaç nazarlığın bir arada olup bir takım teşkil edenlerine de "nazar takımı" denir. Şüphesiz nazar boncuğu, göz değmesine karşı bir tedbir olsun diye takılır. Bunun yanında çeşitli nazarlıkların kullanıldığı da bilinmektedir. Halk arasında nazara karşı başvurulan en yaygın tedbirler ise, kurşun dökmek, tuz çevirmek, üzerlik yakmak veya herhangi bir hocaya okutmak vs.'dir. Ancak, bunların tıp yönünden bir faydası olmadığı gibi, batıl inançlar devam ettirildiği için de bu tür davranışlar dinimizce haram kılınmıştır. Peygamberimiz (s.a.s) de nazarlık kullanmayı hoş karşılamamış, bu gibi şeyleri üzerlerine asan kimselerin bey'atlerini kabul etmemiştir (Nesai, Zinet,17; İbn Mace Tıb, 39). Diğer taraftan Resulullah (s.a.s); "Göz değmesi gerçektir" (Buhari, Tıb, 36; Müslim, Selam, 41) buyurmak suretiyle bir manevi faktöre işaret etmişlerdir. Şu halde İslamda göz değmesi (nazar) vardır. Ancak, nazar boncuğu takmak vs. batıl inançlardan sayılmıştır.

Öyle anlaşılıyor ki göz değmesinin temelinde yatan esas sebep kişinin kıskançlık duygusudur. Ve bu duygunun, baktığı kimseye yansıması ve onu te'sir altında bırakmasıdır. Nazar boncuğu takmakla bu kıskançlık dolu bakışların tesirinin azaltılması veya başka yönlere yansıtılması amaçlanmaktadır.

Müfessirlerin ekseriyeti; Rabbi onu seçip iyilerden kıldı. Doğrusu inkar edenler, zikri (Kur'an-ı) işittikleri vakit nerdeyse gözleri ile seni yıkıp devireceklerdi. Bir de durmuşlar, o herhalde bir delidir, diyorlardı" (el-Kalem, 68/50, 51) ayetinde geçen gözleriyle seni yıkıp devireceklerdi" sözünü "nazar" ile tefsir etmişlerdir (Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 5305; İbn Kesir, "Tefsirul Kur'an'il-Azim", VIII, 227).

Alusi (1270/1854)'nin el-Kelbi'den yaptığı bir rivayete göre; Arap asıllı bir kişi, yemek yemeden iki veya üç gün çadırına çekilir, daha sonra oradan gelip geçen koyun ve deve sürüsüne bakar ve "gördüğüm bu koyun ve deve sütünden daha güzelini görmedim" derdi. Bunun üzerine o sürü hastalanır veya yere düşerek helak olurdu. İşte nazar etmede maharetli olan bu kişiye, Peygamberimizi çekemeyen Mekkeli müşrikler, Hz. Peygambere nazar etmesini teklif etmişler, o da bu teklifi kabul etmişti. Allahu Teala da bu ayetleri (el Kalem, 51, 52) ile Resulünü korumuştu (Alusi, Ruhul-Meani, 29/38).

Yusuf suresinin altmış yedinci ayetinde ise, Hz. Yakub (a.s)'m oğullarına şöyle dediği anlatılmaktadır:

Ey oğullarım! Bir kapıdan (Mısır'a) girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama ben Allahdan hiçbir şeyi sizin için savamam. Çünkü hüküm Allah'dan başkasının değildir. Onun için ben yalnız O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler yalnız O'na tevekkül etsinler" ( Yusuf 12/67).

Elmalılı Hamdi Yazır, ayetin yorumunda: "Bu tavsiyenin sebebi, toplu bir surette göze çarpmalarından ve bir hased ve gamze uğramalarından sakınmak idi" demektedir (Elmalılı, a.g.e., IV, 2890).

Nazar ile kıskançlık arasında yakın bir münasebet vardır. Elmalılı Hamdi Yazır, bu münasebeti şöyle ifade ediyor: "Kıskançlıklarından az daha Hz. Peygamber'i nazara uğratacaklar, aç ve kötü gözlerinin şerriyle ellerinden gelse onu helak edeceklerdi. Demek ki, öfkenin bedende bir hükmü bulunduğu gibi, gözlerin de karşılarındakine bakışlarına göre iyi veya kötü bir hükmü vardır. Kimi elektrik gibi dokunur çarpar; mıknatıslar ve manyetize eder. Kimi de aldığı teessürle hasedinden bir gayze düşer, türlü türlü su-i kasde ve hilelere kalkışır ki, maddi veya manevi hangisi olursa olsun hedefine vardığı zaman, isabet-i ayn değmesi veya nazar tabir olunur. Bunun hakkında uzun uzadıya sözler söylenmiş, inkar edenler, ispat edenler olmuştur. Keyfiyeti ne olursa olsun isabet-i ayn vardır" (Elmalılı, a.g.e., VIII, 5305).

Kur'an-ı Kerim nazardan söz ederken açık ve kesin bir hüküm bildirmemekte, buna karşı hadisler, kesin bir ifadeyle nazarın gerçek olduğunu bildirmekteler. Hz. Âişe (r.a)'den rivayet olunduğuna göre Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: "Nazardan Allah'a sığınınız. Çünkü göz (değmesi) gerçektir" (İbn Mace, Tıb, 32; Buhari, Tıb, 36; Müslim, Selam, 41).

Esma bint Umeys (r.a)'den rivayet edildiğine göre kendisi: "Ya Resulullah! Cafer'in oğullarına cidden nazar değiyor, ben onlar için şifa dileğiyle okutturayım mı?" demiş. Resulu Ekrem (s.a.s) de: "Evet, lakin kader ile yarışan bir şey olsaydı nazar değme işi onu geçerdi" buyurmuştur (İbn Mace, Tıb, 33; Muvatta, Ayn, 3).

Nazarın gerçek olduğunu kabul edince, ondan korunma yollarını da öğrenmek gerekir. Bunun için de, dinimizin bize müsaade ettiği yollara baş vurmak, sakındırdığı yollardan da kaçınmak durumundayız. Bu konudaki rehberimiz yine Allah'ın Resulu'dür. Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet olunduğuna göre: "Resulullah (s.a.s), "Cinlerin ve insanların nazarından Allah'a sığınırım"gibi dualarla cinlerin ve insanların nazarından Allah'a sığınırdı. Sonra Muavvezatan nazil olunca bu sureleri okumaya başladı diğer duaları terketti" (İbn Mace, Tıb, 34).

Hz. Peygamberin kötülüklerden ve kötü kimselerin şerrinden emin olabilmek için sık sık okumuş olduğu dua ve surelerden bazıları şunlardır: Enes b. Malik'ten rivayete göre Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Evinden çıkarken şu duayı okuyan kişiye bu dua kafidir. O adam muhafaza altına alınır, şeytan da o adamdan uzaklaşıp bir kenara çekilir: Bismillahi tevekkeltü alellahi la havle vela kuvvete illa billah ". Manası: "Allah Teala'nın ism-i şerifini zikrederek evimden çıkarım. Ben Allah'a tevekkül ettim, güç ve kuvvet sadece Allah'ın lütuf ve ihsanıyladır" (Tirmizi, Deavat, 34). Ümmü Seleme'nin rivayetine göre Resulullah (s.a.s) evinden çıkarken şöyle derdi: "Allah'ın ismini zikrederek çıkarım. Ben Allah'a tevekkül ettim. Allah'ım hata yapmaktan, yolumu şaşırmaktan, zulmetmekten, zulme uğramaktan, cahillikle başkasına bela olmaktan ve başkasının cahilce davranışıyla karşılaşmaktan sana sığınırım” (Tirmizi, Deavat, 35): Osman b. Affan'ın rivayetine göre Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir kul her günün sabahında, her gecenin akşamında üç defa şu şekilde dua ederse, o kişiye hiç bir şey zarar veremez. Bu: Bismillahi la yedurru me'asmihi şey'in fıl'ardı vela fı'ssemai ve huve's-semiul-alim"duasıdır.

Anlamı: "İsmiyle beraber bulundukça yerde ve gökte hiç bir şeyin zarar veremeyeceği Allah'ın ismiyle (sabaha erdim, akşamladım). O her şeyi işiten ve bilendir" (İbni Mace, Dua, 14).

Hz. Âişe (r.a) da Resulullah (s.a.s)'ın yatağına girdiğinde iki eline üfleyip muavvizat (İhlas, Felak ve Nas) surelerini okuduğu ve vücuduna sürdüğünü rivayet etmiştir (Buhari, Deavat, 12).

Bütün bu nasslara göre nazardan korunmak için, "nazarlık" denilen; mavi boncuk, sarımsak, at nalı, minyatür süpürge vb. nesnelerle, içinde ne yazılı olduğu bilinmeyen ya da acaip bir takım şifrelerle yazılmış bulunan muskaları, -nereye olursa olsun- takmak şirktir. Zira bu tür davranışlarda, Allah'dan başka birinden veya bir nesneden, zararı defetmesini istemek vardır. Halbuki Allah (c.c.), şöyle buyurur; "Eğer Allah, sana bir zarar dokundurursa; hiç kimse onu gideremez ve eğer sana bir hayır ihsan ederse, zaten O, herşeye kadirdir" (el-En'am, 6/ 17).

İmam Ahmed, Ukbe b. Nafi'den merfu' olarak şu hadisi nakleder: "Kim temime (mavi boncuk) takarsa Allah onun işini tamamlamasın. Kim bir ved'a (katır boncuğu) takarsa Allah onu korumasın” (Ahmed İbn Hanbel, IV, 154, 156).

Başka bir hadiste: "Kim bir muska, mavi boncuk ve benzerini kesip atarsa bir köle azat etmiş gibi olur" (Yusuf el-Kardavi, "Tevhidin Hakikati", Terc. Mehmet Alptekin, İstanbul 1986, s. 73).

Nazar kavramının batıdaki ifadesi, psikokinezidir. Nazar olayında iyi niyet ve yoğuşmaya göre alıcı ile verici uçlardan geçen bir "ark" oluşmaktadır. Gıbta, övünme, imrenme gibi dostça duygular, hatta ebeveynlerin; çocuklarına sevgisi, nazarın küçük dozda uğratma sebebidir. Nazara uğrayan kişi, çok sık esner ve sıkılır. Asıl uğursuz nazar, "haset" duygusundan gelişir. Bu duyguda, düşmanlık, kin ve intikam mevcuttur. Nazarın dozajında bu haset duygusunun şiddeti çok önemlidir. Haset duygusu ne kadar şiddetli olursa, nazarın gücü de o kadar şiddetli olur (Nazarın Bilimsel Yönü, Yankı Dergisi, 5-30 Haziran 1983, sayı 635, s. 52).

Gözlerin elektromanyetik ışınlar yolladığı konusu, Sovyetler Birliğinde yoğun bir şekilde araştırılmaktaydı. Yayının dalga boyu yaklaşık yüzde sekiz mm.dir. Yani radyo dalgalarıyla enfraruj (kızılötesi) dalgalar arasındadır (H. Egemen Sarıkaya, S. Birgil, C. Cümbüşel, Telepati, İstanbul 1978 s.15. Nazann bilimsel açıklaması için bak. Din ve İlim Açısından Nazar, Yrd. Doç. Celal Kırca, Diyanet Dergisi, XXII. sayı: 1, 1986).

Halid ERBOĞA

Ahmed GÜÇ


3-)

Göz, bakma, bakış, fikir, düşünme, mülahaza, niyet, dikkat, iltifat, teveccüh. Arapça asıllı olan bu kelime, Türkçe'ye geçerken mana değişikliğine uğramış ve "ayn göz" kelimesi karşılığında kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim Araplar, göz değmesi için "isabetül-ayn" tabirini kullanırlar (İbn Manzur, "Lisanül-Arab", Na.za.ra madd.).

Nazar kelimesi Türkçe'de kem göz manasına gelmekte ve daha ziyade "gelme", "uğrama", "değme" ve "etme" fiilleriyle birlikte; "nazara gelme", "nazara uğrama", "nazar değme" ve "nazar etme" şeklinde kullanılmaktadır.

"Nazarcılık" deyimi; nazarın zarar verebileceğini kabul eden düşüncenin adıdır.

Nazar, bugün için henüz pozitif ilimlerin ilgi alanına girmemiştir. Girip girmeyeceği ya da ne zaman gireceği belli değildir. Zira pozitif diye tanınan bilimlerin kendilerine mahsus bir takım metodları ve bazı kuralları vardır. Olayları bu metodlarla inceler ve bir sonuca varmaya çalışırlar. Nazar ise şu aşamada, fizik ya da kimya laboratuarında incelenip deneye tabi tutulacak durumda değildir. Aksine bugün, bu ilimlerle uğraşanların ekseriyeti -bilhassa doktorlar- nazarın fizik etkisini kabul etmemektedirler.

Buna rağmen, gerek folklor olarak gerekse dini bir inanç olarak, dünyanın hemen her yerinde milyonlarca insan nazarı tanımakta ve ona inanmaktadır. Nazarla ilgili olayları anlatan haberler de tevatür derecesine ulaşmaktadır. Nazarın mahiyetinin bilinmemesi, onu inkar etmeyi gerektirmez. Nazar, mahiyeti henüz anlaşılmamış nice olaylar vardır. "Tabii hayatta veya zihin hayatında bugünkü ilmi metodlarımızla açıklanması mümkün olmayan olaylara metapsişik veya parapsikoloji denir" (Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, İstanbul 198, s. 202).

Her ne olursa olsun bilhassa halk arasında bazı kimselerin sebebi bilinmeyen olağanüstü nazar (göz değmesi) güçleri olduğuna inanılır. Bu güce sahip bir kimsenin, bir insana, bir hayvana ve özellikle bir çocuğa bakmakla durup dururken hastalık, sakatlık, ölüm gibi bir olayın meydana gelmesine yol açacağı sanılır. Her hangi bir olay böyle bir sebebe bağlandığı zaman "nazar değdi”, nazara geldi”, "nazara uğradı" denilir. "Kem göz" tabiri de, nazarı değen kimseler için kullanılır.

Halk arasında açık, çiğ mavi (gök) gözlerde nazar gücü olduğuna inanılır. Bu inanca dayanılarak mavi gözlülerin kötü niyetli, kıskanç, başkalarına zarar vermekten hoşlanan kimseler olduğu söylenir. Ancak, bu anlayışın doğruluğunu kanıtlayıcı hiç bir kesin delil yoktur. Bazı yörelerde kıskançlık duygusunun nazara yol açtığı inancı da yaygındır. İşte isabet-i ayn yani bu kötü bakışın, kötü gözün değmemesi için çocukların elbiselerine dikilen mavi camdan küçücük tesbih tanesi şeklinde, bazan göz şeklinde olan, ortaları delikli cam yuvarlarlara nazar boncuğu denilir. Bunların beş parmak şeklinde olanları da vardır. Bazı yörelerde -şimdi bile- çocuklara, atlara ve nazar korkulan diğer hayvan ve eşyaya da nazar boncuğu takanlara rastlanır. Nazar boncuğunun daima mavi olduğu söylenir. Buna göz boncuğu da denir. Böyle mavi boncuk, muska, çörek otu, maşallah gibi bir kaç nazarlığın bir arada olup bir takım teşkil edenlerine de "nazar takımı" denir. Şüphesiz nazar boncuğu, göz değmesine karşı bir tedbir olsun diye takılır. Bunun yanında çeşitli nazarlıkların kullanıldığı da bilinmektedir. Halk arasında nazara karşı başvurulan en yaygın tedbirler ise, kurşun dökmek, tuz çevirmek, üzerlik yakmak veya herhangi bir hocaya okutmak vs.'dir. Ancak, bunların tıp yönünden bir faydası olmadığı gibi, batıl inançlar devam ettirildiği için de bu tür davranışlar dinimizce haram kılınmıştır. Peygamberimiz (s.a.s) de nazarlık kullanmayı hoş karşılamamış, bu gibi şeyleri üzerlerine asan kimselerin bey'atlerini kabul etmemiştir (Nesai, Zinet,17; İbn Mace Tıb, 39). Diğer taraftan Resulullah (s.a.s); "Göz değmesi gerçektir" (Buhari, Tıb, 36; Müslim, Selam, 41) buyurmak suretiyle bir manevi faktöre işaret etmişlerdir. Şu halde İslamda göz değmesi (nazar) vardır. Ancak, nazar boncuğu takmak vs. batıl inançlardan sayılmıştır.

Öyle anlaşılıyor ki göz değmeşinin temelinde yatan esas sebep kişinin kıskançlık duygusudur. Ve bu duygunun, baktığı kimseye yansıması ve onu te'sir altında bırakmasıdır. Nazar boncuğu takmakla bu kıskançlık dolu bakışların tesirinin azaltılması veya başka yönlere yansıtılması amaçlanmaktadır.

Müfessirlerin ekseriyeti; Rabbi onu seçip iyilerden kıldı. Doğrusu inkar edenler, zikri (Kur'an-ı) işittikleri vakit nerdeyse gözleri ile seni yıkıp devireceklerdi. Bir de durmuşlar, o herhalde bir delidir, diyorlardı" (el-Kalem, 68/50, 51) ayetinde geçen gözleriyle seni yıkıp devireceklerdi" sözünü "nazar" ile tefsir etmişlerdir (Elmalılı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, VIII, 5305; İbn Kesir, "Tefsirul Kur'an'il-Azim", VIII, 227).

Alusi (1270/1854)'nin el-Kelbi'den yaptığı bir rivayete göre; Arap asıllı bir kişi, yemek yemeden iki veya üç gün çadırına çekilir, daha sonra oradan gelip geçen koyun ve deve sürüsüne bakar ve "gördüğüm bu koyun ve deve sütünden daha güzelini görmedim" derdi. Bunun üzerine o sürü hastalanır veya yere düşerek helak olurdu. İşte nazar etmede maharetli olan bu kişiye, Peygamberimizi çekemeyen Mekkeli müşrikler, Hz. Peygambere nazar etmesini teklif etmişler, o da bu teklifi kabul etmişti. Allahu Teala da bu ayetleri (el Kalem, 51, 52) ile Resulünü korumuştu (Alusi, Ruhul-Meani, 29/38).

Yusuf suresinin altmış yedinci ayetinde ise, Hz. Yakub (a.s)'m oğullarına şöyle dediği anlatılmaktadır:

Ey oğullarım! Bir kapıdan (Mısır'a) girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama ben Allahdan hiçbir şeyi sizin için savamam. Çünkü hüküm Allah'dan başkasının değildir. Onun için ben yalnız O'na tevekkül ettim. Tevekkül edenler yalnız O'na tevekkül etsinler" ( Yusuf 12/67).

Elmalılı Hamdi Yazır, ayetin yorumunda: "Bu tavsiyenin sebebi, toplu bir surette göze çarpmalarından ve bir hased ve gamze uğramalarından sakınmak idi" demektedir (Elmalılı, a.g.e., IV, 2890).

Nazar ile kıskançlık arasında yakın bir münasebet vardır. Elmalılı Hamdi Yazır, bu münasebeti şöyle ifade ediyor: "Kıskançlıklarından az daha Hz. Peygamber'i nazara uğratacaklar, aç ve kötü gözlerinin şerriyle ellerinden gelse onu helak edeceklerdi. Demek ki, öfkenin bedende bir hükmü bulunduğu gibi, gözlerin de karşılarındakine bakışlarına göre iyi veya kötü bir hükmü vardır. Kimi elektrik gibi dokunur çarpar; mıknatıslar ve manyetize eder. Kimi de aldığı teessürle hasedinden bir gayze düşer, türlü türlü su-i kasde ve hilelere kalkışır ki, maddi veya manevi hangisi olursa olsun hedefine vardığı zaman, isabet-i ayn değmesi veya nazar tabir olunur. Bunun hakkında uzun uzadıya sözler söylenmiş, inkar edenler, ispat edenler olmuştur. Keyfiyeti ne olursa olsun isabet-i ayn vardır" (Elmalılı, a.g.e., VIII, 5305).

Kur'an-ı Kerim nazardan söz ederken açık ve kesin bir hüküm bildirmemekte, buna karşı hadisler, kesin bir ifadeyle nazarın gerçek olduğunu bildirmekteler. Hz. Âişe (r.a)'den rivayet olunduğuna göre Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuşlardır: "Nazardan Allah'a sığınınız. Çünkü göz (değmesi) gerçektir" (İbn Mace, Tıb, 32; Buhari, Tıb, 36; Müslim, Selam, 41).

Esma bint Umeys (r.a)'den rivayet edildiğine göre kendisi: "Ya Resulullah! Cafer'in oğullarına cidden nazar değiyor, ben onlar için şifa dileğiyle okutturayım mı?" demiş. Resulu Ekrem (s.a.s) de: "Evet, lakin kader ile yarışan bir şey olsaydı nazar değme işi onu geçerdi" buyurmuştur (İbn Mace, Tıb, 33; Muvatta, Ayn, 3).

Nazarın gerçek olduğunu kabul edince, ondan korunma yollarını da öğrenmek gerekir. Bunun için de, dinimizin bize müsaade ettiği yollara baş vurmak, sakındırdığı yollardan da kaçınmak durumundayız. Bu konudaki rehberimiz yine Allah'ın Resulu'dür. Ebu Said el-Hudri (r.a)'den rivayet olunduğuna göre: "Resulullah (s.a.s), "Cinlerin ve insanların nazarından Allah'a sığınırım"gibi dualarla cinlerin ve insanların nazarından Allah'a sığınırdı. Sonra Muavvezatan nazil olunca bu sureleri okumaya başladı diğer duaları terketti" (İbn Mace, Tıb, 34).

Hz. Peygamberin kötülüklerden ve kötü kimselerin şerrinden emin olabilmek için sık sık okumuş olduğu dua ve surelerden bazıları şunlardır: Enes b. Malik'ten rivayete göre Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Evinden çıkarken şu duayı okuyan kişiye bu dua kafidir. O adam muhafaza altına alınır, şeytan da o adamdan uzaklaşıp bir kenara çekilir: Bismillahi tevekkeltü alellahi la havle vela kuvvete illa billah ". Manası: "Allah Teala'nın ism-i şerifini zikrederek evimden çıkarım. Ben Allah'a tevekkül ettim, güç ve kuvvet sadece Allah'ın lütuf ve ihsanıyladır" (Tirmizi, Deavat, 34). Ümmü Seleme'nin rivayetine göre Resulullah (s.a.s) evinden çıkarken şöyle derdi: "Allah'ın ismini zikrederek çıkarım. Ben Allah'a tevekkül ettim. Allah'ım hata yapmaktan, yolumu şaşırmaktan, zulmetmekten, zulme uğramaktan, cahillikle başkasına bela olmaktan ve başkasının cahilce davranışıyla karşılaşmaktan sana sığınırım” (Tirmizi, Deavat, 35): Osman b. Affan'ın rivayetine göre Resulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur: "Bir kul her günün sabahında, her gecenin akşamında üç defa şu şekilde dua ederse, o kişiye hiç bir şey zarar veremez. Bu: Bismillahi la yedurru me'asmihi şey'in fıl'ardı vela fı'ssemai ve huve's-semiul-alim"duasıdır.

Anlamı: "İsmiyle beraber bulundukça yerde ve gökte hiç bir şeyin zarar veremeyeceği Allah'ın ismiyle (sabaha erdim, akşamladım). O her şeyi işiten ve bilendir" (İbni Mace, Dua, 14).

Hz. Âişe (r.a) da Resulullah (s.a.s)'ın yatağına girdiğinde iki eline üfleyip muavvizat (İhlas, Felak ve Nas) surelerini okuduğu ve vücuduna sürdüğünü rivayet etmiştir (Buhari, Deavat, 12).

Bütün bu nasslara göre nazardan korunmak için, "nazarlık" denilen; mavi boncuk, sarımsak, at nalı, minyatür süpürge vb. nesnelerle, içinde ne yazılı olduğu bilinmeyen ya da acaip bir takım şifrelerle yazılmış bulunan muskaları, -nereye olursa olsun- takmak şirktir. Zira bu tür davranışlarda, Allah'dan başka birinden veya bir nesneden, zararı defetmesini istemek vardır. Halbuki Allah (c.c.), şöyle buyurur; "Eğer Allah, sana bir zarar dokundurursa; hiç kimse onu gideremez ve eğer sana bir hayır ihsan ederse, zaten O, herşeye Kadirdir" (el-En'am, 6/ 17).

İmam Ahmed, Ukbe b. Nafi'den merfu' olarak şu hadisi nakleder: "Kim temime (mavi boncuk) takarsa Allah onun işini tamamlamasın. Kim bir ved'a (katır boncuğu) takarsa Allah onu korumasın” (Ahmed İbn Hanbel, IV, 154, 156).

Başka bir hadiste: "Kim bir muska, mavi boncuk ve benzerini kesip atarsa bir köle azat etmiş gibi olur" (Yusuf el-Kardavi, "Tevhidin Hakikati", Terc. Mehmet Alptekin, İstanbul 1986, s. 73).

Nazar kavramının batıdaki ifadesi, psikokinezidir. Nazar olayında iyi niyet ve yoğuşmaya göre alıcı ile verici uçlardan geçen bir "ark" oluşmaktadır. Gıbta, övünme, imrenme gibi dostça duygular, hatta ebeveynlerin; çocuklarına sevgisi, nazarın küçük dozda uğratma sebebidir. Nazara uğrayan kişi, çok sık esner ve sıkılır. Asıl uğursuz nazar, "haset" duygusundan gelişir. Bu duyguda, düşmanlık, kin ve intikam mevcuttur. Nazarın dozajında bu haset duygusunun şiddeti çok önemlidir. Haset duygusu ne kadar şiddetli olursa, nazarın gücü de o kadar şiddetli olur (Nazarın Bilimsel Yönü, Yankı Dergisi, 5-30 Haziran 1983, sayı 635, s. 52).

Gözlerin elektromanyetik ışınlar yolladığı konusu, Sovyetler Birliğinde yoğun bir şekilde araştırılmaktaydı. Yayının dalga boyu yaklaşık yüzde sekiz mm.dir. Yani radyo dalgalarıyla enfraruj (kızılötesi) dalgalar arasındadır (H. Egemen Sarıkaya, S. Birgil, C. Cümbüşel, Telepati, İstanbul 1978 s.15. Nazann bilimsel açıklaması için bak. Din ve İlim Açısından Nazar, Yrd. Doç. Celal Kırca, Diyanet Dergisi, XXII. sayı: 1, 1986).

 


4-)1. Bakmak. Göz atmak.

Resulullah sallallahü aleyhi ve sellem, misvakını ve tarağını yanından ayırmazdı. Mübarek saçını ve sakalını tararken aynaya nazar eylerdi. Geceleri mübarek gözlerine sürme çekerdi. (İmam-ı Ahmed Kastalani)

"Allahü teala mü'min bir kulunun gönlüne bir gecede üç yüz altmış defa nazar eder" sözünün manası; "Kalbin vücuda açılan üç yüz altmış penceresi vardır. Gönül, Allahü tealanın zikriyle kaynayıp coşunca, Allahü teala o kalbe nazar eder. Bu nazar ile kalbe doğan feyzler ve nurlar bu üç yüz altmış koldan bütün vücuda yayılır. Böyle nurların ve feyzlerin yayıldığı bir uzuv kendi haline göre zevkle ibadet eder. Yapılan taat ve ibadetlerden lezzet alır. (Ali Ramiteni)

Kalb hastalıklarının giderilmesi, Allah adamlarının tedavisi ile olur. Bunların sözleri ilacdır. Nazarları şifadır. Onlarla beraber bulunanlar kötü olmaz. (İmam-ı Rabbani)

Âlimin bir nazarı, bulunmaz hazinedir.

Bir sohbeti, yıllarca, bitmez kütübhanedir.

(M. Sıddik bin Said)

2. Düşünme, inceleme.

Aklın nazarı ile elde edilen ilim (bilgi) iki çeşittir. Birincisi bedihi yani düşünmeye ihtiyaç olmadan ilk bakışta elde edilen bilgi. Mesela; bütünün, parçasından büyük olduğunu bilmek böyledir. İkincisi, istidlali yani, aklın düşünmesiyle elde edilen bilgi. Mesela; kainata ve ondaki inceliklere bakarak, onun bir yaratıcısının bulunduğunu anlamak böyledir. (Sa'düddin Teftazani)


5-)Belli kimselerde bulunduğuna inanılan, insanlara, özellikle çocuklara, evcil hayvanlara, eve, mala mülke, hatta cansız nesnelere de zarar veren, bakıştaki çarpıcı ve öldürücü güç, göz.


6-)Bakış, bakma, göz atma
Örnek:İlk nazarda mağrur, azametli tesirini veriyor. S. M. Alus


7-)Belli kimselerde bulunduğuna inanılan; insanlara, özellikle çocuklara, evcil hayvanlara, eve, mala mülke, hatta cansız nesnelere de zarar veren; bakışla dışarı fırlayan çarpıcı ve öldürücü güç.


8-)Bk. gözdeğme


9-)Bakma, göz atma.


10-)Düşünme.


11-)Göz değme.


12-)İtibar, saygı.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Look.
İngilizcesi İngilizce
Sight.
İngilizcesi İngilizce
Blink.
İngilizcesi İngilizce
Regard.
İngilizcesi İngilizce
Evil eye.
İngilizcesi İngilizce
Whammy.
İngilizcesi İngilizce
Glance bakış.
İngilizcesi İngilizce
The evil eye.
İngilizcesi İngilizce
Opinion.
İngilizcesi İngilizce
Consideration görüş.
İngilizcesi İngilizce
Glance.
İngilizcesi İngilizce
View.
Fransızcası Fransızca
Mauvais oeil

  • Yeni Yönetimin ilk toplantısına davet edilen duayen reklamcı Nazar Büyüm, IAA’in misyonuna inanarak 40 yıl önce başlatılan süreci ve IAA’in sektörün merkezindeki rolünü anlattı.
  • ” Nazar değmesin TEŞVİKTE Şanlıurfa’nın çok avantajlı bulunduğuna dikkat çeken Eyyüp Sabri Ertekin, “Gelen yatırımcılara elimizden gelen yardımı gösteriyoruz.

Sizde içinde Nazar kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Nazar kelimesi anlamı 2154 defa okunmuştur. [239411] Nazar kelime anlamı, Nazar nedir, Nazar ne demek, Nazar sözlük anlamı

Paylaş