Orhan Seyfi Orhon Kimdir ?

Orhan Seyfi Orhon Biyografisi

Orhan Seyfi Orhon Kimdir ? Biyografisi, Hayatı, Eşi, Nereli, Kaç Yaşında, Öldü mü ?

Orhan Seyfi Orhon : yirminci yüzyıl şâir ve yazarlarından. 1890 yılında İstanbul’da doğdu. Babası, albaylıktan emekli Mehmed Emin Beydir. İlköğretimine, Çengelköy Mekteb-i İbtidâîsinde başladı, Havuzbaşı Mektebini bitirdi. Rüşdiyeyi Beylerbeyi’nde okuduktan sonra, Mercan İdâdisine girerek, oradan mezun oldu. Orhan Seyfi aynı devrede; Mekteb-i Mülkiye, Mekteb-i Tıbbiye ve Mekteb-i Hukuk’a kayd oldu ise de sâdece Hukuk Mektebinden mezun oldu. Önceleri memurluk yapmak zorunda kaldı. Bir süre Meclis-i Mebûsân Kavânîn kalemine girdi. Sonra geçimini gazetecilikle sağlama yolunu seçti. Önceleri mizâhî yazılar yazdı. Sonra Akbaba adlı mîzah dergisini çıkarmaya başladı. Bacanağı yazar Yusuf Ziya Ortaç’ın büyük desteğini gördü. Dergi kısa zamanda büyük rağbet kazandı. Şâire iyi bir kazanç da temin etti. Böylelikle basın hayatına girdi. Ayrıca Papağan, Resimli Dünyâ, Edebiyat Gazetesi, Ayda Bir, Çınaraltı adlı mîzah, magazin ve edebiyat dergilerini çıkardı. Çeşitli gazetelerde mîzâhî yazılar ve fıkralar yazdı. Bir ara, Harp Akademisinde ve Harbiye Mektebinde edebiyat dersleri verdi. Sonra İstanbul Erkek Lisesi Edebiyat öğretmenliğine tâyin oldu. Bir yandan da İtalyan Lisesinde Türkçe dersleri okuttu. 1946’da Zonguldak Milletvekili olarak parlamentoya girdi. Ancak 1950’deki seçimlerde kaybetti ve yeniden gazeteciliğe döndü. 1965’te İstanbul’dan milletvekili seçildi. 1969 milletvekili seçimlerinde AP’den aday oldu, fakat kazanamadı. Kalp krizi sonunda, 1972’de İstanbul’da öldü. Zincirlikuyu Mezarlığına gömüldü.

Orhan Seyfi, edebiyatımızda “Beş Hececiler” diye adlandırılan topluluğun ileri gelenlerindendir. Onu şiir yazmaya teşvik edenler arasında, İbrâhim Alâaddin, MustafaEnver ve HalilNihad vardır. İlk şiir denemelerine 1911 yılında başladı. Bu şiirlerini yayınlamak için arkadaşlarıyla birlikte Hıyâbân adlı küçük bir dergi çıkardılar. Bu arada Türk Yurdu ve Yeni Mecmua’da da şiirleri çıktı. Bu ilk şiirlerinde arûzu kullanan şâir sonraları hece veznini benimsedi. Millî Edebiyat anlayışına uygun açık ve anlaşılır bir dili kullandı.

Şiirlerinin yanısıra nesirleriyle de dikkati çeker. Orhan Seyfi’nin 25’ten fazla şiiri bestelenmiştir. Mîzâhî yazıları ve fıkraları, ince bir nükte ve sohbet havası taşır. Fıkralarında daha çok millî, sosyal konuların ağır bastığı görülür. Eserlerinde millî şuur, ideal, Türkçülük, milliyetçilik ve din temalarını bol bol işlemiştir.

Eserleri:

Fırtına ve Kar (Şiirler, 1919), Peri Kızı ile Çoban Hikâyesi (Şiirler, 1919), Gönülden Sesler (Şiirler, 1922), O Beyaz Bir Kuştu (Şiirler, 1941), Çocuk Adam (Roman, 1941), Asri Kerem (Destan, 1942), Dün-Bugün-Yarın (Yazılar, 1943), Kulaktan Kulağa (Fıkralar, 1943), Hicivler (1950), Düğün Gecesi (Hikâyeler, 1957), Kervan (Şiirler, 1964), İşteSevdiğim Dünya (Şiirler, 1965), Şiirler (Bütün şiir kitaplarının ortak baskısı, 1970), Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’e Mektup (1944), Gençlere Açık Mektup (1951).

BİRLİK

İkilik yok, birlik var;

Yalnız bunda dirlik var;

Yalnız bundadır felâh;

Lâilâheillallâh!

Bir aşk için gönüller;

Çarparken hep beraber,

İkiye tapmak günâh!

Lâilâheillallâh!

Şu münâfık karanlık;

Sona erecek artık,

Sabah olacak, sabah!

Lâilâheillallâh!

Her türlü nîmet bunda,

Beklenen cennet bunda:

Yalnız bir din, bir ilâh!

Lâilâheillallâh!


Orhan Seyfi Orhon : Orhan Seyfi Orhon (23.10.1890)- (22.08.1972) 23 Ekim 1890'da İstanbul'da doğdu. 22 Ağustos 1972'de İstanbul'da öldü. Hukuk Mektebi'ni bitirdi. Meclis-i Mesuban'ın Kavanin Kalemi'nde memurluk, ardından gazetecilik ve öğretmenlik yaptı. 1950'de gazeteciliğe döndü. Hayatının son döneminde Son Havadis gazetesinde yazarlık yaptı. 1917'de Yeni Mecmua'da çıkan şiirleriyle adını duyurdu. Türk şiirinde "5 Hececiler" diye bilinen şairlerimizdendir. Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul Hükümeti'ni destekleyen "Aydede" dergisinde çalıştı. Yusuf Ziya Ortaç'la birlikte Papağan, Güneş, Ayda Bir, Çınaraltı dergilerini çıkardı. Aruzla başladığı şiirde, Milli Edebiyat ve Genç Kalemler akımlarının etkisinde kalarak hece veznine döndü.
Şiir kitapları: Fırtına ve Kar (1919) Peri Kızı ile Çoban Hikayesi (1919) Gönülden Sesler (1922) O Beyaz Bir Kuştu (1941) Kervan (1946) İşte Sevdiğim Dünya (1965)
Anadolu Toprağı
Senelerce sana hasret taşıyan,
Bir gönülle kollarına atılsam.
Ben de bir gün kucağında yaşayan,
Bahtiyarlar araşma katılsana.
En bakımsız, en kuytu bir bucağın,
Bence "İrem bağı" gibi güzeldir.
Bir yıkılmış evin harap ocağın,
Şu heybetli saraylara bedeldir.
Kadir Mevlâm, eğer senden uzakta,
Bana takdir eylemişse ölümü;
Rahat etmem bu yabancı toprakta,
Cennette de avutamam gönlümü.
Anladım ki: Sevda, gençlik, şeref, şan.
Asılsızmış şu yalancı dünyada.
Hasretinle yadellerde dolaşan,
Hızrı bulsa yine ermez murada.
Yalnız senin tatlı esen havanda,
Kendi millî gururumu sezerim.
Yalnız senin dağında, ya ovanda,
Başım gökte, alnım açık gezerim.
Hürüm, derim, eskisinden daha hür,
Zincirinle bağlansa da ayağım.
Şimdikinden daha ferah görünür,
Zindanında olsa bile durağım.
Bir gün olup kucağına ulaşsam,
Gözlerimden döksem sevinç yaşını,
Sancağının gölgesinde dolaşsam,
Öpsem, öpsem toprağını, taşını!

Beyaz Bir Kuştu
O, beyaz bir kuştu, uzun kanatlı
Ardında ışıktan bir iz bıraktı
Yel gibi dağları aştı bir atlı
Arada bir engin deniz bıraktı
Uzaktan gelirken derin akisler
Kapadı geçtiğim yolları sisler
Tutuştu içimde birikmiş hisler
Gönlümü o kadar temiz bıraktı
O, beyaz bir kuştu ak kanatlıydı
Yel gibi dağları aşan atlıydı
Hayaldi, hayalden bile tatlıydı
Ne ışık bıraktı, ne iz bıraktı

Diyorlar
Ölürsem yazıktır sana kanmadan
Kollarım boynunda halkalanmadan
Bir günüm geçmiyor seni anmadan
Derdine katlandım hiç usanmadan
Diyorlar: "Kül olmaz ateş yanmadan
Denizler durulmaz dalgalanmadan!"
Saadet benziyor boş bir seraba
Düşüyor her seven gönül azaba
Gelmiyor çekilen dertler hesaba
Diyorum: "Sebep ne bu ızdıraba?"
Diyorlar: "Kül olmaz ateş yanmadan
Denizler durulmaz dalgalanmadan!"

Gönlüm
Benim gönlüm bir kelebek
Dolaşıyor çiçek çiçek
Tükenecek ömrü böyle
Çırpınarak, titreyerek
Ne şerefli bir adı var
Ne bir büyük maksadı var
Hergün biraz zedelenen
İki ipek kanadı var
Sabırlıdır, gözü toktur
Zavallının derdi çoktur
Yorulunca konacağı
Bir yuvası bile yoktur
Her şey ona karşı durur
Güneş yakar, kış dondurur
Bazı tutar kanadından
Bir fırtına yere vurur
Benim gönlüm bir kelebek
Dolaşıyor titreyerek
Zavallının bir baharlık
Ömrü böyle tükenecek

Kış Gecelerinde
Bütün şehir nihayetsiz bir nur içinde
Kış mehtabı daha parlak, daha lekesiz
Ne buluttan bir eser var, ne bir küçük iz
Gülümsüyor gibi sema sürûr içinde
Şu saatte kesilmemiş henüz gözyaşım
Penceremin kenarına dayalı başım
En küçük bir teselliden, ümitten uzak
Hep o eski günlerimi hatırlayarak
Ben sabahı bekliyorum fütur içinde
Bütün şehir nihayetsiz bir sûr içinde
Karşı evlerde bir saadet yuvası yine
Ayın beyaz ışıkları dolmuş içine
Şimdi çiftler uyuyorlar bu nur içinde
Bu saatte sade ben bir tek başımayım
Ben Yarabbi, bu uzlette nasıl yaşayayım
Düşünmeden ayrılığın nihayetini
Hissettiğim dakikada hıyanetini
Seni nasıl terketmiştim gurur içinde
Bütün şehir nihayetsiz bir nur içinde
Yıldızlardan semada görünmüyor eser
Salmış uzak alemlere gizli akisler
Birer katre ziya gibi billur içinde


Sancağa
Ellerde dolaşan bu siyah sancak,
Göklere yükselen bir âh olmasın!
Doğru mu bu kadar ye'se kapılmak,
Korkarım, bu matem günah olmasın!
Milletin kalbinde yer etmez keder;
Asırlar değişir, seneler geçer...
Ne kadar karanlık olsa geceler,
Mümkün mü sonunda sabah olmasın.
Dilerse, her yüzde keder görünsün,
Yıldızlar yerlere düşüp sürünsün...
Dilerse, her taraf ye'se burunsun;
Sade senin yüzün siyah olmasın!
Bir kızıl alevdin gökde bir zaman;
Solardı renginden nuru güneşin.
Şimdi bir dumansın, kara bir duman;
Sinmiş gönüllere sanki ateşin.
Ağlıyor uzaktan bakan rengine,
Diyor: "Matemde mi öz vatanımız?.."
Biz seni boyarız o kan rengine,
Var damarımızda hâlâ kanımız!
Ey güzel sancağım, solmasın yüzün,
Biz henüz yaşarken ye'se bürünme!
Hicrana takati yok gönlümüzün,
Bu matem yüzüyle bize görünme!
Ey güzel sancağım, o "ay yıldız"m,
Sana tarihinden kaldı hediye,
Üstünden eksilme vatanımızın,
Dalgalan bu "iller benimdir!" diye.


Veda
Hani, o bırakıp giderken seni
Bu öksüz tavrını takmayacaktın
Alnına koyarken veda buseni
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın
Hani, ey gözlerim bu son vedada
Yolunu kaybeden yolcunun dağda
Birini çağırmak için imdada
Yaktığı ateşi yakmayacaktın
Gelse de an acı sözler dilime
Uçacak sanırım birkaç kelime
Bir alev halinde düştün elime
Hani, ey gözyaşım akmayacaktın


Yolculuk
Veda ettim gençliğimin gamsız geçen rüyasına
Çıktım aşkın nihayeti bulunmayan sahrasına
Bilmiyordum yol neresi? Varacağım yer neresi
Dayanarak gidiyordum ilhamımın asâsına
Bu sahranın kanat germiş her yerine ıssızlıklar
Ufuklardan yalnız iki yıldız doğmuş semasına
İki yıldız... işte benim rehberim bu, yürüyordum
Nihayetsiz gecelerin daldım zulmet deryasına
Yürüyordum; dağlar geçip uçurumlar atlıyordum
Tâbi oldum saçlarımda esen sevda havasına
Yürüyordum, gök gürlüyor... yürüyordum, fırtına var
Yürüyordum, göğüs germiş bu dağların borasına
Bir ses duydum uzaklardan: "Seyfi, diyor, bir âfetin
"Düştün siyah gözlerinin yine kara sevdasına"

Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Orhan Seyfi Orhon Özgeçmişi

Orhan Seyfi Orhon Hayatı

Sizde Orhan Seyfi Orhon ile ilgili bildiklerinizi paylaşır mısınız ?

Orhan Seyfi Orhon biyografisi 106 defa okunmuştur. [1022]