Oğuz Kağan Destanı Nedir

Oğuz Kağan Destanı Nedir ? Oğuz Kağan Destanı Ne demek ?

1-)Türk destanlarından. Hun-Oğuz destanları grubundandır. Oğuz Kağan Destanının beş ayrı yazması vardır. Çağatayca, Farsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz Kağan Destanı; Oğuz boyları, Türk dili, edebiyatı, folkloru, tarihi ve kültürü hakkında bilgi verir. Bu yazmaların özeti şöyledir:

Nuh aleyhisselamın oğlu Yafes’in büyük oğlu Türk, doğuda yerleşmişti. Bunun ülkesineTürkistan denildi. Türklerin ilk atası olan Türk’ün oğullarından büyüğü Kara-Han, Karı-Sayram şehrini başşehir edinmişti. Yaylakları, İpanç şehri yakınlarındaki Or-Tag ile Kür-Tag, kışlakları da Porsuk şehri yanındaki Kara-Kum idi. Kara-Hanın kardeşleri; Or-Han, Kür-Han ve Küz-Han adlarını taşıyorlardı. Kara-Han, harika olarak doğan oğluna bir yaşında iken ad koyacağı sırada, bu çocuk; “Ben sarayda doğduğumdan, adım Oğuz olsun.” deyince, herkes şaşırmıştı. Allah’ın varlığına ve birliğine inanan Oğuz, putperest annesinin sütünü sadece bir defa emdi. Babası, Oğuz’u, kardeşinin kızı ile evlendirmek isteyince o, Hak dine girmeyi reddeden amcasının kızları ile evlenmedi.

Oğuz, gençliğinde; yılkıları (at sürüsü) ve insanları yiyen, çok korkulan, azgın bir canavarı öldürerek büyük şöhret kazandı. Oğuz’un, teklif edilen kızlar ile evlenmeyiş sebebini öğrenen babası Kara-Han ile amcaları, onun gizli ve kendi dinlerine uymayan bir din taşıdığını anlayarak, bir av sırasında öldürmeyi planladılar. Suikastı anlayınca, baba ve amcasını öldürdü. Avlanırken Gök-Işık içinde beliren Gök-Kızı ile evlendi. Gök-Kızından üçüz oğlu olup; Gün-Han, Ay-Han, Yıldız-Han, bir rivayete göre de Gün-Alp, Ay-Alp, Yıldız-Alp adlarını verdi. Başka bir gün yine avlanırken, göl içindeki küçük bir adada, dünya güzeliGöl-Kızını gördü. Bununla da evlenen Oğuz, Göl-Kızından doğan üçüz oğullarına Gök-Han, Dağ-Han, Deniz-Han, başka bir rivayete göre de Gök-Alp, Dağ-Alp, Deniz-Alp adlarını verdi. Sonra, Oğuz Han bütün halkını toplayarak, ulu bir toy (ziyafet) verdi. Kırk yerde ağır sofralar kurdurdu. Toydan sonra Oğuz Han, beğler ile halka yarlıg (ferman) çıkararak, şöyle buyurdu:

“Ben sizlere oldum Kağan.

Alalım yay hem de kalkan.

Tamga olsun bize boyan

Gökbörü olsun oranı

Demir çıdalar olsun orman

Avlakta yürüsün kulan

İşte deniz, işte muran

Gün olsun tuğ, gök korıkan.”

Bundan sonra Oğuz Han, dünyanın dört yönüne yarlıg yazdı. Elçilere verip gönderdi. Bu fermanlarda şöyle deniyordu:

“Ben Türklerin kağanıyım; dünyanın dört bucağının da hakimi olsam gerekir. Sizlerden itaatinizi istiyorum. Kim benim buyruğuma baş eğerse, el olursa, hediyelerini kabul eder, kendisini dost sayarım. Her kim de baş eğmezse, ona gazab eder, üzerine ordu çekip, baskın yapar, hemen astırıp, yok ederim!”.

Bu sırada sağdaki Çin Kağanı, kıymetli hediyelerle elçisini gönderip, itaatini saygı ile arz etti; onunla dost oldu. Soldaki Urum Kağan, itaatlerini bildirmediğinden ordusunu çekip, onların üzerine yürüyen Oğuz Han, kırk gün sonra Muzdağ (Buzdağı) eteğine gelince otağına güneyden bir ışık girdi ve içinden, gök tüylü, gök yeleli iri bir erkek böri (kurt) çıktı. Bu Gök-Böri konuşarak, Oğuz Han’a; “Ben senin orduna kılavuz olarak önde yürüyeceğim.” dedi ve böyle yaptı.

Muzdağdan sonra Gök-Börinin kılavuzluğunda batıya yürüyen ordusunun başındaki Oğuz Han, İtil-Müren (Volga Nehri) boyundaki Karadağ önünde yapılan savaşta, kalabalık ordulu Urum-Kağanı yendi, kaçırttı. Urum-Kağanın kardeşi olup, Oğuz’a itaat eden ve saklandığı kaleleri teslim eyleyen Urum-Beğin oğluna, itaatle teslim olması üzerine, Türkçe saklayan, koruyan manasında “Saklar” (Eslar/Slav) adı verildi. Zaferden sonra, Uluğ-Ordu Beğ adlı birisi, ulu ağaçlardan yaptığı kayıklarla, orduyu İtil’den öteye-batıya, geçirdiğinden, Oğuz Han onu mükafatlandırarak, İtil’in batısındaki ülkeleri ona bağışladı ve kendisine oğyuk-ağaç manasında Kıpçak-Beğ adını verdi.

İtil Nehri kuzeyinden karanlıklar ülkesinde yaşayan Kıl-Barak veya İt-Barak kavmini de itaat altına alan Oğuz Han, anayurdu korumak için, Uygun uruğunu vazifelendirmiştir. Anayurttan, Afgan ve Hind üzerine sefere çıkan Oğuz Han, yolda her zaman bindiği ala aygırı kaçıp, tepeleri daimi karlı Muzdağın karları içine gitti. Buna çok üzülen Oğuz, ordusundaki cesur, soğuğa dayanıklı bir beğin, dokuz gün içinde gidip bu atı karlar içinde tutup, getirmesine çok sevindi. Onu mükafatlandırarak Tanrıdağlar bölgesinin karlı yaylaklarını ona bağışlayıp; “Sen, buradaki beğlere baş ol ve senin adın hep Karluk olsun.” dedi.

Afgan ve Hind ellerini fethetti. Sonra, İran üzerine Horasan’a yürüdü. Yolda, duvarları altından, pencereleri gümüşten, çatısı ve kapısı demirden ulu bir konak gördüler. Bunun kilitli kapısını açmak, çok zor olduğundan, Oğuz Kağan pek becerikli, hünerli bir kişi olan askerlerinden Tömürdü-Kağul adlı birisine, Kal-Aç diyerek, buranın kapısını açmasını buyurdu.Seferde yağmalar ve savaşlarda alınan ganimetlerini taşımak için ağaç araba yapan usta askeri çok beğenen Oğuz Han, ona yüklü arabanın yürürken çıkardığı“Kang-Kang” sesine göre Kanglı adını verdi.

Oğuz Han, Dağıstan’daki Tarku ve Derbend bölgelerini fethederek oradan Şirvan, Aran, Mugan ve Gürcistan ülkeleri üzerine gelip buraları da feth eyledi. Yaz sıcağında, ordusuyla Sabalan ve Arar dağlarındaki Alatağ (Ağrı Dağı) yaylaklarında ordusu ile yayladı. Her iki dağa da Türkçe adlar verildi. Oğuz Hanın, bu çevrede fethettiği ülkeye Türkçe Azar-Baygan adı verildi.

Oğuz Han, Alatağ yaylasında iken Gürcistan, Irak, Anadolu ve Suriye ülkelerine elçiler gönderip, itaat etmelerini bildirdi. Kış gelince Mugan Çölünü geçerek, ordusu ile orada ve Kür ile Aras nehirleri arasındaki Aran (Karabağ) kışlağında kışladı. Baharda Gürcüler itaat ettilerse de sonradan caydılar. Oğuz Han, kendi oğullarını, iki yüzer kişi ile bu küçük kavmin üzerine gönderdi ve buradan ordusuna erzak tedarik ettirdi.

Alatağ’dan ordusu ile sefere çıkan Oğuz Han, Anadolu ve Irak üzerine yürüdü. Buraların uluları gelerek, savaşmadan itaat ettiler. Kış bastırınca, Oğuz Han, ordusu ile Dicle Nehri boyunda kışladı. İlkbaharda Şam üzerine yürüdü. Bütün Raka ve Şam ülkesi itaat ettiyse de üç yüz altmış kale kapılı Antakya şehri direnince, bir yıl süren kuşatmadan sonra, burası da zaptedildi. Oğuz Han, Antakya’da tahta geçti. Yanındaki doksan bin askerini bu şehre yerleştirip, kışladı. Askerlerin çoluk çocuğunu da bu ulu şehirde barındırdı. Bu şehirden Altı oğlunu (Filistin ve Mısır ülkeleri) Tekfur’un üzerine öncü olarak gönderdi. Eğer itaat etmezse ordusu ile kendisinin de geleceğini bildirdi. İki gün ve iki gece süren savaşta yenilen Tekfur, yakalanarak Antakya’da Oğuz Hana gönderildi. Oğuz Han itaatini arz eden Tekfur’u haraca bağlayıp yeniden kendi ülkesine hakim tayin etti. Yunan ve Frenk ülkesinin durumunu Tekfur’dan öğrenen Oğuz Han, üç oğlunu Yunan, üç oğlunu da Frenk ülkelerini itaat ettirmeğe gönderdi. Tekfur da kendi elçisi ile bu iki ülkeye tez elden şu haberi yolladı: “Bu Oğuzlar, çok büyük kudret ve kuvvet sahibidirler. Güneşin doğduğu yerden buralara kadar bütün ülkeleri ellerine geçirmişlerdir. Onlara hiç kimse dayanamaz. Siz de kendi isteğinizle, yıllık vergi vererek, onlara itaat ediniz. Karşı çıkıp da halkınız kırılmasın.” Sonunda, Frenk ve Yunan ülkeleri itaat edip, haraca bağlandılar. Üç yıl Antakya’da kışlayan Oğuz Han, Bağdat İsfahan yolu ile İran’a gelip, Demevan Dağından, Horasan-Herat (Afgan) yolu ile ülkesine dönmeğe karar verdi.

Oğuz Han Amuderya’yı geçerek, Ilak ülkesindeki Semerkand bölgesine vardı. Buhara sınırındaki Yalbulağaz mevkiine geldi. Anayurduna erişti. Elli yılda dünyayı feth eden ulu cihangiri, Kanglı ve Uygurlar, dokuz günlük yoldan gelerek karşıladılar. Kürtak Yaylağına gelen Oğuz Han burada, bin evi doyuracak koyun ile dokuz yüz kısrak kestirerek, ulu bir toy verdi. Oğuz Hanın yanında soylu, yaşlı, uzun tecrübeli ve ak saçlı bir Düşüme(vezir) vardı, adı Uluğ-Türk idi. Bu vezir, bir gün rüyada gördü ki, bir Altın Yay doğudan batıya doğru gidiyor. Uyanıp, rüyayı, Oğuz Hanın ve neslinin cihan hakimiyetine tabir etti. Bunun üzerine Oğuz, oğullarını çağırıp, avlanmalarını istedi. Büyükler doğuya, küçükler batıya doğru ava çıktılar. Gün, Ay, Yıldız yolda bir Altın-Yay; Gök, Dağ, Deniz de yolları üzerinde üç Gümüş-Ok bularak dönüp babalarına getirdiler. Buna çok sevinen Oğuz Han, okların herbirini küçük oğullarının birisine verdi: “Ok, yaya tabidir, onu atarken de öyle olunuz” dedi. Sonra dönüp, Altın-Yay’ı üçe bölerek, her parçasını büyük oğullarından birisine verdi: Bunlara, Boz-Oklar dedi. Sonra, büyük kurultay toplayarak, yanına kırk kulaç boyunda bir direk diktirip, üzerine bir altın tavuk koydu ve dibine bir Akkoyun bağladı; soluna da kırk kulaçlık direk diktirip, üzerine bir Gümüş-Tavuk koydurdu ve dibine bir Karakoyun bağladı. Oğullarından Bozokları, sağ (doğu) yanına, üç-okları da sol (batı) yanına oturtarak, kırk gün, kırk gece yiyip içtiler. Ulu toy yaptılar. Sonra Oğuz Han ülkesini altı oğlu arasında bölüştürdü ve ruhunu teslim etti.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Oğuz Kağan Destanı kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Oğuz Kağan Destanı kelimesi anlamı 88 defa okunmuştur. [239523] Oğuz Kağan Destanı kelime anlamı, Oğuz Kağan Destanı nedir, Oğuz Kağan Destanı ne demek, Oğuz Kağan Destanı sözlük anlamı

Paylaş