Rivayet Nedir

Rivayet Nedir ? Rivayet Ne demek ?

1-)RİVÂYET



Nakletme, anlatma; hadis anlatma, nakletmek ve kendisine nisbet olunana isnad etme anlamında bir usulü hadis terimi. Rivayet, sadece sünnetin nakline münhasır değildir. Sünnet dışındaki haberleri, Sahabe, Tabiim ve diğer tabakalardan insanların sözlerini, bunları haber verenlere isnad etmek de rivayetin kapsamı içerisindedir. Rivayetle ilgili bu tariften, rivayetin üç temel unsurunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan birincisi, rivayete konu olan Sünnet veya benzeri olan haber; ikincisi bir haberi kendisine nakledene isnad ile rivayet eden şahıs (ravi); üçüncüsü de haberi kendisine nakledene isnad ile rivayet edenden alan şahıs. Rivayetin her şeyden önce önemli bir gayesi vardır. O da, Hz. Peygamber (s.a.s)'in söz ve fiillerinden ibaret olan sünnetini, yahut daha umumi manasıyla hadisini asırlar sonra gelecek olan nesillere duyurmaktır. Hz. Peygamber'e ait bilgi ve malumatın duyurulması, neşredilmesi için en emin yol rivayetin bu üçlü sistemidir. Nitekim Rasul-i Ekrem (s.a.s)'den haberi alan Sahabi, bunu O'na isnad ile Tabii'ye rivayet ettiği gibi; aynı haberi sahabiden alan tabii de, onu, kendisine rivayet eden sahabi'ye isnad ile Tabiu't-tabii'ye rivayet etmiş; böylece haberin Hz. Peygamber'den asırlarca sonra yaşamış olan kimseye ulaştırılması mümkün olmuştur (Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 371).

Ashab-ı kiram, Tabiün ve bu iki nesli takib eden nesiller, rivayette çok dikkatli olmaya, metnin kesin şekliyle tespitine ve iyi bir araştırmaya büyük önem vermişlerdir. Çünkü rivayet olunan haber veya hadis, güvenilir bir hakil yolu ile gelmişse, itibar edilir; böyle bir yolla naklonulmamışsa o rivayetin bir değeri olmaz. Rivayetin sıhhati, bu üçlü unsurun sıhhatine bağlıdır. Üçlü unsurun sıhhati ise, rivayet edilen haberde herhangi bir değişiklik yapılmaması ve rivayet eden şahsın da haberi, kaynağının isnadının sahih olması ile gerçekleşir.

Diğer kültürlerden farklı olarak, İslam kültürüne ve İslam hadisine has olan bu rivayet usulünün kaideleri Kur'an-ı Kerimde açıklanmıştır. Kur'an-ı Kerimde anlatılan rivayet usül ve kaideleri şöyledir:

l. Yalanın kesin olarak haram kılınması

Bu esas, ilmi emanete, ilmi güvenilirliğe riayeti farz kılıyor. Buna, ilmi konularda hıyanetin haram ve çirkin oluşu prensibi demek mümkündür. Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde yalan konuşmak, yalanı malzeme yapmak şiddetle yasaklanmıştır. Yalanın haram oluşu son derece beliğ bir uslubla açıklanmış; hatta yalan, müslüman olmayanların vasfı olarak gösterilmiştir. Müslüman asla yalan söylemez, yalancı olmaz, yalan rivayete önem vermez. Zira "Yalanı ancak Allah'ın ayetlerine iman etmeyenler uydururlar" (en-Nahl, 16/105). Bir başka ayette şöyle açıklanıyor: "De ki Rabbim sadec'e, açık ve gizli fenalıkları, günahları, haksız yere tecavüzü, hakkında hiç bir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmanızı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılınıştır" (el-A'raf, 7/33). Yalanın haram kılındığını gösteren daha pek çok ayet bulunmaktadır. Rasul-i Ekrem (s.a.s) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır: "Her kim bana kasıtlı olarak yalan uydurursa Cehennem'deki yerine hazırlansın".

2. Fasık olanın getirdiği haberi reddetmek

Bu esas, şu ayet-i kerime'de bildirilmiştir: "Ey iman edenler, size eğer bir fasık bir haber getirirse onu araştırınız" (el-Hucurat, 49/6). Bu ayete göre fasık birisinin getirdiği haberin iç yüzünün araştırılması ve kabul edilmemesi gerekmektedir. Bir başka kaynaktan bu fasığın verdiği haber doğru çıkarsa o takdirde güven ve itimad bu ikinci yoldan gelen habere göre olmalıdır. Çünkü fasık, Allah'a itaat etmekten çıkmıştır ve isyan halindedir. Fasık yalancıdır.

3. Ravinin haberini kabul etmek için adaleti şart koşmak

Bu esas da ihtilafsız, İslam'ın koyduğu bir kaidedir. Ayetlerde "İçinizden iki adil şahit getirin, şahitliği Allah için yapın" (et-Talak, 65/2);

"Adamlarınızdan iki şahit tutun, eğer iki erkek bulunmazsa, şahidlerden razı olduğunuz bir erkek iki kadın olabilir" (el-Bakara, 2/282) buyurulmaktadır. Bu ayetler her ne kadar görünen, yani dış (zahir) anlamlarıyla mallar konusunda şehadet meselesiyle ilgili olsa da; evleviyet tarikiyle bunu hadisin ravisi hakkında da şart koşmaktadır. Çünkü ravi yaptığı rivayetlerde Allah'a ve Allah'ın Rasulüne karşı şehadette bulunmaktadır. İmam Tirmizı bu hususta şöyle demiştir: "Çünkü dinde şehadet haklar ve mallarda aranan şehadetten daha fazla üzerinde durulması ve araştırılması gereken bir konudur" (İbn Receb el-Nanbeli, Şerhu İleli't-Tirmizi).

4. Her meselede tesebbüt etmek, araştırmak

Rivayet konusundaki bu mühim esas da şu ayetle bildirilmiştir: "Bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur" (el-İsra, 17/36). Bu ayet, bir müslümanın, sahih olup olmadığını kesin bilmediği hususların ardına düşmemesini emrediyor. Bu esas prensip, nakle dayalı ilmin sahih olmasından emin olmayı gerektiriyor. Zira nakle dayalı ilimlerde sahih olup olmadığı araştırıldıktan sonra ancak kabul söz konusu olabilir. Nakledilen bu bilgi, nassın aslına uygun mudur; değil midir? Bunun iyice bilinmesi gerekmektedir.

5. Yalan haberi nakletmenin haramlığı

Bu esas, bize, rivayet konusunda gerekli olan ihtiyat ölçüsünü göstermektedir. "Bilmediğin bir şeyin ardına düşme" (el-İsra, 17/36) mealindeki ayet bunu göstermektedir. Sahabeden bir çoğu tarafından rivayet edilmiş olan şu meşhur hadis de aynı esası bildiriyor: "Kim yalan olduğu zannedilen bir sözü benden (olmak üzere) rivayet ederse kendisi de yalancılardan biridir" (Müslim, Mukaddime, I,15).

Bu ayet ve hadisler rivayet sorumluluğunu önemle vurguluyor. Bu konuda gerekli olan ikazları yapıyor. Herhangi bir hadisi duyan kişinin önce bir durup düşünmesi; hadisin sahih olduğu anlaşıldıktan sonra da rivayet etmesi ve bu rivayet işinde ihtiyatlı davranmayı elden bırakmaması gerekmektedir. Genel olarak bu esas, uydurma/düzmece bir haber olduğundan korkulan her hadis ve haberi nakletmeyi haram kılıyor.

Ayet-i kerimeler ve hadis-i şerifler tarafından esasları ve ölçüsü tesbit edilmiş olan rivayet meselesi, zaruri bir şeydir. Çünkü ne ilimlerden herhangi bir ilimde, ne de dünyevi işlerden birinde rivayet ve nakilden müstağni kalınabilir. Çünkü her insan için bütün hadiselerin vukuu esnasında olay yerinde bulunabilme imkan dahilinde değildir. O zaman, olaylardan uzak olanların bu olaylarla ilgili bilgileri temin etmeleri ancak sözlü veya yazılı rivayet yolu ile mümkün olabilir. Aynı şekilde, bu olaylardan sonra dünyaya gelenler de ancak bunları kendilerinden öncekiler tarafından rivayet edilmesi yoluyla bilebilirler. Misal olarak zikretmek gerekirse; geçmiş ve yaşamakta olan milletlerin tarihi, mezhepler, dinler, felsefecilerin görüşleri, bilginlerin tecrübeleri ve ulaşmış oldukları sonuçlar, hepsi bize nakil ve rivayet yoluyla ulaşmıştır. Bu nedenle Hz. Peygamber (s.a.s)'in hadislerini ve haberlerini öğrenebilmek işin de rivayetten başka bir yol bulunmamaktadır. Ancak bu rivayet işinin sağlam ve sıhhatli olabilmesi gereklidir.

Hz. Peygamber, hadislerinin sahabiler tarafından ezberlenip, zihinlerde korunmasına emir ve işaret buyurmuş ve "Ben size bir hadis söylediğim zaman onu ezberleyip muhafaza ediniz" demişti (Zehebi, Siyerır A'lami'n-Nubela", Mısır 1957. I, s. 96). Abdullah b. Mes'ud'un rivayet ettiğine göre, Rasul-i Ekrem (s.a.s), hadislerini işitip de olduğu gibi başkalarına tebliğ edenlerin Allah yüzlerini ağartması için dua etmiştir (Ebu Davud, İlim, 10; Tirmizi, İlim, 7).

Sahabe hadis lafızlarının Hz. Peygamber'den duyulduğu şekilde rivayet ve tebliğine itina göstermiş ve hadisleri değişik lafızlarla ifade edenlere karşı şiddetli itirazlarda bulunmuştur. Sahabeden Abdullah b. Ömer (r.a) bilhassa Sahabe arasında hadisleri Hz. Peygamber'den işitilen lafızlarla zabtedip rivayet etme konusunda oldukça dikkati çekmiştir. O, Rasulüllah (s.a.s)'dan bir hadisi işittiği veya onunla ilgili bir olaya şahid olduğu zaman, ondan ne bir şey eksiltir, ne de ona bir şey eklerdi (Müsned, V I I/297-298).

Ashab-ı kiram, hadislerin lafzı lafzına rivayeti konusunda kendileri titiz davrandıkları gibi, birbirlerine de bunu tavsiye ederler, gerektiğinde birbirlerinin hatalarını düzeltirlerdi.

Hadislerin rivayet keyfiyeti konusunda iki tür rivayet şekli bulunmaktadır. Biri, hadislerin kelimesi kelimesine (lafzen) rivayeti; diğeri de mana ile rivayetidir. Hadislerin lafzen rivayeti esas ise de; gerek Sahabe ve gerekse daha sonraki hadis ravilerinin bir çoğu, hadisleri mana ile rivayet etmişlerdir. Hasan el-Basri'ye; "Dün rivayet ettiğin hadisin lafızlarını bu gün değiştiriyorsun" diye itiraz edilince, "Manada isabet etmişsem bunda bir beis yoktur" cevabını vermiştir (Hatib el-Bağdadi, el-Kifaye fi İlmi'r-Rivaye, Medine t.y., s. 207).

Hadis kaynaklarında, anlatılan olayın aynı olmasına rağmen, bir kıssanın değişik lafızlarla ve bir çok hadisin de kelimesi kelimesine rivayet edilmiş olduğunu görmekteyiz. Dikkat edilirse, lafzen rivayet edilen hadislerin çoğu zaman kısa metinli; manen rivayet edilen hadisler de genellikle uzun metinli hadisler olduğu görülür. Değişik lafızlarla (manen) rivayet, hadisin bir kaç lafzında ve çoğu kere müteradif lafızlarda meydana gelmekte; hadisin tüm lafızlarında vuku bulmamaktadır. Bütün bunlar ciddi araştırmalar neticesi sabit olmuş gerçeklerdir. Hadislerin mana ile rivayet edilmesine ayrıca Rasulüllah (s.a.s) ruhsat vermişlerdir: "Haramı helal, helali haram kılmadıkça, manada isabet ettiğiniz takdirde, mana ile rivayet etmenizde bir sakınca yoktur" (Hatib el-Bağdadi, el-Kifaye fi İlmi'r-Rivaye, Medine t.y., s. 199-200). Bu konuda hadis, fıkıh ve usul alimleri ihtilaf etmişlerdir. Bir kısım alimler hadislerin mana ile rivayet edilmesine cevaz verirken, bazıları da bunun caiz olmadığını söylemişlerdir. Mana ile hadislerin rivayet edilmesine cevaz verenler de bazı şartlar koşmuşlardır. Buna göre ravinin, lafızların mana ve maksatlarını ve bu manaları bozacak halleri iyi bilen birisi olması gerekir. İmam Şafii bu konuda şöyle demektedir: Sahabenin bazısı Rasulüllah'ın yanında Kur'an lafızlarında ihtilaf etmişlerdir. Yalnız manada her hangi bir ayrılık yoktu. Allah Rasulü onlara "İşte böyle; Kur'an yedi harf üzere indirildi. Ondan kolayınıza geleni okuyun" buyurdular. Allah'ın kitabı hakkında O'nu yedi harfle okuma imkanı olunca, onun dışındaki hadislerin mana ile rivayetinde her hangi bir mahzur olmaması gerekir (Şafii, er-Risale, thk: Ahmed Muhammed Şakir, Beyrut t.y., s. 273, 4). Nitekim hadislerin mana ile rivayet edilmesi de İslam'a hiç bir zarar getirmemiştir. Bunun aksini iddia etmek, ilmi hakikatlerle bağdaşmaz.

Sabahattin YILDIRIM


2-)Hazret-i Ali radıyallahü anhtan gelen rivayetlerde şöyle buyruldu: "Kalbler, kablara benzer. Hayırlı olan, hayırla dolu olandır."

"Her fenalıktan uzak kalmanın yolu dili tutmaktır."

2. Nakletmek, bildirmek.

Ahmed bin Hanbel'in rivayet ettiği hadis-i şeriflerden bazısı şöyledir:

Kişinin günahları çoğaldığı zaman, günahlarına keffaret için, Allahü teala onu geçim sıkıntısına düşürür.

Îmanın en sağlam kulpu; Allah için sevmek ve Alah için buğzetmektir (düşmanlık etmektir).

Dünyayı seven, ahiretine zarar eder. Âhiretini seven, dünyasını zararlandırır. Bu böyle olunca siz bakiyi (ahireti) fani (dünya) üzerine tercih ediniz.

Haşim-i Sugdi hazretleri, hocası Ebu Bekr-i Verrak rahmetullahi aleyhten rivayet ederek buyurdu ki: "Çok uyumak, çok yemek ve çok konuşmak, gönlü katılaştırır."


3-)Hadis
terminolojisinde, peygamberin söz, onay ve ey­lemlerinin yazılı veya sözlü
olarak so aki nesillere aktarılma­sı. Cerh ve tadil yöntemine göre sağlam
kabul edilen hadis aktarıcılarına ravl; Müslüman olarak Uz. Peygamberi sağlığın­da
görmüş kimselere sahabe; sahabelerden enaz birisi ile gö­rüşmüş olan kişilere
tabiin; enaz bir tabiinle görüşüp konuş­muş, üçüncü Müslüman kuşağı oluşturan
Müslümanlara da et-ba-ut tabiin denir. Hadis rivayetinde bu sıra aranır ve
sonun­da hadisin hangi sahabe tarafından nakledildiği tespit edilir. Eğer
rivayet zincirinde kopukluk varsa, o hadis sağlam kabul edilmez.


4-)Söylenti
Örnek:O, yanıma oturarak kara haberlerden, kötü rivayetlerden bahsetti. F. R. Atay


5-)Bir olay, bir haber veya sözü nakletme
Örnek:Rivayete göre, iğrenç, akla gelmez uğursuzluklar işlemişler. R. H. Karay


6-)Bk.Rivayet birleşik zamanı,rivayet tarzı.


7-)Bk. söylenti


8-)Bk. değişkin


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Rumor.
İngilizcesi İngilizce
Rumour.
İngilizcesi İngilizce
Tale.
İngilizcesi İngilizce
Narrative.
İngilizcesi İngilizce
Story.
İngilizcesi İngilizce
Fame.
İngilizcesi İngilizce
Grapevine.
İngilizcesi İngilizce
Report.
İngilizcesi İngilizce
Hearsay söylenti.
İngilizcesi İngilizce
Hearsay.
İngilizcesi İngilizce
Relating.
İngilizcesi İngilizce
Passing on sth heard from sb else.
İngilizcesi İngilizce
Account.
İngilizcesi İngilizce
On the cry.
İngilizcesi İngilizce
Rumbling.
İngilizcesi İngilizce
Scuttlebut.

  • Rivayete göre bu böyle değil
  • Bölgede bir hazine olduğu yönünde Rivayet olduğunu belirten Rençber, kullandığı ‘çatal ağaç dalı’ parçasının da bunu doğruladığını iddia etti.
  • Kazı çevresine gelen vatandaşların bazıları da bölgede altın olduğunun yıllardır konuşulduğunu ancak bunun bir Rivayet olarak kaldığını anlattı.

Sizde içinde Rivayet kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Rivayet kelimesi anlamı 2333 defa okunmuştur. [242490] Rivayet kelime anlamı, Rivayet nedir, Rivayet ne demek, Rivayet sözlük anlamı

Paylaş