Soykırım Nedir

Soykırım Nedir ? Soykırım Ne demek ?

1-)(Genocıde) Jenosid.
Toplu katliam. Savaş veya ba­rış zamanlarında belirli bir ırk veya-milliyete
mensup bireyleri, etnik ya da dini bir grubun üyelerini Öldürmeye, onlara zihin­sel
ya da bedensel açıdan zarar vermeye, nesillerini devam et­tirmelerine engel
olacak birtakım tedbirler almaya, daha aşırı düzeyde, onlars toptan yoketmeye
yönelik eylemlerinin tümü.


2-)Alm. Rassenmord völkarmord, Fr. Génocide, İng. Genocide. Aynı milletten, soydan, ırktan ve dinden olan insanlardan meydana gelen bir topluluğu planlı bir şekilde yok etme, ortadan kaldırma.

İlk insan ve ilk peygamber Âdem aleyhisselamla hazret-i Havva’nın neslinden çoğalan insanlar yer yüzünün çeşitli bölgelerinde yerleştiler. Allahü teala insanlara kendi emir ve yasaklarını bildirmek üzere peygamberler gönderdi. İnsanlar peygamberlerin bildirdiklerine uydukları müddetçe huzur ve seadet içinde yaşadılar. Peygamberlerin gösterdiği doğru yoldan ayrıldıkları zaman da felaketlere sürüklendiler. Zaman içerisinde, siyasi, sosyal ve ekonomik bakımdan güçlü olan topluluklar, milletler ve devletler güçsüz ve zayıf olanları türlü yollarla sindirmeye ve yok etmeye çalıştılar. Böylece soykırım adı verilen toplu imha yoluna başvurdular.

Tarih boyunca yaşanmış olan pekçok soykırımda milyarlarca insan öldürüldü. Firavun adı verilen Mısır hükümdarları İsrailoğullarına ve diğer kavimlere karşı soykırım uyguladılar. M.Ö. 3000-612 yılları arasında hüküm süren Asurlular, M.Ö. 1895-539 seneleri arasında hüküm süren Babilliler, hakimiyet altına aldıkları bölgelerdeki çeşitli topluluk ve milletlere karşı soykırım uyguladılar.

Asuri hükümdarlarından İkinci Buhtunnasar Kudüs’ü istila etti. Büyük soykırım yaptı. Binlerce kişiyi öldürdü. Hayatta kalanları da esir olarak Babile götürdü. Îsa aleyhisselamın göğe yükseltilmesinden yetmiş sene sonra Roma İmparatoru Titus Kudüs’e girince, Kudüs’ü yakarak bütün Yahudileri katletti.

1096-1270 seneleri arasında Müslümanlara karşı düzenlenen Haçlı Seferleri sırasında kadın, ihtiyar, çocuk denilmeden yüzbinlerce Müslüman öldürüldü. Haçlı orduları gittikleri yerlerde mabedlere sığınan kadınları ve çocukları acımasızca kılıçtan geçirdiler.

Bizans İmparatoru Alexis Comnen’in kızı Anna Comnen yazdığı Alexis Comnen’in Hayatı adlı eserinde Haçlıların Müslüman çocuklarına uyguladıkları soykırımı şöyle anlatır: “En büyük eğlencelerinden biri rastladıkları Müslüman çocukları öldürmek, kızartmak ve yemekti.”

Antakya kuşatmasında Firuz isimli bir Ermeni Türklere etmiş olduğu sadakat yemininden dönerek müdafaa ve kumandanlığını üstlendiği kalenin burçlarından birinden gece aşağıya ipler sarkıtarak Haçlıların şehre girmelerini sağladı. Haçlılar şehirde 10.000 Müslüman Türk’ü öldürdüler ve bütün camileri yaktılar. Hadiseye gözleriyle şahit olan papaz Lemoine; “Bizimkiler sokakları dolaşıyor, rastladıkları çocuklarla ihtiyarları paramparça ediyorlardı. Bu Türk katliamı 12 Aralıkta meydana geldi. Ancak o gün herkes boğazlanamadı. Ertesi gün bizimkiler geri kalanları kestiler.” demektedir.

Meb’usan ve Âyan Meclisi Reisi Ahmed Rıza Bey Batının Doğu Politikasının İflası adlı eserinde Haçlı Seferleriyle ilgili olarak; “Godefroy’nın kumandasındaki Haçlı ordusunu teşkil eden şövalyelerden, rahiplerden, köylülerden meydana gelen karışık grup yola çıkışlarından 3 yıl sonra Kudüs önüne ulaştılar. Kuşatma 4 gün sürdü. Hıristiyan savaşçılar Müslüman halkın üzerine çullandılar ve sulh (barış) tanrısı adına 70.000 canı yani Kudüs’ün kadın, çocuk, bütün Müslüman halkını kılıçtan geçirdiler. Ömer Camiine sığınan 10.000 Müslüman da boğazlanmaktan kurtulamadı. Ayrıca pekçok mutezil(ayrılmış) sayılan Hıristiyan da katledildi. Kutsal şehirdeki katliam 8 gün sürdü.” diye yazarak Hıristiyanların Müslümanlara karşı uyguladıkları korkunç soykırımı anlatmaktadır.

Ortaçağ ve Yeniçağ Avrupasında Müslümanlar veya başka dinlere mensup olanlar şöyle dursun Hıristiyanların diğer fırkalarına mensup olanlardan hiçbirinin bir diğerinin hakim olduğu yerde can ve mal emniyeti yoktu. 1572 senesi Ağustosunun yirmi dördüncü günü, Sent Bartelmi yortu gününde Kral IX. Şarl ve Kraliçe Katerina’nın emriyle Paris ve civarında 60.000 Protestanın sadece inanç ayrılığı yüzünden öldürülmesi Avrupa’da yaşanan soykırım örneklerindendir.

Asya kavimlerinden olup göçebe hayat süren, avcılık ve yağmacılıkla geçinen ve kan dökmeyi seven Moğollar 13. yüzyılda devlet olarak ortaya çıktılar. Kara Kurum’da 1205’te ilk Moğol Devletini kuran Cengiz Han, cahil ve vahşi Moğollardan ve Tatarlardan büyük bir ordu, daha doğrusu yağmacılar güruhu topladı. Doğu Türkistan’ı ve Çin’i aldı. Harezmşah Devletine saldırdı. Batı Türkistan, Horasan, Mültan gibi devrin medeniyet merkezlerini tahrip ettirdi. Buhara, Semerkand, Herat, Merv, Rey gibi birer kültür, sanat ve medeniyet abidesi olan şehirleri yağmalayıp, yıktırdı. Bölgedeki şehirlerin halkından milyonlarca Müslümanı öldürterek soykırım uyguladı. Kafkasya’ya, Rusya’ya ve Anadolu’ya yayılan Moğollar akla gelmedik işkence usulleri uygulayarak suçsuz insanların, kadın ve çocukların kanlarını zevk ve eğlence için döktüler. İslam ülkelerine Haçlı Seferleri düzenleyen Avrupalı Hıristiyan devletlerle ittifak kurdular ve Müslümanlara karşı anlaştılar.

Cengiz Hanın torunlarından olan Hülagü de 1258’de Abbasi Halifeliğinin merkezi olan Bağdat’ı istila ederek yakıp yıktırdı. Başta halife olmak üzere 800.000 Müslümanı öldürttü. İslam alimlerinin yüzyıllar boyu emek vererek hazırladıkları, tek orijinal nüshası bulunan eserler de dahil olmak üzere kütüphanelerdeki milyonlarca kitabı yaktırdı veya Dicle Nehrine attırdı. Şehirde bulunan tarihi eserleri yaktırıp, yıktırdı. Daha sonra gelen Moğol hükümdarları Müslüman olarak birçok hizmetlerde bulundularsa da, atalarının başta Müslümanlar olmak üzere istila ettikleri yerlerdeki bütün insanlara uyguladıkları soykırım ve kültür-medeniyet katliamı tarih sayfalarından silinmemiştir.

İspanya’da kurulan, ilim ve medeniyetin buradan Avrupa’ya yayılmasını sağlayan Endülüs Emevi Devleti 1031’de parçalandı. Küçük beylikler haline geldi. Hıristiyan devletler bu beylikleri kısa zamanda yıkmakta güçlük çekmediler. Bunlardan yalnız Beni Ahmer Devleti 1492 yılına kadar yaşayabildi. Endülüs’e giren Hıristiyanlar Müslümanlara akla gelmedik işkence ve zulümde bulundular.

Zamanla Endülüs’ün tamamına hakim olan Hıristiyanlar, kendi dinlerinden olmayan herkesi Hıristiyan olmaya mecbur tuttular. Kabul etmeyenleri hunharca öldürdüler. İspanya her tarafa dehşet saçan bir taassup denizi haline geldi. İslam kültürüne ait olan her şey yok edildi. Müslüman olduğunu hissettirenler, bir kelimede olsa Arapça konuşanlar, şiir söyleyenler, eski aile adlarını taşıyanlar, milli ve dini kıyafet giyenler, hatta hamama gidenler, yakalandıkları gibi, kürek, zindan, sürgün ve diri diri yakılmak gibi cezalara çarptırıldılar. Eşsiz bir hazine şeklinde olan kütüphanelerdeki kitapları odun yığını gibi meydanlarda yaktılar. Bir milyon ciltten fazla eser tahrip edildi. Kurulan Engizisyon mahkemelerinde Müslümanlar, Yahudiler, bunlara taraftar ve sevgisi olanlar, savaşlarda Müslümanlara yardım edenler akla gelmedik ceza ve işkencelere çarptırıldılar. 1492’de Endülüs’teki son İslam devleti yıkıldıktan sonra Kral Ferdinand ve karısı Elizabeth, İspanya’daki Müslüman ve Musevilerin tamamını yok etmek için, Engizisyonu had safhaya çıkardılar. İspanya’daki Yahudilerle Müslümanlar tamamen imha edilinceye kadar bu mahkemelerde süründüler. Oğlunu bile bu mahkemelerde idama mahkum ettiren İspanya Kralı V. Ferdinand; “İspanya’da artık ne Müslüman, ne dinsiz kaldı.” diye öğünmüştür. İspanya’daki küçük bir Engizisyon mahkemesinde 28.000 kişinin ölüme mahkum edilmesi uygulanan soykırımın derecesini göstermektedir.

Tarihin en büyük soykırımlarından biri de Amerikan yerlilerine karşı Avrupalı istilacıların ve onların çocuklarının yaptıkları soykırımdır. Bu soykırım özellikle Amazon bölgesinde olduğu gibi günümüzde de sürdürülmektedir. Amerika yerlilerine uygulanan soykırımda; sistemli bir biçimde öldürme, geçim kaynaklarını yok etme, dar toprak alanlarını çiftlik haline getirme, alkolizmi ve ahlaksızlığı teşvik, kasten mikrop bulaştırma ve zehirleme gibi araç ve metodlar kullanılmıştır.

Asırlarca Osmanlı Devletinin adil himayesi altında yaşayan gayri müslim (Müslüman olmayan) topluluklar, Osmanlı Devletinin siyasi ve ekonomik bakımdan zayıflamasından ve Tanzimat adıyla gayri müslimler lehine yapılan yeni düzenlemelerden faydalandılar. İngiltere, Fransa, Rusya gibi Hıristiyan devletlerin teşvik ve tahrikleriyle bağımsızlık istemeye başladılar. Mahalli komite (terör) teşkilatları kurarak çoğunlukta bulundukları bölgelerde Müslüman-Türk ahaliye baskı ve zulüm yaptılar. Sırplar, Karadağlılar, Bulgarlar, Yunanlılar Müslüman-Türklere karşı, kadın, çocuk, ihtiyar ayırımı yapmaksızın akla gelmedik işkence usulleri tatbik ederek tam anlamıyla soykırım uyguladılar.

Doksanüç Harbi adıyla bilinen 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Ruslar ve bunların emrindeki Bulgarlar şehirleri topa tuttular. Sivil halkı çocuk, kadın, ihtiyar demeden topluca öldürdüler. Sağ kalanlara kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden zulmettiler, köyleri yağmaladıktan sonra ateşe verdiler. Karşı koyanları bin bir türlü eza ve cefa ile esir kamplarına kadar aç susuz yürüttüler. Yolda hasta ve yaralı olanlar tedavi edilmediği gibi, o kış şartlarında aç kurtların pençesine canlı canlı bırakıldılar veya ölüme terk edildiler. Üstelik henüz ölmeden bırakılan bu insanların elbiseleri bile Bulgarlar tarafından alındı. İngiliz konsolosluğu raporları bu savaşta ölenlerin sayısını 300-400.000, göçe zorlananların sayısını da 1.000.000 olarak göstermektedir. Arşiv belgelerine göre yalnızca Eski Zağra’da sivil halk haricinde 15-16.000 asker öldürülerek korkunç soykırım uygulandı. (Genelkurmay Başkanlığı Ateşe Klasör 584, dosya 30, fihrist 5)

Doksanüç Harbinden sonra 1912-1913 Balkan savaşları sırasında Bulgar zulmü giderek arttı, Müslüman halk Hıristiyanlaştırılmaya zorlandı, camiler ve diğer İslami eserler yıkıldı. Asırlardır Rumeli’de yaşayan binlerce Müslüman nüfus soykırıma tabi tutuldu. Pekçoğu hunharca öldürüldü. Büyük bir kısmı malını mülkünü terk ederek Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldı. Sadece Edirne’de 225.000’den fazla Müslüman-Türk Bulgar ordusunun esareti ve zulmü altında açlık ve sefillik sebebiyle hayatını kaybederek soykırıma uğratıldı.

Balkanlarda yaşayan çeşitli milletler bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra da daha şiddetli soykırıma devam ettiler. Bugün Bosna-Hersek’te, Bulgaristan’da, Yunanistan idaresi altındaki Batı Trakya’daki Müslüman-Türklere yapılan muameleler bu soykırımın devamı niteliğindedir.

Osmanlı himayesinde huzur ve sükun içinde yaşayan Ermeniler de Osmanlı Devletinin son zamanlarında komiteler kurarak devlete karşı çıktılar. Bu komiteler Ermeni ahaliyi Osmanlı Devletine karşı isyana teşvik ettiler. İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya gibi Hıristiyan devletlerin de kışkırtmasıyla hareket eden Ermeniler yaşadıkları bölgelerdeki Müslüman ahaliye karşı geniş zulüm ve öldürme hareketlerine giriştiler.

Hınçak ve Taşnaksutyun adlı ihtilal komiteleri; Erzurum Olayı, Kumkapı Gösterisi, Merzifon, Kayseri, Yozgat Olayları, Sasun İsyanı, Bab-ı Âli Gösterisi, birinci ve ikinci Zeytun isyanları, Van İsyanı, Osmanlı Bankası Saldırısı, Sultan İkinci Abdülhamid Hana karşı tertiplenen Yıldız Suikastı (21 Temmuz 1905) gibi olaylar ve isyanlar tertipleyerek pekçok Müslümanı öldürdüler. Kafkasya’daki Türk ahaliye karşı soykırım uyguladılar. 27 Mart 19E2��da meydana gelen Adana olayları sırasında 10.000 civarında Müslüman ahali öldü.

Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı sırasında Ruslarla ve diğer işgalcilerle birlikte hareket eden Ermeniler Doğu ve Güney Anadolu bölgelerinde Müslüman ahaliye karşı akla gelmedik işkence usulleri tatbik ederek soykırımda bulundular.

Birinci Dünya Savaşında umumi seferberlik ilan edilince, askere gitmekten kaçan Ermeniler Erzurum ve Erzincan havalisinde terör havası estirerek geceleri evlere baskınlar düzenleyerek kadın ve çocukları öldürdüler. Soykırım o dereceye ulaştı ki; memeden kesilmemiş çocuklar, hunharca öldürüldü, hamile kadınların karınları yarılarak çocuklar çıkarılıp, kesildi, insanlar evlere doldurularak diri diri yakıldı, bakire kızlar her türlü kötülük yapıldıktan sonra parçalanarak öldürüldü. Rus Kafkas ordu kumandanı general Odişe Ruz Liyetze’nin anlattığına göre; kuyulardan seksener seksener mazlum Müslüman cenazeleri çıkıyor ve bu kuyuların sayısı iki yüzü geçiyordu. Türk birliklerinin Erzincan’ı ele geçirdikleri sırada, şehir içinde ve dışında topladığı 800’ü geçen cenaze bu kuyulardakinden hariçtir. Çardaklı Boğazından Erzincan’a kadar bütün köyler tamamen yakılmış ve tahrip edilmiş, ahalisi öldürülmüş ve bütün meyve bahçeleri mahv ve tahrip edilmiş olduğu şahit olanların raporlarından anlaşılıyor. Kuyularda ölü bulunanların cesetleri ve virane haline gelmiş olan Erzincan ve ovası bütün cihan medeniyetinin nazarları önüne konmaya hazırdır.(Üçüncü Ordu Mezalim Dosyası)

Erzurum vilayetine bağlı kaza ve köylerde Ermenilerin işledikleri mezalim de tüyler ürperticidir. Bu hususta yerli yabancı pekçok kişi veya inceleme heyetinin raporları vardır. Erzurum ve civarındaki tahribat ve mezalim hakkında inceleme ve araştırma yapmakla vazifeli komisyonun raporundan bir bölüm şöyledir: “Ruslara rehberlik eden Ermeniler uğradıkları köylerdeki erkekleri tamamen öldürüp kadınlara da tecavüzle çeşitli alçaklıklar yaptılar. Çocuklarla ihtiyarlar bile bunların vahşi zulümlerinden kurtulamadı. Bir takım ihtiyar kadınları bir eve doldurarak ateşe verdiler. Hamile kadınları, çocuklarını süngülere takarak teşhir ettiler. Bu durumda hicrete mecbur olan ve her bir suretle hayatını kurtaran kişiler şahittir. Beş yüzü geçen ihtiyar erkeklerle pekçok kadın ve çocuktan meydana gelen bir kafile Ermeni ve Ruslar tarafından Arpaderesi mevkiine götürülerek orada kurşun ve kılıçla yok edildiler. Ermeni çetelerinin zulüm ve alçaklıklarından birisini gösteren bu vak’a huzurumuzda ağlanarak anlatılmıştır.” (İnceleme komisyonu üyeleri)

O sıralarda Tiflise gelen Rum göçmenleri Kars’taki Müslümanların durumunu şöyle anlattılar. “Erzurum’u kurtarıp ilerleyen Türk ordusu karşısında geri çekilen Ermeni asker birlikleri ve silahlı Ermeni kaçkınları, yol uğraklarındaki Müslüman köyleri yeryüzünden silerek, her nesneyi ateşten ve kılıçtan geçiriyor ve düşünülmesi bile imkansız bir vahşete ve yıkıma uğratıyorlar. Ermeni ordusu süngü ucuna takılmış süt emer çocuklarla, geçtikleri yollar üzerinde Müslüman kadınlarını çırılçıplak soyunduruyorlardı.”

Ermeniler Diyarbakır, Urfa, Adana, Muş, Bitlis, Van, Elazığ, Sivas, Trabzon gibi yerlerde de işgalcilerle beraber hareket edip savunmasız Müslüman ahaliye karşı soykırım uyguladılar. Bugün Âzerbaycan topraklarını işgal ederek Müslüman-Türkleri acımasızca öldüren ve evlerinden, yurtlarından çıkaran Ermeniler, tarihteki soykırımlarını devam ettirmektedirler.

Gerek Çarlık döneminde gerekse Bolşevikler döneminde Rusya’daki, Türkistan ve Kafkasya’daki Müslüman-Türklere karşı uygulanan soykırım da akıl almaz ölçülerdedir. Sadece altmış senede Komünist idareciler tarafından 50 milyon Müslüman ve Türk öldürüldü. On binlecre aile yurtlarından uzaklaştırılarak Sibirya’daki kamplara sürgün edildi. Komünist Rusya’nın yayılmacı politikası neticesinde birçok ülkede kardeş kavgaları meydana geldi. Sömürgeci devletlerin ve komünizmin yerli uşakları tarafından milyonlarca Müslüman soykırıma uğratıldı. Birmanya’da 300.000, Vietnam’da 800.000, Filipinler’de 50.000’den fazla, Eritre’de 100.000, Hindistan’da 200.000, Keşmir’de 30.000, Afganistan’da 2.000.000, Bosna Hersek’te 250.000, Filistin’de yüzbinlerce, Cezayir’de 2.000.000, 1948’de başlayan Mısır-İsrail Savaşında 100.000, Irak’ta 2.500.000, İran’da 1.000.000’dan fazla, Lübnan’da 130.000, Tacikistan’da 120.000, Çad’da 200.000 kimse sadece Müslüman oldukları için ABD’nin, Rusya’nın, Avrupalı devletlerin ve İsrail’in dünya siyasetine hakim olmaları maksadıyla soykırıma uğratılmışlardır.

Kıbrıslı Rumlar Enosis yani Kıbrıs’taki Türk halkını yok edip, adayı Yunanistan’a bağlamak için çeşitli hareketlerde bulundular. Bilhassa 1958-1974 seneleri arasında Türklere karşı soykırım uyguladılar. Rum saldırıları sırasında 103 Türk köyü terk edildi. Silahlı saldırıya uğrayan bu köyler EOKA Rum Terör Örgütü tarafından yakılıp, yıkıldı. Bu köylerde oturan 80.000’den fazla Türk can güvenliklerini sağlamak için daha büyük yerleşim birimlerine göç etti. 1963’ten sonra yollardan, tarlalardan ve evlerinden götürülen yüzlerce Türk’ün sonundan haber alınamadı. 1963’teki Ayvasıl, 1974’teki Muratağa, Atlılar, Sandallar, Taşkent, Alaminyo, Terazi, Tatlısu köylerindeki bütün sivil halk kazılan geniş çukurlara canlı canlı gömülerek veya çeşitli işkenceler yapılarak öldürüldüler. Bu toplu öldürme hadiseleri Rumların Türklere karşı uyguladıkları soykırımdır.

Dünyanın dört bucağında insanlara inançlarından, soy veya ırklarından dolayı, yapılan baskı, zulüm ve toplu öldürmeler soykırımın hala devam etmekte olduğunu göstermektedir.

Bosna-Hersek’te Sırp ve Hırvatlar tarafından devam ettirilen soykırım hareketleri medeni sayılan Hıristiyan Avrupa milletleri ile Rusya ve Amerika’nın taraflı tutumları sebebiyle günümüzde de devam etmektedir.


3-)Bir insan topluluğunu ulusal, dinsel vb. sebeplerle yok etme, jenosit.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Genocide.
İngilizcesi İngilizce
Battue.
İngilizcesi İngilizce
Holocaust.

Sizde içinde Soykırım kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Soykırım kelimesi anlamı 18 defa okunmuştur. [250168] Soykırım kelime anlamı, Soykırım nedir, Soykırım ne demek, Soykırım sözlük anlamı

Paylaş