Spor Nedir

Spor Nedir ? Spor Ne demek ?

1-)Alm. Sport (m), Fr. Sport (m), İng. Sport. İnsanların ferdi veya toplu olarak fiziki, ruhi ve düşünme kabiliyetini kendine ve bir rakibine karşı, önceden belirlenmiş bir düzen içinde başarı kazanmaya yönelik ve mücadele heyecanını yaşamak için yaptığı beden hareketlerinin bütününe verilen genel isim. Futbol, hentbol, voleybol, binicilik, kayak, avcılık, denizcilik, güreş, atletizm, basketbol gibi branşlar sporun çeşitli kollarıdır.

Sporu zevk için yapanlara amatör sporcu, meslek haline getirip, bundan para kazananlara ise profesyonel sporcu denir. Spor yönetmeliklerine göre amatör ve profesyonel sporcuların gösterileri ve faaliyetleri birbirinden ayrılmıştır.

Spor aynı zamanda geniş ölçüde turizm sanayiini de destekleyen bir kaynaktır. Milletlerarası müsabakalar, tarihi ve turistik yerlerin, sporcuların ve seyircilerin ziyareti aracılığıyla yurtdışında tanıtılmasına sebep olmaktadır.

Tarihi: İnsanların çok eski zamanlardan beri gerek ferdi, gerekse toplu olarak sportif faaliyetlerde bulunduğunu tarihi kaynaklar yazmaktadır. Vücut hareketleriyle ilgili sportif faaliyetlere bütün medeniyetlerin beşiği olarak kabul edilen Ortaasya ve Anadolu’nun coğrafi bölümlerinde rastlamak mümkündür. Bu bölgelerde medeniyetlerin bir çoğu vücut hareketliliğine önem vermektedir.

M.Ö. 4000 senelerinde yaşamış Asur, Babil, Hitit ve Sümer uygarlıklarında ok ve mızrakla avlanma meşhurdu. Babil-Kiş’te yapılan bir arkeolojik kazıda Sümerlere ait iki tekerlekli ve dört koşumlu bir yarış arabasının bulunması, sporun tarihinin ne kadar eski olduğu hakkında bilgi vermektedir. Tarihi Gılgamış destanında da, Sümerlerin değişik sportif faaliyetlerde bulunduğu yazılıdır.

Eski Mısırlıların vücut güzelliklerini korumak için jimnastik hareketlerine ve güreşe önem verdikleri, Orta Nil kenarındaki Beni Hasan Mezarlığında yapılan kazılardan anlaşılmıştır. İlk ve Ortaçağlarda Romalılar ve Yunanlılarda sportif faaliyetler görülmektedir. Bunlarda bazı sporların vahşice icra edildiği tarihi bir gerçektir. Romalıların zırhlı eldivenlerle yumruk dövüşü yapmaları, Yunanlıların güreş sporunda kol kırmayı, boyun koparmayı, tekme atmayı serbest ederek izin vermeleri bunlara misaldir.

Eski Romalıların spor yapmaktaki gayesi gençleri savaşa hazırlamaktı. Ortaçağda da gençleri savaşa hazırlamağa önem verildi. Bu devirde daha çok asil ailelerin çocukları spor yapabiliyordu.

Zamanımızdaki spor, 19. yüzyılın ikinci yarısında başladı. Yapılan spor reformlarıyla gençler arasında spor hevesi canlandırıldı. Kulüpler, takımlar kuruldu, yarışmalar düzenlendi.

Günümüzdeki milletlerarası spor faaliyetleri dünya gençlerini birbirine kaynaştırmakta, aralarında efendice mücadele ruhunu geliştirmektedir. Sporun genel esasları ahlaka, ne olursa olsun kazanmayı gaye edinmeyen bir doğruluk kuralına dayanır. Bu doğruluğun sürekli olarak sağlanabilmesi için bütün dünyada bir takım kurallar konulmuştur.

Sporun en önemli esaslarından biri rekordur. Rekor belirli bir branşın, belirli bir zaman dilimi içinde varılan en yüksek derecesini gösterir. Bunun tespiti için kronometre, şeritmetre gibi çeşitli ölçü aletleri kullanılır.

Türklerde spor: Spor, Ortaasya bozkırlarında göçebe olarak yaşayan Türkler arasında da revaçtaydı. Türkler yaratılışları icabı savaşçı ve mücadeleci bir topluluktur. Aynı zamanda gelenek, görenek, örf ve adetlerine bağlı, bunlardan taviz vermeyen insanlar olarak kendilerini tanıtan Türkler, sportif faaliyette de kendilerini gösterdiler ve başarı sağladılar. Vahşi sürüler halinde gezen atları ehilleştirerek harp ve spor vasıtası olarak kullandılar. At yarışları: Kaçma-kovalama, at üzerinde ok atma, mızrak kullanma, Gök-börü, Kız-börü ve Beyge oyunları Türklerin at üzerindeki oyunlarıdır. Türkler ok kullanmakta çok mahirdiler. Onlar için ok ve yay, at kadar kıymetli sayılmıştır.

Ortaasya’daki Türklerin, başarı gösterdikleri spor dallarından biri de güreştir. Bunun yanında koşular, cirit, çögen de yaptıkları sporların başında gelmekteydi. Türkler, düğünlerde, bayramlarda, şenliklerde çeşitli spor gösterileri yaparlardı.

Osmanlılar döneminde Türkler, Ortaasya’dan getirdikleri çeşitli sporları yapmayı sürdürmüşlerdir. Osmanlı Sultanları, sporu sevdikleri için çeşitli yerlere spor alanları, özellikle ok meydanı yaptırmışlardır. Dördüncü Murad Han, dünyanın bir numaralı ok atıcısıydı. Osmanlılar zamanında güreş çok yaygın bir spordu. O zamanlar ünlü Türk güreşçileri yetişmiş ve bu güreşçiler Avrupa’da rakip bulamazken, deniz aşırı ülkelere bile gitmişlerdir. Türk gibi kuvvetli sözü büyük pehlivanlarımızın yaptığı güreşlerden ortaya çıkmıştır. Osmanlılarda İstanbul’un çeşitli yerlerinde Okçuluk Tekkesi, Pehlivanlar Tekkesi gibi kuruluşlar, Türklerde sporun ilk resmi kuruluşları olmuştur. O zamanki bu tekkelerin şeyhleri günümüzdeki Federasyon Başkanı hüviyetini taşımaktaydı.

Türkiye’ye ilk defa modern sporu sokan Fransız Beden Eğitimi Öğretmeni M. Morioux olmuştur. Daha sonra 1903’te kurulan Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü, 1905’te kurulan Galatasaray ile 1907’de kurulan Fenerbahçe, Türkiye’deki ilk spor ve futbol kulüpleri oldular. Cumhuriyetten sonra Türkiye’de hızla gelişen spor, büyük bir sporcu kitlesini içine aldı. Spor faaliyetleri günümüzde Gençlik ve Spor Bakanlığınca düzenlenmektedir.

Spor çeşitleri: Sporun birçok çeşidi vardır. Bunlardan, bazıları ferdi, bazıları da toplu veya takım halinde yapılır. Futbol, basketbol, voleybol, kürek, hentbol gibi sporlar takım halinde, binicilik, yüzme, tenis, eskrim, judo, boks, güreş, avcılık gibi sporlar ise ferdi yapılır. (Bkz. İlgili maddeler)

Milletlerin her sporda aynı başarıyı gösteremedikleri, bilinen bir gerçektir. İngilizler futbolda, Amerikalılar beyzbolda, Türkler, İslavlar ise güreşte üstündür. Dünyamız aynı anda çeşitli iklim şartlarına sahip olduğu için, soğuk ülkelerde gelişen kış sporları, sıcak ülkelerde bilinmemektedir. Bunun yanında coğrafi özellikler insanların vücut yatkınlıklarının bazı sporlarda gelişmesinde, bazılarının ise yapılmamasında büyük rol oynamaktadır.

Gelişmiş ülkelerin eğitim kuruluşları spora ve spor temaslarına çok önem vermektedirler. Okullarda çeşitli sporlar yapılır. Ayrıca sırf sporla uğraşan kulüpler bulunmaktadır. Bu kulüplerin bazıları çeşitli spor branşlarında bazıları sadece bir branşta faaliyet göstermektedir.

Kadın ve erkek yapıları arasındaki farktan dolayı, her iki cins için seçilen sporlar da farklıdır. Kadınların yaptığı bazı sporları erkekler, erkeklerin yaptığı bazı sporları ise kadınlar yapamamaktadır.

Birçok spor dalı milletlerarası federasyonların denetimi ve kontrolü altındadır. Bu federasyonlarsa milletlerarası federasyonun üyesidir. Her ülkede Milletlerarası Olimpiyat Komitesine bağlı bir milli olimpiyat komitesi vardır.

Spor ve sağlık: Sporun her dalı insan sıhhati için faydalıdır. Fakat zaman, yaş ve ortam göz önünde bulundurularak sistemli olarak yapılan spor sağlık için faydalıdır. Spor yapmanın yaşı yoktur. Spor bedeni ve ruhi kabiliyetleri düzenli, dengeli, gayeye uygun olarak geliştirmek ve gereğinde bunlardan en iyi biçimde faydalanmak için yapılır.

Spor tesis, öğretim ve eğitim, malzeme ve spor organizasyonundan ibaret olan temel faktörlerin bir arada ve beraber bulunduğu ortamda var olur ve gelişir. Bu ortamların olmadığı ve bilgisizce yapılan sporlar sağlık için fayda yerine zarar getirir. Faydalı veya zararlı spor yoktur. Herhangi bir tür spor ferde göre faydalı da zararlı da olabilmektedir. Ferdi yapılan spor faaliyetleri kişinin karekterini meydana getirirken, takım sporları ise oyun arkadaşları ile ekipleşme ruhu ve dayanışma vasıflarını geliştirmekte, dolayısıyla sporculuk ruhu, eşitlik, beceri, nefse hakimiyet ve nezaketi bir araya getirmektedir.


2-)SPOR



İnsanın tek başına veya toplu olarak yapılan beden eğitimi yanında yarışma yönü de olan oyun ve hareketler.

İslam dini, müslümanları spora çeşitli sebeplerle teşvik etmiştir. Bu sebepler arasında; müslümanların ibadetlerine ve diğer görevlerine kuvvetli bir istekle sarılmalarını sağlamak, onlara daha güçlü olma yollarını göstermek, beden sağlığını temin etmek, öte yandan müslümanların İslam topraklarının savunmasına topyekun hazırlıklı bulunmalarını teşvik etmek vb. sebepler sayılabilir. Bundan dolayı müslümanlar, Asr-ı saadetten itibaren Hz. Peygamber (s.a.s)'in tavsiye ettiği sporlardan atıcılık, binicilik, güreş vs. sporlarla meşgul olmuşlardır. İslam'ın sportif faaliyetlere nasıl baktığı hakkında kısa bilgiler vermek uygun olacaktır:

Atıcılık: Müslümanların tarih boyunca en çok ilgi duyduğu spor dallarından biridir. Bunun sebebini şu ayet-i kerimede bulmak mümkündür:

"Onlara (düşmanlara karşı, gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın" (el-Enfal, 8/60). Bu ayette geçen "kuvvet" kelimesini Hz. Peygamber (s.a.s) atıcı olarak tefsir etmiştir (Riyazü's-Salihin Tercümesi, II, 563). Rasulüllah, atıcılığı, daha çocuk iken öğrenilip ölünceye kadar bırakılmaması gereken bir maharet olarak nitelendirmiş; insanın boş kaldıkça, canı sıkıldıkça, dinlenme ihtiyacı duydukça, vaktini değerlendirmek için sportif faaliyetlerle uğraşmasını uygun görmüştür.

Peygamberimiz bir gün atış yapmakta olan gruba rastlayınca, ayakkabılarını çıkarıp atış sahası içerisinde yalınayak yürüdüğü ve onlara katıldığı bildirilmektedir (İbrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 255). Yine o, atıcılık eğitiminin yapılmasını devamlı teşvik etmekle kalmamış, zaman zaman kendisi de atış poligonuna, atıcıları teşvik ve seyretmeye gitmiş, hatta atıcıları seyrederken onlardan bir tarafı tuttuğu da olmuştur (Canan, a.g.e., s. 256). O devrin atıcılık sporları arasında "Dirkele" adında mızraklarla oynanan ve özellikle siyahiler arasında yaygın olan bir spor dalı da vardı (M. Hamidullah, İslam Peygamberi, çev: Salih Tuğ, İstanbul 1980, II, 1142).

Ashab-ı Kiramda atıcılığa önem vermiş ve her fırsatta ok atışları yapmışlardır. Öyleki, çocuklara bile belli hedefler dikerek atış yaptırdıkları görülmektedir. Bir defasında Hz. Enes, atış yapan çocukların yanlarına gelmiş, atışlarını isabetsiz bularak beğenmemiş, bir çocuğun yayını elinden alarak birkaç ok atmış, hiç biri de hedefinden şaşmamıştı.

Binicilik: Asr-ı saadette at yarışlarına özgü belli bir hipodrom bulunmamakla birlikte; şehir halkı sık sık tertiplenen at yarışlarına giderlerdi. Rasulüllah (s.a.s) devrinde iki çeşit at yetiştirildiğini biliyoruz. Bunlardan biri, koşu için; diğeri başka amaçlarla beslenirdi. Bu arada deve, eşek ve hatta insan yarışlarına da rastlanmaktadır. Ticaret kervanlarının gelip konakladıkları alan, bu tür yarışlar için kullanılıyordu. Hz. Peygamber'in de buraya zaman zaman bizzat gelip kazananları tesbit ve bunlara ödül dağıttığı bilinmektedir (Hamidullah, a.g.e., II, 1141-1142).

Bir gün Rasulüllah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile binicilikte yarıştılar. Bu yarışta Peygamberimiz onları geçti. Hz. Ebu Bekir ikinci, Hz. Ömer de üçüncü oldu (Ahmet Turan. İslamiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 13).

Güreş: Asr-ı saadette güreş sporu da pek yaygındı. Rükane adında biri bu spor dalında ün yapmıştı. Hz. Peygamber (s.a.s) bu pehlivan ile güreşmişti. Rükane İslam'ı kabul etmek için Hz. Muhammed (s.a.s)'in bizzat kendisiyle güreşmesini ve bu güreşte kendisini yenmesini şart koşmuştu, Hz. Peygamber bu teklifi kabul etmiş, yapılan müsabakada, kendisine son derece güvenen Rükane'yi şaşırtacak derecede güreşmiş ve onu üç kez mağlup etmiştir. Sonuçta Rükane müslüman olmuştu (Sünen-i Tirmizi Tercümesi, III, 281).

Delikanlılık yaşındaki bazı sahabiler askeri seferlere katılabilmeye güçleri yettiğini Hz. Peygamber'e ispatlamak amacıyla onun huzurunda güreşe tutuşurlardı. Çünkü yaşı küçük olanlar şayet kendilerinden büyük olan diğer gençlere üstünlük sağlayabilirlerse, gönüllü sıfatıyla bu savaşlara katılabilme hakkını elde ediyorlardı (Hamidullah, a.g.e., II, 1142).

Koşu: Diğer sportif faaliyetlerin yanında koşuya da önem verilmiştir. Asr-ı saadette erkeklerin koşu yarışı yaptıkları, sahabilerin Hz. Peygamber'in huzurunda kendi aralarında yarış düzenledikleri ve Hz. Ali'nin de çok hızlı koşan bir yarışçı olduğu bildirilmektedir (Turan, a.g.e., s. 14-15).

O devrin kadınları genelde hiçbir sporla ilgilenmezlerdi. Ancak Hz. Muhammed (s.a.s)'in Hz. Aişe ile müşterek hayatlarında en az iki defa bizzat koşu şeklinde yarışa tutuştuğu bilinmektedir. Bunların ilkinde Hz. Aişe kazanmış, ancak birkaç sene sonra, herhalde vücut ağırlığından olacak, yine giriştikleri bir yarışta Rasulüllah kazanmıştı (Hamidullah, a.g.e., II, 1143).

Yüzme: Hz. Peygamber, yüzmeyi çocukluğunda annesiyle gittiği Medine'de öğrenmişti. Müslümanlara bu sporu tavsiye ederek, bir babanın çocuğuna öğretmesi gerekenler arasında, yazı yazmanın ve atıcılığın yanında, yüzme de zikredilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.s)'ın Mekke ve Medine gibi, yakınında deniz, göl ve akarsu bulunmayan bir çevrede yüzme öğrenmeyi tavsiye etmesi dikkat çekicidir (Canan, a.g.e., s. 258; Turan, a.g.e., s. 18-19).

Allah'ın anılmadığı her şey, iş ve davranış, önemsiz bir oyun sayıldığı halde, aynı özelliği taşıyan, atın terbiye edilmesi, atıcılık sporu ile uğraşılması ve yüzmenin öğrenilme ve öğretilmesi yararlı oyunlar arasında kabul edilmiştir (Sünen-i Tirmizi Tercümesi, III, 190).

Öte yandan Mekkeliler "kürre" denilen bir tür ayak topu oynarlardı ve büyük kalabalıklar halinde oynayanları seyretmeye gelirlerdi. Mekke'nin her semtinde bu oyunu oynamak için sahaların bulunduğu ve Rasulüllah (s.a.s)'ın bu oyunu yasaklamadığı haber verilmektedir (Hamidullah, a.g.e., II, 890). Yine nakledildiğine göre, Hz. Peygamber bir gün aralarında, hangisinin daha kuvvetli olduğunu bulmak için büyük bir taşı yerden kaldırmaya çalışan bir grup insanın yanından geçmiş ve bu yarışlarında hiçbir kötü taraf bulamamıştı (Hamidullah, a.g.e., II, 1142).

Günümüzdeki sporların tümü Hz. Peygamber devrinde yoktu. Ancak dinimizin emir ve yasaklarına ters düşmeyen bütün spor çeşitlerinin caiz olduğu açıktır. Bu cevaza boks gibi karşılıklı zarar vermeye yönelik sporları katmak mümkün değildir. Öte yandan dinimiz, seyirci olmaktan çok bizzat spor yapmayı teşvik eder. Herkesin kendi kapasitesine göre yapabileceği bir spor dalı vardır.

Dinimiz, bazı prensiplerin göz önüne alınması durumunda sportif faaliyetlerle uğraşmanın bir sakıncası olmadığı görüşündedir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz: Sadece eğlenmek, dinlenmek ve zevk için oynanacak; namazın geçmesi veya gecikmesine sebep olmayacak; hiç bir menfaat beklenmeyecek; oyun sırasında dinimizin yasakladığı şeyler konuşulmayacak; tesettüre riayet edilecek; normal dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına varan iptila halini almayacak ve en önemlisi oyunlar kumara alet edilmeyecek (Hayreddin Karaman, İslamın Işığında Günün Meseleleri, İstanbul 1982, II, 354-355).

Sportif faaliyetlerin kumara alet edilmesi kesinlikle yasaktır. Günümüzde yaygın olan Spor-Toto, Spor-Loto ve Ganyan gibi müesseselerin, halkı kumara ve haksız kazanca götürmesi ve alıştırması sebebiyle İslama ters düştüğü açıktır. Bütün sportif faaliyetlerin, bu tür haram yollara alet edilmeksizin sadece amatör bir ruhla yapılması en doğru olanıdır.

Mefail HIZLI


3-)

Insanın tek başına veya toplu olarak yapılan beden eğitimi yanında yarışma yönü de olan oyun ve hareketlerdir.

Islam dini, müslümanları spora çeşitli sebeplerle teşvik etmiştir. Bu sebepler arasında; müslümanların ibadetlerine ve diğer görevlerine kuvvetli bir istekle sarılmalarını sağlamak, onlara daha güçlü olma yollarını göstermek, beden sağlığını temin etmek, öte yandan müslümanların Islam topraklarının savunmasına topyekun hazırlıklı bulunmalarını teşvik etmek vb. sebepler sayılabilir. Bundan dolayı müslümanlar, Asr-ı saadetten itibaren Hz. Peygamber (s.a.s)'in tavsiye ettiği sporlardan atıcılık, binicilik, güreş vs. sporlarla meşgul olmuşlardır. Islam'ın sportif faaliyetlere nasıl baktığı hakkında kısa bilgiler vermek uygun olacaktır:

Atıcılık:

Müslümanların tarih boyunca en çok ilgi duyduğu spor dallarından biridir. Bunun sebebini şu ayet-i kerimede bulmak mümkündür:

"Onlara (düşmanlara karşı, gücünüz yettiği kadar kuvvet hazırlayın" (el-Enfal, 8/60). Bu ayette geçen "kuvvet" kelimesini Hz. Peygamber (s.a.s) atıcı olarak tefsir etmiştir (Riyazü's-Salihin Tercümesi, II, 563). Rasulüllah, atıcılığı, daha çocuk iken öğrenilip ölünceye kadar bırakılmaması gereken bir maharet olarak nitelendirmiş; insanın boş kaldıkça, canı sıkıldıkça, dinlenme ihtiyacı duydukça, vaktini değerlendirmek için sportif faaliyetlerle uğraşmasını uygun görmüştür.

Peygamberimiz bir gün atış yapmakta olan gruba rastlayınca, ayakkabılarını çıkarıp atış sahası içerisinde yalınayak yürüdüğü ve onlara katıldığı bildirilmektedir (Ibrahim Canan, Hz. Peygamberin Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980, s. 255). Yine o, atıcılık eğitiminin yapılmasını devamlı teşvik etmekle kalmamış, zaman zaman kendisi de atış poligonuna, atıcıları teşvik ve seyretmeye gitmiş, hatta atıcıları seyrederken onlardan bir tarafı tuttuğu da olmuştur (Canan, a.g.e., s. 256). O devrin atıcılık sporları arasında "Dirkele" adında mızraklarla oynanan ve özellikle siyahiler arasında yaygın olan bir spor dalı da vardı (M. Hamidullah, Islam Peygamberi, çev: Salih Tuğ, Istanbul 1980, II, 1142).

Ashab-ı Kiramda atıcılığa önem vermiş ve her fırsatta ok atışları yapmışlardır. Öyleki, çocuklara bile belli hedefler dikerek atış yaptırdıkları görülmektedir. Bir defasında Hz. Enes, atış yapan çocukların yanlarına gelmiş, atışlarını isabetsiz bularak beğenmemiş, bir çocuğun yayını elinden alarak birkaç ok atmış, hiç biri de hedefinden şaşmamıştı.

Binicilik: Asr-ı saadette at yarışlarına özgü belli bir hipodrom bulunmamakla birlikte; şehir halkı sık sık tertiplenen at yarışlarına giderlerdi. Rasulüllah (s.a.s) devrinde iki çeşit at yetiştirildığını biliyoruz. Bunlardan biri, koşu için; diğeri başka amaçlarla beslenirdi. Bu arada deve, eşek ve hatta insan yarışlarına da rastlanmaktadır. Ticaret kervanlarının gelip konakladıkları alan, bu tür yarışlar için kullanılıyordu. Hz. Peygamber'in de buraya zaman zaman bizzat gelip kazananları tesbit ve bunlara ödül dağıttığı bilinmektedir (Hamidullah, a.g.e., II, 1141-1142).

Bir gün Rasulüllah (s.a.s), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer ile binicilikte yarıştılar. Bu yarışta Peygamberimiz onları geçti. Hz. Ebu Bekir ikinci, Hz. Ömer de üçüncü oldu (Ahmet Turan. Islamiyette Spor ve Önemi, Ankara 1988, s. 13).

Güreş:

Asr-ı saadette güreş sporu da pek yaygındı. Rükane adında biri bu spor dalında ün yapmıştı. Hz. Peygamber (s.a.s) bu pehlivan ile güreşmişti. Rükane Islam'ı kabul etmek için Hz. Muhammed (s.a.s)'in bizzat kendisiyle güreşmesini ve bu güreşte kendisini yenmesini şart koşmuştu, Hz. Peygamber bu teklifi kabul etmiş, yapılan müsabakada, kendisine son derece güvenen Rükane'yi şaşırtacak derecede güreşmiş ve onu üç kez mağlup etmiştir. Sonuçta Rükane müslüman olmuştu (Sünen-i Tirmizi Tercümesi, III, 281).

Delikanlılık yaşındaki bazı sahabiler askeri seferlere katılabilmeye güçleri yettiğini Hz. Peygamber'e ispatlamak amacıyla onun huzurunda güreşe tutuşurlardı. Çünkü yaşı küçük olanlar şayet kendilerinden büyük olan diğer gençlere üstünlük sağlayabilirlerse, gönüllü sıfatıyla bu savaşlara katılabilme hakkını elde ediyorlardı (Hamidullah, a.g.e., II, 1142).

Koşu:

Diğer sportif faaliyetlerin yanında koşuya da önem verilmiştir. Asr-ı saadette erkeklerin koşu yarışı yaptıkları, sahabilerin Hz. Peygamber'in huzurunda kendi aralarında yarış düzenledikleri ve Hz. Ali'nin de çok hızlı koşan bir yarışçı olduğu bildirilmektedir (Turan, a.g.e., s. 14-15).

O devrin kadınları genelde hiçbir sporla ilgilenmezlerdi. Ancak Hz. Muhammed (s.a.s)'in Hz. Aişe ile müşterek hayatlarında en az iki defa bizzat koşu şeklinde yarışa tutuştuğu bilinmektedir. Bunların ilkinde Hz. Aişe kazanmış, ancak birkaç sene sonra, herhalde vücut ağırlığından olacak, yine giriştikleri bir yarışta Rasulüllah kazanmıştı (Hamidullah, a.g.e., II, 1143).

Yüzme:

Hz. Peygamber, yüzmeyi çocukluğunda annesiyle gittiği Medine'de öğrenmişti. Müslümanlara bu sporu tavsiye ederek, bir babanın çocuğuna öğretmesi gerekenler arasında, yazı yazmanın ve atıcılığın yanında, yüzme de zikredilmiştir. Hz. Muhammed (s.a.s)'ın Mekke ve Medine gibi, yakınında deniz, göl ve akarsu bulunmayan bir çevrede yüzme öğrenmeyi tavsiye etmesi dikkat çekicidir (Canan, a.g.e., s. 258; Turan, a.g.e., s. 18-19).

Allah'ın anılmadığı her şey, iş ve davranış, önemsiz bir oyun sayıldığı halde, aynı özelliği taşıyan, atın terbiye edilmesi, atıcılık sporu ile uğraşılması ve yüzmenin öğrenilme ve öğretilmesi yararlı oyunlar arasında kabul edilmiştir (Sünen-i Tirmizi Tercümesi, III, 190).

Öte yandan Mekkeliler "kürre" denilen bir tür ayak topu oynarlardı ve büyük kalabalıklar halinde oynayanları seyretmeye gelirlerdi. Mekke'nin her semtinde bu oyunu oynamak için sahaların bulunduğu ve Rasulüllah (s.a.s)'ın bu oyunu yasaklamadığı haber verilmektedir (Hamidullah, a.g.e., II, 890). Yine nakledildiğine göre, Hz. Peygamber bir gün aralarında, hangisinin daha kuvvetli olduğunu bulmak için büyük bir taşı yerden kaldırmaya çalışan bir grup insanın yanından geçmiş ve bu yarışlarında hiçbir kötü taraf bulamamıştı (Hamidullah, a.g.e., II, 1142).

Günümüzdeki sporların tümü Hz. Peygamber devrinde yoktu. Ancak dinimizin emir ve yasaklarına ters düşmeyen bütün spor çeşitlerinin caiz olduğu açıktır. Bu cevaza boks gibi karşılıklı zarar vermeye yönelik sporları katmak mümkün değildir. Öte yandan dinimiz, seyirci olmaktan çok bizzat spor yapmayı teşvik eder. Herkesin kendi kapasitesine göre yapabileceği bir spor dalı vardır.

Dinimiz, bazı prensiplerin göz önüne alınması durumunda sportif faaliyetlerle uğraşmanın bir sakıncası olmadığı görüşündedir. Bu şartları şöyle sıralayabiliriz: Sadece eğlenmek, dinlenmek ve zevk için oynanacak; namazın geçmesi veya gecikmesine sebep olmayacak; hiç bir menfaat beklenmeyecek; oyun sırasında dinimizin yasakladığı şeyler konuşulmayacak; tesettüre riayet edilecek; normal dinlenme ve eğlenme ölçülerini aşarak vakit israfına varan iptila halini almayacak ve en önemlisi oyunlar kumara alet edilmeyecek (Hayreddin Karaman, Islamın Işığında Günün Meseleleri, Istanbul 1982, II, 354-355).

Sportif faaliyetlerin kumara alet edilmesi kesinlikle yasaktır. Günümüzde yaygın olan Spor-Toto, Spor-Loto ve Ganyan gibi müesseselerin, halkı kumara ve haksız kazanca götürmesi ve alıştırması sebebiyle Islama ters düştüğü açıktır. Bütün sportif faaliyetlerin, bu tür haram yollara alet edilmeksizin sadece amatör bir ruhla yapılması en doğru olanıdır.


4-)Kişisel veya toplu oyunlar biçiminde yapılan, genellikle yarışmaya yol açan, bazı kurallara göre uygulanan beden hareketlerinin tümü.


5-)Kullanışı rahat, kolay olan
Örnek:Hiç değilse, spor bir ceket ister şöyle. H. Taner


6-)Çiçeksiz bitkilerde üreme organı.


7-)Bir hücreli hayvanların çok özelleşmiş olan üreme hücresi.


8-)Bitkilerin ya da bir hücreli hayvanların çok özelleşmiş olan ve hayatın devamını sağlayan üreme yeteneğindeki hücreleri.


9-)Bitki ya da tek hücreli hayvanlarda büyüme ve üremeyi sağlayan hücreler.


10-)Çiçeksiz bitkilerde, mantar ve protozoonlarda tek hücreli, aseksüel olarak yeni bireyler oluşturabilen, küçük, tek hücreli üreme cisimciği veya birimi.


11-)Kötü çevre koşullarına uyum sağlamış olan, dirençli bakteri hücresi.


12-)Mantarlarda, bazı bitkilerde ve Protozoonlarda görülen, genellikle tek hücreli, küçük, dayanıklı, eşeysiz üreme cisimciği.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Sports.
İngilizcesi İngilizce
Sporting.
İngilizcesi İngilizce
Sport.
İngilizcesi İngilizce
Spore.
İngilizcesi İngilizce
Games.
İngilizcesi İngilizce
Recreation.
İngilizcesi İngilizce
Casual and comfortable.
İngilizcesi İngilizce
Athletics.
İngilizcesi İngilizce
Game.
Almancası Almanca
Spore
Fransızcası Fransızca
Spore

  • Peskov, Putin gibi her gün Spor yapanlar başta olmak üzere tüm Sporcularda bir kısım incinmeler olabileceğini söylemiş, Putin'in kas incinmelerinin nüksettiğini ifade etmişti.
  • Kar altında Spor yapan insanlardan, işine yetişmeye çalışırken ayağı kayıp düşen Çinliler ilginç görüntüler oluşturdu.

Sizde içinde Spor kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Spor kelimesi anlamı 977 defa okunmuştur. [240200] Spor kelime anlamı, Spor nedir, Spor ne demek, Spor sözlük anlamı

Paylaş