Sünnetullah Nedir

Sünnetullah Nedir ? Sünnetullah Ne demek ?

1-)SÜNNETULLAH



Allah'ın sünneti, kanunu. Lügatte "yol" manasına gelen sünnet, "Allah" adıyla birlikte kullanıldığında, Allah'ın kainatı idare ederken koyduğu kurallar; Cenab-ı Allah'ın yaratıkları hakkındaki hüküm ve adetleri anlamına gelir.

Kainatta meydana gelen olaylar Allah'ın koyduğu birtakım kurallara, kanunlara tabidir; her şeyde bir sebep sonuç ilişkisi vardır. Evrenin yaratılışından kıyamet kopuncaya kadar tabiat olayları bu kanunlara bağlı olarak gerçekleşir. Mesela, neslin devamı erkek ve dişi canlının birleşmesi sonucunda oluşan döllenme ile sağlanır. Her canlı doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Ateş yakıcıdır; su ise söndürücü. Suyun kaldırma kuvveti; yerin çekim gücü vardır. Yağmurun yağması için suyun buharlaşıp bulut haline gelmesi zorunludur... Kainatta insanlar tarafından alışılmış ne kadar tabiat kanunu varsa bunların hepsi Allah'ın kainatı yaratırken koyduğu kurallardır; normal şartlarda değişmez. Ancak, bu ilahi kanunlar eşyanın zorunlu bir neticesi olmadığından dolayı Allah dilerse insanların alışageldikleri tabiat olaylarının dışında bazı harikulade olayları da meydana getirmeye kadirdir.

İkisi kulların te'dib ve salahı ile ilgili olmak üzere sünnetullah üç kısımdır:

1- Gönderilen peygamberlerin bölgesinde peygamberliklerine delalet eden mucizeleri gördüğü halde inad edip bir türlü inanmayan ve peygamberleri yalanlayan kavimlerin helak edilmesi sünnetullahtır. Peygamberlerin doğruluklarına delalet eden beyyine ve mucizelerini gördükten sonra halkın bir kısmı onlara inanırlar. İman edenlerden sonra geriye ıslahı mümkün olmayan kalbleri katılaşmış, inatçı, bozguncu ve şerli insanlar kalır. İşte o zaman onlara helak ayetleri gösterilir. Her zaman peygamberlerini yalanlayan inatçı, zalim kimse ve milletleri Allah Teala cezalandırmak için helak etmiştir. Kur'an'da da anlatılan sünnetullah ve sünnetül-evvelin'in ifade ettiği mana budur. "Çünkü onlar yeryüzünde büyüklenmek, fena ve hileli tuzaklar kurmak istiyorlar. Halbuki kötü düzen ona ehil olandan başkasını sormaz. Onlar, daha evvelki ümmetler hakkında cari olan kanundan başkasını mı bekliyorlar? Sen Allah'ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın, sen Allah'ın kanununda asla bir döneklik de bulamazsın” (Fatır, 35/43). Hz. Peygamber (s.a.s) de Allah'ın bu sünneti hakkında "Ümmetler peygamberleri yalanladıkları ve emrine asi oldukları zaman, Allah onları helak etmek suretiyle peygamberlerinin gözünü aydınlatıp memnun eder" buyurmuştur. (Müslim, Fadail, 81).

2- "Allah, kendilerindeki güzel şeyleri (ahlakı) bozup değiştirmedikçe bir kavme verdiği şeyleri (nimetleri) değiştirip almaz (Güzel ahlakını bozması sebebiyle) bir kavme fenalık dileyince, artık onun reddine bir çare yoktur. Onlar için Allah'tan başka hiç bir veli ve yardımcı da yoktur" (er-Ra'd, 13/11) ayetinin hükmü gereği ilahi sünnet ve adeti şöyle ifade etmek mümkündür: Allah Teala bir topluma iman, güzel ahlak, amel ve sa'y-ü gayret gibi nefislerindeki kemalat sebebiyle verdiği nimetlerin değiştirilip alınmasını, yine ahlaksızlık, küfür, gayretsizlik ve ciddiyetsizlik gibi kötü halleri kazanmasına bağlamıştır "el-Hükmü lil-ekser". Bir millet hakkında Allah'ın hükmü çoğunluğun iyi veya kötü olmasına bağlıdır. İyiler çoğunlukta olursa, iyilik, afiyet ve diğer güzel haller husule gelir; kötüler çoğunlukta olursa, fitne, musibet, düşman tasallutu ve hezimetler gibi fenalıklar meydana gelir ve pek çok nimet elden gider. Göz göre göre pek çok fırsatlar kaçırılır. Yarıdan az iyilerin bulunması yetmez. Kurunun yanı sıra yaş da yanar.

İman, amel, ahlak gibi nefislerindeki kemalata bağlı olmadan bazı toplumlara verilip alınan nimetler, bu konunun dışındadır.

3. Yüce Allah, atomlardan yıldız, gezeğen ve göklerin durum ve hareketlerine kadar bir takım kanunlar koymuştur: "Böylece onları yedi gök olarak iki günde (devirde) var etti ve her göğe içini (kanununu) emretti (yerleştirdi)..." (Fussilet, 43/12). Bu kanunlar, eşya ve olaylar arasındaki sabit nisbetlerdir. İlmi çalışmaları esnasında, insanlar, bunların bir kısmını gözlemleyerek formüle etmeğe muvaffak olmuşlardır. Bunlara ilimde, değişmez münasebetler denir. Fizik, Kimya ve Biyoloji kanunları gibi. Bu kanunlar, zorunlu olmayıp mümkün ve hadistirler; kıyamete kadar değişmezler. Mesela, Allah Teala, dünyada canlıları yaratmış, sonra bunları tekrar tekrar yaratmayı (canlıların cinslerinin devamını) tohum hücrelerine bağlamıştır. Her canlı cinsinin tohumundan o canlı cinsine ait ferdler vücuda getirilir. Buğdaydan buğday biter, arpa bitmez. Koyundan koyun doğar, kurt doğmaz. Fakat her canlı cinsinin tohum hücrelerine o canlının planını koyan ve bundan canlıyı yaratan Allah'tır.

Tabiat kanunları (eşya hakkındaki sünnetullah) eşyanın özünden gelen ne bir emir, ne de müstakil olan bir kuvvettir. Çünkü atomlar ve bunlardan meydana gelen eşya ve canlıların vücudunda malzeme olarak kullanılan elementler; cansız, şuursuz, akılsız, atıl ve dağılıp saçılan şeylerdir (en-Nahl, 16/20-21). Eşya üzerindeki bu kanunların değişmezliği kendi zatlarından gelmeyip bunları yaratıp koyan böyle istediği için bir müddet sabittirler. Bunlar, Allah'ın iradesi ve emri altındadırlar. Allah dilerse, bunları değiştirir, yerine başkalarını koyar. Nasıl ki bir otomobilin yapılış ve işleyişi akıllı bir yapıcıya muhtaçsa; kainatın düzenli işleyiş ve hareketleri de şuurlu ve bilgili bir yaratıcıya muhtaçtır. Otomobilin yapıcısı isterse, onun hızını artırmak gibi işleyiş tarzında değişikliği yapabilir veya onun hızını durdurabilir. Kainata işleyiş düzenini veren zat da isterse onun bu düzenini değiştirebilir ve tekrar da ona eski nizamını verebilir.

Allah Teala'nın yarattığı her şey mümkündür. Mümkün; varlığı ve yokluğu zatının muktezası (özünün gereği) olmayan, varlığı da yokluğu da eşit bulunan, var olması ve devam etmesi için mutlaka bir sebep ve yaratıcıya muhtaç olan şey, kanun ve olaydır. Mümkün, şöyle de tarif edilebilir: Akılda, öznesi ile yüklemi arasında çelişiklik bulunmayan bir fikir ve tasavvurdur ki, hariçte buna tekabül edecek varlığı için mutlaka bir sebep ve yaratıcıya muhtaç olur. Bu yaratıcı da varlığı mümkün olmayıp vacib bizatihi (zatından dolayı zorunlu) olan ve varlığında hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'tır.

Mümkinler hariçte var olmaları itibariyle ikiye ayrılır.

1- Âdi Mümkin: Allah'ın tabiata koyduğu kanunlar (sünnetullah) gereğince vukua gelen eşya ve olaylardır. Bunlar, tabiata konulmuş vesile, sebep ve kanunlar muvacehesince vukua gelirler. Yer çekimine bağlı olarak taşın düşmesi, koyundan arslanın doğmaması gibi. Bunlara tabii veya tecrubi imkan ile mümkindir, denir.

2- Gayr-i Âdi Mümkin: Tabiat kanunlarına (Allah'ın normal eşya ve olaylardaki sünnetine) aykırı olarak nadiren vukua gelen mümkinlerdir. Mucize ve kerametler gibi.

Her mümkin olan şeyi -ne kadar büyük, yapılışı ince ve kompleks de olsa- Allah Teala yaratmaya kadirdir. Yüce Allah, gönderdiği peygamberlerinin elinde -onların elçileri olduğuna delalet etmek üzere- tabiata koyduğu kanunlarını bir an için değiştirerek alametler (mucizeler) de yaratmıştır.

Bütün bunların dışında Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Allah'ın birçok sünneti zikredilmiştir.

"Onun yanında her şey bir ölçü iledir" (er-Ra'd, 13/8); "Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez" (er-Ra'd, 13/11); "Senden önce hiç bir insana ebedi yaşama vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar? Her nefis ölümü tadacaktır... ve sonunda bize döndürüleceksiniz" (el-Enbiya, 21/34, 35);

"Senden önce de şehirler halkından yalnız kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başka elçi göndermedik" (Yusuf, 12/109); "Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzün önüne geçebilir. Hepsi bir yörüngede yüzmektedirler" (Yasin, 36/40); Kullarım sana benden sorarlarsa, ben onlara yakınım. Dua eden bana dua ettiği zaman onun duasına karşılık veririm " (el-Bakara, 2/186);

"Tevbe edip durumlarını düzeltenleri, gerçeği açıklayanları bağışlarım; çünkü Ben tevbeyi çok kabul edenim, çok esirgeyenim " (el-Bakara, 2/160);

"Siz şükreder, inanırsanız. Allah size azab etmeyi ne yapacak! Allah şükrün karşılığını veren, (her şeyi) bilendir" (en-Nisa, 4/147); "Yoksa siz sizden önce geçenlerin durumu başınıza gelmeden Cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk ve sıkıntı dokunmuştu, öyle sarsılmışlardı ki; nihayet Peygamber ve onunla birlikte inananlar Allah'ın yardımı ne zaman? diyecek olmuşlardı. İyi bilin ki, Allah'ın yardımı yakındır" (el-Bakara, 2/214); "Biz bir peygamber göndermedikçe hiçbir kimseye azab edecek değiliz” (el-İsra, 17/11); "Eğer kafirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dönüp kaçarlardı; sonra ne bir koruyucu ne de bir yardımcı bulamazlardı. Bu, Allah'ın öteden beri süregelen yasasıdır; Allah'ın yasasında bir değişiklik bulamazsın" (el-Fetih, 48/22,23).

Bunların dışında Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde Allah'ın daha başka ilahi kanunları haber verilmektedir. Orucun, namazın, cihadın sadece Hz. Muhammed ümmetine değil daha önceki ümmetlere de farz kılınan ibadetler olduğu (el-Bakara, 2/83, 183, 246); cihada çıkmayan bir toplumun yerine başka bir topluluğu getireceği (et-Tevbe, 9/39); eğer inandığını iddia edenler peygambere yardım etmezse Allah'ın ona yardım edeceği (et-Tevbe, 9/40) Allah'ın değişmeyen kurallarıdır.

Muhiddin BAĞÇECİ


2-)Allahü teala, ayet-i kerimelerde mealen buyuruyor ki:

Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Kullar hakkındaki cari olagelen sünnetullah budur. İşte kafirler, burada hüsrana uğramışlardır. (Mü'min suresi: 85)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

  • bu sayfada hiçbirşey yok. Sünnetullah ile ilgili
  • Mesela"Sünnetullah öyledir"cevabı, öylelerini, yani"düz mantık"yürütenleri tatmin etmez.

Sizde içinde Sünnetullah kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Sünnetullah kelimesi anlamı 2076 defa okunmuştur. [242681] Sünnetullah kelime anlamı, Sünnetullah nedir, Sünnetullah ne demek, Sünnetullah sözlük anlamı

Paylaş