Süphe Nedir

Süphe Nedir ? Süphe Ne demek ?

1-)ŞÜPHE



Şüphe ve karıştırma anlamında Arapça bir kelime. Çoğulu "şubeh" ve "şübehat" tır. Şüphe veya şüphecilik inanç, ibadet, günlük muameleler ve ceza hukukunda sonuçlar doğurur.

Bir kimsenin mümin sayılması için iman esaslarını şeksiz ve şüphesiz kabul etmesi gerekir. Kur'an-ı Kerim'de müminin şüpheden sakınmasını bildiren çeşitli ayetler vardır: "Hak, Rabbinden gelendir. Artık şüphe edenlerden olma” (el-Bakara, 2/147), "(Ey Muhammed)! Bu, Rabbin tarafından bir gerçektir. Sakın şüphe edenlerden olma" (lu İmran, 3/60); "Kendilerine kitap verdiklerimiz, bu Kur'an'ın senin Rabbin tarafından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse sakın şüphe edenlerden, olma" (el-En'am, 6/114); "Eğer sana indirdiğimizden şüphe ediyorsan, senden önce indirdiğimiz kitapları okuyanlara sor. Şüphesiz ki sana Rabbin tarafından hak gelmiştir. O halde kesinlikle şüphe edenlerden olma" (Yunus, 10/94); "Allah'a ve Resulüne iman eden, sonra hiç bir zaman imanında şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat eden kimseler ancak hakkıyla iman edenlerdir. Samimi olanlar da işte bunlardır" (el-Hucurat, 49/15).

İbadetlerde şüphe halinde galip zanna göre hareket edilir. Mesela bir kimse bir vakit namazını kılıp kılmadığında şüphe etse, eğer böyle bir şüphe ilk defa olmuşsa namazını kılması gerekir. Fakat sık sık vuku buluyorsa galip zannına göre amel eder. Yine bir kimse namazında şüphelenerek üç mü yoksa dört rekat mı kıldığını hatırlamasa, eğer yanılma olayı bu kişinin başına ilk defa gelmişse yani bu gibi şüphelenmeler o kişide sürekli bir durum haline gelmemişse namazını yeniden kılmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Sizden biri namazı kaç rekat kıldığı hususunda şüpheye düşerse namazını yeniden kılsın" (Zeylai, bu hadis için "garib" demiştir. bk. Nasbu'r-Raye, II,173).

Eğer böyle bir kimseye çoğu kez şüphelenme durumu geliyorsa, galip olan kanaatine göre namazına devam eder. Üç veya dört rekatten hangisi hakkındaki kanaati ağır basıyorsa o tarafı tercih eder. Çünkü sık sık vesveseye düşen kimsenin namazını yeniden kılmasında güçlük vardır. Eğer eksiklik farzın veya vacibin geciktirilmesine yahut vacibin terkine yol açmışsa sehiv secdesi yapılarak bu eksiklik giderilmiş olur. Eksik rekat kıldığı kanaati galip olursa bu rekat tamamlanır ve arkasından sehiv secdesi yapılır. (Ayrıntı için bk. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali İstanbul, 1991 s. 366 vd).

Abdullah b. Mes'ud (r.anh)'tan Resulüllah (s.a.s)'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Sizden biri namazında şüpheye düşerse, doğrusunu araştırsın ve namazını kanaatine göre tamamlasın. Sonra selam versin ve sehiv secdesi yapsın, yani yanıldığı için iki secde daha yapsın" (Buhar, Salat 31; Müslim, Mesacid, 88,89; Ebu Davud, Salat, 190, 191, 193; Nesaf, Sehv, 24, 25; İbn Mace, Akame, 132, 133; Malik, Muvatta', Nida, 61-63; Ahmed b. Hanbel, I,190,193, 204 206). Ebu Said el-Hudri (r.a) şöyle demiştir: Rasulüllah (s.a.s) buyurmuştur ki:

Sizden biri namazı dört rekat mı üç rekat mı kıldığında şüpheye düşerse, şüphesini atsın ve kesin olarak bildiği ne ise onun üzerinden namazını tamamlasın, sonunda da iki secde yapsın. Eğer beş rekat kılmışsa, bu secdeler namazına şefaatçi olur, eğer tam kılmış ise, bu iki secde şeytanın kendisinden uzaklaştırılmasına vesile olur" (Buhari, Sehv, 6,7; Müslim, Salat, 19, 20; Ahmed b. Hanbel, III, 12, 37, 42)

Diğer yandan namazda şüphelenip, kaç rekat kıldığı hususunda kesin kanaate varamayan kimse en az rekatı esas alarak namazına devam eder. Çünkü en azı hakkındaki bilgi kesindir. Böyle bir kimse oturması gerektiğine kanaat getirdiği her yerde oturmalıdır. Böylece farz veya vacip olan bir oturuşu terketmemiş olur. En azı ile amel etmek gerektiğinin delili şu hadistir: "Sizden biri namazında şüphe ederse, üç mü yoksa dört mü kıldığını bilemezse, şüphelenmeyi bıraksın ve en az rekatı esas alarak namazına devam etsin" (ez-Zeylai, a.g.e, II, 174).

Şüphenin Günlük Muamele, Akit ve Ceza Hukukuna Etkisi:

Akit ve muamelelerin rükun ve şartlarında şüphe ve zanna yol açacak belirsizliklerin bulunmaması gerekir. Aksi halde geçerli bir muamelenin sonuçları tam olarak meydana gelmez. Diğer yandan şüphe kesin olarak sabit olan bir şeyi ortadan kaldırmaz. Bu kural Mecelle'de şöyle ifadesini bulmuştur: "Şek ile yakin zail olmaz" (Madde, 4).

Şüphe, hukukta şöyle tarif edilmiştir: Sabit olup olmadığı kesinlik kazanmayan, ortada olan şeydir. Şüphe, had ve kısas cezalarını düşürür. Miktarı vahiy ve sünnetle belirlenmiş olan cezalara "had cezası" denir. Çoğulu "hudud"tur. Bunlar beş tane olup Şunlardır: Zina, zina iftirası, hırsızlık, yol kesme ve içki içme cezası. Bunlardan ilk dördünün cezası ayetle, içki içmenin cezası ise hadisle sabittir (bk. "Had, Hadler" maddesi). Kısas kul hakkı olup, bu da ayetle belirlenen bir ceza türüdür. Miktarları İslam tarafından belirlenmeyip İslam devlet yöneticilerince belirlenen cezalara ise "ta'zir cezası" denir.

İşte şüphe olunca bu had ve kısas cezaları düşer. Delil şu hadistir: "Gücünüz yettiği kadar şüphelerle had cezalarını düşürünüz" (Ebu Davud, Salat, 14; Tirmiz, Hudud, 2). Bunu beşeri hukuklar "şüpheden sanık yararlanır" biçiminde ifade etmiştir. Bu prensip gereği Hz. Ömer kıtlık yılında ihtiyaç sebebiyle hırsızlık yapanın elini kesmemiş, efendisinin veya hısımının malından çalana da o malda hakkı olabileceği şüphesiyle hırsızlık cezası uygulanmamıştır.

Bu prensiple ilgili çeşitli örnekler verilebilir. Mesela; suçluya ceza uygulanırken şahitlerden birisi şahitlikten dönse, infaz durdurulur. Yine iki kişiden birisi bir kimsenin içki içtiğine, diğeri ise davalının içki içtiği ikrarını işittiğine şahitlik yapsa şüphe yüzünden ceza infaz edilmez. Bir kimse hırsızlık yaptığını inkar eder, fakat sonradan bu inkarından döner, daha sonra da malın bir kısmını çaldığını tekrar ederse şüphe yüzünden had uygulanmaz (Cevat Akşit, İslam Ceza Hukuku ve insanı Esasları, İstanbul 1987; "Had, Hadler" mad. Ş.İ.A, II, 282-284) .

Zina suçunun sabit olması için zina ettiği iddia edilen erkekle kadın arasında nikah, nikah şüphesi, mülk veya mülk şüphesi bulunmamalıdır. Aksi halde zina sabit olmaz.

Nikah şüphesine şunlar örnek verilebilir: Bir kimse şahitsiz veya velisiz olarak nikahlandığı yahut geçici nikah ile evlendiği bir kadınla cinsel ilişkide bulunsa, erkek bu ilişkinin haramlığına inansa bile zina cezası gerekmez. Çünkü müçtehitler arasında şahitsiz veya velisiz ya da geçici nikahın caiz olup olmadığı konusunda görüş ayrılığı vardır. Bu görüş ayrılığı ise şüphe doğurur. Yine bir kimse nesepçe mahrem hısımlarından olan veya süt hısmı bulunan ya da ebedi olarak haramlık doğuracak sıhri hısımlarından birisi ile evlense yahut iki kız kardeşi bir arada nikahlasa yahut da başkasının iddet beklemekte olan boşanmış ya da kocası ölmüş bir kadınla evlense bu akde dayanarak cinsel ilişkide bulunsa Ebu Hanife ve Sevri'ye göre haramlığı bilse bile had cezası gerekmez. Fakat ta'zir cezası uygulanır. Çünkü had cezasını düşürecek nitelikte şüphe doğuran nikah akdi vardır.

Ebu Yusuf, İmam Muhammed, Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre, ebedi olarak haram olan her cinsel ilişkiden ötürü had cezası gerekir. Böyle bir nikah batıl olur ve bundan doğacak şüpheye de itibar edilmez. Çünkü bu, fasit bir şüphedir. Ebedi olarak haramlık doğurmayan şahitsiz evlenme veya eşinin kız kardeşini de aynı anda nikahlama gibi durumlarda ise had cezası gerekmez. Ancak Maliklere göre nesep, süt hısımı veya beşinci eşle aynı anda evli olmak gibi durumlarda bunun haramlığını biliyorsa had gerekir; bilmiyorsa bu bilmeme şüphesi haddi düşürür:

Ebu Hanife, nikahın helal veya haram oluşu arasında bir ayırım yapmaksızın, ehli tarafından ve mahallinde yapılan bir nikahın haddi düşüreceğini söyler. Tarafların haramlığı bilip bilmemesi de sonucu değiştirmez.

Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in de içinde bulunduğu çoğunluğa göre ise, nikah ebedi olarak haram olur veya haramlığı icma ile sabit bulunursa had gerekir. Çünkü cinsel ilişki kendisinde şüphe olmayan bir mahalle rastlamış olur. Nikah ebedi olarak haram olmaz veya haramlığı üzerinde görüş ayrılığı bulunursa had gerekmez (bk. el-Kasan, el-Beday, VII, 35 vd.; eş-Şirbin, Mugni'l-Muhtac, IV, 145, 146; eş-Şıraz, el-Mühezzeh, II, 267; İbn Kudame, el-Mugn, VIII, 182).

Hanefilerde Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'in görüşü ile fetva verilmiştir. Ancak İbn Âbidin şerhlerin hepsinde Ebu Hanife'nin görüşünün tercih edildiğini, bununla fetva vermenin daha uygun olacağını belirtir (İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, Mısır, t.y., III, 168).

Şafiilere göre, bir kimse bir kadını zina etmek üzere kiralasa ve onunla zina yapsa ve yine mahrem hısımlarından birisi ile haramlığını bilerek evlense bu kimseye zina haddi gerekir. Çünkü buradaki akit onun cinsel ilişkisini mübah kılmaz. Bu nikahın varlığı ile yokluğu birdir (ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, VI, 32).

Fiilde şüphe de haddi düşürür. Ancak bunun için fiili işleyenin fiilin haramlığını bilmemesi gerekir. Mesela; eşini üç talakla boşayan kimse iddet süresi içinde, helal sanarak boşadığı eşiyle cinsel ilişkide bulunsa zina cezası uygulanmaz. Çünkü doğacak çocuğun nesebi, kadının iddet süresince başka bir erkekle evlenememesi, kadının nafaka ve mesken ihtiyacının erkeğin üzerine vacip olması gibi sebeplerle nikahın izlerinin devam etmesi, şüphe uyandıracak güçtedir. Bir bedel karşılığında boşama, bir defa bile iddet süresince yukarıdaki sonuçları doğurur. "Çık git, bir daha geri dönme!" gibi kinayeli sözcüklerle bir defa boşama halinde iddet süresi içinde cinsel ilişkiye had uygulanmaz. Burada haramlığın bilinip bilinmemesi, sonucu etkilemez. Çünkü bu durumda boşamanın kesin veya cayılabilir nitelikte olup olmadığı konusunda sahabe arasında görüş ayrılığı vardır.

Şüphe bazı durumlarda fiili işleyenle ilgili olur. Bu da bazı şartlarla cezayı düşürür. Mesela; bir kimse yatağına gece giren bir kadınla eşi sanarak cinsel ilişkide bulunsa, yine bir ama eşine seslense ona başka bir kadın cevap verse, onu eşi sanarak cinsel ilişkide bulunsa Şafii, Maliki ve İmam Züfer'e göre erkeğe zina cezası verilmez. Çünkü o yanılmada özürlü sayılır. Bu şuna benzer: Bir erkeğe eşi olmadığı halde, eşi olduğunu söyleyerek bir kadını zifaf için getirseler ve cinsel ilişki meydana gelse, erkeğe had gerekmez, ancak kadının mehir hakkı doğar (bk. İbnü'lHümam, Fethu'l-Kadir, IV, 146).

Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Hanbelilere göre yukarıdaki kişiye iki durumda da had cezası uygulanır. Çünkü burada zan, ona cinsel ilişkiyi meşru kılmaz. Belki kadının kendi eşi olup olmadığını araştırması gerekirdi. Buradaki şüphe haddi düşürecek güçte değildir. İmam Muhammed'e göre ise gözleri görmeyen kimse eşine seslenince "Ben senin eşin filancayım" diye cevap verse, bunun üzerine cinsel ilişki vuku bulsa had gerekmez. Fakat kadın, eşi olduğunu belirtmeksizin "Ben filancayım" dediği halde cinsel ilişki olmuşsa had uygulanır (bk. el-Kasani, a.g.e, VII, 37- İbnü'lHümam, a.g.e, IV, 147; İbn Kudame, el-Muğni, VIII, 184; ez-Zühayli, a.g.e, VI, 33 vd).

Hamdi DÖNDÜREN


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Uncertainity

Sizde içinde Süphe kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Süphe kelimesi anlamı 7 defa okunmuştur. [242683] Süphe kelime anlamı, Süphe nedir, Süphe ne demek, Süphe sözlük anlamı

Paylaş