Tekke Nedir

Tekke Nedir ? Tekke Ne demek ?

1-)İslam ahlakının, tasavvuf ilminin öğretildiği ve tatbik edildiği yer. Dini eğitim ve öğretimin yapıldığı müesseselerden biri. Tekke, Farçsa bir kelime olan “tekye”den dilimize “tekke” olarak geçmiştir. Lügatta “dayanılacak yer” anlamına gelmektedir. Çoğulu “tekaya”dır. Tekkelere “zaviye, dergah, hankah ve asitane” de denilirdi.

İslamiyetin öğretilmesinde medreseler gibi tekkelerin de önemli hizmetleri olmuştur. Tekkeler, Müslümanlar tarafından tevhid inancını, Allahü tealanın birliğine inanmayı bütün insanlığa yaymak ve gönüllere yerleştirmek için vakıf esaslarına uyularak kurulmuş sosyal vasıflı dini eğitim ve öğretim kurumlarıdır. Tekke en önce, Ebu Haşim Sofi için, Suriye’de Remle şehrinde yapılmıştır.

Medreselerde, İslamiyetin iman bilgilerini, emir ve yasaklarını öğreten derslerden kelam, fıkıh, hadis, tefsir vs. gibi dini ilimlerle birlikte fen bilgilerinden matematik, geometri, tıp, astronomi vs. okutulurken, aynı devirde tekkelerde de her Müslümana lazım olan ahlak bilgileri okutuluyor ve yaşatılıyordu. Buraya devam eden genç, orta yaşlı, yaşlı her zümreden insan emir ve yasakları, İslam ahlakını öğrenerek güzel ahlak sahibi ve herkes tarafından sevilen, topluma faydalı bir şahıs olarak yetişiyordu.

Tekke ve Medreseler tarih boyunca hep tevhid inancını savunmak üzere teşkilatlanmışlardır. Medreseler, sistemli bir talim ve terbiye proğramıyla genç nesilleri İslami ve dünyevi ilimlerle donatıp, mukaddes İslam dininin hizmetine verirken, tekkeler, genç, yaşlı, okumuş, okumamış bütün halk kitlelerini öbek öbek, bir aşk ve gönül ordusu biçiminde teşkilatlandırıyordu. Bu sebeple Medrese ve Tekkeler, kitleleri kucaklayan, saran iki kol gibidir.

Tekkelerden yetişenlerden Mevlana Celaleddin-i Rumi, Yunus Emre, Erzurumlu İsmail Hakkı gibi sayısız büyük veliler, yaşadıkları asırlara, eserleri ve yaşayışlarıyla mühür vurmuşlardır. Bu büyükler, insanlık tarihinin şeref levhalarıdır.

Tekkeler, genellikle şehir, kasaba ve köylere kurulmakla beraber bazan, sosyal hizmetleri görmek için, büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda, kırlık alanlarda, bazan da, cihad etmek ve düşmanı gözetlemek için hudut boylarında kurulurdu.

Issız yol boylarındaki kırlık alanlara kurulan tekkelerde, kış veya yaz yorgun kervancılar misafir edilir, bunlara yeme, içme, yatma, hayvanlarının bakımı dahil, sosyal hizmetler verilir, karşılığında para da alınmazdı.

Hudut boylarındaki tekkelere gelince; bunlar, stratejik ehemmiyeti olan mevkilerde kurulurdu. Bu tekkelerde bilhassa cihad için gelen gönüllüler ordusundan Alp erenler, gaziler, akıncılar ve hudut bekçileri bulunurdu. Bunlar, sulh zamanında herhangi bir düşman hücumu karşısında müdafaasız durumda kalan civar halkını, Müslüman köylerini korurlardı. Sefer durumundaysa, akıncı yiğitler, hududu aşarak düşman memleketine dalar, onlara korku salarak ve mallarını ganimet alarak düşmanı sindirir ve Müslüman ordusunun zayiat vermeden ilerlemesini sağlarlardı. Evranos Bey, Malkoçoğlu, Hüsrev Bey, Kara Şahin gibi Osmanlıların meşhur akıncılarının birçoğu tekkelerde yetişmiş eşsiz kahramanlardı. Hudut boyu tekkeleri ayrıca komşu devletin şahıslarına Müslümanlığı tanıtmakla ve oralarda İslamiyeti yaymakla da görevliydiler. Tekkelerin bu bakımdan da hizmetleri çok olmuştur.

Tekkeler bu hizmetlerin yanında çeşitli dert ve sıkıntılarını, gönül yorgunluklarını dindirmek için, Müslümanların bir araya gelip dertleşmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını sağlamış, böylece ferdin toplum hayatına kazandırılmasında mühim bir rol oynamıştır. Bir çeşit ruh sağlığı, ahlak okulu olmuştur.

Ayrıca tekkeler, boş zamanları değerlendirmede de faydalı olmuşlardır. Tekke edebiyatının gelişmesiyle edebiyat dünyası da, manen zenginleşme imkanı bulmuştur. Burada yetişen şairler, ilahi aşkın verdiği haz ve zevki, kaside, nat gibi şiir türleriyle dile getirmişlerdir. Böylece edebi sahadaki zenginliğin artması sağlanmıştır. Bu edebiyata ait birçok eser, divanlar halinde toplanmıştır.

Ne yazık ki, son devirlerde tekkeler, sahte şeyhlerin ve ehliyetsiz kimselerin ellerine geçmiş, asli görevini yapamaz hale gelmişlerdir. Cumhuriyetin ilanından sonra kapatılmışlardır.

Tekke edebiyatına ait bir şiir:

Gönül hun oldu şevkinden, boyandım ya Resulallah

Nasıl bilmem, bu nirana dayandım ya Resulallah

Ezel bezminde bir dinmez figandım ya Resulallah

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah!

Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen

Muazzam bir sehasın sen, dilersen runümasın sen

Habib-i kibriyasın sen, Muhammed Mustafa’sın sen

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah!

Gül açmaz, çağlayan akmaz, ilahi nurun olmazsa

Söner alem, nefes kalmaz, felek manzurun olmazsa

Fırak ağlar, visal ağlar, ezel mesrurun olmazsa

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah!

Erir canlar o gülbuy-i revanbahşın hevasından

Güneş titrer, yanar didarının, bak, ihtirasından

Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah!

Susuz kalsam yanan çöllerde, can versem elem duymam

Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlarda nem duymam

Alev yağsa göklerden ve ben masseylesem duymam

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah!

Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek

Nasib olmaz mı Sultanım Haremgahında can vermek

Sönerken gözlerim asan olur ahında can vermek

Cemalinle ferehnak et ki yandım ya Resulallah!

Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbiri

Lebim kavruldu ateşten döner payinde tezkiri

Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle Kıtmiri

Cemalinle ferahnak et ki yandım ya Resulallah!


2-)TEKKE



İslam kültür tarihinde önemli yeri bulunan tekke, tasavvuf düşüncesinin, anlayış ve terbiyesinin derinleştirildiği ve halka takdim edildiği bir yerdir. Tekke (tekye), zaviye, hankah, asitane ve dergah gibi isimler altında birbirinden hemen hemen farksız olan bu müesseselere insanlar, dünya hayatının çeşitli meşakkat ve sıkıntıları ile yorulan ruh ve bunalan gönüllerini dinlendirmek için giderlerdi. Onlar burada bir araya gelip boş zamanlarını değerlendirirlerdi.

İlk tekkenin Remle'de Hace Abdullah Ensari tarafından kurulmasından (Süleyman Ateş, Sülemi ve Tasavvufi Tefsiri, İstanbul 1969, 10) kısa bir müddet sonra her tarafta yayılan ve dolayısıyla daha sonra kurulan Müslüman devletlerin kuruluş faaliyetlerinde bulunan tekkeler, Türklerin Anadolu'ya gelip yerleşmesinde de büyük ölçüde rol oynadılar. Keza, Anadolu'nun İslamlaştırılmasında da bunların rolü inkar edilemeyecek kadar büyüktür (Mustafa Akdağ, Türkiye'nin İktisadi ve İctimai Tarihi, İstanbul 1974, 1, 38).

İslam ülkelerinde tarikat mensuplarının oturup kalkmalarına, zikr ve ibadet etmelerine mahsus bu müessese, Farsça "Tekye" kelimesinden gelmektedir ki çoğulu "Tekaya"dır. Mısır Mevlevi Şeyhi Azmi Efendi, "Nuhbetu'l-Adab" adlı eserinde bu müesseselerin kuruluş gayesini şöyle açıklar: "Tekaya, ilim ve fen tahsil ederek, dünya alakalarından el çekenler ve ruhanı seyr ve terakkıyata çalışanlar için bina olunduğundan ilimde behresi (nasibi, payı) olmayan cahiller evvela ilim tahsili için medreseye gönderilmeli yahut tekkede talim ve tedrise muktedir zatlar tarafından okutulmalıdırlar" (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, III, 445).

Müslüman toplumların ekonomik ve sosyal yapısının teşekkülünde harç vazifesi gören bu teşkilatın, son zamanlarındaki durumlarına bakıp bunların devamlı böyle olduğunu zannetmek, doğru değildir. Nitekim, M. Cevdet bu mevzuya temasla "Son zamanlardaki tereddisine bakıp ta tekkelerin daim öyle olduğuna hükm etmemelidir. Dört mevsimden Sonbahara bakarak İlkbaharda da ortalığı yapraksız ve yeşilliksiz sanmak doğru olmadığı gibi, kemal zamanlarında tekkeler, ruhları çok terbiye etmiştir. Eskiden tekkeler, edebiyat, musiki ve tarih ocakları idi. Hayatın ızdırabını dindirmek ihtiyacında olanlar oralara koşar, nefis bir ahengin şelalesi altında ruhlarını yıkar, tesellikar söz ve tarihi menkıbelerle yeniden canlanırlardı. Hasılı tekkeler, ye's ve mahrumiyet ile canına kıyacak insanların, yeniden tamir gördüğü yerlerdir" diyerek bir gerçeği ifade eder.

Psikolojik, pedagojik ve tıbbi meselelere varıncaya kadar geniş bir hizmet sahası olan tekke, o devrin mektebidir, hastahanesidir, spor okuludur, dinlenme kampıdır, beldenin güzel sanatlar akademisidir, edebiyat ve fikir ocağıdır, moral kaynağıdır. Velhasıl tekke, insanların hayır ve faydasına olan şeydir.

Tarih boyunca tekkelerin icra ettiği fonksiyonu şöylece özetlemek mümkündür:

1. Tekkeler, özellikle kuruluş yıllarında, şeyhler tarafından seçilen yerlerde kuruluyorlardı. Bundan dolayı onlar, etraflarındaki insanların manevi ihtiyaçlarını temin ederek, bölgelerinin insanlarına sahip çıkıyorlardı. Böylece Kur'an'ın tavsiye ettiği bir metod olan hikmet ve güzel öğütle insanları dine ve hakikata çağırıyorlardı.

2. Bilhassa Osmanlı'larda, tekke ve zaviyelerin bir kısmı devlet tarafından, yolculuk ve ulaşım için tehlikeli olan yerlerde tesis ediliyordu. Bu bakımdan, dağlarda, korkunç boğaz ve geçitlerde tesis edilen tekkeler, askeri sevk ve idareyi kolaylaştırmak, ticarete engel olabilecek eşkıya vs. gibi kimselere mani olmak için birer jandarma karakolu vazifesi de görüyorlardı. Böylece tekkeler, kar ve yağmurlu günlerde yolcular içinde bir sığınak oluyordu.

3. Oturma merkezlerinde (meskun mahal) kurulan tekkelerin gördüğü önemli hizmetlerden biri de kültür iletişiminin, halk arasındaki birlik ve sıhhatli bir haberleşmenin sağlanması idi.

4. Tekke ve zaviyelerin zaman zaman ruh ve sinir hastalıkları için tedavi merkezi olarak da kullanılmaktaydı. Daha çok telkin ve irşad yolu ile hizmetlerini sürdüren bu şifa yurtları, çoğu zaman bir şeyhin önderliğinde, toplumun bu sahadaki yaralarına çareler arıyordu (Geniş bilgi için bk. Mustafa Kara, Tekke ve Zaviyeler, İstanbul 1977, 120-128).

Çeşitli yönleri ile insanlara hizmette bulunan tekkeler, Osmanlılar döneminde tamamıyla vakıflara bağlıydılar. Vakıflar tarafından geliri temin edilen tekkeler mali yönden sıkıntı çekmezlerdi. Ayrıca devlet, bunlara yardımda bulunuyordu. Hatta, tekkelere bağlı bulunan vakıf araziden vergi almamak suretiyle bu yardım sahası daha da genişletilmişti.

Tekkeler, insanlara sundukları hizmetlerin yanı sıra, dervişlerin devamlı olarak ikamet ettikleri ve tarikata intisab edenlerin, zikir ve merasimi toplu olarak yaptıkları yerlerdir. Bu sebeple tekkeler mimari yapı olarak şu kısımlardan oluşmaktaydılar: Semahane, çilehane, türbe, derviş odaları, selamlık, harem, mutfak ve kiler, kahve ocagı (Celal Es'ad, Türk Sanatı, İstanbul 1928, 100-101).

Türkiye'deki tekkeler, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin İslam dini aleyhindeki faaliyetleri çerçevesinde çıkarılan bir kanunla 30. 11. 1925 yılında kapatıldı.

Miskinler Tekkesi

islam ülkelerinden başka, dünyanın herhangi bir bölgesinde bulunmayan ve bir çeşit karantina mahalli veya hastahane olarak kabul edebileceğimiz; gerek hastalar, gerekse yolcular bakımından önem taşıyan bir müessesedir, günümüz insanı tarafından bilinmeyen bu müessese, sadece isminden dolayı tembellik ve miskinlikle ilgili bir kuruluş gibi telakki edilmektedir. Bina ve müştemilatından dolayı miskinhane de denilen bu müessese, bulaşıcı hastalıklara mübtela olan kimseleri, toplumdaki sağlıklı insanlardan ayırmak için kurulmuş bir karantina yeridir. Osman Nuri bunlardan bahsederken şöyle demektedir: Miskinler tekkesinin yapılışındaki gaye, o zamanlarda bulaşıcı bir hastalık telaki edile, fakat ilacı da bulunmayan cüzzamlıları tecrid etmek, onların dökük parmaklı ellerini, kesik burunlu yüzlerini halkın gözü önünden uzaklaştırmak gibi sıhhi, ictimai, insani, hatta medeni bir iştir. Anadolu, Rumeli ve Arabistan'ın her tarafını gezmiş olan Evliya Çelebi, hemen her şehrin yakınında bir yerde bunlar için birer tekke veya mahalle bulunduğunu söyler. Edirne, Bursa ve Sivas gibi şehirlerde ise büyükçe bir miskinhane bulunduğu bilinmektedir. Üsküdar'da Karacaahmet Mezarlığı kenarında bir miskinler tekkesi vardı. 1927 senesine kadar binası duruyordu (Osman Nuri Ergin, Türkiye'de Şehirciliğin Tarihi İnkişafı, İstanbul 1936, 19). Gerçekten, Evliya Çelebi, Üsküdar'daki tekkelerden bahs ederken, "Birisi de miskinler tekkesidir. Tarik-ı amm üzre şehir haricindedir. Cümle mesakin anda sakin olup nezr ile geçinirler. İstese bu kişi eşraftan olsun. Zira ellerinde hatt-ı şerif vardır. Hiç kimseyi dinlemeyip alıp tekkeye götürürler. Çünkü, diyar-ı rumun cüzzamı bulaşıcıdır diye şehir içinde durmak yasaklanmıştır" (Evliya Çelebi, Seyahatname, İstanbul 1314,I, 475).

Tamamen vakıflarca idare edilen bu müessese, hastaları sağlıklı insanların rahatsız edici bakışlarından kurtarmak ve bulaşma imkanını mümkün mertebe aza indirmek için kurulmuştu. Ayrıca bir şehirden diğerine yolculuk eden kimselerin de daha şehre girmeden kontrol ve muayeneden geçtiği yerlerdir. İstanbul'da cüzamlılar için tesis edilen miskinhane (miskinler tekkesi), Üsküdar'da Karacaahmet mezarlığının ortasında, III. Sultan Selim zamanında 9 oda olarak bina olunmuş, 1225 yılında Sultan II. Mahmud tarafından bunlara 11 hane (ev, oda) ilave edilmişti (M. Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1971, II, 546). Miskinhaneye Evkaf Nezareti tarafından tahsisat ayrıldığı için buradakilerin geçim sıkıntısı ile karşılaşmaları söz konusu değildi. Her hastaya, miskine iki çift "fodla" (ekmek) ile Üsküdar imaretinden çorba, akşamları da pilav, çorba ve et verildiği gibi haftada iki defa pazartesi ve perşembe geceleri tatlı olarak pilav ile zerde verilirdi (Pakalın, a,g,e, II, 546). Miskinhane 1908'de kapatılmıştır.

Ziya KAZICI


3-)Tekke ilk defa, Kufeli Ebu Haşim adına hicri ikinci asır sonlarına doğru, Şam yakınlarındaki Remle'de kuruldu. (Ebu Nuaym)

Tekkelerde yetişenlerden Zünnun-i Mısri, Ahmed Yesevi, Hallac-ı Mensur, Mevlana Celaleddin-i Rumi, Yunus Emre, Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi sayısız büyük veliler, yaşadıkları asırlara, eserleri ve yaşayışlarıyla mühürlerini vurmuşlardır. Bu büyükler, insanlık tarihinin şeref levhalarıdır. (Yeni Rehber Ansiklopedisi)


4-)Tarikattan olanların barındıkları, ibadet ve tören yaptıkları yer, dergah
Örnek:Hemen her ev yarı saray ve yarı tekke gibi bir şeydi. A. Ş. Hisar


5-)İşsiz güçsüz kimselerin buluşup sığındıkları yer.


6-)Esrar içilen üstü kapalı yer.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 


Dil
Anlamı
İngilizcesi İngilizce
Dervish lodge.
İngilizcesi İngilizce
Lit 'corner,' a dervish gathering place, synonymous with Khaniqah and Zawiyya.
İngilizcesi İngilizce
The dominant Turkmen tribe in the second half of the nineteenth century, makers of a great variety of refined weavings Their carpets, eagerly collected by Europeans, were baptized 'Royal Bukhara' by merchants wishing to enhance their appeal.
İngilizcesi İngilizce
Large Turkoman tribe currently inhabiting the northeastern part of Iran and the area around Herat in Afghanistan 19th century rugs are very sought after by collectors today and the rugs' designs are usually of brownish red fields decorated with rows of repeated guls Asymmetrical knots are used on a double wefted wool foundation Warps are usually ivory and the wefts are brown Knot counts are high The Tekke gul is an indented octagon.
İngilizcesi İngilizce
Poky.

  • Daha sonra da Gümüşhane’nin Tekke Beldesi’ndeki Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Gümüştaş Madencilik ve Ticaret AŞ.
  • ” ÇELİŞKİLER KALKMALI Çelik, Bekir Bozdağ’ın, Tekke ve zaviyelerle ilgili açıklamaları üzerine, “Devrim Kanunu’na göre böyle.

Sizde içinde Tekke kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Tekke kelimesi anlamı 272 defa okunmuştur. [240441] Tekke kelime anlamı, Tekke nedir, Tekke ne demek, Tekke sözlük anlamı

Paylaş