Türk Silahlı Kuvvetleri (Türk Ordusu) Nedir

Türk Silahlı Kuvvetleri (Türk Ordusu) Nedir ? Türk Silahlı Kuvvetleri (Türk Ordusu) Ne demek ?

1-)Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleriyle yurtiçi savunma birliklerinin (Jandarma, Sahil Güvenlik Kuvvetleri gibi) tamamına denir. Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlıkları aynı zamanda İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yaparlar. Ancak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde kabul edilir. Jandarma Genel Komutanlığı diğer Kuvvetler (Kara, Deniz ve Hava ) gibi mütala edilir. Türk Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay Başkanlığına bağlı olup Genelkurmay Başkanı aynı zamanda Başkomutandır. Başbakanlığa bağlıdır.

Türk milleti gibi Türk ordusunun da şanlı şerefli bir tarihi vardır. Türklerde siyasi hayat, orduyla birlikte doğmuş ve gelişmiştir. Ordu-millet bütünlüğü, tarihin her devrinde değişmeyen bir gelenektir. Türk tarihinin bu geleneği, Orta Asya’daki ana yurtlarında ve göçlerden sonra dünya tarihinde önemli roller oynamıştır. Orta Asya’da kurulan Hunlar ilk Türk Devleti kabul edilir. Bunu Göktürk ve Uygur devletleri takip etmektedir.

Orta Asya’da hüküm süren Türk devletlerinin düzenli orduları vardı. Süvari birlikleri ordunun esasını teşkil ediyordu. Cesur ve cengaver askerlere sahip bu ordular, Asya’ya hakim oldukları gibi, Avrupa’nın içlerine kadar ilerlemişlerdir. Hun Türkleri Hakan Mete’nin kumandasında 400.000 süvariyle, M.Ö. 201’de Çin karargahını kuşatmıştır. Bunlardan sonra gelen Türk devletleri daha batıdaki topraklar üzerine kurulmuştur. İslamiyetin yayılmasıyla Türkler kitleler halinde Müslüman olmuş, böylece İslamiyetin şerefi, Türklüğün asaletiyle yanyana gelince tarihe şan veren büyük devletler kurulmuştur. Bu devletlerin ordularının müşterek gayesi; İslamiyeti insanlara duyurmak, onları dünyada ve ahirette rahat ettirecek bir yolu onlara bildirmek olmuştur. 1040 yılındaki Dandanakan Savaşından sonra Oğuz Türkleri tarafından kurulan Büyük Selçuklu Devleti ve 1071’de Malazgirt’te büyük kuvvetlere sahip Bizans hükümdarı Diyojen’i yenen Alparslan aynı inançla hareket etmişlerdir. Büyük Selçukluları, Beylikler, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı Devleti zamanı takip etmiştir. Bu devletlerin devamı ve ülkeler fethetmeleri hep orduları sayesinde olmuştur. Bir ideal için savaşan Türk orduları tarih boyunca Asya, Afrika ve Avrupa’da bayrak ve sancaklarını dalgalandırmışlar inanç, örf ve adetlerinin o beldelerde yerleşmesinde öncülük etmişlerdir. Bu idealin Allah tarafından kendilerine verildiğine inanan Türkler tarih boyunca bunu hiç kaybetmemişlerdir. Bu bakımdan hiçbir zaman gelişi güzel yapılmayan savaşlarda milyonlarca Türk evladının kanı kati surette boş yere dökülmemiştir. Türk ordularını kıtadan kıtaya dolaştıran hep bu ideal olmuştur.

Türkler, bulundukları her yerde ızdırap çeken, hor görülen, yanlış inançlara sapmış milyonlarca insanı korumuş, oralarda hak ve adaletin temelini atmışlardır. Türk ordusunda; sömürü, soygun, katliam ve ahlaksızlık yoktur. Aksine, insanlık, hamiyet, şefkat, hakka saygı ve adalet vardır. Zalimlerin karşısında, mazlumların yanında, hakkın müdafii olan Türk ordusu gittiği her yerde kurtarıcı olarak karşılanmıştır.

Selçuklular; eski Türk onlu sistemi, ıkta sistemi, lüzumunda ücretli askerler ve uclarda Türk beyliklerinin emrindeki Türkmenlerle muhteşem bir ordu kurmuşlardı. Anadolu Selçuklularının askeri teşkilatı da Büyük Selçuklu askeri teşkilatı gibiydi. Maaşlı asker, hükümdarın maiyetinde bulunurdu; bunlar yaya ve atlı olurlardı. Timarı olan askerle ümeranın beslemeye mecbur olduğu asker ordunun esasını teşkil ediyordu.

Ateşli silahların bulunmasıyla, Türkler bu yeniliği derhal askeri sahada kullanmasını bildiler. Selçuklu ordusunda top kullanılmıştır. Osmanlılar kendilerinden önceki Türk devletlerinin ordularının kuruluş teşkilatlarından istifade ederek kendilerine has bir ordu meydana getirdiler.

Osmanlı Devleti, modern manada ilk daimi orduyu Birinci Murad Han zamanında Yeniçeri ordusu adıyla kurdu. Yeniçeri ordusu, disiplin cesaret ve teşkilat bakımından zamanının en mükemmel ordusu ünvanını kazandı. Osmanlılarda, 1389 yılında Kosova Muharebelerine topçu birliği katılmıştır. Fatih Sultan Mehmed Han zamanında Osmanlı ordusunda topçuluk çok gelişmiş ve İstanbul’un fethi sırasında en ileri teknikte toplar kullanılmıştır.

Osmanlı ordusu Kapıkulu, Eyalet ve Deniz Kuvvetleri olarak üç kısımdı. Kapıkulu askerleri; yaya sınıfından olan Yeniçeri, Cebeci, Topçu ocaklarıyla, yine bir ocak olan Atlı Bölüklerden meydana geliyordu. Bu iki sınıf asker, padişahın şahsına mahsus maaşlı merkez kuvvetleriydi ve padişah nerede bulunursa onunla beraber bulunurlardı (Bkz. Kapıkulu Ocakları, Yeniçeri). Eyalet askerleri ise başlıca Topraklı ve Timarlı Sipahi denilen süvarilerle, Yaya, Müsellem, Azab ve bir de Rumeli sınırlarındaki Akıncılar’dan meydana gelmekteydi. Osmanlı Devleti yaptığı fetihlerde timar usulünü uygulayarak geliştirmiş ve bu suretle dirlik sahipleri bırakılmış olan bu gelir karşılığı devletin korunmasını sağlayan ordunun bir kısmının hazırlanmasını üzerlerine almışlardır. Timarlı Sipahiler her sancakta bölüklere ayrılmışlardı. Her on bölük, Alay Beyinin komutası altında toplanırdı. Alay Beyleri savaş olduğunda, bölgesindeki Sancak Beylerinin, onlar da Şehzadelerin veya Beylerbeyilerin komutası altında sefere giderlerdi. Sipahilerin onda biri sefer esnasında hem bölgelerinin korunması hem de asayişin sağlanması ve giden arkadaşlarının işlerini görüp, toprağın işletilmesi için sırayla nöbetleşe ülkede kalırlardı. (Bkz. Kara Kuvvetleri)

Çaka Beyin İzmir’de tersane kurmasıyla Türklerde başlayan Denizcilik Osmanlılar zamanında çok gelişti. On altıncı yüzyılda Türk donanmaları, Akdeniz, Kızıldeniz ve Umman Denizinde serbestçe dolaşabiliyordu. Bu yıllarda Osmanlı Devletinin Donanması: Devlet Filosu, Derya Beyleri Filosu veGarp Ocakları (Cezayir, Tunus, Trablusgarb) Filosu olmak üzere üç filodan kurulu bir kuvvet halindeydi. On sekizinci yüzyılda duraklama devresine giren deniz kuvvetleri 19. yüzyılda süratle makina devrine geçti. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurulmasıyla zamanın deniz kuvvetleri kuruluşuna geçilmiş, modern deniz araçları yapım ve alımına devam edilmiştir. (Bkz. Deniz Kuvvetleri)

On dokuzuncu asrın sonunda 20. asrın başında dünya ordularında Hava Kuvvetlerinin kurulması ve gelişmesi neticesinde Türk Hava Kuvvetlerinin temelleri 1911 yılında atıldı. Balkan Savaşında ilk defa savaş görevi yapan pilotlar, Birinci Dünya ve İstiklal savaşlarında ellerindeki imkanların azlığına rağmen büyük hizmetlerde bulundular. Günümüzde modern uçaklarla donatılmış, kabiliyetli pilotlara sahip Türk Hava Kuvvetleri, Silahlı Kuvvetlerin ayrılmaz bir parçası olarak hizmete devam etmektedir. (Bkz. Havacılık)

Daima düzenli, tertipli ve uzun ömürlü devletler kurma özelliğine haiz olan Türkler, yurtlarında iç güvenlik ve huzurun sağlanması için kanunlar koymuşlar ve teşkilatlar kurmuşlardır. Göktürklere ait Orhun Kitabelerinde Yargan kelimesiyle ifade edilen bir zabıta teşkilatının hakanın emrinde olarak, emniyet ve asayişi sağladığı bilinmektedir.

Büyük Selçuklularda Şahne ve Anadolu Selçuklularında Subaşı zabıta teşkilatı ve faaliyetlerini yürüten sorumlu memuriyet ve makamlar arasında bulunuyordu. Osmanlı İmparatorluğunda zabıta görevini yapan kuruluşlar birleştirilerek 1846’da Serasker makamına bağlı Zaptiye Müşirliği kurulmuştur. 1880 yılında Zaptiye adı Jandarma olarak değiştirilmiştir. Bugünkü Jandarma Teşkilatı; 1930 yılında yürürlüğe giren 1706 sayılı Jandarma Kanunu ve 1956 yılında yürürlüğe giren 6815 sayılı kanunla hukuki statüsüne kavuşmuştur. Bu kanunlara göre, Jandarma, hizmet ve faaliyetler yönünden çeşitli makamlara bağlanmıştır. (Bkz. Jandarma)

Türk ordusunda kanunlara saygı eksiksiz ve tamdı. Bunun yanında geleneklere titizlikle riayet edilirdi. Osmanlı ordusunda padişaha büyük saygı duyulurdu. Onun büyük otoritesi sayesinde zaferlere erişilirdi. Bunun yanında bayrağa saygı sarsılmaz askeri geleneklerdendi.

Osmanlı ordusunun kuruluş ve yükselme devrinde tam uyguladığı görevi; iç ve dış düşmana karşı devleti savunmaktır. Bu görevin mesuliyeti çok ağır, başka işle uğraşmaya izin vermeyecek kadar kutsaldır. Ordu politikayla uğraşmaz. Politikaya bulaşan ordu, devleti savunacağı yerde politikacı olarak onu yıkacaktır. Osmanlı ordusunun politikaya karışması 1876 yılından sonra önü alınmaz bir hale geldi. İlk defa subaylarda başlayan bu hal 1908 yılından sonra tamamen bütün orduya sirayet etti. Babıali Baskını, Balkan Harbi üniformaların siyaset meydanlarına asılmasına sebep oldu. Bu ise ordunun mahvında, devletin yıkılmasında önemli rol oynadı. İstiklal Harbinde bundan arınan ordu, yıkılmayan inancıyla zor şartlar altında istiklalini yeniden kazandı.

Bilhassa 1950 yılından sonra modern silahlarla techiz edilen Türk ordusu her geçen gün gelişen silah teknolojisinden istifade ederek kendini yenilemekte dostlarına güven, düşmanlarına korku vermektedir. Kanuni zamanında fevkalade büyükelçi olan, amansız Türk-İslam düşmanı Baron Von Busbecq, Türk ordusu için şöyle diyor:

“Türk sistemini kendi sistemimizle mukayese ettiğim zaman, istikbalin başımıza getireceği şeyleri düşünerek titriyorum. Bir ordu galip gelecek ve payidar olacak, diğeri de mahv olacaktır. Çünkü şüphesiz, ikisi de sağlam surette devam edemezler. Türklerin tarafında, kuvvetli bir imparatorluğun bütün kaynakları mevcut; hiç sarsılmamış bir kuvvet var. Sefer görmüş askerler, zafer itiyatları, meşakkatlere tahammül kabiliyeti, birlik, düzen, disiplin, kanaatkarlık ve uyanıklık var. Bizim tarafta ise, umumi fakirlik, hususi israf, sarsılmış kuvvet, bozulmuş maneviyat, tahammülsüzlük ve idmansızlık var. Askerlerimiz serkeştir, subaylarımız tamahkardır. Disiplini hor görüyoruz. Sebatsızlık, serkeşlik, sarhoşluk, sefahat, bizde bol bol mevcuttur. Bütün bunların en kötüsü, düşmanın (Türklerin) zafere, bizim de hezimete alışkın bulunmamızdır... Bizim askerlerimiz arasında olduğu gibi, hiçbir tarafta bir sarhoşluk, cümbüş yahut kumar gibi şeylere tesadüf edemezsiniz. Türkler, kağıt ve zar oyunu bilmezler...”

Meşhur İngiliz diplomatı Ricault, ordu-yu hümayun ile Uyvar Seferine katılmıştır. Müşahedelerini şöyle anlatır:

“...Ordugahta en küçük bir gürültü ve münakaşa duymak mümkün değildir. Halk, ordularının geçişi sırasında en ufak bir endişe hissetmez. Ordu geçtiği yerde herşeyi peşin para ile satın alır, hanlarda geceleyen asker parasını öder. Türk ordugahına, kızlarına tecavüz edildiği için şikayete gelen anneler görmek mümkün değildir. Malının asker tarafından yağma edildiğini, hoş olmayan herhangi bir davranışla karşılaştığını söyleyerek şikayete gelen de yoktur. Zira böyle şeyler olmaz. Bu düzen, Türk ordusunu muzaffer kılmış ve imparatorluklarını muntazam şekilde büyütmüştür. Biz Hıristiyanların ordularına ise şarap, Türk ordusunda görülenlerin tamamen aksini husule getirmiştir...”

Aynı konuda İorga ise şöyle demektedir:

“Bir Avrupa ülkesinin bir ülkeden geçmesi, o ülkenin halkı için felaket, bir Türk ordusunun geçişiyse saadetti. Halk, Türk ordusunun kendi memleketlerinden geçmesini dört gözle beklerdi. Zengin Türk askerleriyle geniş ölçüde alış veriş yaparlardı. Balkanlarda Genç Hıristiyan kızları, tek başlarına mal satmak için endişesizce Türk ordugahına girerlerdi. Aynı durum Avrupa orduları için hayal bile edilemezdi.

On sekizinci asrın başlarında ise Kont Bonneval; “Mahir bir kumandan, Türk askeri ile dünyayı bir kutuptan diğer kutba kat edebilir...” demektedir.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Türk Silahlı Kuvvetleri (Türk Ordusu) kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Türk Silahlı Kuvvetleri (Türk Ordusu) kelimesi anlamı 16 defa okunmuştur. [240636] Türk Silahlı Kuvvetleri (Türk Ordusu) kelime anlamı, Türk Silahlı Kuvvetleri (Türk Ordusu) nedir, Türk Silahlı Kuvvetleri (Türk Ordusu) ne demek, Türk Silahlı Kuvvetleri (Türk Ordusu) sözlük anlamı

Paylaş