Vasıyetın Mesruıyetı Nedir

Vasıyetın Mesruıyetı Nedir ? Vasıyetın Mesruıyetı Ne demek ?

1-)

Vasiyet, İslam'ın meşru kabul ettiği akitlerdendir. Tarihi açıdan bakıldığında vasiyetin Islam'dan önce de var olduğu görülmektedir. Mesela Romalılarda aile reisi malında vasiyet yoluyla ve hiç bir kayda tabi olmadan dilediği gibi tasarrufta bulunuyordu. Hatta bazan malının tamamım yabancılara vasiyet edip, kendi varislerini mirastan mahrum bırakabıliyordu. Daha sonra bir takım değişiklikler yapılarak, babanın malının en az dörtte birini çocuklarına bırakması zorunlu hale getirildi. Cahiliye Araplarında da vasiyet sınırsız bir şekilde vardı. Araplar, kendi akrabalarını muhtaç bırakmak pahasına büyüklük taslamak için, mallarının tamamını yabancılara vasiyet ediyorlar ve bununla övünüyorlardı (Zuhayli, a.g.e., VI, 7). Demek oluyor ki, Islam vasiyeti ihdas etmedi, hazır buldu. Islah ederek ibka etti, hatta tavsiye etti.

Vasiyet, tüm Islam müctehidlerine göre meşrudur. Meşruiyeti, Kitap, Sünnet ve Icma ile sabittir; Bakara suresinin 180. ayetinde: "Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzere bir borçtur'; 240. ayetinde de: "Içinizden ölüp de dul eşler bırakanlara gelince, onlar eşlerinin evlerinden çıkarılmadan bir yıla kadar bıraktıkları terikeden faydalanmaları hususunda vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar kendiliklerinden çıkıp giderlerse, iyilikle kendileri hakkında yaptıklarından size bir günah yoktur. Allah azizdir hakimdir"buyurulmaktadır. Nisa suresinin 11 ve 12. ayetlerinde de ölenin bazı yakınlarının mirastaki hisseleri belirtilirken, bu hisselerin borçlar ödendikten ve vasiyetler tenfiz edildikten sonra hak sahiplerine ödeneceği beyan edilmektedir.

Hz. Peygamber'in hadislerinde de vasiyet teşvik edilmiştir. Mesela Ibn Ömer'den rivayet edilen bir hadiste: "Bir Müslümanın vasiyet etmek istediği bir şey olup da, vasiyeti yastığının altında yazılı olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir" buyurmaktadır (Buhari, Vesaya, 1; Müslim, Vesaya,1-4; Ibn Mace, Vesaya, 2). Hz. Peygamber bir başka hadisinde de: "Âllah (c.c) size, amellerinize ziyade olarak ölümünüz esnasında mallarınızın üçte birini tasadduk etti (vasiyet etme yetkisi verdi) "buyurmuştur (Ibn Mace, Vesaya, 5; Zeylai, Nasbu'r Raye, IV, 399, 400).

Bu ayet ve hadislerin delaleti doğrultusunda Islam alimlerinin tümü vasiyetin meşruluğunda ittifak etmişlerdir. Dolayısıyla vasiyet Icma ile de meşrudur (Merginani, el-Hidaye, IV, 232; Ibn Kudame, el-Muğni, VI, 444).

Vasiyetin Hükmü Prensip olarak vasiyet müstehap (Merğınani, a.g.e., IV, 231) veya menduptur (Zuhayli, a.g.e. VIII,11). Yukarıdaki ayet zahiren vasiyetin farz olması gerektiği izlenimi verebilir. Çünkü ayet-i kerimede vasiyetin Allah'ın kullar üzerinde bir hakkıolduğu vurgulanmaktadır. Ancak ulema bu ayetin, daha sonra inen miras ayetiyle neshedildiğini söylemişlerdir. Bu ayetin mensuh oluşunun delili sahabelerden bir çoğunun vasiyette bulunmamalarıdır. Çünkü eğer vasiyet farz olsaydı sahabelerin bunu terketmeleri mümkün olmazdı. Zaten Ibn Abbas ve Ibn Ömer vasiyetin farz olacağı izlenimini veren bu ayetin mensuh olduğunu söylemişlerdir (Zuhayli, a.g.e., VIII, 12).

Vasiyetler dini açıdan beş grupta toplanırlar:

a- Vacipvasiyetler: Bir Müslümanın hayatında iken ödemesi gereken ama ödeyemediği borçlarını veya başkasına ait hakları -bu borçlar Allah hakkına taalluk edebileceği gibi kul hakkıda olabilir- ödenmesi veya sahiplerine verilmesi için vasiyet etmesi vaciptir. Dolayısıyla elinde birisine ait emanet mal bulunan, birisine borcu olup, borcun varlığına dair şiir vesika bulunmayan kişinin bu emanetlerin sahiplerine verilmesini, borçların ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Aynı şekilde, hac, zekat, oruç gibi ibadetler kendisine farz olduğu halde eda edemeyenler, üzerinde keffaret borcu olanlar hac ve zekatın edasını, orucun fidyeşinin verilmesini, kefaretlerin ödenmesini vasiyet etmek zorundadırlar (Ibn Kudame, a.g.e., VI, 444; Ibn Abidin, Reddu'l-Muhtar, VI, 648, hayli, a.g.e., VIII, 12).

b- Müstehap vasiyetler: Hali vakti yerinde olan kişinin, varis olmayan akrabalarına, yoksullara ve hayır kurumlarına vasiyette bulunması müstehaptır.

c- Mübah vasiyetler: Akrabalardan veya yabancılardan zengin olanlar için vasiyette bulunmak mübahtır.

d- Mekruh vasiyetler: Fakir varisi olanların, mallarını vasiyet etmeleri ittifakla mekruhtur. Ayrıca Hanefilere göre, kim olursa olsun fisku fücur ehline vasiyette bulunmak da tahrimen mekruhtur.

e- Haram olan vasiyetler: Haram bir işin yapılması için vasiyette bulunulması ittifakla haramdır. Mesela, bir Müslümanın kilise yapılması, şarap fabrikası inşası gibi haram olan bir şeyi vasiyet etmesi haramdır. Bu tür vasiyetlere uyulmaz. Ayrıca meşru cihetlere bile olsa malın üçte birinden fazlasının vasiyet edilmesi de caiz değildir. Şayet vasiyet edilmişse, varislerin, malın üçte birisinden fazla olan kısmında bu vasiyete uymaları mecbur değildir. Ancak, isterlerse uyabilirler. Hambelilerdeki sahih görüşe göre bu tür bir vasiyet mekruhtur (Ibn Kudame, a.g.e., VI, 445; Zuhayli, a.g.e., VIII, 12, 13).

Vasiyetin Rüknü Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed'e göre vasiyetin rüknü; hibe, alım satım, icare vs. akitlerde olduğu gibi, icap ve kabuldür. Yani, musi vasiyette bulunacak, musa leh de kabul edecektir. Musa lehin kabulünün bulunmaması halinde vasiyet tamamlamış olmaz. Musa lehin kabulü, sarahaten olabileceği gibi, kabul veya red etmeden ölmesi durumunda olduğu gibi delaleten de olabilir. Vasiyetin kabulü ancak, musinin ölümünden sonra olur (Kasani, Bedaiu's-Sanai, VII, 331). Imam Züfer'e göre ise, vasiyetin rüknü sadece icaptır. Musinin vasiyetini musa lehin kabul etmesi gerekmez. Çünkü, musa lehin durumu varisin durumu gibidir. Nasıl varis mirası red imkanına sahip değilse, musa leh de vasiyeti reddetme imkanına sahip değildir (Haskefı, Dürrü'l Muhtac VI, 650).

Vasiyette icab ve kabul, vasiyet kelimesi ile olabileceği gibi vasiyete delalet eden başka kelimelerle veya yukarıda belirtildiği gibi delaleten de olabilir. Bu hüküm Hanefilere göredir. Cumhura göre ise delaleten kabul olmaz, mutlaka sözle yapılması gerekir (Zühayli, a.g.e., VIII, 18).

Vasiyetin tahakkuku için kabulün şart olduğu görüşüne göre, kabul veya reddin fevri (icabın hemen peşinden) olması şart değildir. Musa leh, vasiyyeti, musinin ölümünden sonra olması kaydıyla ve reddetmemişse uzun süre sonra da kabul edebilir. Şafiilere göre musa lehin kabul veya red ettiğine dair bir şey söylememesi durumunda varisler ondan görüşünü açıklamasını talep edebilirler. Bu isteğe rağmen, görüş açıklamaktan imtina etmesi durumunda bu, vasiyeti red sayılır. Varislerin zarara uğramamaları bakımından Şafiilerin bu görüşü tatbike daha elverişlıdır. Musa leh, kendisine vasiyet edilen şeyin hepsini kabul veya red zorunda değildir. Hepsini kabul veya red edebileceği gibi bir kısmını kabul, bir kısmını reddetmesi de mümkündür (Zühayli, a.g.e., VIII, 18, 19).

Prensip olarak musa leh vasiyeti kabul veya red ettikten sonra bu tasarrufundan rucu edemez. Ancak, varisler buna icazet verirlerse rucu caizdir. Varislerin hepsi veya birisi, musa lehin kabulden sonra rucunu kabul ederlerse vasiyet reddedilmiş olur, mal varislere geri döner. Şafii ve Hanbelilere göre musa leh vasiyeti kabul edip kazbettikten sonra artı geri dönemez.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Vasıyetın Mesruıyetı kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Vasıyetın Mesruıyetı kelimesi anlamı 7 defa okunmuştur. [244593] Vasıyetın Mesruıyetı kelime anlamı, Vasıyetın Mesruıyetı nedir, Vasıyetın Mesruıyetı ne demek, Vasıyetın Mesruıyetı sözlük anlamı

Paylaş