Zimmi Nedir

Zimmi Nedir ? Zimmi Ne demek ?

1-)ZİMMÎ



Mal, can, ırz ve dini için İslam devleti tarafından güvence verilmiş olan ehl-i kitap. Zimmet ehlinden bir kişi. Zimmet; söz, güvence, kefalet, hak, saygı, kendileriyle anlaşma yapılan topluluk anlamlarına gelir. Ehl-i zimmet ise; hristiyan, yahudi ve başkaları gibi ehl-i kitaptan İslam yurdunda oturanlardan kendileriyle anlaşma yapılanlar demektir. Zimmetin çoğulu "zimem"dir. Bir fıkıh terimi olarak zimmet; gayri müslimlerin cizye verip itaat etmelerine karşılık İslam topraklarında yerleşmelerine izin verilmesi; mal, can, ırz ve inançlarının korunması ve dış saldırılara karşı İslam Devleti tarafından savunulmaları demektir. Gayr-i müslimlerle zimmet anlaşmasını ancak İslam devlet başkanı veya yetki verdiği kimse yapabilir. Çünkü ehl-i kitapla zimmet anlaşması yapılması görüş ve takdir hakkı kullanılması gerektiren önemli bir konudur. Diğer yandan Malikilere göre, zimmet akdini İslam devlet başkanından başkası yaparsa yine onlara eman verilir, öldürülmez ve esir edilmezler. Ancak bu durumda devlet başkanı bu akdi geçerli sayma ya da onları güvencede olacakları bir yere kadar geri çevirme yetkisine sahiptir (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, 1. baskı, Mısır 1316/1898, IV, 368; eş-Şirbini, Muğni'l-Muhtar, Mısır t.y., IV, 243; ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami ve Edilletüh, 2. baskı, Dimaşk, 1405/1985, VI, 442).

Zimmet anlaşmasının yapılma şekli:

Ehl-i Kitapla zimmet anlaşması, ya ahid, akid gibi açık sözcüklerle belirli şekilde yapılır, yahut da cizye ödemeyi kabulü kapsayan bir fiil ile olur. Mesela; harbi olan bir kimsenin daru'l-İslam'a girmesi ve orada bir yıl kaldıktan sonra kendisine ülkeyi terketmesi veya zimmi olması bildirilince, daru'l-İslam'da kalmayı tercih ederse "zimmet ehli"nden olmuş bulunur.

Kendisi ile Zimmet Akdi Yapılanda Aranan Şartlar

1- Kendisi ile zimmet akdi yapılacak kişinin ehl-i kitaptan olması gerekir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Peygamberinin haram kıldığı şeyleri haram tanımayan ve hak dini din olarak kabul etmeyen kimselerle küçülmüş olarak kendi elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaşınız" (et-Tevbe, 9/29). Mecusiler de kitap ehlinden sayılmıştır. Çünkü Abdurrahman b. Avf (r.a): "Ben, Rasulüllah'ın; "Onlara kitap ehli uygulaması yapınız" dediğini duydum, demiştir" (Malik, Muvatta', Zekat, 42; ez-Zeylai, Nasbu'r-Raye, III, 448; eş-Şevkani, Neylü'l-Evlar, VIII, 56). Diğer yandan Hz. Ömer'in, Abdurrahman b. Avf, Rasulüllah (s.a.s)'ın Hecer mecusilerinden cizye aldığına dair tanıklık edinceye kadar onlardan cizye almadığı da rivayet edilmiştir (bk. Zeylai, a.g.e., III, 448; eş-Şevkani, a.g.e.). Mecusilerin Arap ırkından olup olmaması sonucu değiştirmez. Hanefi, Hanbeli ve Zahiriler bu görüşü benimsemiştir.

Diğer yandan kendileriyle zimmet anlaşması yapılacak kimselerin Arap müşriklerinden olmaması gerekir. Çünkü Arap müşriklerinden ya İslam'a girmeleri istenir veya onlarla savaşılır. Âyette şöyle buyurulur: "Onlarla ya savaşacaksınız veya İslam'a gireceklerdir" (el-Feth, 48/16).

Malikilerin meşhur görüşüne, İmam Evzai ve Sevri'ye göre cizye bütün küfür ehlinden alınır. Kitap ehli olup olmaması veya Arap ırkından bulunup bulunmaması hükmü değiştirmez (İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, III, 293; Ez-Zühayli, a.g.e., VI, 443). Delil Süleyman b. Büreyde (r.anh)'ın babasından naklettiği şu hadistir:

"Hz. Peygamber ordunun başına bir komutan tayin ettiği vakit; kendisi hakkında Allah'tan sakınmasını ve beraberindeki müslümanlar için de hayrı tavsiye eder, sonra şöyle buyururdu: "Müşriklerden olan düşmanlarınla karşılaştığın vakit onları üç şeyden birisini kabul etmeye çağır. Bunlardan hangisini kabul ederlerse, sen de bu kabullerini benimse ve onlara dokunma. Onları İslam'a davet et. Eğer yüz çevirirlerse cizye ödemelerini iste..." (Müslim, Cihad, 3; İbn Mace, Cihad 38; Darimi, Siyer, 5/8). Bu hadisteki "senin düşmanın" ifadesi bütün kafirleri kapsamına almaktadır. eş-Şevkani; "Bu hadis, cizyenin yalnız ehl-i kitaba ait bir vergi olmadığının delilidir" der (ez-Zühayli, a.g.e., VI, 443).

2- Zimmet sözleşmesinin süresiz olarak yapılması gerekir. Eğer sözleşmeye bir süre konulursa akit geçerliliğini kaybeder. Çünkü zimmet akdi insanın malının ve canının korunmasında İslam'ın yerini tutar. İslam süresiz olduğuna göre, onun yerini tutan zimmet akdi de süresiz olmalıdır. Bu şart üzerinde görüş birliği vardır (el-Kasani, el-Bedayi', Beyrut 1394/1974, VII, 110; İbnü'l-Hümam, Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiyye ve Istilahatı Fıkhıyye Kamusu, İstanbul 1968, III, 423)

3- Zimmet sözleşmesi yapılacak kimsenin irtidat (dinden dönme) ehlinden olmaması gerekir. Çünkü mürtede tevbe etmediği zaman ölüm cezası uygulanır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "Kim dinini değiştirirse, onu öldürünüz" (Buhari, Cihad, 149, İ'tisam, 28, İstitabe, 2; Ebu Davud, Hudud, 1; Tirmizi, Hudud, 25; Nesai, Tahrim, 14; İbn Mace, Hudud, 2).

Bu şart üzerinde de görüş birliği vardır. Çünkü irtidat eden kimse İslam'ın güzelliklerini gördükten sonra dinden çıktığı için, bunlarla zimmet sözleşmesi yapmanın bir yararı bulunmaz. Bu, onların İslam'a yeniden dönmelerine de yardımcı olmaz. Onlar, İslam'a dönüşte savaş arasında tercih yapma hakkına sahiptir (bk. Bilmen, a.g.e., III, 423).

4- Zimmet sözleşmesinin daru'l-İslam'da yapılması caiz görülmeyen bir şartı taşımaması gerekir. Mesela; kitap ehlinin azınlık liderleri kendi mensuplarına öldürme, idam gibi dilediği muamelelerde bulunmak şartıyla zimmet anlaşması yapmak isteseler buna muvafakat edilmez. Çünkü, zimmet akdi İslam Devletine azınlığın mal, can ve ırz güvenliğini sağlama görevini vermiştir. Akdin niteliği ile çelişen bu gibi maddeler çıkarıldıktan sonra yeni bir anlaşma yapılabilir.

Cizye Yükümlüsünde Bulunması Gereken Şartlar

Zimmi'nin cizye yükümlüsü olabilmesi için aşağıdaki şartların bulunması gerekir:

1- Ehliyet: Cizye yükümlüsünün akıllı ve ergin olması gerekir. Çocuklar ve akıl hastaları cizye vergisi ile yükümlü tutulamazlar. Çünkü bunlar savaş ehlinden değildirler.

2- Erkek olmak: Kadınlara da cizye yoktur. Çünkü kadınlar da savaş ehli değildir. Allah Teala cizyeyi savaşa katılabilen kimselere gerekli kılmıştır, çünkü ayette; ...Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlarla savaşınız" (et-Tevbe, 9/29) buyurulur. Bu ayetteki "Mukatele ediniz" emri her iki tarafın da savaşçı olmasın gerektirir.

3- Sağlık ve mali güç: Bir yıl veya yılın yarıdan fazlasında hasta olan kimseye cizye gerekmez. Çünkü çoğun hükmü bütünün hükmü gibidir. Yine çalışamayan yoksula ve insanların arasına karışmayan rahiplere de cizye gerekmez.

4- Müzmin hastalık, körlük ve yaşlılık gibi iptilalardan uzak olmak

5- Hür olmak: Köleden cizye alınmaz. Çünkü o, bir mala malik değildir.

Sonuç olarak İslam fakihleri cizye yükümlülüğü için akıllı, ergin, hür ve erkek olma şartlarında görüş birliği içindedir. Buna göre, kadınların, çocuğun, akıl hastasının, bunağın, müzmin bir hastalığa yakalananların, kölelerin, felçlilerin ve ileri yaşta olanların cizye yükümlülüğü bulunmaz. Çünkü bunlar savaşçı sayılmazlar. Yine çalışmayan yoksullar ve insanların arasına karışmayan kitap ehli din bilginleri de cizye yükümlüsü değildir.

Şafiiler ve tercih edilen görüşlerinde Hanbeliler ise yukarıda üç ve dördüncü maddelerde zikredilen özürlülere karşı çıkarak bunların cizyeyi düşüremeyeceğini söylerler (el-Kasani, el-Bedayi', VII, 111 vd.; Zeylai, Tebyinü'l-Hakaik, el-Emiriyye tab'ı, IV, 278; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, IV, 372; el-Meydani, el-Lübab, IV, 145).

Cizye Akdinin Hükmü

Gayri müslimlerle yapılacak ümmet akdi, onlarla müslümanlar arasındaki savaşı sona erdirir, zımmilerin mal, can, ülke ve ırzlarını koruma altına alır. Akit yapıldıktan sonra bunların mübah kılınması caiz olmaz. Delil yukarıda zikrettiğimiz Büreyde hadisidir. Bu hadisin sonunda; "Onları cizye vermeye çağır. Eğer bunu kabul ederlerse, sen de kabul et ve onlara dokunma" (Müslim, Cihad, 3; İbn Mace, Cihad, 38; Darimi, Siyer, 5, 8) buyurulur.

Diğer yandan cizyeden söz eden ayette de şöyle buyurulur: Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyenlerle, küçülmüşler olarak kendi elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaşınız" (et-Tevbe, 9/29). Bu ayette kitap ehlinin İslam'ı kabul etmesi veya cizye vermeye razı olması halinde onlarla savaşın sona erdirilmesi gerektiği bildiriliyor. Buna göre kitap ehlinin müslüman olması, mal, can ve ırz güvenliğini sağladığı gibi, kitap ehli kalarak ve zimmi statüsüne geçerek cizye vermesi de ayni hakları ve korumayı sağlar. Nitekim Hz. Ali'nin şu sözü de cizyenin gayri müslim toplumla ilgili fonksiyonunu açıklıkla belirtir: "Onlar, cizyeyi ancak malları bizim mallarımız, kanları da bizim kanlarının gibi olsun diye ödemişlerdir" (el-Kasani, a.g.e., VIII, III; Zeylai, Nasbü'r-Raye, III, 281). Usame (r.a)'ten Rasulüllah (s.a.s)'ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Dikkat ediniz! Kim bir anlaşmalıya haksızlık eder veya ondan haklarını eksiltir, yahut ona gücünün üstünde yük yükler veya ondan rızası dışında bir şey alırsa, kıyamet gününde onun karşısında hasmı ben olurum" (Ebu Davud, İmare, 33)

Düşman eline esir düşen zimmiler ve bunların mallarını kurtarmaya çalışmak tebaası bulundukları İslam devletinin görevidir.

Daru'l-İslam'da bir zimmiyi haksız yere öldüren kimseye katlin niteliğine göre kısas veya diğer cezalar uygulanır. Öldüren kimse müslüman, zimmi veya müste'men (pasaportlu yabancı) olsun hüküm değişmez.

Zimmet ehlinin bulunduğu yerlerde eksiden beri var olan kilise, havra gibi ibadet yerlerine dokunulamaz. Bunlar harap olmuş bulunursa onarılmalarına engel olunmaz. Ancak zımmilerin yeni kimse veya havra yapmalarına veya eskiden var olanların yerlerini değiştirmelerine izin verilmez. Hatta İslam devlet başkanının yıkılmasını uygun bulduğu eski kiliseler ve benzerleri de yeniden yapılamaz.

Zimmet ehlinin bir köyde veya bir şehir dışında mabetleri bulunduğu halde bir çok evler yapılmakla o köy bir şehir haline gelse veya o şehir dışında yapılan binalar şehre kadar bitişerek şehrin bir mahallesi gibi olsa, o mabetler sağlam görüşe göre hali üzere bırakılır ve yıkımları yoluna gidilmez.

İslam ordusu tarafından fethedilen bir belde halkı, zimmi statüsü ile İslam Devletine bağlansa ve halkın orada kalmalarına izin verilse, bunlar o beldede kilise yapmaktan, şarap ve domuz eti gibi şeyleri açık bir şekilde satmaktan men edilemezler. Çünkü onlar bununla gayri Müslimlik şiarını kendi beldelerinde açığa vurmuş olurlar. Fakat bir grup gayri müslim, kendi istekleriyle İslam Devletine başvurarak zimmi statüsüne geçmek isteseler, beldeleri İslam beldesi hükmünde olur. Bu yüzden orada eski kiliselerine müdahale edilemezse de, yeniden mabetler yapmalarına izin verilmez (bk. Bilmen, a.g.e., III, 426, 427).

Cizye Çeşitleri ve Miktarları

Cizye konuluş durumuna göre ikiye ayrılır:

1. Sulh yoluyla konulan cizye: Bu İslam devleti ile kitap ehlinin karşılıklı anlaşma ve rızalaşma yoluyla belirledikleri cizyedir. Burada cizyenin miktarı ve alınacak şahıslar bakımından zimmet sözleşmesi hükümlerine uyulur. Artık tek yanlı irade ile cizye miktarı değiştirilemez. Bu çeşit cizyenin delili Hz. Peygamber'in Necran hristiyanlarına yaptığı uygulamadır. İslam'da konulan ilk cizye budur. Allah elçisi Necranlılarla yaptığı anlaşmada her yıl Safer ayında iki bin ve Recep'te de bin takım elbise cizye koymuştur. Her takım elbisenin değeri bir rukye olarak belirlenmiştir. Bir rukye kırk dirhemdir. Bir dirhem de yaklaşık bir koyun bedelidir.

2. İslam Devleti tarafından doğrudan doğruya konulan cizye. Müslümanlar kendi güçleriyle bir düşman ülkesini ele geçirirler ve gayri müslim olan halkını yurtlarında "tebea" olarak bırakırlarsa, bunlara miktarı İslam Devleti'nce belirlenen cizye vergisi konulur.

Hz. Peygamber döneminde sulh yoluyla miktarı belirlenen cizye uygulamasından sonra, Hz. Ömer (r.a) 'hilafeti zamanında zimmiler ekonomik durumlarına göre aşağıdaki şekilde üç sınıfa uyararak yıllık cizye vergisi belirlemiştir.

a- Zenginler: Dış görünüş bakımından zengin sayılanlardan yıllık 48 dirhem cizye alınmıştır. On bin dirhem ve daha çok bir paraya sahip olanlar zengin sınıfta kabul edilmiştir. Hz. Peygamber zamanında 10 dirhem gümüş parayla iki koyun satın alınabiliyordu. Bu duruma göre yaklaşık iki bin koyun tutarında serveti olan zengin sınıfında yer almıştır.

b- Orta halliler: İki yüz dirhem ve daha fazlasına sahip olanlardan 24 dirhem cizye alınmıştır.

c- Çalışma gücü yeten yoksullardan ise yıllık 12 dirhem cizye alınmıştır. Bunlar 200 dirhemden daha fazla veya hiç parası olmayan ve elinin emeği ile geçimini sağlayan çiftçi ve işçi kesimidir.

Yukarıdaki cizye miktarları 12 aya bölünerek her ay eşit taksitler halinde ödenir. Ancak devlet, cizyeyi yıl sonlarında topluca alma yoluna da gidebilir. Bu üç sınıf bir beldenin sosyal ve ekonomik durumu dikkate alınarak belirlenir. Çocuklar, kadınlar, din adamları ve çalışmayacak durumda bulunan gayri müslimler bu vergiden muaf tutulmuştur (el-Kasani, a.g.e., VII,112; İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar,III, 292; Zeylai, Nasbü'rRaye, III, 447; Ebu Yusuf, Kitabü'l-Harac, Kahire, 1397 H. 131, 132).

Şafiilere göre cizyenin en az miktarı yılda bir dinardır (yaklaşık 4 gr. altın para). Çünkü Muaz b. Cebel'i (ö. 18/639) Allah'ın Rasulü Yemen'e gönderirken ergenlik çağına gelmiş her erkekten, bir dinar veya onun değerinde meafir denilen elbiseden almasını emretmiştir (bk. Ebu Davud Zekat, 5, İmare, 3; Tirmizi, Zekat, 5; Nesai, Zekat, 8; Ahmed b. Hanbel, V, 230, 233, 247). "Meafir", Yemen'de Hemdanlılara nisbet edilen bir Yemen kumaşı türüdür. Şafiilere göre, zenginden dört dinar, orta halliden iki dinar alınması müstehaptır. Böylelikle Beyhaki'nin (ö. 458/1065) dediği gibi Hz. Ömer'in uygulamasına uyulmuş olur.

İslam'ın ilk dönemlerinde genel olarak bir dinar altın paranın satın alma gücü on dirhem gümüş paraya denk durumda idi. Bu para denkliği dikkate alınınca, Şafiiler, 40, 20 ve 10 dirhem cizye miktarlarını üç sınıfın ekonomik durumuna göre benimsemiş olurlar.

Malikilere göre ise, cizye, altın parası olanlar için yıllık dört dinar, gümüş parası olanlar için ise kırk dirhemdir. Ancak yoksul olanların cizye miktarı gücüne göre azaltılabilir (ez-Zühayli, a.g.e., VI, 448).

İslam'da Gayri Müslimlerden Alınan Diğer Vergiler

1- Gümrük Vergisi: Hz. Peygamber döneminde, İslam'dan önceye ait şehirler arası gümrük vergisi uygulaması kaldırıldı. Allah Rasulü kendisine tabi olan kabilelerle yaptığı anlaşmalarda bunu da bir şart olarak öne sürüyordu. Bununla birlikte dış ticaret 1/10 gümrük vergisine tabi olmakta devam etti veya yüzde üzerinden başka oranda bir vergi özel ya da devletler arası anlaşmalarda şart koşuldu (bk. Muhammed Hamidullah, İslam'da Devlet İdaresi, trc. Kemal Kuşçu, İstanbul 1963, 117):

Ebu Yusuf'un (ö. 182/798) ve es-Serahsi'nin (ö. 490/1097) belirttiğine göre, Hz. Ömer'in gümrük uygulaması şu oranlarda idi. O, müslümanlardan 1/40, zimmilerden 1/20, harbilerden (düşman ülkesi tebaası gayri müslim) ve yabancılardan 1/10 oranında gümrük vergisi alıyordu (Ebu Yusuf, el-Harac, 145, vd.; es-Serahsi, el-Mebsut, II, 199).

Hz. Ömer yabancı ülkelerin müslümanlardan ne kadar gümrük vergisi aldıklarını araştırmış ve 1/10 oranında vergi aldıklarını öğrenince o da "mütekabiliyet (karşılıklılık esası)" prensibini uygulayarak yabancılardan ayni oranda gümrük vergisi almıştır (es-Serahsi, a.g.e., II, 199).

Kısaca bir İslam toplumu çevre, ülke ve toplumlarla ithalat ve ihracat ilişkilerinde gümrük miktarlarını karşılıklı gümrük tarifeleri ve anlaşmalar çerçevesinde çözümler. Yabancı ülke gümrük duvarlarını düşürürse, İslam Devleti de düşürebilir (Sahnun, el-Müdevvene, II, 41).

2. Haraç: Mülkiyeti İslam Devleti'ne ait olan ve köylülere yalnız ekip biçme hakkı tanınan topraklarla, mülkiyeti gayri müslim halka bırakılan yerler, haraç vergisine tabidirler. Genel kanaate göre haraç arazisini müslümanlar da işletseler, ödedikleri vergi haraç hükmünde olur.

Haraç muvazzafa ve mukaseme diye ikiye ayrılır:

a- Harac-ı Muvazzafa: Gayri müslimlere ait bir araziye dönüm başına konulan vergidir. Bazan da bu vergi arazinin bir dönümünden çıkacak ürüne göre belirlenir. Hz. Ömer geniş Irak ve Suriye topraklarına bu çeşit vergiyi koymuştur (Ebu Yusuf a.g.e., 38 vd.; el-Kasani, a.g.e., II, 62).

b- Harac-ı Mukaseme: Öşürde olduğu gibi, elde edilecek ürünün kendisine, ondalık hesabı ile konulan vergiye de bu ad verilir. Bu verginin oranı ürünün I/4,1/3 veya 1/2 ölçüsündedir (el-Kasani, a.g.e., II, 63).

Hz. Peygamber, Hayber ve Fedek arazilerine bu çeşit bir vergi koymuş ve bu yerlerde oturan yahudilerden 1/2 oranında, yani çıkan ürünün yarısını vergi olarak almıştır (Ebu Yusuf, a.g.e., 55). Yahudiler bu iki yerdeki arazileri üzerinde mülkiyet haklarını kaybetmişler ve "yarıcı" olarak çalışmaya başlamışlardır. Bu yüzden onlardan alınan gelirlere vergi olarak bakmak tartışılabilecek bir konudur. Ancak bunlar harcama yerleri bakımından haraç hükmündedir (bk. Celal Yeniçeri, İslam'da Devlet Bütçesi, İstanbul 1984,191,192; İslam İktisadı, İstanbul, 1980, 244 vd). 3- Ganimetlerden alınan beytülmal payları: Savaş sırasında gayri müslimlerden zorla ele geçirilen mallara "ganimet" denir. Ganimet her yıl veya belirli dönemlerde alınabilir düzenli bir gelir türü değildir. Kur'an-ı Kerim'de ganimetlerin paylaşılma biçimi ve devlete düşen paylar belirlenmiştir (el-Enfal, 8/41).

Cizyeyi Düşüren Haller

1- Zimmi'nin İslam'a girmesi. Zimmet ehli bir kimse İslam'a girince cizye vergisinin düşeceği konusunda görüş birliği vardır. Çünkü İbn Abbas (r.anhüma)'dan nakledildiğine göre Allah elçisi şöyle buyurmuştur: "Müslüman'a cizye yükümlülüğü yoktur" (Ahmed b. Hanbel, I, 223, 285; Tirmizi, Zekat, II).

2- Cizye yükümlüsünün ölmesi. Hanefi, Maliki ve Zeydilere göre ölümle cizye düşer. Çünkü bunlara göre cizye bir ceza olup, hadlerde olduğu gibi ölümle düşmelidir. Şafii ve Hanbelilere göre ise cizye ölümle düşmez ve terekeden alınır. Çünkü hayatta iken ödenmesi gereken bir borç olmuştur.

3- Zamanın geçmesi ile de cizye düşer. Ebu Hanife ve Zeydilere göre, cizye tahsil edilmeden önce yıl sonu gelir ve bir sonraki yıl girerse cizye düşer. Çünkü cizye bir ceza olup, hadlerde olduğu gibi biri diğerinin içine girer. Ebu Yusuf, İmam Muhammed ve diğer imamlara göre ise cizyede iç içe girme (tedahul) söz konusu olmaz. Çünkü cizye bir bedel (ıvaz) olup, ödenmesi gereken bütün cizyeler ödenmelidir. Diyet, zekat gibi mali haklar da böyledir (İbn Kademe, el-Muğni, VIII, 511, vd.; ez-Zühayli, a.g.e., VI, 449).

Zimmet Akdinin Niteliği

İslam müctehitleri, zimmet akdinin müslümanlar için bağlayıcı (lazım) bir akit olduğunda görüş birliği içindedirler. Müslümanlar tek yanlı irade ile böyle bir anlaşmayı bozamazlar. Gayri müslimler için ise bağlayıcı olmayan bir akittir. Hanefilere göre kitap ehli ile yapılan zimmet sözleşmesi aşağıdaki üç sebepten birisi ile bozulabilir.

a-Zimmi'nin müslüman olması,

b-Daru'l-harbe kalmak üzere geçmesi,

c-Bir bölgede üstünlüğü sağlayarak, İslam toplumuna karşı savaş açmaları. Bu üç sebebin dışında mesela; cizye vermekten kaçınmak, Hz. Peygamber'e dil uzatmak, bir müslümanı öldürmek veya müslüman bir kadınla zina etmek gibi sebeplerle zimmet akdi bozulmuş olmaz. Çünkü İslam Devleti zimmiyi cizye vermeye zorlayabilir, suç işlediğinde ise ceza hükümlerini uygulayabilir. İslam Devleti, cizye karşılığında onların kendi inançları üzere kalmalarına izin verdiğine göre, diğer halleri küfrün altında kalır (el-Kasani, a.g.e., VII, 112 vd.; İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, VI. 381; el-Meydani, el-Lübab, IV,147).

Çoğunluk fakihlere, İmamiyye Şia'sına ve Zeydiye'ye göre kitap ehli ile yapılan zimmet akdi cizye ödemekten veya İslam'ın kendilerini ilgilendiren genel hükümlerini uygulamaktan kaçınmaları yahut İslam Devleti'ne karşı toplu isyana kalkışmaları halinde bozulmuş sayılır. Çünkü bunlar zimmet akdinin gerektirdiği hususlardır. Bunlara uymamak akdin bozulmasını gerektirir.

Şafiilerde sağlam görüşe göre, zimmilerin ma'siyetleri işlemesi, zimmet sözleşmesinde şart koşulmadıkça akdi bozmaz.

Zimmilerin Hak ve Görevleri

1- Hakları:

a- Yerleşme hakkı; zimmet ehli olan gayri müslimler Mekke'nin harem bölgesi dışında bulunan İslam toprakları üzerinde yerleşebilirler. Mekke haremine onların girememesi şu ayete dayanır: Müşrikler ancak bir pisliktir (necis), onun için bu yıllarından itibaren onlar artık Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar" (et-Tevbe, 9/28). Âyette kastedilen Mekke'nin harem bölgesidir. Bunu ayetin devamındaki;... Eğer yoksulluğa düşeceğinizden korkuyorsanız, yakında Allah, dilerse sizi lütfuyla zenginleştirir" ifadesinden anlıyoruz. Ebu Hanife ise onların bütün Hicaz bölgesi gibi Mekke haremine de girebileceklerini, ancak burasını sürekli yerleşim yeri olarak seçemeyeceklerini söyler.

b- Can, mal ve ırzlarını İslam Devleti'nin koruması gerekir.

c- Mabetlerine, içkilerine ve domuzlarına, bunları açıktan işlemedikleri sürece dokunulmaz. Bir müslüman onların içki, domuz vb. yiyecek, içeceklerine zarar verirse tazmin etmesi gerekir. Şafii ve Hanbelilere göre ise tazmin gerekmez.

2- Görevleri:

Yılda bir defa ergin, hür ve erkekler için cizye ödemek.

Yerleştikleri bölge dışında ticaret yaparlarsa, onda bir vergi ödemeleri,

Herhangi bir mabedi yeniden inşa etmemeleri.

Müslümanları aldatmamaları ve müslümanların arasına casus sokmamaları.

Çanları gizlice çalmaları ve dini ibadetlerinden herhangi bir şeyi açıktan yapmamaları.

Hiçbir peygambere sövmemeleri ve inançlarını açıktan açığa dile getirmemeleri.



Zimmilerle İlgili Bazı Önemli Hükümler

1. Zimmi ile müslümanın evlenmesi: Müslüman bir erkeğin hristiyan veya yahudi kadınla evlenmesi caizdir. Çünkü İslam'da evin reisi kocadır, doğacak çocuklar babanın dininden sayılır, böylece gayri müslim kadınla evlenme İslam'ın yayılmasına yardımcı olabilir.

Kur'an'da şöyle buyurulur: Hür ve iffetli mü'min kadınlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden hür ve iffetli kadınlar, namuslu olmanız, zina yapmamanız, gizli dostlar edinmemeniz ve kendilerine mehirlerini vermeniz şartıyla size helaldır" (el-Maide, 5/5). Ancak yukarıdaki ayetin açık olarak ehl-i kitap kadınla müslüman erkeğin evlenmesine cevaz verdiği halde Hz. Ömer (ö. 23/643) Medayin valisi Huzeyfe b. el-Yeman'a (ö. 36/656), evli bulunduğu yahudi kadının boşamasını bildirmiştir. Kitap ehli kadınlarla evlenmenin kötüye kullanılması ve müslüman kadınlara rağbet azalacağı endişesi halife Ömer'i böyle bir önlem almaya sevketmiş olmalıdır (el-Cassas, Ahkamü'l- Kur'an, tahkik, Muhammed es-Sadık, Kahire, t.y., II, 324). Bu hükmü kaldırma değil, geçici bir uygulamadır. Çünkü temelde Abdullah b. Ömer (ö. 73/692) dışında ashab-ı kiramdan kitap ehli kadınla evlenmenin caiz olmadığını söyleyen yoktur. İbn Ömer bu konuda şöyle demiştir: "Allah müşrik kadınları, mü'min erkeklere haram kılmıştır. Ben bir kadının; Rabbim İsa'dır demesinden daha büyük bir şirk bilmiyorum" (es-Sabuni, Tefsiru Âyati'l-Ahkam, 2. baskı, Dimaşk, 1397/1977, II, 564). İbn Ömer'in bu sözü haramlığa değil kerahete hamledilmiştir. Hristiyan ve yahudilerin inanç bakımından Allah'a şirk koştukları çeşitli ayetlerle (bk. et-Tevbe, 9/30; el Maide, 5/73) belirtilmektedir. Ancak müşriklerle evlenme yasağı bildiren ayetin (el-Bakara 2/221) genel hükmü, kitap ehli ile evlenmeye cevaz veren başka bir ayetin hükmü (bk. el-Maide, 5/5) tarafından tahsis edilmiştir. Böylece ehl-i kitap kadınlar müşrik kapsamı dışında bırakılmıştır. Çoğunluğun görüşü böyledir (bk. el-Cassas, a.g.e., II,15, vd.; el-Kasani, a.g.e., II, 270, 271; İbn Rüşd, Bidayetü'l-Müctehid, II, 37 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku, İstanbul 1983, 225 vd).

Diğer yandan İslam toplumuna düşman olan harbi ve ehl-i kitap bir kadınla evlenmek mekruh olup, bu konuda icma vardır (İbnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, II, 372).

2- Zimmi ile müslüman arasında miras hukuku:

Çoğunluk müctehidlere göre, müslümanlarla gayri müslim arasında miras cereyan etmez. Delil sünnettir. Hadiste şöyle buyurulur: Müslüman kafir, kafir de müslümana mirasçı olamaz" (Buhari, Hacc, 44, Meğazi, 48, Feraiz, 26; Müslim, Feraiz,1; Ebu Davud, Feraiz, 10; Tirmizi, Feraiz, 15). Bu duruma göre, kitap ehli ile evli müslüman erkekle eşi arasında miras cereyan etmeyeceği gibi, çocuklar da babalarına tabi olarak yalnız ondan miras alabilecektir.

Ancak Muaz b. Cebel (ö. 18/639) ve Muaviye (ö. 60/679) ile tabiilerden Mesnuk b. el-Ecda (ö. 63/683), Said b. el-Müseyyeb (ö. 93/711), İbrahim en-Nehai (ö. 90/714) ve diğer bazıları aksi görüştedir. Bu görüşte olanlar "müslüman kafirden miras alır, fakat kafir müslümandan alamaz" derler. Onlar bu konuda şu hadislerin genel anlamlarına dayanırlar: İslam arttırır, eksiltmez" (Ebu Davud, Feraiz, 10; Ahmed b. Hanbel, V, 230, 236). İslam yücedir, onun üzerine yücelinmez" (Buhari, Cenaiz, 79).

Çoğunluk müctehitler ise yukarıda ilk verdiğimiz Buhari hadisini miras konusunu çözümleyen esas delil olarak alırken, diğer genel anlamlı hadisleri doğrudan mirasla ilgili görmezler.

Diğer yandan zimmilerin kendi aralarında miras cereyan eder. Çünkü küfür ehli tek millet sayılmıştır.

3- Zimmilerin İslami yasaklara saygı göstermesi:

Zimmet ehli, İslam'ın yasakladığı ve kendi inançlarına göre de menedilmiş bulunan şeyleri İslam ülkesinde işlememekle yükümlüdür. Zina, eşcinsellik gibi.

Yine zimmilerin müslümanlarla karışık bulunduğu yerlerde İslam'ın şearine aykırı olan şeyleri açığa vurmamakla yükümlüdürler. Bu şey kendi aralarında caiz olsa bile hüküm değişmez. Mahrem hısımla evlenmek gibi.

Bir zimmi İslam beldesine açıkça içki, domuz ve benzeri şeyleri soksa, bunu bilmeme yüzünden yapmışsa İslam devletince geri çevrilir ve tekrarı halinde cezalandırılacağı bildirilir. Bilerek yaptığı anlaşılırsa, bunlar yine geri çevrilir ve kendisi darb veya hapis gibi bir ceza ile te'dib edilir. Diğer yandan bunları bir müslüman telef etse tazmin etmesi gerekir. Çünkü bunlar zimmi bakımından mütekavvim (değerli) maldır.

4. Zimmiye nafile sadaka vermek: Zekat yalnız müslüman olan yedi sınıfa verilir: "Zekat, Allah'tan bir farz olarak ancak fakirlere, yoksullara, zekatı toplayan memurlara, kalbleri İslam'a ısındırılmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihad edenlere ve yolda kalanlara verilir" (et-Tevbe, 9/60).

Nafile sadakalar ise yahudi, hristiyan veya mecusilerden fasık ya da kafir olanlara verilebilir. Bunların zimmi veya harbi olması da hükmü değiştirmez. Delil şu ayettir: "Onlar, yemeğe ihtiyaç ve istekleri olduğu halde, onu yoksula, yetime ve esire yedirirler" (el-İnsan,76/8). Âyetteki "esir" harbi statüsünde bir kişidir. Hz. Peygamber'in, susuz köpeği sulayan kimse hakkında şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Her ciğeri yaş olan hayvana yardımda ecir vardır" (Buhari, Mezalim, 23, Edeb, 37, Müsakat, 9; Müslim, Selam,153; Ebu Davud, Cihad, 44; Malik, Muvatta', Sıfatü'n-Nebi, 23). Başka bir hadiste şöyle buyurulur: "Senin yemeğini Allah'tan sakınandan başkası yemesin" (Tirmizi, Zühd, 56; Ebu Davud, Edebm, 16; Ahmed b. Hanbel, III, 38). Burada daha faziletli olan sadaka verme kastedilmiştir.

Diğer yandan Ebu Hanife ve İmam Muhammed'e göre zimmilere keffaret ve adaktan da verilmesi caizdir. Yemin kefaretini bildiren ayette şöyle buyurulmuştur: "Bozulan yeminin keffareti, ailenize yetirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut bir köle azat etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır" (el-Maide, 5/89). Bu ayette mü'minle kafir arasında bir ayırım yapılmamıştır.



>>>>>


2-)İslam devleti tebaasında olan ve haraç veren Hristiyanlar, Yahudiler.


3-)Zimmete ilişkin.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Zimmi kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Zimmi kelimesi anlamı 127 defa okunmuştur. [243410] Zimmi kelime anlamı, Zimmi nedir, Zimmi ne demek, Zimmi sözlük anlamı

Paylaş