Islam Hukukunda Rüsvet'ın Durumu (Ibn Nüceym) Nedir

Islam Hukukunda Rüsvet'ın Durumu (Ibn Nüceym) Nedir ? Islam Hukukunda Rüsvet'ın Durumu (Ibn Nüceym) Ne demek ?

1-)

Bir müddet geçtikten sonra bile olsa HAK'kı zafere erdiren, doğruluğu galip getiren, yalancıları rezil eden, hakta adaleti yayan ve batıla götürenleri engelleyen Allah'a hamdolsun. Peygamberlerin en şereflisine, onun ehl-i beytine, ashabına, hepsine salat ve selam olsun.Imdi bu; rüşvet ve kısımları, bu meyanda kadı'nın (hakimin) alması caiz olan ve olmayan, helal olan ve haram olan rüşvet hakkında, rüşvetle hediye arasındaki fark ve rüşvet olarak alınan bir şeye sahip olunup olunamayacağı, ceza olarak uygulanan ta'zirin teşhir edilip edilemeyeceği hususlarında kısa bir risaledir.Günümüzde bununla ilgili bir fetva hadisesi olup ta Hanefilerden birisi kadıya (Hakime) verilen rüşvetin de emir'e (hükümet yöneticisine) verilen rüşvet gibi olduğunu zannederek, nakledilegelen nasların hilafına cevap vermesi üzerine, bizi sevenlerden bazılarının teşviki, beni bunu yazmaya sevketti. Allah'tan, rızasına muvafık kılmasını dilerim.Rüşvet'in lugat ve istilahi olmak üzere iki manası vardır. Lugattaki manası, "cu'l", yani yerine savaşan gaziye, ya da işçiye verilen şey demektir. Kamus'ta: Rüşvet (sin ile) cu'l demektir. Çoğulu "Rusan" ve "Risen" gelir. "RASA" (Fiil olarak) cu'lu onaverdi. "IRTESA" onu aldı ve "ISTERSA" istedi demektir, deniyor. El-Misbah'ta ise: "Rişvet" (kesre ile): Kendi lehine hükmetmesi, ya da istediğine ulaştırması için kişinin hakime, ya da başkasına verdiği şeydir. Çoğulu "Rişan" gelir. Tıpkı "Sidratün"ün çoğulu "Sider" olduğu gibi. Dammeli olarak "Rüşvet" şekli de kullanılır. O takdirde çoğulu "Ruşan" gelir. (KA-TE-LE) babından olarak, "Rasevtühü-Rasven", ona rüşvet verdim, demek olur. "'Irtesa" rüşvet aldı demektir. Aslı "Rasa-el-Ferhu" ifadesindendir ki, kuş annesinin kendisini yedirmesi için kafasını uzattı manasınadır, deniyor. E1-Mu'rib'te de: "Rişve" ve "rüşvet", Cemileri er-Rusa; "Rasahu" Yani ona rüşvet verdi. "Irtesa" ondan aldı, fiilindendir, denmekle iktifa ediliyor.Istilahta ise, el-Misbah'taki gibi tarif edilir.Sünnet'te ise rüşvetin haramlığı hükmüne delalet eden bir çok hadis-i şerif vardır. Bu meyanda:(Allah'ın laneti rüşvet verenin ve alanın üzerine olsun:) (Hükümde rüşvet verene ve alana Allah lanet eylesin.) (Rüşvet verene de, alana da, aralarında rüşvet için aracılık yapana da Allah lanet eylesin.) hadis-i şeriflerini zikredebiliriz.Rüşvetin kısımlarına, haram olanına ve haram olmayanına gelince : Kadi Han, fetvalarının el-Kada bahsinde der ki :"Rüşvet dört türlüdür. Bir çesidi vardır ki, her iki taraf içinde haramdır. Kadıyı (yani hakimligi) rüşvet ile olsa, bu adam hakim olamaz. Bu durumda rüşvet, alana da, kadıya da haram olur. Bu bir ikincisi, kendi lehine hüküm vermesi için hakime rüşvet verse, bu rüşvet de her iki taraf için haramdır. Hüküm ister bi-hakkın verilmiş olsun, ister olmasın, değişmez.Diğer bir şekli: Malının ya da canının.telef olacağı korkusuyla rüşvet verse, bu rüşvet alana haramdır ama, verenin vermesi haram değildir. Yine malında gözü olana, malının bir kısmını rüşvet olarak verip; kalanını kurtaranın durumu da böyledir.Bir diğer şekli: Devlet idarecilerinin nezdinde işini takip etmesi için rüşvet verse, veren için vermesi helaldir ama, alan için alması haramdır. Bu durumda verdiği rüşvetin alana da helal olabilmesi için; veren, alanı, rüşvet vermek istediği miktarla, bir gün geceye kadar ücretle tutar. Çünkü bu nevi icare sahihtir. Sonra müste'cir (ücretle tutan) dilerse onu yaptıracağı bu işte, dilerse başka işte çalıştırır. Bu, devlet idarecisi nezdinde işini takip etmesi için rüşveti önceden verirse böyledir. Hiç rüşvet adı etmeden işini takip etmesini istese ve işi olduktan sonra rüşvet verse durum ne olur? Bunda ihtilaf vardır. Alanın alması helal olmaz diyenler varsa da, sahih olan, helal olur diyenlerin görüşüdür. Zira, bu, bir nevi iyilik, mükafaat ve ihsandır. Aynen imama ya da müezzine, şart koşmadan bir şey vermek gibidir. Hakimin rüşvet alması helal olmadığı gibi, hakim olmazdan önce kendisine hediye vermek adeti olmayan yabancıdan hediye alması da caiz değildir. Borç ve iare de hediye gibidir.Fıkıh kitaplarının vasiyyetler bölümünde fukaha; kişinin canını ve malını zulümden kurtarmak için, kendi hakkında verdiğin rüşvet olmayacağını, başkasında olan malını çıkarabilmek için sarfettiğinin ise rüşvet olacağını söylerler. elHulasa adlı kitapta denir ki : Hakim rüşvet alıp hüküm verse, ya da hüküm verdikten sonra rüşvet istese ve hakimin oğlu veya onun için şehadeti kabul edilmeyecek birisi alsa, hüküm nafiz olmaz. Ancak tevbe eder ve aldığını geri verirse, verdiği hüküm sahih olur.el-Akdiye'de de şunlar vardır: Hediyeler üç türlüdür: Verene de alana da helal olan: Mücerred sevgiden dolayı verilen hediyeler gibi. Ikincisi, her iki tarafa da haram olan: Yaptığı zulümde, kendisine yardım için verilen hediye gibi. Üçüncüsü, verene vermesi helal olan : Zalime, zulmünü def etrnek için verilen hediye gibi. Bu alana haramdır.Bu hususta çıkış yolu şöyle dir : Işini gördüreceği adamı iki üç gün gibi bir zaman ücretle tutar. Sonra -eğer yaptıracağı iş, mesela bir mesaj götürmek gibi, ücret vermenin caiz olduğu bir iş ise- onu bu işte çalıştırır. Ama çalıştıracağı süreyi tayin etmezlerse,bu caiz değil dir.Bütün bunlar şartlı olursa böyledir. Ama hediye şartsız olarak verilse ve fakat alan, kendisine; devlet dairelerinde ona yardım etmesi için hediye verdiğini kesinlikle bilse, ulemamız bunda bir beis olmadığı görüşündedirler.Her hangi bir ön şart olursa böyledir. Ama hediye şartsız olarak verilse ve fakat alan, kendisine devlet dairelerinde ona yardım etmesi için hediye verdiği kesinlikle bilse, ulemamiz bunda bir beis olmadığı görüşündedirler.Herhangi bir ön şart ve bekleyiş olmaksızın ihtiyacını giderse ve ondan sonra hediye verse, bunu kabul etmekte bir beis yoktur. Bu hususta almanın hoş olmayacağına dair Ibn Mes'ud'dan rivayet edilen haber, takvanın ileri derecesini bildirir. Bu husus Bezzaziye'de de aynıdır.Hakim bir tutanak yazsa veya bir taksim işini üzerine alsa ve bunları yaptığı için ecr-i misil istese hakkıdır Ama küçük bir kızın nikahına veli olsa, herhangi bir şey alması helal değildir. Zira kendisine vacip olan bir şeyi yapmıştır. Vacip olan bir şeyi yapma karşılığında ücret almak ise caiz değildir. Yok eğer üzerine vacip olmayan bir şeyi yapsa ücret alması caiz olur .

Fetevay-ı Kadihan'da el-Bakkali'den naklen şöyle bir şey vardır: Birisi. bir bekar kızın nikahını (velisi olarak) akdettiğimde bir dinar alırım. Dul ise yarım dinar alırım dediğinde, kızın başka velisi yoksa. onun bunu alması helal olmaz. Ama bir başka velisi varsa biraz önce zikrettiğimiz hükme binaen aldığı helal olur.Yetimin malını satsa da bir şey alamaz. Eğer alsa ve bey de de mezun olsa, alış verişi nafiz değildir. Fethu'1-Kadir'deki ifadeye göre, rüşvet dört kısımdır. Alana da verene de haram olanı vardır. Kaza ve imaret makamlarını elde etmek için verilen rüşvet bu kabildendir. Bu şekilde iş başına gelen kadı olamaz. Ikincisi, kadının hüküm vermek için rüşvet alması durumudur. Bu da her iki taraf için haramdır. Rüşvet alarak hüküm verdiği hadisede hükmü nafiz (geçerli) değildir. Ister bi-hakkın, isterse batıl bir hüküm vermiş olsun, değişmez. Eğer haklı bir hüküm vermişse o, zaten ona vacipti. Binaenaleyh, buna karşılık bir mal alması caiz olamaz. Batıl bir hüküm verdiği takdirde ise, durum daha da açıktır. Önceden rüşvet alıp hüküm vermesiyle, önce hüküm verip sonra rüşvet alması arasında da bir fark yoktur.Üçüncüsü, bir zararı def etmek, ya da bir menfaati celbetmek maksadıyla, devlet dairesinde bir işi halletmek için rüşvet almak halidir. Bu, alana haramdır ama, verene haram değildir.El-Akdiye'de hediye kısımlara ayrılırken bu, hediyenin kısımlarından olarak gösterilmiştir.Dördüncüsü, malına ve canına karşı korkusu olduğu kimseye, bu korkusundan kurtulmak için verdiği şeydir. Bu, veren için helaldir ama alan için haramdır. Zira müslümandan zararı def etmek vaciptir. Vacibi yerine getirmek için mal almaksa caiz degildir. E1 Kunye'de mahzurlu olan şeyler babında şöyle denir :Zalimler, halkın ormanlardan odun yapmasına, kendilerine bir şeyler verilmeksizin müsaade etmiyorlarsa, o şeyi vermek de,almak da haramdır. Zira verilen bu şey rüşvettir.Aynı yerde, aşıkların rüşvet olarak verdiklerinin de mülk edinilemeyeceği yazılıdır. Bu sağlam nakillerle anlaşılmış oldu ki, kadı'ya (hakime) verilen rüşvet, her iki taraf için de haramdır. Ister hükümden önce olsun, ister sonra olsun, ister haklı bir hüküm vermesi istensin, ister batıl ile hükmetmesi istensin, hepsi eşittir. Yine anlaşılmış oldu ki, hakime verilen hediye de rüşvet gibidir; dolayısıyla her iki taraf için de haramdır. Mesela bir adam, hakime gelip bir miktar mal vererek, kendi lehine hükmettiği için verse, veren bir haram irtikap etmiş olur. Binaenaleyh, hakim bunu kabul etmese ve onu tazir ile cezalandırmak istese bu, şu fıkhi kaideden dolayı onun hakkıdır: "Belli bir had cezası olmayan bir masiyeti işleyene ta'zir vacip olur." El-Bedaye'de kaydedildiğine göre, ta'zirin vacip olmasının sebebi, şeriatte tayin edilmiş bir haddi bulunmayan bir cinayeti irtikap etmesidir. Bu cinayet ister Allah'ın hukukuna, isterse kul hukukuna karşı yapılmış olsun. Vücubunun şartı ise, sadece akıldır. Binaenaleyh, belirli bir had cezası olmayan bir cinayeti irtikap eden her akıllıya ta'zir uygulama salahiyeti var mıdır? denirse, Cami'ul-Fusuleyn ve daha başka yerlerdeki ifadeye dayanarak, evet vardır, deriz. Aleyhine hüküm veren kadı'ya, "Rüşvet aldın!" derse, kadı'nın ona ta'zir uygulama yetkisi vardır.Ta'zir cezasıni teşhir ederek uygulamak da caizdir. Çünkü bu da bir nevi ta'zirdir. Imam Eba Hanife'nin, yalancı şahidlik yapan için, "Sokaklarda, toplulukların huzurunda teşhir edilerek ta'zir edilir. Başka cezası yoktur." sözü bunu gösterir. Imameyn ise acıtacak şekilde dövülüp hapsedileceğini söylerler. Fethu'l-Kadir'de: "Imam Azam'ın (Tazir uygulamam) sözü, (Dövmem) manasında olmuş oluyor. Neticede ta'zirinde ittifak vardır. Şu kadar var ki, Imam ta'zir edilenin bu durumunu, sokaklarda teşhir ettirmekle iktifa etmiştir. Bu da bazan gizlice dövülmesinden daha ağır bir ceza olur. Imameyn ise, buna dövmeyi de ilave etmişlerdir:" deniyor: Mesele, el-Inaye de ve başka kitaplarda da böylece izah edilmiştir. Teşhirin bir nevi ta'zir olduğunu ifade etmişlerdir. Binaenaleyh, kadı (hakim), yalancı şahidi cezalandırmakta başkası için bir maslahat murad etse, bozguncuları men için ona ta'zir uygulama yetkisi vardı;. Çünkü ta'zir, kadı'nın görüşüne bırakılmıştır.Şöyle bir soru akla gelse: Acaba kadı'nın, ta'zirde yüzü karartma, ya da sakalının bir tarafını traş etme yetkisi var mıdır ? Çünkü bunlar "Müsle" (Uzvu keserek cezalandırma) kabilindendir. Bu ise yasaklanan bir şeydir. Evet yapabilir deriz. Zira bunlar müsle cinsinden değildir. Bunun ne olduğuna verilecek cevap, Hz. Ömer'in şu fiiline verilecek cevabın ta kendisidir: Ibnu Ebi Şeybe'nin kendi senediyle rivayet ettiğine göre, Hz. Ömer (radıyallahü anh) Şam diyarındaki valilerine, yalancı şahide kırk sopa vurulmasını, yüzünün karartılmasını, sarığının boynuna atılmasını, kafasının traş edilmesini ve hapsinin uzun tutulmasını yazmıştır. Abdurrezzak da Musannefinde: Hz. Ömer (radıyallahü anh) yalancı şahidin yüzünün karartılmasını, sarığının boynuna atılmasını ve kabileler arasında dolaştırılmasını emretti, diye rivayet eder. Fethül-Kadir'de bunun "müsle" olup olmadığı görüşü cevaplandırılırken deniliyor ki: "Müsle" ancak uzuvları, ya da bedendeki uzuv gibi şeyleri kesmekle olur ve devam eder. Yıkamakla kaybolacak arazi şeyler "müsle" değildir. Ulemadan bazıları da Hz. Ömer'in bu yaptığı bir siyaset idi. Binaenaleyh, hakim bir maslahat görürse, bunu yapma yetkisine sahiptir, diye cevap vermişlerdir. Fethul-Kadir'de ise, buna karşı, "Hz. Ömerin Şam diyarındaki valilerine yazması, bu görüşü reddeder." den-miştir. Vurulacak sopanın kırka vardırılması, bunun siyaset olduğunun delilidir. Zira ta'zir, hadler derecesine vardırılamaz, denmesinin de bir manası yoktur. Zira bu, ihtilaflı bir meseledir. Alimlerden bunu caiz görenler vardır. Buna göre Hz.Ömer'in görüşünün de böyle olması caizdir. Buradan anlaşılıyor ki, siyaset, şer'i bir nas varid olmaksızın hakimin, umumun maslahati için yaptığı şeydir. Binaenaleyh, şayet hakim, rüşvetin bu zamanda yaygın olduğunu göz önünde bulundurarak, bunu azaltmak maksadıyla, başın bu şekilde teşhir edilmesini umumun maslahatına uygun görürse, bunun için sevabı gerektiren bir iş yapmış olur. Isterse şer'i bir nas bulunmasın. Kaldı ki, yalan yere şahidlik yapanın durumu, buna asıl teskil eder. Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah en iyisini bilir.


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Islam Hukukunda Rüsvet'ın Durumu (Ibn Nüceym) kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Islam Hukukunda Rüsvet'ın Durumu (Ibn Nüceym) kelimesi anlamı 8 defa okunmuştur. [243981] Islam Hukukunda Rüsvet'ın Durumu (Ibn Nüceym) kelime anlamı, Islam Hukukunda Rüsvet'ın Durumu (Ibn Nüceym) nedir, Islam Hukukunda Rüsvet'ın Durumu (Ibn Nüceym) ne demek, Islam Hukukunda Rüsvet'ın Durumu (Ibn Nüceym) sözlük anlamı

Paylaş