Edebi Türler Nedir

Edebi Türler Nedir ? Edebi Türler Ne demek ?

1-)şekil ve muhteva (biçim ve öz) bakımından ortak kaidelere göre yazılmış veya söylenmiş eserlerin sınıflandırılmasında kullanılan bir tabir. “Tür” fen bilimlerinde ve en çok biyolojide kullanılan bir kelimedir. Eskiden bunun yerine “nev” kelimesi kullanılırdı. Edebiyata bu bilimlerden geçmiş ve edebi eserlerin kümelendirilmesinde kullanılmaktadır. Edebi türleri iki isim altında tasnif etmek mümkündür:

1. Sözlü edebiyat türleri: Bu kısımda masal, destan, konferans, atasözü ve bazı tiyatro çeşitleri sayılabilir.Nazım ve nesir halinde olabilirler.

2. Yazılı edebiyat türleri:

a) Nazım türleri: Şiir,

b) Nesir türleri: Tiyatro, roman, hikaye, edebi tarih, biyografya, hatıra, seyahat yazısı, tenkid, mektup, makale, fıkra, deneme, sohbet, hitabet bu kısımdadır.

Şiir:

Edebiyatçıların ortak ve kesin bir tarif üzerinde anlaşamadıkları şiir, dilin ve nazmın şahsi ve üstün bir zevkle kullanılmasından meydana gelen bir sanat eseridir. Dış görünüş olarak, mısralardan ve mısra kümelerinden meydana gelir. Şiir üzerine, çok şey söylenmiştir. Bunların hepsi şiirin bir tarafını ele alan ve ön plana çıkaran sözlerdir.Ama hiçbiri tek başına şiiri tamamıyla kavrayan ve açıklayan ifadeler olamamıştır. Misal olarak:

“Şiir, nesre çevrilmesi mümkün olmayan nazımdır.”

Ahmed Haşim

“Şiirin kötüsü veya orta hallisi için kurallar, ustalıklar bir ölçü olabilir.Ama iyisi, yükseği, harikuladesi aklın kurallarını aşar.”

Montaiqne

“Şiir, hem at, hem dizgindir(ilham ve ustalık); atsız dizgin, dizginsiz at değildir.”

Tristan Deréme

“Şiirin ilkesi, insanın üstün bir güzelliği özlemesidir. Bu ilke, bir çoşkunlukta, bir ruh taşkınlığında kendini gösterir. Bu coşkunluk, aklın yoğurduğu hakikatın dışındadır.”

Baudlaire

“Şiir, öyle ayrı bir dildir ki, başka hiçbir dile tercüme olunmaz. Hatta yazılmış göründüğü dile bile...”

Jean Cocteau

“Şiirde güzellikten başka gaye aramam.”

CenapŞahabettin

“Şiir, nesirden bambaşka bir hüviyettedir. Şiir duygusunu lisan haline getirinceye kadar yoğurmak, onu çok toplu bir madde haline sokmak, o kadar ki, mısra güya hissin ta kendisi imiş gibi okuyucuya samimi bir vehim vermek. İşte bunu özlüyorum.”

Yahya Kemal

“Şiir, kelimelerle güzel şekiller kurmak sanatıdır.”

Cahit Sıtkı

Her güzel şiirde yüce hayaller, sağlam fikirler, derin duygu ve düşüncelerin yanısıra bütün bunların mümtaz bir söyleyişle dile getirilmesi demek olan şi’riyet de bulunur. Şi’riyet; nesirde üslup ne ise, şiirde odur. Şiir gücü de denilebilir. Bu, açıkça izah ve tam tarif edilemez. Bir şiir okunurken hissedilir.

Şiirin bir dış görünüşü, bir de özü vardır. Dış görünüşe biçim, öz’e muhteva denir. Bu bakımdan bir şiir biçim ve muhtevası olmak üzere iki bakımdan incelenir.

Biçim bakımından incelemede:

a) Nazım şekli (Bkz. Nazım Şekilleri), b)Kafiye (Bkz. Kafiye), c) Vezin (Bkz.Vezin, Aruz), d) Dil hususları incelenir.

Muhteva bakımından ise: a)İç ahenk(şiirin her mısraındaki seslerin uyumu, harf tekrarları, benzer sesler ile vezin ve kafiyelerin kullanılışındaki ustalık), b)Mecazlar, c)Tema (bir şiirdeki temel duygu ve düşünce öğeleri; konu) incelenir. (Bkz. Türk Edebiyatı)

Bütün edebi yazılar gibi şiirler de, konularına göre dört grupta toplanır.

Lirik şiirler: Fikirden ziyade duyguya hitabeden ve estetik heyecan uyandıran şiirlerdir.Lirik şiirlerde bir içlilik ve bir çoşkunluk vardır.

Epik şiirler: Konusu savaş, kahramanlık, yiğitlik, vatan sevgisi olan şiirlerdir. Hamasi, kahramanlık, destani şiirler de denir. Yahya Kemal Beyatlı’nın Akıncı şiiri buna güzel bir örnektir.

Didaktik şiirler: Birşey öğretmek, bir bilgi vermek maksadıyla yazılmış şiirlerdir.

Pastoral şiirler: Kır ve çoban hayatıyla çıplak tabiat güzelliklerini göstermek ve içimizde bunlara karşı bir sevgi uyandırmak maksadıyla yazılmış şiirlerdir.

Satirik şiirler: Hayatın gülünç taraflarını ortaya koymak için yazılmış şiirlerdir.

Tiyatro (Bkz. Tiyatro)

Roman (Bkz. Roman)

Hikaye (Bkz. Hikaye)

Edebi Tarih:

On dokuzuncu yüzyıl başlarına kadar dünyanın her yerinde edebi üslupla vak’alar, rivayetler, yorumlar, hikayeler karmaşığı olarak yazılmış tarihlerdir.Örnekleri batıda, doğuda ve bizde çok görülür. Bu eserler tarih olaylarını konu edinir ve anlatılan olaylarda kesinlik ve objektiflikten ziyade üslup güzelliği, yeni buluşlar ve ilgi çekici yanlar aranır. Tarihi gerçeğin arasına yazarların kendi görüş ve mizaçları da karışır.

Olaylardan ibret dersleri çıkarmak, geçmişi anlatmakla birlikte okuyanların ahlak ve eğitimlerini de gözetmek bu eserlerin vazgeçilmez niteliğidir.Türk edebiyatında edebi tarihe büyük önem verilmiştir. Âşıkpaşazade, Koçi Bey, Naima,AhmedCevdet Paşa gibi Osmanlı edebi tarih yazarlarının yanısıra Mehmed Murad Bey,AhmedRefik,Haluk Şehsuvaroğlu, İ. Hami Danişmend, YılmazÖztuna gibi Tanzimattan günümüze kadar çeşitli isimler yetişmiştir.

Hatıra:

Tanınmış kişilerin ömürleri içinde olup biten vak’aları, bilhassa görüp şahidi oldukları durumları güzel bir üslupla yazmalarıdır. Hatıra, bir bakıma bunu yazanın şahsi tarihi demektir.

Hatıra, yazarının mesleğine, huyuna ve mizacına, eğilimlerine göre edebi, askeri ve sosyal bir muhteva taşıyabilir.Herkesin bildiği bir olaya veya olaylara büsbütün değişik şahsi bir açıdan bakılması hatıraların belgelik değerini artırır.Mühim bir kimsenin kaleminden çıkan hatıraların sanat, edebiyat, iktisat-siyasi-askeri tarihlere büyük yardımları olmaktadır.

Hatıra eserinde, yazar tarafsız veya taraf tutucu olabilir. Bunlar, hatıra için kusur değildir. Tam objektifliğin mümkün olmayacağı hatıra eserlerinde asıl önemli olan dürüstlük ve samimiyettir.Ayrıca gerçeği boğacak derecede hissi ve mübalağalı davranmamak, konunun okuyucuların merakını karşılayacak nitelikte olması da aranan diğer hususlardır.

Türk edebiyatında görülen ilk hatıra Orhun Âbideleri’dir.Osmanlılarda ise, İkinci Bayezid devrinde Sevadi’nin Şehzade Ahmed ve çocukları ile kendi hayatını anlattığı Halname’si bu türün manzum ilk örneği olarak görünür. Ayrıca; BabürŞahın Babürname’si ile Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si hatıra türü özellikleri de bünyelerinde taşıyan en eski örneklerdendir. Barbaros Hayreddin Paşa’nın Hatıraları ise tam bir hatıra türü eserdir.

Tanzimat döneminde Âkif Paşanın Tabsıra, Ziya Paşanın Defter-i A’mal, Muallim Naci’nin Ömer’in Çocukluğu adlı eserleri bu türde yazılmıştır. İkinci Abdülhamid Han’ın Hatıraları ise bu türün en ciddi ve dikkate değer örneklerindendir.Ayrıca, HüseyinCahid Yalçın’ın Edebi Hatıralar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Zoraki Diplomat, Refik HalidKaray’ın Üç Nesil,Üç Hayat veHalidZiya Uşaklıgil’in KırkYıl ile Saray ve Ötesi adlı eserleri bu tür içinde yer alır.

Seyahat:

Bir yazarın yurt içinde veya yurt dışında gezip gördüğü yerleri güzel ve canlı bir üslupla anlattığı edebi eserlere denir.

İnsanlar eski çağlardan beri keşif, askerlik, ticaret, diplomasi ve merak sebebiyle seyahatlar yapmışlardır. Eli kalem tutanların yazdıkları eserler veya tuttukları notlar, bu türün ilk örnekleri olmuştur. Bu eserler zaman geçtikçe ilmi ve tarihi belge vasfı da kazanabilirler.

Seyahat türüne giren eserlerde gezilen yerlerin dış görünüşleri, içe ait özellikleri, insanlarının giyim-kuşam, inanç, örf-adet ve gelenekleri, ahlak ve hukuk düzenleri, refah durumları ve meşgaleleri gibi şeyler ön planda yer alır. Ayrıca o yere mahsus alaka çekici şeyler, yazarın dikkatli bakışları ve güzel üslubu içinde okuyucuya duyurulur.

İyi bir seyahat yazarı, gezip dolaştığı yerlerdeki halkın dili, dini, töresi, felsefe ve meyillerinin yanısıra yetecek kadar iktisat, hukuk, tarih, politika vs. de bilmelidir. Böylece gezilen yerlerin özelliklerini kendi ülkesi ve beynelmilel ölçülerle karşılaştırma ve hüküm verme imkanına kavuşur.

Seyahat yazılarının hemen hepsinde biraz şiirimsi bir üslup ve hissiyat bulunur. Bunlar, esere biraz sübjektifliğin yanısıra cazibe ve lezzet kazandırır.Ancak aşırı olması, o eseri değersiz kılar.Seyahat yazılarında hiç tahammül edilmeyen şey, olmayan ve yalan şeylere yer verilmesidir.

Türk edebiyatında BabürŞah’ın Babürname’si, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si veSeydi Ali Reis’in Mir’at-ül Memalik’i bu türün önde gelen eserlerindendir.Ayrıca dış ülkelere giden sefirlerin yazdığı Sefaretnameler de bu türe girer.Tanzimat’tan sonra yazarlarda gezdikleri yerlere ait gezi notları tutma merakı artınca bu türün örnekleri de çoğaldı.AhmedMidhat EfendininAvrupa’da bir Cevelan, DirektörRıza Beyin Seyahat Burmalı,MehmedAkif’inBerlinHatıraları,Cenab Şahabeddin’inHac Yolunda, Afak-ı Irak,Avrupa Mektupları, Falih Rıfkı Atay’ın Denizaşırı,Taymis Kıyıları, Yolcu Defteri,SametAğaoğlu’nun SovyetRusya İmparatorluğu, Bedii Faik’in SamAmca’nın Evinde isimli eserleri tanınmış seyahatnamelerdendir.

Mektup:

Bir haberi, dileği, isteği ve duyguyu, bir düşünceyi ve bir fikri yanımızda olmayan birine iletmek maksadıyla yazılan ve belli kimselere hitab eden özel yazıya denir. Dini mektuplar, iş mektupları, özel mektuplar, felsefi mektuplar gibi çeşitleri vardır. Bunlardan sanat değeri taşıyanları edebi mektup türüne girer.

Edebi mektupların da zaman geçtikçe ilmi, tarihi ve sanat değerleri artar.Kişilerin gerçek inançları, ahlak ve huyları, mizaçları yazdıkları mektuplardan çok açık seçik bir şekilde anlaşılabilir.

Hazret-i Muhammed’in (sallallahü aleyhi vesellem), başta Rum İmparatoru Herakliüs olmak üzere zamanın çeşitli devlet adamlarına gönderdiği İslamiyeti tebliğ eden mektupları bu türün belagat ve fesahat bakımından da en zirve örnekleridir. Daha sonraları yaşamış çeşitli İslam alimlerinin mektupları da taşıdıkları dini, ilmi, fikri ve edebi değer bakımından çok kıymetlidir.İmam-ı Rabbani hazretlerinin mektuplarının toplandığı Mektubat eseri bu türde bir benzeri yazılamamış şaheserlerdendir.

Ayrıca Fuzuli’nin Şikayetname’si de eski Türk edebiyatının mektup türüne bir örnektir. Bazı şair ve yazarların mektupları “münşeat” adı altında toplanmıştır.Kanuni Sultan Süleyman ile oğlu Bayezid,Cem Sultan ile İkinci Bayezid arasında vuku bulmuş manzum mektuplar da vardır.Tanzimattan sonra Şinasi, NamıkKemal, AbdülhakHamid,Mehmed Âkif ve AhmedHamdi Tanpınar’ın yazdığı mektuplar da kitaplar halinde yayınlanmıştır.

Avrupa’da İngiliz LadyMontagu’nün Şark Mektupları, MacarK. Mikes’in Türkiye Mektupları ve H. VonMoltke’nin Türkiye Mektupları meşhur olmuştur.

Biyografya veya Biyografi:

Çeşitli sahalarda tanınmış kimselerin hayatlarını anlatan tercüme-i hal kitaplarıdır. Bunların üslup ve diğer özellikleri ile sanat değeri taşıyanları edebi eser sayılır.

Biyografisi yazılan, yani hayatına yer verilen kişi din, ilim, sanat, edebiyat, politika ve diğer sahalarda tanınmış olmalıdır. Böyle bir kişinin yetişmesinde, mücadelelerinde, başarılarında ve hayatının önemli devrelerinde kendisine tesir eden maddi ve manevi çevre ile şartları, konu edilen hallerinin sebeb ve neticeleri dikkat ve titizlikle araştırılarak, bir insicam içinde yazılır. Bu iş, biyografisi yazılan kişinin bizzat kendisi tarafından yapılırsa böyle yazıya veya esere otobiyografi denir.

Türk edebiyatında en eski biyografyalar evliya ve şuara tezkireleri ile menakıpnamelerdir. Tanzimattan sonra Fatih SultanMehmed,Yavuz SultanSelim,Selahaddin-i Eyyubi hakkında yazılan eserler de birer biyografyadır.AhmedCevdet Paşanın Kısas-ül Enbiya’sı ise bu türün şaheserlerindendir.

Ayrıca Süleyman Nazif, Fuad Köprülü, MidhadCemal,NihadSami Banarlı, Yakub Kadri gibi yazarlar da bu türde çeşitli meşhurları konu alan eserler vermişlerdir.

Tenkid (Eleştiri):

Bir edebi eserin başarı veya başarısızlığını muhakeme eden eserlere denir.

Tenkid yapacak kişi her şeyden önce bilgili, okumaya düşkün, okuduğunun iyi-kötü, değerli-değersiz yönlerini seçebilen bir kapasite sahibi ve anladıklarını yazıya dökebilen usta bir sanatkar olmaya mecburdur. Bu şartlar olmadan yapılan tenkid kıymetsizdir.

Tenkid türünde ele alınan bir eserin edebi, estetik, tarihi, dini, içtimai bakımından çeşitli özellikleri incelenebilir.Tenkid yazarının objektif olması her zaman istenir. Fakat çeşitli maksatlar ve bilhassa ideolojik sebeplerle subjektifliğe kaçıldığı da sık sık görülür.

İyi bir tenkidci, sanatkara eserinde yapabildikleri ile yapamadıklarını göstererek ona faydalı olduğu gibi okuyucuya da o eseri çeşitli bakımlardan tanıtarak uyarır.Hataları ve aksayan tarafları, sebep ve delilleri ve olması gerekenleri ortaya koyar. Eserin dil, üslup ve diğer sanat özelliklerini iyi ve kötü yanlarıyla inceler.

Eski Türk edebiyatında şuara tezkirelerinde tenkid türü misallerine rastlanır. Tanzimattan sonra yetişen şair ve yazarların en çok özendikleri ve fakat başarılı örnekleri çok az verebildikleri bir tür olmuştur. Şinasi, Namık Kemal,Recaizade,Muallim Naci, Hüseyin Cahid, CenabŞahabeddin,Yakub Kadri,Ali Cenab, MehmedKaplan, Hüseyin Cöntürk bu türle birlikte hatırlanan isimlerdir.

Avrupa’da Boileau, Sainte Beuve,H.Taine edebi tenkid yazılarıyla meşhur olmuşlardır.

Deneme:

Yazarın kendi seçtiği bir konu üzerinde şahsi görüşlerini serbest bir şekilde derinleştirerek yazdığı bir türdür. Bu yazılar; dinin, ilmin, ahlakın ve felsefik sistemlerin düsturlarına önem vermeden yazıldığı için kıymetleri çoğunlukla şahsi planda kalır ve umuma mal olmaz.

Deneme türünde öğretici edasına bürünmeden öğretmek, kesin sonuçlara varmadan tenkid etmek, ispata kalkışmadan ve belgelere başvurmadan neticelere varmak yolu tutulur. Bütün bunlar eserin tamamıyla şahsi olmasını sağladığı gibi sistemli inanç, idrak ve düşünceler yanında bu eserleri değersiz kılar.

Bu türün sınırlarını çizmek zordur.Çok defa şekil bakımından tenkid ve sohbetle konu olarak da felsefe ve ilimle karışır.

Bu türün dünyadaki en meşhur ismi Montaigne’dir. Türk edebiyatında Ahmed Haşim, NurullahAtaç, Suud Kemal Yetkin,Mehmed Kaplan, Sezai Karakoç bu türde eser veren isimlerdendir.

Makale:

Her konuda bir görüşü savunmak, bir fikri ispatlamak veya bilgi vermek maksadıyla yazılan yazılara denir.

Makale, bir gazete yazısıdır. Bir gazetenin görüş açısını temsil eden yazılara başmakale adı verilir. Başyazı tabiri de kullanılmaktadır.Ancak bazı dergi ve kitaplarda da belli bir konuyu derinlemesine inceleyen uzun makalelere rastlanabilir. Konu tahdidi olmayan makalede aranan şeyler; güzel bir üslup, ciddi ve hüküm bildiren kesin ifadeler, iyi seçilmiş seviyeli kelime ve deyimler, hükmü ispat etmeye yarayan doğru bilgi ve deliller olarak sıralanabilir.

Bir makale, giriş, gelişme ve sonuç bölümü olmak üzere üç bölümden meydana gelir. Umumiyetle bunlardan giriş bölümünde ele alınan konu ortaya konur, gelişme kısmında konu açılır, çeşitli delil ve misallerle beslenir ve sonuç kısmında önceki anlatılanların üstüne oturacak bir hüküm verilir. Bazı makalelerde önce hükmün verilip sonra açıklama ve ispatlar yapıldığı da olur.

Türk edebiyatına bu tür Tanzimattan sonra girmiştir. Meşhur makale yazarları arasında Namık Kemal, Ziya Paşa,Osman Turan,Nihad Sami Banarlı, Ali Fuat Başgil,SamedAğaoğlu, Yalçın Özer isimleri hatırlanabilir.

Fıkra:

Günlük olay ve memleket meselelerini belli bir görüş açısından ele alan kısa yazılara “fıkra” denir.Gazete ve dergilerde yer alır. Bu tür, bir ihtisas istemez. Yazar akla gelen her konuda derine inmeden, izahlara başvurmadan, ispata kalkışmadan, ilgi çekici, kıvrak bir üslup ve çok samimi bir hitap tarzı içinde yazabilir.

Batıda bu tür yazılara “kronik” adı verilir.

Türk edebiyatında 1908’den sonra görülmeye başlamıştır. AhmedRasim, CenabŞahabeddin,Peyami Safa, OsmanYükselSerdengeçti,Necib Fazıl Kısakürek, Mustafa Necati Özfatura, Tarık Buğra,Bedii Faik, Ahmed Kabaklı, Vecihi Ünal,MehmedŞevketEygi, bu türün önde gelen isimlerindendir.

Sohbet:

Yazarın aktüaliteye bağlı düşüncelerini okuyucu ile karşı karşıyaymış gibi bir üslupla yazdığı yazılardır.Her konuda yazılabilir.Cümleler günlük konuşmadaki şekli ve kuruluşu ile yer alır. Nükteli sözler ve atasözleri yani darb-ı mesellere çok sık yer verilir.Okuyucuyu sıkmayacak uzunlukta olması istenir.Gazete ve dergilerde yayınlanır.

Hitabet (Nutuk):

Bir hatip tarafından, açık meydanlarda veya kapalı salonlarda belli bir maksatla toplanmış halka yüksek bir belagat ve fesahat içinde söylenen sözlere denir. Bunlar önceden veya sonradan yazıya geçirilir. Hatip, bu sözleri söyleyen demektir.Cuma günleri İmamın minberden söylediği sözlere de “hutbe” denir.

Hitabet, dini, askeri, siyasi, ilmi olabilir.Hatip söyleyeceği sözlerin taşıdığı fikre kesin inanmış olmalıdır. Bunlar dinleyenlerin vicdanlarına tesir etmeli, duygularını kabartmalıdır.Konu dinleyicilerin hepsini ilgilendirmelidir. Anlatım; kesin ve açık olmalıdır. Lüzumsuz edebi sanatlara yer verilmemelidir. Mümkün olan en az kelime kadrosu ve cümle sayısı içinde anlatılmak istenen her şey anlatılmalıdır.

Hitabet türünün bütün dünyadaki en muhteşem örneği Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) veda hutbesidir. Bu hutbede bütün İslamiyet veciz bir şekilde ifade edilmiş ve Müslümanların kıyamete kadar yapacakları şeyler üstün bir lisanla sıralanmıştır. (Bkz.Veda Hutbesi)

Askeri sahada YavuzSultanSelim Hanın Çaldıran Seferi esnasında, Alparslan’ın Malazgirt Harbi öncesinde yaptıkları çok kısa ve veciz konuşmalar gene bu türün zirve örneklerindendir.

Edebi sahada da HamdullahSubhi Tanrıöver ve Necib Fazıl Kısakürek hitabeleriyle meşhur olmuşlardır.

Bunların dışında halk edebiyatı içinde görülen başka edebi türler de vardır. (Bkz.Halk Edebiyatı)


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Sizde içinde Edebi Türler kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Edebi Türler kelimesi anlamı 192 defa okunmuştur. [237071] Edebi Türler kelime anlamı, Edebi Türler nedir, Edebi Türler ne demek, Edebi Türler sözlük anlamı

Paylaş