Ehl-I Hal Ve'l-Akd Nedir

Ehl-I Hal Ve'l-Akd Nedir ? Ehl-I Hal Ve'l-Akd Ne demek ?

1-)EHL-İ HAL VE'L-AKD



Sözlükte ehl sahip, hal azletmek, çözmek, akdi bağlamak, düğüm atmak ve seçmek anlamına gelir. Ehlü'l Hal ve'l-Akd; bir İslam amme hukuku terimi olup, İslam devlet başkanını seçme ve gerektiğinde onu azletme yetkisine sahip olan kimselerin oluşturduğu meclistir. İslam hukukunda, müslümanların devlet başkanına "halife, İmam, müminlerin emiri" isimleri verilmiştir. Âyette: "Onların işleri aralarında şura (danışma) iledir" (eş-Şura, 42/38) buyurulur. Bu ayet, İslam idaresinin müslümanlar arasında sura esasına dayandığını ifade etmektedir. Ayrıca, müslüman toplumun, devlet başkanı kontrol edecek, devlet işlerini düzenleme ve yürütmede ona katılacak bir topluluğu seçip görevlendireceğine işaret etmektedir (Ebu Zehra, Usulü'l-Fıkh, s.143).

Kimlerin devlet başkanı adayı ve kimlerin de seçmen olacağı ayet, hadis veya icma ile belirlenmemiş, ancak İslam'ın genel prensiplerinden hareket edilerek ehlü'l-hal ve'l-akd meclisi üyelerinde şu vasıfların bulunması öngörülmüştür:

1) Adalet: Bu üyeleri her yönü ile doğru bilinen, takva ve mürüvvet sahibi olması gerekir. Bu vasıf, İslam'ın emir ve yasaklarına uymakla gerçekleşir.

2) Bilgi: Adayda, İslam'ın aradığı şart ve vasıflan bilmeye yeterli ilim sahibi olmak.

3) Görüş ve hikmet sahibi olmak: Adaylar arasından bu göreve en layık, maslahat bakımından daha uygun ve daha bilgili olanı seçmeye götürecek bir görüş ve insanları tanıma kabiliyetine sahip olmak gerekir.

Buna göre bu kimseler, yalnız, ayet ve hadislerden hüküm çıkarabilen müctehidlerden ibaret olmayıp, yukarıdaki vasıfları taşıyanların da kapsama girdiği kabul edilir. Başkan adayının beldesinden olan seçmenlerin, diğer belde seçmenlerine bir üstünlüğü yoktur. Ancak dini nitelikte olmamak üzere, başkan adayının beldesinden birisi seçim işlerini düzenlemek ve yürütmek için görevlendirilebilir. Devlet başkanlığı makamının boş kalmaması için bu düzenlemeye ihtiyaç olabilir (Ebu Ya'la, el-Ahkamü's-Sultaniyye, s.4, vd.; el-Maverdi, el-Ahkamü's-Sultaniyye, terc. Ali Şafak, İstanbul 1976, s.6)

Devlet başkanını seçecek olanların sayısı ile ilgili bir miktar söylemek güçtür- el-Maverdi, bu konudaki görüşleri iki maddede toplar:

1) Bir grup alime göre, devlet başkanı, rızanın genel olması için her beldeden ehl-i hal ve'l-akd meclisine katılacakların çoğunluğu (cumhuru) ile seçilmiş olur. Hz. Ebu Bekir'in hilafete gelişi bu şekilde olmuştur. Benu Saide Sakifesi'ndeki bey'at'ta hazır bulunmayanların gelmesi beklenmemiştir.

2) Diğer bir grup alimlere göre ise bu meclis en az beş kişi olmalıdır. Bunlar bir aday üzerinde görüş birliği yaparlar veya diğer dördünün rızası ile, içlerinden birisini devlet başkanı seçerler. Bu görüşte olanların ileri sürdükleri delilleri de sahabe uygulamasıdır:

a) Hz. Ebu Bekir'e bey'at, önce beş sahabenin görüş birliğine varması ile gerçekleşmiş, sonra diğer sahabeler de O'na tabi olmuştur. Bu beş sahabe şunlardır: Ömer b. el-Hattab, Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Useyd b. Hudayr, Bişr b. Sa'd ve Ebu Huzeyfe'nin azadlısı Salim (r.anhüm). Hz. Ömer de kendisinden sonra halife seçimi için altı kişilik bir şura belirlemiştir. Bunlardan beş tanesinin rızası ile, içlerinden birisi halife seçilecekti Şura, Hz. Osman'ı seçti.

b) Bazı Kufe alimlerine göre, halife üç kişi ile seçilebilir. Bu görevi, birisi diğer ikisinin rızası ile üstlenmiş olur. Böylece nikah akdinin bir veli ve iki şahitle meydana gelmesi gibi, devlet başkanı da bir yönetici (hakim) ve iki şahitle seçilmiş olur.

c) Diğer bir grup bilginlere göre ise, devlet başkanı tek kişinin rızası ile de seçilmiş olur. Abbas b. Abdülmuttalib, Hz. Ali'ye "Elini uzat, sana bey'at edeyim" dedi. İnsanlar "Rasulullah'ı amcası, amcasının oğlu Ali'ye bey'at etti" dediler ve Hz. Ali'ye onlar da bey'at ettiler" (Ebu Ya'la, a.g.e., s.4 vd.).

Ancak yukarıda aktardığımız görüşler bir ayet, hadis veya icma deliline dayanmaz. Bu prensipler mücerred içtihad niteliğindedir.

Görüşlerin en uygunu olan ehl-i sünnet'e göre, halife adayına tabi olma, ona bey'at etme asıldır. Bu konuda, İslam ümmetini temsil edebilen serbest irade ve Şura prensibini gözetmek gerekir. Bir ülke halkının bütününü ilgilendiren devlet başkanlığı, sınırlı yetkileri bulunan hakimlerin hükümlerine kıyas edilemez. Bir adaya tek şahsın bey'at etmesiyle bu kimse diğer müslümanların muvafakat ve rızaları tamamlanıncaya kadar halife seçilmiş olmaz. el-Gazzali (ö.505/111 1) Hz. Ebu Bekir'in halife seçilmesiyle ilgili olarak şöyle der: "Eğer Ebu Bekir'e Ömer (r.a.)'den başkası bey'at etmese, diğer müslümanlar muhalif olarak kalsa veya oylar eşit çıksaydı, bu durumda kazanan-kaybeden belli olmaz ve imamet akdi oluşmazdı (el-Gazzali, er-Reddü ale'l-Batıniyye, s.64 vd.). Hadiste "İmamı olmaksızın ölen kimse cahiliye ölümü ile ölmüş bulunur" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 96) buyurulur.

Burada İmam, müslümanların, üzerinde görüş birliği ettikleri başkandır.

İbn Teymiyye (ö.728/1327) Hz. Ebu Bekir'in halife seçilmesi ile ilgili olarak şöyle der: Eğer Hz. Ömer ve onunla birlikte bir grup Ebu Bekir'e bey'at ettikleri halde, diğer sahabeler bey'at'ten kaçınsalardı, bununla halife seçimi gerçekleşmiş olmazdı. Ancak Hz. Ebu Bekir güç ve kuvvet sahibi sahabelerin çoğunluğu (Cumhur)'nun bey'atıyla iş başına gelmiştir (İbn Teymiyye, Minhacu's-Sünne, 1, 141-142).

Seçmenler heyeti, halifenin seçimi için toplandıklarında adaylarda aranacak şartları belirlerler. Üstün ve faziletli olan, insanların hepsinin derhal itaat edebileceği adaya bey'at ederler; bu durumda olan adayı diğerlerine tercih ederler. Kendi içlerinden birisi aday olursa, bu görev ona verilir. Kurul ona bağlılığını bildirir ve onun hilafeti kesinleşir. Artık diğer müslümanların da ona bağlanmaları gerekir. Eğer bu aday yapılan teklife olumsuz cevap verirse kabul için zorlanmaz. İki adayın şart ve vasıfları eşitse, yaşça büyük olan tercih edilir. Aksi de olabilir. Adaylardan birisi daha bilgili, diğeri daha cesur olunca, dönem hangisini gerektiriyorsa o tercih edilebilir. Mesela, dönem anarşi ve isyanların önlenmesini gerektiriyorsa,cesaretçe, güç ve kuvvetçe üstün olan tercih edilir. Bozuk düşünce bid'atlerin yayılması yüzünden dönem, ilim bakımından üstün olmayı gerektiriyorsa, bu vasıfta olan aday seçilir (el-Maverdi, el-Ahkamü's-Sultaniyye, Çev: Ali Şafak, İstanbul 1976, s.7-8). Devlet başkanının görevinin sona ermesi şu yollardan birisi ile olabilir:

I) Ölüm: Bu, başkanlık görevinin sona ermesi için tabii bir yoldur. Çünkü hilafet görevi ömürle sınırlıdır. Bu hak, miras yoluyla da başkasına intikal etmez. Ancak seçmenlerin yeni halife seçme hakkı doğar. Yeni bazı İslam hukukçuları hilafetin belli bir süre ile sınırlanabileceği görüşündedir. Çok yaslılığın meydana getirebileceği sakıncalar düşünülürse bu görüşe hak vermek gerekir (ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami, VI, 702).

2) Devlet başkanının kendi kendini azletmesi. Bu, halife için şahsi bir haktır. Bu taktirde göreve devama zorlanamaz. el-Maverdi'ye göre, bu durumda iş, ehlü'l-hal ve'l-akd'in seçimine intikal eder. Çünkü seçmenlerin velayeti süreklilik arzeder.

3) Halinin değişmesi yüzünden azledilmesi: Bu, ya adaletten ayrılması ya da bedeninde bir sakatlık meydana gelmesi üzerine sözkonusu olur. a) Adaletten ayrılması: Burada, adaletten maksat, halka karşı adaletsiz davranması değil, onun günlük yaşantısında fısk ve isyanın içine düşmesidir. Haramları işlemesi, çirkin işler yapması, heva, heves ve şehvet düşkünü hallerinin görülmesi bunun belirtileridir. İtikad bozukluğu da böyledir. Ancak hilafetten ayrılmazdan önce durumunu düzetirse bazı kelamcılara göre, görevinde kalabilir.

b) Bedeninde meydana gelen sakatlıklar: Bu da üç türlü olabilir: 1- Duyu organlarının sakatlanması: Akıl hastalığı, görme, işitme ve konuşma hassalarını kaybetmesi gibi. 2- Vücut organlarının sakatlanması: İki elini veya iki ayağını kaybetmesi gibi. 3- Hukuki tasarruflarının sakatlanması: Buda iki kısma ayrılır: a) Kısıtlı (mahcur) olması: Yardımcılarından birisinin yönetimi ele geçirmesi, masiyet (haram) sayılan işleri açıkça yapması veya şer'i hükümlere muhalefet etmesi kısıtlık sebeplerindendir. Bu durumda halife şer'i bir hükme muhalefet etmemişse, ümmet veya halife kendisini kurtaracak kimselerden yardım ister.

c) Devlet başkanının esir düşmesi: Halife esir düşer ve müslümanlar kendisini kurtarmaktan ümit keserse hilafet görevi sona erer.

İslam amme hukukuna göre, halifenin bazı durumlarda azledilmesi veya azledilmiş sayılması, onun iktidar yetkisini ümmet'ten aldığını gösterir. Onun, ortaçağ Avrupa krallarının iddia ettiği gibi, yönetim üzerinde Cenab-ı Hak tarafından verilmiş daha haklı olma iddiası yoktur. Diğer yandan halife beşeri hatalardan korunmuş da değildir. Teşri' hakkı yoktur, ancak şer'i hükümleri uygular ve bu alanda içtihad yapar. Onun, yeryüzünde katolik kilisesinin başı Papa gibi, ruhani otorite olma iddiası da yoktur. Bu yüzden, helal ve haram koyamaz, günahları bağışlayamaz ve günahkarı kovamaz (el-Maverdi, a.g.e., s.9 vd.; ez-Zühayli, a.g.e., IV, 702-703; Said İsmail, Hakikatü'l-Müslimin, s.12).

Hamdi DÖNDÜREN


Bu bilgi faydalı oldu mu ?

 

Kelime Türü Nedir ?

Bu kelime Dini bir Terimidir.

Sizde içinde Ehl-I Hal Ve'l-Akd kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !

Ehl-I Hal Ve'l-Akd kelimesi anlamı 54 defa okunmuştur. [241757] Ehl-I Hal Ve'l-Akd kelime anlamı, Ehl-I Hal Ve'l-Akd nedir, Ehl-I Hal Ve'l-Akd ne demek, Ehl-I Hal Ve'l-Akd sözlük anlamı

Paylaş